Eğitim Sosyolojisi • Küreselleşen dünyada bilgiye ulaşabilen,bilgiler arasında uygun seçim yapabilen ,seçtiği bilgiyi uygulayabilen ve kendisi bilgi üretebilen birey ve uluslarla,bunu yeterince başaramayan birey ve uluslar arasında ara açılmaktadır. • Güç dengeleri bilgiyi elinde tutanlardan yana değişmektedir.Bilgiyi üretemeyen ve erişemeyenler, bunu yapabilenler karşısında zayıf ve korunmasız kalmaktadırlar.Bilgiye erişmenin, bilgiyi uygulayabilmenin yolu eğitimdir. • Bilginin sürekli üretildiği ve uygulandığı günümüzde insanın eğitimi,yeni deyimle geleceğe hazırlanması süreci yalnızca yeni kuşağın değil her yaştaki insan için geçerlidir.Öğrenmeyi ve eğitimi acilen ve sürekli olarak bireylere götürmek gerekmektedir. • Eğitim açık sistem anlayışına göre çalışır. Sistem ortak amaçları gerçekleştirmek için karşılıklı etkileşim içinde bulunan bir bütündür. Açık sistem yaklaşımı, örgütsel davranışın dış etkilerden soyut oluşabileceğini ifade eden ve gerçeklilik taşımayan varsayıma karşıtlık içerir (Hoy ve Miskel, 2001, s.18). Kısaca, kurumsal düzeneğin ve sistematik işleyişin çevreyle etkileşim içinde olduğunu savunur. Açık sistem ise; belli amaçları olan, amaçlarına uygun girdileri seçen, girdileri işleyen ve tekrar çevreye çıktı olarak veren türde bir işleyişe sahip olan sistemdir (Daft, 2003,s.52). • Toplumsal açık bir sistem olarak her eğitim kurumunun amaçları vardır. Öğrenci, öğretmen, öğretim programı, eğitsel araç gereç ve teknoloji gibi öğeler bu sistemin temel girdileridir. Öğretim yöntem ve teknikleri ve öğrenme öğretme durumları ise girdilerin işleneceği süreçlerdir. Süreçte öğretmenler; program amaçlarını, öğretim içeriğini, öğretim yöntem ve tekniklerini ve teknolojiyi işe koşarak belli bir çevrede öğrencilerde istendik davranış değişikliği meydana getirir. Toplumsal açık bir sistem olarak eğitimin çıktısı öğrencilerin sistemin amaçları doğrultusunda kazandığı bilgi, beceri ve tutumlardır. Sistem sürekli çevre ile etkileşim içindedir. • Çevreden etkilenir ve çevresini etkiler. Eğitimin açık sistem yaklaşımına göre çalışan bir toplumsal kurum olması, eğitimin sosyolojik olarak irdelenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan sosyoloji, alan yazında güncel karşılığı ile toplumbilim, insan topluluklarının güncel yaşamlarını ve ilişkilerini inceleyen, araştıran bir bilim alanıdır. Eğitim sosyolojisi ise, sosyoloji biliminin bir uzmanlık alanı olarak eğitim ile ekonomi, siyaset, din ve aile gibi toplumun diğer kurumsal yapıları arasındaki işlevsel ilişkileri inceler. • Bu bağlamda, toplumsallaşma süreci, eğitimin toplumsal işlevleri, eğitimde fırsat eşitliği, toplumsal tabakalaşma ve eğitim ilişkisi, toplumsal hareketlilik ve eğitim ilişkisi, toplumsal değişme ve eğitim ilişkisi, toplumsal bir sistem olarak okul ve sınıf, öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsü ve rolleri eğitim sosyolojisinin temel konu alanlarıdır. Eğitim, sosyal bir yapı içinde olur. Eğitimde bireysel öğrenme kadar sosyal hayat da önemlidir. Toplum da insanları eğitir. Eğitim hayat boyu devam eden bir süreçtir. Birçok sosyal kurum eğitimi etkiler. Eğitim reformlarını ekonomik ve politik faktörler etkiler. Eğitim insanlara demokratik değerleri ve becerileri kazandırmalıdır. Tanımlar • İnsan davranışlarında, önceden belirlenmiş amaçlara göre belirli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizisi olarak tanımlanır. • Eğitim, bir bütün olarak düşünüldüğünde insanı yetiştirme sürecidir. Bireyin fiziksel veya içsel etkinlikler sonucu güç oluşturabilmesi ya da davranış değişikliği gösterebilmesi için planlı, örgün ve yaygın eğitim alması gerekir. Tüm bunların gerçekleşebilmesinde en önemli faktör, her ülkenin kendi ekonomik-toplumsal yapısı çerçevesinde oluşturduğu eğitim sistemidir. • Bireyin yaşadığı toplumda yeteneğini, tutumlarını ve olumlu değerdeki diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçler toplamıdır. Seçilmiş ve denetimli bir çevre gerektirir. • Eğitim yetişkin kuşakların sosyal yaşama henüz hazır olmayan bireyleri etkilemesidir. Eğitimin amacı çocukta bazı fiziksel, entelektüel ve ahlaki durumları ortaya çıkarmak ve geliştirmektir. Çocuktan istenen bu durumlar hem bir bütün olarak politik toplumun hem de belirli olarak yaşayacağı özel çevrenin gereksinmesidir (Durkheim,1963, s.61). • Eğitim, zamana ve mekâna bağlı olarak sonsuz bir biçimde değişmektedir. Geçmişte toplumlar, bireyi yalnızca toplum için ve toplumsal bir varlık olarak görürken; modern ve demokratik toplumlar göreli olarak bağımsız bir birey yetiştirmeye çalışmaktadır. Eğitimde de amaçlar bu değişmelere göre şekillenmektedir. Okuryazarlık kavramının tarihsel olarak ortaya çıkışı ve gelişimi bunu göstermektedir. AMAÇLAR VE EĞİTİM • • • Eğitim toplumun geleceğini biçimlendirme etkinliklerini içerdiğinden, eğitimin amaçları toplumun tüm bireyleri için önemlidir. Gelecekte üstün nitelikli insan gücü ve farklılıklara sahip demokratik bir toplumda gerekli bilgi, beceri ve tutumlara sahip kültürel okuryazarlar olarak yaşamak ve mutlu olmak için tüm vatandaşlar eğitime gereksinme duyar. Eğitim ile ilgili konulardaki tartışmalara katılan birey ve grupların sayısı her geçen gün artmakta, bu durumda eğitimciler herkesin eğitimden çok farklı beklentiler içinde olduğunu öğrenmektedir. Bu farklı beklentileri bağdaştırmak, uzlaştırmak ve önceliklerinin belirlemek eğitimcileri zorlayan kararlardandır (Schlechty, 2005, s.vi). Sistemlerin tüm etkinliklerinin kaynağı amaçlarıdır. Eğitimin amaçları ancak okulda yapılan eğitim öğretim etkinlikleri ile gerçekleşebilir. Okulda gerçekleştirilemeyen etkinlikler varsayımdan öteye gidemez (Açıkalın, 1997, s.2). Dolayısıyla, eğitimin amaçları açık ve net olarak tanımlanmalıdır. Amaçlar ne kadar açık, net, ölçülebilir ise okulun bu amaçları gerçekleştirme düzeyi o kadar belirginleşir (Aydın, 1994, s.43). • Eğitim öncelikle sosyal, sonra politik, son olarak ise profesyonel etkinlikler bütünüdür. Sosyaldir; çünkü eğitim sisteminin girdisi toplumdan gelir ve çıktısı topluma gider. Politiktir; çünkü demokratik ülkelerde farklı baskı ve çıkar grupları eğitim üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkilerde bulunurlar. Son olarak eğitim profesyonel bir etkinliktir; çünkü eğitim sisteminde işlenen insandır. Bu nedenle eğitimciler alanlarında uzman olmalı ve eğitim bilim uzmanları tarafından desteklenmelidir(Bursalıoğlu, 1987, s.33). • Eğitimin sosyal ve politik bir etkinlik olması onun toplumun diğer kurumlarıyla (aile, ekonomi, siyaset, hukuk, din gibi) sürekli bir etkileşim içinde olmasını gerektirir. Demokratik toplumlarda bu etkileşim düzeyi artar. Etkileşim düzeyinin artmasına bağlı olarak eğitimin kapsamı da genişler. Bu durum eğitimin amaçlarının niceliğinde artışa yol açtığı gibi nitelik olarak farklılaşmalarına da yol açar. • Eğitim sisteminin amaçlarından birisi de öğrencilere temel becerilerin kazandırılmasıdır. Temel beceriler kısaca okuma, yazma ve matematik becerileri olarak ifade edilebilir. Eğitimin bu amaçları gerçekleştirmeden diğer amaçlarını gerçekleştiremeyeceği açıktır. Bu amaçlar eğitimde kurumsallaşmıştır. Ancak, eksik olan yalnızca kodları çözme becerileri değil öğrenme isteği ve anlayarak öğrenme kapasitesini oluşturmaktır. Başka bir ifade ile matematik sorularını çözmenin yanında bu becerilerin etkin bir biçimde bireyin yaşamında kullanılması amaçlanmaktadır. Temel becerileri kazanmak için alıştırma ve disiplinli çalışma gerekir. Ancak, bunlar problemlerle, projelerle ve öğrenciyi zorlayacak çalışmalar yoluyla toplumsal yaşamla ilişkilendirilmediği sürece dekorasyon olarak kalmaya mahkûmdur (Gardner,1991, s.123). • Eğitim sürecinde ve eğitimin üretim birimleri olan okullarda toplumsal normlar kurumsallaşmıştır. Eğitim tüm kültürler için temel bir amaç olmuştur. Kültürler çocuklarını eğitmek için çok farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. insanlık tarihinin büyük bir bölümünde çıraklık en temel eğitimsel seçenek olmuştur. Okullar eğitimin uzmanlaşmış kurumları olarak toplumlarda birçok farklı nedenlerden dolayı gelişmiştir. Bu gelişim çıraklık sisteminden dönüşerek ortaya çıkmıştır. Bu nedenle okulları n oluşmasındaki süreç ve sınırlılıkları anlamak okulları anlamak için önemlidir (Gardner, 1991, s.123). • Sosyokültürel açıdan eğitim yetişkinler tarafından sosyal yaşam için hazır olmayanları hazırlamaya yönelik bir süreçtir. Eğitimin amacı çocuğu gelecekteki ortamına hazırlamak için fiziksel, entelektüel ve ahlaki açıdan geliştirmek ve onda merak uyandırmaktır (Henry, 2000, s.61). • Kültür genel olarak paylaşılan değerler, inançlar ve kodlar olarak tanımlanabilir. Bu kodlar tarihsel olarak yaşam için düzenlenmiştir. Kültür belirli bir grup insan tarafından paylaşılan semboller bütünüdür. İnsanlar dünyada sürekli olarak sembol üreten, çevresini sembollerle algılayan ve sembollere dayalı olarak hareket eden belki de tek canlı türüdür. Ayrıca, biz bu sembollerin kurallarını sistematik olarak bizden sonraki kuşaklara aktarma durumundayız. Dolayısıyla, bizler sembolleri oluşturmayı, kazanmayı ve kullanmayı öğrenmek zorundayız. Bu da aslında eğitimin temelini (kalbini) oluşturmaktadır (Geertz, 1983, s.25). • Eğitim süreci genel olarak insanlığın dünyada bilgiyi yorumlamak için üretme, kazanma, aktarma (kültürleme) ve buna dayalı olarak davranma süreci olarak da tanımlanabilir (Levinson, 2000, s.6). Etkili eğitim, bireyin çevresine sürekli uyum sağlaması ve varlığını sürdürmesi için gerekli koşulları oluşturmasını sağlayabilmesidir. Böylece hem birey kendi varlığını hem de toplumlar varlıklarını sürdürebilir. • Eğitimin iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, eğitim bireylerin toplumun değerlerine, normlarına ve kurumlarına uyumlarını sağlayarak toplumsallaşmalarını ve okullar aracılığıyla ulusal değerlerin genç kuşaklara aktarılmasını sağlar. ‹kincisi ise, eğitim bireylerin araştırmacı ve sorgulayıcı olarak yetiştirilmelerini sağlar. Bu durumda bireyler geçmişin değerlerini aynen alıp kabul etmek zorunda değildir. Birey toplumsal değerleri sorgulayabilir. Böylece eğitim ve okullar kültür ve değerlerin aktarılmasını sağlarken onların istenmeyenlerini de değiştirme olanağına sahiptir (Eskicumalı, 2003, s.27). Eğitim bir yandan toplumun kurallarına uyan bireyler yetiştirirken diğer yandan özgür ve kendi haklarını koruyan bireyler yetiştirir. Bu farklı amaçlar eğitime birbiriyle çelişen roller yüklemektedir. BiR TOPLUMSAL KURUM OLARAK EĞİTİM • Toplumun sahip olduğu kültürel birikimi gelecek kuşaklara aktarma, toplumca istenen davranışları öğrencilere kendi yaşantıları yolu ile kazandırma, öğrencileri gelecekte toplum içerisinde üstlenecekleri rollere hazırlama, bireyleri geliştirerek gerçek yaşamlarında karşılaşabilecekleri sorunlara daha geniş bakış açısıyla çözüm getirebilme, eğitim kurumlarının gerçekleştirdikleri süreçler olarak ön plana çıkmaktadır (Balcı, 2005, s.45). Eğitim kurumları, toplumu oluşturan bireylere sosyal düzeni koruma, sosyal değişmeye uyum sağlama, eleştirel düşünme, yaratıcılık ve bilimsel düşünme becerilerini kazandırmaktadır (Yanıklar, 2007, s.121). • Bilgi ve iletişim teknolojilerinin (Bit) hızlı gelişim süreciyle birlikte, bilgi birikiminde meydana gelen artış, “bilgi birikiminin toplumsal yayılımı ve paylaşımı” ve “mesleki uzmanlaşmayı” günümüzün en temel kavramları olarak ön plana çıkarmıştır. Bu çerçevede bireylerin gelecek için belirlenen eğitim hedefleri paralelinde, programlı ve planlı bir şekilde yetiştirilmesi ve toplumsal değişim ve gelişim sürecine uyum sağlayabilmeleri ancak eğitim kurumları aracılığıyla gerçekleşmektedir (Fidan ve Erden, 2001, s.47). Eğitim kurumu, toplumsal değişim sürecinde bireylerin bu sürece uyum sağlama becerisini geliştirmenin yanında da çeşitli toplumsal görevler üstlenmiştir. • Yeni Bilgilerin Üretilmesi: Eğitim kurumları, bilgi ve iletişim teknolojilerinin (Bit) gelişmesiyle birlikte toplumsal yaşamın düzenlenmesi için yeni bilgiler üretmek durumundadır. • Üretilen Yeni Bilgilerin Toplum Geneline Yayılması: Eğitim kurumları, bilimsel araştırma bulguları çerçevesinde üretilen yeni bilgileri toplum geneline yaymaktadır. Yeni bilgilerin toplum genelinde paylaşılması, toplumsal değişimin temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. • Yeni Değerlerin Geliştirilmesi: Eğitim kurumları, toplumların sahip oldukları kültürel değerleri yeni kuşaklara aktarma sürecinde değerleri geliştirir, mevcut gelişim düzeyine uyumlu hale getirir. • Topluma Yardımcı Olmak: Eğitim kurumları sadece eğitim kurumlarına devam eden bireylerin değil, eğitim kurumlarından yararlanamayan bireylerin de toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan eğitim gereksinmelerini karşılamak amacıyla çeşitli etkinlikler yapmaktadır. Çeşitleri • Örgün Eğitim: Okullarda yapılan eğitim. Planı ve programlıdır. • Yaygın Eğitim: Örgün Eğitim gibi planlı ve programlıdır. Her yaş kademesine açıktır. Şartlarından dolayı örgün eğitime katılamamış kişler için gereklidir. Meslike eğitimde bu kategori de yer alır. • Doğal Eğitim: Yaşam dngüsü içerisinde raslantısal olarak gerçekleşir. Aile, arkadaş grubu...vs. • Herhangi bir ülkede, eğitim sistemi oluşturulurken, en yaygın şekilde, temelde bireyin eğitim hakkını güvenceye alan, eğitim sisteminin kendi içindeki sorunlarını çözümleyici nitelikler taşıyan, buna bağlı olarak, toplumun gelişme dinamiklerini de göz önünde bulunduran yapıların oluşturulması beklenir. Eğitim Sosyolojisi İnsanlar niçin okullar kurarlar? Niçin eğitime bu kadar para ve zaman harcarlar? Okullar ne yapar? (sosyalleştirme, iş-meslek, politik, dini veya ideolojik biçimlendirme, kültürel gelişim, bilginin genç beyinlere ekilmesi dikilmesi ve orada büyütülmesi…) Eğitim Sosyolojisi • Toplumsal bir kurum olan eğitim kurumuyla, diğer toplumsal kurumlar arasında çift yönlü bir etkileşim vardır. Eğitim kurumu, kazandırdığı yeterlikler ve davranışlarla yetiştirdiği bireyler aracılığıyla toplumsal kurumları ve toplumsal ilişkileri yönlendirirken, toplumun diğer kurumları da eğitim kurumunun programlarını, yapısını ve işleyişini etkilemektedir. Ayrıca eğitim kurumu, din, ekonomi, politika ve aile kurumlarını etkilediği ölçüde, bu kurumlardan da etkilenmektedir. • Toplumların sahip oldukları kültürel birikimin gelecek kuşaklara aktarılması, toplumca istenen davranışların öğrencilere kendi yaşantıları yolu ile kazandırılması, öğrencileri gelecekte toplum içerisinde oynayacakları rollere hazırlama, bireyleri geliştirerek gerçek yaşamlarında karşılaşabilecekleri sorunlara daha geniş bakış açılarıyla çözüm getirebilme, eğitim kurumlarının gerçekleştirdikleri süreçler olarak ön plana çıkmaktadır. EĞİTİM SOSYOLOJİSİNİN KONUSU Eğitim kuram ve politikalarının oluşumuna kaynaklık eden toplumsal etmenleri inceleme Eğitim – Toplumsal yapı ilişkilerini inceleme – Toplunun nüfusu – Ekonomisi – Siyasal yapı ve düzeni – Toplumsal tabaka ve sınıflar vb. – – – – – – Eğitim kurumlarının yapı ve işleyişini inceleme Okulun yapısı İşleyişi Okul – çevre ilişkileri Okulun rolü Toplumun değerlerinin okulu etkileyişi Okulun toplumsal değerleri gençlere aktarması vb. Toplumsal karakterlerin okulun işleyişine etkisini inceleme – Öğretmen – yönetici – veli – öğrenci ilişkileri – Okul disiplini – Öğrencilerin toplumsal etkinlikleri – Öğrenci grupları vb. Okulun Eğitim – Öğretim etkinlikleri üzerindeki çevre etkilerini inceleme – Öğrencinin yaş grubu, – Cinsiyeti – Aile çevresi, – Kültürel, etnik ve dinsel gruplar, – Sosyal sınıflar, – Sosyo – kültürel etmenler vb. Eğitim- Toplum İlişkisi • Eğitim kurumları, toplumu oluşturan bireylere sosyal düzeni koruma, sosyal değişmeye uyum sağlama, eleştirel düşünme, yaratıcılık ve bilimsel düşünme becerilerin kazandırmaktadır. - Eğitim olgusu temel olarak toplumsaldır. - Her toplumda farklıdır. - Eğitim sistemi toplumun ihtiyaç duyduğu gereksinimlere göre şekillenen toplumsal bir olgudur. - Eğitimin esas amacı genç kuşağın toplumsallaştırılmasıdır. Eğitimin Önemi • İletişim ve bilgi teknolojilerinin hızlı gelişim süreciyle birlikte, bilgi birikiminde meydana gelen artış, bilgi birikiminin toplumsal yayılımı ve paylaşımı ve mesleki uzmanlaşma günümüzün en temel kavramları olarak ön plana çıkarmıştır. • Bu çerçevede bireylerin gelecek için belirlenen eğitim hedefleri paralelinde, programlı ve planlı bir şekilde yetiştirilmesi ve toplumsal değişim ve gelişim sürecine uyum sağlayabilmeleri ancak eğitim kurumları aracılığıyla gerçekleşmektedir. Temel Görevleri • Yeni Bilgilerin Üretilmesi: Eğitim kurumları, iletişim ve bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte toplumsal yaşayışın düzenlenmesi için yeni bilgiler üretmek durumundadır. • Üretilen Yeni Bilgilerin Toplum Geneline Yayılması: Eğitim kurumları, bilimsel araştırma bulguları çerçevesinde üretilen yeni bilgileri toplum geneline yaymaktadır. Yeni bilgilerin toplum genelinde paylaşılması, toplumsal değişimin temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Temel Görevleri • Yeni Değerlerin Geliştirilmesi: Eğitim kurumları, toplumların sahip oldukları kültürel değerleri yeni kuşaklara aktarma sürecinde, değerleri geliştirerek, mevcut gelişim düzeyine uyumlu hale getirerek aktarır. • Topluma Yardımcı Olmak: Eğitim kurumları sadece eğitim kurumlarına devam eden bireylerin değil, eğitim kurumlarından yararlanamayan bireylerin de toplumsal değişim sürecinde ortaya çıkan eğitim gereksinimlerini karşılamak amacıyla çeşitli etkinlikler yapmaktadır. Eğitiminin İşlevleri • Eğitim kurumlarının toplumsal değişime yönelik üstlendiği görevlerin yanında, toplumun ve bireylerin gelişimi açısından da bazı işlevlere sahiptir: - Eğitimin Bireyi Toplumsallaştırma İşlevi: Toplumsallaşma sürecinde bireyler üyesi oldukları toplumun kuralları, değerleri ve inançlarını öğrenir, toplumsal süreçlere katılmaya ilişkin davranışlar geliştirirler. Eğitiminin İşlevleri • Kültürel birikimin ve insan ilişkilerinin yoğun olduğu toplumlarda, bireylerin toplumsallaştırılması görevi büyük ölçüde eğitim kurumlarınca yerine getirilmektedir. Eğitim kurumları, bireylerin toplum içerisinde oynamaları gereken rolleri bireylere öğretmektedirler. • Zihinsel, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi, yetiştirilen bireylerin hızlı değişim ve dönüşüm sürecine uyum sağlama becerilerinin geliştirilmesi eğitim kurumunun temel görevleri arasındadır Eğitiminin İşlevleri • Eğitimin Toplumun Kültürel Mirasını Aktarma İşlevi: Toplumu bir arada tutan ve toplumun varlığını sürdürmesini sağlayan en temel öğeler olan değer ve normlar, toplum içerisinde yaşayan insanların benzer davranışlar göstermesini sağlar. Bireyler kültürel birikimi tüm özellikleriyle günlük yaşantılarında benimseyemezler. Bu sebeple öğrencilerin gelişim düzeylerine ve gereksinimlerine göre kültürel öğelerin bireylere planlı ve programlı bir şekilde aktarılması işlevini eğitim kurumları üstlenmiştir. Eğitiminin İşlevleri • Eğitimin Toplumsal Kalkınma İşlevi: Eğitim kurumları, yeni gelişen iletişim ve bilgi teknolojilerine uyum sağlayabilecek bilgi ve becerilerle donatılmış bireyler yetiştirerek, ekonomik kalkınma sürecine katkı sağlayacak nicelik ve nitelikte bireyler yetiştirerek, toplumsal kalkınma işlevini yerine getirmektedir. Eğitiminin İşlevleri • Eğitimin Bireyi Geliştirme İşlevi: Eğitim kurumları, bireylerin eğitim gereksinimlerini karşılarken, bireylerin yaşadığı çevreyi ve toplumu tanımasını, çevresinde bulunan doğal kaynakları en etkili kullanarak temel gereksinimlerini karşılamasını sağlamaktadır. Eğitiminin İşlevleri • Eğitimin Siyasal İşlevi: Eğitim kurumlarının en temel işlevlerinden birisi de, toplumun gereksinim duyduğu yönetim ve siyaset alanında görev yapacak olan liderlerin yetiştirilmesidir. Eğitim kurumları, toplumun kabul ettiği siyasi rejim doğrultusunda eğitim öğretim süreçlerini yapılandırmaktadır. Toplumsallaşma • Toplumsallaşma (sosyalleşme), en genel anlamıyla, bir kültürel öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifadeyle toplumsallaşma bireylerin içinde doğdukları toplumun sosyal ve kültürel değerlerini, gelenek ve göreneklerini, rol ve davranışlarını ve bilgi birikimini öğrenme sürecidir. Toplumsallaşma ilk önce ailede başlar. Daha sonra yakın akraba çevresi, akran grupları, okul, çalışma yaşamı gibi süreçlerden geçerek bireyin yaşamı sona erene kadar devam eder. Ancak bu öğrenim süreci yalnızca toplumdan bireye yönelik olan tek yönlü bir toplumsallaşma olarak görülmemelidir. Toplumsal Statü • Toplumsal yaşamda bireyler yalnızca ekonomik açıdan değil; aynı zamanda siyasi güç, eğitim, mesleki konum, saygınlık, itibar, onur ve prestij açısından da farklılaşmaktadırlar. Bu farklılaşma bireylerin farklı toplumsal statülere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Toplumsal statü verilmiş ve kazanılmış statü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. • Verilmiş statü: Bireylerin herhangi bir çabası olmaksızın doğumdan itibaren kendilerine atfedilmiş sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal konumlara verilen genel addır. Bireylerin kendilerine doğuştan itibaren verilmiş olan belli statüleri yaşamları boyunca değiştirebilmeleri genellikle çok zor kimi durumlarda ise imkânsızdı r. Örneğin; zenci olmak, kadın olmak, çocuk olmak ve yaşlı olmak gibi toplumsal konumlar, verilmiş statülere birer örnektirler. Bireylere doğuştan verilen statüler; bireylerin rol ve davranışlarını etkilemekte ve toplumsal konumlarının oluşmasında son derece önemli bir rol oynamaktadır. • Kazanılmış Statü: Toplumsal yaşamda sahip olduğumuz statülerin bir bölümü sonradan kazanılmaktadır. Bireylerin kendi çabaları, becerileri, yetenekleri ve başarıları ile elde ettikleri toplumsal konumlara kazanılmış statü adı verilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse kazanılmış statü bireylerin kendi çabaları sonucunda elde ettikleri toplumsal konumlara ilişkin kullanılan bir kavramdır. Örneğin; kırsal kesimde çiftçi bir ailenin çocuğunun okuyarak öğretmen olması, bir fabrikaya mühendis olarak giren bir bireyin yönetici veya müdür olması Toplumsal Hareketlilik • Toplumsal hareketlilik çok genel anlamda, bir toplumdaki bireylerin ve/veya grupların sosyal ve ekonomik konumlarını değiştirmelerine verilen genel bir addır. Toplumsal hareketlilik yatay ve dikey olmak üzere ikiye ayrılır. • Yatay hareketlilik: Bireylerin ya da grupların benzer sosyal ve ekonomik konumlar, arasındaki hareketliliğine yatay hareketlilik denilmektedir. Diğer bir ifadeyle yatay hareketlilik, bireylerin ya da grupların toplumsal statü, saygınlık ve gelir açısından bir toplumsal konumdan yine benzer bir başka konuma geçmesi demektir. Bu bağlamda marangoz atölyesinde çalışan bir işçinin başka bir fabrikada yine işçi olarak çalışmaya başlaması ya da bir bireyin işlettiği bakkal dükkânını kapatarak onun yerine bir kasap dükkânı işletmeye başlaması yatay hareketliliğe birer örnek olarak verilebilir. • Dikey hareketlilik: Bu kavram da, bireylerin ya da grupların farklı sosyal ve ekonomik konumlar arasındaki hareketliliğini ifade etmede kullanılmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse dikey hareketlilik bireylerin ya da grupların toplumsal statü, saygınlık ve gelir açısından daha aşağıdaki veya daha yukarıdaki bir toplumsal konuma geçmeleri demektir. Bu bağlamda, dikey hareketlilik yukarı doğru olabileceği gibi aşağı doğru da olabilir. Yukarıya ve aşağıya doğru olan hareketliliği örneklerle açmaya çalışalım. Fabrikada işçi olarak çalışan bir bireyin aynı ya da başka bir iş yerinde şef olarak çalışmaya başlaması ya da bakkal dükkânı işleten bir bireyin bir süpermarket işletmeye başlaması yukarı doğru hareketliliğe birer örnek olarak verilebilir. İşlevselci Yaklaşımlar • İşlevselci yaklaşım, toplumun alt sistem biçiminde tanımlanan parçalardan oluştuğunu öne sürer. Toplumların; üyelerinin ancak ortak algı ve değerleri paylaştıkça birlik ve bütünlük oluşturabileceğini savunur (Tezcan, 2006, s.110). Konsensüs (uzlaşı) kuramları olarak da adlandırılan bu yaklaşımların temel kavramları; yapı ve işlev, bütünleşme, istikrar ve uzlaşma yani anlaşmadır (Tezcan, 1996, ss.20-21). İşlevselci yaklaşımda toplumun farklı yapı ve işlevlere sahip öğelerden oluştuğu ve her bir parçanın topluma ve diğer yapılara işlevler ürettiği kabul edilir. • Her parçanın işlevini yerine getirmesi üst sistemin istendik biçimde çalışmasına olanak verir (Hess ve diğerleri, 1982, ss.14-15). Örneğin, eğitim kurumlarının topluma sunduğu işlevler; öğretmenlerin oluşturduğu bir yapının ürettiği hizmetler; yönetici, memur hizmetlilerin oluşturduğu yapının ürettiği hizmetler ve mali yapının ürettiği hizmetlerin işlevsel olarak bir bütünlük ve uyum içinde çalışmasıyla gerçekleşir. • İşlevselci yaklaşımların eğitimin işlevlerine ilişkin görüşleri genelde iki grupta toplanmaktadır: Birinci grup, açık işlevler; ikinci grup ise kapalı (gizil) işlevlerdir. İşlevselci yaklaşımlara göre eğitimim açık işlevleri; bilginin aktarılması ve statü dağıtılması (Schaefer, 2003, s.404), iş ve meslek edindirme (iş kapısı açma) (Thio, 1984, s.342) biçiminde özetlenebilir. Eğitimin kapalı işlevleri ise kültür aktarımı, toplumsal ve politik bütünleşmenin düzenlenmesi, toplumsal kontrolün sağlanması, farklılıkların kaynaştırılması ve düzenli kontrollü bir değişimin oluşturulmasıdır (Henslin, 1996, ss.325-326). Durkheim - Eğitimde bilimsel metodoloji gereklidir. - Toplumdaki düzensiz durumun eğitimle engellenebileceğini söyler. - Çocuk eğitim sayesinde toplumsallaşır ve dayanışma duygusuna sahip olur. - Eğitim toplumsal uyumu ve birliği geliştiren önemli kurumlardandır. Çatışmacı Yaklaşımlar • Çatışmacı yaklaşımlar, “toplumlar; ekonomik güç, meslek ve görev gibi değişkenlerin tanımladığı toplumsal sınışardan oluşur” sayıltısına dayanır. Bu yaklaşımlar, toplumsal değişimin kaçınılmaz olduğu ve toplumsal sınışar içinde sürekli bir çatışmanın bulunduğu savındadır (Gelles ve Levine, 1995, s.70). Çatışmacı yaklaşımlar, alan yazında Marksçı yaklaşımlar olarak da bilinir. Ancak, bu gruptaki yaklaşımların sadece Marksçı yaklaşım biçiminde ele alınması bir eksikliktir. Toplumbiliminin tarihsel gelişimine bakıldığında, çatışmacı yaklaşımlarda Marksçı yaklaşım dışında farklı anlayışlar bulunmaktadır. • Öncelikle eğitim toplumsal egemen sınıf ya da sınıfların ideoloji aktarım aracıdır. Bu doğrultuda, her eğitim sisteminin örtük (saklı) amaçları bulunur. Eğitim sürecinde, toplumsal eşitsizlikler yeniden üretilmektedir. Bu yaklaşımda eğitim, büyük ölçüde bireylerin ebeveynlerinden ya da içinde bulundukları toplumsal sınıftan kaynaklanan sosyo ekonomik statülerini devam ettirmelerini sağlar; ancak toplumsal hareketliliğe yönelik etkili bir işlev görmeyebilir. İşlevselci yaklaşım gibi bu yaklaşım da eğitimin statü dağıtım işlevi gördüğünü ileri sürmektedir. Eğitim bireyleri yarıştırarak belirli sosyal katmanlara dağıtma işlevi görmektedir (Schaefer, 2003, ss.407-408). Bu yaklaşıma göre eğitimin başlıca amaçları, üretken iş gücü, verimli ve etkili sermaye yaratılması ve sosyo-politik kontrolün sağlanmasıdır (Zanden,1990, ss.304-305). Etkileşimsel Yaklaşımlar • Genelde bireyin davranış kalıplarının çevresiyle etkileşiminin ürünü olduğu savına dayanır. Semboller ve sembollere verilen anlamlar insan yaşamında önemlidir. İnsanlar çevrelerindeki nesnelere verdikleri anlama göre davranışta bulunur. Herhangi bir durumda duruma anlam vermek için “insanlar kendi içinde konuşur” ve ona göre nasıl hareket edeceğine karar verir (Popenoe, 1991, s.108; Zanden, 1990, ss.55-56). Eğitim alanında sembolik etkileşimsel yaklaşım adıyla bilinen yaklaşımın temel sayıtlıları şu biçimde sıralanabilir (Gelles ve Levine, 1995, s.70; Tezcan, 1996, s.24): • • • • • Nesneye verdiğimiz anlam, toplumsal etkileşimin ürünüdür. Toplumsal yapı, toplumsal etkileşimin ürünüdür. Toplumsal yaşam, aktörlerin rollerini nasıl yorumladıklarına bağlıdır. Değişim, bireylerin toplumsal gidişe uyum sağlamaya yönelik ve doğaçlama davranışlarıyla gelişir. Bir kültürü paylaşan bireyler, benzer durumlarda genellikle benzer beklentilere, benzer toplumsallaşma deneyimlerine sahiptir. • Eğitimin örtük (saklı-gizil) bir programı vardır. • Okullarda, öğretim programının temel akademik amaçları dışında değer, norm, inanç ve tutumlar öğretilir. • Öğretmenler beklentilerini öğrencilere sezdirerek, öğrencilerini kendi beklentilerine göre toplumsallaştırır. Weber • Eğitim bireyleri özel bir yaşam biçimine hazırlayan bir farklılaşma kurumudur. • Eğitim kurumları gelecekte toplum için yüskek derecede eğitilmiş uzmanlar yetiştirecektir. • Eğitim, bireyin toplumsal yapıdaki konumu bakımından ileride dolduracağı konuma hazırlamaktır. Okullar ne yapmallı? • • • • • • • • • Öğrencilerin çok yönlü akademik başarısını gerçekleştirmeli, İşbirliğine dayalı çalışma alışkanlıkları kazandırmalı, Toplumun sahip olduğu insani değerleri kazandırmalı, Öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmelerini sağlamalı, Öğrencilerin kendilerine güvenlerini güçlendirmeli, Öğrencilerin kendi yeteneklerini keşfetmelerini sağlamalı, Öğrencilerde merak ve heyecan uyandırmalı, Dayanışma ve yardımlaşma değerlerini kazandırmalı, Farklılıklar içinde birlikte yaşamayı öğretmelidir. Türkiye • Türkiye’de de eğitim sistemi örgün eğitim ve yaygın eğitim olarak iki başlık altında ele alınmaktadır. Örgün eğitim, okulöncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarını kapsar. Yaygın eğitimde, genel veya mesleki eğitim eksikliklerini gidermek isteyen kişilerin gönüllü katılımı söz konusudur. Türkiye’de Eğitim • TÜİK'in Nisan 2013 eğitim verilerine göre Türkiye'de 15 yaş ve üzeri okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 5.08 olurken, 'en okur yazar il' sıralamasında birinci Antalya oldu. 2'nci sırada Tekirdağ, 3'üncü sırada ise İzmir yer aldı. 'En okumaz yazmaz' üç il ise sırasıyla Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak oldu. Türkiye’de Eğitim • Okuma yazma bilmeyen 2 milyon 784 bin 257 (yüzde 5), okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen 3 milyon 784 bin 667 (yüzde 7) insanımız var. İlkokul mezunu sayımız; 15 milyon 220 bin 28 (yüzde 28). İlköğretim diplomasına sahip olanların sayısı 11 milyon 617 bin 159 (yüzde 21). 2 milyon 849 bin 999 (yüzde 5) ortaokul veya dengi okul mezunumuz, 12 milyon 96 bin 830 (yüzde 22) lise veya dengi okul mezunumuz var. Yüksekokul veya fakülte mezunlarının sayısı 5 milyon 913 bin 187 (yüzde 11) , Yüksek lisans mezunu 416 bin 741 (yüzde 1), doktora mezunu ise 122 bin 619. Türkiye’de Eğitim • 6-13 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı 10 bin de 3 (%0.03) • 14-17 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı binde 2 (%0.22) • 18-21 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 1 (%1.03) • 22-24 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 1.7 (%1.70) • 60-64 yaş grubunda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 12 (%11.99) • 65 yaş ver üzeri gruplarda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 25.3 (%25.37) • İşgücünün hızla küreselleştiği, üretimin çok coğrafyalı bir yapıya dönüştüğü 21. Yüzyıl ekonomisinde bir ülkenin eğitim sistemi yalnızca ülke içi verilerle değerlendirilemez. Rekabetin küresel olduğu yeni yüzyılın performans standardının da küresel olması zorunludur. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, ekonominin itici gücünün nitelikli ve eğitimli işgücü olduğunun altını çizen Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), eğitim sistemlerini değerlendirmek amacıyla uluslararası bir eğitim performans endeksi geliştirmiştir. Kısa adıyla PISA (The Programme for International Student Assessment) olarak anılan Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı eğitim çıktılarını, örneklem bazlı verilerle değerlendirmektedir. Günümüzde PISA en güvenilir uluslararası eğitim sistemleri performans değerlendirme indeksi olarak kabul edilmektedir. • PISA'da matematik alanında soruların zorluk derecesine göre, "1. Düzey Altı Düzey 6" arasında 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. En basit sorulara dahi cevap veremeyen öğrenciler 1. düzey altı grubunda sınıflandırılırken, en karmaşık ve zor olan soruları yapabilen öğrenciler 6. düzeydedirler. Ülkemizde öğrencilerin yoğunlaştığı 2. düzey ve altındaki grupta, öğrenciler doğrudan çıkarım yapmaktan başka bir beceriye gerek olmayan bir bağlamda ifade edilmiş olan soruları, durumları tanıyabilir ve yorumlayabilirler. Bu öğrenciler, tek bir kaynaktan gerekli bilgiyi elde edebilir ve basit görselleri kullanabilir. • Türkiye'de ise öğrencilerin %67,5'i 2. düzey ve altında becerilere sahiptir. Türkiye'de öğrencilerin sadece %1,2'si en üst düzey olan 6. düzeyde performans gösterebilmiştir. Türkiye'de yoğunluk 1. ve 2. düzey seviyesindedir. OECD ortalamasında, en fazla yoğunluk 2. ve 3. düzeyde toplanmıştır (%22,5 ve %23,7). Türkiye'de 1. düzey altı ve 1. düzeyde yer alan öğrencilerin yüzdesi, OECD ortalamasının çok üstündedir (sırasıyla %7,5 puan ve %11,5 puan fark). ŞangayÇin'deki öğrencilerinin sadece %0,8'i 1. düzey altında ve %2,9'u 1. düzeyde yer almıştır. PISA Nedir? • PISA nedir? Açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren bir araştırma projesidir. • PISA Projesi’nin amacı nedir? PISA’nın temel amacı, gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymaktır. • PISA Projesi neyi ölçmektedir? PISA Projesi’nde zorunlu eğitimin sonunda örgün eğitime devam eden 15 yaş grubundaki öğrencilerin; Matematik okuryazarlığı, Fen Bilimleri okuryazarlığı ve Okuma Becerileri konu alanlarının dışında, öğrencilerin motivasyonları, kendileri hakkındaki görüşleri, öğrenme biçimleri, okul ortamları ve aileleri ile ilgili veriler toplanmaktadır. • PISA'da fen alanında öğrencilerden bilimsel soruları tanımlamaları, bilimsel olguları açıklamaları ve bilimsel verileri kullanmaları istenmektedir. Bu becerilere ne oranda sahip olunduğunu görmek için, matematik alanında olduğu gibi 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. En karmaşık ve zor olan görevleri yapabilen öğrenciler 6. düzeydedirler. • PISA 2012'de fen alanında birinci sırada yer alan Şangay- Çin'de öğrencilerin %4,2'si 6. düzeyde ve %23'ü 5. düzeyde becerilere sahipken, OECD ortalaması sırasıyla %1,2 ve %7,2'dir. Türkiye'nin PISA 2012'deki belki de en çarpıcı sonuçlarından birisi, %0 (sıfır) öğrencisinin 6. düzeyde olmasıdır. Türkiye'de örneklem grubu içinde Fen ve Anadolu liselerinde okuyan öğrenciler olmasına rağmen, fen alanında zorluk seviyesi 6. düzeyde yer alan sorulara yanıt verebilen öğrencilerin oranı %0'dır. • Fen alanında öğrencilerin büyük yüzdesi (%35,4) 2. düzeyde, yani en temel yeterlik seviyesinde başarı gösterebilmişlerdir. Matematik alanında olduğu gibi, fen alanında da öğrencilerin yarıdan fazlası (%61,7) 2. düzey ve altında becerilere sahiptir. • PISA'da okuma becerisi alanına yönelik 7 yeterlik düzeyi belirlenmiştir. 6. düzeydeki maddeleri doğru yanıtlayabilen öğrenciler, metnin içerisinde açıkça ifade edilmemiş kavramlarla başa çıkabilir ve soyut kavramları yorumlayabilirler. Birçok kriteri ve değişkeni göz önünde bulundurarak metinde yer alan bilgilerin ötesinde, eleştirel değerlendirmeler yapabilir, çıkarımlarda bulunabilir ya da hipotezlere ulaşabilirler. 1b düzeyinde başarı gösterebilen öğrenciler, hikaye ya da basit bir liste gibi aşina olduğu bir bağlam ya da konu hakkında yazılmış kısa, basit ve çoğunlukla bir görselle desteklenen bir metnin içinde, açıkça ifade edilmiş bir bilgiyi bulabilir. 1a düzeyindeki öğrenciler ise ek olarak, açıkça ifade edilen bir ya da daha fazla bağımsız bilgiyi metinde bulabilir, aşina olduğu bir konu hakkında yazılmış bir metnin ana fikrini ve yazarın amacını anlayabilir veya metindeki bir bilgi ile yaygın olarak bilinen günlük bilgi arasında ilişki kurabilir. • Okuma becerisi alanında, diğer iki alanda olduğu gibi birinci sırada yer alan Şangay-Çin'de öğrencilerin %3,8'i 6. düzeyde ve %21,3'ü 5. düzeyde yer alırken, Türkiye'de öğrencilerin sadece %0,3'ü 6. düzeyde ve %4,1'i 5. düzeyde yer alabilmiştir ki bu oranlar, OECD ortalamasının altındadır. Diğer iki alanda olduğu gibi, okuma becerisi alanında da Türkiye'deki öğrencilerin yarısından fazlası (%52,5) 2. Düzey ve altında becerilere sahiptir. • Şangay bölgesi, Singapur, Hong Kong ve Kore PISA genel ortalamada ilk sıralarda yer alıyor. • Türkiye PISA 2012’de toplam 65 ülke arasında genel ortalamada 45. sırada. • Matematik’te 44. Sırada • Okuma – Anlama Becerilerinde 42. Sırada • Fen Bilgisi’nde ise 43. Sırada yer almakta. • Türkiye hem genel ortalamada hem de alan testlerinin tamamında OECD ortalamasının oldukça altında. • Yunanistan, Slovenya, İsrail ve Rusya gibi ülkelerin ise gerisindeyiz. Endonezya, Ürdün ve Kazakistan’ın da aralarında yer aldığı pek çok Ortadoğu ve Asya ülkesinin önündeyiz.