MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE BATI (HUNTINGTON TEORİSİ) GİRİŞ Medeniyetler Çatışması, Samuel Huntington tarafından işlenen, Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 1990'lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir tezdir. Huntington bu tezini ilk olarak 1993 yılında Foreign Affairs adlı akademik dergide yayınlanan bir makalesinde ele almış, ardından da 1996 yılında çalışmasını genişleterek kitaplaştırmıştır. Medeniyet (Uygarlık) nedir? Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir. Medeniyet ve uygarlık kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılmakla birlikte, uygarlığın daha geniş bir anlam taşıdığını ifade etmek mümkündür. Medeniyetin, belirli bir insan topluluğu veya topluluklarının belirli bir coğrafya üzerinde ve belirli bir zaman içinde ortaya koydukları değerlerle sınırlı olmasına karşı; uygarlık kavramının, binlerce yıl devam eden gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan ve tüm insanlığın eseri ve malı olan evrenselliği söz konusudur. Samuel Huntington (d. 18 Nisan 1927 New York, ABD - ö. 24 Aralık 2008, Massachuse tts, ABD) ABD'li siyaset bilimci. Ölümünden önce Harvard Üniversitesi'ne bağlı John M. Olin Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde öğretim görevlisiydi. Aynı zamanda ABDSavunma Bakanlığı'na danışmanlık yapmaktaydı. Pek çok sayıda çalışmaya imza atmış olmakla birlikte, Türkiye'de ve dünyanın çeşitli yerlerinde daha çok Medeniyetler Çatışması adlı kitabıyla tanınmaktadır. Huntington 1988 tarihinde yayımlanan kitabında ülkeler arasındaki çatışmaların ve ülkelerin kendi bünyelerinde yaşanan çatışmaların giderek kültürel ağırlık kazandığını savunmaktadır. Yazar, küreselleşme sürecinde Batı ve diğerleri arasındaki çatışmaların artacağı öngörüsünde bulunmaktadır. Huntington, milli devletlerin 21'nci yüzyılla birlikte artık merkezi siyasi rolünün tamamlandığı görüşüne asla katılmamaktadır. Uygarlığın doğuşuna ve yükselişine Çin'den Uygur ve Orta Asya Türklerine; Hindistan'dan ve Mezopotamya medeniyetinden eski Mısır medeniyetine; Ege kıyılarındaki antik çağ sitelerinden Roma'ya; Batı Avrupa'da aydınlanma çağını yaratan, sanayi inkılabını gerçekleştiren milletlere ve nihayet Amerika ve Uzak Doğu'daki Japonlar'a kadar, tarih boyunca sayılamayacak kadar çok ülkenin ve ulusun katkısı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Huntington'a göre, "Yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikle ekonomik ve ideolojik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hakim mücadele kaynağı kültürel olacak. Milli devletler dünyadaki hadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadelesi farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek. Bu çatışma global politikaya hakim olacak. Medeniyetler arasındaki mücadele, modern dünyadaki mücadelenin evriminde nihai safha olacak." Huntington makalesinde dünyadaki medeniyetleri, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve Afrika uygarlıkları olarak adlandırıyor. Ve geleceğin en mühim mücadelelerinin bu medeniyetlerin birini diğerinden ayıran kültürel fay kırıkları boyunca meydana geleceğini iddia ediyor. Buna neden olarak da birçok sebep ileri sürmektedir. Bu sebeplerden birincisi bu medeniyetler arasındaki farklılıkların sadece hakiki olması değil; aynı zamanda esaslı olmasıdır. Bundan dolayı farklılıkların kısa zamanda zail olmayacaklarını çünkü uzun yılların birikiminin ürünü olduklarını vurguluyor. "Siyasi ve ekonomik olanlara nispetle daha az değişme istidadı gösteren kültürel hususiyet ve farklılıkların, uyuşma ve ayrışmaları da bu yüzden daha kolaydır." diyen Huntington "sen hangi taraftasın?" sorusunun yerini "sen nesin?" sorusuna bıraktığını vurguluyor. Son olarak ise ekonomik bölgeciliğin artmasını sebep gösteriyor. Huntington'a göre, "ideoloji temelinde ittifaklar kurmak ve destek sağlayabilmek imkanı gitgide azaldıkça, hükümetler ve gruplar, sürekli artan bir şekilde ortak din ve medeniyet kimliğine müracaat etmek suretiyle destek sağlamaya teşebbüs edeceklerdir." Böylece, medeniyetler çatışması iki seviyede ortaya çıkacaktır. "mikro seviyede, mücavir gruplar, medeniyetler arasındaki fay kırıkları boyunca, toprak ve birbirleri üzerinde kontrol kurmak için çok kere şiddetli biçimde mücadele ederler. Makro seviyede ise farklı medeniyetlere mensup devletler izafi bir askeri ve ekonomik üstünlük uğruna rekabet ederler. Milletler arası müesseseler ve üçüncü taraflar üzerinde kontrol kurmak için mücadeleye girişir ve kendi hususi politik ve dini değerlerini rekabetçi bir anlayışla öne çıkarırlar." Huntington Türkiye'yi "bölünük ülkeler" diye adlandırdığı ülkeler arasına alıyor. Bölünük ülkelerin özelliklerini de şöyle açıklıyor; "bir kısım ülkeler vasat seviyede kültürel bir tecanüse sahiptirler; fakat toplumları hangi medeniyete mensup oldukları konusunda bölünmüşlerdir. Bunlar bölünük ülkelerdir. Liderleri tipik bir biçimde, kervana katılma stratejisi izlemeyi ve ülkelerini Batı'nın üyesi yapmayı arzu ediyorlar; fakat, memleketlerinin tarih, kültür ve gelenekleri Batılı değildir. Bu tür bölünmenin en aşikar ve protipik örneği Türkiye'dir. Türkiye'nin 20. asrın sonlarındaki liderleri, M. Kemal geleneğini takip etmekte ve Türkiye'yi modern, seküler, Batılı, milli devlet olarak tanımlamaktadırlar. Nato'da ve Körfez savaşında Türkiye'yi Batı ile ittifaka soktular. AT'ye üyelik için müracaat ettiler. Mamafih, Türk toplumundaki (bazı) unsurlar, aynı zamanda İslami bir silkinişi desteklemiş ve Türkiye'nin esas itibarıyla Müslüman bir Orta-Doğu ülkesi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca, Türkiye'nin seçkinleri Türkiye'yi Batılı bir toplum olarak tanımlarken, Batı'nın seçkinleri bunu kabule yanaşmıyorlar. Türkiye AT'nin bir üyesi olmayacaktır; gerçek sebebi Cumhurbaşkanı Özal'ın dediği gibidir: "Biz Müslümanız, onlar ise Hristiyan'dır" ve bunu dile getirmiyorlar. "Mekke'yi reddettikten ve ardından Brüksel tarafından reddedildikten sonra nereye bakar Türkiye? Cevap, Taşkent olabilir. Sovyetler Birliği'nin zevali Türkiye'ye Yunanistan sınırlarından Çin'e kadar yedi ülkeyi ihata eden ve yeniden hayat bulan bir medeniyetin lideri olma fırsatı veriyor. Batı tarafından teşvik edilen bu yeni kimliği benliğine kazımak için hareketli çabalar sarfediyor." Türkiye, tarihin en derin biçimde bölünük ülke örneğidir. Yapılan eleştirilerden dikkat çekici olanlardan biri de Batılı ideologların kendi sistemlerini yegane "evrensel çözüm" olarak göstermeye çalışmalarıdır. Ayrıca medeniyet çatışmalarının önümüzdeki yıllarda daha da yoğunlaşacağı ve hatta bu medeniyetlere temel olan dinler arasındaki kanlı savaşların kaçınılmaz hale geleceği konusundaki ısrarlı görüşlerdir. Bu tür değerlendirmelerde bir başka "garip" iddia da bu kanlı savaşlarda Müslüman toplumların problemi çıkaran taraf olarak görülmesi ve Batı medeniyetinin başına sıkıntılar açılacağının iddia edilmesidir. Yine Huntington'un görüşlerinin aksine özellikle Türk yazarların eleştirilerinde vurguladıkları bir gerçek de medeniyetlerin Batı medeniyeti etkisi altına girmeden önce çok daha müsamahalı bir ilişki içinde bulundukları. Ve uluslar arası sistemde gerçek anlamda çıkan bunalımın gerçek kaynağının Batı medeniyeti olması lazım gelirken Huntington'un dikkatleri diğer kültürler üzerine yoğunlaştırdığı eleştirisidir. Kitapta yer yer Huntington'a hak veren eleştiriler de yapılmış ama düşüncelerini yansıtış şekli sığ, güncel, oportünist ve taraflı bulunmuş. ‘’Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar…’’ (M. Akif ERSOY) SONUÇ Bugün İslam dini Batı’da Yahudilikten ve Hıristiyanlık dışındaki diğer tüm dinlerden, daha fazla inanana sahiptir ve İslam ile çatışmaya girecek olan Batı kaçınılmaz olarak kendi içindeki bu azımsanamayacak nüfusla da sorun yaşamak zorunda kalacaktır. Dahası bu sadece bir göçmen sorunu da değildir. Zira “yerel” Avrupalılar ya da Amerikan vatandaşları arasında da Müslüman nüfus azımsanamayacak boyuttadır. Dinsel kamplaşmanın tarihte en şiddetli biçimde yaşandığı Avrupa’nın böyle bir şeyi tekrar tecrübe etmeyi istemesi akıl dışıdır. Bu nedenle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği konusunda Batı’nın vereceği sınav Medeniyetler Çatışması tezinin yanlışlığının ispatlanması açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. HAZIRLAYAN VE SUNAN AHMET ERBAŞ KAYNAKLAR Kaynak: http://medeniyet.nedir.com/#ixzz43NjLoo2G Kaynak: http://medeniyet.nedir.com/#ixzz43NjXRTSr Kaynak: http://medeniyet.nedir.com/#ixzz43NlnbPL7 Kaynak: http://medeniyet.nedir.com/#ixzz43Nje5AiB Huntington, Samuel, 2002, “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması”, İstanbul: Okuyan Us Yayın “Medeniyetler Çatışması”, 2000, Derleyen: Murat Yılmaz, Ankara: Vadi Yayınları Huntington, Samuel, “Uygarlıklar Savaşı Mı ?”, Çev: Yusuf Kaplan, İzlenim Dergisi, Ekim 1993 Anderson, Benedict, 1991, “Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism”, New York: Verso. http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiS ayilar&Goster=Yazi&YaziNo=104