Fethullah Gülen Cemaati ve Sabiiler Harran Okulu, İhvan-üs-Safâ ve Hıllan-ı Vefâ (Arınmışlık Kardeşleri ve Bağlılık Dostları) (Epistles of the Pure Brethren and the Sincere Friends or The Brethren of Purity) Hk. Bilgi notu. 1950 lerde ABD - Texas da İslam tarihinde İhvanı Safa olarak bilinen en tehlikeli gnostic gizli örgütlerden birisinin aynı isimle yeni bir versiyonu ihdas edildi. Bu teşkilatın içinde Yahudi ve Hristiyan teologların yanısıra gnostic akademisyenlerin bulunduğu da biliniyordu. Dinlerarası diyalog çalışmalarının ilk nüveleri bu teşkilat tarafından ortaya atılmıştır. Başlangıç düşüncesi, "Dünyadaki savaşların nedeni dinlerdir. Onlarda dinlerin birleştirilmesi projesi sonrası bu çatışma alanları yok olacaktır. Bunların birleştirilmesi projesi İbrahimi dinler etrafında olacaktır!" Şeklinde özetlenebilir. Projenin etkisini ve ihvanı Safa nın çok etkili risale külliyatına dayandığını farkeden devlet kurumları 1960 lardan bu fikri sahiplenerek fevkalade büyük destek sağladılar. Bu suretle konu bir düşünce platformundan çıkıp batı devletleri, İsrail ve Vatikan'n koordinasyonuyla İslam coğrafyasına yeni bir İslam ikamesi noktasına geldi. Bu fasılda üretilen peygambersiz ve şeriatsız İslamın Kutsal kitabının gnostic zaviyeden yorumlanması temin edilmeliydi. Bu suretle merkezinden peygamberini çıkartarak onun yerine Antik Yunan, Hind, Mısır ve İran felsefelerinin harmanı olan bir düşünce sistematiğini yani İhvan-ı Safa'nin risalelerini yerleştirmek gerekmekteydi. İslamın, Hristiyanlık ve Yehudilik karşısındaki mukavemeti kırılacak ve özünü kaybederek felsefi akımlarla bozulmuş, İbrahimi Dinler kategorisinde yerini alacaktır. Çok önemli bir projedir. Amil vitrini Fethullah Gülen hareketidir. Fethullah Gülen, yeniden ihdas edilmiş gizli Ihvan-ı Safa örgütünün Türkiye'de seçip yetiştirdiği 6 imamından birisidir. Bunlardan üçü 1990 ların sonuna doğru ölmüş, diğer ikisi de Gülen'e bağlı olarak farklı iki cemaatin ulema kısmında faaliyetlerine devam etmektedirler. Keza İhvan-ı Safa nın risale ekolünde yetişen yüzlerce din adamı ve sempatizanının Gülen Cemaati mensubu olarak AKP vastasıyla devlete de büyük oranda sızdığı da vakidir. Sızmanın resmi kadro olarak çapı 32 bin civarındadır. (Nakşibendiye kaynaklarından derlenen bilgidir) FG tarihteki İhvan-ı Safa'nın antik felsefeler ve İslam harmanı şeklindeki Risalatı ve görüşleri itibariyle "dinler arası diyalog", "Ehl-i Kitab'ın da ebedî kurtuluşa ulaşacağı" gibi meseleleri kendince, "Kur'an Ruhu" zemininde açıklamaktaktadır. İhvan-ı Safa'nın Sünni kimliğindeki bir "hocaefendisi" olarak ve Kur'anî bir tavır olarak takdim etmektedir. F. Gülen İhvan-ı Safa'nın antik felsefeler ve İslam harmanı şeklindeki Risalatını ‘Kuran’ın haricinde bir kainat kitabı’ diyerek daima işaret etmekte, özelinde havarilerim diye adlandırdığı ve etrafındaki dar halkada bulundurduğu mahdut sayıdaki seçilmişlerine bizzat okutmaktadır. Bu risalattan oluşan kitap dinler ve eski ezoterik felsefe sapkınlıklarının karışımı olan dışı islam içi ezoterik felsefe inancını açıklanıyordu. Cemaatin dış halkalarına ve sair İslam alemine karşı tavırları ise elbette daha faklıdır. Bu ise gizlenmek ve mesture faaliyetin devamı için şarttır. Bu özetle birlikte konu hakkında biraz bilgi vermek gerekirse: 1047-1048 yıllarında önceleri Basra'da, daha sonra Bağdat'ta "İhvan-üsSafâ" adlı uzlaşmacı-diyalogcu (eklektik) bir düşünce akımı ortaya çıktı. Bu örgüt gizliydi ve İhvan-üs-Safâ imamarının gerçek kimlikleri, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında ayrıntılı bilgi yoktur. Bu örgütu İslam coğrafyasında yüzyıllar boyunca takip eden Nakşibendiyye kaynaklarında bazı bigiler mevcuttur. 19 yy sonu itibariyle örgütün merkezinin İslam coğrafyasından çekildiği, 1960 ların başında batıda yeniden ortaya çıktığı biliniyor. Bu akımın Arapça tam adı "İhvan-üs-Safâ ve Hıllan-ı Vefâ" idi. "İhvan" sözünün anlamı, candan ve samimî dostlar, kardeşler demektir. "Safâ" sözü ise saflık, berraklık, içtenlik, arınmışlık anlamına gelmektedir. "Hıllan", dostlar anlamına gelirken; "Vefâ" sözü ise bağlılık demektir. Bu düşünce grubunun adının Türkçe olarak tam karşılığı "Arınmışlık Kardeşleri ve Bağlılık Dostları" olmaktadır. İngilizcesi ise " Epistles of the Pure Brethren and the Sincere Friends" ya da "The Brethren of Purity" şeklindedir. Örgüte katılacak kişilerin özenle seçilmeleri, toplantılara sadece kendi üyelerinin kabul edilmesi ve derecelere bağlı bir hiyerarşik yapı bulunması İhvan-üs-Safâ'nın ezoterik karakterini göstermektedir. Hatta, örgütün çok yüksek bir gizlilik içinde çalışması bazı araştırmacıların onları mason örgütlerine benzetmesine bile neden olmuştur (Seyhun Tunaşar, İnanç Evrimi İhvan-üs-Safa ve Masonluk, Mimar Sinan Dergisi 32, İstanbul 1979,s.23). İhvan-üs-Safâ mensupları, kendilerini aydınlanmaya ve ahlâk bakımından arınmaya adamış kişilerdi. Amaçları, o döneme kadar, İslâmın kesinlikle reddettiği antik Yunan, Mısır, İrani ve Hint felsefe akımlarının sorgulama ve irdeleme yöntemlerini kullanarak, İslami itikadı ve entelektüel sistemi yeniden yapılandırmak ve en sonunda topyekun toplumsal yapıyı dönüşüme uğratmaktı. Böylece, resmî İslâmın baskısı altında gerçek inancı yitirenlere yol gösterecekler, onları yeni yumuşak ve saf dine çağıracaklardı. İhvan-üsSafâ'ya göre, şeriat bozulmuştu ve Antik Yunan, Mısır ve Hint felsefe, akımlarının anlayışıyla temizlenmeli, gerçek özü meydana çıkarılmalıydı. İhvan-üs-Safâ önerdikleri yol, İslâmın yanlışlarından kaçınmak için, felsefe ile İslâm kuralları arasında bir uyum sağlayacak ve böylece insanları yetkinliğe kavuşturacak bir yöntemdi. İslamın peygambersiz, şeriatsız yani yeni ve yumuşak bir versiyonu olarak düşünülebilir. Felsefe ile dinsel inançlar arasında sentezi Neo-Platoncu yaklaşım sağlarken, bir yandan Aristo mantığı, diğer yandan Kabbalanın temeli olan ve Pisagor tarafından nümerik hale getirilmiş antik Mısır büyü felsefesi yani sayılar bilimi ( ebced gibi düşünülebilir) kullanılıyordu. İhvan-üs-Safâ öğretisi, eski Yunan, Hind ve Mısır felsefe akımlarının bir harmanı biçimindeydi. Böylece oluşturulan sistem, İslâm inançları ile, Grek felsefesi, Zerdüşt dini, Hind gizemciliği ve Gnostizm'den (*) öğeler taşıyan dikkate değer bir senteze ulaşmaktaydı. (*) Gnostisizm, Antik Mısır ezoterizmini-Kaballa nın temeli, Antik Yunan ezoterizmini (Platon, Pisagor), İbrani geleneklerini, Zerdüştçülüğü, bazı Doğu geleneklerini ve dinlerini, Hıristiyanlığı ve İslamı eklektik (uzlaşmacı-diyalogcu) bir tutumla sentezleyen felsefeye verilen genel addır. Resâ'il ve Fethullah Gülen kitapları Fethullah Gülen aslen Harran kökenli Sabii dir. İhvan-üs-Safâ imamı olup Sünni alim kimliğiyle onların "Resâ'il" (Risaleler) adı verilen öğretilerini esas almak suretiyle faaliyet yapmaktadır. Resmi sitesinin adı antik yunan mitolojisinde Herakles (Ηρακλής), Roma Mitolojisi'nde Herküldür. Tamamlanması gereken 12 görev olduğunu sembolize ediyor. Risalelerin yazarları arasında; Ebû Süleyman Mihricanî, Ebu'l Hasen Zencanî, Ebû Ma'şer Belhî (Mukaddesî olarak da bilinir), Zeyd bin Ruf'a gibi düşünürler bulunuyordu. Risaleler içinde mitoloji, sihir ve tılsım gibi sözde bilimlere varana kadar her türlü bilginin bulunduğu bir ansiklopedi mahiyetindedirler. Mezhep tutkusundan uzak ve doğru buldukları her düşünceyi kaynağı ne olursa olsun alma eğiliminde olduklarını şöyle belirtirler; “Kardeşlerimizin ilimlerden hiçbirine düşman olmamaları, hiçbir kutsal kitabı hor görmemeleri, din ve mezheplerden hiçbirine ön yargı ile bakıp taassuba düşmemeleri gerekir. Çünkü bizim görüş ve mezhebimiz bütün mezheplerin, fikirlerin ve dinlerin görüşlerini kapsar ve bütün ilimleri kuşatır.” İhvan-ı Safa kendi düşüncelerini temellendirmek için esas aldıkları tüm kaynakları, bütün sınırlamalar ve önyargılardan arınmış olarak istedikleri gibi kullanmışlardır. Onlar için, Kur’ân ne kadar önemli ise, Tevrat ve İncil de o kadar önemlidir. Din bilgisinde Hz. Muhammed’in, Hz. Ali’nin sözleri ne kadar önem taşıyorsa, felsefede Sokrates’ın ya da Platon’un, matematik ve geometride Pisagor’un, coğrafyada Batlamyus’un sözlerinin de önemi o kadar büyüktür. Bu maksat çerçevesinde oluşan FG cemaati ise “tüm ulusların ve dinlerin bilgeliğini bir araya getirerek, İslam ve antik felsefelerin yardımıyla, önceki dinlerin yerini alacak, herkese uygun, kimseyi incitmeyen bir manevi doktrin geliştirme peşindedir. İhvânu’s-Safâ hâlidi hikmet anlayışı çerçecesinde, öğretilerinin nevzuhur bir görüş, bir mezheb olmadığını, aksine öğretilerinin kadim bilgelerin, hukemâ’nın görüşleri olduğunu söylüyorlardı. Kendilerinin sulûk ettiği bu yola daha önceden filozoflar, erdemli kişiler, nebiler de sulûk etmişti! İhvan’a göre; herkes istediği dini seçebilmelidir. Hatta dinini sık sık değiştirebilmelidir. Bunları sentezleyebilmelidir. MüslümanHıristiyan, ya da Müslüman-isevi gibi. Aradaki bağ kurmak ise ancak peygamber ve şeriatının dinden çıkartılarak yerine antik felsefi akımların harmanını, yani İhvan-ı Safa'nın risalelerini ikame etmekle mümkündür. İhvan-ı Safâ, Zeyd b. Rufâa’nın önderliğinde önce Basra’da organize olmuş, Risaleler orada yazılmış, sonra İslâm dünyasının her tarafına yayılarak yakın bir ilgi görmüş, evlerde toplu olarak okunmuş, müzakere edilmiştir. Ayrıca, İhvan-ı Safa, toplumun çeşitli kesimlerinin desteğini almaya çalıştığı, siyasi, toplumsal hedefleri olduğu gayet açıktır. Önerdikleri yol, Sünni İslâmın kendilerince şeriat yanlışlarından kaçınmak için, felsefe ile İslâm kuralları arasında bir uyum sağlamaktı. İhvan-ı Safa öğretisi, eski Yunan, Mısır Hint ve İran bilgeliğinin bir karışımı biçimindeydi. Böylece oluşturulan sistem, İslâm inançları ile, Grek felsefesi, Zerdüşt dini, Hind gizemciliği ve Gnostizm’den unsurlar taşıyan dikkate değer bir sentez denemesiydi. Eflâtun, Aristo ve Plotinus, İhvan-ı Safâ’nın etkilendiği filozoflardır. Plotinus’in Tanrı’sı, ne ilahi dinlerdeki gibi âlemi kendi iradesiyle yoktan yaratan bir Tanrı, ne de Platon ve Aristoteles’teki gibi zaten varolan bir malzemeye biçim veren bir mimar Tanrı’dır. Plotinus "sudur teorisiyle" Aristo’nun ezeli âlem görüşü ile dinlerdeki yaratma kavramını kendince birleştiriyordu. İhvan-ı Safâ metafiziğinin önemli kaynaklarından birisi de Pisagorculuktur. Pisagor, İhvan-ı Safâ’nın nezdinde, ilk büyük mürşid olup, hikmetin hazinesidir. Onlara göre antik Mısır'a gidip gizli Kabala nümerik kuvvetler ilmini getirip akademisinde okutan Pisagor, eşi bulunmaz muvahhid bir bilgedir. Pisagorculara göre, âlemin özü ve ilkesi sayılardır ve eşya; duyulur hale gelmiş sayılardan ibarettir. Her varlık bir sayıya tekabül eder, bilimin nihaî amacı, varlıklara karşılık gelen sayıları tespit etmektir. İhvan-ı Safâ’nın felsefesinde, Kabala öğretisi gibi sayılardan ilâhî sırlar çıkartılır ve onlara mistik anlamlar verilir, İhvan’a göre manevî âlemdeki sayıların şekilleri maddi (heyula) âlemdeki varlıkların şekillerine karşılık gelir. Sayı; öte dünyadan bir numunedir ve onun bilgisi yardımıyla dileyen diğer matematik ilimlere, fiziğe ve metafiziğe ulaşır. Sayıların “Tabiat Kitabıyla bu kadar mütekabiliyeti olduğuna göre, onlar aynı şekilde “Vahiy kitabıyla, yani vahyin dili olan Arap alfabesinin harfleriyle de bir mütekabiliyeti olmalıdır, diye düşünmektedirler. İslâm’dan önce Arapların alfabetik sembollerle ifade edilen sayı sisteminin bir benzerini (ebced hesabını) devreye sokarlar. Harran ekolü İhvan-ı Safa harketinin, dolayısıyla Fethullah Gülen in hareketinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Orada gerçekleştirdikleri İbrahimi dinler sentezleme denemeleri zaten pek bilindik hususlear olduğundan burada teferruat edilmemektedir. ( İmam, papaz ve hahamın el ele temsili sırat köprüsünden geçmesi, Muhammed'siz ezan okuma vs ritüeller) Lakin derinliğindeki durum ise şudur: Harran Sabiîliği..** ** SABİÎLER Âyetlerde, sabiûn, şeklinde çoğul kalıbındadır. Müfredi, "sabiî"dir. Sabiîler; hristiyanlar, yahudiler ve mecusîler arasında bir topluluk olup hiç bir dine sahip değillerdir; Sabiîlik diğer dinler gibi bir din olup mensupları sadece "Lailahe illallah" derler. Ceziretul-Mevsil bölgesinde yaşarlar; Meleklere tapınan bir topluluk olup, bir kıbleye yönelerek namaz kılarlar. Irak taraflarında yaşayan bir topluluk olup, peygamberlerin tamamına iman ederler, her sene otuz gün oruç tutup, Yemen'e doğru yönelerek günde beş defa namaz kılarlar. Sabiîliğin esas itibarı ile münzel bir din olması muhtemeldir. Ancak zamanla felsefi ve siyasi etkiler çerçevesinde bozulma ve sapmalara uğramış ve bir gizlilik, bâtınilik özelliği kazanmıştır. İlk sabiîlik, Hindistan, Eski Mısır, Suriye ve Keldânîlerin tabi oldukları ekoldü. Eski Yunan ve Rum felsefi akımları bu inancın bir yansımasından ibarettir. Sonraki sabiîler, İsrail, İran, Yunan ve Roma gibi değişik kültürlerin tesiri altında şekillenen süryanî ve Keldânî sabiîleridir, İslamî döneme kadar ulaşmış olan Harran sabiîleri, dinler tarihiyle uğraşan İslâm müelliflerinin dikkatini çekmiş ve onların inanışları hakkındaki bilgileri derlemeye çalışmışlardır. Harran sabiîleri herşeyin yaratıcısı ve mutlak hakimi olarak Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. El-Cezire bölgesinde yaşayan sabiîler, yahudi-hristiyan karışımı bir eğilim gösteriyorlardı. Bu dönemde vaftizci Yahya hristiyanları olarak adlandırılırlar. Kimilerine göre de bunlar bir yahudi mezhebine mensupturlar ve Hz. İbrahim'in dinine bağlıdırlar. Bunlara mandeîler denilmekteydi. Kur'ân-ı Kerim'de; yahudilik ve hristiyanlıktan ayrı olarak zikredilen sabiîler el-Cezire'de yahudi-hristiyan karışımı bir dine inanan mandeîler olmalıdır. Çünkü Harran sabiîleri, müşrik ve putperest bir topluluk olarak ilk sabiîlik inancına bağlı kalmayı sürdürmüşlerdir. Bunların müslümanlarca, ehl-i kitap sayılmaları için bu adı almış olabilecekleri de muhtemeldir. Sabiîlerin bir taraftan müşrik, diğer taraftan da ehl-i kitaba benzer bir görünüm ortaya koymaları, fakihler arasında bunlar hakkında verilecek, hüküm konusunda ihtilaf doğmasına sebep olmuştur. Ancak, Harran sabiîlerinin ehl-i kitap olmadıkları hakkında fakihler görüş birliği içerisindedirler. Sabiîlerin merkezleri eski Harran'dır. Dini törenlerini diğer dinlerin ( ibrahimi dinler)kisvesi altında ve süryanice olarak yaparlar. Harran okulunun tesiri sadece İbn Sînâ ile sınırlı kalmıyor, İslamın dinî ve felsefî düşüncesinin şöyle yahut böyle karşılaştığı kültürel unsurların büyük bir kısmı yine Harran okulundan kaynaklanıyor veya en azından temel unsurlarından bir kısmını bu okul oluşturuyor. İhvân-ı Safâ düşüncesinde bunu açıkça görüyoruz. İhvân, Harranlıların dinî felsefesi ile tamamen uyuşan bir evren tasavvuruna sahip çıktı; gezegenlerin rûhânî ve etkin olduklarına, sihre, astrolojiye ve gizli ilimlere inandılar ki bunların tümü aklî meşruiyetini Harran dinî felsefesinde bulmaktadır. İhvân, Pisagorcu sayı gizemciliğine ve Yeni Eflatuncu sudûr kuramına, Batlamyus’çu evren sistemine, Harran Sabiîliğine ve Hermetizme dayanan Harran Sabiîliğine felsefî sistemlerinde, astrolojiye köklüişlevsel bir rol yüklemiştir. Böylece İslam’ın Allah inancı yerine, Resulullahın Şeriatı yerine kâinatın dışında, pasif bir tanrı inancı İslam dünyasında yerleşecektir.. İhvan-ı Safa mühim tasavvuf ekollerini de zaman içinde zehirleyerek bambaşka bir yola sokmuştur. Dışı İslam lakin derinliği gnostik olan birçok tekke bu şekilde taraftar toplamıştır. (Bu hususta Türk istihbaratının Yıldız - Abdülhamid Han döneminde hazırlamış olduğu bir dosyanın arşivlerde bulunarak güncellendiği ve başbakanlık döneminde yukarıya arz edildiğini bahsedenler oldu. Dosyanın akibeti bilinmiyor) Bilahare sapkınlık çukuruna yuvarlanan büyük mutasavvıfların ve bazı filozofların tasavvuf terimlerinin önemli bir kısmını Basra merkezli bu İhvân-ı Safâ risalelerinden aldıkları ortadadır. Basit bir inceleme ile görülecektir. Risaleler, felsefe ve ilimleri basit bir dille anlattıkları ve antik Yunan, Hind-Sanskrit, Mısır ve İrani felsefe akımlarıyla ile İslamın şeriatının boşaltılarak uyumunu sağlamaya çalıştıkları için herkesin dikkatini çekmiştir. Onlar Meşşâî felsefeden başka, Câbir b. Hayyân, Hermetizm ve Sabiîlerin öğretilerinden de etkilenmişlerdir. Görüldüğü üzere Gnostizm’de, Pisagorculukta ve diğer Pagan dinlerinde olduğu gibi İhvan’da da inisinasyon uygulamaları riyazet ya da sulük olarak sistemleştirilmiştir. Amacı Yunan felsefesiyle doğu dinlerinin –özellikle İslâm’ın- öğretilerini birleştirmek olan İhvân, her şeyi zühd boyasıyla boyayarak insanları nefis riyazâtına ve davranışlarını düzeltmeye çağırır. Sûfîler gibi, İhvân da, zâhidâne yaşayışa büyük değer vermiştir. İhvan-ı Safa’nın “Sûfî eğilimli Şiîler” oldukları konusunda yerleşik bir kanaat vardır ki bu ilmi olarak yanlıştır. Meseleyi derinliğiyle kavramayı engellemek için bir tür dezenformasyon olduğu da ifade edilebilir. Batınî/ İsmailî akımlarda ve Karmatîlerde İhvan-ı Safa’nın etkisi çok açıktır. Bâtınîler ve İsmâilîler için Risaleler önemli bir kaynak olmuş, Risaleleri en fazla onlar sahiplenmişlerdir. İsmailîler/Bâtıniler, Risaleleri “Kur’ân’dan sonraki Kur’ân” olarak niteleyecek kadar yüceltirler. İsmailîler, Risalelerin yazımına büyük İsmaili baş dai’si Abdullah bin Kaddah ve arkadaşları tarafından başlandığını, sonra onların halifeleri olan gizli İmamların gözetiminde yazıldığına inanırlar. Diğer taraftan İsmailîler, Risalelerde dile getirilen ideal insan tanımlamasının Hasan Sabbah’ı işaret ettiğine inanırlar. İhvan-ı Safa’nın öğretileri, ilk İslam sosyalistleri sayılan Karmatilerin, ayrıca Fatimilerin daha sonraları Alamut Nizari İsmaililerin itikadi ve siyasi düsturları olacaktır. Ünlü şarkiyatçı Goldziher’e göre, Risaleler’i inceleyen bir kimse, onların İslâm tarihinin büyük siyasî dinî hareketlerinden biri olan İsmailiyye hareketine felsefî ve teorik planda fikir babalığı yaptığına dair güçlü deliller bulur. İhvan’ın amacı, İslâm’ın temel akidelerinin değiştirilmesi ve şer'i ilkelerinin ortadan kaldırılmasıdır. Pisagorcular ve Kabalacılarda da görülen harflerin sayısal sembolizmi (Cifr ilmi) tasavvufta ve birçok Şîî ekolünde rağbet görmüş ve bu bazı kimselere ayetleri keyfi olarak tevil etme imkânı vermiştir. Dolayısıyla İhvan-ı Safâ Risaleler’i, İbnü’l-Arabî’nin zamanına kadar Müslümanlar arasındaki en büyük felsefe ansiklopedisi ve hemen her felsefî meselede, başvurdukları en büyük kaynak olarak varlığını korumuştur. Risalelerin, babası gibi İbn-i Sina’nın da elinden düşmemesi, çocukluğundan itibaren evde Risalelerin müzakere edilmesi, Resâil’in gördüğü ilginin açık kanıtı olarak değerlendirilebilir. Risaleler, bir takım harfler ve sayılar gizemine yönelmelerinden dolayı gerek din alanında gerekse ilim ve felsefe alanlarında Ehl-i Sünnet alimlerinin büyük hücumlarına uğramıştır. Bununla beraber bu Risaleler, aydınlar ve özellikle yarı aydınlar üzerinde büyük tesirler meydana getirmiş ve daha sonraları da Bâtınıyye, İsmâiliyye, Dürzî vs. gibi birçok batıl fırkanın aradığı malzemeleri onlara sunmuştur. İbnü’l-Arabî’nin ve onun gibi diğer birçok sûfî, sistemlerinin birçok unsurunu İhvan’dan almışlardır. Bu sûfiler, Grek, Fars ve Hristiyan kökenli fikirlerin büyük kısmını, kaynağı Yeni Eflâtunculuk olan Risaleler’den almışlardır. İbnü’l-Arabî’nin, Yeni Eflatunculuktan etkilenişi Plotinus’un eserleri vasıtasıyla değil, İhvan-ı Safâ kanalıyla olmuştur. Şu da var ki; İbnü’l-Arabî, İhvan’dan iktibaslar yapmakla yetinmez; onlardan yaptığı alıntıları te’vil ve tahlil etmiş, değiştirmiş ve vahdet-i vücûd sistemine entegre etmiştir. HARRAN OKULU: Coğrafyamızda Harran adeta unutulmuş bir noktadır. Oysa dinler tarihinde çok büyük rolü olan son derece önemli bir yerdir. Dünyanın en eski üniversitesi de bu şehirde bulunuyordu. Dünya ve ay arasındaki mesafeyi ölçen Al-Battanai, astronomi ve matematik üzerinde eserler bırakan ve birçok eski Yunan klasiği ve bilimsel eseri tercüme eden Thabit ibn Qurrah, fizikçi ve kimyager Jabir ibn Hayyan gibi daha birçok bilim ve düşünce adamı Harran okulunda yetişti. Moğol İstilasında Yıkılan Harran Üniversitesinin Harabesi : Hıristiyanlığın dünyada hızla yayıldığı bir zamanda, Harran eski dinlerinin son sığınağı olarak biliniyordu. İskenderiye'deki bilim yuvaları bu yeni dine teslim olup sönmeye başlayınca ve artık Doğu Roma İmparatorluğunun resmi dini olan Hıristiyanlık, akademileri ve felsefe okullarını kapattığında, bu merkezlerden ayrılan filozoflar Harran'a sığınmaya başladılar. Bu kişiler burada kitaplarını ve öğretilerini rahatça muhafaza edebilmişlerdi. Daha sonra bu kitapların bir çoğu "Harran Sabiileri" (FG nin aslı olarak telakki ediliyor) tarafından Arapça'ya tercüme edilerek erken dönem İslam'da felsefi akımların doğması ve yerleşmesine sebep verdi. İslam devlet otoriteleri tarafından sürekli olarak kütüphanelerden alınıp yakılsa da sonradan bazıları manastırlarda muhafaza edildi. Bu suretle Batıya sızdı ve direkt olarak Rönesans üzerinde etkileri oldu. Daha sonra Batıda Gülhaçlılar gibi yeraltı örgütlerinin fikir yapılarında bu eserlerden birçok etki görüldü. İlginçtir ki Gülhaçlıların 1615'te beyan ettikleri manifestoda kökenleri bir Sabii bilim merkezi olduğu sanılan ve Arap yarımadısında adı "Damkar" diye geçen bir yerdi. Ömer tecimer'in Gül Haç eseri Batı uygarlığını ve demokratik kurumları oluşturmakta Gül Haçın rolünü açıklamıştı Anadolunun ilk kilisesi ve ilk camisi Harran'da karma bina olarak inşa edildi. Ancak Harran'ın en ünlü dini Sabiilikti. Muhtelif dinlerin kisvesi kendilerini muhafaza eden Harraniler varlığını yüzlerce yıldır sürdürebilmişlerdi, ta ki 1251 yılında Moğol istilâsında Harran yerle bir edilene dek. Harran okulu birçok kaynaktan beslendi. Kökleri Keldani ve Mecusiydi. Yok olmaktan kurtardıkları bazı eski Yunan elyazmaları da muhafaza etmişlerdi. Ancak aynı zamanda Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'dan etkilenmişlerdi. Hermes Trismegistus'ü ("üç kez yüce") peygamberleri ve Corpus Hermeticum'u (Hermesçi yazılar külliyatı) kutsal kitapları olarak kabul etmişlerdi. Hermes Trismegistus'un kadim çağlarda yaşayan büyük bir bilge olduğuna inanılırdı. Belki de ilk hiyeroglifleri çıkartan, hekim ve mimar Imhotep'tir. Onun bilim, tıp, teoloji, etik, astroloji, simya ve maji üzerinde bir sürü kitap yazdığı söylenirdi. Hermeticum'da öğretiler mistik vizyonlar ve sembolik anlatımlar şeklinde kendini göstermekteydi. Hermes Trismegistus, Yunan tanrısı Hermes ve Mısır tanrısı Thoth veya Tehuti ile eşleştirilmiştir. Ancak Corpus Hermeticum'da bir tanrıdan ziyade ilahi sezgilerle esinlenmiş bir bilge olarak gözükmekte. Ayrıca Tevrat'ta Enok veya Hanok, Kuran'da Hz. İdris ile eşleştirilmiştir. Hermeticum'un tektanrıcı öğretileri sayesinde Harraniler gerçekten kendilerinin "Kitaplı dine" mensup olduklarını rahatlıkla söyleyebilmişlerdi. Ancak kendilerini kuratarmak için isimlerini kullandıkları gerçek "Sabiiler" aslında Vaftizci Yuhanna'nın takipçileri Irak'taki Mandenler olduğu düşünülmektedir. İstanbul'un fethinden yedi yıl sonra, 1460 yılında Florensa'nın hükümdarı Cosimo de' Medici'nin eline ender bir elyazması geçti. Bu Bizans İmparatorluğunun çöküşünden sonra İstanbul'dan kaçırılan ve Rönesansı besleyen birçok yazmalardan biriydi.Yaşlı Medici o sıralarda Platon'un eserlerini tercüme etmekte olan Marsilio Ficino'ya hemen elindeki eseri bırakıp, bu yeni eseri tercüme etmesini söyledi. Bu eser olası olarak Harran'dan Bizans'a el değiştiren Corpus Hermeticum'du. Eser Batıda büyük yankılar uyandırdı. Hatta Corpus Hermeticum'un Kitabı Mukkades külliyatına ilave edilemesi bile teklif edilmişti. Ancak bir süre sonra Yunanca dilince yazılı bu eserin kadim olmadığı ve Hıristiyan unsurları taklit eden bir Yeni Platoncu eser olduğu iddia edilince gözden düşmesine neden oldu. Ancak bu Batıda birçok Hermeşçi akımların türemesini durduramadı. Günümüzde Nag Hamada'da bulunan Mısır yazıtlarında aynı Hermesçi temaları işlemesi ve yeni bazı araştırmalar, Corpus Hermeticum'un Mısır kökenli olduğu tezleri güçlendirmektedir. Dışarıdaki bilgilerden örnekler: Ikhwân al-Safâ’ ( Okunması gereken kitaptır) First published Tue Apr 22, 2008; substantive revision Thu May 3, 2012 The Ikhwân al-Safâ’ or “Brethren of Purity”, as their name is commonly translated, are the authors of one of the most complete Medieval encyclopedias of sciences, antecedent at least two centuries to the best known in the Latin world (by Alexander Neckham, Thomas de Cantimpré, Vincent de Beauvais, Bartholomaeus Anglicus, all dating back to the 13th century). The “encyclopedia” is a collection of Epistles, the Arabic title of which is Rasâ’il Ikhwân al-Safâ’ wa Khullân al-Wafâ’ (Epistles of the Pure Brethren and the Sincere Friends). It consists of extremely heterogeneous materials, reworked to represent the whole educational training intended for an élite (see later). It is very well known, and a great deal of research into it has been done by Eastern and Western scholars, but the variety of topics addressed and the questions raised as to the identity and ideology of its authors remain unsolved. In an isolated form, and under a false attribution, some of these treatises came to the Latin Middle Ages through the Spanish version by Maslama al-Majrîtî, which is traditionally placed at the beginnings of the 11th century. This chronology has been recently discussed https://en.wikipedia.org/wiki/Encyclopedia_of_the_Brethren_of_Puri ty https://en.wikipedia.org/wiki/Brethren_of_Purity http://plato.stanford.edu/entries/ikhwan-al-safa/ http://dash.harvard.edu/bitstream/handle/1/12274637/AlSaleh_gsas. harvard_0084L_11479.pdf?sequence=1 2014 tarihli Bu harvard linkinden pdf olarak incelersen : ...This continued practice of understanding knowledge becomes part of the theories of the tenth century Ismaili Ikhwā n al Ṣ afa (Brethern of Purity). The Ikhwān, via their rasā’il (epistles), were translating and analyzing Plato, Aristotle, Plotinus, Euclid, and Ptolemy with a theological Islamic interpretation. As for the fifty second risāla on the occult, a different synthesis is put forward: one that originates from the Sabians of Harran and includes Hermes as a prophet... http://ismaili.net/mirrors/Ikhwan_04/brotherpur.html daha çok link var. Lakin meseleye giriş için bu kadar yeterli.