TROÇKİZM VE IV. ENTERNASYONAL… Revizyonist/kapitalist sistem ve kampın çözülerek dağılmasıyla birlikte, Troçkistler, tarihin Troçki’yi ve teorisini haklı çıkardığını gürültülü bir biçimde ilan ettiler. Onlara göre, revizyonist/kapitalist kampın dağılışıyla, “Stalinizm” iflas ederek çökmüş, Stalin, tarih tarafından tartışmasız bir şekilde mahkum edilmiştir. “Marksizm’in dogmatikleştirilmesi de olan Stalinizm”’in bu yenilgisi , “yaratıcı Marksizm’in önündeki barikat”ları kaldırmıştır. Artık arena Troçkizm için temizlenmiştir. Şimdi gün, Troçkizm’in günüdür… Peki, gerçekte, sosyal-emperyalist kampın çöküşü ile Troçkist teori haklı mı çıktı? Bizce bu iddiayı, ya cehaletten kaynaklanan cesaretle davrananlar ya Troçkizm’in ideolojik yörüngesine girenler ya da Marksizm-Leninizm karşısında Troçkizm’in gelişip güçlenmesini bilinçli olarak isteyen ve teşvik eden emperyalizm ve savunucuları savunabilir. Çünkü tarihsel deney Troçkist akımı mahkum ettiği gibi, bir de inceleyeceğimiz sorunda, Troçkizm’in ne denli derin tutarsızlıklar içerisinde debelendiğini ve teorik sefaletini aşağıda hep birlikte göreceğiz.* I Troçkizm’in, “bürokrasi”, “Stalinizm” üzerine teori ve tezlerini incelemeye geçmeden önce, kısaca da olsa, Troçki ve Troçkizm’in tarihsel evriminin bazı temel gerçeklerini hatırlatmanın hafızaları canlandırmak bakımından yararlı olacağına inanıyoruz. Bu hatırlatmanın Troçkizm’i tanımak bakımından son derece gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu hatırlatmanın özellikle kapitalist/revizyonist kampın dağılışından sonra yeniden atağa geçmeye çalışan Troçkizm’in gerçek yüzünü göstermek bakımından son derece yararlı olacağına inanıyoruz. Sosyal emperyalizmin çöküşünden sonra, Troçkizm’in ve Troçkistlerin, yanı sıra uluslararası revizyonist akımın, postMarksizmin ve burjuvazinin Troçkizm’in kirli tarihini unutturarak aklama duruşunu deşifre edebilmek bakımından da bunun gerekli olduğuna inanıyoruz. Yani sorun, salt tarihsel boyutun hatırlatılmasıyla ilgili değildir; aksine, daha da önemlisi, güncel olgular, gelişmeler ve tahliller bağlamıyla bağlıdır. 1903 yılında toplanan II. Kongre’sinde, RSDİP içerisinde ortaya çıkan “Bolşevik”, “Menşevik” ayrışmasında Lenin’in saflarında yer alan Troçki, kısa bir süre sonra, Plekhanov’un (Menşevizm) saflarına geçer ve Leninizm’e karşı etkin bir mücadele sürdürür. Troçki, 1904-05 yılları itibari ile, Leninist kesintisiz devrim teori ve programına karşı, Parvus’un “sürekli devrim” teorisini sahiplenir ve Lenin’e karşı etkin bir mücadele geliştirmeye çalışır. Troçki, Stolipin gericiliği döneminde, RSDİP saflarında ortaya çıkan tasfiyecilerle (likidatörler, otzovistler) ünlü anti-parti “Ağustos Blogu”nu kurar, Leninizm’e ve partiye karşı mücadele eder. 1912 yılında ortaya çıkan oportünizm ve hizipçilikten arınmış Bolşevik Parti teori ve pratiğine karşı Menşevizm’in oportünist örgüt teori ve pratiği savunucusu olarak Leninizm’e karşı ilkesiz ve demagojik saldırının bayraktarlarından biri olur. I. Emperyalist Dünya Savaşı yıllarında, merkezci oportünist tutum takınarak, Lenin ve partiyle arasına açık bir sınır çeker ve sosyal şoven bir cephede mevzilenerek Marksizm’e ve Bolşevizm’e karşı mücadele yürütür. II. Enternasyonalin batkısına karşı III. Enternasyonali kurma mücadelesine ön gelen aşamada, Lenin’e karşı Kautskyci oportünist merkezci saflarda yer alarak bir kez daha Bolşevizm’e karşı savaşır. Leninist emperyalizm teorisini kavrayamama, proleter devrimlerin emperyalizmin en zayıf halkası ya da halkalarının kırılmasıyla zafere erişeceğini ve bu ülke ya da ülkeler geri de olsa sosyalizmi başarıyla inşa edebileceğini anlayamama, II. Enternasyonal oportünizminin “proleter devrim” teorisine sıkı sıkıya bağlılık, yarı-Menşevik emperyalizm teorisinin savunuculuğunu yapma, bu temelde Bolşevizm’e karşı saldırgan duruşu bu dönemde Troçkizm’in temel özelliklerinden birisidir. Aşırı sol çığırtkanlık, ilkesiz ve pragmatik bir kafa yapısı, dar bir aydın çevre olarak kalma, mülteci oportünizmi, Bolşevizm’e (Leninizm’e) karşı ısrarlı küçük burjuva saldırı, bu yıllarda Troçkizm’i belirleyen karakteristik özelliklerdir. Şu sözler, Troçki’den başkasına ait değildir: “Leninizmin tüm yapısı bugün yalan ve tahrifat üzerine kurulmuştur ve kendi yıkımının zehirli tohumunu içinde taşımaktadır.” (Aktaran Stalin, Muhalefet Üzerine, C. I, s. 105) Leninizm’i, “devrim karşıtı özellikler” gösteren bir teori olarak gören Troçki, 1913 yılında, Çaydze’ye yazdığı mektubunda, yukarıdaki çok bilimsel (!) Lenin ve Leninizm çözümlemesine şunları da ekler: “Lenin’in bu işlerin ustasının, Rus işçi hareketindeki her türlü geri kalmışlığı profesyonelce sömüren bu adamın, sistematik olarak kışkırttığı alçakça kavga, insana delice bir şeytanlık gibi geliyor.” (age, C. II, s. 329) Troçki’ye ait bu satırlar, Ekim Devrimi öncesi tarih kesitinde, bay Troçki’nin Marksizm-Leninizm karşısında hangi saflarda yer alarak mücadele ettiğinin çarpıcı kanıtıdır. II 1917 burjuva demokratik devriminin patlak verip zafere erişmesinden sonra, Nisan ‘a doğru, Troçki, parti program ve disiplinini kabul ettiğini açıklayarak, partiye katılmak için başvurur. Stalin’in önerisiyle, Troçki ve dar aydın çevresi parti tüzüğünün gereklerine bağlı olarak RSDİP (B)’e kabul edilir. Lenin ve Parti, Partiye katılan Troçki’ye MK’da görev verir. Özel bir rol oynamamakla birlikte, Troçki, burjuva demokratik devrimin sosyalist devrime dönüşmesi ve sonrasında devrime önemli hizmetler sunar. Ama O, gerçekte Bolşevizm’i ve Partiyi biçimsel bakımdan benimsemiştir. Devrimciliği, maceracı ruhu, kariyerizm hastalığı, ordusuz general olması, devrim yıllarında Partiye katılmasını getirmiştir. Tarihsel deneyim, Troçki’nin Bolşevizm’i ve Bolşevik Parti’yi sadece biçimsel olarak kabul ettiğini olanca açıklığı ile daha sonraki yıllarda) berrak bir tarzda kanıtlayacaktı. Ayrıca vurgulamak ve hatırlatmak gerekir: Lenin “Vasiyeti”nde, Troçki’nin bir Bolşevik olmadığını açık ve kesin bir tarzda belirtir. Lenin’in ölümünden sonra kendisini Lenin’in temsilcisi ve doğal mirasçısı, giderek hakkı yenmiş mazlumu oynayan ve kendisini de böyle lanse eden ve yandaşları tarafından da böyle lanse edilen Troçki’nin ve Troçkizm’in bu sahtekarlığını görmek bakımından Lenin’in “Vasiyet”i daima anımsanmalıdır. Proletarya diktatörlüğünün ağır bir yenilgi tehlikesiyle yüz yüze geldiği ve Partinin ciddi bir taktik manevrayla bu tehlikeyi savuşturmakla karşı karşıya kaldığı Brest Litowski görüşmeleri sırasında (1918), devrimci sözcüklere ( dünya devrimi vs.) bürünmüş “sol” çığırtkanlıkla, Lenin’e ve Partiye karşı mücadele yürütür ama yenilir. Buna rağmen görüşmelerde yetkilerini de aşarak SSCB’nin ağır kayıplar vermesine yol açar. Troçki ve muhalefet tarafından Lenin’e ve Partiye dayatılan “Sendikalar Üzerine” tartışmada Troçki, bir kez daha Lenin’e, Partiye ve Leninist çizgiye karşı mücadele ederek sendikaların askeri disiplin ve yöntemlerle yönetilmesini, sendikaların askerileşmesini savunur. “Bürokratların şahı” Troçki bu tartışmada da ağır bir yenilgiye uğrar. Troçki, partide hizip özgürlüğü isteyerek Lenin’e ve Partiye karşı mücadeleye tutuşur. Ama bir kez daha yenilir. NEP ve sosyalist sanayileşme döneminde, bir kez daha partiyle kapışır ve kaçınılmaz kaderi O’nu bir kez daha yenilgi ve teşhir direğine çiviler. O’na göre Parti, aşırı hızlı bir sanayileşme politikasıyla, sanayileşmenin yükünü özellikle emekçi köylülüğe yıkarak ekonomik inşa yolunda ilerlemeliydi. Burjuva demokratik devrimde köylülüğün devrimci rolünü reddetmiş olan Troçki, proletarya diktatörlüğü koşullarında, orta köylülükle sağlam bir ittifak kurarak, kulaklara (zengin köylü) karşı mücadele etme Leninist politikasına da karşı çıkarak, gerçekte önerdiği çizgiyle, emekçi köylülüğü devrilmiş gericiliğin, kır burjuvazisinin ve uluslararası sermayenin kucağına atacak bir politik çizgi izlenmesini Partiye dayatır. Ama O, Marksizm-Leninizm’e ve Partiye karşı mücadelesinde yeni ve ağır bir yenilgi daha alır. Troçki’ye, IV. Enternasyonal’e ve Troçkistlere göre, gerçekte çağımızda Marksizm’i geliştiren Lenin değil, Troçki’dir. Lenin bir dehadır ama Troçki kadar da değil! Çağımızın Marksizm’i Leninizm değil, Troçkizm’dir. Troçki, kendisinin örgütlenme sorunlarında vb. yanıldığını ama Lenin’in de devrim teorisinde yanıldığını ileri sürer. Troçki, 1905 yılında yayınlanmış olan “Sonuçlar ve Olasılıklar” broşürünün 1919 yılında yayınlanması dolayısıyla yazdığı “Yeni Baskısına Önsöz”de, Ekim Devrimi’nin “sürekli devrim” teorisini kanıtladığını,” temel çizgileriyle “15 yıl” öncesinden Ekimle pratik olarak kanıtlanan teoriyi ortaya koyduğunu ileri sürer (Rusya’da Sürekli Devrim Sonuçlar ve Olasılıklar, s.13). Troçki ve Troçkistler, Leninizm’i ikiye ayırırlar: Ekim Devrimi’nden önceki Leninizm ve Ekim Devrimi’nden sonraki Leninizm. Yine bu ayrıma bağlı olarak, Ekim’den önceki Leninizm’i oportünizm ve Menşevizmin bir biçimi olarak ilan ederken, Ekim’den sonraki Leninizm’i Troçkizm olarak lanse ederler. Bunu da Troçkizm’e özgü revizyonist tahrifat ve demagoji eşliğinde yaparlar. Yani Troçki ve Troçkizm her dönemde, Leninizm’eBolşevizm’e-Marksizm’e karşı sınır tanımayan bir burjuva saldırganlıkla şekillenmiştir; hem Ekim öncesi hem de Ekim sonrası. Ekim öncesi Lenin’e, Leninizm’e karşı açıkça ve küstahça mücadele ederken, Ekim’den sonra bu mücadeleyi, doğrudan Lenin’e ve partiye karşı o gün öne çıkan sorunlar üzerinden açıktan geliştirirken, Lenin’in ölümünden sonra, bu savaşımını, “Leninist-Bolşevik” kamuflajına bürünerek, “Stalinizme”, “tek ülkede sosyalizm gerici teorisine”, “bürokrasiye” karşı mücadele sloganları, demagojisi ve manipülasyonu eşliğinde yürütmüştür ve geliştirmiştir. Troçki, “Rus Devriminin Üç Kavranışı” başlıklı makalesinde ise, şöyle yazar: “Farklılıklar devrimin genel perspektifine ve oradan çıkan stratejiye ilişkindi. Menşevizmin perspektifi iliğine kadar yanlıştı: Proletaryaya büsbütün değişik bir yol izliyordu. Bolşevizmin perspektifi tam değildi: Mücadelenin genel yönünü doğru olarak gösteriyor ama aşamalarını yanlış karakterize ediyordu. Bolşevizmin perspektifinin yetersizliği 1905’te ortaya çıkmadıysa, bu, yalnızca devrimin daha ileri gelişim göstermemesindendi. Ama 1917 başında Lenin, partinin eski kadrolarına karşı doğrudan bir mücadele içinde, perspektifini değiştirmeye zorlandı.” (age, s. 137) Sahtekar Troçki’ye ve ardıllarına inanacak olursak, Ekim Devrimi, Troçki’nin 15 yıl öncesinde ortaya koyduğu teoriyi doğruladığı gibi, Lenin de 15 yıl sonra, Partiye ve eski Bolşevik kadrolara karşı mücadele içinde, eski fikirlerini değiştirerek, Troçki’nin “sürekli devrim” teorisini benimsemiş(tir). Yani böylece Lenin’in eski fikirlerini terk ederek Troçkistleştiğini dillendirirler. Doğal olarak bu durumda, en büyük olan Lenin değil, Troçki’dir, Troçkizm’dir ve Ekim Sosyalist Devrimi’nin lideri de Troçki’dir. Kendisine ve yardakçılarına inanacak olursak, zaten Ekim Ayaklanması’nın mimarı da Troçki’ydi… Bu değerlendirmeye göre Lenin, 15 yıl sonra Troçki’nin teorisini, Troçkizm’i benimseyerek kendisine gelmiş! Üstelik Lenin’nin, kendi “Vasiyeti”nde, net sözlerle, Troçki’nin bir Bolşevik olmadığını açık ve kesin bir tarzda vurgulayarak Partiyi özellikle uyarma gereksinimi duyduğu halde!!! Fakat bu gerçeğe karşın Troçki, Lenin’in ölümünün ardından kendisini, Lenin sadık izleyicisi, doğal mirasçısı, hakkı kötü adam Stalin ve “Stalinistler” tarafından yenmiş, mağdur edilmiş mazlum rolünü, üstelik sınırsız bir iki yüzlülükle kendisini “Leninist-Bolşevik” olarak lanse ederek, oynamaya devam etmiştir. Şu yüzsüzlüğe, şu demagoji ve manipülasyona bakın siz hele! Ama Troçkizm aynı zamanda bu demektir zaten. İlkesizlik, demagoji, gerçeklerin aşırı çarpıtılması, siyasal sahtekarlık vb. Troçkizm’in tipik özelliklerinin bir kısmıdır sadece. Okuyucunun bir an için bile olsun bu gerçeği unutmaması gerekir. Tahrifatçılığın ve demagojinin üstadı Troçki ve Troçkistler Lenin’in Şubat Devrimi ile, Nisan Tezleriyle, Uzaktan Mektuplar’la, Ekimle kendisini aşarak Troçkistleştiği sahte iddiasını Lenin yaşarken değil, Lenin’in ölümünden sonra ileri sürmüştür. Bunun tesadüfi olmadığı ve olmayacağı ise son derece açıktır… Stalin, eski Troçkizm ile yeni Troçkizm arasındaki ayrımları ortaya koyarken şunları söylerken tümüyle haklıdır: “…Yeni troçkizm leninizme karşı militan bir kuvvet olarak çıkmayı göze almıyor, leninizmin ortak sancağı altında çalışmayı ve leninizmi yorumlamak ve iyileştirmek sloganı altında ortaya çıkmayı yeğ tutuyor. Bu, onun zayıflığındandır. Yeni troçkizmin Lenin’in ölümü ile zamandaşlığı, rastlantı sayılamaz. Lenin’in sağlığında bu cüretli adımı atmaya karar vermemişti.” (Troçkizm mi? Leninizm mi?, s. 33, Sol Yay.) Troçki, “sürekli devrim anlayışının” Ekim Devrimi ile doğrulandığını,“Sovyet düzeninin ilk yıllarında bunu hiç kimse inkar etmiyordu; tersine bu gerçek bir dizi resmi yayında kabul gör”üyordu, “Ama Sovyet toplumunun durgun ve kemikleşmiş doruklarında Ekim’e karşı bürokratik gericilik baş gösterdiğinde, daha baştan yöneldiği şey, tarihte ilk proleter devrimini ötekilerden daha tam olarak yansıtan ve aynı zamanda onun eksik, sınırlı ve kısmi karakterini açıkça ortaya koyan bu teori oldu. Böylece tepki yoluyla, Stalinizmin temel dogması olan tek ülkede sosyalizm teorisi ortaya çıktı.” (age, s. 137) iddiasını ileri sürüyor. Troçkizm’in “sürekli devrim” teorisi, emperyalizm öncesi Marksizm aşamasında, Marksizm’in o döneme özgü proleter devrimi aşamasında kalmıştır. Dahası, o dönemin proleter devrim teorisinin de açık revizyonuna dayanır. Örneğin Marks, hiçbir zaman ve hiçbir yerde, her ülkede devrimin doğrudan sosyalist devrim olarak gelişeceği anlayışında değildi; Almanya’da, İtalya’da devrimin burjuva demokratik devrimlerin zaferinin sosyalist devrimlere dönüşerek zafer kazanacağını, İngiltere, Fransa ve ABD’de ise devrim aşamasının sosyalist devrim olacağını açıkça ortaya koymuştur… Troçkizm, emperyalizm teorisini, emperyalizm ve proleter devrimler çağını ve bu çağda proleter devrimler teorisini hiçbir zaman anlayamamıştır; bundan dolayıdır ki, daima Bolşevizm’e (Marksizm-Leninizm’e ) dur durak bilmeden saldırmıştır. Marksizm-Leninizm’e karşı saldırısını, Büyük Ekim Devrimi sonrası ve Lenin’in ölümünden sonra da, “Stalinizme” karşı mücadele adı altında azgınca yürütmüştür. Partinin yozlaştığı, bürokratik gericilik çağının başladığı, demokrasiye son verildiği, Stalin’in diktatörlüğünü kurduğu, Stalin’in Ekim Devrimini boğazladığı, dünya devriminden vazgeçildiği, Sovyet bürokrasinin çıkarları uğruna dünya devriminin çıkarlarının feda edildiği, Stalinci diktatörlüğün Thermidorcu gericilik ve Bonapartist diktatörlük olduğu, yozlaşmış ve ayrıcalıklarla donanmış Stalinci gericiliğin işçi sınıfı ve halk üzerinde canavarca bir dikta ve sömürü rejimi kurduğunu, milyonlarca komünist ve emekçiyi katlettiğini, sürekli devrime karşı burjuvazi ile birlikte ittifak kurduğunu, Lenin’i revize ederek tanınmaz hale getirdiğini, Marksizm’i dogmatikleştirdiğini vb. vb. fütursuzca yaymıştır. “…Lenin’in hastalığı ve ölümü ile eşanlı olan Thermidor gericiliği yıllarında başladı…Uluslararası devrim teorisinin yerine tek ülkede sosyalizm teorisini koyan Stalin..” “…Ekim Devrimi’ne kadar, ya da daha doğrusu 1924’e kadar Marksist kampta olan kimsenin -en azından Lenin’in köylülükte bir sosyalist gelişme etkenini görmediği tartışma götürmez. Batıda proleter devrimin yardımı olmadan Rusya’da geri dönüşün kaçınılmaz olduğunu tekrarlıyordu Lenin. Yanılmamıştı: Stalinist bürokrasi, burjuva geri dönüşün ilk evresinden başka bir şey değil” (age, s.128) “…1924’ten sonra” Stalin, “birdenbire değişiverdi. Çünkü bürokratik gericilik ve geçmişin köklü revizyonu çağı başlamıştır artık.” (age, s. 115-116) “…Rus işçi sınıfı, Avrupa proletaryasının doğrudan devlet desteği olmaksızın iktidarda kalamaz ve geçici egemenliğini sürekli bir sosyalist diktatörlüğe dönüştüremez. Bu kesindir…” (age, s. 92) “Kendi kaynakları ile baş başa bırakıldığında Rus işçi sınıfı, köylülük kendisine sırtını döndüğü anda, karşı devrim tarafından kaçınılmaz olarak ezilecektir. Politik devrimin yönetiminin kaderini, dolayısıyla Rus devriminin tüm kaderini, Avrupa’daki sosyalist devrimin kaderine bırakmaktan başka bir seçeneği olmayacaktır…” (age, s. 102-103) Troçki, “1905 Yılı” isimli kitaba 1922 yılında yazdığı “önsöz”de, Troçkist “sürekli devrim” teorisini anlatırken, proletarya diktatörlüğünün yalnızca feodal mülkiyet ilişkilerini değil aynı zamanda “burjuva mülkiyete de derinlemesine müdahale etmek” zorunda kalacağını söyler ve şöyle devam eder: “Bunu yaparken, onun devrimci mücadelesinin başlangıcında desteklemiş olan yalnızca tüm burjuva gruplaşmalara değil, fakat aynı zamanda destekleri ile iktidara gelmiş olduğu köylülüğün geniş kitleleri ile de düşmanca çatışmalara girecekti. Ezici çoğunluğu köylü bir nüfusa sahip geri bir ülkedeki işçi hükümetinin konumundaki çelişkiler, ancak uluslararası ölçekte, proletaryanın dünya devrimi arenasında çözümünü bulabilecekti.” (Aktaran Stalin, Muhalefet Üzerine, C. I, s. 118) Bunlar Troçki’nin görüşleri. Bu görüşleri kısa da olsa değerlendirmeye geçmeden önce, bir hatırlatma yararlı olacaktır. Bolşevikler kesintisiz devrim anlayışına başından beri sahiptiler. Emperyalist dünya savaşının Avrupa çapında devrimci bir duruma yol açacağını, devrimin önce Rusya’da zafere erişeceğini, Rus devriminin devrim yangınını Avrupa’ya yayacağını, Avrupa devriminin patlak vererek Rusya devrimine yardıma geleceği, Avrupa proletaryasının sosyalist devletsel desteği ile Rusya proletaryasının sosyalizme geçip sosyalizmi inşa edebileceğini savunuyorlardı. Henüz Lenin’in emperyalizm teorisini geliştirmediği bir aşamaydı bu aşama. Ama Lenin, 1915’te Marksist-Leninist emperyalizm teorisini geliştirdi. Böylece yeniçağın, emperyalizm ve proleter devrimler çağının proleter devrim teorisini ortaya koydu ve eski bakış açısını, Marks-Engels’in kendi dönemlerinde doğru olan proleter devrim teorisini yenileyerek aştı. Bütün dünyanın oportünistleri o zaman Lenin’i Marksizm’den kopmakla ve Marksizm’i reddetmekle suçladılar. Lenin ve partisi, Avrupa devriminin zaferini beklemeden, burjuva demokratik devrimi kesintisiz sosyalist devrime dönüştürdü; proletarya diktatörlüğünü kurarak sosyalizmin inşası yolunda ilk adımları atarak ilerlemeye başladı. Ön görüldüğü gibi, Avrupa’da devrimci bir durum ortaya çıktı ama burjuvazi, oportünist enternasyonalin ve partilerinin ihaneti sayesinde Avrupa’ya yayılan devrim yangınını söndürmesini bildi. Burjuvazi, Alman devrimini (1918) kan ve ateşle ezdi; ardından 1923 yılında patlak verip zafer kazanan ve kısa bir süre proletarya diktatörlüğü kurmayı başaran Macar Devrimi’ni de boğmayı başardı. Böylece, tarihi bir fırsat kaçırılmış, Avrupa devrimi yenilgiye uğramış, kapitalist emperyalizm, yeni bir göreli istikrar dönemine girmeyi başarmıştı. Ama Lenin ve Bolşevikler, emperyalizm teorisinin tahliline bağlı olarak, proleter devrimin önce bir veya birkaç ülkede, emperyalizmin en zayıf halkasının veya halkalarının kırılması ile bu ülke ya da ülkeler az gelişmiş ülke ya da ülkeler de olsa, zafer kazanabileceğini ve dünya proletaryası ve halklarının aktif desteğinde sosyalizmi inşa edebileceğini düşündüklerinden, proleter devrim teorisini yeni koşullarda yenileyip geliştirmiş olduklarından sosyalizmi inşa etme yoluna girmekte tereddüt göstermediler. Buna karşın Menşevikler, dünya oportünistleri, Troçkistler, Avrupa devrimi yenildiği için Rusya devriminin yenilmeye mahkum olduğunu, geri bir ülke olan Rusya’da, üretici güçler sosyalizmi kurmaya elverişli olmadığı için yenilginin bir kader olduğunu vb. ileri sürdüler. Ama Bolşevikler (Marksist-Leninistler) bu burjuva ve küçük burjuva sızlanmalara aldırmadan, tam bir kararlılıkla, sosyalist inşa yolunda ilerlemeye devam ettiler… Bu hatırlatmadan sonra gelelim Troçki’ye ve derin(!) teorisine. Troçki diyor ki, “bir teorinin nihai ölçüsü deneydir”, çok güzel; peki acaba tarihsel deney, Troçkizm’i ne ölçüde doğruladı? Hep birlikte inceleyelim. Ne demişti Troçki; Avrupa devrimi zafer kazanıp sosyalist devletsel yardımı ile Rusya devrimine yardıma gelmezse, Rus devriminin yenilgisi kaçınılmaz bir kaderdir. Peki, ne oldu? Avrupa’da devrim yenildi. Avrupa proletaryası devletsel yardımıyla Rusya devrimine yardım edemedi değil mi? Evet! Peki, tipik bir idealizmin temsilcisi olan kaderci Troçki’nin kehaneti gerçekleşti mi? Elbette ki hayır! Peki, gerçekleşen şey neydi? Elbette ki SSCB’de sosyalizmin başarıyla inşası. Bu uğurda (yenilgi tehlikesine karşın) büyük bedellerle sosyalist inşanın zaferi. Demek ki, Troçki’nin ve Troçkizm’in yanı sıra, Avrupa burjuvazisi ve oportünistlerinin de beklentisi olan proletarya diktatörlüğünün ve sosyalizmin yenilgisi ve tasfiyesi uğursuz ön görüsü gerçekleşmedi. Kaderci Troçki, durmaksızın “yenilgi kaçınılmazdır” deyip sızlanırken ve bu militan(!) bilinç ve ruh haliyle SSCB proletaryası ve halklarını silahlandırırken(!) ve yenilmemiz bir kaderdir uğraşmayın diyerek Marksizm-Leninizm’e, Parti’ye, Stalin yoldaşa, proletarya diktatörlüğüne karşı azgınca savaşırken ve uğurda her türlü aşağılık iftira ve çarpıtmadan kaçınmazken, tarihsel deneyin de kanıtladığı gibi, Troçki, hem Parti’yle tutuştuğu gerici savaşında yenildi, hem de başarısız bir öğrenci olarak sınıfta kaldı. Zaten hayatının her döneminde, bıkmadan, usanmadan sınıfta kalan bir öğrenci oldu hep Troçki ve iktidarsız ve bozguncu teorisi Troçkizm. Troçki, “bir teorinin nihai ölçüsü deneydir”, diyor. Çok güzel; peki tarihsel deney acaba hangi noktada Troçki’yi ve Troçkizm’i doğruladı dersiniz? Ne demişti Troçki; Avrupa devrimi yardıma gelmezse ezici bir çoğunluğu köylü olan Rusya’da köylülüğün geniş kesimlerinin proletarya diktatörlüğüne karşı ayaklanması, böylece de Ekim Devrimi’nin ve proletarya diktatörlüğünün yenilmesi kaçınılmaz bir kaderdir! Bu kehanetin gerçekleşmesi, Troçki’nin yanı sıra tüm dünya burjuvazisi ve oportünistlerinin uğursuz beklentisiydi. Peki, ne oldu? Avrupa devrimi yenildiğinden özlenen ve beklenen yardım gelemedi. Ama Rusya proletaryası, emekçi köylülükle sıkı bir bağlaşma içerisinde, kır burjuvazisini ikinci bir Ekim Devrimi ile tasfiye ederek, tarımda sosyalist kolhozcu ekonomiyi başarıyla inşa ederek, sosyalizmin inşası yolunda başarıyla yürüdü. Yani, ne emekçi köylülük ayaklanarak sosyalizmi yıktı ne de hainler cephesinin, düşman kampın SSCB’nin kaderi olarak gördükleri o uğursuz beklenti ve bu beklentinin gerçekleşmesi için yürüttükleri kirli savaş başarı kazanabildi. Demek ki Troçkizm, bir kez daha tarihsel deneyim tarafından tu kaka edildi. Troçki ve Troçkizm’in gerçekte burjuvazinin kuyruğu olduğu bir kez daha açığa çıkmış oldu. SSCB proletaryası, halkları, SBKP(B) ve Stalin önderliğinde sosyalizmi sınırsız bir inanç, kararlılık ve feda ruhuyla ve ağır bedellerle, alın teriyle kurarken, Troçkizm, hayır sosyalizmi kuramazsınız, yenilgimiz bir kaderdir, durun yapmayın sızlanmasıyla, “Stalinizm”e karşı gerici bir savaşım yürütüyordu. Partiyi bölmek, iktidarı ele geçirmek için hizip üzerine hizip kuruyor, partinin eski kadrolarını yozlaşmakla suçluyor, gençliği, genç kadroları kışkırtarak yedeklemeye çalışıyordu. Lenin’e, Leninizm’e karşı açık bir savaş yürütme yetenek ve yürekliliğinden uzak olan Troçki ve Troçkistler, sözde Lenin’i savunurken, Leninizm karakteri düşmanlıklarını “Stalinizme”, “bürokrasiye” karşı savaş vs sloganlar altında kamufle etmeye çalışmışlardır. Ama bilindiği gibi, bu mızrak bu çuvala sığmıyordu ve sığmadı da… Ekim Devrimi’nden önceki yaşamını Bolşevizm’e karşı mücadeleye adayan Troçkizm, Ekim Devriminden sonra da aynı kirli kavgasını, yeni koşullar içerisinde yürütmeye devam ediyordu. Sosyalizme, proletaryaya, kitlelere, Marksizm-Leninizm’e, dünya devrimine inançsızlık, iflah olmaz bir hizipçilik, kariyerist dizginsiz hırs, Makyavelizm, militan demagoji, genç kadroların parti ve deneyimli yöneticilerine karşı alçakça kışkırtmak Troçki ve teorisini belirleyen tipik özellikler olmuştur hep. Küçük burjuva aydının elitist, kariyerist karakteri ve aydın istikrarsızlığı, Troçki ve teorisinin sefil karakter özellikleri olarak göz çıkarmış, kafa yarmıştır daima. Troçki ve Troçkizm, SSCB’de ağır bir yenilgiye uğrayarak, teşhir olur. “Eceli gelen köpek cami duvarına işer”miş; nitekim Troçki, partiden atılır, 1929 yılında sosyalist anavatandan kovulur. Marksizm-Leninizm, proletarya diktatörlüğü, parti ve Stalin karşısında durmaksızın peş peşe aldığı yenilgiler, Troçki’yi daha da kinlendirir. SSCB’den kovulan Troçki, “Muhalefetin herkesçe kabul edilmiş lideri olduğuna göre o da Lenin gibi eylemi yurd dışından yönetecekti. Muhalefet adına oldukça özgür şartlar altında konuşabilecek ve sesini uzaklara kadar duyurabilecek tek insandı.” (Isaac Deutscher, Troçki, Kovulan Sosyalist, s. 19, Ağaoğlu Yayınevi) “Troçki, klasik Marksizmin ve aynı zamanda Leninizmin meşru mirasçısı olarak ortaya çıkacaktı…Lenin’den başka hiç kimse bu konuda kendisi kadar otorite ile konuşamazdı. O bu otoriteyi hem kuramcı olmasından ve hem de bir devrimin zafer kazanmış komutanı olmasından alıyordu. Ve hiç kimse de bu konuda onun kadar zor durumda değildi, çünkü dört bir yanı amansız düşmanlarla sarılmıştı, ihtilalden çıkmış bir devletle mücadele ediyordu.” (age., s. 22, iba.) Nitekim “muhalefetin sürgündeki lideri” olarak, sözde “Lenin gibi” sürgünde “Stalinist bürokratik diktatörlüğü”, SBKP (B)’yi, SSCB’yi yıkma mücadelesine girişir. Yurtdışında, uluslararası burjuvazinin enerjik destek ve işbirliği ile SSCB’ye ve Stalin’e karşı azgın karşı-devrimci ve kirli savaşı daha üst düzeye çıkararak geliştirir. Ama O, verdiği ciddi zararlara karşın bu savaşımında da başarılı olamaz; çünkü “eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz!”. Yenilgi, O’nun kaderi olmuştur. Teorisi, hep iktidarsızlık teorisi olarak anılmıştır. Başlangıçta, küçük burjuva devrimci karaktere sahip olan Troçkizm, eşyanın doğası gereği, sınıf mücadelesinin gelişim seyrine bağlı olarak, bir iç evrim geçirerek bu dönemini de geride bırakarak, sosyalizmi yıkma savaşımı içerisinde, devrilmiş gericiliğin ve uluslararası burjuvazinin saflarında savaşan tümüyle karşı devrimci bir akıma dönüşmüştür. Devam etmeden, illegal, yasadışı anti-Sovyetik, anti-Marksist-Leninist partilerini daha 1926 yılında kurmuş olan (dahası, bu oluşumun kökleri daha eskiye uzanıyordu) TroçkistZinovyevist muhalefetin sefil durumunu, itibarsızlığını sergileyen somut bir gerçeği hatırlatmak isteriz. “Sol Muhalefet” sürekli yenilgilerine karşın, sınırsız bir iki yüzlülükle Parti’yi yeni bir tartışmaya zorlar. Hikayesi bir yana, tartışma Ekim 1927’de, XV. Parti Kongresi’ne bağlı olarak gerçekleştirilir. Sonuç mu? Sonuç şudur: “Tartışmanın sonuçları Troçkistler ve Zinovyevciler bloku için acınacaktan da öte oldu; 724 000 Parti üyesi, Merkez Komitesi’nin politikası lehinde; 4 000 ya da yüzde 1’den daha az Parti üyesi de Troçkistler ve Zinovyevciler bloku lehinde oy kullandı. Parti düşmanı blok hezimete uğratıldı. Böylece Parti, ezici çoğunluğu itibariyle, blokun platformunu oybirliğiyle reddetti. “Yargısına, blok yandaşlarının bizzat başvurduğu Partinin açıkça ifade edilen iradesi buydu.” (Stalin, Eserler C. 15, s.324) Burada özel bir yoruma gerek olmadığı açık. Ya da “Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az!” O halde geçiyoruz. Troçkizm, 30’lu yıllarda, proletarya diktatörlüğüne karşı, bir politik devrim stratejisi ile ortaya çıkar. “Mücadelesinin ilk on yılı içinde Sol Muhalefet, Parti’ye karşı iktidarı ele geçirmek uğruna Parti’nin ideolojik olarak ele geçirilmesi programını terk etmedi. Sloganı: Devrim değil, reforumdu.” (Troçki, İhanete Uğrayan Devrim, s. 259). Ama o günler artık geride kalmıştı. Artık “Gelişme açıkça devrim yolunu göstermektedir.” “Ne olursa olsun bürokrasi ancak devrimci bir kuvvetle yerinden atılabilir. Ve her zamanki gibi saldırı ne denli yürekli, ne denli kararlı olursa, kurban o denli az olacaktır. Bunu hazırlamak ve olumlu tarihsel bir durumda kitlelerin başında yer almak: Dördüncü Enternasyonalin Sovyet seksiyonu’nun ödevi budur.” (agk., s. 266) Zaten VI. Enternasyonal’in “Sovyet seksiyonu”, “Termidor bürokrasisine” karşı “illegal Bolşevik-Leninist partisi” aracılığıyla “onu devirmek” amacıyla savaşmaktadır. Fakat bu kez bu devrim, “1917 yılının Ekim Devrimi gibi bir toplumsal devrim olmayacaktır. Bu kez sorun toplumun ekonomik temellerini değiştirmek ya da belli mülkiyet biçimlerini başkalarıyla değiştirmek değildir.” (agk., s. 267) Burada, bu kez geçerli olan devrim “toplumsal değil, politik bir devrim” olacaktır. Çünkü “Sovyet bürokrasisi kendi yöntemleriyle toplumsal kazanımları korumak için proletaryayı politik olarak mülksüzleştirmiştir.” (agk., s. 234) ama “üretim araçları devlete ait” olmaya devam etmektedir. Stalinist bürokrasi”, “Kendi iktidarının ve gelirinin kaynağı olarak devlet mülkiyetini korumak zorundadır.” (s. 234) Gerçekte bu karşı devrimci stratejinin temelleri, illegal, yasadışı partileriyle birlikte, Troçki henüz SBKP(B) içerisindeyken, 20’li yılların ikinci yarısında atılmış, formüle edilerek geliştirilmeye, pratikleştirilmeye çalışılmıştır. Daha o dönemde Stalin, haklı olarak, sosyalizme ve proletarya iktidarına karşı “Chamberlain’den Troçki’ye kadar uzanan bir tür birleşik cephe kurulmakta” olduğunu vurgulamıştı. 30’lu yıllarda ise bu stratejiyi açıkça ilan edilerek, uluslararası sermayenin açık desteğinde pratikleştirilmiştir. O’na göre, Stalinizm, bürokratik bir karşı-devrimdi. “Siyasal bakımdan atomize edilmiş bir toplum üzerinde yükselen, polis ve subay birliklerine dayan ve hiçbir biçimde denetime izin vermeyen Stalin rejimi, açıkça Bonapartizmin bir çeşitlemesidir; tarihte daha önce görülmemiş, yeni tip Bonapartizm.” (Troçki, İhanete Uğrayan Devrim, s. 258) Böylece proletarya iktidarını kaybetmiş ve Ekim Devrimi, Stalinist karşı devrimci bürokratik diktatörlük eliyle boğazlanmıştı. Totaliter Stalinci diktatörlük rejimi kurulmuştur. Proletaryanın ve komünistlerin görevi, Stalinci diktatörlüğü proletaryanın ayaklanması ile yıkarak Troçkizm’i iktidara getirmekti. “Stalinizm ve faşizm, toplumsal temellerindeki derin farklılıklara karşın simetrik olaylardır. Özelliklerinin çoğunda ölümcül bir benzerlik gösterirler. Avrupa’da başarılı olacak bir devrimci hareket (ki, Troçki’nin bu sözleri yazdığı yıl, 1936’dır-bn.) yalnızca faşizmi değil, Sovyet Bonapartizmini de derhal sarsacaktır.”(agk., s.258) Troçki’nin politik devrim teorisi buydu işte. Okuyucuya tekrar hatırlatalım; ne demişti Troçki: ““Ne olursa olsun bürokrasi ancak devrimci bir kuvvetle yerinden atılabilir. Ve her zamanki gibi saldırı ne denli yürekli, ne denli kararlı olursa, kurban o denli az olacaktır. Bunu hazırlamak ve olumlu tarihsel bir durumda kitlelerin başında yer almak: Dördüncü Enternasyonalin Sovyet seksiyonu’nun ödevi budur.” Bu sözler, unutulmamalıdır. Unutulmamalı, çünkü bu sözler, Troçki’nin, Troçkizm’in, SSCB’yi, sosyalizmi, proletarya diktatörlüğünü yıkmak için her türlü aracı kullanarak yürüttüğü kirli savaşının teorik-politik temeli ya da arka planıdır. SSCB’ye, III. Enternasyonal’e, tek tek komünist partilere karşı Troçkist bozgunculuğun, bölücülüğünün, iftiraların, terörün, sızma çalışmasının, dünya burjuvazisi ile birleşik yürüttüğü gerici, karşı devrimci savaşının nasıl teorize edilerek meşrulaştırılmaya çalışıldığının kanıtıdır. Konuyla ilgili yaklaşımı, hep birlikte, Troçkizm’in dilinden okuyalım. “Troçki ve sol muhalefet mücadelenin parti içerisinde yürütülmesi kısıtlanmasından bürokratik baskıların niteliksel olarak arttığı ve artık bu mücadelenin devam ettirilmesinin mümkün olmadığı anda vazgeçtiler. Muhalefet ilk kez Ekim Devrimi’nin 10. yıldönümünde Moskova’da bir gösteri düzenledi… Muhalefet, aynı zamanda, Stalinci fraksiyonunun, muhalefetin metinlerinin basılması leninist ilkesine uymaktan kaçınması nedeniyle, yazılarını illegal matbaalar aracılığıyla yayınlamayı deniyordu. Ama bürokrasiye karşı politik eylemlerle devlet düşmanı eylemler arasındaki sınırı her zaman koruyordu. Ve bürokratlara karşı her türlü terörü kesinlikle yasaklıyordu. “ Muhalefetin, çalışmalarında parti çerçevesi dışına çıkmasının organizasyon açısından zorunluluğu, bu değişikliğin açıklanmasına yönelik çok daha önemli politik bir kararla birleşiyordu. Sovyet toplumunu tehdit eden tehlikeler niteliksel olarak artmıştı. Sovyet bürokrasisi Ekim Devrimi’nin mirasının önemli kesimlerini -özellikle üstyapıda ama sadece orada değil- tasfiye etmek üzereydi. İzlediği yol gittikçe daha baskıcı hale geliyordu ve baskı sadece seçici olarak muhalefet gruplarına değil, aynı zamanda yoğun olarak işçilere, köylülere yöneliyordu. Bürokrasinin devrilmesi Sovyetler Birliği için gittikçe ölüm-kalım sorunu haline gelmişti. Bürokrasiyi devirmek artık reformlar yoluyla mümkün değildi, yeni bir devrim gerekiyordu. Yeni bir devrim ancak yeni bir devrimci partinin yardımıyla mümkündü. Troçki, 1933 yılı ilkbaharından itibaren Sovyet muhalefetinin sadece eski partinin içinde bir fraksiyon olarak kalması pozisyonundan vazgeçti. İzlenecek yeni yol, yeni bir Bolşevik-Leninist parti kurulmasıydı. Anti-Stalinist tarihçiler şimdi bu değişimde çok geç kalınıp kalınmadığını tartışıyorlar.” ( Ernest Mandel, Alternatif Olarak Troçki, s. 64-65-66) “Troçki’nin mükemmel teorik başarısı pratik olarak başlangıçtan itibaren -1923’ten sonra- toplumsal yozlaşmayı, Sovyet bürokrasisinin özel maddi çıkarlar temelinde belli bir toplumsal tabaka haline geldiğini kavraması ve bu kör düğümü kesmesidir.” (age, s. 59) “Parti içindeki soysuzlaşma sürecinin kavranmaması trajedisinde aslında Sovyet Thermidoru’nun temel işaretlerinden biri yansımasını bulur -tam da Fransız Thermidoru’nda olduğu gibi. Çünkü Thermidor sadece karşı devrim anlamına gelmez. Thermidor, milyonlarca insanı sarsan ve coşturan büyük bir devrimin hemen ardından gelen politik bir karşı devrimdir.” (age, s. 60) “ Troçki’nin Stalinizme ve bürokratik diktatörlüğe karşı mücadelesi, 1934’den itibaren, Stalin’in cürümlerinin gerçekten korkunç bir karaktere bürünmesinden sonra iyice sertleşti… Bu temizlik harekatının (Kirov’un katliyle başlatılan büyük temizlik harekatı –bn.) boyutları dehşet vericiydi ve modern tarihte işlenmiş en korkunç suçlardan biriydi. Milyonlarca işçi, köylü, aydın ve komünist celladın kurbanı oldu. …bir milyondan fazla komünist ölüm makinesinin kurbanı olmuştu. Kurbanlar toptan halk düşmanı, terörist, yabancı ajanlar, kapitalizmin restorasyonun taraftarları olarak karalanıyor ve suçlanıyorlardı. Dehşet verici işkenceler altında itiraflara zorlanıyorlardı. “Vardığı boyutlar kavranmakta güçlük çekilen bu yetkin ölüm ve yalan makinesi hiçbir direnişle karşılaşmadı. Sovyetler Birliği’nde korku ve dehşet içindeki halk felç olmuştu…” (age, s. 70) Son paragraflara dikkat edin, çizilen tabloyu okuduğunuzda sanırsınız ki, SSCB, ikinci bir Hitler Almanya’sı! Bu aşağılık iftiralar emperyalistlerin, faşistlerin, Troçkistlerin öteden beri sürdüre geldikleri kara propagandadır. Troçkizm’in hangi yolun yolcusu olduğunu ve Troçkistlerin kimlerin hizmetinde olduklarını çarpıcı bir tarzda kanıtlamaktadır. İşte Troçkizm’in gerçeği budur. Proletarya diktatörlüğünün halk düşmanlarını, beyaz terör ve kızıl maskeli beyaz Troçkist terör uygulayanları, yabancı casuslarını, kapitalizmin restorasyonu yandaşlarını cezalandırması ise, çok doğaldı; proletarya diktatörlüğünden ölümüne nefret eden Troçkistlerin bundan dehşete düşmelerini ise zaten anlayacak durumdayız. Öyle ya, proletarya diktatörlüğünü yıkmak için burjuvazi ve faşizmle işbirliği yaparak “politik devrimi” örgütlemeye çalışanların bu sonuçlara hazırlıklı olması gerekirdi, çünkü “Gülü seven dikenine katlanır” değil mi! Emperyalist ve gerici dünya, öteden beri, iğrenç bir kurnazlık ve sınır tanımaz ikiyüzlülükle, Stalin ve Hitler’in adını yan yana getirerek, her ikisini de cani, katil, kan içici, kan dökücü, canavar, psikopat, soykırımcı, işkenceci vs. olarak anmaya özel bir dikkat ve özen gösterirler. (Emperyalist bir birlik olan AB’nin geçtiğimiz yıllarda Hitler ve Stalin’i birlikte, insanlık suçu vs. işledikleri gerekçesiyle mahkum ettirme operasyonu hatırlansın!) Burjuvazinin dostu olan Troçkist hilebazlar takımı da aynı aşağılık taktiği öteden beri kullana gelmektedirler. Tarihte ilk kez, kapitalizmi, sömürüyü ortadan kaldırarak sosyalizmi başarıyla kuran Stalin’e (ve Sovyet proletaryasına ve halklarına karşı) Troçkistlerin duyduğu kin, adeta şuursuzdur; onlar her taşın altında Stalin’i aramakta, her kötülükten Stalin’i sorumlu tutmakta, burjuvazinin korkulu rüyası Stalin’i şeytan ilan etmektedirler. Stalin, Troçkizmin günah keçisidir. Troçkist burjuva aydın kini çok ünlü olan deve kinini de geçmiştir. Ama asla unutmamalıyız ki söz konusu Troçkist kin, ne sınıflar üstü ne de salt bireysel yenilgiden kaynaklanan bir kindir, bu kin ve intikam arzusu sınıf bilinçli burjuvazinin kinidir. Öncelikle şunu vurgulamakta yarar bulunmaktadır: Troçki, SBKP(B)’den ısrarla hizip özgürlüğü tanınmasını ister. Parti bunu kesin bir tarzda reddeder. Bunun üzerine sayısız defa parti tüzüğünü çiğneyerek hizipler kurar. Parti içerisindeki hizipçileri, hizipleri hep kışkırtır. Giderek tüm Zinovyenist-Kamenevyenist (daha sonraki yıllarda Buharinistler de dahil) vb. muhalifleri/hizipleri Parti içerisinde, illegal temelde örgütleyerek sözde “Bolşevik-Leninist partisi”ni kurar. Ayrı bir merkezi, disiplini, programı ve yer altı matbaaları olan bir Troçkist partidir söz konusu olan. Hain Troçki, daha ülkedeyken, henüz SBKP(B) üyesiyken bu partiyi kurmuştur. Troçki ve Troçkizm, 30’lu yıllarda bir yandan “antrizm” (sızma) taktiği aracılığıyla SBKP(B)’de, III. Enternasyonal’de örgütlenirken, öte yandan da SBKP (B) dışında Troçkist gizli/komplocu partisini geliştirmeye çalışmıştır. Zaten Bolşevik Parti, uzun bir ideolojik ve siyasi evrim geçirip siyasal bakımdan tümden yozlaşarak bir ilkesizler topluluğu, bir siyasal sahtekarlar çetesi haline gelen sözde muhalefetten kurtulduğu içindir ki, bu koşullarda Troçkist çete, Bolşevik Parti’de açık muhalefet yürütme şansına da sahip değildi. Yukarıdaki alıntılardan da görülebileceği gibi, ikinci nokta, proletarya diktatörlüğünün “bürokratik karşı devrimci bir diktatörlük” ilan edilmesidir. İşte Troçkizm ve ardılları “sürekli devrim”, “uluslararası devrim”, “bürokrasiye” karşı mücadele sloganları altında, dünya proletaryasını böyle bilinçlendirip(!) militan(!)mücadelelere hazırlıyorlardı. Uluslararası işçi sınıfı, halklar, ezilenler yerküremizin dört bir yanında, “Yaşasın SSCB!”, “Yaşasın sosyalizm’”, “Yaşasın Stalin!” sloganlarını haykırarak bir büyük umut ve azimle mücadele ederken, Troçkist hainler devrim ve sosyalizm cephesinin karşısında faşizm ve sermayeyle kol kola, SSCB’yi işte böyle yıkmaya, gözden düşürmeye çalışıyorlardı. Üçüncü nokta, Troçkizm, iç ve uluslararası proletaryanın asli görevinin, SSCB’deki proletaryanın diktatörlüğünü “devrimci kuvvet”le, “zor”la yıkmak olduğunu saptıyordu. Troçkizm’e göre, işçi sınıfı ayaklanmalı ve devrimci zorla bürokratik diktatörlüğü yıkmalı (“politik devrim”le), iktidarı yeniden ele geçirmeliydi, bir diğer ifadeyle, açık anlamıyla, iktidarı, dünya burjuvazisine, Hitler faşizmine ve Troçkist çeteye vermeliydiler. Troçki ve çetesi burjuvazinin desteğinde bütün enerji ve yeteneğini, proletarya diktatörlüğünü yıkmaya adamıştı. Sızmalar, komplolar, suikastlar, iftiralar, cinayetler vb. gibi araçlar Troçkizm’in kullandığı kirli araçlardı. Dördüncü nokta, Mandel, özellikle 1934 yılından itibaren Troçki’nin tavrını sertleştirdiğini vurgular. Bu noktanın üzerinde durmadan geçemeyeceğiz. Ayrıca okuyucunun dikkatini bu noktaya da özellikle çekmek isteriz. Neydi 1934’lerde dünyanın gerçekleri? Özetleyelim: SSCB’de, tarımda “İkinci Ekim Devrimi” olan kolektifleştirme atılımı büyük bir başarıyla istim üzerinde ilerliyordu. SSCB’de sosyalizmin inşası her bakımdan gelişiyordu. SSCB, artık Çarlık döneminin o geri ülkesi değildi. SSCB’nin dünya işçi ve emekçileri, ezilenleri üzerindeki devrimci etkisi devleşerek büyüyordu. Kapitalizmin genel ekonomik krizinin en yıkıcısı olan 1929-33 ekonomik krizinin etkisi hala çok canlıydı ve küresel ölçekte anti kapitalist devrimci tepkiler güçlüydü. Dünya ölçeğinde faşizm tehlikesi hızla yükseliyordu. Üçlü faşist kamp, Nazi Almanya’sının önderliğinde yeni bir emperyalist savaş kışkırtıcılığını hızla tırmandırıyordu. Emperyalist dünya ve Nazi Almanya’sı ve faşist kamp, SSCB’yi emperyalist ve faşist savaş ve işgal yoluyla yıkmada ortak bir iradeye sahipti. Dünya devrim dalgası yavaş yavaş geri çekiliyordu. SSCB etrafındaki faşist çember gitgide daralıyordu. SSCB’ye geniş çaplı sızmalar vardı ve bu sızmalar, daha sonra açığa çıktığı gibi, Kızıl Ordu’nun genelkurmayına dek ulaşmıştı vb. İşte bu koşullarda, her ne hikmetse(!), hain Troçki’nin de tavrı daha da sertleşiyordu! Büyük temizlik harekatının ve kamuoyuna açık yapılan ünlü yargılamaların kanıtladığı gibi, Hitler faşizmiyle işbirliği içerisinde Troçkizm, söz konusu “sertleşme” politikasına bağlı olarak “politik devrim” için fedakarca(!) çalışıyordu. Yeridir, sorunun şu boyutları da ortaya konulmalıdır: Menşevikler, burjuva demokratik devrimin zaferiyle devrimci-demokratik özelliğini tüketerek, devrilmiş gericilikle, burjuvazi ve emperyalizm ile birleşmiş, Bolşevizm’e, devrime, sosyalizme karşı elde silah savaşmışlardı. Onlara göre, Rusya sosyalizm için olgunlaşmamıştı. Ekim Devrimi ile Lenin’in kişisel diktatörlüğü, Bolşevik azınlığın diktatörlüğü kurulmuş ve demokrasi boğazlanmıştı. Bolşevizm bir devrim değil, bir karşıdevrimdi. Bolşevik bürokratik dikta rejiminin yıkılması ve demokrasinin kurtarılması gerekiyordu ve bu yüce amaç için, her yol mubahtı. Troçkizm ise bu yola daha sonra girdi. Lenin’in ölümü ile Stalinci bürokratik karşı devrimin başladığını, dünya devrimi zafer kazanıp yardıma gelmeksizin Rusya’da sosyalizmin kurulamayacağını, yenilginin kesin bir kader olduğunu, Stalinist dikta yönetimini devirmek için “politik bir devrime” gerek olduğunu, sosyalist bir demokrasi rejiminin ancak “politik devrim”le yeniden kurulabileceğini vb. ileri sürerek, Bolşevizm’e, proletarya diktatörlüğüne, sosyalizme karşı mücadelede daha geç bir tarihte Menşeviklerle, devrilmiş gericilikle, burjuvazi ve uluslararası burjuvazi ile birleşerek, her türlü beyaz ve kızıl renklere bürünmüş terör dahil kirli burjuva mücadele biçimlerini kullanır hale geldi. Rusya’nın sosyalizm için olgunlaşmadığı, sosyalizmi kuramayacağı ve Avrupa proleter devriminin devletsel yardımı olmaksızın yıkılacağı üzerinde birleşerek, Bolşevizm’i ve sosyalizmi, proletarya diktatörlüğünü yıkma teori ve politikası, Troçkizm ve Menşevizm’in, II. Enternasyonal oportünizminin ortak paydası olmuştur. Unutmamalıyız ki, Troçkizm, ter yüz edilmiş Menşevizmdir. Lenin’in, Stalin’in bu vurgusu boşuna değildi. Lenin, devrim sürecindeki teorik ayrılıkların, gün gelir veya devrimin zaferiyle silahla çözülebilecek pratik-siyasal sorunlara dönüşebileceğini vurgulamıştır. Menşevizm ve ters yüz edilmiş Menşevizm olan Troçkizm ile Bolşevizm arasındaki ayrılıklarda bu türden ayrılıklardı. Menşevizm’e göre, Rusya devrimi burjuva demokratik bir devrim olduğu için, iktidar burjuvazinin olacaktı, olmalıydı. Üreci güçler yeterince gelişince, proletarya nüfusun büyük bir çoğunluğu haline gelince, proletarya iktidarı almalı ve sosyalizmi kurmalıydı. Tabii ki, burada da, zafere erişecek olan Avrupa devrimi Rusya’ya devlet yardımıyla gelerek, Rusya devriminin yenilgisini önleyecektir vb. Nitekim Menşevikler, burjuva demokratik devrimin zaferiyle iktidarın burjuvaziye verilmesi gerektiğini savunarak, pratiklerinde de buna uygun davrandılar. Bolşeviklerin devrimi kesintisiz sosyalist devrime dönüştürerek proletarya diktatörlüğünü kurup, sosyalizmin inşasına girişmelerine karşı çıktılar ve giderek, sözde “Bolşevik karşı-devrime ve Bolşevik diktatörlüğe karşı” elde silah, burjuvazinin ve emperyalizmin kuyruğunda, proletaryanın ve halkların kanını dökmeye başladılar. Menşevizm, proletaryanın en geri kesimlerine dayanan küçük burjuva sınıf karakterine bağlı olarak, geçici ve göreli devrimci-demokratik rolünü devrimin birinci aşaması zafere eriştikten sonra hızla tüketerek, burjuvaziye yedeklendi, tipik bir kapitalist düzen savunucusu haline gelerek, proletaryanın sosyalist devrimine karşı, barikatın öteki tarafında mevzilendi. Troçkizm de aynı kaderi biraz daha farklı yaşadı. Başlangıçta küçük burjuva devrimci karaktere sahip olan Troçki, devrimci niteliğinden dolayı, Bolşevik saflara katılarak Ekim Devrimi için savaştı. Bolşevikler Troçki’ye (ama teorisine değil) yeni bir fırsat tanımaktan geri durmadılar. En yetkili yerlere kadar yükselttiler. Ama ne var ki, Troçki, Bolşevizm’i özümsemiş biri değildi. Aksine Partiye katıldığı tarih kesitine kadar, Bolşevizm karşı savaşmıştı. Troçkizm, ne proletaryanın ne de emekçi köylülüğün devrimci potansiyeline, proletaryanın sınıf niteliğine güven duymuyordu. Küçük burjuva aydının kendini aşırı önemseyen, partiyi, sınıfı, kitleleri aşırı küçümseyen, tarihin kitlelerin değil de bireysel kahramanların eseri olduğunu düşünen sınıf tavrı, bu sübjektif idealizmi, Troçkizm’in tipik karakter özelliğiydi. Troçki, Avrupa devrimi zafer kazanmadan ve Rusya devrimine devletsel desteği ile yardıma koşmadan, SSCB’nin, proletarya diktatörlüğünün ayakta kalabileceğine bile inanmıyor ve yenilgiyi kaçınılamayacak bir kader olarak görüyordu. O’nun bu kafa yapısı (sürekli devrim teorisi ve siyaseti), kendini aşırı beğenen ve tapınan aydın bireyci karakteriyle birleştiğinde, Troçkizm, Bolşevizm’le bir kez daha savaşa tutuştu. Lenin’in prestiji o koşullarda o kadar yüksekti ki bay Troçki, Lenin’i doğrudan hedef alıp reddederek Leninizm’e karşı savaşa girme cüretini gösteremedi ve gösteremezdi de. Lenin’in ölümüyle birlikte, meydanı boş sanarak, Leninizm’e karşı açık ama “Stalinizm” söyleminin arkasına gizlenerek, yeniden kirli bir savaş başlattı. SSCB’nin yaşamak ve ilerlemekle ölüm arasında bir tercih yapma sorunu bütün keskinliği ile gündemleştiği koşullarda, sosyalist anavatana, proletaryaya ve öncüsüne ölüm tercihini dayattı. İşte O, bu tercihiyle kendi ölüm fermanını da imzalamış oluyordu. 1923 ile başlayan süreçte, SBKP(B)’yi, Stalin’i, sosyalizmi ve proletarya diktatörlüğünü karşı-devrim olarak ilan etti. Ve tüm yeteneklerini proletarya diktatörlüğünün yenilgisi, sosyalist inşanın çökmesi üzerinde yoğunlaştırdı. O, bu teori ve eylem çizgisiyle, Parti’nin ve Stalin’in inanılmaz kazanma çabası ve esnekliğine karşın, inatla karşı devrim yoluna girme ve giderek burjuvazi ve faşizmle birleşme çizgisinde ilerledi. Troçkizm’le Bolşevizm arasındaki teorik ayrılıklar, sosyalist inşa ve proletarya diktatörlüğü koşullarında, pratik-siyasal sorunlar haline geldi; bu süreçte Troçkizm, devrimci karakterini hızla tüketerek, burjuvazinin cephesine geçti. Böylece tüm yaşamını sosyalizmi yıkma kavgasına adayarak, burjuvazinin elinde kirli/paslı bir silah olarak kullanılageldi. İktidarsızlık ve yaygaracılık, Troçkizm’in ve IV. Enternasyonal’in karakteridir. 100 yıllık emperyalizm ve proleter devrimler çağına bakın: Bu tarihte, Troçkist hareketin, hemen hemen, hiçbir yerde, hiçbir önemli dönemeçte vb. ciddi bir yer ve ağırlığa sahip olmadığını göreceksiniz. Derin mi derin(!) teorileri ile övünen Troçkizm (ve hempalarının), genel olarak, bir aydın çevresi, bir ideolojik akım, akademik tartışmalar yapan bir burjuva kulübü olarak kaldığını, amip gibi sürekli bölündüğünü ve ciddi bir siyasal harekete dönüşemediğini herkes görmektedir. (Bkz, Ernest Mandel, Kent Ake Andersson, John Ross, Enternasyonalizm ve Dördüncü Enternasyonal, Sosyalizmin Geleceği, “ Dördüncü Enternasyonal’in Kısa Tarihi”) Tipik bir dogmatizm ve sınır tanımayan bir Stalin düşmanlığı, Troçkizm’e damgasını basmaktadır. Yaşamı, sözde bürokrasiye karşı mücadeleyle geçmesine ve bürokrasi üzerine sayısız konuşma yapmasına, demeç vermesine ve yazmasına karşın Troçki, gerçekten de bürokratların şahıdır. Öyle ki, sendikaları bile bir askeri orduyu yönetir gibi yönetmek gerektiğini ateşli bir biçimde savunabilmiştir. Demek ki, iki lafın birinde “bürokratizm” e çatmakla, hiç kimse ve hiçbir siyasal akım bürokratizmden kurtulamaz, yaman bir Leninist olamaz. Troçki, Troçkizm ve Troçkistler daima kendisine ve kendilerine en aşırı liberalizmi, Leninizm’e ve muhaliflerine karşı en sınır tanımaz sektarizmi uygulayan ve uygulayarak gelmiş ve böyle de devam eden bir akımdır. Hatırlatmak gereksizdir ki, Troçki ve Troçkistler çifte standardın ustalarıdır. Troçkistler, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasının suçlusunun Stalin olduğunu ileri sürebilmektedirler. Bu cümleleri okuyan okuyucular belki şaka yaptığımızı, belki de aşırı bir öfke nöbeti anında bu sözleri yazdığımızı sanabilir veya düşünebilirler. Hayır, söylediklerimiz ne bir şaka ne de bir öfke anında yazılmış satırlardır. Buyurun, hep birlikte okuyalım IV. Enternasyonalin ideolojik önderi Mandel’den; kendisine sorulan “Stalin bir tarihsel zorunluluk muydu?” sorusunu yanıtlarken Mandel, şunları söyler: “Hayır. Stalin bir tarihsel zorunluluk değildi….Stalin’in zaferi aynı zamanda Hitler’in zaferine yol açtı. 1930-33 arasında Almanya’da Hitler’in zaferi bal gibi engellenebilirdi. Stalin’in Üçüncü Enternasyonal’e ve Alman örgütüne dayattığı canice politika Hitler’in iktidara gelmesinde birinci derecede sorumludur. Ki, bu Hitler’in zaferi gerek tüm insanlığa gerek Sovyetler Birliği’ne çok pahalıya mal olmuştur. Stalin’in zaferinin bir diğer sonucu da İspanyol devriminin yenilgiye uğraması olmuştur. Ve neredeyse kazanmak üzere olan İspanyol devrimi eğer zafere ulaşabilseydi, hem İkinci Dünya Savaşı’nı engelleyebilirdi hem de hemen hemen aynı anda İtalyan faşizminin yıkılmasına yol açardı.” (İstanbul Konferansı, s. 32) Ki bu iftiralar, başta Troçki olmak üzere oportünistler tarafından üretilmiş ve öteden beri propagandası edilegelen iftiralardır. Bu değerlendirmelerin aşırı demagojik karakteri bir yana, Troçkizm’in sosyalizm ve Stalin düşmanlığını göstermesi bakımından da çok çarpıcı bir örnektir. Bu iğrenç değerlendirmelerden de görebileceği gibi, “Deveye binen çalı arkasına gizlenemez!” II. Dünya Savaşı’nın sorumlusu olan emperyalizmi ve faşizmi, emperyalist savaşların ve faşizmin kaynağı olan emperyalizmi aklayarak (ki, Troçkistlerin burjuvazi ve kapitalizm savunuculuğu birde bu noktadan çıplak görülüyor), emperyalizm ve faşizmin suçlarını da Stalin’e yıkan Toçki ve Troçkistler, II. Dünya Savaşı’nı proletarya diktatörlüğünü yıkmanın bir tarihi fırsatı olarak görür ve değerlendirirler. Konuyla ilgili ( bazı ayrılıklarına rağmen kendisi de bir Troçkist olan) Orhan Dilber, şunları yazar: “…üstelik Troçki’nin doğrulanmayan bir çok tahmini de vardır; ve Troçki’nin bu konudaki asıl beklentisi, görünenin aksine doğru çıkmamıştır. Troçki’nin ve Dördüncü Enternasyonal militanlarının asıl beklentileri, SSCB’deki rejimin II. Dünya Savaşı’nın ardından, dünya devriminin yeni bir atılımıyla ve işçi sınıfının bir ayaklanmasıyla yıkılmasıydı. Üstelik bunun Dördüncü Enternasyonal’in bayrağı altında gerçekleşeceğini iddia etmişlerdi. Bunu istemek ve beklemekle kalmayıp bunun için zor koşullarda çok sınırlı güçlerle tek başlarına mücadele etmişlerdi de.” (İlker Aktükün, SSCB’den BDT’ye Nasıl Varıldı, Marksist Bir Tahlil İçin Saptamalar Kitabına Sunuş, s. 30) Troçkistler, II. Dünya Savaşı’nın yeni bir “devrimci atılıma” yol açacağını bekliyorlardı. Ama söz konusu atılım, Troçki ve hempalarının beklediği türeden bir faşist ve Troçkist karşı devrim (yani “devrim”!) olmadı, aksine gerçekte devrimci atılım Stalin önderliğindeki SSCB tarafından yönlendirildi ve sosyalist bir kampın doğuşuyla sonuçlandı. Evet, Troçkist hainler, emperyalist ve faşist savaşta SSCB’nin yenilgisini ve böylece kendilerinin iktidara gelecekleri bir “atılım”ı kaçınılmaz görüyorlardı; eee, ne de olsa, “Aç tavuğun kendisini darı ambarında görür.” Asıl önem taşıyan nokta ise, şudur: Troçki, proletarya diktatörlüğünün faşist kamp tarafından yenilgisini kaçınılmaz görüyor ve bekliyordu. 1938 yılında Troçki ve onun tarafından kurulan IV. Enternasyonal, SSCB’nin yenilgisiyle birlikte kendilerinin kukla bir sömürge yönetiminin başına getirilebileceklerini umuyor ve bekliyorlardı. Emperyalist ve faşist dünya, tıpkı Troçkistlerimiz gibi, SSCB’nin emperyalist savaş yoluyla nispeten kolay yenileceğini sanıyorlardı. Onlar, Stalinist dikta rejimi altında sözde inim inim inleyen(!) Sovyet halkı ve birlik üyesi ulusların içerden ayaklanarak, faşist işgalle birleşerek sosyalizmi kolayca tasfiye edebilecekleri beklentisi içerisindeydiler. Daha da önemlisi, Troçkistlerin benzer beklentisiydi. Faşizm ve Troçkizm, bu amaç için bir bağlaşma içerisindeydi. Ama gerek emperyalizm ve faşizm, gerekse de Troçkizm bir kez daha ağır ve rezil bir yenilgiye uğradılar. SSCB işçi sınıfı, kolhozcu köylülük, sosyalist uluslar ailesi Stalin önderliğinde diş ile tırnak ile savaşırken, milyonlarca komünist ve emekçi “Sosyalist Anavatan İçin!”, “Stalin İçin!” sloganları ile tetiğe basar ve şehit düşerken ve Sovyet halkının tarihte eşi görülmemiş bir fedakarlık ve kararlılıkla yürüttüğü Büyük Anti-Faşist Yurtsever Savaş, tüm dünya halkları ve işçi sınıfı, komünistler ve devrimciler ve anti-faşistler için muazzam bir ilham ve atılım kaynağı olurken, faşist canavarlarla birleşen Troçkist hainler, faşist düşman Moskova önlerine dayandığı bir kesitte, illegal basılmış “ Kahrolsun Hitler, Kahrolsun Stalin!” başlıklı bildirileri Moskova sokaklarında dağıtabiliyorlardı. İşte Troçkizm budur. Evet, Troçki, Troçkizm, IV. Enternasyonal SSCB’nin yenilgisini kaçınılmaz görüyordu. Troçki ve Troçkizm Ekim Devrimi’nden sonra da SSCB’nin yenilgisini kaçınılmaz görüyordu. Dikkat edilsin, Troçki(zm) daima bir felaket tellalı durumunda! Bu bir rastlantı olabilir mi? Elbette ki olamaz. Proletarya adına proletaryanın yenilgisi için çalışmak Troçkizm’in burjuva karakterinden kaynaklanmaktadır. Troçkizm’in Marksizm-Leninizm’e, proletaryaya, proleter devrime, dünya proletarya devrimine, sosyalizm ve komünizme asla güveni yoktur ve olmamıştır. Nitekim bunun sonucudur ki; “Troçki soruyordu: ‘Sovyetler Birliğinin yaklaşan büyük savaştan (II. Dünya Savaşıbn.) yenilmeksizin çıkacağını umabilir miyiz? İçten gelen bu soruya yine içten gelen bir cevap verebiliriz: eğer savaş savaş olarak kalırsa, Sovyetler Birliğinin yenilmesi kaçınılmazdır.(Ki Troçki’nin tek inancı da daima bu olmuştur!!!bn.) Teknik, ekonomik ve askeri anlamda emperyalizm kat kat üstündür. (İşte size büyük “Bolşevik-Leninist” Troçki’nin emperyalizmin yenilmezliğine olan ‘içten’ inancı!!!bn.) Batıda çıkacak bir ihtilal emperyalizmi felce uğratamadığı taktirde emperyalizm Ekim ihtilalinin rejimini silip süpürür.’ (Ama “silip süpür”emedi değil mi!!! Üstelik Batı’da da devrim zafer kazanmadı!!!bn.) Gerçi Batı kendi arasında bölünmüştü ama, ‘Sovyetler Birliğine askeri zafer kazandırmamak için’ eninde sonunda aralarında birleşebilirlerdi. (Ama birleşemediler. İşte size Leninist emperyalizm teorisinden de hiçbir şey anlamamış bay derin (!) Troçki!bn.)” (Troçki’den aktaran I. Deutscher, Kovulan Sosyalist, s. 378) Troçki, “muhalefetin” ve Troçkistlerin SSCB’deki utanç verici ve ölümcül yenilgisine rağmen, kendini darı ambarında sanan aç tavuk misali, II. Dünya Savaşı sayesinde, “AntiStalinist güçlerin bozulmamış bir şekilde, siyasi bakımdan güçlü olarak yine de ortaya çıkacaklarını, ve özellikle savaş sırasında Stalin’i devireceklerini, savaşı zaferle ve devrimci sonuçlarıyla birlikte bitireceklerini umuyordu.” (age., s. 491) Ve yalnızca umut etmekle kalmıyor, bu uğurda da çalışıyorlardı. Ama Troçkizm’in ve yandaşlarının umudu her zamanki gibi, bir kez daha kırılmıştır. Emperyalizmin, faşizmin, sosyal demokrasinin ve Troçkizm’in SSCB hakkındaki tüm umutları daima boşa çıkmıştır. SSCB proletaryası ve halkları, dünya proletaryası ve halklarının da desteğini alarak hem faşizmi ezmiş, hem dünyanın üçte birini emperyalist dünya sisteminden kopararak sosyalist kampın doğuşuna önderlik etmiş, hem de Troçkizm’i dünya çapında teşhir ve tecrit etmeyi bilmiştir. Stalin ise adını, tarihe daha güçlü ve asla silinemez bir komünist lider olarak yazdırmıştır. Troçki, II. Dünya Savaşı sürecinde, bir kez daha, proleter devrimin Batıda, emperyalist merkezlerde, bu sefer, zafer kazanacağını düşünüyordu. Deutscher’e göre buna her zamankinden de fazla inanıyordu. “Bütün modern sınıf mücadelelerinde kentlerin ister istemez önder olması onun değişmez prensibi idi; kentleri dışarıdan-köyden- ele geçiren isyancı bir hareket fikri onun için hem bir hayal hem de gerici bir hareketti. Ona göre, Batıda olduğu gibi Doğuda da devrimin ya gerçek anlamda proleter olması, ya da hiçbir zaman olmaması gerekirdi.” (I. Deutscher, Troçki, Kovulan Sosyalist, s. 501, iba., Ekim 1974, Ağaoğlu Yayınevi) İşte size Troçki ve “derin teorisi”!.. Kendisine ihanet ettiği devrimi; ihanete ve yenilgiye, teslimiyete, dönekliğe zorladığı devrimi “İhanete Uğrayan Devrim” olarak lanse eden bay Troçki, evet, gerçekte, sahte solcu söylemle, açıkça uluslararası sermaye için çalışmıştır. Kapitalizmin, emperyalizmin yenilmezliğine inanmıştır. Devrimci lafazanlığın ardına gizlenerek proletaryaya, MarksizmLeninizm’e karşı savaşmış, sosyalizm ve komünizmin zaferine ise asla inanmamıştır. Daima proletaryaya, komünistlere “yenilgi kaçınılmazdır!” kaderciliğini ve tasfiyeciliğini dayatmıştır. Bundandır ki ve Troçkizm’in sınırsız “Stalinizm” düşmanlığından dolayıdır ki, Troçkizm’den etkilenen, Troçkizm’i savunan pek çok aydın, militan kolayca çıplak antikomünizme kaymış ya da kolayca kapağı Troçkizm’den açık burjuva saflara atmıştır. Troçkizm, burjuvazinin saflarına sürekli bir şekilde “taze kan” taşıyan bir kirli nehir, bir geçiş köprüsü olmuştur. Bu, Troçki hayattayken de ve ölümünden sonra da bilinen bir gerçektir. Neo-faşist Bush kliğinin “neo-con” ideologlarının bir kısmının eski Troçkist olması da bundandır. Troçki’nin insiyatif ve yönlendirmesiyle kurulan sözde Moskova Mahkemelerinin iftiralarına vs. karşı “Troçki’yi Savunma Komiteleri”nin “daha çok ünlü Stalin düşmanlarından ve eskidenberi komünizm düşmanlığı ile tanınmış kimselerden” (I. Deutscher) oluşması da bu konuda çok somut fikir veren olgulardan birisidir. Mandellerin, IV. Enternasyonal’in ve pek çok Troçkist çevrenin sayısız ülkede burjuva partileri desteklemesi, sosyal-demokrat, işçi partisi vb. gibi adlarla siyaset yapan burjuvazi ile seçim vb. ittifaklar kurması, hep burjuvazinin kuyruğu olması rastlantı değildir. C. Harman gibi Troçkistlerin uluslararası burjuvazinin enerjik desteğiyle, Lenin ve Stalin’in SSCB’sini daha baştan tekelci devlet kapitalizmi ilan ederek proletarya sosyalizmini dünya proletaryası ve halkları nezdinde teşhir etmesi, gözden düşürme sistematik çalışmasını yürütmesi rastlantısal değildir. Troçki, Troçkizm ve sözde IV. Enternasyonal daima uluslararası sermayenin MarksizmLeninizm’e, sosyalist SSCB’ye, III. Enternasyonal’e, dünya devrim ve sosyalizm mücadelesine karşı anti-komünist saldırı silahı olmuştur. Troçkizm, burjuvazinin proletaryaya, burjuva ideolojisinin proleter ideolojiye, kapitalizmin sosyalizme karşı anti-komünist mücadelesinin etkin bir silahı olmuş ve komünizm maskeli bir kirli provokasyon, ideolojik bozgunculuk ve kapsamlı saldırı aracı olarak işlevli roller oynamıştır. Emperyalizm ve gericilik, Ekim Devrimi’e katılmış, ilk sosyalist devletin yöneticilerinden biri olmuş Troçki gibi birinin ihanet ve dönekliğine, bulunmaz bir Hint kumaşı gibi sarılarak ve kullanarak, dünya çapında devrimi, sosyalizmi, SSCB’yi gözden düşürmede çok büyük bir olanak ele geçirerek tepe tepe kullanmıştır. Marksizm-Leninizm’e, devrim ve sosyalizme, SSCB’ye karşı bilinçli düşmanlık emperyalizm ile Troçki’nin, Troçkizm’in üzerinde sağlam bir ittifak kurdukları ortak payda olmuştur. Bu payda uluslararası sermayeyi ve Troçkizm’in birleşik cephesinin iç yüzünü de açıklamaktadır. Troçki’nin, sözde “G.P.U.nun kendisine ve taraftarlarına karşı yönelttiği kanlı faaliyetleri açıklamak” gerekçesi ile 1939 yılı sonuna doğru, Amerikan Temsilciler Meclisi’nin “Amerikan aleyhtarı faaliyetleri incelemekle” görevli “Dies Komitesi” önünde tanıklık yapmak için ABD’ye gitmeyi kabul etmesi de söz konusu niteliğinin çarpıcı bir yansımasıydı. Ki “Dies Komitesi” Amerikan emperyalist tekelci burjuvazisinin sınıf bilinçli saldırgan anti-komünist baskı ve saldırı silahıydı. Komite, Amerika Komünist Partisi’nin “yabancı bir devletin ajanı olduğu” gerekçesi ile SSCB ve III. Enternasyonal yanlısı partiyi kapatmak istiyordu. Dies Komitesi eğer vazgeçmeseydi, Troçki, komite önüne çıkacaktı. “Bu komite Senetör McCarthy’in bindokuzyüz ellilerde başkanlık ettiği ünlü solcu avı komitesinin başlangıcı olmuştur.” (I. Deutscher, age., s. 561, italikler bana aittir.) Kuşkusuz ki Troçki’nin başarısız kalan bu girişimi, Troçkizm’in sınırsız burjuva kin ve saldırganlığının çarpıcı ifadelerinden biri olarak tarihe kaydını düşmüştür. İşte Troçkizm ve IV. Enternasyonal budur. Troçki’nin, Troçkizm’in, IV. Enternasyonal’in devrimci olduğunu, Marksizm’in eğilimlerinden birisini oluşturduğunu, Troçkistlerin “Marksizm tabanı üzerinde ve içerisinde” durduğunu savunanlar ya aklını yemişlerdir, ya cahildirler, ya Troçkizm’in ideolojik girdabına kapılmışlardır ya da Troçkist “antrizm taktiği”nin uzantıları ve uygulayıcılarıdırlar. DEVAM EDECEK