Biricik Kalp'e Bir Yahudi atasözü şöyle diyor: Çok yürekten dileme, yoksa dileğin oluverir. Olan şeyin, aslında arzu edilen şey olmadığını, olmanın imkânsızlığını çok iyi anlatıyor." "Elde edememenin büyüsü ve sevinc, elde etmenin hayal kırıklığı ve derin mutsuzluğuyla kıyaslanamıyor." "Gökyüzünü tanıdım bu akşam, varlıkla yokluk arasında gidip geldim. Gerçekte yok olanın ne kadar özlemle var olmasını istediğimi anladım." Biricik Hey durun! Yok mu bu ateşimi söndürecek biri yanıyorum görmüyormusunuz!... Sonra, Biricik bir kalp gezindi tanımaya çalıştığım gökyüzünde özgürce, belkide ben özgür sandım yanarcasına atan biricik kalbi istercesine. Bilemezdim biricik kalbin anlamı aşkları, hayal kırıklıkları ve büyülü bir yaşamı olduğunu. Atıyordu bağırırcasına öfkeyle ve hüzünlü sesiyle. Sonra sormaya başladı gökyüzü biricik kalp için, kendisine ve hayata yönelik soru soran kaç kişi kalmıştı ki. Hayal kırıklıklarından, mutsuzluklarından, küçük sevinçlerinden aşkın imkânsızlığından ve arayışlarından konuşuyorlardı. İkisi de birbiri için yeniydi ve birbirlerini keşfetmek istiyorlardı. Büyülü olan yalnizca yeni olandi. Ve yeni eskidikçe büyüsünü yitireceğinden korkuyorlardı. İste arayış, yeninin bilinmezliğine götürüyordu onları heyecan ve umutla el ele. Yitirdiklerini tekrar elde etmeyi ister gibiydi biricik kalp, asıl korkusu elde edebileceklerini tekrar yitireceğini bilmekti; bu nedenle diğer kalpler gibi elde edebileceği şeylerden hızla uzaklaşıyordu. Gökyüzü, biricik kalp için ağlamaya başladı büyük bir istekle, ağlamak istiyordu çünkü biricik kalbi kazanmıştı. Sonra neyi fark etti gökyüzü, hiç tanımadığı bu kalbe çok daha kolay açılabiliyordu; açık ve daha dürüst anlatıyordu kendisini, hiçbir beklenti ya da kaygı duymaksızın. Beklenti, açıklığin önündeki en büyük engeldi. Biricik kalp aslında bekliyordu; "Sana ihtiyacım var" dediğinde, nerede olursa olsun koşup gelen, sıkıntılı anlarında yanıbaşında olan ve onu dinlemekten hiç bıkmayan bir başka kalpti beklediği. Eğer fazla maruz kalırsa bir süre sonra Güneş ışığının yakıcı olduğunu anlatmaya çalışıyordu gökyüzü ona. Zamanı anlatmaya çalışıyordu. Kalpler bazen nedensiz yere umutsuzluğa kapılır. Kimselere veremez sevgilerini, kimselere kendini anlatamaz, kapanır... Bazen denizler, kıyılar çeker kalpleri. Biricik kalp bu kapılmayı anlayamaz çünkü bir yerde korkulup vazgeçilmeyecek aşkın sızısını yaşıyordu içinde. Gökyüzü TANRIM!!! hak etmiyor bu acıyı... Sonra, Aşk, yalnızca hayal kırıklıkları ve acılardan ibaretti kalp için. Aşk ona güvenip verdiği büyüsünü, sırlarını, cesaretini, bilgeliğini ve o ilkel, o yaban ağrısını geri almıştı sanki ve aşk yaşamının büyük bir parçası değildi onun için. Gökyüzü romatikliğiyle onu duygu denizinde uçurabilmek, gerçekliğiyle ayaklarının yere basmasını sağlayabilmek için sabaha kadar onun için ağladı, ağladı, ağladı... Aşkın kendi gerçekliği vardır ya işte o anda Gökyüzü biricik kalbinde kendisininde, Güneşe teslim olmasını istemiyordu... Biricik kalpte istemiyordu Güneş' e teslim olmayı ama kanıyordu dayanacak gücü kalmamıştı artık. İşte o anda gökyüzünden gelen bir ses Biricik kalbe yöneldi. yaaaaaaaaaaaaa dur bende seni sevdim Gökyüzünün tek dileği kalbi kanarken değil, onun için atarken görmekti. Gökyüzü bir taraftan ağlıyor bir taraftan da biricik kalbe kavuşmanın güzelliği ile yazıyordu bulutlarla üzerine, "REAL LOVE IS NOT TO WRITE THE PAPERS, IS TO WRITE IT TO YOUR LOVERS HEART" Seni, senin kadar tanıyan biri. Kendini ve hayatı da çok iyi tanıyan biri. Seni hep düşünen, ama senin gibi düşünüp düşünmediğini önemsemeyen biri. Seni sana anlatabilen, seni başkalarına anlatmayı çok seven, bunu yaparken gözlerinin içi parlayan biri olsun hayatında... diyordu Gökyüzü Diliyordu tanridan...