PSİKİYATRİNİN TEMEL KAVRAMLARI Prof.Dr.Vedat Şar Psikiyatrinin Tanımı Psikiyatri (ruh hekimliği) tıpta uzmanlık dallarından biridir. Bu uzmanlık dalının konusunu ruh sağlığı ve ruhsal bozukluklar oluşturur. Psikiyatri (ruh sağlığı ve hastalıkları) uzmanının ana uğraşı alanı ruhsal bozuklukların tanı, tedavi ve önlenmesi ve ruh sağlığının geliştirilmesidir; bunun yanısıra tıbbın diğer alanlarında çalışan meslekdaşları gibi hastasının bedensel sağlığından da sorumludur. Dinamik ve Deskriptif Yaklaşımlar Psikiyatristin hastasına yaklaşımı iki boyutta olur. Bu boyutlar betimleyici (deskriptif) ve dinamik (derinliğine anlayan) yaklaşımlar olarak adlandırılır. İlk bakışta birbirine karşıt gibi görülse de her iki boyut da gereklidir ve birbirini tamamlar. Deskriptif psikiyatride belirli hastalıklar, sendromlar, bozukluklar, semptomlar odak noktasıdır. Karşılaşılan klinik durum kesitsel olarak incelenir, tanımlanır. Belirli tanı kategorileri söz konusudur. Bu tanı kategorilerinin etiyolojisinden, semptomatolojisinden, tedavisinden ve prognozundan söz edilir. Bu bakış açısı psikiyatri ile medikal modeli bağdaştırır. Bilimsel araştırmalarda, rapor yazımında, diğer tıp dalları ile konsültasyon iletişiminde, adli tıpta deskriptif yaklaşım esastır. Deskriptif yaklaşımı uygulamayan hekim tanı koymada yeterli olamaz, yaklaşımlarında subjektif kalır. Tek yönlü olarak dekriptif yaklaşıma ağırlık veren hekim ise hastayı sadece bir hastalık ya da semptomlar topluluğu olarak görme, hastanın içinde bulunduğu durumun birey olarak öznel yanlarını kavrayamama ve hastayı insan olarak anlayamama durumunda kalabilir. Dinamik bakış açısında hastalıktan çok hasta bir birey olarak odak noktasıdır. Klinik durum kesitsel olmaktan çok uzamına bakış açısı altında incelenir. Bu durumda o kişinin tüm yaşam öyküsü, yetişme koşulları, hangi süreçten geçerek bu günkü duruma geldiği önem kazanır. Aynı kategorik tanıyı alan hastalar birbirinden farklı süreçlerden geçmiş olabilir. Bu yaklaşımda istenen hastayı birey olarak anlamaktır. Dinamik yaklaşım psikoterapide özellikle önem taşır. Ruhsal Bozukluklar Psikiyatride patolojik durumların tanımlanmasında bozukluk (disorder) deyimi kullanılır. Bozukluk deyimi sendrom ile hastalık (disease) kavramlarının arasında bir noktada yer alır. Tıpta hastalık (disease) kavramı etiyolojisi, tedavisi, prognozu tam olarak belli olan (örneğin akciğer tüberkülozu, diabetes mellitus vb.) durumlar için kullanılır. Sendrom ise bir belirti kümesinden ibarettir, öyle ki aynı hastalıkta iki sendrom birlikte görülebilir. Psikiyatride ele alınan patolojik durumlardan bir çoğu çok sayıda etkenden kaynaklanan, oluşum düzeneği tam olarak tanımlanamayan, prognozu sınırlı bir ölçüde belirlenebilen tablolardır. Hastalık deyimi her psikopatolojik durum için rahatlıkla kullanılamaz. Tanı konulurken etiyolojik etken ve prognoz gibi özelliklerden çok o bozukluğun fenomenolojisine (klinik özelliklerine, belirtilerine) ağırlık verilir. Buna karşın bir çok psikopatolojik durum sendrom teriminin sınırlarını aşan bir kapsama sahiptir. Bu nedenlerle psikiyatride hastalık ve sendrom deyimleri yerine bozukluk deyimi kullanılmaktadır. Öte yandan psikiyatrinin çalışma alanına giren, fakat bir ruhsal bozukluk sayılmayan, psikoterapötik yaklaşım gerektiren durumlar da (örneğin evlilik anlaşmazlığı, ders başarısızlığı vb.) vardır. Ancak psikiyatrik bozuklukların hekimlik açısından eldeki bilgilerin olanak verdiği ölçüde etiyolojiye dayalı bir sınıflandırmasının yapılması kaçınılmazdır. Böyle bir sınıflandırmada ruhsal bozuklukların kaynağındaki etkenlerin organik ya da ruhsal oluşu önemli bir ölçüdür. Bu aynı zamanda söz konusu durumun nasıl bir tedavi yaklaşımı (biyolojik ya da psikoterapötik) ile ele alınacağını da belirler.Böyle bir sınıflandırma Tablo 1’de görülmektedir. Tablo 1: Psikiyatrik Bozukluklar Ana Kategoriler Etiyolojik Etken Organik Kaynaklı Klinik Olarak Gösterilebilir Ruhsal Bozukluk Bedensel Hastalık (Enfeksiyon, diabet , toksik madde vb.) Endojen Psikoz Beyin Fizyolojisi Düzeyinde Biyolojik/Genetik Yatkınlık Primerdir, Ek Olarak Presipite Edici/Tetikleyici Yaşam Olayları Nevroz Kişilik Gelişimi ve Erken Çocukluk Yaşantıları Primerdir, ek olarak biyolojik/genetik yatkınlık Bozukluklar Delirium Demans Abstinans Sendromu vb. .............................. Şizofrenik Bozukluk Duygudurum Bozukluğu Tedavi Biyolojik Tedavi Biyolojik Tedavi Primer, Ek olarak psikoterapi Anksiyete Bozuklukları Dissosiyatif Bozukluklar Türüne göre sadece psikoterapi ya da gerekirse ek ....................... olarak biyolojik tedavi Kişilik Bozukluğu Kişilik Gelişimi, Erken Çeşitli Kişilik Bozuklukları Psikoterapi Çocukluk Yaşantıları (Paranoid, antisosyal, Primer, Sadece Primerdir, ek olarak obsessif vb ) Ağır Türlerinde biyolojik/genetik yatkınlık ........................... Ek Olarak Biyolojik Tedavi Bozukluk Yaşam Olayları, Kişilerarası Evlilik Anlaşmazlığı Psikoterapi Sayılmayan Fakat İlişkiler Okul Başarısızlığı vb. Ele Alınması .......................... Gereken Durum 1. Organik Kaynaklı Ruhsal Bozukluklar: Bu bozuklukların semptomları ruhsaldır: Varsanılar, sanrılar, bellek ve yönelim bozukluğu gibi. Ancak ortaya çıkan psikiyatrik bozukluğun nedeni klinik olarak gösterilebilir bir bedensel hastalıktır. Örneğin beyin tümörü, epilepsi, bağ doku hastalalığı gibi. Hastaya organik mental bozukluk tanısını psikiyatri uzmanı koyar, ancak bu noktadan sonra hasta bir dahili ya da cerrahi tıp dalının hastası durumuna gelir. Çünkü etiyolojinin aydınlatılması ve tedavisi psikiyatrinin sınırlarını aşar, akut olanlarında dahili yoğun bakım olanakları dahi gerekir. Psikiyatri uzmanı bu süreçte konsültasyon hizmeti verir ve ruhsal semptomlara farmakolojik önlemlerle müdahele eder. Ancak etiyolojiye yönelik tedavi kökende yatan bedensel hastalığın türüne bağlı olarak ilgili uzmanın alanına girer. Bu nedenlerle organik kaynaklı ruhsal bozukluklar psikiyatri ile genel tıp arasındaki köprüyü oluşturan bozukluk gruplarından biridir. Organik mental bozukluklarda psikoterapi ile sonuç alınamaz. Ancak hastanın rahatını temin edecek, yönelimini düzeltecek düzenlemelere ve bu yönde sevk ve idareye önem verilir. 2. Endojen psikozlar: Psikoz deyimi ile kişinin gerçeği değerlendirme yetisini (reality testing) bozan, ağır ruhsal bozukluklar kastedilmektedir. 20.yüzyıl boyunca psikiyatrinin temel bozukluk kategorilerinden olan bipolar duygudurum bozukluğu (manik-depressif psikoz) ve şizofreni endojen psikozlar olarak düşünülmüşlerdir. Endojen sözcüğü ile bu iki ruhsal bozukluğun organik kaynaklı ruhsal bozukluklar gibi dış (eksojen) etkenler (klinik olarak gösterilebilir bedensel hastalık) tarafından oluşturulmadığı, sadece yaşam olaylarının etkisiyle (reaktif) de oluşamayacağı, “içten” kaynaklandığı vurgulanmak istenmiştir. Bu iç etkenin bünyesel/konstitüsyonel/genetik/ biyolojik nitelikli olabileceği varsayılmıştır. Gerçekten de şizofreni ve bipolar duygudurum bozukluğu hiç bir zaman klinik olarak gösterilebilir bir bedensel hastalığın ürünü değildir. Ancak etiyolojilerinde başta genetik nitelikli olmak üzere merkez sinir sistemini etkileyen kimi biyolojik faktörlerin rol sahibi olduğu günümüzde de düşünülmektedir. Varsayılan biyolojik etkenlerin (bunların karmaşık nörotransmitter etkileşimleri olduğu anlaşılmaktadır) işleme düzeni bu güne dek tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak bu biyolojik faktörlerin klinik olarak gösterilebilir bir bedensel hastalıktan farklı olduğu, ancak sinirbilimsel (nöroscience) düzeyde kavranabilir düzenekler olduğuna dikkat edilmelidir. “Endojen psikozların” temel tedavisi biyolojiktir. Bu bozuklukların sadece psikoterapi ile iyileştirilmeleri olası gözükmemektedir. İlaç tedavileri ile semptom düzeyinde sonuç alınmaktadır. Şizofrenide daha fazla olmak üzere, ek olarak uygulanan psikoterapinin tedaviyi olumlu etkilediği düşünülmektedir. Bipolar duygudurum bozukluğu her zaman psikoz düzeyinde ağır seyretmeyebilir. Ayrıca depresyon epizodu geçirenlerin ancak küçük bir bölümü mani epizodu geçirdiğinden her duygudurum bozukluğu da bipolar bozukluk (manik-depressif psikoz) değildir. 3. Nevrozlar: Psikozlar kişinin “şuur ve harekat serbestisini” etkileyen ağır ruhsal bozuklukları oluştururken nevrozlar daha çok yetişme koşulları ve çocukluk çağı yaşam deneyimlerine bağlı gelişen görece hafif ruhsal bozukluklar olarak sayılmıştır. Nevrozların etiyolojisinde bilinçdışı ruhsal savunma mekanizmalarının önemli rol oynadığı düşünülmüştür. Anksiyete bozuklukları, dissosiyatif bozukluklar, somatoform bozukluklar, madde bağımlılığı (ruhsal yönü ile) nevrozlar arasında sayılır. Nevrozların tedavisinde psikoterapi önemli olmakla birlikte özellikle anksiyete bozukluğu grubunda ilaç tedavilerinin de etkin olduğu anlaşılmıştır. 4.Kişilik Bozuklukları: Kişinin çevre ve kendini algılama, düşünme ve davranma biçimlerinden görece kalıcı olanlar kişiliği oluşturur. Obsessif, histriyonik, narsistik, antisosyal vb. gibi çeşitli patolojik kişilik çizgileri tanımlanmıştır. Bu kişilik çizgileri kişinin toplumsal ilişkilerini bozacak ya da kendisi için stres yaratacak düzeyde belirginleştiğinde kişilik bozukluğundan söz edilir. Kişilik bozuklukları erken erişkinlikte kendisini belli eder ve yaşam boyu devam eder. Nevrozlarda olduğu gibi semptomların belirli bir zaman aralığında ortaya çıkması ile sınırlı değildir. Kişilik bozukluğu kendisini daha çok insan ilişkilerinde belli eder. Kişilik bozukluğu biyolojik yolla tedavi edilemez. Ancak psikoterapi ile ele alınabilir. Kişilik bozukluklarının komğlikasyon biçiminde başka ruhsal bozukluklara yol açabildiği düşünülmüştür. 5. Bozukluk Sayılmayan, Ancak Psikiyatristin Alanına Giren Durumlar: Evlilik anlaşmazlığı, okul başarısızlığı gibi durunmlar bu çerçevede sayılabilir. Bu gibi durumlar psikoterapi ile ele alınır. Beraberinde bir ruhsal bozukluk varsa ona uygun yaklaşımda bulunulur. Psikiyatride Tedaviler Psikiyatride tedavi biyolojik nitelikli ya da psikoterapi biçiminde olabilir. Biyolojik tedaviler psikotrop ilaçlar ve elektrokonvülzif tedavidir (EKT). Psikoterapi ise hasta-terapist ilişkisinin etkili araç olarak kullanıldığı konuşma tedavileridir. Psikoterapinin resim yapma, uğraşı vb. yöntemler aracılığıyla yürütülenleri de vardır.Biyolojik tedavilerle psikoterapi arasında bir uzlaşmazlık yoktur. Çoğu ruhsal bozuklukta her iki tedavi türü birlikte kullanılır. Psikiyatrik tedavinin uygulanabilmesi için hastanın rıza göstermesi gereklidir. Zorunlu olarak kapalı psikiyatri servisine yatırılma ancak kişinin kendisi ya da başkaları için tehlikeye yol açan durumlarda uygulanır (kesin intihar eğilimi, kaba kuvvet kullanma olasılığı gibi). Psikiyatri, Diğer Disiplinler ve Toplum Psikiyatri hekimliğin bir uzmanlık dalı olmakla birlikte gerek uygulamada, gerekse bilimsel açıdan bir çok disiplinden yararlanır. Klinik psikoloji, hemşirelik ve sosyal çalışma alanında eğitim gören kişiler çalışılan ortamın özelliklerine bağlı olarak değişen biçimlerde psikiyatri ekibinde görev alır ve kendi uzmanlık alanlarındaki hizmetleri yerine getirirler. Bilimsel açıdan psikoloji, sosyoloji,istatistik, sinirbilim (neuroscience), görüntüleme dalları (radyoloji, nükleer tıp), nöroloji gibi bir çok disiplin psikiyatriye toplumsal ve biyolojik boyutlarda kaynak oluşturur. Adli psikiyatri ise hekimliğin bu uzmanlık alanının kendine özgü yönlerinden biridir. Hukuksal düzenlemelere göre kişinin suç işlediği sırada “şuur ve harekat serbestisini” etkileyen ruhsal bozukluklar cezada indirim ya da ceza verilmemesini gerektirir. Ancak her psikiyatrik bozukluk ceza ehliyetini etkilemez. Gerçeği değerlendirme yetisini bozan bozukluklar olan psikozlar bu grup içersinde başta gelir. Öte yandan cezai ehliyet konusundaki karar genel nitelik taşımaz; ruhsal bozukluğun söz konusu edilen belirli olayda etkili olup olmadığı değerlendirilir. Psikiyatrinin uygulandığı alana göre üzerinde çalışılan hasta ve sorun türleri büyük değişim gösterir. Yataklı servis, ayaktan tedavi birimleri ve genel hastane konsültasyonları değişik hasta gruplarına seslenir. Üniversite psikiyatri kliniği, çok yataklı psikiyatri hastanesi, cezaevleri, özel muayenehane hekimliği, barışta ve savaşta askeri koşullar psikiyatristin karşısına birbirinden oldukça farklı ruhsal sorunları getiren her biri geniş çalışma alanlarıdır. Ruh sağlığı hizmetlerinin güçlü ve etkili bir nitelik kazanabilmesinde toplum içersindeki örgütlenme ve tıp dışı destek sistemlerinin (dernekler, gönüllü kuruluşlar) önemi vardır. Ruh sağlığı sorunlarının ele alınmasında sadece medikal model çerçevesinde kalınmaması ve sosyal psikiyatrik yaklaşım içersinde ilgili destek sistemleri ve çalışma alanlarının (psikoloji, sosyoloji, sosyal çalışma ...) harekete geçirilmesi gereklidir.