Önce müzik bozuldu.. Zülfü LİVANELİ

advertisement
Önce müzik bozuldu.. Zülfü LİVANELİ- GAZETEVATAN
Açıklama: Zülfü Livaneli'nin 31 07 2012 Tarihli GAZETEVATAN köşe yazısını paylaşmak
istedik...
Kategori: Misafir Yazarlar
Eklenme Tarihi: 31 Temmuz 2012
Geçerli Tarih: 18 Temmuz 2017, 20:09
Site: Gazete Tiyatroterapi
URL: http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=343
Önce müzik bozuldu
Zülfü Livaneli - zlivaneli@gazetevatan.com
“Eğer birisi, bir krallığın iyi yönetilip yönetilmediğini, ahlakının iyi olup olmadığını bilmek
isterse, cevabı o krallığın müziğini dinlemekle bulacaktır.”
Bu sözler, milattan önce 551 yılında doğmuş olan Çinli filozof Konfüçyüs’e ait.
Aradan binlerce yıl geçmiş ama bugün söylenmiş gibi taze, doğru ve gerçek.
Eğer Konfüçyüs bugün dünyamıza gelse, hele yolu Türkiye’ye uğrasa, nasıl bir “krallıkta“
yaşadığımızı anlamak için ortalıktaki müziğe kulak kabartması yeterli olabilirdi.
Büyük filozof tatil yörelerinde yürürken yanından geçen pahalı arabalardan yükselen
canhıraş feryatlara, işkence odasını çağrıştıran seslere, inlemelere, höykürmelere ya da
bitmek tükenmek bilmeyen cıs-tak cıs-taklara kulak kabartarak kararını verebilirdi.
Çünkü Türkiye’de popüler müzik, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde bilinçaltımızı
ortaya koyuyor.
Şiddete eğilimli, gösterişçi, cinsel sinyaller gönderen ve insan ruhunu aşağı çeken, hiçbir
gerçek duyguya yer bırakmayan bir müzik bu. Düpedüz duygusuz.
Bu kavram belki ilk anda irkiltici gelebilir ama ben “insan ruhunu yücelten” ya da “aşağı
çeken” müzik türleri olduğunu iyi biliyorum.
Yalnız kendim gözlemlemedim bunu, büyük filozoflardan da öğrendim.
Müzik insan duyguları üzerinde çok ama çok etkili.
Düşünsenize, askeri marşlarla insanlar ölüme gönderiliyor, kiliselerde, camilerde,
sinagoglarda mistik ilahilerle öbür dünyayı tasarlamanız isteniyor, zikir ayinlerindeki ritmle
insanlar kendilerinden geçip vücutlarına şiş batırıyorlar.
Romantik ezgiler insanları başka havaya sokuyor, dans müziği piste fırlatıyor.
Müziğin insan beyni ve bedeni üzerinde yarattığı güçlü etkiler fizik kurallarıyla ya da
biyolojiyle açıklanabilecek kadar açık.
Bir örnek vereyim: Heyecanlanan, dans eden, koşan bir insanın kalbi dakikada ortalama
124 kez atar. Bu gerçeği bilen mistik inanışlar, ayinde çaldıkları parçaların ritmini 124
olarak belirlerler. Zikir’den woodoo’ya kadar bu biyolojik gerçek bilinir. Davulun vuruşuyla
kalp atışı birleştiği zaman transa geçer insan. Bayılır, çığlık atar, yerinde duramaz.
Bu biyolojik silahı yalnız mistikler kullanmaz, dünya diskolarında da aynı ritim geçerlidir.
Eller havaya kaldırılır, ritme uyularak hareketler yapılır ve “huu huu” diye sesler çıkarılır.
Orada da bir trans söz konusudur yalnız amaç farklıdır. Bu ritmi ordular insanları savaşa,
ayinler ise müritleri transa sürüklemek için kullanırlar ama işin pop müzikteki karşılığı iki
cins arasında cinsel sinyaller göndermektir.
Doğadaki canlıların büyük bölümü (ister insan, ister hayvan, ister bitki) çiftleşmek için cinsel
sinyaller yayar. Bu sinyaller kokuya ve sese dayanır.
İnsan soyu da bu amaçla kokuyu (eskiden misk şimdi parfüm) ve sesi yani müziği kullanır.
Bizim gibi nüfusu çok genç olan bir ülkede, hormonlarının etkisi altında karşı cinsel
sinyaller gönderme ihtiyacıyla kıvranan ergenlerin pop müziğe ve bazen de haykıran,
inleyen arabeske başvurmalarının tek nedeni budur.
Yani Türkiye’deki sıradan insanların ortalama zevki, artık Osmanlı müziği, gerçek halk
müziği ya da Batı klasik müziği gibi insan ruhunu yücelten soylu müzik türlerine değil değil
sadece ve sadece cinsel sinyal göndermeye kilitlenmiş durumda.
Lağım kokan derelerin yakınında yaşayan insanların bir süre sonra bu kokuyu duymaz
oluşları gibi, sıradan Türk insanı da bu müzik kirlenmesini algılayamıyor, normal sanıyor.
Oysa Konfüçyüs’ün dediği gibi, ülkenin ruhu ve ahlakı bu müzikle bozulmakta.
http://www.gazetevatan.com/yazarlar/
Download