AR&GE BÜLTEN 2014 OCAK – EKONOMİ KÜRESEL KRİZ SINAVINI BAŞARIYLA ATLATAN TÜRKİYE’NİN İKİNCİ BİR SIÇRAMA YAPMASI ŞART Övgü PINAR 2008 yılında, dünyada önce finans piyasalarında ortaya çıkan daha sonra da reel ekonomileri etkisi altına alan büyük bir krizle karşı karşıya kalınmıştır. Söz konusu kriz ile 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ile sık sık kıyaslanan ve küresel ekonominin II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük daralmayı yaşadığı görülen bir ortam ortaya çıkmıştır. Dünya ekonomileri üzerinde yıkıcı etkilere yol açmış, finansman koşullarındaki bozulma ve toplam talebin gerilemesiyle birlikte küresel ticaret hızla yavaşlamış ve küresel bir boyut kazanmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerin resesyona girdiği bir dönem yaşanmış ve söz konusu ülkelerin yeniden büyümeye başlaması için aradan 5 yıl geçmesi gerekmiştir. Bununla birlikte 2013 yılında ABD ve AB’den gelen olumlu büyüme sinyallerine rağmen küresel anlamda ekonomik iyileşmenin tam olarak sağlanamadığı bir süreç içerisinde bulunuyoruz. Küresel kriz sonrası dönemde ülkeler sık sık ekonomideki riskleri azaltmaya yönelik tedbirler almaktadır. Ancak buna rağmen uzun vadeli ve güvenli yatırım ortamını engelleyen faktörler de söz konusudur. Küreselleşmeye bağlı olarak ekonomilerin birbirlerine bağımlı olmaları, küresel risklerden korunmayı da imkansız hale getirmektedir. Ülkelerin ekonomik kalkınmasında uluslararası doğrudan yatırımlar büyük önem taşımaktadır. Uluslararası doğrudan yatırımlar sermaye birikimi, üretim kapasitesi gibi göstergelere olumlu katkıda bulunurken, ülkeye teknolojik açıdan ve işletmecilik açısından önemli bilgi ve yenilikleri de beraberinde getirmektedir. Uluslararası doğrudan yatırımlar, aynı zamanda ödemeler dengesinin düzelmesinde ve ülke ekonomisinin küresel ekonomi ile entegrasyonunda da önemli role sahiptir. 7 AR&GE BÜLTEN 2014 OCAK – EKONOMİ Dünyada 2008 yılında yaşanan küresel kriz ile birlikte uluslararası doğrudan yatırımların durgunluk eğilimine girdiği görülmektedir. 2012 yılına gelindiğinde özellikle AB’nin borç krizi kaynaklı olarak uluslararası doğrudan yatırımların oldukça gerilediği dikkat çekmektedir. Bununla birlikte gelişmekte olan ülkelerde bu dönemde uluslararası doğrudan yatırımların payının arttığı da görülmektedir. Türkiye, küresel riskler ve bölgede yaşanan jeopolitik gerilimlere rağmen tüm bu süreçte ekonomi politikalarını başarıyla yönetmiştir. Tüm dünyada küresel krizin etkilerinin en derinden hissedildiği dönemde Türkiye, % 8-9 düzeyinde büyüme oranlarına ulaşabilmiştir. Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları’nın Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi, yine IMF’ye olan borcun kapatılması gibi gelişmeler küresel ekonominin sıkıntıda olduğu bir dönemde Türkiye’nin yükselen ekonomilerden biri olarak küresel sistemde yerini almasına yol açmıştır. Yanısıra işsizlik verilerinin iyiye gitmesi, sanayi üretiminde görülen yükseliş, bütçe açığındaki düşüş, yine kamu borçlarındaki düşüş, ihracat piyasasına yönelik çeşitlendirmeler Türkiye ekonomisinin güçlü yanları olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye, gösterdiği bu olumlu ekonomik performans nedeniyle de uluslararası doğrudan yatırımlar açısından önemli bir aşama kaydettiği görülmektedir. Türkiye, gerek coğrafi konumu gerek ekonomik yapısı nedeniyle yatırımcılara önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen Türkiye’nin yeni bir sıçrama yapması gerekmektedir. Son dönemde krizin bir sonucu olarak küresel talepte görülen düşüşe bağlı olarak gelişmekte olan ülkelerin yavaş büyüme oranları, yine sermaye hareketlerinde görülen dalgalanmalar küresel riskleri arttırmaktadır. Yanısıra cari açık, yüksek enflasyon, dış borçlanmanın yüksek olması gibi önemli yapısal sorunlar Türkiye’nin son dönemde ekonomik kırılganlığını arttırmaktadır. Öyle ki Orta Vadeli Program’da 2013 yılı büyüme oranı % 3,6‘ya, 2014 hedefi ise % 4,0’e düşürülmüştür. Bir önceki yıl 47,8 milyar dolar seviyelerine kadar gerileyen cari açık 2013 yılının Ekim ayı itibarıyla 52 milyar dolara ulaşmıştır. Ekonomi Bakanlığı tarafından önümüzdeki dönemde Türkiye’nin aşağıdaki konulara öncelik vermesi önerilmektedir: Yüksek katma değerli ve verimlilik artışı sağlayan ekonomik faaliyetlere dönüşüm, Gelişmiş altyapı imkanları aracılığıyla verimlilik artışının sürdürülebilir hale getirilmesi, 8 AR&GE BÜLTEN 2014 OCAK – EKONOMİ KOBİ’lerin büyümesi ve uluslararasılaşmasının desteklenmesi, Sağlık sisteminin etkinliğinin arttırılması, Yatırım arazisine erişim, İşgücü piyasasının iyileştirilmesi, Yargı sisteminin etkinliğinin arttırılması, Kamu ihale sürecinde teknoloji boyutunun güçlendirilmesi, İş yapma kolaylığı. Ayrıca; küresel piyasalarda meydana gelen risklerin de iyi değerlendirilmesi ve izlenmesi, Türk finans sisteminde risklere karşı gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Küresel rekabetin gün geçtikçe önem kazandığı bir ortamda; Türkiye’nin katma değeri yüksek olan, ar-ge ve inovasyona dayalı üretime ağırlık vermesi gerekmektedir. Bu sayede rekabet gücü artacaktır. Türkiye’nin, yüksek teknolojiye sahip, yüksek gelir seviyesine ulaşmış, nüfusun eğitim seviyesini yükseltmiş, nitelikli işgücüne sahip, nitelikli sermayesini arttırmış bir ülke haline gelmesi hedeflenmektedir. Tüm bu dönüşüm ile Türkiye, uluslararası doğrudan yabancı yatırımcıları da daha çok çekebilecektir. Ayrıca; iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda; bürokrasinin azaltılması, kayıtdışı ekonomi ile etkin bir şekilde mücadele edilmesi, sermaye ve finans mevzuat ve yapısının iyileştirilmesi gibi süreçler önem taşımaktadır. Türkiye’nin bu dönemde en büyük önceliklerinden biri de tasarrufların arttırılması olmalıdır. Günümüzde tasarrufların beklenenin altında olması cari açık açısından da önemli riskler oluşturmaktadır. Sonuç olarak; Türkiye, küresel kriz sonrası dönemde önemli bir sıçrama yapmıştır. Ancak bu sıçrama küresel risklerin arttığı bu dönemde yeterli değildir. Bu nedenle ikinci bir sıçrama daha yapması gerekmektedir. Bu da makro ekonomik istikrarın yanısıra mikro ekonomik reformların da devam etmesiyle mümkündür. 9