O-Bağlı Glikozilasyon Yrd.Doç.Dr.Yosun MATER Genel olarak O-Glikosilasyon’a maruz kalan şekerler, Musinler ve Proteoglikanlar olarak bilinirler. Buna göre genel özelliklerini özetlersek; 1.Musin glikoproteinleri belli özelliklere sahiptir . Buna göre; Musinler yüksek oranda suyu tutan geniş ve büyük O-glikozillenmiş proteinlerdir. Bazı hücre yüzey proteinleri musin benzeri domainler-birimler içerirler. Hücre yüzey proteinleri arasında çözünebilir formda olanların yapılarında O-bağlı küçük şekerler yer alır. 2.O-bağlı Musin yapısındaki şekerlerinde kendilerine ait biyosentezleri vardır. 3. Proteoglikanlar ve özellikleri; Proteoglikanlar ekstraselüler matrikse sertlik kazandıran O-glikozillenmiş proteinlerdir.. Proteoglikanların biyosentezi aşamasında, glikoziltransferaz enzimleri dışında başka enzimlere ve modifikasyonlara da gerek duyulur. Yapılan yapısal çalışmalarda bazı proteinlere bağlı O-glikolizasyona uğramış farklı ve özgün şekerler bulunmuştur. Yine benzer şekilde sitoplazmada ve nukleusta yer alan proteinlerde N-Asetilglikozamin rezidüsü O- glikosile edilmiş olarak eklenip, proteinlerde modifikasyona yol açabilirler. Musin glikoproteinleri O bağlı glikozilasyon memeli hücrelerinde ki serin ve treonin (Ser/Tre) amino asitlerine şeker rezidülerinin bağlanması ile ortaya çıkan yaygın ve ortak bir modifikasyonudur. Musinlerde, O-glikanlar N-asetilgalaktozamin (GalNAc) kısım vasıtasıyla serin veya treoninin –OH’ine, oksijen atomu üzerinden gerçekleşen glikozidik bağ (O-glikozidik bağ) yardımıyla, α bağlı olan kısımlardır. Bu yapı Musin, O-glikan veya O-GalNAc glikanlar olarak adlandırılır. Musinler dışında O-glikan içeren başka yapılar da vardır. Bunlarda Ser/Tre amino asitlerine bağlı şeker rezidüleri farklıdır. Bunlara örnek olarak (α-) bağlı O-fukoz, (β-) bağlı O-ksiloz, (α-) bağlı O- mannoz verilebilir. Musinler suyu tutan geniş ve büyük O-glikozillenmiş proteinlerdir. Musinler, genel yapıları itibariyle mukozal sekresyon yapan (Mukus salgılayan) bölgelerde ve hücre yüzeyinde yer alan transmembran proteinlerinde bulunan Oglikolize olmuş glikoproteinlerdir. Bu nedenle varlıklarının amacı suyu tutmak, bulundukları ortamlara nem ve kayganlık sağlamaktır. Bu özellikleri nedeniyle Sindirim, Solunum ve Üreme sistem yüzeylerinde musinler bol miktarda bulunur. Hücre yüzeyi musinleri, integral membran proteinleri ile bir arada olabilirler. Buna ek olarak terminal globüler domainler de (alt birimlerde), integral membran proteinleri ile ilişkili durumda olabilirler. Hücre yüzey musinleri, aynı zamanda hücreler arasındaki adezyonun (etkileşim ve tutunma) regüle edebilirler (düzenleyebilirler). Mukoz salgıların yapısını oluşturan, musinlerin aynı zamanda antibakteriyal özellikleri vardır. Bu özelliklerine bağlı olarak musinler iki formda görülebilir; 1.Büyük ve polimerik yapıda olanlar jel formunda görülenler 2.Küçük ve monomerik olanlar çözünebilir formda görülenler Her iki formda da potansiyel patojenlerin vücuda girmesi halinde onları yakalama-tanıma özelliği gösterirler. Çoğu epitelyal hücre musin üretir. Jel formunda musin üreten hücreler arasında; goblet hücreleri, trakeobronşiyal hücreler, gastrointestinal ve genitoüriner kısımlardaki mukoza hücreleri yer alır. Farklı bölgelerde yer alan musinlerin yüksek su bağlama özellikleri yapılarında yer alan aa ile ilişkilidir. Diğer bir değişle, şeker rezidülerinin bağlandığı polipeptit omurgayla bu özellikleri karakterize olur. Sialillenmiş glikanların, serin ve treonin rezidüye bağlanması, güçlü bir su depolanmasıyla sonuçlanır. Bu durumu, serin rezidülerinin büyük miktarlarda suyu tutma kapasitesi sağlar. Musinlerin diğer önemli özelliklerinden biri VNTR [variable number of tandem repeats (ardışık tekrarların değişken sayıları)] olarak adlandırılan bölgeleri yapılarında bulundurmalarıdır. Tekrar eden peptid kısımları içeren bu VNTR bölgeleri, bu kısımlarda yer alan çok sayıda serin ya da treonin amino asitleri zengin O-glikan akseptörleri görevini görür. Musin molekülünün, molekül ağırlığının %80’ini bu bölgeler oluşturur. Musinler, farklı O-glikan grupları açısından da zenginlik gösterir. Yani yine bu ardışık tekrar bölgeleri (Tandem repeats,TR) O-GalNAc (O-N-Asetilgalaktozamin) rezidüsü ve prolin amino asidi açısından zengindir. Bu sayede glikozilasyonu gerçekleşir. Musinlerin VNTR bölgelerinde serin ya da treonin rezidülerine bağlı yüzlerce O-GalNAc birimleri bulunabilir. Bu O-GalNAc grupları, musin glikoproteinlerinde sıklıkla görülen, şişe fırçası (bottle brush) konformasyonuna ulaşmasına- sahip olmasına neden olurlar (Şekil 4.2). Musin benzeri domain içeren başka bir glikoprotein von Willebrand faktör D (vWF-D)’dir. von Willebrand faktör, plazmada kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücreler olan plateletlerin içerisinde ve damar duvarında yer alan-bulunan bir proteindir. Bu faktör, kan pıhtılaşması sürecinin erken döneminde, önemli bir rol oynar. Faktör; kan plazmasında bulunan multimerik yapıda bir glikoproteindir. vWF-D’ nin pıhtılaşmadaki önemli rölü ise eksikliğinde kanamanın uzamasına neden olmasıdır. Faktör, aynı zamanda kanın pıhtılaşmasında diğer bir önemli role sahip faktör VIII’in kandaki taşıyıcısıdır. Bu taşıyıcılık görevi ise vWF’nin D domanine aittir. Bazı hücre yüzey proteinleri musin benzeri birimler (domainler) içerirler. Musinlere benzer domainler (Mucin-like domain), bazı globüler protein domainleri içeren transmembran proteinlerinde bulunabilir (Şekil 4.3). Bu birimler, membran çıpaları ile globüler domainler arasında lokalize olurlar. Böylece globüler domainlerin membran yüzeyinden uzak tutulmasına yardımcı olur ve hizmet ederler. Buna düşük yoğunluklu lipoproteinler (low density lipoprotein, LDL) örnek olarak verilebilir. LDL’ler karaciğerde üretilen, çok düşük yoğunluklu LDL metebolizması sonucu oluşur. Bunlar kanda kolesterol taşıyan lipoprotein sınıfında yapılardır. Temel görevleri; kolesterol ve trigliserit üreten hücrelerden bu yağ yapısındaki molekülleri, gerekli doku ve hücrelere taşımaktır. LDL’nin kandaki seviyesi ile kalp hastalıkları arasındaki bağlantıdan dolayı, bu tip yağ moleküllerine, halk dilinde kötü kolesterol adı verilir. LDL reseptörünün, C-terminalinde bir ligand bağlama domaini yer alır. Bu domain membrana, musin benzeri bir domain ile bağlanır. Bu ikis arasında yer alan epidermal büyüme faktörü (Epidermal growth factor, EGF) birimleri yer alır (Şekil 4.3). Musin benzeri domainler, potansiyel olarak O-bağlı glikozilasyon bölgeleri içerir. Musin benzeri, globüler domainin membrana bağlı olduğu proteine DAF [decayaccelerating factor (bozunma hızlandırma faktörü) DAF;CD55] örnek verilebilir. DAF, CD55 geni tarafından kodlanan ve CD55 diye de bilinen 70 kDa ağırlığında bir proteindir. Hücre yüzeyinde tamamlayıcı sistemleri regüle etmekle (düzenlemek ile) görevlidir. C4 ve C3 aktivasyonu esnasında üretilen C4 ve C3 proteinleri ile bağlanabilir (Şekil 4.3). DAF’ın komplement proteinin parçalanmasını proteinlere bağlanması, hızlandırır. Kaskadı (basamakları-kompleksi) dağıtır ve konak hücresinin zarar görmesini önler. DAF glikoproteinini bulunduran antijenler, Cromer kan grubu sistemini (CROB) oluştururlar. DAF membrana, uzamış, musin benzeri bir domain ve glikolipit çıpa ile bağlanır (Şekil 4.3). Hücre yüzey musinleri O-bağlı şeker yapısı ile protein reseptörünün spesifik etkileşiminin bir sonucu olarak hücre yüzey adhezyonuna aracılık eder. Membran musinleri MUC1 ve ASGP (ascites sialoglycoprotein veya sıçan MUC4) ASGP-1 ve ASGP-2 alt ünitelerini içeren heterodimerik bir glikoproteindir. ASGP-1, O-glikozillenmiş musin alt ünitesidir; ASGP-2 ise N-glikozillenmiş transmembran alt ünitesidir (Şekil 4.3). ASGP-1 tümör hücrelerinin tanınma ve adhezyon (yapışma) özelliklerini sağlar. ASGP-2 ise 2 tane epidermal büyüme faktörü domain içerir. ASGP-2 tümör hücrelerinin hızlı gelişmini sağlayan Erb 2 reseptörünün fosforilasyonunun düzenlenmesini sağlar. SELEKTİNLER O-bağlı glikanlardan en iyi anlaşılmış hücre yüzey adhezyon epitoplarından biri olan selektin hücre yüzey adhezyon moleküllerinin ligandıdır ve membran musinleridir. Bu musinler hücre yüzeyinden polipeptidini uzaklaştıran, tekli, çekirdek 1 (Core-1) yapısı olan O-bağlı şekerlerdir. Sadece küçük bir bağlı kısım polipeptidin ucunda lokalize olur ve bu polipeptid membrandan en uzak polipeptittir, adezyon için gerekli olan terminal yapı ile uzamış kor 2 yapısını taşır. GLİKOFORİN-A O-glikozillenmiş hücre yüzey proteinlerinin ilk tanımlananı glikoforin A’ dır. İnsan eritrositlerinde bulunan glikoforin A, şeker ve protein antikor tanıma bölgesini (antibody recognition site) oluşturmak için kombine olur. MN kan grubundaki farklılıklar, glikoforin A’ nın N- terminalinde ki aminoasit dizisi tarafından belirlenir. Fakat anti-M ve anti-N antikorlarının reaksiyonu, serin ve treonin rezidülerinde yer alan O-bağlı glikanlara sialik asit bağlama bölgesi gerektirir. Bir çok çözünebilir yapılı hücre yüzey proteinleri O-bağlı küçük şeker grupları içerir. Glikozile olmuş tekli serin/treonin rezidüleri ve musin tipi O-bağlı glikanların küçük grupları bazı çözünebilir proteinlerde ve hücre yüzey proteinlerinde bulunmuştur. Bu glikozilasyon bölgeleri, çoklu domain içeren proteinlerde, globüler domain ile katlanmalar arasında lokalize olmuş bağlanma bölgeleri ile karaktarize olur. Bu durumun bir örneği IgA ve makrofaj mannoz reseptöründe görülür. İmmunoglobulin A (IgA) ve Makrofaj Mannoz Reseptörü IgA’nın ağır zincirinin glikolizasyonu; antijen bağlanma bölgesi (Fab) ve değişmez bölgesi (constant region) arasında yer alan destek bölgede (hinge region) oluşur. Makrofaj mannoz reseptöründe görülen glikolizasyon ise globüler karbonhidrat tanıma domainlerini ayıran, bağlanma bölgelerinde oluşmuştur. IgA’ da destek bölgenin glikozilasyonu, bölgenin konformasyonunun devamlılığını ve bölgenin proteolizize karşı dirençini sağlar. Her biri beş glikoprotein bağlama noktası içeren alt birimlerinin bir araya gelmesi ile oluşmuş IgA şekli (Şekil 4.4). Musin Şekerlerinin Biyosentezi O-glikozilasyon mekanizması, N-bağlı biyosentetik yolakta analoğu olan, glikoziltransferaz enzimlerinin aktivitesi ile olur. Fakat O-bağlı glikozilasyonda, enzimin organizasyonu analoğundan farklıdır. O-bağlı glikozilasyonda kor yapısının eklenmesi, N-bağlı glikozilasyona göre iki yönde farklılık gösterir; 1.İlk olarak bütün şekerler, bir dizi reaksiyonla adım adım eklenir. Bu reaksiyon bir serin ya da treonin rezidüye iliştirilmiş GalNAc ile başlar. Şekillenmiş bir kor yapısı ya da bütünüyle transfer durumu yoktur. 2.İkinci olarak, N- bağlı glikozilasyonda, glikozilasyon bölgesini belirleyen Asn-Xaa-Ser/Tre dizilerinin bir analoğu, O- bağlı glikozilasyonda yoktur. Yani bir hedef dizi yoktur. Bütün bir N-bağlı glikozilasyon tekli bir oligosakkariltransferaz tarafından katalizlenmesine rağmen, O-bağlı glikozilasyonda GalNAc‘i serin ya da treonin rezidüyle ilişkilendirebilecek sayısız transferaz vardır. Bu enzimler hedef glikozilasyon bölgesini çevreleyen farklı aminoasit dizilerine spesifiktir. Hedef glikozilasyon bölgesi, serin ve treonin rezidüleri kadar prolin, alanin rezidülerince zengin bölgeler olmaya da meyillidir. Bazı transferazlar, akseptör peptid rolü için O-bağlı şekerlere de ihtiyaç duyar. Bu enzimler musinlerdeki gibi glikozile olmuş aminoasit dizilerinin kümelerini de oluşturabilir. GalNAc rezidülerin serin ya da treonine eklenmesi Golgi aparatında olur. İlave şekerleri, O-bağlı yapılara ekleyen glikoziltransferazlar, Golgi aparatı boyunca yayılmışlardır. Bu dağılım N-bağlı şekerlerin terminal modifikasyonlarına bir paralellik gösterir. Bu durum O-bağlı yapıların, proteinlere doğrudan konjuge (bağlı), N-bağlı şekerlerin terminal kısımlarına kısmen benzediğini gösterir. PROTEOGLİKANLAR O-glikozillenmiş proteinlerin ikinci ana grubunu proteoglikanlar oluşturur. Musinler gibi, proteoglikanlar da suyu bağlar ama öncelikleri yapıyı temin etmektir. Proteoglikanlara bağlanmış glikanlar oldukça büyük yapılıdırlar. En az 100 kadar şeker rezidüsünden oluşurlar. Bağlı bulunan glikanları oluşturan monosakkarit üniteleri, amino asit birimlere bağlı şekerlerin değişen rezidülerini ve farklı heksoz türevlerini içeren linear (doğrusal) zincirler şeklinde görülür. Bu yüzden her bir yapı, tekrarlayan disakkarit üniteleri ile tamamlanır. Bu glikozaminler isimlerini, izole edildikleri orijinal dokudan alırlar. Mesela hyaluronik asit, kondroitin sülfat, dermatan sülfat ve keratan sülfat; hyalin membrandan, kıkırdak ve deriden izole edilerek adlandırılmışlardır (Şekil 4.5). Proteoglikanlar ekstrasellüler matrikse sertlik kazandıran O-glikozillenmiş proteinlerdir. Proteoglikanlar iki ana gruba ayrılır; 1.Ekstraselüler matrikste bulunanlar. 2.Plazma membranında lokalize olanlar. En iyi anlaşılmış matriks proteoglikanı, yapısal dokuda bulunan kıkırdak- kartilajdır. Kartilaj’ın kollajen fiberleri, sertlik ve güç sağlamasına rağmen, proteoglikanlar elastikiyet sağlar. Ana kartilaj proteoglikanlarından olan agrekanın protein çekirdeği, polipeptit boyunca, aralarda bağlanmış olan proteoglikanları organize eder. Bağlama bölgesi, ksiloz rezidüyle konjuge bir serin-glisin dizisi içerir. Bu çekirdek yapısı daha sonra kondroitin sülfat zincirleriyle genişletilir. O-glikozile agrekan polipeptidin merkezi kısmı globüler domainlerden oluşur. Polipeptidin N- terminal ucundaki iki domain G1 ve G2 tarafından dizayn edilir. G1 ve G2, bağlanma proteininde (link protein) homoloğu olan ve tekrarlayan dizilerden oluşur. Bağlanma proteini ve G1 modülü çoklu agrekan polipeptidlerini, hyaluronik asit zincirine çapalar. Agrekanların C-terminal ucunda yer alan G3 domaini, komplementin kontrolüne yardımcı ve C-tipi lektin benzeri domainleri için tanımlayıcı epidermal büyüme faktörleri içerir (Şekil 4.6). C tipi lektin benzeri domain, matriksteki proteinleri ve şekerleri bağlar. Polipeptid sentezlendiği zaman, doku gençken genellikle G3 domaini görülür. Doku yaşlandıkça proteolitik işlemlerle bu domain kaldırılır. Bu sonuçlar bizi, çekirdek polipeptidinin bu çeşit kartilaj organizasyonunda geçici bir rol oynadığını düşündürür. Proteoglikan agregatların, kartilaja elastikiyet sağlama yeteneği, onların yüksek düzeyde hidrate olmalarıyla sonuçlanır. Bu yüksek oranda suyun bağlanması, glikozaminoglikanların yapılarında bulunan sülfat rezidülerin miktarı ve bu şeker rezidüleri tarafından beraberce sağlanır. Proteoglikanlar, kartilajdan başka dokuların da ekstraselüler matriks yapılarında bulunur. Örneğin; beyinde bulunan nörokanlar ve kan damarlarında bulunan versikanlar’a ait çekirdek proteinleri kartilaj agrekan yapılarına çok benzer. En çok bulunan proteoglikanlardan agrekanlarından biri de perlikanlardır. Kompleks bir modüler protein yapısına sahiptirler. En az 6 farklı globüler domainin çoklu kopyalarını içermelerine karşın, sadece birkaç tane glikozaminoglikan zinciri içerirler. Proteoglikanların biyosentezinde glikoziltransferazlara ek olarak başka modifikasyon enzimlerine ihtiyaç vardır. Proteoglikan yapısında glikozaminoglikanların bağlanmak için hedefleri genelde serin-glisin dizileridir ama bütün serin-glisin dizileri hedef dizi değildir. Hedef dizi olmak için başka sinyaller de gerekir. Şeker gruplarına zincirlerin eklenmesi proteoglikan yapının çekirdeğini etkileyen ksiloziltransferazın ilerleyen aktivitesinden kaynaklanır. Başlangıç dizisinin glikozilasyonundan sonra, bitişiğinde-yakınında yer alan serin-glisin dizileri hedef haline gelir. Bu durum ksiloziltransferazın aktivitesi ile sonuçlanır. Ksiloz eklenmesi korunmuş bir dizi olmamasına rağmen, serin- glisin rezidüsünün bir tarafına negatif yük kümelenmesi, enzimi işe başlamaya yöneltir. Musin benzeri glikanlar gibi, proteoglikanlar da monosakkaritlerin adım adım eklenmesiyle sentez olur. Ortak trisakkarit kor-çekirdek yapılarının eklenmesinden sonra, farklı proteoglikanlara farklı glikozaminoglikanların eklenmesi gerçekleşir. Glikozaminoglikan zincirlerinin uzaması, alternatif amino- şekerlerin ve şeker-asit rezidülerinin eklenmesinden oluşur. Glukuronik asit ve Heparanı sentezleyen GlcNAc bu süreçte oluşan zincirleri uzatır. Çoğu proteoglikanların final yapılanması, başlangıçta sentezlenmiş glikozaminoglikan zincirlerine uygulanan bir dizi modifikasyondur. Bu farklı modifikasyonlar büyüme faktörleri ve fibronektin bağlanmasından oluşur. Bu süreçte modifikasyonlar belirli bir sırada olmak zorunda olduğu halde, reaksiyonlar aynı anda, ayrı ayrı yürütülür. Heparan-sülfat biyosentezi boyunca ilk adım, N-asetilasyondur. N-asetilasyonun takipçisi ise N-sülfatasyondur. Bu adımlar birbirine bağlıdır. Çünkü her iki enzimatik aktivite de tek bir polipeptid zincirine bağlıdır. N-sülfatasyonu, iduronik aside, glukuronik asit rezidülerinin 5- epimerizasyonu takip eder. En son olarak, sülfotransferaz, N-sülfatlanmış GlcNAc’ in 6’ıncı pozisyonuna ve iduronik asit rezidülerinin 2’ci pozisyonuna sülfatı bağlar (Şekil 4.7). Bazı proteinlerde değişik tipte O-bağlı glikozilasyonlar gözlenmiştir. Bazı proteinlerde bilinen O-glikozilasyon mekanizmalarının dışında farklı şeker bağlantıları da bulunmuştur. Aminoasit zincirlerinde şekerler ve hidroksil grupları arasında başka bağlantılar da vardır. GalNAc’ e ek olarak fukoz ve mannoz zaman zaman hücre yüzeyine ve salgılanmış proteinlere bağlanır. Bazı durumlarda şekerler, tirozin rezidülerinin –OH gruplarına bağlanır. Örneğin, glikojenin çekirdek bölgesinde glikozil-trozin bağlantısı bulunmuştur. Bu bağlantı dallı glikojen yapısının büyümesi için çıpa gibi iş görür. Bu farklı O-glikolizasyon tiplerinden biri ubiqutin O-glikosilasyon tipidir. Pek çok ubiqutin O-glikozilasyon tiplerinden biri kollajende ve kollejen benzeri proteinlerin üçlü helikal domainlerinde bulunmuştur. Bu domainlerin içinde Gly-Xaa-Yaa tripletinin, Yaa pozisyonunda lizin rezidüleri vardır. Gly-Xaa-Yaa tripleti 4-hidroksilizini oluşturan lizilhidroksiksiloz tarafından modifiye edilir. Bu 4-hidroksilizin rezidülerinin çoğu Glcα1,2Galβ disakkarit yapısı ile konjugedir. Lizin hidroksilasyonunda oluşan inhibisyon, üçlü heliks yapıyı etkilemez, fakat üçlü helikal domainlerin, paketlenme yapısında yer alan fiberlerin çapraz bağlantılarını etkilediği görülür (Şekil 4.8). Sitoplazmik ve nüklear proteinlerin O-bağlı, N-asetilglikozamin eklenmesiyle modifikasyonu mümkündür. Protein glikozilasyonunun çoğu ekstra-sitoplazmik kompartmanlarda (bölümlerde, bölmelerde) meydana gelse de, O-bağlı GlcNAc, sitoplazma ve nükleusta oldukça yaygındır. Çözünebilir GlcNAc transferaz, serin ve treonin rezidülerine, GlcNAc’in β1 bağlantısını kataliz eder. Çözünebilir N-asetilglukozaminidaz, GlcNAc’i kaldırır. Bu kaldırma işlemi daha sonra transferazlar vasıtasıyla tekrar yer değiştirebilir. Herhangi bir serin-treoninin rezidüsünde GlcNAc modifikasyonun miktarı, transferaz ve glikozidaz arasındaki dengeyi gösterir (Şekil 4.9). O-GlcNAc bağlanması için hedef olan proteinlerin listesi uzundur ve hala gelişmektedir. İlk tanımlanan hedeflerin çoğu nükleusla, nüklear por kompleksi ile ilişkilidir. Bir çok transkripsiyon faktörünü de içerir. O-GlcNAc bütün ökaryotik hücrelerde ve maya gibi tek hücreli canlılarda görülür. O-GlcNAc modifikasyonu, intraselüler protein fosforilasyonunu benzer, fosforile olmuş proteinlerin çoğu O-GlcNAc ile modifiye edilir. GlcNAc transferaz için hedef olarak iş gören tek bir korunmuş dizi olmamasına rağmen, modifiye olmuş proteinlerin ve sentetik peptit substratların karşılaştırılması, hedef dizilerdeki serin ve treonin rezidülerine ek olarak prolin ve alanin rezidülerinin de bir tercih olduğunu gösterir. Protein kinaz ve fosfotazların aksine, sitoplazmik GlcNAc transferazın ve N-asetilglikozaminidazın tek bir çeşit olduğu görülür. İntreselüler proteinlere GlcNAc eklenmesinin protein fonksiyonu üzerindeki etkisini tanımlamak zordur, fakat bu işlemin fosforilasyonu düzenlediği ileri sürülür. Çünkü, serin veya treonine GlcNAc eklenmesi, bu rezidülerin fosforilasyonunu bloke eder. Tek bir aminoasit için potansiyel iki modifikasyon, ileri düzeylerde kontrolü muhtemel kılar. Örneğin spesifik bir bölgenin fosforilasyonu asetilglikozaminidazı hem de kinazı gerektirir. hem N- Bunun dışında herhangi bir sinyal mekanizması üzerinde N- asetilglikozaminidazın veya GlcNAc transferazın etkisini belirlemek de zordur. Bu konudaki en iyi örneklerden biri RNA polimeraz II’ nin C terminalindeki domaindir (Şekil 4.9). Bu genişletilmiş C terminal domaini GlcNAc transferaz ve proteinkinaz için hedef dizi olabilecek 7 aminoasidin 52 kopyasını içerir. Terminal domainin fosforile olmamış formu, transkripsiyon başlatma kompleksindeki faktörler ile iş birliği içindedir ve fosforile olması sonucunda enzim bu faktörlerden salınır ve uzama kompleksine dönüşür. Tüm bunlardan dolayı, O-GlcNAc bağlı terminal domain, fosforilasyonu ve başlangıç kompleksinden uzama kompleksine dönüşmeyi regüle edebilir. KAYNAKLAR Ajit Varki, Essentials of Glycobiology, 2009, Chapter 9, Cold Spring Harbor Laboratory Press. Maureen E. Taylor and Kurt Drickamer, Introduction to Glycobiology, 2006, Unit4, p:51-64, Oxford Press. Spielman J. Rockley NL, Carraway KL. Temporal aspects of O- glycosylation and cell surface expression of ascites sialoglycoprotein-1, the major cell surface sialomucin of 13762 mammary ascites tumor cells, J Biol Chem. 1987 January 5; 262(1):269-75.