Din ve İktisadi Hayat İsmail EKİNCİ ANKARA 2005 GİRİŞ İnsanoğlu yaşamını idame ettirebilmek amacıyla kendisine bir dünya kurmuş ve bu dünyasını ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirmiştir. Birey, oluşturduğu dünyayı din ile koruma altına almıştır. Din, oluşturduğu yüksek ahlak ile toplumsal anomiyi, istikrarsızlığı, düzensizlik ve bozulmayı ortadan kaldırmış ve bireylerin toplum içerisinde huzur içinde yaşamaları için birtakım normlar koyarak bireysel ve toplumsal hayat idamesini kolaylaştırmıştır. Din bu fonksiyonunu yerine getirmek amacıyla hemen hemen hayatın her noktasına girmek durumunda kalmıştır. Ekonomi de dinin etkilediği bir kurumdur. Tabii sadece dinin ekonomiyi etkilediğini söylemek doğru değildir. Ekonomi de belli konularda dini etkilemiştir. Burada biz ekonomi ve iktisadi hayat ilişkisini ve bu ilişki çerçevesinde ekonomiye dinsel bakış açısını incelemeye çalıştık. DİN VE EKONOMİ İLİŞKİSİ Karmaşık bir yapıya sahip olan toplumsal ilişkilerin çözümlenmesinde din ve ekonomi çok önemli bir yere sahiptir. Sosyolojik çerçevede din ve ekonomi alanındaki çalışmaların öncülerinden kabul edilen Max Weber, dinlerin günlük hayatta yapılan faaliyetler ile ilgi ve çıkarların meşrulaştırılmasında oynadığı rolleri araştırırken, teologların anladığı dil ile ilgilenmek yerine, toplum içindeki dini düşünceler ve yorumlar ile diğer insani davranışlar arasındaki ilişkiler, özellikle insani davranışın ekonomik özellikleri üzerine yoğunlaşmıştır. Ona göre, din ve dünya arasındaki gerginlik en açık seçik haliyle ekonomik alanda görülür. [1] Din ve ekonomi arasında içten bir bağlantı vardır. Ekonominin arz ve talep gibi denge unsurları, din kökenli etik bir düzlemde olup biterler.[2] Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserine göre dinler, dünya ile ilişki noktasında bir püriten ahlak üretme durumundadırlar. Değersel boyuttan ziyade tutum ve davranışa yansıyan bu oluşuma Weber, İktisat Ahlakı adını veriyor. İktisat ahlakı, bir güdüleme sistemi olarak dinin ekonomi üzerine, dolayısıyla da toplum üzerine yaptığı en önemli etkilerden birisidir. Bu etki, devletlerin tasarruf tedbiri, çalışma seferberliği gibi tedbirlerinin yapamadığını yapmaktadır. Kapitalizm gibi büyük bir oluşum da Protestanlık adlı din hareketinin “Tanrı için çok çalışma ama az zaman harcama” olarak özetlenebilecek iktisat ahlakı çerçevesinde meydana gelmiştir. Weber’e göre Batı’daki mevcut süreç içerisinde kapitalizmi doğuracak tek neden dindi. Dinin ekonomi üzerine etkisi gibi ekonominin de din üzerindeki etkisi büyüktür. Yüksek tipli dinlerde bile onun geldiği ekonomik şartlar, emredilen ahlak yasalarında kendindi göstermiştir. Tarım ve hayvancılıkla geçinen toplumlarda toprak işlemenin önemi, havan sevgisi vurgulanmış; ,Yahudilikte göçebe dönemlerle yerleşik dönemlere denk gelen buyruklar farklı olmuştur. İslam, Mekke döneminde öncelikle bir zengin tüccar aristokrasiyi muhatap aldığı için, inen ayetler, konular, kâr-zarar gibi kavramlarla işlenmiştir. Yani din kaynak itibarıyla ekonomik öğelere indirgenemezse de oluşumunda onunla yakından ilgilidir.[3] Toplumsal yapının en önemli unsurlarından biri tabakalaşma sistemidir. Bir yerde toplumsal bir yapı varsa, burada toplumsal tabakalaşma ve rol farklılaşması da var demektir. Tabakalaşma sistemi bireyin sosyo-ekonomik yapısı üzerinde etkilidir. Din ve sosyo-ekonomik yapı arasında karşılıklı bir ilişki vardır ve bu yüzden ekonomik faktörlerin dini tutum ve davranışlar üzerindeki etkinliğini belirlerken deneklerin sosyo-ekonomik düzeylerinin de bilinmesi gerekmektedir. Zira toplumun alt kesimlerinden üst kesimlerine doğru gidildikçe daha rasyonel bir iktisadi zihniyetin etkin olduğu bilinmektedir. Tauraine’in ifadesine göre, en yoksul olanlar kendilerini bir dinle tanımlarken, zenginler akla vurgu yapmaktadırlar. Weber’in deyimiyle yoksullar, kendi durumlarıyla ilgili yoksulluk teodisileri geliştirip, kendi durumlarını dinsel deyimlerle ifade ederlerken yukarıya doğru çıktıkça daha rasyonel düşüncelerin geliştirildiğini görmekteyiz.[4] Din ve ekonomi arasındaki açıklamaya çalıştığımız bu karşılıklı ilişkide hangisinin etken olduğu konusu tartışılır bir durumdadır. Ekonomi kavramı, dil, din, renk, bölge gibi ayrımların üstünde tüm insanların giyinme, beslenme ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılama ve varlığını sürdürme şartlarını içine alır. Bu sebeple ekonomi, toplumun en temel işlevlerinden birisidir. Toplumdaki değişmenin maddi sebeplerden kaynaklandığını ve bu çerçevede bir üst yapı kurumu olan dinin, ekonomik faktörler tarafından belirlendiğini savunan Karl Marx’a kadar denebilir ki, sosyo-ekonomik yaşantı, diğer tüm kurumlarda olduğu gibi, dini yaşantı ve kanaatler üzerinde de etkilidir. Ancak ekonomik faaliyeti anlamak için, onun yakından ilişkili bulunduğu değerler sisteminin oluşturduğu ve sosyologların ahlaki değerler sistemi, zihniyet veya daha sık olarak dünya görüşü ya da hayat anlayışı adını verdiği alt sistemle münasebet içerisinde ele almak gerekmektedir. İnsan iktisadi faaliyette bulunurken birçok başka diğer motiflerin etkisi altındadır ki, bunların arasında gelenekler, grubun kuralları, ahlaki değer ölçüleri, dini motifler sayılabilir. Din ve ekonomik ilişkide dini, ekonomik davranışın önemli güdümleyicisi, belirleyicisi olarak gören Weber’de görüldüğü gibi, tarihi süreçte dinin de belli tarihsel ve toplumsal şartlarda ekonomi üzerinde etkisi olduğu açıktır. O zaman din ve ekonomi arasında karşılıklı bir etkileşimin varlığından söz etmek yerinde bir yaklaşımdır.[5] EKONOMİK SİSTEMDE DEĞİŞEN DİNSEL BAKIŞ Hıristiyanlıkta Tanrı devleti ve Toprak devleti olmak üzere ikili bir devlet anlayışı vardır. Tanrı devletinde melek, Toprak devletinde ise şeytan egemendir. Bu anlayış İncil’in özünü oluşturmaktadır. Tanrı devletinde, Tanrıyı temsil eden güçler Toprak devletine inmez, Toprak devleti de Tanrı devletine müdahale edemez. Bu iki dünya birbirinden tamamen ayrılmıştır. Yani Hıristiyanlıkta laik sistem temel felsefeyi oluşturmaktadır. İslam’da ise, Tanrı devletini yeryüzüne indirme amacı vardır. Kısaca söylemek gerekirse, İslam ve Hıristiyanlık din sistemleri arasında farklı bir yapılaşma vardır.[6] İslam, Türk laiklik sistemine kadar toplumsal hayatın her alanında etkisini devam ettirmiştir ama Hıristiyan dünya görüşüne göre düzenlenmiş olan Türk laiklik sisteminde etkisini büyük oranda yitirmiştir. Dünya görüşü ve yaşam biçimimizden tutunuz da, ekonomik ilişkilerimize varıncaya kadar tüm davranış ve değerler sistemimizden İslam dışlanmıştır. Bu, sekülerizme bir gidiş sürecidir. Bu durum, ekonomi-din ilişkisini de etkisi altına almış ve Batı kökenli tüketim ekonomisi, Türk toplumunun değerler sistemi ve inançlarını törpüleyerek, bir vahşi kapitalizmin içine çekmektedir. Her ne kadar Hıristiyan laikliği baskın olsa da, kapitalist sistemin dahi bir manevi yapısının olacağında Adam Simith ve Max Weber ısrar etmişlerdir. Artık Tanrı devleti dünya devletine yönelmeye başlamıştır. Her iki düşünür de kapitalist sistemin manevi yapısının Protestan ahlakı olabileceğini vurgulamışlardır.[7] Görüldüğü üzere, dinlerin ilk olarak ortay çıktıkları zamanlarda tüm kurumlarda olduğu gibi ekonomide de din etkin bir rol oynamış fakat daha sonraları yeni birtakım sistemlere dayandırılarak din dışlanmıştır. Bunun neticesinde de anarşik ortam, toplum katlarında derin değerler çatışması, kültürel yozlaşma meydana gelmiş ve bunlara engel olmanın da ancak dinin etkisine, özellikle ahlaki etkisine geri dönmekle mümkün olabileceği görülmüştür. EKONOMİK SİSTEME İSLAMİ BAKIŞ AÇISI Vahşi kapitalizm, para için para kazanma tutkusu ve bireylerin giderek mekanikleşmesi, toplumsal düzenin yozlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bunu engellemek için yegâne yol olarak da İslam görülmüştür. Çünkü en güçlü toplumsal sermaye ahlaki değerlerdir. Bunun kaynağı da dindir. İslam, kapitalist sistemin aksine, bireysel özgürlüğün yanında toplumsal sorumluluğun da taşıyıcısıdır. Bu nedenle, toplumsal aktör olarak birey, ahlaki normlara ve değerlere saygılı olmanın yanında, cinslerine karşı da yükümlüğü olan bir varlıktır, kendiliğinden bir varlık değildir. İslam aynı zamanda bir dünya görüşü ve yaşam biçimidir. Çok çalışıp kazanmayı ve kazancın dengeli tahsisini öngörür. Birey, içinde yaşadığı toplumdan sorumludur. Egoist felsefi anlayış İslam dışıdır. Yani İslam Homoeconomicus oluşumuna karşıdır. İslam, kazanç için kazanç peşine koşan, kazanmayı bir fetiş haline getiren, manevi kimliğini yitirmiş bir kapitalist zihniyete de karşıdır. Ekonomik sisteme yeni bir norm ve biçim vermede İslam, kendine özgü bir iş ahlakını temsil etmektedir. Kişi ölene kadar çalışıp kazanacak, bunu helal dairede yapacak, başkasının kazancına el uzatmayacak, kazanç yarışına girip egoist dünya görüşüne yer vermeyecektir.[8] İşte bu özellikleri ile İslam, ekonomide yüksek ahlakı oluşturacak ve toplumsal anomileri önleyecektir. Nitekim İslam’ın bu fonksiyonunu ve sonuçlarını geçmişe bakarak idrak edebiliriz. Ekonominin ilim olarak felsefeden ayrılıp müstakil hale geldiği günden beri ürettiği kelime ve terimlerin birçoğu lafız ve mana olarak ayetlerde geçmektedir. Mesela Kur’an-ı Kerimde emek,[9] ücret[10] (İcare: hizmet ve kira akdi), faiz(Ribâ),[11] alış veriş (bey’),[12] mal,[13] para,[14] karz (kredi),[15] sermaye,[16] ihtiyaç,[17] fayda,[18] zarar,[19] kazanma (kâr etme),[20] eşyanın (malların ve paraların) değerlerinin düşürülmemesi,[21] zekât (vergi) ve zekâtın dağılım yerleri,[22] ticaret,[23] ziraat,[24] aldatma,[25] gasp ve hırsızlık[26] gibi daha birçok konularda ayetler vardır. Bu ayetlerde ekonomik anlamlar ya açık bir kural ve kaide olarak ya da işaretlerle birçok hükümler getirilmiştir. Böylece ekonominin temelini teşkil eden üretim, tüketim, mübadele ve diğer konularda sistemin genel prensipleri tespit edilmiş bulunmaktadır. İSLAM EKONOMİSİNİN KISA TARİHÇESİ İslam İktisadı veya İslam Ekonomisi tabiri Hindu-Pakistan kaynaklıdır ve Hindistan yarımadasında doğup gelişmiştir. XX. Asrın II. Çeyreğinde Hintli Müslüman âlimler hem batı kültürüne ve İngilizceye vakıf oldukları, hem de İslam kültürüyle yetişip Arapça ve Farsça bildikleri için, Müslüman toplumların karşılaştığı sosyo-ekonomik meseleler karşısında, İslam’ın iktisadi görüşlerini klasik fıkıh kitapları dışına çıkarak modern iktisadî kavram ve kurumlar açısından açıklamaya çalışmışlardır. Arapçaya ve Arap literatürüne intikal etmiştir. Türkiye’ye bu İslam Ekonomisi deyişi Hintli alim ve mütefekkir merhum Prof. Dr. Muhammed Hamidullah Bey tarafından getirilip takdim edilmiştir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki İslam Araştırmaları Enstitüsü’ne gelerek dersler vermeye başlayan Hamidullah Hoca fevkalade kıymetli yayınları arasında dilimize bir de küçük kitapçık kazandırmıştır. “İslam İktisadı” adını taşıyan bu küçük kitap Türkiye’de bu sahada basılan ilk eser olma şerefini taşımaktadır. Bundan sonra Prof. Dr. Sabahaddin Zaim Bey 1967 yılında İstanbul Din Görevlileri tarafından Kadıköy Halkevi’nde tertip edilen konferansta “Modern İktisat ve İslam” konusunu işlemiştir. Bu konferans teypten deşifre edilerek, İhsan Babalı tarafından çıkarılmakta olan İslam Düşüncesi Mecmuası Yıl: 1, Sayı: 5, 1968 Nisan sayısında neşredilmiştir. Daha sonra Sabahaddin Zaim Bey Hocamız, İslam ekonomisi hakkındaki görüşlerini, Yeni Asya Yayınları arasında çıkan, 1992 tarihinde okuyuculara sunulan “İslam-İnsan Ekonomi” adlı değerli kitapta toplamıştır. Celal Yeniçeri’nin “İslam İktisadının Esasları” adlı hacimli eseri de 1980 yılında Şamil Yayınevi yayınları arasında çıkmıştır. Bu tarihlerden itibaren İslam ekonomisi alanında büyük gelişmeler olmuş ve 1976 Dünya Kongresi’nden sonra çalışmalar büyük bir hızla devam etmiştir. O günden bu yana çeşitli milletler arası konferanslar ve seminerler düzenlenmiştir. Cidde’de Melik Abdülaziz Üniversitesinde, İslam Kalkınma Bankası’nda, Kıbrıs Milletlerarası İslam Bankacılık ve İktisadı Enstitüsü’nde, İslamabad ve Malezya İslam Üniversiteleri’nde Araştırma Merkezleri kurulmuştur. Bilhassa İslam Bankacılığı ile Finans konuları büyük ilgi görmüş ve yüzlerce kitap ve makale basılmıştır. İslam ekonomisiyle ilgili İngilizce, Arapça, Urduca, Türkçe literatürler yayınlanmıştır. Bu arada ülkemizde de bir yandan İktisat ve İktisadi-İdari Bilimler Fakülteleri’nde genç ilim adamları bu sahada çalışmalara katılmış, diğer taraftan İlahiyat Fakülteleri’nde yetişen genç elamanlar İslam Ekonomisi konularıyla ilgilenmişler ve böylece birçok eser yayınlanmıştır. İsav ve Ensar gibi İslami ilimler alanında kurulmuş olan vakıflar, İslam Ekonomisi sahasında çeşitli konularda konferanslar tertip ederek sonuçlarını yayınlamışlardır. Ayrıca Milletlerarası İslam İktisatçıları Derneği kurulmuş, konu dünya çapında ele alınıp İslam çevrelerini aşarak dünya kamuoyuna mal olmuştur. İslam Ekonomisi ile ilgili araştırmalar üniversite içinde de ele alınmış olup master, yüksek lisans ve doktora seviyesindeki çalışmalar sürdürülmektedir. İslam Ekonomisi tabirinin ortaya çıkışı ve gelişmesi hakkındaki bu açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere bu ilmin henüz başlangıç halinde olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla teorik olarak bir İslam Ekonomik sisteminin varlığından bahsetmek şimdilik erkendir. Fakat ilgilenenlerin bileceği ve insaf sahiplerinin kabul edeceği gibi, Kur’an ve Sünnet kaynaklarından istifade edilerek nasıl bir İslam Hukuku ortaya konmuşsa ve biz bugün İslam’ın bir hukuk teorisi ve doktrini vardır diyebiliyorsak, aynı şekilde kaynaklara dayanılarak İslam’ın Ekonomik Doktrini ortaya çıkarıldığı gün de İslam’ın bir Ekonomik Teorisi vardır, diyebiliriz. İslam ekonomisinin ayrı bir ilim dalı haline gelebilmesi için Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, tefsirler, hadis kitapları ve şerhleri, iktisadi bakışla incelenerek, İslam’da farklı metoda sahip çeşitli mezheplere ait fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde açıklanmış olan kaide ve kurallar araştırılmalı, Ahkamü’s-Sultaniye, Kitabü’l-Emval ve Kitabü’l-Harac adları altında tarihte yazılmış olan eserler gözden geçirilmelidir. Bu çalışmalar yapıldıktan sonradır ki, İslam Ekonomisinin Esasları tespit edilmiş ve İslam’ın ekonomi teorisi ortaya çıkmış olur.[27] İSLAMCILARIN İKTİSADİ GÖRÜŞLERİ Gerek İslamcılar olsun gerekse Hıristiyanlar olsun, dünyaya verilen değer anlayışları ve buna bağlanan geri kalmışlıklar ile birçok kesim tarafından hep eleştirilegelmişlerdir. Eleştiri şu şekildedir: Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinler, ahireti öne alıp, dünyaya fazla önem vermediğinden, onu benimseyen insanlar, zühde, kanaat ve tevekküle meyletmekte, sonuçta atalete düşmektedirler. Bu ise toplumda geri kalınmaya sebep olmaktadır. [28] Temel olarak geri kalmışlığın sebebi, İslam veya Hıristiyanlıktaki bu düşünceler değil, bu gibi kavram ve olguların yanlış anlaşılmasıdır. Tevekkül, eli kolu bağlayıp oturmak değil, çalıştıktan sonra başvurulması gereken ve bu şekilde ancak bir anlam ifade edebilen bir olgudur. İslam insanları çalışmaya ve teşebbüse yönelik cesaretlendirmiş ve kazancın dengeli dağıtımı ile dünya düzeni kurmayı emretmiştir.[29] Yine insanların fakirlik ve zenginliklere bakış açıları da eleştirilmektedir. Teodisiler, fakirlere fakirliklerinin anlamını kazandırırken, zenginlere de varlıklı olmalarına bir anlam verme imkânı sağlayabilir. Her iki durumda da sonuç, bir tür dünya idamesi, özel kurumsal bir düzenin idame ettirilmesidir.[30] Fakir bu teodisi anlayışı çerçevesinde ilahi teodisiye boyun eğiyor ve çalışmayı bırakıyor. Fakat İslam fakirliği intihara benzeterek, bu teodisiye boyun eğmeyi değil, çalışıp kazanmayı emrediyor.[31] Görüldüğü üzere İslami bakış açısı, ekonomik olarak, insanı hep çalışmaya güdülemekte ve bireysel ve toplumsal hayatın idamesinde önemli düzenlemelere kaynak oluşturmaktadır. Bunu sadece İslam dini ile sınırlı tutmamız elbette yanlış olacaktır. İlahi olsun beşeri olsun, hemen hemen bütün dinler ekonomi üzerine birtakım etkilerde bulunur ve insanların hayatlarını idame ettirmelerine yardımcı olur. İnsanın din ve ekonomi kurumlarını kurmalarından bugüne kadar din ve ekonomi arasında ehp bir karşılıklı ilişki var olagelmiş ve bu ilişki insanlığın yok oluşuna kadar da devam edecektir. BİBLİYOGRAFYA Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 2005. Berger, Peter Ludwing, Kutsal Şemsiye, Çev. Ali Coşkun, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005. Eskicioğlu, Prof. Dr. Osman, “İslam ve Ekonomi”, http://www.yorumonline.de/yorum-online/o_eskici/ekonomi.htm Kirman, M. Ali, Din ve Sekülerleşme, Karahan Kitabevi, Adana, 2005. Özel, Mustafa, İktisat ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997. Türkdoğan, Prof. Dr. Orhan, İslam Değerler Sistemi ve Max Weber, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005. DİPNOTLAR [1] Kirman, M. Ali, Din ve Sekülerleşme, Karahan Kitabevi, Adana, 2005, s. 174. [2] Aydın, Mustafa, Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara, 2005, s. 135. [3] Aydın, a.g.e., s. 136. [4] Kirman, a.g.e., s. 176-177. [5] Kirman, a.g.e., s. 174-175. [6] Türkdoğan, Prof. Dr. Orhan, İslam Değerler Sistemi ve Max Weber, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 47. [7] Türkdoğan, a.g.e., s. 48-49. [8] Türkdoğan, a.g.e., s. 55-56. [9] Necm 53/ 40; Leyl 92/4, İnsan 76/ 22, Enbiya 21/ 94. [10] Talak 65/ 6; Necm 53/ 39; Bakara 2/ 286. [11] Bakara 2/ 275-287; Ali Imran 3/ 130; Nisa 4/ 161. [12] Bakara 2/ 275; Bakara 2/ 282; Nisa 4/ 229), Faiz (Bakara 2/ 275, 276, 279; Ali Imran 3/ 130; Nisa 4/ 161. [13] Bakara 2/ 188; Nisa 4/ 29; Tevbe 9/ 103. [14] Bkz. Varık: Kehf 18/ 19; Para (dirhem) (çoğulu derahim) Yusuf 12/ 20; Para (dinar (çoğulu denanir) Ali İmran 3/ 75. [15] Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17; Müzzemmil 73/ 20. [16] Bakara 2/ 279. [17] Mümin 40/ 80. [18] Bakara 2/ 164; Mümin 40/ 80; Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17; Müzzemmil 73/ 20. [19] Nisa 4/ 12. [20] Bakara 2/ 16. [21] Maide 5/ 12; Hadid 57/ 18; Teğabün 64/ 17; Müzzemmil 73/ 20. [22] Bakara 2/ 279; Araf 7/ 85; Hud 11/ 85; Şuara 26/ 183. [23] Bakara 2/ 43; 83; Müminun 23/ 4; Tevbe 9/ 60. [24] Yusuf 12/ 47; Vakıa 56/ 64. [25] Şuara 26/ 181-183; İsra 17/ 35; Mutaffifin 83/ 1-3), İsraf (A’raf 7/ 31. [26] Mümtehıne 60/ 12. [27] Eskicioğlu, Prof. Dr. Osman, “İslam ve Ekonomi”, http://www.yorumonline.de/yorum-online/o_eskici/ekonomi.htm [28] Özel, Mustafa, İktisat ve Din, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, s. 291. [29] Özel, a.g.e., s. 293. [30] Berger, Peter Ludwing, Kutsal Şemsiye, Çev. Ali Coşkun, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2005, s. 109. [31] Özel, a.g.e., s. 293.