levator kas fonksiyonu zayıf gözlerde silikon çubuklar ile frontale

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1. Göz Kliniği
Şef: Doç. Dr. Dilek Güven
LEVATOR KAS FONKSİYONU ZAYIF GÖZLERDE
SİLİKON ÇUBUKLAR İLE
FRONTALE ASKI CERRAHİSİ
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. İskender Alkın Solmaz
İstanbul 2009
1
Teşekkür
Asistanlığımın son döneminde birlikte çalışabildiğimiz, bilgisinden ve
deneyiminden faydalanma şansı bulduğum, tezimin yazılması aşamasında desteğine ve
kılavuzluğuna sıkça başvurduğum klinik Şefimiz Doç. Dr. Dilek Güven’e,
İlk günden itibaren tecrübesi, çalışma disiplini ve azmi ile bana ve tüm asistan
arkadaşlarıma örnek olan, cerrahi gelişimime katkıları çok büyük, bilimsel olarak da
yetişebilmem için yerinde ve zamanında uyarılarla beni canlı tutan, tüm yeniliklere açık,
zamanı geldiğinde bizlerden biri olan klinik Şef Muavinimiz Op. Dr. İnci Daruga’ya,
Oftalmik plastik cerrahinin kapsama alanını saçtan topuğa genişleten, ilk
yıllarımda ufuk açılmasına neden olan, bilimsel toplantılarda halen ilgi ile takip ettiğimiz,
bu tezin oluşturulmasında ilham aldığım ve birlikte çalışabildiğimiz için kendimi çok
şanslı saydığım Doç. Dr. Şafak Karslıoğlu’na,
Bilgi ve birikiminden tüm eğitimim boyunca faydalanma fırsatı bulduğum, içten ve
samimi yaklaşımı ile yetişmemize katkıda bulunan Op. Dr. Nihal Balcıoğlu’na,
5 yıl boyunca ailemden daha çok gördüğüm asistan arkadaşlarım Dr. Yasemin
Kurnaz’a, Dr. Çağrı Türker’e, Dr. Cemile Üçgül’e, Dr. Yekta Şendül’e ve Dr. Semra
Tiryaki’ye teşekkürü bir borç bilirim.
Ayrıca tüm eğitim hayatım boyunca desteklerini esirgemeyen ve türlü
garipliklerimi neşe ile karşılayan annem Ayla Solmaz, babam Hasan Solmaz ve
kardeşim Hakan Solmaz’a çok teşekkürler.
Doktor olmama neden olan, bu arada iki üniversite bitiren, evlenip çoluk çocuğa
karıştığımız ve sık sık ne ara yaptık biz bu işleri dediğim çok değerli eşim Meryem
Solmaz’a sabrı, sevgisi ve desteği için teşekkürler.
Son olarak ben tezimi yazarken 7 minik süt dişi çıkaran biricik oğlumuz Kerem’e
kocaman bir teşekkür; iyiki çok ağlamadın küçük adam! …
İskender Alkın Solmaz
İstanbul 2009
2
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
TEŞEKKÜR……………………………………………………………..
2
İÇİNDEKİLER………………………………………………………….
3
GİRİŞ………………………………………………………………….…
4
GENEL BİLGİLER…………………………………………………......
6
-Göz Kapakları Embriyolojisi……………………………………...
6
-Göz Kapakları Fizyolojisi………………………………..………..
7
- Göz Kapakları Anatomisi………………………………………..
10
- Blefaroptozis’li Hastaya Yaklaşım………………………………
29
- Muayene Yöntemleri ………………………………...................
30
-Blefaroptozis Sınıflandırması ……………………………………
35
-Blefaroptozisin Cerrahi Tedavisi……………………………..…..
44
-Komplikasyonlar…………………………………………………
52
GEREÇ VE YÖNTEM…………………………….…………………..
56
CERRAHİ TEKNİK………………..………………………………….
58
BULGULAR…………………………… ……………………………...
66
TARTIŞMA…………………………………………………………….
76
SONUÇ…………………………………………………………………
82
ÖZET........................................................................................................
83
KAYNAKLAR………………………………………………………….
84
3
GİRİŞ
Göz kapakları gözün dış etkenlerden korunmasını sağladığı gibi, anatomik
yapıları ve fizyolojik fonksiyonları ile oküler yüzeyin devamlılığını da sağlar. Sağlıklı bir
göz ve normal bir görme için tam kapanan, düzgün, sağlıklı göz kapakları şarttır.
“Ptozis” terim olarak; herhangi bir anatomik yapıda düşüklük veya aşağıya doğru
yer değiştirme olarak tanımlanır.1,2 Üst göz kapağı ptozisi (blefaroptozis), üst göz kapağı
kenarının olması gerekenden daha aşağıda bulunduğu bir anormalliktir. Blefaroptozis
konjenital veya kazanılmış olabilir. Ya da etyolojisine göre miyojenik, nörojenik,
aponörotik, mekanik veya travmatik olarak sınıflandırılabilir. En sık konjenital ptozis
nedeni az gelişmiş levator kası (myojenik) iken, kazanılmış ptozisler için en sık neden
levator aponörozunda gevşeme hatta yerinden ayrılmaya bağlı olarak ortaya çıkan
aponörotik ptozisdir.2,3,4,5 Korneanın anlamlı ölçüde kapanması veya pupilin örtülmesi
görme azlığına neden olur. Öncelikle üst görme alanı etkilenir, fakat düşüklüğün fazlaca
olduğu durumlarda santral görme de etkilenebilir. Görmede azalma, çocuklarda ciddi
amblyopi riski veya kozmetik nedenler ptozis düzeltilmesi için geçerli cerrahi
endikasyonları oluşturur.
Ptozis cerrahisinde ana etken ptozisin etyolojisi, tipi ve levator kas fonksiyonunun
derecesidir. Değişik etyoloji ve tiplerde cerrahi yöntemleri değişmekle birlikte temel
olarak levator kas fonksiyonu iyi olan olgularda daha çok levator ve aponöroz cerrahisi
uygulanırken kötü levator fonksiyonlu olgularda frontal kasa askılama tekniği
kullanılmaktadır. 2-6
Frontal kasa askılama cerrahisinde ilk olarak tanımlanan otojen fasya latanın
ardından; uygulamanın uzun sürmesi, çıkarılmasının ve ayarlanmasının zor olması, 3
yaş altı çocuklarda yeterli uzunlukta materyal alınamaması ve bacakta skar oluşması
gibi nedenlerden dolayı alternatif askı materyalleri üzerinde çalışılmıştır.2-6 Allojen
banka- fasya lata, silikon çubuk, supramid ekstra, mersilen yama, sütür materyali frontal
kasa askılama cerrahisinde kullanımları tanımlanmış materyallerdir. Bunlar arasında
silikon çubuk kolay bulunabilmesi, ucuz olması, elastik tabiatta olması, dokuya tam
olarak entegrasyon göstermemesi, alın üzerindeki insizyon yerinden ayarlama
yapılabilmesi ve yıllar sonra bile kolayca bulunarak çıkarılabilmesi gibi özellikleri ile öne
çıkmaktadır.
4
Frontal askılama en fazla konjenital ptozis cerrahisinde uygulanmaktadır. Bununla
birlikte blefarofimozis sendromu, Marcus-Gunn sendromu, 3. kafa siniri felci tedavisinde
de kullanılmaktadır.
Çalışmamızda, kliniğimizde zayıf levator kas fonksiyonlu hastalarda silikon çubuk
kullanılarak frontal kasa askılama cerrahisi uygulama tekniğimiz, fonksiyonel ve
kozmetik başarı oranlarımız, operasyon sırasında veya operasyon sonrasında
karşılaştığımız komplikasyonlarımız değerlendirilmiş ve silikon çubuk kullanımının
etkinliği ve güvenilirliği sorgulanmıştır.
5
GENEL BİLGİLER
GÖZ KAPAKLARI EMBRİYOLOJİSİ
Beyin ve göz fertilizasyon sonrasında nöral katmanın en ön bölümünden oluşur.
Dördüncü gestasyon haftasında nöral tomurcuk hücrelerinin frontonazal (paranazal) ve
maksiler (viseral) uzantıları optik kapların etrafındaki boşluğu sararak sırasıyla üst göz
kapağını ve alt göz kapağını oluşturur. Orbitanın kemik, kıkırdak, yağ ve bağ dokuları da
bu hücrelerden gelişir. Gözkapaklarının gelişimi üç evrede incelenebilir; büyüme,
farklılaşma ve olgunlaşma; 1,7,8
Büyüme (katlantı) Evresi: Üst göz kapağı, gestasyonel 4-5. haftalarda gelecekte
dış kantusu oluşturacak bölgenin yüzey ektoderminden gelişir. 2. ay süresince her iki üst
ve alt gözkapağı, farklılaşmamış cilt kıvrımı şeklinde nöral tomurcuk kaynaklı
mezenşimin etrafında fark edilir. Sonrasında mezodermal mezenşim göz kapağına
infiltre olur ve palpebral kas yapısına dönüşür.
Farklılaşma Evresi: Göz kapağı katlantılarının her biri yanlara doğru büyür,
yaklaşık 10. haftada kenardaki katlantılarla birleşir. Birleşme nazal kenar boyunca
başlar. Katlantılar birbirleriyle birleşirken silia ve bezler değişimlerini tamamlarlar. 12.
haftada orbiküler kaslar katlantılar içinde yoğunlaşmaya başlar. Göz kapağı yapışıklıkları
yaklaşık 5. ay sonunda yavaş yavaş yıkılmaya başlar. Yapışıklıkların açılması nazalden
başlar temporale doğru ilerler. Sebase bezlerden salgı oluşur ve yüzey epitelinde
boynuzumsu bir çıkıntı yapar. Tam olarak ayrılamama değişik derecelerde
ankyloblefarona neden olur.
Olgunlaşma Evresi: levator palpebra ve orbikularis okuli kaslarında sinir liflerinin
olgunlaşması ile göz kapaklarında hareketler görülmeye başlanır.
Levator Palpebra Kasının Gelişimi: Üst rektus ve üst oblik kasları ile aynı
mezodermal kompleksten gelişir. Yaklaşık 7. haftada üst rektus kasının dorsomedial
kısmı kapaklara doğru üst rektusun üstünde ve lateralinde uzanan levator kasını
oluşturur.
Lakrimal bezler gestasyonun 6-7. ci haftaları arasında gelişmeye başlar. Yaklaşık
3. ayda bezlerin kanalları kord hücrelerindeki vakualizasyon ile şekillenir ve lümenleri
gelişir.
6
3. ve 6. aylar boyunca göz kapağı ekleri ve piloseböz birimler epitelyal hücrelerin
mezenşimin altına doğru invajinasyonu sonucu gelişirler. 1,7,8
GÖZ KAPAKLARI FİZYOLOJİSİ
Oküler yüzeyin devamlılığının sağlanması göz kapakları sayesindedir. Kapaklar
gözleri korumak, ıslatmak ve kornea yüzeyini sürekli temizlemek amacı ile yüz derisinin
özel olarak biçimlenmiş bir parçasıdır.1,2,9,10
Yetişkinlerde normal kapak aralıkları vertikal düzlemde 10-12 mm, horizontal
düzlemde 30 mm civarındadır. 12-25 yaşları arasında horizontal açıklık yaklaşık % 10
artar; orta yaş sonrasında aynı oranda daralma gerçekleşir. Üst göz kapağı çocuklarda
üst limbus seviyesindeyken, erişkinlerde üst limbusu 1.5-2 mm örter. Alt göz kapağı
sınırı alt limbus seviyesindedir.9-13
Göz kapağı sınırı ön ve arka lamel olarak ikiye ayrılmıştır. Ön lamel cilt,
orbikülaris kası ve bezlerden oluşur; arka lamel tars tabakası, konjonktiva, ve bezlerden
oluşmaktadır.
Göz kapağı hareketleri temel olarak açılma ve kapanma şeklinde sınıflandırılabilir.
Göz kapaklarının açılması levator palpebra superioris kası, alt kapak retraktörleri ve
Müller düz kası ile gerçekleştirilir. Kapanma ise kapak aralığını çepeçevre saran
orbikülaris okuli kası yoluyla olur.1
Açılma: Levator palpebra superioris kası üst göz kapağının ana retraktörü olarak
bilinmektedir. Bu kasın kasılması ile üst kapak yerçekimine karşı bir hareket
gerçekleştirerek yukarı kalkar. Levator kası okülomotor sinirin (3. Kranyal sinir) superior
dalı ile innerve edilmektedir. Bu dal aynı zamanda üst rektus kasını da innerve eder.
Böylece yukarı bakışlarda göz küresi göz kapaklarında yükselmeyi takip eder. Sağlıklı
bireylerde yapılan manyetik rezonans (MR) görüntülemelerde kapakta 1 cm yükselmenin
levator kasında 1.4 cm kısalmaya denk geldiği gösterilmiştir.14 Levator kasının
innervasyonunda; sinerjistik ekstraoküler kasların eş büyüklükte ve eş zamanlı
innervasyona uğradıklarını savunan Hering kuralı geçerlidir. Levator innervasyonuna
neden olan motor nöronlar okülomotor kompleksinde çiftleşmemiş, tek bir santral kaudal
nükleusdan kalkar. Üst kapakta minör retraktör olarak Müller kasından bahsedilebilir.
Müller kası üst göz kapağında 2 mm’lik bir yükselmeye neden olur. Çalışmalar Müller
7
kasındaki adrenerjik reseptörlerin başlıca α2 olduğunu göstermiştir. Karşıt olarak levator
kasında β1 adrenerjik reseptörler bulunmuştur. Levator kasındaki adrenerjik
reseptörlerin uyanıklık halinde, serumda katekolamin seviyeleri yüksek iken tonik göz
kapağı pozisyonunun kontrolünde bir rolü olduğu düşünülmektedir.15-16
Alt kapak retraktörleri aşağı bakışta gözkapağını aşağı çeker. Üst kapakta olduğu
gibi alt kapak retraktörleri de gözün depresörleri, alt rektus ve alt oblik kasları ile çok
yakın ilişki içerisindedir. Kapsülopalpebral fasya ve üst kapakta Müller kasının analoğu
sayılan alt tarsal kastan oluşurlar. Yüksek-çözünürlüklü MR görüntülemelerde aşağı
bakışlarda alt kapağın depresyonunun alt oblik kas ile birlikte oluştuğu görülmüştür.17
Alt kapak retraktörlerinde zayıflama veya yerinden ayrılma gibi durumlarda alt kapakta
vertikal kararsızlık ortaya çıkar ve hem entropin hem ektropion patofizyolojisinde rol
oynayabilir.
Kapanma: Göz kapağında ana protraktör kas yedinci kranyal sinir tarafından
innerve edilen orbikülaris okuli kasıdır. Esas olarak göz kapaklarının kapatılmasından ve
göz kırpmadan sorumludur. Anatomik olarak pretarsal, preseptal ve orbital olarak üç
parçaya ayrılmıştır. Pretarsal orbikülarisin derin ve yüzeyel başları lakrimal pompa
mekanizmasına katkıda bulunur. Orbiküler myofibriller tüm iskelet kasları içinde en
küçük çaplı olanlardır. Ayrıca genelde kısa olmakla birlikte farklı uzunlukta myofibrillerdir.
Bu uzunluk farkının göz kapağı fonksiyonunda ve yüz ifadesinde kullanılan kompleks
hareketler açısından gerekli olduğu düşünülmektedir. Göz kapanması göz kırpma veya
spazm şeklinde olabilir. Orbikülaris kasının pretarsal ve preseptal kısımları göz kırpma
refleksi ve istemsiz göz kapanmasından sorumlu iken, orbital kısım istemli göz
kırpmadan sorumludur. Gözlerin kapanması durumunda göz küreleri 15 derece kadar
yukarı doğru gider. Bu olay iki yanlı olup kapakların kapanması olanaksız olsa bile
oluşur ve Charles-Bell Fenomeni olarak bilinir. Bu refleks kornealara uyku durumunda ek
bir koruma getirmektedir.
Göz Kırpma: Göz kırpma; spontan, refleks ve istemli olarak 3 tipe ayrılır. En sık
olanı spontan göz kırpmadır. Tam mekanizması halen tartışmalı olsa da son dönem
çalışmalar, spontan göz kırpmada esas mekanizmanın levator kasındaki gevşemeden
çok orbikülaris kasında kasılma olduğunu göstemektedir.18 Bu durumda alt kapak sabit
kalmaktadır. Kapanma lateral kantustan medial kantusa doğru oluşur, bu hareket ayrıca
8
lakrimal pompa mekanizmasının bileşenlerinden bir tanesidir. Süresi oldukça kısadır
(1/5sn). Bu süre imaj süresinden kısa oldugu için spontan göz kırpmanın görme
üzerinde rahatsız edici bir etkisi bulunmamaktadır. Sıklığı dakikada 10–20 arasında
değişmekle birlikte kişiden kişiye değişir ve çevresel faktörlerden etkilenir. Spontan göz
kırpma ile kornea ıslatılır, levator kası ve retina dinlenir ve retina pigmentlerinin
rejenerasyonuna olanak sağlanır. Tüm üç göz kırpma ile ilgili yapılan çalışmalar spontan
göz kırpmadaki sayısal EMG değerlerinin üç tip içerisinde en düşüğü olduğunu
göstermiştir.19
Refleks göz kırpma duyusal uyaran ile başlatılır. Uyarılar yüzeyel dokunma, ses,
parlak ışık ve oküler veya korneal irritasyon şeklinde olabilir. Refleks göz kırpmanın
nöral yollarından bir tanesi afferent olarak trigeminal sinirin efferent olarak fasyal sinirin
oluşturduğu yoldur (kornea refleksi). Görsel olarak refleks kapanma afferent olarak optik
sinirin görev aldığı bir durumdur. Beklenmeyen veya tehdit edici şekilde yaklaşan objeler
refleks göz kırpmaya neden olur (tehdit refleksi). Bu reflekste kortikal ileti gereklidir.
Fakat parlak ışık nedeniyle oluşan (kamaşma refleksi) ve afferent yolun yine optik sinir
olduğu refleks göz kırpmada kortikal ileti gerekli değildir. Güçlü bir sese tepki olarak
afferent yolun 8. kranyal sinir olduğu refleks göz kırpmada bir diğer tiptir.
İstemli göz kırpma ile ilgili çalışmalarda hareketin büyüklüğünün ve süresinin
EMG ölçümlerinin spontan veya refleks göz kırpmaya göre her zaman daha büyük
olduğu gösterilmiştir.19 Orbikülarisin preseptal ve pretarsal kısımları birlikte çalışır.
İstemli göz kırpmanın formlarından bir tanesi gözlerden bir tanesinin kırpılmasıdır. Bu tür
göz kırpma öğrenilmiş bir harekettir ve her iki gözün aynı anda kapatılmasının
ayrıştırılmasına dayanır. Tek taraflı göz kırpmada orbikülaris kasının orbital ve palpebral
kısımları aynı anda kasılır.
Blefaroplasti geçirmiş hastalarda göz kapağı kinematik çalışmaları yapılmış ve
göz kırpma büyüklükleri, hızları, süreleri ve dalga boyları operasyon öncesi değerlerle
karşılaştırıldığında göz kırpma dinamiklerinde herhangi bir değişiklik izlenmemiştir.20
Orbikülaris kasında ve kaş depresörleri olarak bilinen proserus ve korrugator
kaslarında kontraksiyonlara bağlı olarak göz kapaklarının çift taraflı olarak, istemsiz, ara
ara veya devamlı spazmodik kapanması durumuna blefarospazm denir. İdiopatik, ilaca
bağlı, oküler veya nörodejeneratif hastalıklara bağlı olabilir. Benign esansiyel
9
blefarospazmlı hastalardan bir kısmında fasyal, oral, mandibular veya servikal kaslarda
distonik hareketler görülebilir (Meige sendromu). Bu durumun bazal ganglionlarda aşırı
aktiviteden kaynaklandığı düşünülmektedir.
GÖZ KAPAKLARI ANATOMİSİ
Üst ve alt göz kapakları arasındaki bölüm palpebral aralık olarak isimlendirilir.
Erişkinde kapak aralığı 27-30 mm uzunluğunda ve 8-11 mm genişliğindedir. Üst göz
kapağı alt göz kapağından daha hareketlidir. Levator kası tek başına 15mm’ lik bir kapak
hareketliliği sağlayabilir. Tiroid hastalığında, myasteni graviste, blefaroptoziste, Horner
sendromunda, VII. kranyal sinir felci kalıntısında ve VIII. kranyal sinir felcinde kapak
aralığında değişiklikler görülür.2,21,22
Göz kapağını yapısal olarak 7 tabakada incelemek mümkündür.
1- cilt ve cilt altı dokusu
2- protraktör kaslar
3- orbital septum
4- orbital yağ dokusu
5- retraktör kaslar
6- tars
7- konjonktiva
10
Alt göz kapağını oluşturan yapılar
1-Cilt ve cilt altı dokusu
Kapak cildi vücuttaki en ince cild dokusudur ve cilt altı yağ dokusunun olmaması
gibi kendine özgü bir özelliği mevcuttur. Her göz kırpma ile kapağın hareketine izin verir,
bu da yaşın ilerlemesi ile birlikte sıklıkla gevşeklik oluşmasına neden olur. Kapak
epidermisi 6-7 katlı stratifiye skuamöz epiteldir. (Korneum, granülozum, spinozum,
germinatum ve bazal membrandan oluşmuştur). Cilt içerisinde ince kıllar, sebase bezler
ve ter bezlerini içerir. Hem üst hem de alt kapakta pretarsal dokular alttaki tars dokusuna
sıkı bir şekilde yapışıktır bununla birlikte preseptal dokular daha gevşek bir biçimde
tutunmuştur böylece bu bölgelerde sıvı birikimi için potansiyel boşluklar oluşur. Bu
boşluklarda ödem, amfizem, ekimoz kolaylıkla oluşabilir. Kapak cildi kontürleri cilt kıvrımı
ve cilt katlantısı ile sınırlandırılmıştır. Üst göz kapağı kıvrımı üst kapaktaki en belirgin
yüzey çizgisidir, tarsın üst sınırının yakınında, levator aponörozunun pretarsal orbikularis
lifleri ve cilt arasına yaptığı katılımlar ile oluşur. Erkeklerde kapak serbest kenarından
yaklaşık 8 mm mesafede iken bayanlarda biraz daha yüksekte yaklaşık 10 mm’ de
yerleşmiş olarak bulunur. Üst göz kapağı katlantısı levator aponörozu ve septum
üzerindeki gevşek preseptal cilt ve ciltaltı dokulardan oluşur. Bu fazladan ve gevşek
doku genelde primer bakışta cilt kıvrımını örter. Cilt kıvrımı üzerinde üst kapaktaki
11
dolgunluk orbita yağ dokusuna bağlıdır. Kaşın hemen altında üst kapakta bir miktar
sığlaşma olabilir ki; “üst kapak sulkusu” olarak isimlendirilen bu bölüm özellikle ileri
yaşlılarda ptozis varlığında belirginleşir. Alt kapakta cilt kıvrımı genellikle üst kapaktaki
kadar belirgin değildir; tarsın alt sınırı yakınında kirpikli kenardan yaklaşık 4-5 mm
mesafede izlenir. Kaş üst orbital rimin ön yüzü boyunca uzanır. Kaş üzerindeki cilt kapak
cildine göre daha kalındır.
Yukarı bakışta levator ve Müller kasları ile üst kapak yukarı kalkar. Frontalis kası
esas olarak kaşı kaldırmaktadır. Kaşın kaldırılması göz kapağının kaldırılmasına
yaklaşık 2 mm’ lik bir katkı sağlar. Yukarı bakışla birlikte lateral kantus da hafifçe yükselir
ve üst kapak katlantısı belirsizleşir. Aşağı bakışta alt kapak retraktörleri ile alt kapak
aşağı çekilir ve alt kapak cilt kıvrımı silikleşir. Lateral kantus hafifçe aşağıya döner üst
kapak katlantısı açılır ve primer pozisyonda örterek kapattığı üst kapak cilt kıvrımı
görünür.
Cilt kıvrımı ve cilt katlantısı bölgelerinde ırksal farklılıklar gözlenebilir. Asya
ırklarında genelde üst kapak cilt kıvrımı daha aşağıda yerleşmiştir, orbita septumu
levator aponörozu ile göz kapağı sınırı ve tarsın üst sınırı arasında birleşmiştir. Böylece
preaponörotik yağ dokusu da daha aşağıda ve önde yer almaktadır. Üst göz
kapağındaki kadar olmasa da alt kapakta da benzer değişiklikler mevcuttur.
Göz kapakları iki anatomik lamela ayrılır. Ön lamel cilt ve orbikularisten, arka
lamel tars ve konjonktivadan oluşmuştur.
Göz kapağı serbest kenarının tüm uzunluğu boyunca orbiküler kasın en yüzeyel
kısmı, Riolan kası ve kapağın avasküler düzleminin histolojik bir sonucu olan gri çizgi
(intermarjinal sulkus) bulunur. Bu çizginin önünde kirpikler (silia), arkasında
mukokutanöz bileşkenin hemen önünde tarsal (meibomian) bezlerin açıklıkları yer alır.
Kirpikler düzensiz 2 veya 3 sıra halinde kapak kenarının ön dermal sınırında
dizilidir. Genellikle üst göz kapaklarında alt kapaktakilerden daha fazla ve daha
uzundurlar. Kirpiklerle bağlantılı modifiye sebase bezler olan Zeiss bezleri ve cildin
apokrin ter bezleri olan Moll bezleri kapak kenarlarında yer alırlar. Ayrıca kapak serbest
kenarı medialinde iç kantuslardan yaklaşık 6 mm uzaklıkta küçük bir açıklık olan
kanalikül punktumu her lakrimal papillanın tepesinde bulunur. Karünkül kapakların
oluşturduğu iç komissurun arkasında yer alır. Burada kalınlaşmış epitel dokusu içinde
12
mukus salgı hücreleri ve yağ bezleri, ince kıl folikülleri ve fibröz doku bulunur.
Karunkülün arkasında konjonktiva katlanmasından oluşan plika semilunaris bulunur.26,13,22
2- Protraktör kaslar
Orbikularis okuli kası göz kapağındaki ana protraktördür. VII. kranyal sinir
tarafından innerve edilir. Kontraksiyonu ile palpebral aralık daralır ve göz kapanır. Ayrıca
bu kasın özel bölümleri lakrimal pompa mekanizmasının bir parçasını oluşturur.
Orbikularis okuli kası anatomik ve fizyolojik olarak pretarsal, preseptal ve orbital
kısımlara ayrılmıştır. Palpebral kısım olarak da isimlendirebileceğimiz (preseptal ve
pretarsal kısım) esas olarak istemsiz kapak hareketlerinden (göz kırpma) sorumludur.
Orbital kısım ise gözü sıkı kapama kasıdır. Üst ve alt kapak orbikularisin pretarsal
kısımlarının derin lifleri arka lakrimal krestten, yüzeyel lifleri medial kantal tendonun ön
bacağından kaynaklanır. Ortak kanalikül yakınlarında pretarsal orbikularisin derin başları
birleşerek Horner kası (Horner tensor tarsi) olarak bilinen özel bir kas lifi grubuna
dönüşür. Bu kas medial kantal tendonun arka kolunun arkasından uzanarak, arka
lakrimal kreste doğru devam ederek lakrimal pompa mekanizmasında görev alır.
Pretarsal orbikularisin üst ve alt segmentleri lateral kantal alanda birleşerek lateral kantal
tendonu oluştururlar.
Preseptal orbikularis medial kantal tendonun üst ve alt sınırlarından kaynaklanır.
Alt preseptal kas ortak tendondan tek bir baş olarak başlar. Üst kapakta bir ön baş ortak
tendondan kaynaklanırken, arka baş tendonun üst ve arka kollarından kaynaklanır.
Lateralde preseptal kaslar lateral palpebral rafeyi oluştururlar.
Orbikularis kasının orbital kısmı medial kantal tendonun ön bacağından, frontal
kemiğin orbital prosesinden ve anterior lakrimal krestin önünde maksiller kemiğin frontal
prosesinden kaynaklanır. Kas lifleri devamlı bir elips oluşturarak orijin noktasının hemen
arkasında sonlanırlar. Serbest kenar yakınında Riolan kası olarak adlandırılan
özelleşmiş bir çizgili kas lifi orbikularisin ana bölümünden daha arkada uzanarak gri
çizgiyi oluşturur. Riolan kasının Meibomian bezlerinin boşalmasında, göz kırpmada ve
kirpiklerin pozisyonlanmasında rolü olduğu düşünülmektedir. 2-6,13,22
13
Şekil: orbiküler kas
3-Orbital Septum
Çok katlı fibröz dokudan oluşan ince bir dokudur. Üst ve alt orbital rimlerde arcus
marginaliste periosttan kaynaklanır. Üst göz kapağında üst tarsal sınırın 2-5 mm
yukarısında levator aponörozu ile birleşir. Alt kapakta alt tarsal sınırın üzerinde veya
hemen aşağısında kapsülopalpebral fasya ile birleşir. İnferior tarsal düz kasından da bir
parça alan birleşmiş kapsülopalpebral fasya ve orbital septum kompleksi tarsı ön ve arka
yüzlerine alt sınırına tutunur. Septum göz kapağı dokularını derin orbita dokularından
ayırırak hemoraji, ödem ve infeksiyonun orbitaya girişini engelleyen bir bariyer görevi
yapar. Yaşlanma ile birlikte hem üst hem alt kapaktaki septum bir miktar zayıflayabilir.
Septumun incelmesi ve orbikularis kasında gevşeme yaşlanan gözkapağında orbital yağ
dokunun öne doğru fıtıklaşmasına katkıda bulunur. 2,3,4,5
14
Orbital septum kalınlaşarak orbita
sınırına tutunur (oklar). Arkus
marginalis superomedialde
supraorbital oyuğun alt kısmını
meydana getirir (*).
4- Orbita yağ dokusu
Orbita yağ dokusu orbital septumun arkasında; üst kapakta levator
aponörozunun, alt kapakta kapsülopalpebral fasyanın önünde yer alır. Üst kapakta nazal
ve santral olmak üzere iki yağ paketçiği mevcuttur. Alt kapakta nazal, santral ve
temporal olmak üzere üç yağ paketçiği mevcuttur. Bu paketler ön orbital septal sistemin
uzantıları olan ince bir fibröz doku ile çevrelenmişlerdir. Üst kapaktaki santral orbital yağ
paketçiği orbital septumun arkasında levator aponörozunun önünde yer aldığından hem
elektif kapak cerrahisinde hemde kapak laserasyonu tamirinde önemli bir göstergedir.2-6
15
5-Retraktörler
Üst göz kapağı retraktörleri levator kası, aponörozu ve superior tarsal kastan
(Müller kası) meydana gelmiştir. Alt kapak retraktörleri ise kapsulopalpebral fasya ve
inferior tarsal kastan oluşur.
a) Üst Kapak Retraktörleri:
Levator kası orbita apeksinde, Zinn halkasının hemen üzerinde sfenoidin küçük
kanadının periorbitasından başlar. Üst rektus kası ve levator kası arasında ortak septa
ve bağlantılar mevcuttur. Levator kasının kas kısmının uzunluğu yaklaşık 40 mm;
aponörozunun uzunluğu yaklaşık 14-20 mm’dir. Superior transvers ligaman (Whitnall
ligamanı olarak da bilinir), levator kas-aponöroz geçiş bölgesinde levatorü çevreleyen
elastik liflerden oluşan bir dokudur. Whitnall ligamanı esas olarak üst göz kapağı ve
superior orbital dokular için asıcı destek sağlar. Ayrıca levator için dayanak noktası
görevi yaparak vektör kuvvetini ön-arkadan, yukarı-aşağı yönünde değiştirir. Whitnall
ligamanının alt kapaktaki analoğu Lockwood ligamanıdır. Whitnall ligamanı medialde
troklea ve üst orbital tendon civarındaki bağ dokusuna tutunur. Lateralde lakrimal bezin
stromasında bir septa oluşturur ve orbital tuberkülün yaklaşık 10 mm üzerinde lateral
orbita duvarı iç yüzüne tutunmak üzere yükselir. Fakat orbita tavanına tutunan başka
dokular da mevcuttur. Bazen Whitnall ligamanı levator aponörozunun boynuzlarıyla
karıştırılabilinir; ancak levator aponörozunun boynuzları daha aşağıda ve kantusa daha
yakın bir yerde tutunurlar. Levator boynuzları aponörozun nazal ve temporalde
yoğunlaşarak yaptıkları sonlanmalardır. Lateral boynuz lateral orbital tuberküle, medial
boynuz arka lakrimal crest üzerine tutunur. Levator aponörozunun lateral boynuzu
kuvvetlidir ve lakrimal bezi orbital ve palpebral loblara ayırır. Aponörozun medial
boynuzu daha narindir ve medial kantal tendonun arka kısmı ve arka lakrimal krest ile
zayıf şekilde bağlanır. Levator aponörozu tarsa doğru devam ederken tarsın üst sınırının
bir parça yukarısında ön ve arka olmak üzere iki parçaya ayrılır. Ön parça pretarsal
orbikularis kas lifleri ve cilt arasındaki septaya katılan ince aponöroz liflerinden
oluşmuştur. Üst göz kapak kıvrımı bu bağlantıların en yüzeydeki kısımları ve altta levator
kompleksinin kontraksiyonu ile oluşur. Üst kapak katlantısı ise daha önce de belirtildiği
gibi cilt kıvrımı üzerindeki fazla cilt ve daha serbest halde bulunan yağ ve orbikularis
kompleksinin katlanması ile oluşur.2-6,13,22 Levator kası 3. kranyal sinirin (okulomotor
16
sinir) üst kısmı ile innerve edilir. Bu sinir aynı zamanda üst rektusu da innerve
etmektedir. 3. kranyal sinirin üst kısmında bir paralizi ptozise ve azalmış yukarı bakışa
neden olur. Levator aponörozunun arka kısmı tars alt yarısının ön yüzüne sıkı bir şekilde
yapışır. Oküler cerrahi, göz içi enflamasyon, göz kapağı travması veya yaşın
ilerlemesine bağlı levator aponörozunda yerinden ayrılma, gevşeme veya seyrekleşme
gibi durumlarda ptozis gelişebilir. Müller kası üst tars sınırının yaklaşık 12-14 mm
yukarısında, Whitnall ligamanı seviyesinde levator aponörozu alt yüzünden kaynaklanır
ve aşağıya doğru inerek üst tars sınırına tutunur. Sempatik olarak innerve edilen bu düz
kas üst göz kapağının yükseltilmesine yaklaşık 2 mm’lik bir katkı sağlar ve engellenirse
(Horner Sendromunda olduğu gibi) hafif ptozis gelişir. PeriferaI damar arkı genellikle
aponevroz iIe Müller kası arasında tarsın 1mm üzerinde bulunur.
17
Şekil : üst kapak
Üst göz kapağı anatomisi
Üst göz kapağı ters çevrilmiş
haldeyken dokuların yerleşimi
18
b) Alt Kapak Retraktörleri:
Alt kapakta kapsulopalpebral fasya üst kapaktaki levator aponörozunun
analoğudur. İnferior rektus kasının terminal kas liflerinin tutundukları yerden orijin alır.
İkiye ayrılarak inferior oblik kasını çevreler ve bu kasın fasyası ile birleşir. İnferior oblik
kasın önünde bu iki kısım birleşerek Lockwood asıcı ligamanını oluşturur ve bu
bölümden itibaren öne doğru uzanırken alt konjonktival fornikse de lifler gönderir. Daha
sonra orbital septum ile birleşerek alt tarsal sınırda sonlanır. Alt kapaktaki inferior tarsal
kas da Müller kası analoğudur. Kapsülopalpebral fasyanın arkasında yer alır. Düz kas
liflerinin en yoğun olarak bulundukları alan alt fornikstir.2-6,13,22
6-Tars
Tars kapakların iskeleti olarak görev yapan, sert, yoğun bağ dokusu plakaları
olarak tanımlanabilir. Üst göz kapağı tarsı kapak merkezinde dikine ölçüldüğü zaman
yaklaşık 10-12 mm yüksekliktedir; alt göz kapağı tarsı ise en geniş olduğu yerde 4 mm’
dir. Medialde ve lateralde kantal tendonlar yolu ile periosta sağlam şekilde
bağlanmışlardır. Yaşın ilerlemesi ve medial ve lateral tendonların gevşemesi ile birlikte
tarsal plakalarda yatay düzlemde yerinden kaymalar olabilir. Genelde her iki tars da 1
mm kalınlığındadır ve medial ve lateralde kantal tendonlara yaklaştıkları yerlerde daha
da incelirler. Tars içerisinde yer alan meibomian bezleri holokrin sebase bezlerdir.
Gözyaşının en dış lipid tabakasının salgılandığı bu bezler özellikle kuru gözlü hastalarda
öneme sahiptir.
7-Konjonktiva
Konjonktiva keratinize olmamış skuamöz epitelden oluşmaktadır. Palpebral,
forniksyel ve bulber olarak 3 coğrafi bölgeye ayrılabilir. Palpebral konjonktiva kapağın
mukokutanöz bileşkesinde başlar ve kapağın iç yüzeyini örter. Bu bölümde konjonktiva
tarsa sıkıca yapışıktır. Skleranın ön yüzünü örttüğü ve tenon kapsülü ile birleşerek
limbusta sonlanan kısım bulber, forniksleri oluşturan kısım forniksyel olarak ayrılır.
Bulber konjnktiva tenona nispeten gevşek biçimde tutunmuştur; limbus yakınlarında bu
dokuların birbirine karışması ile Vogt palisatları (çitleri) ortaya çıkar. Vogt palisatları
korneal kök hücrelerini barındırır. Forniksyel konjonktiva üst kapakta levator aponörozu
19
ve Müller kasının fibröz elemanları ile birleşir; bu kısımda iyice gevşektir ve rahat
hareket ettirilir.1,2,22,23
Histolojik olarak 2 tabakadan oluşur;
1- Epitelyum: kalınlığı 2-5 hücre arasında değişir. Bazal hücreler küboidal iken
yüzeye ulaşan hücreler düz polihedral hücrelere dönüşür. Epitelde musin
salgılayan hücreler yer alır. Goblet hücreleri konjonktivanın alt ve medial
bölümünde özellikle karünkül ve plika semilunaris bölgesinde kümelenmiştir.
Bunlar konjonktivanın kalan bölümünde seyrek olarak dağılmıştır ve limbal
bölümünde yoktur. Henle kriptaları üst tarsal konjonktivanın 1/3 üst ve alt
tarsal konjonktivanın 1/3 alt kısmında yerleşmişlerdir. Manz bezleri ise limbal
konjonktivada çepeçevre yer alırlar.
2- Stroma (substansia propria): lenfatik damarlar, plazma hücreleri, makrofajlar
ve mast hücreleri içeren iyi vaskülarize ince bir tabakadır. Adenoid ve fibröz
tabakalara ayrılır. Adenoid tabaka lenfoid yapılar içeren bir tabakadır, bunların
sayıları kronik enflamasyonda artarak foliküler yapıları oluşturur. Aksesuar göz
yaşı bezleri (Wolfring ve Krause) stromanın derinliklerinde yerleşmişlerdir.
Palpebral konjonktiva göz kapağının marjinal arkadlarından kanlanır. Proksimal
arkad göz kapağının üst kenarı boyunca devam eder, proksimale dallar göndererek
önce forniksyel sonra bulber konjonktivayı besleyen arka konjonktival arterleri oluşturur.
Bulber konjonktivanın kanlanmasını ön silier arterler sağlar.
Konjonktivanın duyusal inervasyonu 5. kranyal sinirin, lakrimal, supraorbital,
supratroklear ve infraorbital dalları ile sağlanır.
Konjonktivanın lenfatik drenajı yüzeyel ve derin katmanlar için ayrı ayrı
düzenlenmiştir ve kapak lenfatikleri ile uyumlu bir biçimde medialdekiler submandibuler,
lateraldekiler de preauriküler lenf bezlerine drene olurlar.
Palpebral konjonktiva böylece göz kapaklarının arka tabakasını oluşturur ve
mukus sekresyonu yapan goblet hücreler (epitelde) ve Wolfring ve Krause aksesuar
lakrimal bezlerini (stromada) bünyesinde barındırır.1,2,12,22,23
20
8-Diğer Yapılar
a)-Suborbikülaris yağ yastıkları: Maksiller ve zigomatik periostu örten
orbikularis kasının derinliklerinde septasız bir yağ tabakası bulunur. Buna suborbikularis
okuli yağ (SOOF) denir. Bu yağ dokusu daha yukarıda yerleşmiş; kaş derinliklerinde
başlayıp kapağa doğru inen ve postorbikularis fasya ile birleşen retroorbikularis okuli yağ
(ROOF) tabakasının analoğudur. SOOF yaşlanma sürecinde orta yüz yapılarının
yerçekimi etkisiyle kademeli olarak sarkması ile yakından ilgilidir. SOOF’ un eski
anatomik yerine kaldırılması ile orta yüz ve alt kapak yapıları daha genç bir görünüme
kavuşmaktadır.
Benzer şekilde kaş altı yağ yastığı da yerçekimine bağlı sarkmaya uğrayarak üst
göz kapağında fazlaca belirginleşmiş cilt katlantısına neden olabilir.2-6
b)-Kantal tendonlar: Palpebral açıklığın konfigurasyonu medial, lateral kantal
tendonlar ve bunlara tutunan tarsal plakalar ile belirlenir. Medial kantal tendonun anterior
ve posterior lakrimal krestten kaynaklanan iki başlangıç noktası lakrimal kesenin hemen
temporalinde birleşir ve sonrasında yeniden ikiye ayrılırlarak üst ve alt tarsal plakalara
uzanırlar. Tendon anterior lakrimal krest üzerindeki periosta sıkıca bağlanırken posterior
lakrimal krest bağlantısı görece daha zayıftır; fakat göz kapaklarının globa göre
konumunun belirlenmesi ve punktumun gözyaşı havuzu yakınlarında yerleşmesi
açısından posterior lakrimal krest bağlantısı önemlidir.2-6, 21
Lateral kantal tendon orbital rimin iç yüzünde lateral orbital tüberküle tutunur. Alt
ve üst dallara ayrılarak ilgili tarsal tabakalara uzanır. Yatay düzlemde kapak gevşekliği
genellikle lateral kantal uzamaya bağlıdır. Bu gibi durumlarda cerrahi müdahale
palpebral aralıkta kapağın kısaltılması yerine lateral kantusun kısaltılması şeklinde
planlanmalıdır. Lateral kantal tendon genellikle medialden 2 mm daha yukarıya
tutunarak palpebral açıklığa yatay düzlemde medialden laterale doğru hafif bir yukarıya
eğim verir. Lateral kantal tendonun medialden daha aşağıya tutunduğu durumlarda antimongol eğim oluşur.
21
Kantal tendonlar; orbikülaris oküli
lifleri (O), preseptal (PS)
orbikülaris, pretarsal (PT)
orbikülaris, anterior (ALC) ve
posterior lakrimal krestler (PLC),
lakrimal kese (LS)
c)-Meibomian bezleri: Tars içerisine yerleşmiş, üst kapakta yaklaşık 25 alt
kapakta kapakta yaklaşık 20 adet bulunurlar. Gestasyonun 2. ayında kirpikler ve
meibomian bezleri ortak bir pilosebase üniteden farklılaşırlar. Bu durum travma veya
kronik irritasyon sonrasında nasıl olup da bir meibomian bez açıklığından bir kirpik
folikülünün gelişebildiğini açıklamaktadır (kazanılmış distikiazis). Bazen doğumdan
itibaren meibomian bez açıklıkları boyunca ekstra kirpik sırası görülebilir (konjenital
distikiazis).1,2,23
d)- Kaşlar: Üst orbita kenarının hemen üzerine yerleşmiş olan kaş bölgesinde;
deri, kaslar, yağ dokusu ve galea olmak üzere dört ana katman bulunmaktadır. Göz
kapaklarının tersine yoğun bir fibro-adipoz deri altı dokusu olan kaş derisi gene kapak
bölgesi derisinin tam tersine oldukça kalındır. Çok sayıda yüz mimik kası kaş
hareketlerini sağlamak amacıyla bu bölgede deriye yapışmışlardır. Kaşlar frontal ve
22
orbiküler kasların birbirinin içine girdiği özel bir yapı gösterirler. Frontal kas liflerinin
kontraksiyonu kaşları kaldırırken, orbiküler liflerin kontraksiyonu çatılmasına neden olur.
Kaşların içe doğru çekilmesi diğer bir deyişle çatılması korrugator supersili kasının
kontraksiyonu ile olmaktadır. Proserus kasının kontraksiyonu kaş medialinin aşağı doğru
çekilmesini sağlar. Tüm bu kaslar yedinci kranyal sinir tarafından innerve edilir. Galea
tüm bu kasları sararak birbirinden ayırmaktadır. Kaş bölgesinin beslenmesi oftalmik
arterin supratroklear ve supraorbital dalları ile olmaktadır. Venöz dönüş angüler ve
fasyal venler ile gerçekleşir. Kaş bölgesinin lenfatik drenajı lateral uçta yüzeysel parotis
nodlarına, medial uçta ise submandibüler lenf nodlarına olmaktadır.
e)-Alın Kasları: Frontal kas derisinde sonlanan ve kaş bölgesinde liflerinin
orbiküler kas lifleri ile karıştığı bir çift deri altı kastır. Proserus kası iki kaşın arasında orta
hatta yer alır ve kontraksiyonu durumunda glabeller bölgeyi dolayısıyla kaş iç kısmını
aşağıya doğru çekerek horizontal kırışıklıkların oluşumuna neden olur. Korrugator kası
orbita üst iç kenarında frontal kemikten başladıktan sonra dışa ve yukarı doğru giderek
frontal ve orbiküler kas liflerine karışır. Kontraksiyonu durumunda glabellada vertikal
kırışıklıkların oluşumundan sorumludur. Bu kasın kontraksiyonu aynı zamanda kaşların
iç kısmının aşağı doğru çekilmesine ve kaşların orta hatta doğru yaklaşmasına neden
olur.
Damar Yapısı
Göz kapaklarındaki yoğun damarlaşma iyileşmeyi hızlandırdığı gibi
enfeksiyonlara karşı da koruma sağlar.
Kapak Arterleri:
Kapak arterleri iki ana kaynaktan gelir.
1) internal karotid arterden gelen oftalmik dal ve bunun daha küçük dalları olan
frontal (supraorbital, supratroklear) ve lakrimal arterler özellikle üst kapak
beslenmesinden sorumlu iken,
2) eksternal karotid arterden kaynaklanan yüz arterleri (angular ve temporal
arterler) esas olarak alt kapak beslenmesinden sorumludur.
Bu iki sistem arasında yoğun kollateral dolaşım mevcuttur ve üst-alt göz kapakları
boyunca anastomozlar oluşturarak marjinal ve periferal arkadları meydana getirirler. Üst
23
kapakta marjinal arkad kapak serbest kenarının 2 mm yukarısında kirpik foliküllerinin
yakınında tarsın önünde yer alırken periferal arkad tarsın yukarısında levator aponörozu
ile Müller kası arasında yer alır. Alt kapakta genellikle inferior tarsal sınır boyunca
uzanan tek bir damar arkadı yer alır.2-6,13,21,22
Bir diğer anatomik yapı da özellikle medial kantusun 6-8 mm medialinde ve
lakrimal kesenin 5 mm kadar önünde yer alan ve lakrimal cerrahide önemli yere sahip
olan anguler arterdir. Eksternal karotid arterden ayrılan fasyal arter burun kenarından
yukarı doğru yönelerek medial kantus yakınlarında yüzeyelleşir ve anguler arteri
oluşturur.
24
Kapak Venleri:
Göz kapağında venöz drenaj pretarsal ve posttarsal olarak ikiye ayrılabilir.
Pretarsal dokular medialde angüler vene lateralde yüzeyel temporal vene dökülürler.
Posttarsal dokular orbital venlere, anterior fasyal venin daha derinde yerleşmiş dallarına
ve ptergoid pleksusa dökülürler.
Gözkapağı medialinde lenfatik drenaj submandibular lenf nodlarına olurken,
lateraldeki yapıların lenfatik drenajı ilk önce yüzeyel preaurikular nodlara, sonrasında ise
derin servikal nodlara olmaktadır.
25
Kapak Sinirleri
1-Duyusal:
-trigeminus 1. ve 2. Dallar (oftalmik-V1 ve maksiller-V2);
V1;
Lakrimal Sinir
Frontal Sinir
-
Supratroklear ve supraorbital dallar
Nazosilier Sinir
V2;
-
Kısa ve uzun posterior silier dallar
-
Anterior ve posterior etmoidal dallar
-
İnfratroklear dal
-
Korneal dallar
Zigomatik Sinir
-
Zigomatikofasyal ve zigomatikotemporal dallar
İnfraorbital Sinir
-
Palpebral, nazal ve labial dallar
2-Motor:
-okulomotor sinir (KS III)
- superior dal
- inferior dal
-fasyal sinir (KS VII)
- temporal, zigomatik, infraorbital, bukkal ve mandibular dallar
-sempatik sinirler
- Müller kasını innerve eden 3. sıra nöronlar
Kapak duyusu 5. kranyal sinirin (trigeminus) birinci ve ikinci dalları ile taşınır.
Frontal sinir dalları olan supratroklear ve supraorbital sinirler alın, frontal sinüsler ve üst
göz kapağını (konjonktivayı da içine alacak şekilde) innerve eder. Lakrimal sinir lateral
rektus kasının hemen yukarısında superior lateral orbita boyunca ilerler ve lakrimal
bezler ile perioküler bölgenin superior ve lateral kadranını innerve eder. Nazosilier dal
Zinn halkası boyunca ilerleyerek intrakonal alana geçer. Göz küresine ulaşmadan önce
nazosilier sinirden ayrılan dallar ön ve arka etmoidal foramenden geçerek etmoid
26
sinüslerin bir bölümünü, burnun lateral duvarını ve burun ucuna kadar olan bölgede
burun derisini innerve eder. Göz kapaklarının medial cilt dokusu, medial kantus, lakrimal
kese ve karunkül infratroklear sinir tarafından innerve edilir. Nazosilier sinir ayrıca silier
ganglion boyunca ilerleyerek göz küresini kısa ve uzun posterior silier sinirler ile innerve
eder. Nazosilier sinirin korneada sonlanan terminal dalları vücuttaki en yüksek
konsantrasyonda duyusal sinir sonlanma noktalarından bir tanesidir ve korneanın aşırı
duyarlı olmasına neden olur. Maksiller (V2) sinir foramen rotundumdan geçerek inferior
orbital fissürün hemen aşağısında bulunan ptergomaksiller alana ulaşır. Buradan ayrılan
zigomatik dal inferior orbital fissürü geçerek orbitaya girer ve zigomatikofasyal ve
zigomatikotemporal sinirler ile yüzün lateralini innerve eder. Öne doğru yoluna devam
eden maksiler sinir infraorbital foramenden geçer ve (infraorbital sinir olarak) ve
palpebral, nazal ve labial dallarını verir. Bunlar ile alt göz kapağını, yanağı, inferior
lateral orbital bölgeyi ve üst dişleri ve dişetlerini innerve eder. 24
Kapaklarda motor ileti 3. (okulomotor), 7. (fasyal) kranyal sinirler ve sempatik
sinirler yolu ile gerçekleşir.13,21,24
Orbita içerisindeki duyusal dallar;
1- Kısa silier sinir
2- Uzun silier sinir
3- İnferior oblik kasına giden
sinir(okülomotorun alt dalı)
4- Silier ganglion
5- Nazosilier sinir
27
Duyusal sinirler;
1- Trigeminal ganglion
2- Trigeminal sinirin 1. Dalı
3- Trigeminal sinirin 2. Dalı
4- Frontal sinir
5- Supraorbital sinir
6- Supratroklear sinir
7- İnfratroklear sinir
8- Anterior etmoidal sinir
9- Dorsal sinir
10- İnfraorbital sinir
11- Zigomatikofasyal sinir
12- Zigomatikotemporal sinir
13- Lakrimal sinir
14- Zigomatik sinir
28
BLEFAROPTOZİSLİ HASTAYA YAKLAŞIM
Ptozisli hastalarda doğru tanının konulması en uygun tedavi seçimi için büyük
önem taşımaktadır. Hastanın oküler, medikal ve cerrahi öyküsü ile o hasta için cerrahi
düzeltme uygunluğu sorgulanmalıdır. Yüz ve kapak cerrahisi dikkatlice planlanması
gereken durumlardır. Cerrahi sonrası başarıyı etkileyen ana faktörler olarak etyolojiye
yönelik olarak doğru yaklaşımın seçilmesi öne çıkmaktadır. Ayrıca operasyon başarısını
arttırmak ve komplikasyon riskini azaltmak için bazı temel unsurlar her hasta için titizlikle
uygulanmalıdır. Her hasta uygulanacak cerrahi prosedür ile ilgili yeterli miktarda
bilgilendirilmeli operasyon sonrası beklenen olumlu sonuçlar ve olası komplikasyonlar
anlatılmalıdır. Hastanın genel tıbbi öyküsü sorgulanmalı herhangi bir sistemik rahatsızlık
varsa bilinmelidir. Hasta koagulasyon profili bakımından sorgulanmalıdır; kanama
diatezi, antikoagulan kullanım öyküsü (örn kumadin) veya aspirin veya non-steroid
antiinflamatuar ilaçlar (NSAİİ) gibi antiplatelet kullanım öyküsü sorgulanmalıdır. Warfarin
gibi antikoagulan ajanların cerrahiden 4 gün önce kesilmesi önerilirken, geri
dönüşümsüz anti-platelet etkisi dolayısıyla aspirin için önerilen süre cerrahiden en az 5
gün öncesidir. NSAİİ’lerin anti-platelet etkileri geri dönüşümsüz değildir bu yüzden 72
saat önce kesilmesi yeterli olmaktadır.25 Alternatif tıbbın yükselişine paralel olarak
kullanım oranları artan herbal ve destek tedaviler sorgulanmalıdır. Toplumun büyük bir
kesiminde bu ilaçlar tamamen doğal ve bu yüzden zararsız olarak düşünüldüğünden
konuyla ilgili ayrıntılı sorgulama gerekebilmektedir. Amerikan anestezistler birliği
kılavuzlarına göre hakkında resmi bir çalışma olmayan her tür herbal ilaç elektif bir
operasyondan 2-3 hafta önce kesilmelidir.26
Anamnez ve inspeksiyon
Ptozis hastalarında anamnez ile konjenital/kazanılmış ayrımı yapılabilir.
Anamezde kapak düşüklüğünün doğuştan mı olduğu yoksa sonradan mı fark ediliği, ne
kadar süredir devam ettiği, zamanla düşüklüğün artıp artmadığı, günün değişik
saatlerinde kapak düşüklüğü miktarında değişiklik olup olmadığı, beraberinde çift görme
öyküsü olup olmadığı, ağız hareketleri, çiğneme veya göz hareketleri ile düşüklüğün
miktarında değişiklik olup olmadığı, disfoni, dispne, disfaji veya proksimal kas zayıflığı
öyküsü, doğum öyküsü, geçirilmiş travma veya cerrahi öyküsü, diğer oküler bozukluklar,
29
ailede ptozis öyküsü ve diğer sistemik hastalıklar (varsa) ve bunlara ait tıbbi geçmiş
anamnez ile sorgulanmalıdır. İnspeksiyonda baş pozisyonu kontrol edilmeli, çene
elevasyonu olup olmadığı, kaş pozisyonu ve yukarı bakışta kaş hareketi
değerlendirilmelidir. Her iki üst kapak cilt kıvrımlarının yerleşimi, birden fazla cilt kıvrımı
olması, birbirlerine göre simetrisi değerlendirilmelidir. Başlangıç inspeksiyon muayenesi
ile hekim diğer muayenelere geçmeden ptozis miktarını kestirebilir.
Muayene
Tüm hastalarda görme keskinliği ölçülmeli, biomikroskopik ve fundus muayeneleri
tamamlanmalı, göz içi basınçları ölçülmelidir. Çocuklarda sikloplejik refraksiyon
muayenesi uygulanmalı buna göre en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri varsa ambliyopi
not edilmelidir. Pupil; şekli, yerleşimi ve direk-indirek ışık refleksleri açısından
incelenmelidir.
Yine tüm hastalarda göz kuruluğu olup olmadığı mutlaka muayene ile
belirlenmelidir. Gözyaşı filminin kalitesi ve miktarı, gözyaşı kırılma zamanı ve
lagoftalmus bakılmalı, olası bir kuruluğun göstergesi olabilecek korneal epitelyopatiler
veya mukus plakları araştırılmalıdır.2
Ptozis Muayenesi
Ptozisli hastada fizik muayene 4 klinik ölçüm ile başlar.27,28 Bunlar:
1-palpebral aralık miktarı
2-marjin-refleks mesafesi
3-üst kapak cilt kıvrımı pozisyonu,
4-levator fonksiyonudur.
Bu bulgular muayene formunda çizilerek de gösterilebilir.
30
Palpebral aralık miktarı; üst kapak ile alt kapak arasındaki en geniş noktada
ölçülür. Bu ölçüm hasta uzaktaki bir objeye primer pozisyonda fiksasyon yaparken alınır.
Marjin-refleks mesafesi (MRM); primer pozisyonda üst kapak sınırı ile korneal
refleks arasındaki mesafedir. Blefaroptozis miktarını belirlemede en etkili ölçümdür.
Ciddi ptozis vakalarında ışık refleksi göz kapağı tarafından tamamen örtülmüş olabilir.
Eğer hasta okurken görmesinin örtüldüğünden şikayet ediyorsa MRM mutlaka okuma
pozisyonunda da ölçülmelidir. Alt kapak pozisyonu (retraksiyon veya skleral şov) halinde
MRM-2 olarak değerlendirilmektedir. MRM-1 ve MRM-2’nin toplamı palpebral aralık
miktarını vermelidir.2-6
Cilt kıvrımı; göz kapağı sınırına kadar olan mesafe ölçülür. Levator kası liflerinin
cilde tutunması ile oluştuğundan yüksek, çift veya asimetrik cilt kıvrımları dikkate
alınmalıdır. İnvolusyonel ptozisli hastalarda cilt kıvrımı genellikle yükselmiştir. Konjenital
ptozisli hastalarda ise cilt kıvrımı ya yoktur veya ileri derecede siliktir.
Levator fonksiyonu; üst göz kapağının aşağı bakış pozisyonu ile yukarı bakış
pozisyonu arasında kattetiği mesafe cetvelle ölçülerek bakılır. Bu işlem yapılırken kaşın
üzerine parmakla bastırılarak frontal kasın etkisi minimalize edilmeye çalışır ve hastaya
mümkün olduğunca aşağıya bakması söylenerek cetvel kapak kenarı alt seviyesi orta
hatta sıfırda tutulur, daha sonra hastaya mümkün olduğunca yukarı bakması söylenir ve
kapağın kattetiği mesafe mm cinsinden levator fonksiyonu olarak ifade edilir. Normalde
12-17 mm arasında bir aralık beklenmektedir.
0-4 mm harekette zayıf levator fonksiyonu,
5-7 mm harekette orta derecede levator fonksiyonu,
8-9 mm harekette iyi derecede levator fonksiyonu,
10mm ve üzeri harekette çok iyi derecede levator fonksiyonu olduğu söylenebilir.
Levator fonksiyonunun doğru ölçümü ptozis etyolojisinin doğru tanımlanmasında
ve tedavinin planlanmasında önemli yere sahiptir. Bununla birlikte frontal kas, orbiküler
kas, superior rektus ve diğer ekstraoküler kasların etkisi ve güçleri klinik olarak test
edilmelidir.
Ptozis miktarı; yukarıdaki dört kriter esas alınarak belirlenir. Normal vertikal
kapak aralığı çocuklarda 9-10 mm, erişkinlerde 10-11 mm’dir. Kadınlarda erkeklerden
biraz daha geniştir. Normalde üst kapak serbest kenarı üst limbusu yaklaşık 2 mm
31
örterken alt kapak serbest kenarı limbusa ya teğet geçer ya da 1 mm civarında hafifçe
örter. Tek taraflı ptozis olgularında ptotik ve normal gözün vertikal kapak yükseklikleri
arasındaki fark ptozis miktarını verirken, çift taraflı olgularda mevcut kapak aralığı ile
olması gereken kapak aralığı arasındaki fark ptozis miktarını verir. Vertikal kapak
aralığının en geniş olduğu bölüm pupilin yaklaşık 1mm nazalindedir. Tüm bu ölçümler
göz önüne alınarak değerlendirildiğinde ptozis miktarı aşağıdaki şekilde değerlendirilir;
Hafif ptozis- Æ
2 mm ve daha az kapak düşüklüğü,
Orta ptozis
Æ
3 mm kapak düşüklüğü,
Ağır ptozis
Æ
4 mm ve daha fazla kapak düşüklüğü.
Müller kası fonksiyonu; ptotik göze 10 dakika ara ile birkaç kez fenilefrin %
10’luk damlatılarak ölçülür. Normalde Müller kası kapağın yaklaşık 2 mm kalkmasına
yardımcı olur. 10-15 dakika bekledikten sonra üst kapak normal seviyeye gelirse
patolojinin Müller kası ile ilgili olduğu düşünülebilir. Bu gibi durumlarda Müller kası ve
konjonktiva ve tars rezeksiyonu (fasanella-servat tarsamüllerektomi) cerrahi tedavi
olarak düşünülebilir.
Bell Fenomeni; kapanan göz kapaklarında globun yukarıya rotasyon yapması
durumudur. Bir taraftan hastanın gözleri el ile hekim tarafından açılmaya çalışılırken
hastaya uyur gibi gözlerini kapatması söylenir ve globun pozisyonu izlenir. Bell fenomeni
iyi olan gözlerde kornea tamamen kapaklar altına alınabilmektedir. Bell fenomeni
yetersiz olan gözlerde postoperatif açıkta kalma keratopatisi riski fazladır. Bu hastalarda
özellikle ileri derecede levator rezeksiyonu veya frontal kasa asma cerrahisi
planlanıyorsa dikkatli olunmalıdır. Cerrahi planlanan tüm hastalarda postoperatif durumu
kestirebilmek açısından Bell fenomeni bakılmalıdır.2-6
Marcus-gunn fenomeni (jaw-winking/çene hareketi); tüm konjenital ptozislerin
% 4-6’sında görülür. Çene hareketleri ile ptotik göz kapağının yükseldiği sinkinetik bir
durumdur. Genellikle tek taraflıdır ve ilk olarak anne tarafından bebeğin beslenmesi veya
emzirilmesi sırasında fark edilir. Ptotik kapakta yükselmeye neden olan hareket karşı
tarafta lateral mandibular harekettir. Sinkinezisin 5. kranyal sinirin motor dalları ile
levator arasında normal olmayan bağlantılar sonucu gerçekleştiği düşünülmektedir.
Zaman zaman diğer kranyal sinirler ile 3. kranyal sinir arasında da benzer anormal
32
bağlantılar ile karşılaşılmaktadır. Duane retraksiyon sendromunun bazı formlarında glob
hareketleri ile ptotik kapağın yükseldiği görülmektedir. Tedavisi cerrahidir. Frontale askı
veya ileri derecede levator rezeksiyonu seçenekler arasındadır.29
Göz hareketleri ve kayma; muayeneleri tüm ptozisli hastalarda dikkatlice
yapılmalıdır. Çeşitli derecelerde glob hareket kısıtlıkları ve kaymaların ptozis ile birlikte
görüldüğü durumlar söz konusudur. Bu gibi durumlarda temel yaklaşım öncelikle
kaymanın düzeltilmesi şeklindedir.
Kapak geri kalması (lid lag); konjenital ve kazanılmış ptozislerin ayırımında
önemli bir kriterdir. Levator kasının distrofik tabiatı dolayısıyla konjenital ptozislerde
gevşeyemeyen levator yüzünden aşağı bakışlarda ptotik kapakta lid lag görülür.
Kazanılmış ptozislerde ise ptotik kapak seviyesi tüm bakış pozisyonlarında diğerinden
daha aşağıdadır.
Tensilon (Edrofonium klorid) Testi; myastenia gravis (MG) hastalığının ayırıcı
tanısı için kullanılır. 2 mg (0,2 cc) tensilon tuberkulin enjektörüne çekilerek intravenöz
(iv) olarak verilir. 60 saniye boyunca hasta gözlenir, eğer ptozis azalır veya ortadan
kalkarsa test pozitif olarak kabul edilir. Tepki yoksa yan etki gelişip gelişmediğine bakılır.
Eğer hastada nefes darlığı, terleme, senkop yoksa 4mg daha iv olarak verilir. Hala yanıt
yoksa son olarak 4 mg daha verilir. Ciddi yan etki potansiyeli yüzünden bu tür kademeli
yaklaşım tercih edilmektedir. Ayrıca testi uygulayan hekimin acil müdahale hatta
resüsitasyon gerektirecek durumları düşünerek hazırlıklı olması gerekir. Testten önce
atropin uygulayan (0.4 mg ciltaltına) hekimler de mevcuttur.22,24
Göz yaşı fonksiyonları korneal boyanma; tüm ptozisli hastalarda bakılmalıdır.
Göz yaşı filminin kalitesi ve miktarı, gözyaşı kırılma zamanı ve lagoftalmus bakılmalı,
olası bir kuruluğun göstergesi olabilecek korneal epitelyopatiler veya keratopatiler
araştırılmalıdır. Keratopati görüldüğü takdirde planlan cerrahi düzeltme miktarı tekrar
değerlendirilebilir.
Ayrıca pupil muayenesi yapılmalı ve anomaliler not edilmelidir. Miotik pupilla
Horner sendromunun bulgularından bir tanesi iken bazı okülomotor palsili hastalarda
midriatik pupilla görülebilmektedir.
Eksternal muayene ile de bazı anomaliler tespit edilebilir. Örneğin ciddi bilateral
konjenital ptozislerde eşlik eden telekantus, epikantus inversus, superior orbital rimde
33
basıklaşma, horizontal kapak aralıklalarında daralma ve burun kökünde hipoplazi gibi
bulgular otozomal dominant geçiş gösteren blefarofimozis sendromu ile ilişkilidir.2-7
Horner sendromu düşünülen hastalarda farmakolojik testler tanıya yardımcı
olabilir. Kokain nöromuskuler bileşkede norepinefrinin geri alımını bloke ettiğinden
topikal %4-10’luk kokain uygulaması ile normal bir gözde iris dilatör kasları kasılır ve
midriazis oluşturur. Buna karşılık Horner sendromunda sinaptik boşlukta norepinefrin
yokluğu dolayısıyla kokain uygulaması sonrası dilatasyon görülmez. Yine bazı
farmakolojik testler ile Horner sendromuna neden olan lezyonun yeri belirlenebilir; ve
birinci, ikinci veya üçüncü nöron disfonksiyonu ayrımı yapılabilir. Üçüncü nöron
disfonksiyonu tipik olarak iyi huylu iken birinci ve ikinci nöron disfonksiyonları daha
sıklıkla malign neoplazmlar ile ilişkilidir (örn; apikal –pankoast- akciğer tümörü,
anevrizma veya karotid diseksiyonu).30
Blefaroptozis MG’ in en sık prezentasyon bulgusudur, bu da oftalmolojistin ayırıcı
tanıda mutlaka MG’yi de dikkate almasını gerektirir.31 Gün içerisinde dalgalanma
gösteren, yorgunlukla veya uzun süre yukarı bakış ile artan ptozis özellikle diplopi ile
birliktelik gösteriyorsa veya sistemik birliktelikler varsa MG’ yi düşündürmelidir. Bu
durumda tensilon testi uygulanabilir. Buz paketi testi de tensilona alternatif bir testtir.
Daha az potansiyel yan etkiye sahiptir. Bu testte bir buz paketi hastanın göz kapakları
üzerine 2 dakika süre ile uygulanır. Eğer ptozis MG kaynaklı ise soğuk etkisiyle
asetilkolinestarazların inhibe olmasına bağlı olarak ptotik kapakta düzelme olacaktır.
Asetilkolin reseptör antikor testi de tensilon testine alternatif bir başka testtir. MG’ li
hastalarda kas motor son-plak reseptörlerinin harabiyetine neden olan otoimmun
antikorları serumda tespit etmek amacıyla dizayn edilmiş bir testtir. Sistemik MG’li
hastaların %90’nında, oküler MG’ li hastaların %70’inde serum antikorları tespit
edilebilmektedir. Oküler MG’ de antikor seviyeleri sistemiğe oranla daha düşük
çıkmaktadır.22,31
Göz kapakları kaldırılmadan (ptotik durumdayken) ve kaldırılarak görme alanı
muayenesi yapılması ile hastanın fonksiyonel görme kaybı seviyesi ve planlanan cerrahi
sonucu üst görme alanı bölgesinde ne tür bir gelişme beklendiği ortaya çıkartılabiir.
Fonksiyonel-kozmetik düzeltme ayrımının yapılmasında da görme alanı ölçümleri faydalı
olacaktır.2-6
34
BLEFAROPTOZİS SINIFLANDIRMASI
Ptozis başlangıç zamanına veya altta yatan etyolojisine göre sınıflandırılabilir.
Başlangıç zamanına göre ptozis konjenital veya kazanılmış olarak sınıflandırılabilir.22
Konjenital ptozislerin birçoğu lokalize bir kas disgenezinden kaynaklanmaktadır.
Kazanılmış ptozis vakalarının birçoğu ise yaşa bağlı olarak levator aponörozunda
gevşeme veya yerinden ayrılma sonucu karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte daha
özgün ve doğru bir sınıflandırma ptozis etyolojisine yönelik olarak yapılabilir.
Etyolojik sınıflandırma esas alındığında ptozis şu şekilde ayrılabilir; 32
Konjenital
Myojenik
İzole levator distrofisi
Diğer sendromların bir parçası olarak: blefarofimozis, genel
ekstraoküler kas fibrozisi, konjenital myastenia
Nörojenik
KS III palsisi
Konjenital Horner sendromu
Marcus-Gunn jaw winking
Kazanılmış
Myojenik
Kazanılmış muskuler distrofiler
Kronik progresif eksternal oftalmopleji (KPEO)
Myastenia gravis (MG)
Nörojenik
KS III palsisi
Horner sendromu
Mekanik
Tümör, kist veya büyümüş lakrimal bez
Travmatik
Geçici (ödem, kontüzyon sonucu)
Kalıcı (kas veya sinir hasarı, aponörozun yerinden ayrılması)
İnvolusyonel Levator aponörozunda zayıflama, yerinden ayrılma gibi durumlar
Levator kasında yağ infiltrasyonu
Psödoptozis
Ciddi blefaroşalazis
Enoftalmus veya kontralateral egzoftalmus
Kontralateral kapak retraksiyonu
35
Yanlış yönlenmiş KS VII rejenerasyonu
Okülofasyal spazmlar
KONJENİTAL PTOZİS
Myojenik Ptozis
Lokalize ya da diffüz kas hastalıkları sonucu gelişen ptozislerdir. Esas patoloji
levator kasında veya nöromuskuler bileşkededir. Genellikle kötü Bell fenomeni ve
orbikularis kası zayıflığı eşlik ettiğinden fonksiyonel düzeltme hedeflenir.33
-levator fonksiyonu kötü veya hiç yoktur
-normal pozisyonda cilt kıvrımı yoktur veya çok siliktir.
-orta, ileri derecede ptozis görülür
-aşağı bakışta lid lag mevcuttur
-baş pozisyonu olabilir.
a) İzole levator distrofisi (Basit konjenital ptozis)
Levator kası disgenezisi sonucu ortaya çıkar. Normal kas liflerinin olması gereken
yerde fibröz veya adipöz doku yer almaktadır ve böylece levator kası kasılma ve
gevşeme görevlerini yerine getiremez.22 Tüm konjenital ptozisler içinde en sık görülen
gruptur. Doğumda veya doğumdan hemen sonra ortaya çıkar ve büyük sıklıkla tek
taraflıdır. Levator kasındaki bu disgenezis dolayısıyla, levator kas fonksiyonları kötü
veya hiç yoktur; lid lag mevcuttur ve lagoftalmus görülebilir. Levator kas fonksiyonun çok
kötü olduğu durumlarda cilt kıvrımı da yoktur veya siliktir. Ciddi tek taraflı ptozisli
hastalarda yüksek astigmatizmaya, anizometropiye ve hatta şaşılığa bağlı ambliyopi
insidansı % 20 civarında bildirilmiştir. Tedavisi cerrahidir ve okul öncesi dönemde
uygulanması önerilmektedir. 4 mm ve altında levator kas fonksiyonu olan hastalarda
eksojen veya otojen bir materyal ile üst kapağın frontal kasa asılması klasik tedavisidir.
Bununla birlikte supermaksimum levator rezeksiyonu veya whitnall ligamanı askı
cerrahisi öneren yazarlar da mevcuttur.34,35 Ayrıca orbikülaris, levator ve frontalis
kaslarının askı cerrahisinde kullanımı da önerilmiştir.36,37 Kötü Bell fenomeni veya
36
vertikal kayma ile birlikte konjenital myojenik ptozisi olan bir hastada superior rektus
kasında da eşzamanlı yetersiz gelişme olabileceğinden şüphelenilmelidir (çift elevator
palsisi veya monoküler elevasyon yetersizliği).
b) Blefarofimozis Sendromu:
Blefarofimozis-ptozis-epikantus inversus (BPES) olarak da tanımlanan nadir
görülen bir konjenital anomalidir.2,3,6,22 Konjenital ptozislerin % 3-6’sını oluşturur.
Otozomal dominant geçiş gösterir. Bilateral myojenik ptozis ile birlikte telekantus,
epikantus inversus, superior orbital rimde basıklaşma, horizontal kapak aralıklarında
daralma ve burun kökünde hipoplazi gibi bulgular mevcuttur. İki tipi vardır. Tip 1’de dişi
infertilitesi ve hipogonadizm ile birlikte % 100 penetrans tanımlanmıştır. Tip 2 etkilenmiş
erkeklerde de dişilerde de geçiş gösterir ve %96.5 penetrans bildirilmiştir. Tedavisi
cerrahidir ve birden fazla anomalinin düzeltilmesi gerektiğinden tek veya iki aşamalı
düzeltme ile ilgili değişik görüşler mevcuttur. Genel kanı ilk aşamada epikantusların ve
telekantusların düzeltilmesi, ikinci aşamada frontal kasa askı yöntemi ile ptozislerin
düzeltilmesi yönündedir.38,39
c) Konjenital Fibrozis
Göz hareketlerinde kısıtlılıklar ile izlenen ve fibrotik olarak tanımlanan bir grup
hastalıktır, aslında esas olarak patoloji beyin sapında oküler motornöronların agenezisi
dolayısıyla oluşmaktadır. Prototipi otozomal dominant geçiş gösteren ve ciddi bilateral
ptozis ile eksternal oftalmopleji izlenen ekstraoküler kasların konjenital fibrozisi tip 1’ dir
(KFEOK 1).24 Bu hastalıkta 3. kranyal sinirin superior dalında agenezis ve buna bağlı
superior rektus ve levator palpebra kaslarında atrofi mevcuttur. Hastalar ciddi bir şekilde
ptotik olan gözkapakları altından görebilmek için kafalarını ileri derecede ekstansiyona
getirirler. Bell fenomeni zayıf olduğundan bu hastalarda uygulanacak ptozis cerrahisi
dikkatli bir şekilde planlanmalı ve yakın takip edilmelidir. Eğer ekstraoküler kas cerrahisi
de planlanıyorsa ptozis cerrahisinden önce uygulanmalıdır.
d) Konjenital myastenia
Nörojenik Ptozis
37
Konjenital nörojenik ptozisler embryolojik gelişim sırasında ortaya çıkan innervasyon
defektlerinin bir sonucudur. Nadir karşılaşılan durumlardır.
a) Okülomotor felci (KSIII)
Blefaroptozis ile birlikte glob elevasyonu, depresyonu ve addüksiyonunda da
yetersizlikler mevcuttur. Pupiller dilatasyon izlenebilir. Konjenital 3. KS felci kısmi de
olabilir fakat yine de ptozis genellikle izole bir bulgu olarak görülmez. Bu hastalarda
kayma ve ambliyopinin tedavisi oldukça güçtür. Ptozis tedavis cerrahidir ve tercih edilen
yöntem frontal kasa askı metodudur fakat post-operatif lagoftalmus çok sıktır. Globun
hareket azlığı zayıf Bell fenomeni ile birleşince bu hastalarda post operatif dönemde
açıkta kalma keratopatisi ve kornea ülseri riski yüksek olmaktadır.2,24,40
b) Konjenital Horner sendromu
Yarıda kesilmiş sempatik sinir zincirinin bir halkası olarak ortaya çıkar. Miozis,
anhidrozis, tutulan bölgede iriste pigmentasyon azlığı ve hafif ptozis ile birliktedir. Hafif
derecedeki ptozisin nedeni sempatik Müller kasına innervasyon eksikliği sonucudur. Alt
kapakta Müller kasının analoğu olan inferior tarsal kasa innervasyon azlığı sonucunda
alt kapağın yükselmesine neden olur ki bu durum zaman zaman alt göz kapağı ptozisi
olarak değerlendirilir. Bu tür kombine durumlar palpebral aralığı iyice daraltarak
enoftalmus olarak değerlendirilmesine neden olabilir. Pupiller miozis en iyi loş ışıkta
diğer pupil dilate halde iken ayırt edilebilir.2,24
c) Marcus-Gunn sendromu (jaw winking)
Konjenital ptozislerin % 4-6’sında görülür. Konjenital sinkinetik ptozislerin en sık
şeklidir. Genellikle tek taraflıdır. Ptotik göz kapağı çene hareketleri ile yukarı kalkar. 5.
KS’in ptergoid kası innerve eden dalları ile levator kası arasında anormal bağlantılar
sonucu bu tür bir sinkinezisin geliştiği düşünülmektedir. Mandibula sağlam göz tarafına
hareket ettirildiğinde düşük kapak yukarı kalkar.2,24,41
38
KAZANILMIŞ PTOZİS
Myojenik Ptozis
Lokalize veya yaygın musküler hastalık sonucu ortaya çıkarlar. Altta yatan kas
disfonksiyonu nedeni ile cerrahi düzeltme zor olabilir. Hangi cerrahi yöntemin seçileceği
esas olarak levator kası fonksiyonuna göre belirlenir.
a) Kazanılmış muskuler distrofiler
En sık görülen tipi herediterdir ve otozomal dominant geçiş gösterir. Kaslarda
aşırı kasılma ile birlikte gevşeme güçlüğü de mevcuttur. Çocuklukta veya adolesan yaşta
başlar. Baş, boyun ve üst ekstremite kaslarında ilerleyen zayıflık, uzun ince yüz hatları,
frontal kellik, polikromatik katarakt, testiküler atrofi ve ifadesiz yüz bulguları ile birlikte
bilateral ptozis mevcuttur.24
b) Kronik progresif eksternal oftalmopleji (KPEO)
Ptozis ve özellikle yukarı bakış olmak üzere oküler hareketlerde kısıtlanma ile
seyreden mitokondrial bir hastalıktır.24 Bakış bozuklukları görülebilir fakat oftalmopleji
genellikle çift taraflı olduğundan diplopi nadirdir.42 İzole formu yetişkinlikte görülür ve en
hafif şeklidir. Hastalar kaslarda güçsüzlükten şikayet ederler. Okülofaringeal distrofi orta
ağırlıktadır ve erken çocuklukta veya ergenlikte daha sık görülür. Farenks kaslarında
güçsüzlük ve temporal kasta zayıflık ile kendini gösterir. Kearns-sayre sendromunda ise
pigmenter retinopati, komplet kalp bloğu, beyin omurilik sıvısı (BOS) protein
seviyelerinde artış (>1 g/lt) ve ataksi görülebilir. Ayrıca Kearns-sayre sendromunda
genellikle semptomlar 20 yaşından önce başlar ve gidişat daha kötüdür.2,12,43 KPEO en
sık görülen mitokondriopatilerden birisidir. Genellikle sporadik olmakla birlikte ailesel
formları da bildirilmiştir.42 Kas biopsilerine bakıldığı zaman ragged-red fibers (kırmızı kas
liflerinde düzensizlik) ve sitokrom C-oksidazda mozaik pattern görülmektedir.42 Bazı
serilerde bildirildiği üzere koenzim Q10 ile tedavi denenmiş fakat etkili
bulunmamıştır.42,43 Semptomların iyileştirilmesi yolunda yapılacak tek etkili tedavi
ptozisin cerrahi olarak düzeltilmesidir. Açıkta kalma keratopatisi riski yüksekliğinden
39
dolayı eğer uygulanacaksa cerrahi dikkatli uygulanmalı ve hasta yakın takibe
alınmalıdır.44 Seçilecek cerrahi yöntem frontal kasa askılamadır.
c) Myastenia gravis
Myastenia gravis (MG) oto antikorların nöromusküler bileşkedeki reseptörlere
saldırdığı otoimmün bir hastalıktır. Genellikle yaygın sistemik tutulum gösterir. Çizgili
kaslarda yorgunluk ve kas güçsüzlüğü ile karakterize ataklarla seyreden bir hastalıktır.
MG’ li hastaların yaklaşık %10’nunda timoma da mevcuttur ve bu duruma yönelik gerekli
taramalar yapılmalıdır. MG’nin erken bulguları genellikle oftalmiktir ve ptozis bunlar
arasında en sık prezente olan bulgudur. Ptozis asimetrik tek veya çift taraflı olabilir.
Günün erken saatlerinde kapak seviyesi iyi iken ilerleyen saatlerde ptozisin artması MG
lehine bulgudur. Diplopi de sık görülen bir bulgudur. Sadece perioküler tutulum olan
durumlarda oküler MG olarak isimlendirilir. Myastenik hastalarda diğer otoimmün
hastalıklarda görülebilir. Hastaların % 5-10’nunda Graves birlikteliği mevcuttur. Oküler
MG’ de görülen ptozis genellikle sistemik asetilkolin tedavisine veya steroidlere çok iyi
yanıt vermemektedir. Cerrahi planlandıysa medikal tedaviden en iyi yanıt alınana kadar
beklenmelidir. Levator fonksiyonundaki değişkenlikten ötürü seçilen tedavi yöntemi
genellikle frontal kasa askı yöntemidir.2,24,44
Nörojenik Ptozis
Kazanılmış nörojenik ptozis normal olarak gelişimini tamamlamış innervasyonun bir
şekilde kesintiye uğraması ile oluşur.
a) 3. kranyal sinir (KS) felci
Kazanılmış okülomotor sinir felcinin nedeninin saptanması önemlidir. Ayırıcı tanıda
vaskülopatik ve kompresif nedenler göz önünde tutulmalıdır. 3. KS felçli olgularda
vasküler patoloji en sık neden olark öne çıkmaktadır. Diabet, hipertansiyon, veya
arteriosklerotik değişikliler vasküler patolojinin nedeni olabilir. Tipik olarak vaskülopatik
3. sinir felçlerinde pupil anomalileri görülmez ve genellikle 3 ay içerisinde
kendiliklerinden düzelirler. İyileşmeyi takiben levator fonksiyonları genellikle tatminkar
düzeydedir. Fakat 3. sinir felçli bir hastada pupil tutulumu da varsa kompresif neoplastik
40
veya anevrizmal bir lezyonu ekarte etmek amacıyla acilen araştırma başlatılmalıdır.
Cerrahi planlandıysa tercih genellikle frontal kasa askı cerrahisi şeklindedir.14,24
b) Horner Sendromu
Okülosempatik yolun herhangi bir noktasındaki bir lezyon aynı tarafta ptozis ve
miozisin birlikte görüldüğü Horner sendromuna neden olur.24,30 Üst göz kapağına, alt göz
kapağına ve iris dilatatör kaslarına sempatik akımın durması klasik bulgulara neden olur.
Anizokori en iyi hafif aydınlatılmış ortamda ayırt edilir, etkilenmiş pupilde dilatasyon
gecikir. Işık ve yakın pupil reflekskeri sağlamdır. Ptozisin nedeni Müller kasının paralize
olmasıdır. Alt kapak elevasyonu da gerçekleşebileceğinden tutulan tarafta enoftalmik bir
görünüm de oluşabilir. Sempatik yolda santral birinci nöron lezyonu sözkonusu ise
yüzün etkilenen tarafının tümünde anhidrozis mevcuttur; superior servikal ganglion
sonrası lezyonlarda ise anhidrozis ya minimal olarak alın bölgesinde görülür ya da
yoktur.
Horner sendromu tanısını koymak üzere geleneksel yaklaşım topikal kokain
damlatılması şeklindedir.2,46 Kokain nöromusküler bileşkeye salınan norepinefrinin geri
alımını bloke ederek bölgede birikmesini sağlar. Kokain damlatılmış sağlıklı gözlerde
artmış norepinefrine bağlı olarak dilatasyon gerçekleşir, fakat Horner sendromlu bir
gözde kokain damlatılması sonucu pupil dilatasyonu ya çok hafif olur ya da hiç olmaz.
Topikal apraklonidin uygulaması da kokaine alternatif olarak gündeme gelmeye
başlamıştır. Bu uygulama sonrasında etkilenen pupilde dilatasyon olurken sağlam
pupilde etki görülmez. Bu etkinin pupil dilatatör kaslardaki α1 reseptörlerinin
denervasyon hipersensitivitesine bağlı olduğu düşünülmektedir. Apraklonidin aynı
zamanda selektif bir α2 reseptör agonistidir böylece Müller kaslarındaki α2 reseptörleri
uyararak ptoziste gerilemeye de neden olur. Dolayısıyla apraklonidin kullanımı ile hem
anizokori gerilemekte hemde ptozis düzelmektedir; bu ikili etki dolayısıyla Horner
sendromu tanısını doğrulamakta apraklonidin kullanımının kokain kullanımından daha
etkili olduğunu savunan görüşler mevcuttur.46,47 Hatta ptozis açısından geçici bir tedavi
seçeneği olarak kullanılabileceği öne sürülmüştür.47 Lezyonun yerinin lokalizasyonu için
ise presinaptik terminalden norepinefrin deşarjına neden olan etkisi dolayısıyla
hidroksiamfetamin kullanılır. Hidroksiamfetamin damlatılması sonrasında normal gözde
41
ve preganglionik lezyonu olan gözde pupil dilatasyonu görülür; postganglionik Horner
sendromlu bir gözde ise sinir terminali dejenere olduğundan ancak zayıf bir dilatasyon
gelişir.
Birinci nöron lezyonları santral sinir sistemi hastalıklarına bağlı oluşur. Bunlar; damar
tıkanıklıkları (özellikle lateral medullada-Wallenberg sendromu), tümörler, servikal disk
hastalıkları, üst omuriliği tutan diğer hastalıklardır. İkinci nöron lezyonları; apikal akciğer
tümörleri (Pankoast sendromu), metastazlar, göğüs cerrahisi, torasik aortik anevrizma,
veya brakial pleksus travması olabilir. Üçüncü nöron lezyonları ise en sık olarak karotid
arterin duvarlarında dejeneratif değişikliklere bağlı olarak ya da vazospazm sonucu
oluşur.
Guillan-Barre sendromu, okülofaringeal distrofi, ve iatrojenik botulizm kazanılmış
nörojenik ptozis nedenleri olarak daha nadir şekilde görülebilirler.
Mekanik Ptozis
Genellikle bir neoplazm üst kapağı aşağı doğru ittiği zaman ortaya çıkar.
Pleksiform nörom veya hemanjiom gibi konjenital bir nedenden veya büyük bir şalazyon
veya bazal hücreli karsinom gibi kazanılmış bir nedenden ötürü oluşabilir. Cerrahi
sonrası veya travma sonrası ödem geçici ptozise neden olabilir.
Travmatik Ptozis
Levator aponörozuna veya levator kasına künt veya delici travma ptozise neden
olabilir. Preaponörotik yağ dokusunun ortaya çıktığı gözkapağı laserasyonlarında
septum açılmış demektir bu da levator aponörozunun hasarlanmış olabileceğinin
göstergesidir. Bu tür hastalarda eğer ptozis mevcutsa levator kası veya aponörozunun
eksplore edilerek muayenesi yapılmalıdır. Orbital veya nöroşirurujik prosedürler
sonrasında da ptozis görülebilir. Bu tür durumlarda cerrahi planlanmadan önce durumun
geçici olabileceği göz önünde bulundurularak 6 ay beklenmesi önerilir.
İnvolusyonel Ptozis
Kazanılmış aponörotik ptozis tüm blefaroptozis tipleri içinde en sık görülenidir.
Temel patoloji levator aponörozunun gevşemesi, zayıflaması veya yerinden ayrılmasıdır.
42
İlerleyen yaşa bağlı zayıflama sonucu ortaya çıkar. Aponörotik defektleri olan göz
kapaklarında yüksek veya silinmiş cilt kıvrımı karakteristik bir bulgudur. Tarsın üzerinde
göz kapağı cildinin incelmesi de sık karşılaşılan bir bulgudur. Levator kası sağlam
olduğundan levator fonksiyonu genellikle normaldir (yaklaşık 15 mm).48,49 Bu tür
kazanılmış aponörotik ptozisler okuma pozisyonunda kötüleşebilir ve hastanın
okumasını kısıtlayabilir.
-levator fonksiyonu iyidir (normal ya da normale yakın)
-cilt kıvrımı yükselmiştir.
-orta, ileri derecede ptozis
-aşağı bakışta lid lag olmaz, kapak her pozisyonda ptotiktir.
-başpozisyonu yoktur
Devamlı göz kaşıma veya sert kontakt lens kullanımı gibi nedenler de kazanılmış
aponörotik ptozise neden olabilir. Ayrıca göz içi cerrahisi sonrasında da aponörotik
ptozis gelişebilmektedir.50,51,52
PSÖDOPTOZİS
Gerçekte ptozisin olmadığı durumlarda düşük göz kapağı görüntüsü olarak tarif
edilir. Pseudoptozis gerçek ptozisten ayrılmalıdır.
Travmaya veya başka nedenlere sekonder olarak hipertropya, enoftalmus,
mikroftalmus, fitizis bulbi veya superior sulkus defekti gibi durumların gelişmesi ile göz
kapağı normalden daha düşük izlenebilir.
Diğer göz kapağında retraksiyon olması da ptozisi simüle edebilir. Üst göz
kapaklarının limbusu 1-2 mm örttüğü düşünülerek muayene edilmelidir. Tiroid orbitopati
veya kapak retraksiyonuna neden olabilecek diğer hastalıklar ayırıcı tanıda
değerlendirilmelidir.
Dermatoşalazis hastalarında da fazla cilt dokusu göz kapağı sınırından sarkarak
hatta bazen pupili örterek ptozis görüntüsü verebilir.
Eksternal irritasyon, fotofobi veya esansiyel blefarospazm sonucu ortaya çıkan
okülofasyal spazmlarda kapak aralığı daralarak ptotik kapak görüntüsü izlenebilir.
43
Psödptozisin tanımlanması ve normal ptozisten ayırd edilmesi önemlidir. Tedavi
tanıya yönelik yaklaşımların seçilmesi ile düzenlenir.
BLEFAROPTOZİS TEDAVİSİ
İlk ptozis tamiri uygulamalarının eski çağlarda üst göz kapağı derisi çıkarılarak
denendiği bilinmektedir. Bu yöntem 1800’lerin ortalarına kadar güncel kalmayı
başarmıştır. Aslında bir çeşit blefaroplasti olan bu yaklaşımda cilt eksizyonu sonrası
frontal kasın kaldırma gücünün devreye sokulduğu basit bir askılama ortaya
konulmaktadır. İlk olarak 1857’ de Bowman Müller kası-levator prosedürünü tarif etmiştir.
Levator-apönoroz kompleksine cilt yolu ile yaklaşım ise ilk olarak 1883’ de Eversbusch
ve Snellen’ in ayrı ayrı yaptıkları bildirilerinde tanımlanmıştır.3,4
Ptozis tamiri oküloplastik cerrahinin zorlu alanlarından birisidir. Başarılı cerrahi
sonuç doğru tanı, iyi planlama, kapak anatomisinin çok iyi anlaşılması ve iyi cerrahi
teknik gerektirir. Hasta muayane edildikten gerekli tetkikler yapıldıktan ve ptozisin nedeni
ve tipi açıklığa kavuşturulduktan sonra tedavi planlamasına geçilir. Superior görme
alanında daralmaya veya okuma zorluklarına neden olan ptozisler fonksiyonel bir
problem olarak değerlendirilir ve bu hastalarda ptozisin düzeltilmesi günlük hayat
aktivitelerinde iyileşme ile paraleldir. Birçok durumda ise gerçek görme kısıtlılığı
olmadan kozmetik nedenlerle ptozis cerrahisi planlanır. Ptozis cerrahisi sıklıkla elektif bir
işlem olduğundan cerrah mutlaka hastaya uygulanacak prosedürü ayrıntıları ile
anlatmalı, beklenen faydaları, potansiyel riskleri ve olası komplikasyonları hasta ile
tartışmalıdır.53
Ptozis tedavisinde cerrahi olmayan birtakım yöntemler (kapak destekleri,
bantlama) tanımlanmıştır fakat çok fazla kullanım alanı bulamamışlardır.
Cerrahi açısından bakıldığında ise birçok değişik teknik ve kişisel modifikasyonlar
tanımlanmıştır. Temel olarak cerrahi teknikler 3 ana başlıkta toplanabilir: 2-7,32,53
44
1-eksternal (cilt yoluyla) yaklaşımlar Æ levator ilerletilmesi,
levator rezeksiyonu
2-internal (konjonktiva yoluyla) yaklaşımlar Æ müllerektomi,
konjonktiva müllerektomi
tarsokonjonktiva müllerektomi
levator rezeksiyonu
3-frontal kasa askılama teknikleri
Seçilecek cerrahi tipinin belirlenmesinde ptozisin tipi, derecesi ve levator fonksiyonunun
miktarı en önemli kriterlerdir. Cerrahın konfor seviyesi ve değişik prosedürlerdeki
tecrübesi de öneme sahiptir. Levator fonksiyonu iyi olan hastalarda düzeltme genel
olarak aponöroza yöneliktir, levator fonksiyonu kötü olan hastalarda ise frontal kasa
askılama cerrahisi öne çıkan metoddur.2-7,32,53
Eksternal (cilt yolu ile) yaklaşım
Levator fonksiyonunun normal olduğu ve üst göz kapağı kıvrımının yüksekte yerleştiği
vakalarda seçilen yöntemdir. En sık olarak kazanılmış aponörotik ptozislerde tercih
edilen yöntemdir. Aponöroz gevşemiş veya yerinden ayrılmış olabilir. Cerrah üst kapak
cilt kıvrımı yoluyla aponöroza yaklaşır ve aynı zamanda fazla cilt varsa (dermatoşalazis
gibi) bunu da çıkarma şansına sahiptir. Eskiden çıkarılan dokunun miktarı cerrahi
başarıyı tahmin edebilmek için kullanılmaktaydı, şimdi ise lokal anestezi kolaylığı ile
hasta kooperasyonu postoperatif başarıyı iyileştirmek için kullanılabilmektedir. Cilt yolu
ile yaklaşım ile temelde iki tip cerrahi uygulanabilir;
a) Levator İlerletilmesi
Planlanan cilt kıvrımı seviyesinde bir cilt insizyonu ile girilerek orbikülaris geçilir ve
septum açılarak levator kası bulunur. Burada preaponörotik yağ dokusu aponörozun
yerinin bulunmasında çok iyi bir cerrahi niheng taşıdır. Aponöroz tars üzerinde
ilerletilerek horizontal matris sütürler ile bağlanır. Geleneksel yöntem santraldeki sütür ile
birlikte nazale ve temporale de birer horizontal matris sütürü konulması yönündedir fakat
45
tek bir merkezi sütür ile de yeterli başarı sağlanabilir. Cerrahi sırasında hastadan istemli
olarak gözlerini açması istenir ve cerrah en iyi kapak yüksekliğini oluşturmak amacıyla
sütür seviyesini ayarlar. Son dönemde yayınlanan bir çalışma oturur pozisyonda yapılan
intraoperatif ölçümlerin yatar pozisyondakilere göre postoperatif kapak yüksekliğini daha
iyi kestirdiğini göstermektedir.54 İyi hasta uyumu olduğu zaman başarılı sonuçlar
alınmaktadır. Öğrenme eğrisi bir miktar uzun olmakla birlikte tecrübe kazanıldığı vakit
birçok ptozis tipinin tedavi edilebileceği değerli bir yöntemdir. Disseksiyon sırasında tüm
anatominin görülebilmesine imkan vermesi önemli avantajlarından birisidir. Ayrıca bu
yöntemle fazla bulunan cilt veya yağ dokusu çıkartılabilir, kalınlaşmış düzensiz bir göz
kapağı mevcutsa düzeltilebilir, cilt kıvrımı yeniden oluşturulabilir veya entropion da
mevcutsa düzeltilebilir. Ön segmentte irritasyon veya hasara yol açacak herhangi bir
arka yüzey değişikliği, insizyon veya sütür olmaması da ayrı bir avantajıdır.
Bu metodun en büyük dezavantajı lokal enjeksiyonların levatorun etkisini
değiştirebilecek karşı etkileridir, ayrıca epinefrinin Müller kası üzerindeki etkisi de cerrahi
başarıyı etkileyebilir. Revizyon oranı %9-12 arasında bildirilmektedir.55
Son zamanlarda tüm branşlarda olduğu gibi oküloplastikte de minimal invazif
cerrahi yönünde bir eğilim kendini göstermeye başlamıştır.56 Cilt yolu ile levator
ilerletilmesi prosedürü ile ilgili küçük kesili yöntemler tanımlanmaktadır. Bu teknikler
uygulandığında daha kısa operasyon zamanı, böylece daha düşük miktarlarda anestezik
madde kullanma imkanı, daha az komplikasyon, erken postoperatif dönemde daha iyi
kozmetik sonuçlar alma gibi avantajlar söz konusu olmaktadır. Daha az anestezi
verilmesi ile intraoperatif kapak yüksekliğini ayarlamada daha güvenilir bir ortam
oluşturulmaktadır. Tüm bu avantajlar; dermatoşalazis veya benzer problemlerin olmadığı
durumlarda küçük kesili cerrahiyi çok iyi bir alternatif olarak öne çıkarmaktadır.56-58
b) Levator Rezeksiyonu
Levator ilerletilmesine benzer şekilde uygulanmakla birlikte bu teknikte levator
aponörozu ve Müller kası tarsın superior sınırında tars ve konjonktivadan ayrılır ve
istenilen miktarda ayarlama yapıldıktan ve tars üzerine tekrar fiksasyon sağlandıktan
sonra fazla doku çıkartılır. Levator ilerletilmesi ile kıyaslandığı zaman bu teknikle kapak
daha fazla kaldırılabilmektedir bu yüzden özellikle zayıf levator fonksiyonlu vakalarda
46
tercih edilir. Üst kapak kontur görünümü frontal kasa askı cerrahisine benzer. En büyük
dezavantajı açıkta kalma keratopatisine yol açabilecek yüksek lagoftalmus oranıdır.
Tablo : Konjenital ptozislerde önerilen levator rezeksiyon miktarları (Beard)
Ptozis derecesi
Levator fonksiyonu
Rezeksiyon
Hafif (<2mm)
>10 mm
Küçük (10-13 mm)
Orta (3 mm)
>8 mm
Orta (14-17 mm)
<8 mm
Büyük (18-22 mm)
<5 mm
Maksimum (>23 mm)
Ciddi (4 mm)
c) Modifikasyonlar ve yeni teknikler
McCord ve arkadaşları 3 basamaklı teknik dedikleri bir teknik ile 144 vakada 1 yıllık
takiplerde revizyon oranını % 2.5 olarak bildirmişlerdir.59 Bu teknikte, tarsın süperior
sınırı ile levator kas-aponöroz bileşkesinin yeri anatomik olarak yeniden düzenlenir, üst
kapak seviyesi ayarlanır ve çekme-bırakma testi ile kapaktaki gerginlik ölçülür.
Araştırmacılar tekniğin kullanımı ile düşük revizyon oranları bildirmiş ayrıca genel
anestezi kullanabilme gibi bir avantajı olduğunu da belirtilmişlerdir.59
Levator rezeksiyonu ile ortaya çıkan lagoftalmus probleminin üstesinden gelebilmek
için Singh distal orbikülaris liflerinin (kapak serbest kenarı yakınındaki) proksimal
orbikülaris lifleri (orbita sınırı yakınındaki) üzerine cilt flebi yolu ile katlanmasından
oluşan tamamen yeni bir teknik önermektedir. 265 kapak serisinden oluşan
çalışmasında değişik tipte ve ciddiyette ptozis hastaları bu yöntemle opere edilmiş ve
hiçbir vakada lagoftalmus bildirilmemiştir.60
Patel ve arkadaşlarının yönteminde ise kademeli levator ilerletilmesi ile birlikte tars,
konjonktiva ve Müller kasının en-blok rezeksiyonu önerilmektedir. Zayıf levator
fonksiyonlu konjenital ptozisi olan 36 hastalık serilerinde %83 başarı oranı
bildirmektedirler. Ayrıca kaldırma oranı da rezeke edilen miktarın yaklaşık % 75’ine denk
gelmektedir. Tüm vakalarda tek komplikasyon geçici lagoftalmus olmuştur. Yazarlar bu
47
sonuçların zayıf levator fonksiyonlu hastalarda kendi uyguladıkları maksimum levator
rezeksiyonu prosedürünün sonuçlarından daha iyi olduğunu ifade etmişlerdir.61
Konjenital ptozisli hastalarda levator rezeksiyonu ilk olarak 1857’ de Bowman
tarafından konjonktival yaklaşım şeklinde tanımlanmıştır. Sonrasında Evabusch önden
yaklaşımı tanımlamıştır ve Berke ön yaklaşımla ilgili günümüz cilt yaklaşımlı levator
cerrahisinin temellerini oluşturan modifikasyonlar yapmıştır.
İnternal (konjonktiva yolu ile) yaklaşım
İçerden-konjonktiva yolu ile yaklaşım cerrahın çevrilmiş kapak anatomisine hakim
olmasını gerektirir. Bu cerrahiler özellikle iyi levator fonksiyonlu hafif-orta derecede
ptozislerde, fenilefrin testine pozitif yanıt alınan vakalarda ve özellikle Müller kasına sinir
iletiminin azaldığı Horner sendromunda etkilidir.
a) Müller kası-konjonktival rezeksiyonu (MKKR)
MKKR ilk defa 1975’ te Putterman ve Urist tarafından minimal göz kapağı
düşüklüğü olan ptozis vakalarında tanımlanmıştır.32 İyi levator fonksiyonu ile birlikte 3
mm’ den daha az ptozisi ve pozitif fenilefrin testi olan hastalarda bu yöntemin levator
aponöroz cerrahisine göre daha iyi kapak yüksekliği ve daha düzgün kontür sağladığı
gösterilmiştir.62,63 Daha kısa operayon süresi, daha az cerrahi doku invazyonu; cilt
insizyonu veya skarın olmaması ve tarsal instabilite oluşturmaması yöntemin artıları
olarak görülmektedir. En kullanışlı olduğu alanlar iyi levator fonksiyonlu-minimal ptozisli
hastalar ve Horner sendromlu hastalardır. Tekniğin anoftalmik ptozislerde başarıyla
kullanılabileceği de bildirilmiştir.64
MKKR ile ilgili başlıca endişe arka taraftaki yapışıklıklar veya yüzey
düzensizliklerinden dolayı oluşabilecek olan irritasyon veya hasardır. Özellikle korneal
distrofileri olan veya eski ön segment cerrahisi geçirmiş hastalarda daha da önemli hale
gelmektedir. Çıkarılacak olan doku miktarı ile ne kadarlık bir kaldırma sağlanabileceği
konusunda tartışmalı görüşler mevcuttur. Geleneksel uygulama 4mm’lik rezeksiyon ile
kapakta 1 mm kaldırma sağlanacağını öngörmektedir.32,62,63,65
48
b) Tarsokonjonktival rezeksiyon (Fasanella-Servat)
İlk olarak 1961 yılında iyi levator fonksiyonlu hastalarda hafif ptozisin düzeltilmesi
amacıyla tanımlanan prosedür zaman içerisinde birçok değişik uygulanış biçimi
bulmuştur.2-6 En önemli etkiler basit bir sütür tekniği tanımlayan Beard ve klemp
kullanımı ile etkiyi arttıran Putterman tarafından yapılmıştır. Temelde uygulanan
yöntemde tarsın üst sınırı, Müller kasın alt sınırı ve konjonktiva ile birlikte eksize edilir.3-6
Cerrahinin ne şekilde etkili olduğu hala tartışılsa da tüm ptozis tiplerinde uygulanabildiği
bilinmektedir. Özellikle minimal kapak asimetrisi olan ve herhangi bir yara izi istemeyen
genç hastalarda etkilidir. Levator fonksiyonunun erişkin vakalarda 8 mm’ den konjenital
vakalarda 12 mm’ den fazla olması istenir. Operasyon sonrası en sık komplikasyon
kapak kontur düzensizliği olarak görünmektedir.
c) Konjonktival yaklaşım ile levator rezeksiyonu
Özellikle iyi ve çok iyi levator fonksiyonlu gözlerde cilt yaklaşımına alternatif
olarak düşünülebilir. Uygun vakalar seçildiğinde ciltte skar olmaması, daha erken
postoperatif iyileşme gibi avantajları mevcuttur. Ichinose ve arkadaşları son dönemde
yayınlanan bir çalışmalarında Müller kasına ve tarsa dokunulmadan transkonjonktival
levator aponöroz rezeksiyonunu tanımlamış; orta-ciddi ptozisleri ve iyi levator fonksiyonu
(en az 10 mm) bulunan 14 hastanın 21 gözünde uyguladıkları operasyon sonuçlarını
ciddi bir komplikasyonla karşılaşılmadan başarıyla uygulanabilecek bir yöntem olarak
tanımlamışlardır.66
Frontal kasa askı cerrahisi
Ptozis ile birlikte zayıf levator fonksiyonlu (levator fonksiyonu 4 mm’den az olan)
hastalarda frontal kasın kullanımı gerekmektedir. Bu işlem için kullanılabilecek endojen
ve eksojen birçok materyal tanımlanmıştır. En sık kullanılan endojen materyaller taze
veya banka fasya lata, fasya temporalis, otojen palmaris longus tendonu, ve umblikal
vendir. En sık kullanılan eksojen materyaller ise, silikon çubuklar, Mersilen yama
(Ethicon, Blue ash, OH, USA), Supramid (S. Jackson, Alexandria, VA, USA), ve Goretex (WL Gore and associates, Newark, DE, USA)’dir.27,32,67-70 Bunlar içinde otojen fasya
lata düşük komplikasyon oranları, uzun ömürlü olması ve uyumluluğu ile en sık tercih
49
edilenidir.67-70 Asma konfigürasyonu ile ilgili henüz kesin kabul görmüş bir yöntem
mevcut değildir fakat tekli veya çiftli romboid, pentagonal veya üçgen metodlarından
birisi kullanılabilir. Tekli üçgen metodunun dik kaş yapısı için, pentagon veya romboid
şeklin ise yayılmış kaş yapısı için tercih edilmesi gerektiğini savunan görüşler
mevcuttur.63 Ayrıca tek üçgen metodunun (modifiye Fox metodu) çocuklarda, çift üçgen
metodunun erişkin hastalarda kullanımı (Modifiye Crawford metodu) önerilmektedir.4-6
Diğer cerrahi yöntemlerde olduğu gibi frontal askılama cerrahisini de mevcut halinden
daha az invazif duruma getirmek için yapılan çalışmalar sürmektedir.71
Crawford teknigi: Askı materyalinin (örn. fasya lata) geçirilmesi için üst göz
kapağında 3 mm’ lik üç adet insizyon yapılır. Bunların ilki kapak merkezinde diğer ikisi
buna 2- 10 mm aralıkta olacak şekilde her iki yanında yer alır. Kaşın hemen yukarısında
lateral ve medial kantusler ile paralel bir şekilde 2 adet insizyon yapılır ve periosta kadar
ilerletilir. Son olarak bu iki insizyonun ortasında ve 1-1.5 cm yukarısında son bir alın
insizyonu yapılır ve periosta kadar ilerletilir. Wright’ın fasya iğnesi kullanılarak askı
materyali kapakta 2 üçgen olusturacak sekilde geçirilir. Üçgenin uçlarından çıkarılan
askı materyali kas üzerindeki iç ve dıs insizyonlarda düğümlenerek askı materyalinin
uçlarından birisi kesilir. Digeri ilerletilerek daha yukarıda ki orta insizyondan çıkarılıp
diğer taraftan gelen uçla düğümlenir.
Fox-Pentagon Tekniği: Özellikle 3 yaş altı çocuklarda fasya lata alımının zorluğu
göz önünde bulundurulduğunda önerilen metoddur. Eksojen materyal kullanılarak
uygulanır. Kapak üzerinde yapılan üç insizyondan sonra askı materyali yine Wright’ın
fasya iğnesi kullanılarak tarsa sabitlenir. Kaş üzerinde periosta kadar açılan üç insizyon
ile askı materyalinin geçiş yerleri hazırlanır. Materyal buralardan geçirilerek beşgen
şeklinde bağlanır frontal kas ile periost arasına gömülür.
Son zamanlarda palmaris longus tendonu ve temporalis fasyasının frontal kasa
askı prosedüründe askı materyali olarak kullanımı ile ilgili çalışmalar bildirilmiştir. 72,73
Değişik teknikler de bildirilmektedir; İbrahim ve ark. 8 çocuk (11 göz kapağında)
uyguladıkları bir yöntemde levator aponörozunun askı materyali olarak kullanımını
tanımlamıştır. Bu teknikte levator tendonu tarstan ayrılmazken üst kısmı levator
50
kasından tamamen ayrılmakta ve kaş üzerine yapılan bir insizyon ile aponöroz frontal
kasa sabitlenmektedir. Tüm hastalarda iyi anatomik sonuç alınmıştır.37
Frontal kasa asma cerrahisi kötü levator fonksiyonlu hastalarda tanımlandığından
levator rezeksiyonu ile de karşılaştırmalı çalışmalar yapılmış ve hangi şartlarda hangi
yöntemin daha uygun olacağı aydınlatılmaya çalışılmıştır. Yine son zamanlarda yapılan
bir çalışmada levator kas fonksiyonu 2-4 mm olan gözlerde frontal kasa askı cerrahisi
105 kapağa uygulanmış ve 65 kapağa uygulanan levator rezeksiyonu ile
karşılaştırılmıştır. Levator rezeksiyonu ile ortalama 1.0 mm’lik iyileşme sağlanmışken;
frontal kasa askı cerrahisi ile 1.86 mm’lik iyileşme ölçülmüştür.74,75
Tüm bu cerrahi tekniklerin ışığındabir kez daha ptozise cerrahi yaklaşımı
değerlendirecek olursak;
1-
Altta yatan hastalığın tanımlanmasından sonra özellikle levator fonksiyonu
ve MRM dikkate alınarak cerrahi planlanır.
2-
Levator fonksiyonu zayıf olan hastalarda geleneksel yöntem frontal kasa
askı cerrahisinin seçilmesidir.
3-
Beard’in yöntemi ile ptozis miktarını belirlemek için MRM kullanılır.
4-
Minimal ptozislerde konjonktivomüllerektomi, tarsokonjonktivoplasti veya
levator cerrahisi kullanılabilir.
5-
Orta derecede ptozislerde genellikle levator apönöroz cerrahisi tercih edilir.
6-
Ciddi ptozislerde yine levator fonksiyonuna bakılır; cerrahın tercihi de
belirleyici olmakla birlikte; Whitnall ligamanına askı, supramaksimal
levator rezeksiyonu veya frontal kasa askı seçeneklerinden birisi
uygulanır.
51
PTOZİS CERRAHİSİ KOMPLİKASYONLARI
Ptozis cerrahisi sonrası gözkapakları genellikle şiş ve morarmış durumdadır. Bu
durumun gerilemesi 2-3 haftayı bulabilir. Genellikle ilk 24 veya 48 saat baskılı kapama
ve buz uygulaması postoperatif ödemi azaltmak için önerilmektedir. İlk 48 saatten sonra
ılık kompresler ile kan damarlarında oluşacak dilatasyon ödemin bir miktar gerilemesine
yardımcı olur.27,28
Başarılı bir ptozis cerrahisi için postoperatif dönemde:
1- Kapaklar deforme olmamalı.
2- Göz kırpma hareketleri her iki gözde aynı anda olmalı.
3- Kapak konturları düzgün ve her iki tarafta simetrik olmalı.
4- Göz kapakları uyku sırasında kapalı olmalı.
5- Diplopi, korneada lagoftalmik keratit olmamalıdır.
6- Aponöroz cerrahisi yapılan hastalarda; göz kapağı, yükseklik ve kontur olarak
diğer kapakla simetrik ya da kapak seviyesi hedeflenenden 1 mm düşük veya
yüksek olmalıdır.
7- Frontal askı cerrahisi yapılan hastalarda; tek taraflı opere edilen kapağın
sağlam göz kapağı ile farkı 1 mm’den az olmalı iki taraflı olgularda kapak
korneayı üstte 3 mm’den daha az örtmelidir.
1-Yetersiz düzeltme:
En sık karşılaşılan komplikasyondur. % 10-15 vakada görülür. Yetersiz
rezeksiyon, cerrahi sırasında dokuların tam ve doğru şekilde ayırt edilememiş olması,
aşırı skarlaşma veya yanlış uygulanmış sütürler yetersiz düzeltmenin nedenleri olabilir.
Özellikle levator kasının belirgin olarak distrofik olduğu, levator fonksiyonu kötü olan
konjenital ptozislerde daha sık olarak görülür. Levator fonksiyonu iyi olan olgularda
birkaç ay içinde kapağın 1-2 mm kalkması ihtimali vardır. Bu nedenle bu olgularda 1-2
mm’ lik rezidülerde revizyon yapılması için acele edilmemelidir. Levator fonksiyonu zayıf
(3-4 mm) olan olgularda ise postoperatif birkaç hafta içinde kapakta 2 mm’ lik düşme
beklenir. Dolayısıyla bunlarda erken postoperatif dönemde düzeltme uygulamak
gerekmektedir. Gerekirse frontal askı cerrahisi uygulanmalıdır. 27,28
52
2-Aşırı düzeltme:
Konjenital ptozislerde nadirdir. Ancak eğer kapak Whitnall ligamanına sütüre
edilmişse veya orbital septum fazla miktarda kısaltılmışsa görülür. Edinsel ptozis
cerrahisini takiben sıklıkla görülür. En çok aponörotik ptozislerde ayrılmanın tamiri yerine
levator rezeksiyonu yapılması ile oluşur. Gözün tamamen kapatılamaması durumu
ortaya çıkar. Bu da kuru göze, keratopatiye neden olabilir. Levator fonksiyonu az olan
olgularda hemen revizyon yapılmamalı, kapağın bir miktar düşeceği ihtimali düşünülerek
beklenmelidir. Bu vakalarda levator kası yeterince esnek olmadığı için kapaktaki
gerilmeye bağlı olarak birkaç haftada 1-2 mm’ lik bir düşme gelişebilir. Levator
fonksiyonu iyi olan hastalarda ise erken revizyon yapılmasında fayda vardır. Minimal
aşırı düzeltme durumlarında ilk iki hafta masaj orbiküler kas kontraksiyonu ve
Desmarres retraktörü üzerinde kapağı çevirmek gibi yöntemler uygulanabilir. Ciddi aşırı
düzeltmelerde ise aponöroz geriletmesi yapılmalıdır. İlk ameliyat sırasında, oluşabilecek
bir aşırı düzeltmenin düzeltilmesi her zaman göz önünde tutulmalı ve fazlalık
aponörozun bir kısmı korunmalıdır. Resesyon sonrası tarsa sütüre edilebilecek yeterli
doku kalmamış ise araya yer kaplayıcı materyaller (sklera, medpor plak vs.) konması
gerekecektir.
3-Lid- lag, lagoftalmi, keratit:
Levator fonksiyonu zayıf, ptozis miktarı fazla olan olgularda yapılan geniş
rezeksiyondan sonra çeşitli derecelerde kapak retraksiyonu olur. Bunun esas nedeni
kasın aşırı kısaltılmasıdır. Kapak retraksiyonunun daha aşırı dereceleri frontal kasa askı
cerrahisinden sonra görülür. Orbital septumun sütürlerin içine karışması da lid –lag
riskini artırır. Aşırı düzeltmelerde lagoftalmi daha belirgin olmakla birlikte korneal
problemlere sık rastlanmaz. Ancak tedavi edilmedikçe keratitle sonuçlanabilir.
Lagoftalmide, başlangıçta medikal tedavi uygulanır. Sık suni gözyaşı ve gece pomad ile
kapama uygulanır. Bazı durumlarada medikal tedavi yeterli olmaz. Cerrahi gerekirse,
nedbenin ve septumun eksplore edilip, tamamen serbestleştirilmesi kapağın
kapanmasını sağlayabilir. Yeterli olmazsa ve korneal problemler devam ederse kapağın
tekrar düşürülmesi gerekir.2-6,27,28
53
4-Ektropion:
Levator aponörozu tarsın 1/3 üst kısmına değil de serbest kenara yakın olarak
sütüre edilirse tars üst kısmı arkaya doğru deviye olur ve kendi üzerine katlanabilir.
Böyle bir durumda üst kapak serbest kenarı globdan uzaklaşır. Başka bir ektropion
nedeni ise cilt kıvrımı oluşturulurken, sütürlerin aponörozda çok geriden geçirilmesi ve
kapağın yüksekte tespit edilmiş olmasıdır. Tedavide üst kapak çizgisi yeniden oluşturulur
ve ön lamelin normal yerine dönmesi sağlanmış olur.
5-Entropion:
Konjonktival yolla yapılan klasik levator rezeksiyonlarında, arka lamelin önden
daha fazla kısaltılması nedeniyle meydana gelir. Masajla düzelmezse üst kapaktan iğ
şeklinde cilt çıkarılması suretiyle ön lamel kısaltılır.
6-Kirpik kaybı:
Tars ön yüzü açığa çıkarılırken kapak kenarına 2 mm‘den fazla yaklaşılmasına
bağlıdır. Ameliyatta kirpik folikülleri korunmalıdır. Dökülen kirpiklerden bazıları zamanla
çıkabilir. Etkili tedavisi yoktur.
7-Kötü Kapak Konturu:
Başarılı bir sonuç için kapak konturunun düzenli olması şarttır. Nedeni
aponörozun eşit olarak ilerletilememiş olmasıdır. Entropionla komplike olmuş vakalarda
çok geniş bir tarsal rezeksiyonun sonucu olabilir. Bazı askı girişimleri ya da tarsal
girişimlerin sonrasında kapak kenarında çentikli görünüm ya da kapak normal
konveksitesinin artması ortaya çıkabilir.
8-Cilt kıvrımı anomalisi:
Sık görülen bir komplikasyondur. Yanlış insizyon planlanmasından veya kapak
çizgisinin iyi oluşturulamamasından kaynaklanır. Üst kapak kıvrımını belirginleştirmek ve
daha iyi bir görünüm elde etmek için, ameliyat esnasında belirli ölçülerde cilt ve orbiküler
kas ekzisyonu yapılabilir. Asimetrik kapak kıvrımının tedavisi cerrahidir.
9-Konjonktiva prolapsusu:
Nadirdir. Şiddetli ödem konjonktivanın kısmen göz kapakları arasına
prolapsusuna yol açabilir ve kendiliğinden geçer. Kalıcı, düzelmeyen bir prolapsus
olursa konjonktivanın eksizyonu ve superior fornikse doğru retraksiyonu prolapsusu
düzeltir.
54
10-Kuru göz:
Özellikle temporalde aponöroz avive edilirken, gözyaşı bezi kanaliküllerinin
kesilmemesine dikkat edilmelidir. Aksi takdirde postoperatif dönemde refleks gözyaşı
salgılamasının olmadığı bir gözle karşılaşılabilinir.
11-Reaksiyon veya sütür absesi:
İmplante edilmiş alloplastik materyale karşı reaksiyon veya sütür abseleri
gelişebilir. Özellikle levator aponörozunun, prolen gibi absorbe olmayan sütürlerle tarsa
sütüre edilmesi durumunda sütür cilt veya konjonktivaya doğru migrasyon gösterebilir.
Sütür reaksiyonları da görülebilecek komplikasyonlardandır.
12-Hemoraji, hematom:
Cerrahi aşamasında iyi bir kanama kontrolü yapılmamışsa görülür. Pre ve
postoperatif dönemde hemorajinin azaltılması açısından, ameliyat öncesinde kanamayı
artıran ilaçlar kesilmelidir. Operasyonun bitiminde hemostazın sağlandığından emin
olmak gerekir.
13-Enfeksiyon:
Sık görülmez. Genelde frontal askı cerrahisinde kullanılan askı materyalinden
kaynaklanan enfeksiyonlara rastlanılır. Bazen sütür reaksiyonunun yaptığı inflamasyon
enfeksiyon ile karıştırılabilir. Tedavide uygun, sistemik antibiyotikler kullanılır.
14- Kornea epitel defekti:
İatrojenik ve tarso-müllerektomi ile arka yol levator girişimlerinden sonra sütürlerin
korneal irritasyonuna bağlı olarak meydana gelebilir.
15-Kapak asimetrisi ve korneal yabancı cisim hissi:
Nadir görülen geç komplikasyonlardır.
55
GEREÇ VE YÖNTEM
Ağustos 2001-Ekim 2008 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 1. Göz Kliniğine kapak düşüklüğü şikayeti ile başvuran ve zayıf levator
fonksiyonlu ptozis tanısı konularak silikon çubuklar ile frontal kasa askılama cerrahisi
uygulanan 31 hastanın 43 gözü ile ilgili medikal kayıtlar retrospektif olarak tarandı.
Tüm hastaların operasyon öncesinde ayrıntılı bir şekilde hikayeleri alındı, ptozisin
ne zaman başladığı, ilerleyici olup olmadığı, gün içerisinde veya yorgunlukla azalıp
azalmadığı soruldu. İlave sistemik hastalıklar, geçmiş medikal öykü ve aile öyküsü
sorgulandı. Varsa eski portre fotoğrafları görüldü. Görme keskinliği muayeneleri,
biomikroskop ile ön segment ve fundus muayeneleri yapıldı. Glob hareketleri, kayma,
diplopi, ambliyopi değerlendirildi ve gereken hastalarda tedavi düzenlendi. Gerekli
görülen hastalarda kuru göze yönelik olarak Schirmer testi yapıldı, flörosein ile kornea
boyanarak kırılma zamanı bakıldı.
Tüm hastalarda ptozise yönelik oküloplastik muayeneler yapıldı. Kapak aralığı,
levator fonksiyonu, marjin-refleks mesafesi, cilt kıvrımı cetvelle ölçülerek değerlendirildi.
Ayrıca Marcus-Gunn ve sinkinetik hareketler sorgulandı, Bell fenomeni, lid lag
değerlendirilerek postoperatif açıkta kalma keratopati riski sorgulandı.
Kapak aralıkları hasta uzaktaki bir noktaya fiksasyon sağlamışken milimetrik bir
cetvelle her iki kapak aralığı ölçülerek not edildi, levator fonksiyonu bir parmakla frontal
kasa basılarak frontal kasın etkisi ortadan kaldırılmaya çalışılarak ölçüldü. Hastaya
mümkün olduğunca aşağı ve yukarı bakması söylenerek levator kasının etkisi ile üst
gözkapağının kaydettiği mesafe ölçüldü. Cilt kıvrımı yüksekliği, yapısı, tek veya çift oluşu
ve her iki kapaktaki simetrisi değerlendirildi. Muayene sonrasında nörolojik veya sistemik
birliktelikler düşünülen hastalar ilgili bölümler ile konsülte edildi. Operasyonlar
çocuklarda genel anestezi, erişkinlerde lokal anestezi altında gerçekleştirildi.
Tüm hastalarda silikon çubuklar kullanılarak tek pentagonal biçimde frontal kasa
askılama cerrahisi (Fox-pentagonal) uygulandı. Tüm hastalarda cilt kıvrımı insizyonu ile
tarsa ulaşıldı ve silikonlar tars üzerinde sabitlendi.
Tüm hastaların operasyon öncesinde düz, yukarı, aşağı, sağa ve sola bakış
pozisyonlarında fotoğrafları çekildi. Operasyon sonrası tüm hastalar yeniden
fotoğraflanarak arşivlendi. Tüm hastalar post operatif 1. gün, 1. hafta ve 1. ay
56
kontrollerde görüldü. Yetersiz düzeltme veya aşırı düzeltme ile karşılaşılan hastalarda
revizyon uygulanarak kapak seviyesi yeniden ayarlandı. Bu işlem duruma göre ya
alındaki sütürler açılarak silikon şeritin gerginleştirilmesi ile ya da cilt kıvrımı yolu ile
yeniden açılarak düzeltilmesi ile gerçekleştirildi. Revizyon uygulamaları en erken 1. hafta
en geç 11. ayda gerçekleştirildi.
Hastaların postoperatif değerlendirmelerinde kapak açıklığı, cilt kıvrımı ve marjin
refleks mesafesi yeniden ölçüldü. Göz kapaklarının tam olarak kapanıp kapanmadığı
(uyanıkken ve uyurken) sorgulandı, lid-lag, lagoftalmi bakıldı. Kapak simetrisi, kontur
düzgünlüğü, ödem, hemoraji olup olmadığına bakıldı. Kornea biomikroskop ile
değerlendirilerek epitelyopati veya açıkta kalma keratopatisi araştırıldı. Preoperatif
kapak aralığı miktarı da göz önüne alınarak tek taraflı olgularda diğer göz kapağı ile
aradaki yükseklik farkı, çift taraflı olgularda hedeflenen yükseklik miktarı ile operasyon
sonrası durum değerlendirilerek kozmetik ve fonksiyonel başarı incelendi. Operasyon
sırasında ve sonrasında karşılaşılan komplikasyonlar not edildi.
Tek taraflı olgular için; (diğer kapak yüksekliği ile karşılaştırıldığında)
1 mm veya daha az fark olan olgular başarılı,
1mm’den fazla 2 mm’ den az fark olan olgular tatminkar,
2 mm ve daha fazla fark olan olgular başarısız olarak değerlendirildi.
Çift taraflı olgularda ise üst kapak sınırının üst limbusu ne kadar örttüğüne bakıldı.
3 mm ye kadar örten kapakta; cerrahi başarılı sayıldı,
3 mm’ den daha fazla örten fakat pupili açıkta kalan kapakta; cerrahi tatminkar,
Görme aksını örten kapakta; cerrahi başarısız sayıldı.
Başarısız olarak değerlendirilen olgularda revizyon yapılarak kapak seviyeleri yeniden
ayarlandı.
57
CERRAHİ TEKNİK
Çocuklarda genel anestezi, erişkinlerde lokal anestezi altında operasyonlar
yapıldı. Tüm hastalarda Fox pentagonu tekniği ile silikon çubuklar kullanılarak frontal
kasa asma cerrahisi uygulandı.76 Cilt kıvrımı, tek taraflı vakalarda diğer göz kapağı
kıvrımı ile simetrik olacak şekilde işaretlendi. Çift taraflı vakalarda cilt kıvrımları olması
gereken yerlerde her iki kapakta da işaretlendi. Cilt altı %2’lik lidokain, 1/100000’ lik
adrenalin karışımı ile infiltrasyon anestezisi sağlandı. Cilt altı anestezi genel vakalarda
da kanamayı kontrol edici etkisi yüzünden kullanıldı. Anestezik madde hemen cilt altına
verilierek fazla derin yapılara enjekte edilmedi. Anestezi ile levator kasının fonksiyonları
daha da kötüleşebilir ayrıca adrenalin Müller kasını uyararak kapak seviyesini 1-2 mm
kaldırabilir bu da operasyon esnasında kapak seviyesini ayarlamada yanlışlıklara neden
olabilir. Bu sebepten dolayı anestezik maddeyi derin yapılara enjekte etmekten kaçınıldı.
Anesteziden sonra 10 dakika beklendi ve işaretli yerden cilt kıvrımı insizyonu ile kapak
açıldı. Westcott makasla orbikülaris geçilerek tars önyüzüne ulaşıldı. Bu aşamada koter
ve adrenalinli pamuk ile kanama kontrolü yapıldı. Operasyon sırasında anatomik
yapıların en iyi şekilde ayırt edilebilmesi için ve postoperatif hemoraji ve hematom riskini
en aza indirebilmek için çok iyi kanama kontrolü uygulandı. Sonraki aşamada alında
medialde ve lateralde kaşların hemen bittiği yerde medial ve lateral kantuslar ile paralel
bir hatta No:11 bistüri ile periosta kadar derinleşen yaklaşık 1.5 mm’ lik iki insizyon
yapıldı. Bu iki insizyonun ortasında 1-1.5 cm yukarıda yine No:11 bistüri ile iki
insizyondan biraz daha geniş bir üçüncü insizyon daha yapıldı ve periosta kadar
derinleştirildi. Wright’ın fasya iğnesi yerine kullanılmak üzere bir adet insülin enjektörü
içinden 4-0 prolen sütür geçirildi ve ucuna 18 g’ lik kan iğnesi takılarak eğim verildi.
Silikon çubuklar 6-0 prolen kullanılarak tars üzerine bir tanesi santralde diğer ikisi bunun
medialinde ve lateralinde olmak üzere üç yerden sabitlendi. İnsülin enjektörü ile
hazırlanmış iğne medialdeki ve lateraldeki insizyonlardan geçirilerek septumun altından
doğru ilerletildi ve silikon çubukların bulunduğu bölgeye iletildi. Prolen sütür ile
sıkıştırılan silikon çubuklar iğne yolu boyunca geri çekilerek alın üzerine taşınmış oldu.
Sonrasında aynı işlem alında merkezdeki insizyondan iğnenin medial ve lateraldeki
insizyonlara götürülmesi ve silikonların bu bölgeye taşınması şeklinde devam ettirildi.
58
Böylece tars üzerinde absorbe olmayan 6-0 prolen ile 3 yerden sabitlenmiş silikon
çubuklar bir beşgen oluşturacak şekilde alın üzerine taşınmış oldu. Silikonun gerilmesi
ile kapak seviyesi ayarlandı. Silikon çubuklar ile birlikte gelen silikon kılıf çubukları ters
istikamette içerisinden geçirmek için kullanıldı. Kapak yüksekliğinin yeterli bulunduğu
durumda sabitlenerek frontal kas ile periost arasına daha önceden künt disseksiyon ile
hazırlanmış cebe yerleştirildi. Üç adet cilt kıvrımı oluşturucu sütür konuldu. Kapak cildi 60 prolen veya 6-0 vicryl ile kapatıldı. Alın üzerindeki insizyonlar 6-0 prolen veya 6-0 vicryl
ile getirilerek kapatıldı. Genellikle merkezdeki insizyon için 2 sütür, medial ve lateraldeki
insizyonlar için birer sütür yeterli oldu. Korneanın açıkta kalmasını önlemek için alt göz
kapağından geçirilen prolen sütür ile göz kapağı yukarı doğru asıldı. Pomadla
kapatılarak operasyonlar tamamlandı.76
Alın yolu ile revizyon: yeterli düzeltme olmadığı veya aşırı düzeltme olduğu
görülen vakalarda post-operatif 1. hafta kontrolü sonrasında duruma göre alındaki
sütürlerin açılarak silikonun gerilmesi ve kapak seviyesinin yeniden ayarlanması işlemi
uygulandı. Alında merkezdeki insizyonunun sütürleri açılarak frontal kas ile periost
arasındaki bölgeye yerleştirilmiş olan silikon şeritler bulundu ve çıkarılarak
gerginleştirildi. Kapak seviyesi ayarlandıktan sonra yeniden frontal kas ile periost
arasına yerleştirilerek cilt sütürleri konuldu.
Kapak kıvrımı insizyonu ile revizyon; silikon çubuklar ile tars arasındaki
bağlantıların açılmış olduğu düşünülen durumlarda, cilt kıvrımı asimetrisi, kapak kontur
düzensizliği, çentiklenme veya asimetri olan durumlarda cilt kıvrımı yolu ile revizyon
uygulandı. Genellikle ilk hafta kontrolü sonrasında uygulandı. Cilt ve cilt kıvrımı sütürleri
açılarak iki penset yardımı ile dokular hafif traksiyon uygulanarak birbirinden ayrıldı.
Erken dönemde revizyon uygulanan hastalarda henüz yapışıklık, fibrozis ve skar
gelişmediğinden bu yöntem kolaylıkla uygulanabildi. Künt ve keskin disseksiyon ile
devam edildi ve tars ön yüzüne silikon çubukların sabitlendiği bölgeye ulaşıldı. Yerinden
ayrılmış olan silikon bölümü varsa sabitlendi, çentiklenme veya kontur düzensizliği olan
bölgelerde silikon yeniden ayarlandı, gerektiğinde kapak seviyesi de tekrar düzenlenerek
cilt kıvrımı ve cilt sütürleri konuldu. Alt kapak bir gece daha korneayı korumak suretiyle
asıldı ve pomadla kapatılarak operasyon tamamlandı.
59
Operasyon sonrası bakım ve izlem; tüm hastalar ilk gece hastanede gözlem
altında tutuldu. Alt kapağa konulan traksiyon sütürü ile kornea koruma altında olduğu
halde ilk gece göz sıkı bandajla kapalı tutuldu. İlk 24-48 saat buz uygulaması yapılarak
kapak ödemi rahatlatılmaya çalışıldı. Postoperatif birinci günde görülerek kapak ve
alındaki insizyon yerleri, ödem miktarı, hemoraji veya hematom varlığı incelendi. Kapak
seviyesi, cilt kıvrımı yeri ve simetrisi, kapak konturu ve simetrisi değerlendirildi. Ayrıca
biomikroskop ile kornea ve ön segment muayeneleri yapıldı. Antibiyotikli damla, hafif
steroidli damla, antibiyotikli pomad ve suni gözyaşları ile tedavi başlanarak hastalar
taburcu edilidi ve 1. hafta kontrollerde görülmek üzere çağrıldı. İlk hafta kontrolünde
poliklinikte görülen hastalarda, kapak sütürleri alındı postoperatif fotoğrafları çekildi.
Yetersiz düzeltme, fazla düzeltme veya başka herhangi bir komplikasyon için yeniden
cerrahi girişim gerektiren hastalara yeniden yatış verilerek operasyon günü belirlendi. İlk
hafta muayenelerinde palpebral açıklığın istenilen düzeyde olduğu, kapak yüksekliğinin
yeterli, simetrinin ve konturun düzgün olduğu, cilt kıvrımı yeri, simetrisi iyi olan ve ilave
bir komplikasyon bulunmayan hastalar 1. ay takibe çağrıldı. Bu dönem içerisinde
medikasyonlar azaltılarak kesildi ve ilk aydan sonra takip aralıkları açıldı.
60
Sol konjenital ptozis
Diğer göz ölçü alınarak cilt
kıvrımının ve alın insizyon
yerlerinin işaretlenmesi
61
Cilt kıvrımı ve alın insizyonlarının
yapılması.
Alternatif fasya iğnesi
hazırlanması: İnsülün enjektörü
ucuna eğim verilmiş 18g iğne ucu
takılması ve 4.0 prolenin iğne
ucundan geçirilmesi.
62
Tars ön yüzünün işaretlenmesi ve
silikonun ayarlanması.
Tars üzerine 6.0 prolen sütürler ile
sabitlenmiş silikon ve medialdeki
alın insizyonundan geçirilen fasya
iğnesi ile silikonun yakalanması.
63
Aynı işlemin lateralde de
uygulanması ve silikonun septum
arkasından geçirilerek frontal
adeleye taşınması.
Kapak cildi kapatıldıktan sonra
fasya iğnesi kullanılarak silikonun
merkeze taşınması ve pentagon
oluşturulması.
64
Silikonun kılıf içerisinden
geçirilmesi ve merkezde frontal kas
ile periost arasındaki boşluğa
gömülmek üzere hazırlanması.
Alın insizyonları kapatıldıktan
sonra gözün pomadlanarak
kapatılması ve alt göz kapağının
asılması.
65
BULGULAR
Levator fonksiyonu zayıf olan (< 4 mm) ve silikon çubuklar ile frontal kasa
askılama cerrahisi uygulanan 31 hastanın 43 gözü çalışma kapsamına alındı.
Hastaların 18’i (% 58) erkek, 13’ü (% 42 ) kadındı. 18 hastada tek taraflı, 13 hastada çift
taraflı ptozis mevcuttu.
Tablo: Demografik bulgular
Cinsiyet
Hasta sayısı
Yüzde (%)
Erkek
18
58
Kadın
13
42
Tek taraflı
18
58
Çift taraflı
13
42
Göz tutulumu
Hastaların 18’ü basit konjenital ptozis (%58 ), 5 tanesi (%16.12 ) sinkinetik ptozis
(Marcus-Gunn sendromu), 3’ü blefarofimozis (% 9.67), 2’ si aponörotik ptozis (% 6.45), 2
tanesi (% 6.45 ) kronik progresif oftalmopleji, 1 tanesi (% 3.22) çift elevatör palsi tanısı
ile opere edildi.
Tablo: Ptozise neden olan etyolojik faktörler
Tanı
Sayı
Yüzde (%)
Basit konjenital ptozis
18
58.0
Sinkinetik ptozis
5
16.12
Blefarofimozis
3
9.67
Aponörotik ptozis
2
6.45
Kronik progresif eksternal oftalmolpleji
2
6.45
Çift elevatör palsi
1
3.22
66
Hastaların en küçüğü 2 en büyüğü 62 yaşında idi. Ortalama yaş 16.26 idi.
Operasyon sonrası takip süresi en az 2,7 ay, en fazla 47,3 aydı. Ortalama takip süresi
16,89 aydı. Hastaların operasyon öncesi ortalama kapak aralıkları miktarı 3.93 mm,
operasyon sonrası kapak aralıkları miktarı ortalama 8.53 mm olarak hesaplandı.
Düzeltme miktarı ortalama 4.60 mm olarak bulundu.
Tablo; Operasyon öncesi ve sonrası bulgular
Değerler
Bulgular
Operasyon öncesi ortalama kapak aralığı (mm)
3.93
Operasyon sonrası ortalama kapak aralığı (mm)
8.53
Operasyon sonrası ortalama düzelme miktarı (mm)
4.6
5 gözde (%11.6) yetersiz düzeltme, 3 gözde (% 6.9) aşırı düzeltme nedeni ile
operasyon sonrası 1. haftada revizyon uygulandı. Operasyon sonrası 12. ayda kapak
düşüklüğü şikayeti ile başvuran 1 (% 2.3) hastaya bu tarihte revizyon uygulandı fakat
başarı sağlanamadı. Erken revizyon uygulanan gözlerin 4’ ünde (% 9.3) başarılı veya
tatminkar sonuç alınırken 4’ ünde (% 9.3) başarısız sonuç alındı. Sonuç olarak silikon ile
frontal kasa askılama cerrahisi uyguladığımız 31 hastanın 43 gözünde gerekli görülen
durumlarda revizyonlar da uygulandıktan sonra; 31 (% 72.0) gözde başarılı, 7 (% 16.2)
gözde tatminkar, 5 (% 11.6) gözde başarısız sonuç alındı.
Tablo: Operasyonlar sonrası fonksiyonel başarı;
İlk operasyonlar sonrası
Revizyonlar sonrası
Kapak seviyesi
Sayı
Yüzde
Sayı
Yüzde
Başarılı (< 1mm)
30
69.7
31
72
Tatminkar (1- 2 mm arası) 4
9.3
7
16.2
Başarısız (> 2 mm)
9
20.9
5
11.6
Toplam
43
100
43
100
67
Kozmetik sonuç kapak kontur düzgünlüğü ve cilt kıvrımı simetrisi ve
düzgünlüğüne bakılarak değerlendirildi. Operasyonlar ve revizyonlar sonrasında 38 (%
88.7) gözde kozmetik sonuç başarılı olarak bulunurken 5 gözde (%11.6) başarısız olarak
bulundu. Hastaların 2’ sinde (% 4.6) alında enfeksiyon ve granülom oluşumu izlendi,
cerrahi ile düzeltildi. Diğer hastalarda postoperatif erken dönemde punktat korneal epitel
değişiklikleri izlense de bunlar antibiyotikli pomad ve suni gözyaşı damlaları ile giderildi.
Hastaların hiçbirinde açıkta kalma keratopatisi izlenmedi.
Tablo: Operasyonlar ve revizyonlar sonrası kozmetik başarı;
Kapak konturu ve cilt kıvrımı
Sayı
Yüzde (% )
Düzgün, simetrik
38
88.3
Asimetrik
5
11.6
68
Çift taraflı konjenital ptozisli
hastanın operasyon öncesi
görüntüsü
İşaretleme ve operasyona hazırlık
Operasyon sonrası 1. hafta
kontrolünde sol gözde başarılı
cerrahi sonuç izlenirken, sağ gözde
yetersiz düzeltme izlenmektedir.
Hastaya ilk hafta kontrolü
sonrasında sağ revizyon uygulandı.
69
Sağ konjenital ptozisli hastada
direk ve yukarı bakış pozisyonları
Operasyon sonrası 1. hafta
kontrolünde kapak kontürü düzgün,
cilt kıvrımı simetrik kapak seviyesi
tatminkar olarak izlenmektedir.
70
Sağ göze silikon ile asma
uygulanan ancak fonksiyonel ve
kozmetik olarak başarısız olarak
değerlendirilen bir olguda revizyon
öncesi düz ve yukarı bakış
pozisyonları.
71
İnsülin enjektörü ucuna 18 g’ lik
kan iğnesi takılarak 4.0 prolen ile
kullanıma hazırlanmış fasya iğnesi.
Cilt kıvrımı insizyonu ile açılarak
daha önceden konulmuş silikonun
yerinden alınması.
72
Silikon çubuğun tars ön yüzünde
konumlandırılması.
Absorbe olmayan sütürler ile üç
noktadan tars üzerine sabitlenmiş
silikon
73
İnsulin iğnesi ile silikonun
medialdeki insizyondan geçirilerek
yukarı taşınması
Tars üzerine sabitlenmiş
silikonun medial ve lateral de
alına taşınması
Kapak asıldıktan ve cilt sütürleri
kapatıldıktan hemen sonra kapağın
durumu
74
Sağ konjenital ptozisli hastanın
preoperatif ve postoperatif
fotoğrafları; fonksiyonel ve
kozmetik olarak başarılı.
75
TARTIŞMA
Ptozis tanısı ve tedavisi ile oftalmik plastik cerrahinin zorlu alanlarından bir
tanesini oluşturmaktadır.27,28 Kapak düşüklüğü tanımlandığı eski çağlardan günümüze
üzerinde çalışılmış, araştırılmış ve değişik tedavi yöntemleri ve cerrahi metodlar ile
düzeltilmeye uğraşılmıştır. Tedaviden beklenen iyileşme sadece görme aksının açılması
(pupilin örtüldüğü vakalarda), üst görme alanının genişletilmesi, ya da küçük çocuklarda
ambliyopinin önlenmesi gibi fonksiyonel bir başarı değildir; hasta açısından
düşünüldüğünde kimi zaman daha önemli hale gelen kozmetik başarı (simetrik ve eşit
yükseklikte göz kapakları) da beklentiler içerisindedir. 2-6
Günümüzde geleneksel yaklaşım levator fonksiyonu iyi olan hastalarda levator
kası veya apönorozuna yönelik cerrahi uygulanmasıdır. Duruma göre cilt yolu ile veya
konjonktival yolla yaklaşım tercih edilebilir. Burada esas amaç zaten fonksiyonu genel
olarak iyi olan ama bir şekilde yeterli etki gösteremeyen levator kasının ya da
aponörozunun yerine bağlanması, ilerletilmesi veya kısaltılarak güçlendirilmesidir. Kötü
levator fonksiyonlu ptozis hastalarında bir başka kasın kapağı kaldırmak üzere devreye
sokulması gerekmektedir ve kapak üzerinde bir miktar kaldırma etkisi bulunan frontal
kas levator yerine kullanılmaktadır. Operasyon sırasında kullanılan anestezi şekli,
yüzeyel anestezinin etkisi, operasyon şekli, hasta kooperasyonu, tüm hastaların kendine
özgü olan anatomik yapıları ve diğer özellikleri başarıyı etkileyen faktörlerdir. Askı
cerrahilerinde ilave bir materyal kullanılması ile bu materyalin özellikleri ve kullanım
biçimi de başarıyı etkileyen faktörler arasına katılmaktadır. Hem fonksiyonel hem
kozmetik başarı hedeflenen ve birden fazla etkenin başarıyı etkileyebileceği bu tarz bir
girişim öncesinde çok iyi bir plan yapılmalı, en uygun yöntem ve materyal iyi bir cerrahi
teknik ile birleştirilmelidir.
Askı cerrahisinde ilk olarak 1909 da Payr tarafından tanımlanan otojen fasya lata
yıllar içerisinde değişik cerrahi teknikler ve askılama biçimleri ile birlikte kullanılmış,
günümüzde halen popülerliğini kaybetmemiştir.2-4 En çok kullanılan, en az komplikasyon
ve nüks bildirilen materyal halen otojen fasya latadır.67-69 Uzun dönem incelemeler ve
histopatolojik çalışmalara bakıldığında otojen fasyanın ciddi bir inflamasyon ve yıkılıma
uğramadan bioentegrasyona uğradığı etraf bağ doku ile birlikte bir iskelet oluşturarak
tarsı frontal kasa sabitleyen çelik bir halat gibi yıllarca yerinde kaldığı gösterilmektedir.77
76
Bununla birlikte özellikle 3 yaş altı çocuklarda fasya almanın daha zor olması, iliotibial
yol tam gelişmediğinden alınabilen materyalin yetersiz olması ayrıca operasyon
süresinin uzaması ve bacakta yara izi kalması veya nadiren de olsa bacakta
deformasyon gelişebilmesi gibi durumlar nedeniyle otojen fasyaya altenatif materyaller
denenmiştir.2-6,67-69 Yine de 3 yaş altında otojen fasyadan vazgeçilmemesi gerektiğini
düşünen araştırmacılar vardır. Leibovitch ve arkadaşları ortalama yaşları 15.3 ay olan 9
çocukta frontal kasa askılama için otojen fasya lata kullanmış ve 41.6 aylık ortalama
takiplerinde tüm hastalarda başarılı fonksiyonel ve kozmetik sonuçlar bildirmişlerdir.78
Araştırmacılar tüm hastalarda yeterli miktarda fasyanın kolaylıkla alınabildiğini
belirtmektedirler; yalnız bir hastada bacakta hipertrofiye olmuş skar izlenmiştir. Maden
ve arkadaşları fasya lata kullanımı sonrası geç dönem başarılı sonuçlar bildirmişlerdir.79
Ünal ve arkadaşları da 10 yıllık tecrübelerini derledikleri çalışmalarında otojen fasya lata
ile %94’ lük başarı bildirmektedirler.68
Allojen fasya otojen fasya kullanımına en önemli alternatiflerden bir tanesidir ve
ilk olarak Crawford tarafından yaygınlaştırılmıştır. Genel kanı otojen fasya lata ile
kıyaslandığında allojen fasya kullanımı ile daha fazla enfeksiyon riski olduğu ve daha
fazla nüks ptozis görüldüğü yönündedir.80 Wasserman ve arkadaşları frontal kasa
askılama cerrahisinde kliniklerinde kullandıkları değişik materyalleri karşılaştırdıkları
çalışmalarında allojen fasya latanın daha fazla nüks oranı gösterdiğini bildirmişlerdir.67
Ayrıca Wilson ve Johnson yaptıkları uzun dönem çalışmalarda allojen fasya kullanımı ile
2-3 senelik takiplerde %90 olan başarı oranını 9 yıl sonunda % 50 olarak açıklamışlardır.
Gürdal ve arkadaşları otojen ve allojen fasyayı karşılaştırdıkları çalışmaları sonunda
uzun dönemde iki materyal arasında hafif bir farklılık bulunduğunu ve banka fasyanın iyi
bir alternatif olduğunu bildirmişlerdir.70
İlerleyen dönemlerde sentetik materyaller denenmiştir. Daha rahat bulunabiliyor
olmaları ve enfeksiyon riski taşımıyor olmaları bu materyallerin avantajlarıdır. Ethibond,
kollajen, mersilen yama, polipropilen, paslanmaz çelik, ipek, naylon monofilaman,
poliamid naylon (supramid ekstra), polyester, politetrafloretilen (PTFE- Gore tex) ve
silikon gibi birçok materyalin cerrahi kullanımı bildirilmiştir.67-69
Genişleyebilen PTFE (Gore-tex) ilk olarak 1980’lerin ortalarında oftalmik plastik
cerrahlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Daha öncesinde damar cerrahisinde ve
77
abdominal cerrahide kullanılan, inert, biouyumluluğu yüksek ve enfeksiyona dirençli bir
materyaldir. Ben Simon ve arkadaşları yaptıkları çalışmalarda PTFE ile oldukça düşük
nüks ptozis oranları bildirmişlerdir; Wasserman ve arkadaşları ise PTFE kullanımında hiç
nüks bildirmemiş fakat kıyasladıkları diğer sentetik materyallere oranla daha yüksek
enfeksiyon ve granülom bildirmişlerdir.67,69 Bu durumun PTFE’ nin porlu yapısı
dolayısıyla ortaya çıkmış olabileceği hipotezinde bulunmuşlardır.67,68,81
Supramid ekstra (poliamid naylon) 4.0 poliflaman naylondan oluşmuş kablo tipi
bir oftalmik sütür materyalidir (Supramid Extra; S. Jackson Inc, Alexandria, Virginia,
USA). Kolay bulunabiliyor olması, ucuz olması ve kolay kullanılabilirliği yüzünden
özellikle pediatrik oftalmologlar tarafından 3 yaş altı çocuklarda frontal kasa askılama
cerrahisinde kullanılmaktadır. Supramid ekstra ile ilgili en önemli dezavantaj % 40
olarak bildirilen nüks ptozis ve granülom oluşumu oranlarıdır.82 Bu durum kısmen sütür
ile doku arasında yeterli kuvvette bir bağ oluşmaması ile kısmen de hidroliz yolu ile
morfolojik olarak degredasyona uğraması ile açıklanmaktadır.83 Yüksek nüks oranları
yüzünden supramid ekstra 3 yaş altı çocuklarda geçici bir askı materyali olarak
önerilmektedir.
Mersilen mesh’in frontal kasa askılama cerrahisinde alternatif bir materyal olarak
kullanımı ilk defa 1989 yılında Downes ve Collin tarafından tanımlanmıştır. Mersilen
mesh birbirine sarılı steril polyester liflerden oluşur. Gerilebilme gücü iyidir ve
fibrovasküler dokuların büyümesi için iyi bir iskelet oluşturur, böylece uzun dönemde iyi
fonksiyonel sonuçlar alınabilir. Otojen fasya lataya alternatif olarak düşünülen mersilen
mesh ile fonksiyonel sonuçlar erken ve geç postoperatif dönemlerde tatminkar
düzeylerde izlenmiştir. Fakat otojen fasya kullanımında çok nadir rastlanan atılma,
granülom oluşumu ve enfeksiyon gibi yumuşak doku komplikasyonları mersilen mesh
kullanılan hastalarda sıklıkla ortaya çıkmaktadır.84-86 Cilt insizyonu ile girilerek meshin
tars üzerine sütüre edilmesi yolu ile daha derine yerleşim sağlayarak, ayrıca
insizyonların sıkıca kapatılması ile yumuşak doku komplikasyonlarının sıklığının
azaltılabileceği savunulmaktadır. Yine de ciltten alına uzanan hatta herhangi bir yerde
enfeksiyon, granülom veya atılma görülebilmektedir. Meshin çıkarılması ile ptozis tekrar
etmektedir.84-87
78
Günümüzde fasya latadan sonra frontal kasa askılama cerrahisinde en sık
kullanılan materyallerden bir tanesi de silikon çubuklardır. Sentetik ve elastik bir
materyal olması, kolay bulunabilir olması, operasyon süresini kısaltması, çevre doku ile
reaksiyon vermeyip kendi halinde kalıyor olması, yıllar sonra bile çıkartılabilir olması,
nükslerde alın insizyonundan gerilerek ayarlama yapılabilmesi, elastikiyeti sayesinde
kapakların rahat kapanması-açıkta kalma veya lagoftalmi olmaması- en önemli
avantajlarıdır.89 Tüm bu özellikleri ile yalnızca basit konjenital ptozis hastalarında değil,
Bell fenomeni zayıf olan KPEO’li, MG’li ve 3. sinir paralizli hastalarda da kullanım alanı
bulmuştur.90,91 Yapılan çeşitli çalışmalarda silikon kullanımı ile nüks oranı %7-% 44
arasında bildirilmiştir.69 Fakat tüm bu çalışmalarda değişik uzunlukta takip süreleri
mevcuttur; değişik askılama metodları kullanılmış ve değişik materyaller ile karşılaştırma
yapılarak oranlar verilmiştir.92 Hersh ve arkadaşları 2006 yılında yayınlanan bir
çalışmalarında silikon ile allojen fasya latayı karşılaştırmış ve fonksiyonel başarı
oranlarını silikon için % 67.2, allojen fasya lata için %60 olarak bildirmişlerdir. Yine aynı
çalışmada nüks oranları silikon ile % 13, allojen fasya lata ile %35,2 olarak bildirilmiştir.93
2009 yılında yayınlanan daha yeni bir çalışmada Lee ve arkadaşları sadece basit
konjenital ptozis tanısı ile opere ettikleri ve silikon ile allojen fasya lata kullandıkları
hastalarda 3 yıllık takiplerini sunmaktadırlar.94 Bu çalışmada silikon ile nüks oranını çift
taraflı vakalarda %29.7 tek taraflı vakalarda %11.1; allojen fasya lata nüks oranlarını çift
taraflı vakalarda %63.2, tek taraflı vakalarda %41.2 olarak bulmuşlardır. Bu oranlar daha
önceki çalışmalarda bildirilen silikon ile yüksek nüks oranlarına göre daha iyidir. Yine
aynı çalışmada yara yerinde enfeksiyon, granülom oluşumu, açılma gibi bir
komplikasyon bildirilmemiştir. Alında yeterli büyüklükte bir cep oluşturulması ve cilt
insizyonunun sıkı bir şekilde kapatılması ile bu tür komplikasyonların önlenebileceği öne
sürülmektedir. Morris ve arkadaşları 2008 yılında yayınladıkları çalışmalarında pediatrik
populasyonda silikon ile frontal kasa askılama cerrahisinin etkinliğini ve güvenilirliğini
incelemiş, nüks oranını %9, komplikasyon oranını % 9 olarak bildirmişlerdir.95
Görüldüğü gibi silikon oldukça iyi bir alternatif olması ümidi ile frontal kasa
askılama cerrahisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu süre içerisinde değişik askılama
tipleri ile ve değişik materyaller ile karşılaştırılarak denenmiş; fonksiyonel ve kozmetik
başarı, operasyon sırasında ve operasyon sonrasında karşılaşılan komplikasyonlar,
79
nüks ptozis oranları, erken ve geç dönem sonuçları ile açıklığa kavuşturulmaya
uğraşılmıştır.
Bizim çalışmamızda erken dönem revizyonlar da dahil edildiğinde silikon ile
frontal kasa askılama cerrahisi ile fonksiyonel ve kozmetik başarı oranı % 88.3 olarak
bulunmuştur. 43 gözün 39’unda (% 88.4) başarılı veya tatminkar sonuç; düzgün kapak
konturu, düzgün ve simetrik cilt kıvrımı izlenmiştir. 5 (% 11.6) hastada revizyon
yapılmasına rağmen istenilen başarıya ulaşılamamıştır. 2 hastada (% 4.6) alın insizyonu
bölgesinde karşılaşılan ve cerrahi olarak düzeltilen granülom dışında komplikasyon
görülmemiştir. Hiçbir hastada açıkta kalma keratopatisi izlenmemiş fakat erken dönemde
görülen korneal punktat epitel değişiklikleri antibiyotikli pomad ve suni gözyaşı damlaları
ile giderilmiştir. Ptozis etyolojisi tüm hastalarda değerlendirilmiştir ancak burada
amacımız etyolojisi ne olursa olsun esas olarak 4 mm altında levator kas fonksiyonu
bulunan hastalarımızda uyguladığımız silikon ile asma tekniğinin fonksiyonel ve
kozmetik başarısını görmektir. Çalışma geniş bir zaman dilimine yayılan tüm silikon ile
frontal kasa askılama cerrahilerimizi içermektedir ve ortalama takip süremiz 16.89 aydır.
Tüm hastalarda aynı cerrahi teknik (modifiye fox pentagonal yaklaşım) uygulanmıştır.
Ayrıca tüm vakalarda Wright’ ın fasya iğnesine alternatif olarak tanımladığımız ve
literatürde de yer alan basit bir insülin enjektörü üzerine takılı 18 g’ lik kan iğnesi
silikonunun tars üzerinden alına taşınması için kullanılmıştır.76 Kolay bulunabilir olması,
nispeten ucuz fiyatı, geri dönüşümlü olması ayrıca; bacakta ikinci bir insizyona gerekliliği
ortadan kaldırdığı için operasyon süresini kısaltması, bacakta olası komplikasyon veya
deformasyon riskini ortadan kaldırması, nispeten kolay cerrahi teknik, alından gerilerek
ayarlanabilmesi, elastik doğası nedeniyle post operatif kapakların kapanmasına engel
olmaması ve yıllar sonra bile rahatlıkla bulunup çıkarılabilmesi gibi avantajları mevcuttur.
Allojen fasyada olduğu gibi enfeksiyon bulaştırma riski silikon için söz konusu değildir.
Mersilen mesh ve PTFE’ de yüksek oranlarda bildirilen yara yeri enfeksiyonu, granülom
oluşması ve atılma gibi komplikasyonlar silikon ile daha az bildirilmiştir.86,87,88 Supramid
ile % 40 civarında bildirilen nüks oranları ise özellikle son dönem çalışmalarda silikon ile
bildirilenlere göre oldukça yüksektir.82,83 Başlangıç çalışmalarda doku entegrasyonu
göstermemesi dolayısı ile silikonun tars üzerindeki yerinden kayması bir dezavantaj
olarak bildirilmiştir fakat yeni yayınlarda cilt insizyonu ile girilerek orbikülarislerin iyice
80
derinine tars üzerine absorbe olmayan sütürler ile silikonun sabitlenmesi ile bu sorunun
aşılabileceği öne sürülmektedir.94,95 Bizim çalışmamızda da erken dönem kapak
düşüklüğü izlenen bir hastada kapak cildi insizyonu revizyon amaçlı açılmış, silikonun
tars üzerinden kurtulduğu görülmüştür. Yerine sabitlenen silikon sonrası uzun dönemde
ilave komplikasyon izlenmemiştir. Ayrıca alında frontal kas altındaki cebin iyi
oluşturulması, silikonun son yerinde periost ile frontal kas arasına derine gömülmesi
yara yeri enfeksiyonları ve granülom oluşumunu engellemek için önemlidir.94,95 Bizim
çalışmamızda 43 gözün 2’sinde (% 4.6) alında yara yerinde granülom oluşumu
izlenmiştir. Bunun dışında ciddi bir komplikasyon izlenmemiştir. Silikonun bir diğer
avantajı da elastik yapısıdır; böylece hasta postoperatif dönemde orbiküler kasları ile
gözlerini kapatabilmektedir. Bu özelliği sayesinde zayıf Bell fenomeni olan hastalarda
bile dikkatli takipler ile silikon başarıyla kullanılabilir. 92-95 Bizim çalışmamızda da Bell
fenomeni zayıf olan KPEO’li, MG’ li ve 3. Kranyal sinir paralizli hastalarımızda başarılı
sonuçlar alınmıştır.
Sonuç olarak silikon ile frontal kasa askılama cerrahisinin levator fonksiyonu 4
mm altında olan tüm ptozis hastalarında başarı ile uygulanabileceğini savunmaktayız.
81
SONUÇ
1- Zayıf levator fonksiyonu (< 4 mm) olan myojenik ptozislerin tedavisinde tercih
edilen cerrahi yöntem frontal kasa askılamadır.
2- Amaç üst göz kapağı tarsı ile frontalis kasını birbirine bağlayarak göz kapağının
kaldırılması işinin doğrudan frontal kasa aktarılmasıdır.
3- Özellikle otojen fasia lata bu konuda “altın standart” haline gelmiştir.
4- Bunun yanında silikon şeritlerin de bazı avantajları vardır:
a. İkinci bir yara yeri olmaması,
b. Kolay elde edilebilir ve ucuz olması,
c. Elastik olması,
d. Vücut tarafından kolay kabullenilmesi,
e. Dokuya entegre olmaması.
5- Levator fonksiyonu 4 mm’ nin altında olan tüm hastalarda etyoloji ve yaş ne
olursa olsun silikon ile frontal kasa askılama kabul edilebilir fonksiyonel ve
kozmetik başarı oranlarına sahip; düşük komplikasyon ile uygulanabilecek iyi bir
cerrahi seçenektir.
82
ÖZET
Amaç: Zayıf levator fonksiyonlu (< 4 mm) üst göz kapağı ptozislerinde silikon çubuklar
ile frontal kasa askılama cerrahisi uygulanmış hastalarda etkinliğin ve güvenilirliğin
incelenmesi.
Gereç ve Yöntem: Ağustos 2001 ile Ekim 2008 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi 1. Göz Kliniği’ ne göz kapağı düşüklüğü ile başvuran ve levator
fonksiyonu 4 mm’ den daha zayıf bulunarak silikon çubuklar ile frontal kasa askılama
cerrahisi uygulanan 31 hastanın 43 gözü çalışma kapsamına alındı. Uygulamalar
sonucu fonksiyonel ve kozmetik başarı; postoperatif kapak seviyeleri, kapak kontur
düzgünlüğü, cilt kıvrımı düzgünlüğü ve simetrisi bakılarak değerlendirildi. Gerekli görülen
vakalarda düzeltme amaçlı ikinci bir girişim uygulandı. Operasyon sırasında ve
sonrasında karşılaşılan komplikasyonlar not edildi.
Bulgular: Hastaların en küçüğü 2 en büyüğü 62 yaşında idi. Ortalama yaş 16.26 idi.
Operasyon sonrası takip süresi en az 2.7, en fazla 47.3, ortalama 16.89 aydı. Hastaların
operasyon öncesi ortalama kapak aralıkları miktarı 3.93 mm, operasyon sonrası kapak
aralıkları miktarı ortalama 8.53 mm olarak hesaplandı. Düzeltme miktarı ortalama 4.60
mm olarak bulundu. 5 gözde (%11.6) yetersiz düzeltme, 3 gözde (% 6.9) aşırı düzeltme
nedeni ile operasyon sonrası 1. haftada revizyon uygulandı. Operasyon sonrası 12.
ayda kapak düşüklüğü şikayeti ile başvuran 1 (% 2.3) hastaya bu tarihte revizyon
uygulandı fakat başarı sağlanamadı. Erken revizyon uygulanan gözlerin 4’ünde (% 9.3)
başarılı veya tatminkar sonuç alınırken 4’ünde (% 9.3) başarısız sonuç alındı.
Revizyonlar da uygulandıktan sonra; fonksiyonel sonuç 31(% 72.0) gözde başarılı, 7 (%
16.2) gözde tatminkar, 5 (% 11.6) gözde başarısız olarak değerlendirildi. 38 (% 88.7)
gözde kozmetik sonuç başarılı olarak bulunurken 5 gözde (%11.6) başarısız olarak
bulundu. Hastaların 2’ sinde (% 4.6) alında enfeksiyon ve granülom oluşumu izlendi,
cerrahi ile düzeltildi. Hastaların hiçbirinde açıkta kalma keraropatisi izlenmedi.
Sonuç: Silikon ile frontal kasa askı cerrahisi levator fonksiyonu 4 mm altında olan tüm
hastalarda etyoloji ve yaş ne olursa olsun güvenle uygulanabilecek, geri dönüşümlü ve
başarılı bir cerrahi seçenektir.
83
KAYNAKLAR:
1- Kaufman PL, Alm A. Adler’s physiology of the eye-10th ed. Mosby, 2003;2:16-29.
2- American Academy of Ophthalmology. Basic and clinical science course 2008- 2009
section 7: Orbit, eyelids and lacrimal system. San Francisco, 2008.
3- Chen WP. Oculoplastic Surgery the Essentials. Thieme Medical Publishers, New
York, 2001;6:75-88.
4- McCord CD, Codner MA. Eyelid and periorbital surgery. Quality Medical Publishing,
Missouri, 2008;19:399-460.
5- Collin JRO. Ptosis, A manual of systematic eyelid surgery 2nd. edition, ChurchillLivingstone Edinburg, 1989;4:41-72.
6- Tyers AG, Collin JRO. Colour Atlas of Ophthalmic Plastic Surgery. 2nd edition,
Butterworth- Heinemann, Oxford 2001.
7- Moore KL, Persaud TVN. The developing human-5th ed. W.B. Saunders Company,
1993;19:423-433.
8- Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO. Basic Histology. Appleton and Lange, 1995;
24:464-466.
9- Aydın P, Akova YA. Temel GözHastalıkları. Güneş Kitabevi, 2001.
10- Maden A. Anatomi Fizyoloji. Oküloplastik Cerrahi, Özden Ofset, İzmir 1995; 5- 16
191-207.
11- Türk oftalmoloji derneği eğitim yayınları no:1 Oküloplasti, 2003; 193-207.
12- Kanski JJ. Disorders of the eyelids.Clinical Ophthalmology. 5th edition ButterworthHeinemann, 2003;Chapter:1:20- 26.
13- Yanoff M, Duker JS. Ophthalmology, 2nd editon, Mosby, 2004.
14- Ettl A, Daxer A, Priglinger S, Kramer J, Koornneef L. Dynamic magnetic resonance
imaging of the levator palpebrae superioris muscle. Ophthalmic Res 1998;30:54-58.
15- Esmaeli-Gutstein B et al: Distribution of adrenergic receptor subtypes in the retractor
muscles of the upper eyelid. Ophthal Plast Reconstr Surg 1999;15(2):92-9.
16- Skibell B, Harvey J, Oestreicher J, et al. Adrenergic receptors in the ptotic human
eyelid: correlation with phenylephrine testing and surgical success in ptosis repair.
Ophthal Plast Reconstr Surg 2007;23:367-371.
84
17- Goldberg RA, Lufkin R, Farahani K, Wu JC, Jesmanowicz A, Hyde JS. Physiology of
the lower eyelid retractors:tight linkage of the anterior capsulopalpebral fascia
demonstrated using ultrafine surface coil MRI. Ophthal Plast Reconstr Surg
1993;10:87-91.
18- Hammond G, Thompson T, Proffitt T, Driscoll T. Functional significance of the early
component of the human blink reflex. Behav Neurosci 1996;110:7-12.
19- J.-G. Gehricke, E.M. Ornitz and P. Siddarth, Differentiating between reflex and
spontaneous blinks using simultaneous recording of the orbicularis oculi
electromyogram and the electro-oculogram in startle research, Int J Psychophysiol
44 (2002);pp. 261–268.
20- Abell KM, Cowen DE, Baker RS, Porter JD. Eyelid kinematics following
blepharoplasty. Ophthal Plast Reconstr Surg 1999;15:236-42.
21- Zide BM. Surgical Anatomy Around the Orbit. Lippincott Williams&Wilkins, 2006.
22- American Academy of Ophthalmology. Basic and clinical science course 2008- 2009
section 2: Fundamentals and principles of ophthalmology. San Francisco, 2008.
23- American Academy of Ophthalmology. Basic and clinical science course 2008- 2009
section 8: External diseases and cornea. San Francisco, 2008.
24- American Academy of Ophthalmology. Basic and clinical science course 2008- 2009
section 5: Neuro-Ophthalmology. San Francisco, 2008.
25- Cahill RA, McGreal GT, Crowe BH. Duration of increased bleeding tendency after
cessation of aspirin therapy. J Am Coll Surg 2005;200:564-573.
26- Kaye AD, Kucera I, Sabar R. Perioperative anesthesia clinical considerations of
alternative medicines. Anesthesiol Clin North America 2004;22:125-139.
27- Finsterer J. Ptosis: Causes, presentation and management. Aesth. Plast. Surg
2003;27:193–204.
28- Baroody M, Holds JB, Vick VL. Advances in the diagnosis and treatment of ptosis.
Current Opinion in Ophthalmology 2005;16:351—355.
29- Wong JF, Theriault JF, Bouzouaya C, Codere F. Marcus Gunn jaw-winking
phenomenon: anew supplemental test in the preoperative evaluation. Ophthal Plast
Reconstr Surg 2001;17:412-418.
30- Walton KA, Lawrence MB. Horner syndrome. Curr Opin Ophthalmol 2003;14:357–
363.
85
31- Lee MS, Kosmorsky GS, Cook JR, Barton JJS, Briemberg HR. My, What Asthenia
You Have. Surv Ophthalmol 2008;53:506—511.
32- Çetinkaya A, Brannan PA. Ptosis repair options and algorithm. Curr Opin Ophthalmol
2008;19:428-434.
33- Çakar PM, Sargon MF, Göka Ş, Aktekin M, Fırat E. Doğumsal ptoziste levator
palpebra superior kasının histopatolojisi. T Oft Gaz 1998;28:71-73.
34- Nissman SA. Surgical management of complete blepharoptosis with no levator
function from a compressive third nerve palsy. Ophthalmic Surg Lasers Imaging
2008;39:508-510.
35- Press UP, Hubner H. Maximal levator resection in the treatment of unilateral
congenital ptosis with poor levator function. Orbit 2001;20:125–9.
36- Goldey SH, BaylisHI, Goldberg RA, Shorr N. Frontalis muscle flap advancement for
correction of blepharoptosis. Ophthal Plast Reconstr Surg 2000;16:83-93.
37- İbrahim HA. Use of levator muscle as a frontalis sling. Ophthal Plast Reconstr Surg
2007;23:376-380.
38-Taylor A, Strike PW, Tyers AG. Blepharophimosis-ptosis-epicanthus inversus
syndrome: objective analysis of surgical outcome in patients from a single unit. Clin Exp
Ophthalmol 2007;35:262-269.
39-Li H, Li D, Jie Y. Multistage correction of blepharophimosis: our rationale for 18
cases. Aesth Plast Surg. 2009 (epub)
40-Lim KH, Engle EC, Demer JL. Abnormalities of the Oculomotor Nerve in Congenital
Fibrosis of the Extraocular Muscles and Congenital Oculomotor Palsy. Invest
Ophthalmol Vis Sci 2007 April ;48(4):1601–1606.
41-Khwarg SI, Tarbet KJ, Dortzbach RK, Lucarelli MJ. Management of moderate-tosevere Marcus-Gunn jaw-winking ptosis. Ophthalmology 1999;106:1191–6.
42-Caballero PEJ, Candela MS, A´ lvarez CIC, Tejerina AA. Chronic Progressive
External Ophthalmoplegia A Report of 6 Cases and a Review of the Literature. The
Neurologist 2007;13: 33–36.
43-Papageorgiou G, Vlachos S, Tentis D. Blepharoptosis due to Kearns-Sayre
syndrome. JPRAS 2008;61:573-574.
44-Daut PM, Steinemann TL, Westfall CT. Chronic exposure keratopathy complicating
surgical correction of ptosis in patients with chronic progressive ophthalmoplegia. Am J
Ophthalmol 2000;130:519 –521.
86
45-Evoli A, Batocchi AP, Minisci C, et al. Therapeutic options in ocular myasthenia
gravis. Neuromusc Disord 2001;11:208–216.
46-Morales J, Brown SM, Abdul–Rahim AS. Ocular effects of apraclonidine in Horner
syndrome. Arch Ophthalmol 2000;118:951–954.
47-Garibaldi DC, Hindman HB, Grant MP, Iliff NT, Merbs SL. Effect of 0.5%
Apraclonidine on Ptosis in Horner Syndrome. Ophthal Plast Reconstr Surg 2006;22:5254.
48-Hosal BM, Ayer NG, Zilelioglu G, Elhan AH. Ultrasound Biomicroscopy of the Levator
Aponeurosis in Congenital and Aponeurotic Blepharoptosis. Ophthal Plast Reconstr
Surg 200;20(4):308-11.
49-Ahmadi AJ, Saari JC, Mozaffarian D, et al. Decreased carotenoid content in
preaponeurotic orbital fat of patients with involutional ptosis. Ophthal Plast Reconstr
Surg 2005;21:46—51.
50-Wasserman BN, Bigler B, Nipper K. Unexpected outcomes associated with laser in
situ keratomileusis: ptosis, anisocoria, and ‘curing ’ of exotropia. J Cataract Refract Surg
2005;31:1238—1241.
51-Altieri M, Truscott B, Kingston AE, Bertagno R, Altieri G. Ptosis Secondary to Anterior
Segment Surgery and Its Repair in a Two-Year Follow-Up Study. Ophthalmologica
2005;219:129–135.
52- Watanabe A, Araki B, Noso K, Kakizaki H, Kinoshita S. Histopathology of
blepharoptosis induced by prolonged hard contact lens wear. Am J Ophthalmol
2006;141:1092-1096.
53- Massry GG. Ptosis repair for the cosmetic surgeon. Facial Plast Surg Clin North Am
2005;13:533-9.
54- Takahashi Y, Kakizaki H, Mito H, Shiraki K. Assessment of the predictive value of
intraoperative eyelid height measurements in sitting and supine positions during
blepharoptosis repair. Ophthal Plast Reconstr Surg 2007:23;119-121.
55- McCulley TJ, Kersten RC, Kulwin DR, Feuer WJ. Outcome and influencing factors of
the external levator palpebrae superioris aponeurosis advancement for
blepharoptosis. Ophthal Plast Reconstr Surg 2003:19;388-393.
56- Bernardini FP, de Conciliis C, Devoto MH. Mini-Invasive Ptosis Surgery. Orbit 2006;
25:111–115.
57- Baroody M, Holds JB, Sakamoto DK, et al. Small incision transcutaneous levator
aponeurotic repair for blepharoptosis. Ann Plast Surg 2004;52:558—561.
87
58- Frueh BR, Musch DC, McDonald HM. Efficacy and efficiency of a smallincision,
minimal dissection procedure versus a traditional approach for correcting aponeurotic
ptosis. Ophthalmology 2004;111:2158—2163.
59- McCord CD, Seify H, Codner MA. Transblepharoplasty ptosis repair: three-step
technique. Plast Reconstr Surg 2007:120;1037-1044.
60- Singh D. Orbicularis plication for ptosis: a third alternative. Ann Ophthalmol (Skokie)
2006;38:185-193.
61- Patel S, Linberg J, Sivak-Callcott J, Gunel E. Modified tarsal resection operation for
congenital ptosis with fair levator function. Ophthal Plast Reconstr Surg 2008;24:1-6.
62- Ben Simon GJ, Lee S, Schwarcz RM, et al. External levator advancement versus
Muller's muscle-conjunctival resection for correction of upper eyelid involutional
ptosis. Am J Ophthalmol 2005;140:426-432.
63- Dresner SC. Further modifications of the Muller's muscle-conjunctival resection
procedure for blepharoptosis. Ophthal Plast Reconstr Surg 1991;7:114-122.
64- Ha SW, Lee JM, Jeung WJ, Ahn HB. Clinical effects of conjunctiva-Muller muscle
resection in anophthalmic ptosis. Korean J Ophthalmol 2007;21:65-69.
65- Ben Simon GJ, Lee S, Schwarcz RM, et al. Muller's muscle-conjunctival resection for
correction of upper eyelid ptosis: relationship between phenylephrine testing and the
amount of tissue resected with final eyelid position. Arch Facial Plast Surg
2007;9:413-417.
66- Ichinose A, Tahara S. Transconjunctival Levator Aponeurotic Repair Without
Resection of Müller’s Muscle. Aesth Plast Surg 2007;31:279-284.
67- Wasserman BN, Sprunger DT, Helveston EM. Comprasion of materials used in
frontalis suspension. Arch. Ophthalmol 2001;119:687-691.
68- Ünal M.,Bozan E.,Konuk O.,Hasanreisoglu B.,Frontal Askılama Materyalinin Seçimi
On Yıllık Deneyimlerimiz,T.Oft.Gaz 2005;35:271-279.
69- Ben Simon GJ, Macedo AA, Schwarcz RM, Wang DY, MCcann JD, Goldberg RA.
Frontalis Suspension for Upper Eyelid Ptosis: Evaluation of Different Surgical
Designs and Suture Material. Am J Ophthalmol 2005;140:877-885
70- Gürdal C, Erdener U, Orhan M, Irkeç M. Autogenous versus allograft fascia lata in
frontal sling surgery-long term results. Eur J.Ophthal 2003;13(2):202-6.
71- Yip CC, Goldberg RA, Cook TL, McCann JD. Incision-less frontalis suspension. Br J
Ophthalmol 2004;88:585—586.
88
72- Yu CC, Chen SG, Chen TM. Frontalis slings with palmaris tendon as an adjuvant
treatment for myasthenic blepharoptosis: a case report. Ann Plast Surg 2007;58:577579.
73- Baker RH, de Silva JD, Henderson HW, et al. A novel technique of harvesting
temporalis fascia autografts for correction of recurrent blepharoptosis. Ophthal Plast
Reconstr Surg 2005;21:298-300.
74- Cates CA, Tyers AG. Outcomes of anterior levator resection in congenital
blepharoptosis. Eye 2001;15:770-773.
75- Park DH, Choi WS, Yoon SH, Shim JS. Comparison of levator resection and frontalis
muscle transfer in the treatment of severe blepharoptosis. Ann Plast Surg
2007;59:388-392.
76- Karslıoğlu Ş, Serin D, Ziylan Ş. Simple Alternative to the Wright Needle in Frontalis
Sling Surgery. Ophthal Plast Reconstr Surg 2007;23:231-232.
77- Jeong S, Ma YR, Park YG. Histopathological study of frontalis suspension materials.
Jpn J Ophthalmol 2000;44:171–174.
78- Leibovitch I,Leibovitch L,Dray JP. Long-term Results of Frontalis Suspension Using
Autogenous Fascia Lata for Congenital Ptosis in Children Under 3 Years of Age. Am
J Ophthalmol 2003;136:866–871.
79- Maden A,Söylev MF. Ptoziste fasia lata ile frontal askı uygulamalarının kozmetik ve
islevsel açıdan geç dönem değerlendirilmesi. T. Klin. Oftalmol 1996;5:28-31.
80- O’Reilly J, Lanigan B, Bowell R, O’Keefe M. Congenital ptosis: longterm results using
stored fascia lata. Acta Ophthalmol Scand 1998:76;346–348.
81- Bajaj M, Sastry SS, Ghose S, et al. Evaluation of polytetrafluoroethylene suture for
frontalis suspension as compared to polybutrylate-coated braided polyester. Clin Exp
Ophthalmol 2004;32:415– 419.
82- Lui D. Blepharoptosis correction with frontalis suspension using a nylon
monofilament sling: duration of effect. Am J Ophthalmol 1999;128:772-773.
83- Wagner R, Mauriello JA Jr, Nelson LB et al. Treatment of congenital ptosis with
frontalis suspension: acomprasion of suspensory materials. Ophthalmology
1984;91:245-8.
84- Kook KH, Lew H, Chang JH, Kim HY, Ye J, Lee SY. Scanning Electron Microscopic
Studies of Supramid Extra From the Patients Displaying Recurrent Ptosis After
Frontalis Suspension. Am J Ophthalmol 2004;138:756-763.
89
85- Kemp EG, MacAndie K. Mersilene mesh as an alternative to autogenous fascia lata
in brow suspension. Ophthal Plastic Reconstruct Surg 2001;17:419–22.
86- El-Toukhy E, Salaem M, El-Shewy T, et al. Mersilene mesh sling as an alternative to
autogenous fascia lata in the management of ptosis. Eye 2001;15:178–82.
87- Mehta P, Patel P, Olver JM. Functional results and complications of Mersilene mesh
use for frontalis suspension ptosis surgery Br J Ophthalmol 2004;88:361–364.
88- Mehta P, Patel P, Olver JM. Management of Mersilene mesh chronic eyelid
complications—a systematic approach. Eye 2004;18:640–642.
89- Carter S, Meecham FJ, Seiff SR. Silicone frontalis slings for the correction of
blepharoptosis: indications and efficacy. Ophthalmology 1996;103:623-30.
90- Bernardini F, de Conciliis C, Devoto MP. Frontalis suspension sling using a silicone
rod in patients affected by myogenic blepharoptosis. Orbit 2002;21:195–198.
91- Kersten RC, Bernardini FP, Khouri L, Moin M, Roumeliotis AA, Kulwin DR. Unilateral
Frontalis Sling for the Surgical Correction of Unilateral Poor-Function Ptosis. Ophthal
Plast Reconstr Surg 2005;21(6):412-6.
92- Bagheri A, Aletaha M, Saloor H, Yazdani S. A randomized clinical trial of two
methods of fascia lata suspension in congenital ptosis. Ophthal Plast Reconstr Surg
2007;23:217-221.
93- Hersh D, Martin FJ, Rowe N. Comparison of silastic and banked fascia lata in
pediatric frontalis suspension. J Pediatr Ophthalmol Strabismus 2006;43:212– 8.
94- Lee MJ, Oh JY, Choung HK, Kim NJ, Sung MS, Khwarg SI. Frontalis sling operation
using silicone rod compared with preserved fascia lata for congenital ptosis. A threeyear follow-up study. Ophthalmology 2009;116:123–129.
95- Morris CL, Buckley EG, Enyedi LB, Stinnett S, Freedman SE. Safety and efficacy of
silicone rod frontalis suspension surgery for childhood ptosis repair. J Pediatr
Ophthalmol Strabismus. 2008;45(5):280-8.
90
Download