rönesans döneminde resim sanatı

advertisement
RÖNESANS DÖNEMİNDE RESİM SANATI
15. ve 16. yüzyıllar arasında Avrupa’da bilim, sanat ve
kültür alanında “yeniden doğuş” olarak tanımlanan Rönesans’ın
damgasını vurduğu bir dönem oldu. Bu dönemde özellikle
İtalya’da hemen hemen her kent kendi sanat anlayışını ve
üslubunu geliştirdi, kendi sanatçılarını yetiştirdi. Önce İtalya’da,
Floransa kentinde filizlenen Rönesans, zamanla öteki kentlerde ve
ülkelerde de etkisini gösterdi.
Floransa’yı yeni düşüncelerin ve gelişmelerin merkezi yapan
mimar Filippo Brunelleschi ve heykelci Donetello’ydu.
Masaccio’nun yapıtlarıyla bu yeni gelişmeler kısa sürede resme
de yansıdı. Rönesans’ın resim sanatına en büyük katkılarından
biri perspektif kurallarının saptanması ve bu sayede resimlerde
derinlik duygusunun verilebilmesiydi. Resimlerde
matematikçilerden öğrendiği perspektif kurallarını uygulayan
Masaccio, aynı zamanda ışıkla ilgili çalışmalar yaptı.
Tablolarında, ışık en yakın pencereden geliyor ve üzerine vurduğu
tüm figürleri sarıyormuşçasına, doğal ve ferah bir atmosfer
yaratmayı başardı. Anatomi biliminden yararlanarak insan
vücudunu gerçekçi bir biçimde çizdi.
Masaccio’nun yakın izleyicilerinden biri de Paolo
Uccello’ydu. Perspektif kurallarını öğrenen Uccello’nun figürleri
canlı ve hareketliydi. Hayvan resimleri yapmayı seven sanatçının
seçtiği konular da çok çeşitliydi.
Bir başka Rönesans sanatçısı olan Fra Angelico, tanrıya
duyduğu sevgi ve hayranlığı, ayrıntıların gözden kaçırılmadığı,
göze hoş gelen renkleriyle bol ışıklı resim ve fresklerde dile
getirdi.
Floransa, İtalya’nın her yanından gelen sanatçıların
toplandığı canlı bir kültür merkeziydi. Kente Umbria’dan gelen
Piero della Francesca aynı zamanda bir matematikçiydi. Bu
özelliği resimlerindeki güçlü perspektifte ve mekân yapısında
kendini gösterdi. Resimlerin arka plânında kusursuz güzellikte
görkemli yapılar, önde ise heykel görünümünde insanlar yer
alıyordu.
Bu dönemde sanatçılar kiliselerin ve varlıklı ailelerin
koruması altındaydı. Floransa kentinin de yönetimini elinde
bulunduran zengin ve soylu Medici ailesinin koruması altında
çalışan sanatçılardan en ünlüleri, İlkbahar ve Venüs’ün Doğuşu
tablolarıyla Sandro Botticelli, Mona Lisa’sıyla belleklerden
silinmeyen Leonardo da Vinci, daha yaşarken çağının en büyük
sanatçısı olarak belirlenen Michelangelo ve “ressamların prensi”
olarak anılan Raffaello’ydu. Bu sanatçılar insanı merkez alan
yapıtlarında ışık ve perspektifi olağanüstü bir ustalıkla
uyguladılar. Resim sanatını ve güzellik kavramını doruk noktasına
ulaştıran Rönesans sanatçılarının resimlerindeki en çarpıcı
özellikler fon ve figürler arasındaki yumuşak renk geçişleri,
figürlerin gerçeğe uygunluğu, aralarındaki kusursuz uyum,
bütünlük ve anlatım gücüydü.
Giovanni Bellini’yle birlikte çalıştığı sanılan Giorgione ve
Tiziano, Venedik Okulu’nun gelişmesine önemli katkıları olan
sanatçılardandır. Venedikli ressamların yapıtlarını Floransalı
ressamlarınkinden ayıran en belirgin özellik, dinsel içerikli
resimlerin bu dünyanın ötesinde bir gizemlilik taşımaktan çok,
insana yakın oluşlarıydı. Michelangelo ve Raffaello dinsel konulu
resimlere ağırlık verirken, Venedikliler, belki de sularla
kuşatılmış olduklarından, manzara resmi yapmayı yeğlediler.
Renklerini ve dokumalarını beğendikleri göz alıcı kumaşlara
resimlerinde yer verdiler. Doğa fonu içinde çıplak kadın resimleri
yapmak Venedikli sanatçıların en hoşlandığı konular arasındaydı.
Geç Rönesans döneminin klasik üslubuyla çalışan Paolo
Veronese de Venedik Okulu’ndandı. Beyaz mermer sarayların
önünde genç ve güzel kadınlarla ağır giysiler içindeki soylu
senatörlerin tablolarını yaptı. Tiziano’dan sonra Venedik
Okulu’nun en tanınmış sanatçısı Tintoretto’dur. Olağanüstü bir
düş gücüne sahip olan Tintoretto’nun, hangi açıdan bakılırsa
bakılsın, karanlıktan aydınlığa çıkıyormuş gibi görünen figürleri
ve hızlı çalışma temposu dikkat çekiciydi. Sanatçının Venedik’te
Düklük Sarayı için yaptığı 22,5 metre uzunluğunda ve 9,1 metre
genişliğindeki Cennet Bahçesi adlı resmin, bugüne kadar
yapılanların en büyüğü olduğu sanılmaktadır.
İtalya’da bu gelişmeler olurken Avrupa’nın kuzeyinde resim
sanatı farklı bir doğrultudaydı. Roma mimarlığının yeniden
benimsenmesiyle İtalya’da başlayan Rönesans hareketinin etkisi
Alplerin kuzeyinde çok daha geç görüldü. Kuzey ülkelerindeki
kiliseler hâlâ renkli cam bezemeli kocaman pencereleriyle gotik
üslupta yapılıyordu. Bu yapıların duvarlarında resim ya da
fresklere fazla yer verilmiyordu. Bu nedenle yaldızlı çerçevelerin
içinde mihrabın üzerine yerleştirilen küçük boy resimler yapıldı.
Bir yandan da eskisi gibi kitap resimleri yapılıyordu. Geç Gotik
dönemin en ünlü kitap bezeme ustaları sayılan üç Flaman kardeş,
özenli teknikleri ve ayrıntıları doğalcı bir biçimde işleme
ustalıklarıyla öne çıktı. Kısaca Limbourg kardeşler olarak anılan
Pol, Hernan ve Jehanequin hep birlikte çalıştıkları için,
üsluplarını birbirinden ayırmak zordur. Doğal görünümleri doğru
ve gerçeğe uygun resimlemeleriyle, Felemenk sanatının
gelişmesine büyük katkıları olmuştur.
Masaccio’nun İtalyan resmini değiştirmekte oynadığı rolü
Felemenk ve Flandre’da Robert Campin ve Jan van Eyck oynadı.
Çevrelerinde gotik binalar gördükleri için resimlerinde bunları
yansıtmalarına karşılık, ışık altında yıkanıyormuş izlenimi veren
figürleri ve geniş mekan anlayışlarıyla resme yenilik getirdiler.
Resim tarihinin en özgün yapıtlarından sayılan Giovanni
Arnolfini’nin Evlenmesi adlı tablosuyla tanınan Jan van Eyck, o
dönemde yeni gelişmekte olan yağlıboya tekniğini yetkinleştiren
ilk ressamdı. Yağlıboyanın yarattığı saydamlık, ışığı resimlemede
temperadan çok daha iyi sonuç veriyordu.
16. yüzyılda yaşamış Flaman ressam Pietel Bruegel
resimlerinde günlük yaşamdan görüntüler, eğlenen, yiyip içen
köylülerden başka, o günlerde kimsenin yabancısı olmadığı savaş
sahnelerinden kesitler yansıttı. Yapıtlarında çarpıcı bir
hareketlilik egemendi. Bruegel, kendinden önce gelen, düş ürünü
korkutucu yaratıkların yer aldığı resimleriyle ünlü Hieronyamus
Bosch’tan etkilenmiştir.
Fransa’da Rönesans ilkelerini benimseyen benimseyen
ressamlar Jean Cousin ve Antoine Caron’du. Yapıtlarının pek azı
günümüze ulaşabilen bu sanatçılar Flaman ve Alman ressamlar
kadar etkili olamadılar. Almanya’da 15. yy. sonlarına doğru
resim sanatını önemli ölçüde etkileyen sanatçılar yetişti. Bunların
en ünlüleri Matthias Grünewald, Albrecht Dürer, Lucas Cranach
ve Hans Holbein’dı.
İspanya’da Gotik dönem öncesi yapılan görkemli kiliselerin
duvarları adı bilinmeyen ressamlarca çarpıcı resimlerle
bezenmişti. Rönesans resim sanatının önde gelen temsilcileri ise
15. yy.lın 2. yarısında yaşamış olan Bartolomé Bermejo ve 17. yy
da Rönesans sanatını doruk noktasına çıkaran El Greco’dur.
Daha çok dinsel konulu resimler yapan El Greco resim yapmayı
Tiziano ve Tintoretto döneminde, Venedik’te öğrendi. Resimleri
Venedikli ressamların yapıtlarındaki gibi renk açısından parlak
ve zengindi.
En çok Tiziano’dan etkilenen Velasques ise portre
ressamlığında ustalaştı.
Download