PARA TALEBİ 1 GİRİŞ Paranın ekonomi üzerindeki etkisini araştıran bilim koluna para teorisi denmektedir. Para teorisinin en çekici konularının başında para talebi gelmektedir. Çünkü insanların niçin para tutmak istediği konusu hep merak edilmiştir. Klasikler’ den günümüze bu sorunun cevabı arana gelmiştir. Böylece, bir bakıma para talebi teorisi ’nin çerçevesi çizilmiştir. Klasiklerin düşüncesi “Miktar Teorisi” olarak şekillenmiştir. Teori, ilk kez Dawid Hume’ün “On Money”(Para Hakkında)isimli eserinde tartışılarak ortaya atılmış ve bu daha sonraları William Petty tarafından matematiksel biçimde ifade edilmiştir. Fakat Miktar Teorisi, 20.yüzyılda Irving Fisher’in 1911 yılında yayınlanan The Purchasing Power of Money (Paranın Satınalma Gücü) adlı eserindeki meşhur İşlem (mübadele) denklemi ile açıklanmıştır. Daha sonra, Alfred Marshall ve Arthur Cecil Pigou (1917) ve diğer Cambridge Okulu mensuplarının katkılarıyla daha da geliştirilmiştir. Yeni Cambridge okulunun önde gelen ismi John Maynard Keynes’in 1936 yılındaki The General Theory of Employment, Interest and Money( İstihdam, Faiz ve Paranın General Teorisi ,1936) adlı ünlü kitabı Miktar Teorisini gözden düşürmüştür. Ancak, Milton Friedman’ın Monetarist Para Teorisi (1956) ve özellikle The Quantity Theory of Money A Restatement adlı makalesi ile yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Para talebi, hem teori hem de uygulama düzeyinde yoğun biçimde incelenmiştir. Değişik analiz ve yorum farklarına rağmen, bazı konularda tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Örneğin; Reel para (balans) talebi, reel gelir düzeyi yükseldiğinde, artar; faiz oranı yükseldiğinde ise, düşer.Hatırlanacağı gibi, reel para talebi aşağıdaki denklemle ifade edilmektedir: md ky hi Uygulamalı çalışmaların çoğu, para talebi fonksiyonunun bu iki özelliğini taşır: 1973 yılına kadar yapılan uygulamalı çalışmalar, reel para talebinin gelir düzeyi ile birlikte arttığı; faiz oranıyla birlikte azaldığı, oldukça kararlı basit bir para talebi fonksiyonu ortaya koymuştur. Fakat 1974 sonrası, para talebi fonksiyonu birkaç kez kaymıştır. Bu kaymaları veya para talebindeki istikrarsızlıkları açıklamak başlıca araştırma konusu olmuştur. Ancak, bu konuda Çok başarılı olunduğu söylenemez.Buradaki temel sorun,mali sistemdeki bir dizi değişiklikten kaynaklanmaktadır (Dornbusch, Fischer,1998,s.370). PARA TALEBİ TEORİSİ 2 Para talebi ,reel balanslara olan taleptir:Yani insanlar parayı onun satın alma gücü (bir birim para ile satın alabilecekleri mal miktarı) için elde tutarlar. İnsanlar ellerindeki nominal para miktarıyla ilgilenmezler.Bu durum bizi şu iki sonuca götürür: A. Fiyat düzeyi yükseldiğinde reel para talebi değişmez ve faiz oranı, reel gelir ile reel servet gibi bütün reel değişkenler değişmeden kalır. B. Belirtilen reel değişkenler veri iken, nominal para talebi, fiyat düzeyindeki artışla orantılı olarak artar. Soru: Bu tür davranışın özel bir adı var mıdır? Cevap: Para aldanması (yanılması)’dır: Fiyat düzeyindeki bir değişiklik, bütün reel değişkenleri sabit tutarken bireyin reel para talebini de kapsayan reel davranışlarını değiştirmezse, birey para aldanmasına uğramamıştır. Bunun tam tersi Para aldanmasıdır: Bütün reel değişkenler sabit iken,fiyat düzeyindeki bir değişiklik bireyin reel davranışlarını etkiliyorsa, birey para aldanmasına uğrar. KEYNES’İN PARA TALEBİ GÜDÜLERİ 1.İşlem güdüsü;düzenli ödemelerdeki para kullanımından kaynaklanan para talebidir. 2.İhtiyat güdüsü;ileride meydana gelmesi muhtemel,öngörülemeyen olayları karşılamak için yapılan para talebidir. 3.Spekülatif güdü;bir bireyin tutabileceği diğer varlıkların para değerindeki belirsizlikten kaynaklanan para talebidir. Soru: Bu güdüleri tartışırken, güdülerin her biri için M1,M2 ve M3 gibi para tanımlarından hangisine göndermede bulunacağız? Neden? Cevap: İşlem ve ihtiyat için M1; Spekülasyon için M2 ve M3 para tanımları esas alınmaktadır. Soru: Güdüler arası geçişkenlik var mıdır? Cevap: Bir güdüyü karşılamak için elde tutulan para daima diğer kullanımlara da açıktır. Örneğin, spekülatif amaçla büyük çaplı para tutan bir kimse, gereğinde bunu beklenmeyen acil durumlarda da kullanabilir. Bu para o zaman ihtiyat güdüsüne dönüşür. Para talebi ile ilgili teoriler, daha çok para tutmanın faydası ile faiz maliyeti arasındaki değiş tokuş (tercih) üzerine kurulmuştur. Örneğin: Elde bir TL’lık para tutmanın faiz kaybı ne kadar yüksek ise, birey o kadar az para tutma eğilimindedir. Soru: Birey elde para tutma kararını neye göre verecektir? Cevap: Para Tutmanım alternatif(fırsat) maliyeti’ne göre karar verecektir. Para tutmanım Diğer Kendi alternatif maliyeti = varlıkların getirisi – faiz oranı* ____________ *Paraya ödenen faiz oranına kendi faiz oranı denir. 3 1. İŞLEM GÜDÜSÜ İLE PARA TALEBİ: İşlem güdüsü ile para talebi, mübadele edilen(alınıp satılan) mal ve hizmetlerin düzenli ödemelerini yapabilmek amacıyla para kullanmaktır. Örneğin; birey,bir ay süresince kira, telefon, elektrik,yiyecek,giyim kuşam ve benzer mal alımları için çeşitli ödemelerde bulunur. Soru: Satın alımların finansmanı için birey elinde ne kadar para bulunduracaktır? Başka deyimle, İşlem güdüsü ile optimum nakit talebi nasıl belirlenir? Cevap: Bunu bir grafikle açıklayalım. YN :Bireyin aylık nominal geliri olsun. Bu bir tasarruf hesabında tutulursa ayda ( i )oranında faiz kazandırır. Elde nakit olarak tutulursa faiz kazancı sıfırdır. tc :Nakit ile tasarruf hesabı (kolaylık için bono diyelim) arasında aktarma yapmanın kişiye maliyeti (TL).Bu maliyet bireyin zamanı olduğu gibi, hesabından aktarma maliyeti örneğin, komisyon ücreti de olabilir. MM :Bireyin bankaya bir kez gitmesinin marjinal maliyeti (İşlem maliyeti). MF : Bireyin bankaya bir kez gitmesinin (elinde daha fazla para tutmasının) marjinal faydası. Şimdi bireyin optimum davranışını grafikle görelim: MM, MF tc E MM MF n* Bankadan para çekme sayısı(n) Şekil 1.İşlem Para Talebi Yeni bir işlem yapmanın maliyeti,MM eğrisinin gösterdiği gibi,daima tc ye eşit ve sabittir. MM,vazgeçilen faiz ( i ) dir. Yeni bir işlem yapmanın finansal faydası MF eğrisi ile gösterilmiştir. Tasarruf hesabından para çekme sayısı arttıkça, marjinal fayda (MF) azalmaktadır. E noktasında, para tutmanın yönetim maliyeti minimumdur. Bu noktanın karşılığı olan (n*),tasarruf hesabından para çekmenin optimum sayısıdır. 4 İşlem sayısı ve bireyin geliri veri iken, elde tutulacak optimum para, William Baumol ve James Tobin tarafından geliştirilen, ünlü para talebinin karekök formülüyle hesaplanır: M tc.YN 2i Bu denklem, paranın işlem talebinin, gelir düzeyi, komisyon ücreti(yani işlem maliyeti) ile birlikte arttığını; faiz oranı artınca azaldığını göstermektedir. M Soru: Paranın gelire oranı ( YN ) neyi ifade eder? Cevap: Bu ifade, paranın gelire oranıdır. Anlamı: Gelir artarken, bu oran azalacaktır.Yani gelir düzeyi yükseldikçe,birey oransal olarak daha az para tutar.Bu durum değişik sözcüklerle de ifade edilir: Nakit yönetiminde ölçek ekonomisi vardır. Paranın gelir esnekliği birden küçüktür. (denkleme göre ½ dir.) Dikkat :Buradaki esneklik,reel para talebinin reel gelire göre esnekliğidir. Fakat, bütün fiyatlar ( tc de dahil ) arttığı için , gelir artıyorsa, nominal para talebi de bununla orantılı olarak artacaktır. 2.İHTİYAT GÜDÜSÜ İLE PARA TALEBİ İşlem para talebinde belirsizlik dikkate alınmamıştır. İhtiyat güdüsünde,insanların yapmak zorunda kalacakları ödemelerin belirsizliği nedeniyle ortaya çıkan para talebi söz konusudur. Kişi elinde ne kadar çok para tutarsa,likidite sıkıntısından doğan maliyetle karşılaşma olasılığı o kadar düşük olacaktır. Fakat buna karşılık, o kadar çok faizden vazgeçecektir. Soru: İhtiyat güdüsü ile elde para tutmanın optimum miktarı ne olmalıdır? Cevap: Bunun için, elde bulundurulan parayı 1 TL arttırmanın marjinal maliyeti (MM), Elde bulundurulacak parayı 1 TL arttırmanın beklenen marjinal faydasıyla (MF) karşılaştırılır. MM,vazgeçilen faiz (i) ,yani faiz kaybıdır. MF, elde tutulan para miktarı arttıkça azalır. MM MF i E (denge nok.) MM MF 0 M* Elde tutulan para miktarı Şekil 2.İhtiyat Güdüsü İle Para Talebi Elde tutulacak optimum para miktarı MM = MF = i durumunda (yani M*düzeyinde) belirlenir. 5 3.SEKÜLASYON GÜDÜSÜ İLE PARA TALEBİ İşlem ve ihtiyat güdüsü ile para talebi, paranın değişim aracı olma fonksiyonunu temel alır. Çünkü, ödeme yapmak için elde para tutma ihtiyacına değinir. Spekülasyon güdüsüyle para talebi, paranın değer birikim(saklama) aracı olma fonksiyonu ile ilgilidir. Servet sahibi birey, bu servetini belirli varlıklar olarak elde tutar. Bu varlıklar bir portföy oluşturur. Çeşitli varlıkların getirileri konusunda belirsizlikler bulunması nedeniyle, birey portföyünün tamamını tek bir riskli varlıktan oluşturmaz, çeşitlendirilmiş portföy stratejisi uygular.Başka deyimle,bütün yumurtaları tek sepete koymaz! Soru: Fiyatları belirsiz şekilde değişen varlıklarda uğranması muhtemel sermaye kayıplarına karşı güvence olması için tipik bir yatırımcı ne yapar? Cevap:Yatırımcı,çeşitlendirilmiş portföyünün bir bölümü olarak,bir miktar da güvenli varlık tutar. Örneğin,para,nominal değeri kesin olarak bilinen güvenli bir varlıktır. Diğer varlıkların getirilerinin riski, getirilerin değişkenliği ile ölçülür. James Tobin*’e göre “Diğer varlıkların beklenen getirilerindeki bir artış-yani para tutmanın alternatif maliyetindeki- bir artış, para talebini azaltır. Tam tersine, diğer varlıkların getirilerinin riskindeki bir artış, para talebini artırır. Risklerin çoğu, enflasyonla ilgili belirsizliklerden kaynaklanmaktadır.Portföy çeşitlendirmesi M1’e olan talepten çok, M2 içinde yer alan vadeli mevduat ve tasarruf mevduatı gibi varlıklara olan talebi açıklamaktadır. Para dışı varlıkların(örneğin, vadeli mevduat ve uzun vadeli tahvil faizi, yahut hisse senedi getirisi gibi) faiz veya getiri oranlarındaki bir artış, M2 talebini azaltır. Öte yandan varlıklara olan talebi artırır. Böylece adı geçen portföylerin hacmi yükselir. Soru: Kimler paralarını tasarruf hesabına yatırır, kimler sabit getirili(risksiz)diğer menkul kıymetler yatırım yapar? Cevap: Birçok kimse,portföyünü çeşitlendirmek için,servetinin bir bölümünü tasarruf hesabında tutar.Daha büyük yatırımcılar ise bazen,daha yüksek faizli sabit nominal değerli(risksiz) diğer menkul kıymetleri satın alabilirler:Örneğin,(yüz bin liranın üzerinde)mevduat sertifikaları,hazine bonoları,devlet tahvilleri gibi.Her iki durumda da güvenli varlık talebi,para talebi değildir. _____________________________________________________________________ *James Tobin, “Liquidity Pereference as Behaviour Towart Risk”,Review of Economic Studies,Şubat 1958 6 Spekülasyon (Servet) Güdüsüyle Para Talebi: Atıl Ankes Talebi( M A ) Keynes’e göre değer birikim aracı olarak iki alternatif söz konusudur: Para ve tahvil. Başka deyimle para, tahvilin yakın ikamesidir. Yani ekonomik birimler, servetlerini para veya tahvil şeklinde bulundurabilmektedirler. Burada tahvil sözcüğü, menkul kıymetleri temsil etmektedir. Faiz oranlarındaki değişmeye bağlı olarak, tahvillerin piyasa değeri de değişmektedir. Servet sahipleri bu fiyat değişimini izleyerek ellerinde tahvil tutmak veya satmak suretiyle spekülasyon yapmaktadırlar. Örneğin, ileride faiz oranının düşeceğini tahmin eden bir kimse şimdiden tahvil alır. İleride gerçekten de faiz oranı düştüğünde, bu tahvilleri yüksek piyasa değerinden satarak spekülatif kazanç sağlar. Aksine, ileride faiz oranının yükseleceğini tahmin ediyorsa, tahvillerin piyasa değerinin düşeceğini bekler. Bu da spekülasyon güdüsüyle para talebinin artmasına neden olacaktır. Bu durumda ekonomik birimler tahvil yerine parayı ellerinde nakit biçiminde tutmayı tercih ederler. Hatırlatalım ki, elde para tutmanın alternatif maliyeti vardır: “Paraya ödenen faiz oranına kendi faiz oranı denir. Para tutmanın alternatif maliyeti (fırsat maliyeti) ise, diğer varlıkların getirisiyle kendi faiz oranı arasındaki farka eşittir.” Spekülasyon güdüsü ile para talebi daha çok M2 ve M3 için söz konusu olup, elde tutulan atıl parayı temsil eder. Bu nedenledir ki, spekülasyon güdüsü ile para talebine atıl ankes talebi de denmektedir. Atıl ankes talebi, piyasa faizinin ters orantılı fonksiyonudur. Yani piyasa faiz oranları düştüğünde, spekülasyon güdüsü ile para talebi artmakta; aksi halde düşmektedir. Faiz oranlarındaki değişme karşısında atıl ankes miktarındaki değişimi ifade eden fonksiyona Likidite Tercihi Eğrisi (L) denmektedir. Matematiksel ifadesi şöyledir: M A L (i) ; dM A di 0 M : Atıl ankes talebi (spekülasyon güdüsü ile nominal para talebi) A i : Piyasa faiz oranı Konunun iyi anlaşılması bakımından grafik gösterimi daha uygundur: • Şekilde görüldüğü gibi, piyasa faiz oranı çıkabileceği en yüksek düzeye ulaştığında talep edilen atıl ankes miktarı sıfır ( MA 0 ) olmaktadır. O zaman tahvillerin piyasa değeri en düşük düzeye inecektir. Çünkü yükselen piyasa faizi tahvil talebini düşürmekte; halk parasını vadeli banka mevduatına yatırarak faiz geliri elde etmek istemektedir. • Faiz oranı inebileceği en düşük düzeye( i 0 )düştüğünde farklı bir durumla karşılaşmaktayız: Bu, Likidite tuzağıdır. i 0 faizinin L eğrisine asimptot olduğu T noktasından itibaren Likidite Tercihi Eğrisi’nin faiz esnekliği sonsuz olmaktadır ( e i ). Bu durumda ekonomik birimler, faiz oranının i 0 ’ın altına inmeyeceğini tahmin ettikleri için, servetlerinin tamamını para şeklinde tutacaklardır. Başka deyimle, spekülasyon güdüsü ile para talebi sonsuz olacaktır. Likidite tuzağı, bireylerin faiz oranları ile ilgili tahminlerine dayanan özel bir durumdur. Keynes, likidite tuzağının teorik ihtimal olabileceğini, gerçek hayatta rastlanabileceğinden emin olmadığını belirtmiştir. 7 Şekil 3.Spekülasyon Güdüsü İle Para Talebi • Şekildeki T noktasına geldikten sonra, para arzını arttırarak faiz oranını düşürmek mümkün değildir. Likidite tuzağının varlığı hainde, para politikası yetersiz kalmakta; ancak, maliye politikalarına başvurmak gerekmektedir. Bunlar toplam harcamaları, reel geliri ve istihdamı arttırıcı maliye politikaları olmalıdır. Faiz oranı • Likidite tuzağı durumunda para politikasının etkisiz olduğunu IS-LM eğrileri yardımı ile de özetlemek mümkündür. Şekil 3’ den de görüleceği üzere, ekonomi likidite tuzağında ise, LM eğrisi yatay hale gelir. Dolayısı ile, örneğin kamu harcamalarındaki bir artış, denge milli geliri üzerinde tam bir etkiye sahip olur. LM’nin yatay halde bulunması Keynesyen durum olarak da adlandırılmaktadır. i G i0 LM IS 0 y0 IS1 y y1 Şekil 4. Likidite Tuzağında Para Reel milli gelir Politikasının Etkisizliği • Keynes, likidite tercihi eğrisini ortaya koyarken, temelde spekülasyon güdüsüne dayanmıştır. Bu eğri, psikolojik etkenlere bağlı ve her an değişebilen özelliğe sahiptir. Ayrıca Keynes’e göre halkın kabul ettiği bir normal faiz oranı (i) vardır. Piyasa faiz oranı (r) bunun üstüne çıktığında (r > i) halkın büyük çoğunluğu piyasa faiz oranının tekrar normal faiz oranına düşeceği fikriyle hareket ederek; tahvil talebini arttırır ve atıl para (ankes) talebini çok geniş ölçüde azaltır. Aksine r < i olursa, herkes faiz oranının tekrar normal orana yükseleceği düşüncesiyle tahvil yerine elde atıl para bulundurmak ister. 8 İşte cari piyasa faiz oranı r ile normal faiz oranı i arasındaki farklılık, spekülasyon güdüsüyle para talebinin doğmasına neden olmaktadır. Değer birikim aracı olarak para ve tahvil söz konusu olduğuna göre, tahvil fiyatları ile faiz oranları arasındaki ilişki önem kazanmaktadır. Kısaca açıklayalım: N : Tahvilin nominal değeri, C :Tahvilin piyasa değeri, i : Normal faiz oranı, r : Piyasa faiz oranı. r C .N i Değişik r ve i değerlerine göre servet sahiplerinin davranışları farklı olacaktır: Tahmini Faiz i < r ise C >N olur î Tahvil Talebi Tahvil Fiyatı D B PB Gerçekleşen Faiz i Yüksek Fiyattan Tahvil Satışı Sonuç: Elde tutulan para miktarı azalır Spekülatif Kazanç (Çünkü halk ileride i = r olacağını düşünür) Düşük Fiyattan i > r ise C<N olur î DB PB i Tahvil Alışı Elde tutulan para miktarı artar (Çünkü halk ileride i = r olacağını düşünür) Spekülatif Kazanç 8 4. PARA TALEBİNE İLİŞKİN UYGULAMALARDAN BAZI KANITLAR Para talebine ilişkin teorik yorumlar, birçok araştırmacı tarafından gerçek veriler kullanılarak test edilmiştir. Elde edilen sonuçlardan önemli olan bazılarını sunalım: •Bilindiği gibi, para talebinin faiz esnekliği, para ve maliye politikalarının etkinliğinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Uygulamalı çalışmalar, para talebiyle faiz oranı arasında gerçekte ters orantılı, yani negatif ilişki bulunduğunu göstermektedir. Bu, teorik yaklaşımlarla örtüşmektedir. •Elde edilen bulgular, para talebinin faiz esnekliğinin Friedman’ın daha önce iddia ettiği gibi sıfır; Keynes’in iddia ettiği gibi de çok yüksek olmadığını göstermiştir. Amerika Birleşik Devletlerindeki verilere göre yapılan uygulamalarda bu esneklik –0.1 ile –0.9 arasında hesaplanmıştır. Bu iki sınır arasındaki gerçek değerin ne olacağı para arzı tanımı ve faiz oranına bağlıdır. •Daha önce belirtildiği gibi, para talebi teorisine göre, para talebi gelir düzeyine bağlı ve onunla doğru orantılı ilişkiye sahiptir. Gelir düzeyindeki nispi değişmenin para talebinde yaratacağı nispi değişiklik para talebinin gelir esnekliği ile ölçülmektedir. Bu esneklik, para politikası açısından da önemlidir. Nitekim, söz konusu esneklik, merkez bankasına, faiz oranlarını değiştirmeden iktisadi büyümeyi desteklemek için para arzını ne oranda artıracağı konusunda ışık tutar. Gecikmeli Uyarlamalar: •Para talebi üzerine yapılan uygulamalı çalışmalar, para talebinin gelir ve faiz oranındaki değişikliklere bir gecikme ile uyum sağladığını göstermiştir. Öyle ki, gelir düzeyi veya faiz oranı değiştiğinde, önce para talebinde küçük bir değişiklik olmakta; daha sonra, zamanla para talebi yavaş yavaş uzun dönemdeki değişikliğe tamamen ulaşacak biçimde artmaktadır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, elde para tutmanın uyarlama maliyeti; ikincisi ise, elde para tutanların beklentilerinin yavaş uyum sağlamasıdır. Şimdi M1 ve M2 para talebi için uygulama sonuçlarını ele allım: Uygulama Sonuçları İşlem ve ihtiyat güdüsüyle para talebi M t ’yi tartışırken, temelde M1 para arzını tartışmış oluyoruz. Çünkü M1 = C + DD şeklindeki tanımda hem dolaşımdaki para, yani C, hem de vadesiz mevduat DD işlem ve ihtiyat güdüsüyle ilgilidir. Aynı mantıkla M2 tanımı, spekülasyon (servet edinme) güdüsüyle para talebine karşılık gelmektedir. Hatırlanacağı gibi, M2 = C + DD + TD şeklinde tanımlanmakta, vadeli mevduat TD servet güdüsüyle kullanılmaktadır. Ancak, uygulamada görülmüştür ki, bir güdüyü karşılamak için tutulan para, her an diğer kullanımlara da açık bulunmaktadır. Başka deyimle C, DD ve TD birbirleri yerine ikame edilebilmektedir. Örneğin spekülasyon güdüsüyle elinde büyük miktarda para bulunduran bir kimse, acil durumlarda bu parayı veya bir kısmını kullanabilir. Aynı şekilde, vadesiz mevduat şeklinde bankada tutulan para da, faiz oranına bağlı olarak bir miktar getiri sağlayabilir. Burada temel hareket noktamız, dengede para talebinin para arzına eşit olmasıdır. Uygulamada para talebinin ne miktarda olduğu bilinmediğinden, eldeki tek veri para arzıdır. Yani para talebi yerine para arzı kullanılacaktır. Bu açıklama çerçevesinde, şimdi M1 ve M2 para talebi için uygulama sonuçlarını özetleyelim: 9 a. M1 Para Talebi İçin Uygulama Sonuçları: Stephen Goldfeld 1973 yılında yaptığı bir çalışmada bazı sayısal sonuçlara ulaşmıştır: Tablo 1. Reel M1 Para Talebinin Esneklikleri Dönem Kısa Dönem Uzun Dönem Reel gelir (y) 0.19 0.68 Vadeli mev.faiz or. (i TD ) -0.045 -0.160 Ticari senet faiz or. (i CP ) -0.019 -0.067 Kaynak: *Stephen M.Goldeld, “The Demand for Money Revisited”, Brooking Paper on Economic Activity, Vol. 3, 1973’e atfen Dornbusch, Fischer, 1998, s.385. •Üç aylık kısa dönem itibariyle, reel gelire göre gelir talep esnekliği e y 0,19 dur. Yani reel gelirdeki % 1’lik artış reel para talebini % 0.19 oranında artıracaktır. Görüldüğü gibi, bu çok düşük bir orandır. •Kısa dönem faiz esnekliği ters yönlü ve oldukça düşüktür. Nitekim ei 0,045 yani faiz oranındaki % 1’lik artış para talebini sadece % 0,045 oranında düşürmektedir. •Uzun dönem esneklikleri, kısa dönemdekilerin üç katından daha yüksek bulunmuştur. Örneğin uzun dönem gelir esnekliği e y 0,68 dir. Bunun anlamı, reel gelirdeki % 1’lik artış reel para talebini % 0.68 oranında artıracaktır. Faiz esnekliği ei 0,160 dır. Demek ki uzun dönemde faiz oranındaki % 1 lik artış para talebini % 0.160 oranında azaltacaktır. Goldfeld’in bu çalışmasında para talebinin geçerli olan dört önemli özelliği ortaya çıkmıştır: -Reel para talebinin faiz oranına duyarlılığı negatiftir. -Reel para talebi, reel gelir ile doğru orantılı etkileşir. -Para talebinin, faiz oranı ve gelirdeki değişikliklere kısa dönem duyarlılığı, uzun dönem duyarlılığından çok daha düşüktür. Bu fark üç kattan fazladır. -Nominal para talebi fiyat düzeyi ile doğru orantılıdır. Para yanılması yoktur.* Başka deyimle, para talebi reel balans talebidir. •1973’e kadar reel para talebi, çoğu ülkelerin makro ekonomisinin en iyi anlaşılan ve en kararlı denklemi kabul edilmiş; fakat 1973 sonrası M1 para talebi konusunda çeşitli şüpheler başlamıştır. Bu tarihten günümüze, uygulamada kullanılabilecek düzgün bir para talebi fonksiyonunun biçimi konusunda görüş birliğine varılamamıştır. Başka değimle, kararlı bir para talep fonksiyonu üretilememiştir. Buna rağmen, Para talebinin, esas itibariyle, gelir ve faiz oranından etkilendiği konusunda genel bir görüş birliği vardır. •Para talebindeki kaymaların nedenlerini açıklamak oldukça zordur. Bu konuya bir açıklık getirebilme çabaları geniş araştırma yapılmasını özendirmiştir. Ancak, önerilerin hiçbiri kararlı bir para talep fonksiyonu üretememiştir. 10 b. M2 Para Talebi İçin Uygulama Sonuçları: M2 anlamında para talebi ile ilgili olarak yapılan şu genellemeler, uygulamada elde edilen kanıtlarla doğrulanmıştır: Tablo 2. Reel M12 Para Talebinin Esneklikleri Dönem Kısa Dönem Uzun Dönem Kendi faiz oranı 0.023 0.176 Ticari Senet Faizi (i CP ) -0.039 -0.293 Gelir 0.136 1.030 Kaynak :D.Small ve R.Porter, “Understanding the Behavior of M2 and V2”, Federal Reserve Bulletin, Nisan 1989’un bulgularına dayanarak Dornbusch, Fischer tarfından denklemlerden tahmin edilmiştir. •M2 para talebi, M1 talebinden daha fazla kararlılık göstermiştir •M2’nin kendi faiz oranıyla (yani çeşitli mevduata ödenen faiz oranlarının ağırlıklı ortalaması ile)pozitif, M2’yi elde tutmanın alternatif maliyetiyle negatif ilişkidedir. Bütün faiz oranlarındaki eş oranlı bir artış, M2 para talebini azaltır. • Reel M2 para talebi, gelir düzeyi ile pozitif ilişkidedir. Nitekim, M2’nin uzun dönem gelir esnekliği açıkça pozitif ve yaklaşık bir’e eşit bulunmuştur: •Kısa dönem faiz esneklikleri, uzun dönem faiz esnekliklerinden daha küçüktür. Örneğin, kısa dönem kendi faiz esnekliği e ik 0,023 , uzun dönem ise e iu 0,176 dır. Ticari senetler için aynı esneklikler e ik 0,039 < e iu 0,293 dır.