TARİH PROJESİ RAPORU PROJENİN ADI: Geçmişimizdeki Urfa Ermenileri PROJENİN AMACI: Doğu Anadolu’da çıkan huzursuzluklar nedeniyle ve ordunun hareketini kolaylaştırmak maksadıyla en uygun yer olarak Urfa seçilmiştir. İskâna mecbur edilen Ermeniler diğer büyük devletlerin etkisiyle 1890’lardan sonra silahlanmaya ve teşkilatlanmaya başlamışlardır. Bu hazırlıklar neticesinde 1895 yılından itibaren isyan çıkardıklarını görmekteyiz. Çıkardıkları bu isyanlarda Urfa halkı türlü türlü işkenceler görmüş ve kendilerini müdafaa etmek zorunda kalmışlardır. B olaylar neticesinde suçlu görülen Ermeniler Trablusgarp’a tehcir edilmiş olup 2. Meşrutiyetten sonra affedilmiştir. Aftan sonra yine isyan çıkarmak ve bölgedeki Ermenileri teşkilatlandırmak üzere bazı komiteciler bölgeye gönderilmiş. Bu komitecilerin 1915 yılında yöredeki diğer Ermeni komiteleri İngiliz ve Fransızların da desteği ile Urfa yakınındaki Germuş köyünde isyan çıkarmışlardır. 1919 yılında Urfa’yı işgal eden İngilizlere ve Fransızlara Ermenilerin rehberlik ve yataklık ettiği görülmektedir. Bu projeyi yapmamızdaki amaç: Bölgedeki Ermeni nüfusunda huzursuzlukların başladığı 1890 tarihi ile Urfa’nın düşman işgalinden kurtuluş tarihi olan 1920 yılları arasındaki Urfa’daki Ermenilerin faaliyetlerini ve geçmişimizdeki Ermeni kardeşliğini araştırarak gözler önüne sermektedir. Bu proje aynı zamanda niçin Urfa’daki Ermeniler kimliklerini gizlemeye ihtiyaç duyuyor ve niçin Urfalılar Ermenilerden bahsetmekten çekiniyor sorularına cevapta aramaktadır. GİRİŞ: Bu proje iyi olan Ermeniler ile bize düşman olan Ermenileri birbirinden ayırmayı ve niçin Ermenilerle iyi geçinemiyoruz sorusuna cevap aramayı hedeflemiştir. Bu konudaki çalışmalar genellikle hep düşman cihetiyle Ermenilerden bahsedilmiş ve hep aynı konular tekrar edilmiştir. Bu çalışmada ise tarafsız olarak hem dost Ermenilerden bahsedilmiş hem de gerçekten bize acı çektiren Ermenilerden. Bu çalışma barış içinde Ermenilerle anlaşmayı, uzlaşmayı ve gerçekten sorunlar üzerinde düşünülmesini, çözüm aranması gerektiğini hedeflemiştir. Osmanlı Devleti’nde “millet” dini zümreleri ve taşra toplumunu ifade etmek için kullanılırdı. Örneğin; Müslüman, Ermeni, Katolik, Protestanlık gibi. Osmanlı belgelerinde ” millet-i Ermeniyan, millet-i Selase”gibi terimler sıkça kullanılmaktaydı. Ermeniler önce Selçuklu Devleti sonra da Osmanlı Devleti içerisinde tıpkı diğer azıklıklar gibi rahat ve huzur içerisinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Urfa, eski çağlardan beri doğu ile batının buluşma noktalarının en hareketlisi ve en önemlisi olmuştur. Urfa sancağında Müslüman’ı, Ermeni’si, Süryani’si, Yahudi’si ile tam bir sevgi ve kardeşlik mozaiğine sahip olmuştur. Bunlardan en önemlisi Urfa’da nüfusu önemsenmeyecek kadar az olmayan Ermenilerdir. 1313–1314–1315–1316 yılları Urfa kazası nüfus cetveli Sıra No Millet Kadın Erkek Toplam 1 Müslüman 26.103 25.801 51.904 2 Ermeni Katolik 102 53 155 3 Ermeni 3.475 4.86 8.335 TOPLAM 29.68 30.714 60.394 “ERMENİ MESELESİ”NİN ZUHURU 1826 Rus-İran savaşında Ermenistan’ın merkezi sayılan Erivan şehri, Ruslara geçtikten sonra, ÇAR 1. NİKOLA bunu Ermenistan’ın kuruluşunun ilk adımı olarak nitelendirdi. 1878 Berlin Konferansı’nda Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas’ta “Ermenistan” kurulması için bir muhtıra verildi. Ermeniler ilk kez bu olayla resmi olarak siyasete girmiş oldu. ERMENİ KARDEŞLİĞİ Biz Türkler kanımızdaki asil kandan dolayı her toplumla iyi geçinmek istemişizdir. Çünkü biz asla kin tutmayan bir toplumuz. Bunun bir kanıtı ise 1461 yılında Fatih Sultan Mehmed, Bursa’daki Ermeni Piskoposu Hovakim’i, İstanbul’a getirterek onu “Ermeni Patriği” olarak ilan etmesidir. Bununla birlikte İstanbul’daki Ermeni nüfusu artmıştır. Bu ise 1857 yılında Amerika’da yayınlanan bir kitapta şöyle bahsedilmiştir.”Ermeniler, Türkiye’de günlük hayatın esasını teşkil ediyordu. Zira pek uzun süredir hizmet etmekten ziyade idare etmeye alışmış olan Türkler, sanayinin dallarını onlara bırakmışlardır. Dolayısıyla Türkiye’deki banker, tüccar, mekanikler hep Ermeni idi. Ayrıca onlarla Müslümanlar arasında his benzerliği ve menfaat birliği mevcuttu. Çünkü menşe itibariyle aynı bölgeden oluşları dolayısıyla duyguları ve adetleri de aynileşmişti. Bu sebeple de kendilerini Türklere rahatlıkla uydurmuş, emniyetlerini kazanarak, reayanın en nüfuslu haline gelmişti” ve hala da öyledir. Bizler Ermenilere güvenmiştik ve Ermeniler de bizlere. Aynı toprakları birlikte ekip biçerdik, birlikte düğünlerimiz olur, acılarımızı da birlikte paylaşırdık. Bunu da en güzel bu şiirden anlamaktayız. Din ayrı möhkem gardaşıg Senin bahtına benzerlik Kol bir, el bir, eliyek, birlikte dağık(dağız) Ayrılıkta nazik bir koluk Ermeni asıllı Aşuğ Emir(öl.1882) Urfa'daki 1895 Ermeni isyanından sonra bile burada Ermeniler için yetimhaneler, sanat okulu ve körler için eğitim merkezi açmıştır. Kadınlar için kurulan dantel atölyelerinde üretilen ürünlerin satışı gerçekleştirilerek Ermenilerin ekonomik gücünü yükseltilmeye çalışılmıştır. Bu katkıyı da en çok Urfa halkından görmekteydiler. Daha sonra Amerikalı misyonerler tarafından, kız ve erkek Ermeni çocukları için Urfa'da bir yetimhane (okul) açılmış ve bunun başına Amerikalı Bayan Holmes getirilmiştir. (Bu yetimhane günümüzde İl Sağlık Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmaktadır). Bu öncü çalışmalardan esinlenen Alman Protestan misyonerler, aynı yıllarda kurdukları "Deutsche Orieııtmissi1ı" örgütü vasıtasıyla Urfa'da, günümüzde Millet Hanı olarak anılan tarihi Osmanlı hanını yetimhaneye dönüştürmüşlerdir. Ermeni mahallesinin Müslüman mahallesi sınırına yakın yerinde bulunan büyük bir binayı (Günümüzdeki Şehit Nusret İlköğretim Okulu) Ermeni gençlerinin çalıştığı halı atölyesi, iplik boyahanesi ve marangozhane olarak kullanmaya başlamışlardır ve halı atölyesinin başına, halıcılık konusunda Almanya'da deneyim kazanmış bulunan Franz Eckhard'ı getirmişlerdir. 1897 yılında Urfa'ya gelen Dr. Josephin Zürcher, 1895 yılında cereyan etmiş kanlı Ermeni olaylarının etkisini halen üzerinden atamamış bir Urfa ile karşılaşır. Bıçakçı Mahallesi Nebih Efendi Tekkesi karşısında yer alan ve günümüzde: "Köroğlu Hakkı Evi" olarak bilinen tarihi ev, yoğun çalışmalar sonucunda, Alman ve Amerikalıların da yardımı ile bir kliniğe dönüştürülür ve 22 Temmuz 1897 tarihinde bu kliniğin açılışı yapılır (1980'li yıllarda "kazı evi" olarak kullanılmak üzere Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından satın alınan bu ev, halen anılan Enstitünün Urfa'daki arkeolojik kazılarının idare ve konaklama merkezi olarak kullanılmaktadır). Bunlar Ermenileri azınlık olarak yok saymadığımızın ve onlara gereken her türlü kolaylığı sağladığımızın en büyük kanıtıdır. Keşke hep böyle devem etseydi ama… Tehcir Kanunu Bütün bunlara rağmen Ermenilerle tarihte kötü olaylarda yaşamışızdır. Bunun başında Ermenilerin Rusya’nın bağımsızlık kışkırtmalarına kanarak Türklere yaşattıkları kötü anılardır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı, bir taraftan cephelerde savaşırken bir taraftan Ermenilerin çıkarttıkları sorunlarla uğraştığı için “Tehcir Kanunu”nu çıkarttı. Bu kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silahlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci maddesi; aynı komutanlara casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir. Söz konusu tehcir edilen Ermenilerin malları ise geri dönünceye kadar korunması kararı da alınmıştır. Yer değiştirme kararı tüm Ermenilere uygulanmamıştır. Osmanlı ordusunda çalışan Ermeniler dışında banka şubelerinde çalışan ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları müddetçe göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köyler de koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, “Göçmen Ödeneği”nden karşılanmıştır. Ermeniler Urfa sancağına, Suriye’nin doğu kısmına ve Halep’in doğusuna nakledilmiştir. URFA’DA 1915 ERMENİ OLAYLARI Urfa, tehcir edilen Ermeniler için en uygun yerleşim yeri olarak seçilmişti. Şehrin içinde 13.000 Ermeni bulunuyordu ve ayrıca Ermeni okullarının sayısı da hayli yüksekti. Her Ermeni olaylarına fiilen katılan bir piskopos Urfa’daki Ermenileri de her fırsatta kışkırtıyordu. Özellikle kilisede düğün ve bayramlarda Ermenilerin karşısına geçip “Ermeni milletini kurtaracak en iyi vasıtanın silah olduğunu” söylüyordu. Tahrikler sonucunda Ermeniler, devlete karşı silahlı ayaklanmalar çıkararak bu ayaklanmalar sonucunda suçsuz günahsız binlerce Osmanlı vatandaşının ölümüne sebep olmuşlardır. Bunları yaparken kendilerine karşı çıkan Ermenileri de öldürmekten çekinmemişlerdir. Rus ordusunun Urfa’ya gelmesini bekleyen Ermeniler, Büyük Kilise altında; kuyular, yer altı depoları, gizli yollar ve en az on aylık ihtiyacı karşılayacak şekilde erzak depoları meydana getirmişlerdi. Bir tarafı Eski Sur ve Teli’l-Fetur Tepesi, diğer tarafı Müslüman evleriyle çevrilmiş olan Ermeni mahallesi meydana getiren 1500 kadar evin çoğunun taş bina olduğu ve hepsinde gizli odalar bulunduğu görülmüştür ve Ermeniler hazırlıklarını tamamlayınca isyan çıkarmaya başladılar. Germuş Köyünü ise üs olarak kullanmaya başladılar. Ermeni çocuklarına açılan yetimhanede bulunan demircilik atölyesi ise çok sayıda mermi ve silah imal ediyordu. Urfa içinde yapılan aramalarda; 820 tüfek, 406 tabanca, 74 yaralayıcı alet, 4922 fişek ele geçirildi. Ermeniler bununla da kalmayarak tecavüze elverişli Türk mahallelerine karşı hücuma geçtiler. Evler zapt edildi, on kadın öldürüldü. Fransız işgal kıtasında Fransız üniforması giydirilmiş ermeni asker ve personel vardı. Fransızlar, Urfa vilayeti topraklarının Suriye gibi manda şeklinde kendilerine bırakılması muvaffak oldukları takdirde Ermenilere geniş salahiyetler verecekler ve böylece Türklere karşı Ermenilerin bir hâkimiyet ve zulüm programı uygulamasına müsaade edeceklerdi. İsyan hazırlıklarını Talat Paşa raporunda şöyle açıklamaktadır.”Rus ordusu gelene kadar isyan hazırlığında bulunan Ermeniler büyük kilise altında kuyular, yer altı depoları, dehlizler, gizli yollar açmışlardır, evlerin altından birbirlerine kanallar ile bağlantılar kurmuşlardır. (Bu evlerden bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.) Bir taraftan, görünüşte Protestanlığı ve Katolikliği yaymak için çalışan yabancı misyonerlerin telkinleri, diğer taraftan da Osmanlı Devleti’ne yabancı ülkelerin müdahalesini isteyen isyancı komitelerin teşvikleriyle, Urfa’da hazırlıklarına devam etmişlerdir. Osmanlı Hükümeti çeşitli unsurları Osmanlılık ve vatandaşlık adı altında birleştirmeye çalışırken, Ermeniler bunlara aldırış etmeden isyan hazırlıklarını sürdürmüşlerdir.” Taşnak Komitesi, Türkiye’deki Ermenilere hitaben ilk beyannamesini, kuruluş yılı olan 1890’da yayımladı. Müşterek düşmana karşı birleşilmesi tavsiye edilen bu beyanname, şu satırlarla sona eriyordu: “ Gençler! Her yerde yüksek mefkûrenin savunucusu olan sizler de halkla birleşin. Zenginler! Siz de halkın düşmanlara, Kürt Beyleri’ne karşı, göğüslerini müdafaa edilmeleri için silah almalarını sağlayın. Ermeni Kadını! Sen de bu mukaddes işe ruh ver. Din önderleri! Hürriyet askerlerini takdis ediniz. Beklenecek zaman değil. Toplanınız, vatanın kurtulması işini kahramanca ileri götürelim” Bu iğrenç sözler binlerce masum Türk’ün katliamının maalesef başlangıcı olmuştur. Ermenilerin yaptığı katliamları ve halkın düşüncelerini ise bu örnek belgelerle anlamaktayız. Erkânı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Şube: 2 Numara: 4710 Gizli Hariciye Nezareti’ne Devletlü efendim 9 Kasım 1919 tarihli ve 4513 numaralı yazıya ektir. … İki nokta çok büyük önem taşımaktadır. Bunlardan biri; Adana Müslüman ahalisinin bir katliam tehlikesi arafesinde bulunması, diğeri de İngilizler tarafından tahliye edilen Kilis mevkiine Fransızlar gelmeden bir Arap müfrezesinin gelip savunma tedbirleri almasıdır. Bundan önce de belirtildiği üzere; Doğu vilayetlerinin kolaylıkla Ermenistan olamayacağını hisseden İtilaf Devletleri daha kolay olarak Adana vilayeti ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarından oluşan bölgede bir Ermeni çoğunluğu oluşturulmasına karar vermiş ve bu amaçla Anadolu’nun her yönünden birçok Ermeni, aileleriyle bu bölgeye göç etmeye başlamıştır. Hızla gelişen göçlerden sonra orada Ermenilerin Müslümanlara karşı mezalimi başlamıştır. Adana’daki Fransız Baş Administratörü Albay Bremond’un Müslüman ahaliye mezalim yapan bu Ermenilerden hiç birisini cezalandırmaması Ermenilerin zulmünün şiddetlenmesine sebep olmuştur. … Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin o bölgeye göç etmelerinin engellenmesine, belirtilen hususların İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilcilerine, özellikle Amerika gazetelerinin İstanbul’da bulunan muhbirlerine sürekli bu konuda açıklama gönderilmesi gibi acil ve kesin tedbirler alınması gerekmektedir. Bu tedbirler alınmazsa Müslümanların yakında elim bir sona uğrayacağına dair büyük şüpheler olduğu bildirilmektedir. Bu konuda gereğin yapılması. 22 Kasım 1919 Harbiye Nazırı Cemal Bir diğer örnek ise; Telgraf Çıkış yeri: Resülayn Numara: 808 Tarih: 16 Kasım 1919 Sadaret Yüksek Makamı’na Bugün insanlık âlemini kan ve ateşe boğan, yüz binlerce ocağı söndüren, inleten savaş kaygısı ve ölümün soğuk pençesinden dünya medeniyetinin artık kurtulması, ferahlık güneşinin doğması, hürriyet ve medeniyetin simgesi olan Amerika Cumhurbaşkanı Sayın Wilson’un dünyaya ilan ettiği insanî prensiplerin milletlere kurtuluş getirmesi beklenirken, bugün birçok hakkımızın ve kutsal varlıklarımızın ayaklar altına alındığını görüp işiterek çok üzüntü duymaktayız. Kurallara aykırı olarak şu durumda Maraş, Antep ve Urfa’ya sevk ettikleri askerin yüzde sekseni Ermeni fedaisidir. Bundan dolayı Müslüman halka zulüm ve işkence yapmakta, Müslüman kadınların namuslarına hiçbir medeni hükümetin kabullenmeyeceği şekilde tecavüzlerde bulunmaktadırlar. Bizlere yapılacak her türlü saldırıya karşı koymaya ve savunmaya, bu yolda varlığımızı feda etmeye ant içtik. … Amerika Cumhurbaşkanı Sayın Wilson’un açıkça bu milli hakkımızı tanımalarını ve takdir etmelerini isteriz. Bu vesile ile yüce Padişahımıza da bağlılıklarımızı arz ederiz. Resülayn Müdâfaa-i Hukuk Reisi Hasan Fehmi Başka bir örnek ise; Bu belge üzerinde tarih yoktur. Ancak 27 ve 28 Şubat tarihini taşımasını gerektirir. Maraş Ermeni ahali ve muteberanı tarafından Dâhiliye ve Hariciye nezaretleri ile bilumum düvel-i mütelife(İtilaf Devletleri) mümessil-i siyasilerine telgrafiyen vuku bulunan müracaatlerinde Fransız’ların şehr-i mezkûru işgal ettikleri tarihten itibaren kilise ve hanelerini işgal ve Ermeni delikanlılarını arzuları hilafında Müslüman vatandaşlara karşı teslih(silahlandırmak) ve unsur-ı İslamiye ile anasır-ı gayrimüslime arasını tedbid(soğutmak) ve yekdiğeri aleyhinde teşvik ve propaganda etmekte olduklarını, Ermeniler Hükümet-i Osmaniye’ye sadık kalmak suretiyle muhafaza-yi mevcudiyet edeceklerini bildirmişlerdir… Bulduğum bu makale ise ne benim düşüncelerimi yazmamı gerektirir, ne de bir başkasının konuşmasını. Bizler burada rahatça düşüncelerimizi beyan ederken o günlerde yaşanan olayları bizzat Ahmet Mesçi kendi yaşadığı olayları ve düşüncelerini makalesinde şöyle yazmıştır. Ermeni Mezalimi Başımıza gelenler Bu Yazımızda İngilizlerin 1919’da, Fransızların 1920’de Urfa’yı İşgalleri sırasında Ermenilerin Türklere Karşı Yapılan Mezalimi Yazacaktım. Benim ve Arkadaşlarımın Başına Getirdikleri Hunharca İşkencelerden Bahsetmeyi Muvafık Gördüm. Ermeniler Adana ve Pozantı arasında Fransız üniforması, Fransız silahları ile teçhiz edilmiş, bütün istasyonlar işgalleri altındaydı. Gelip geçen yolculara yapmadık işkence kalmamıştı. 1917 Rus İhtilali’nde İstanbul’da ihtiyat Zabit Talimgâhından Zabit vekili olarak yeni çıkmış idik. Erkân-ı Harbiyle Nezareti bu genç subayları Batum’da yeni teşekkül eden Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın Ordusuna bir rütbe terfi ile verildik. Gülnihal Vapuru ile sevk edildik. Bu yolculuk geri dönmeyen bir yolculuktu. Batum’a çıktık, bizi kıtalara verdiler. Ruslar bu ihtilalde depolarında muazzam silah ve cephane bırakmışlardı. Ordumuza durmadan Azeri Türkler iltihat ediyor, büyük bir sefer hazırlığı içinde idik. Bu yazımızda konuya gelmek için kısa kesiyorum. Tiflis’e kadar büyük bir savaşla karşılaşmadık. Fakat daha sonra yeni başlayan Bolşevik ve Ermeni Komitacılarıyla Bakü’ye kadar savaşmıştık, Bakü’yü aldık. Hazar Denizi sahillerini takiben Petroski’yi işgal ettik. Ve daha sonra şimali Kafkasya’nın merkezi olan Demirhaşura’ya geldik. Demirhan şura Dağıstan’ın merkezi idi. Ahalisi tamamen Türk idi. Fakat geri kalmış ve kendi hallerine terk edilmiş bir ülke idi. Ordumuz gayesi buradan Türkistan’a geçmek ve Asya kıtasında bulunan bütün İslam âlemini cihada hazırlamaktı. Maalesef Enver Paşa’nın bu siyaseti uzun sürmedi, zira Çanakkale’yi söktüremeyin İtilaf Devletleri Gazze cephesinde bize ihanet eden Araplarla elbirlik ederek silahlarıyla beraber firar eden düşmanla birlik olarak Ordumuzu müşkül duruma soktular. Ve nihayet savaşı bu yüzden kaybettik, mütareke ahkâmının gereğince düşmanlarımızın işgal etmediği Türk toprağı kalmadı. Sultan Vahdettin de Kafkas Ordusu Kumandanı Nuri Paşa’ya durumu telsizle bildirerek ”Eğer Türkiye’ye dönmemiz takdirde Hilafetin ortadan kalkacağı ve tarihten silineceği” şeklinde yapılan baskılar sonunda Ordumuz Batum’a döndü. Şarkta muzaffer iken silahlarımızı ağlayarak İngilizlerin harp gemilerine teslim ettik ve çok acıklı bir şekilde İstanbul’a geldik. Bu ne iştir başımıza geldi diye düşünürken İstanbul’da bize dediler ki:”Gitmeyin Adana ve Pozantı arasındaki istasyonlar 25.000 kişilik Ermeni ordusu tarafından işgal edilmiş Toros dağlarından bile aşamasınız, istedikleri adamları işkence ile öldürüyorlar” bize acıyarak yolumuzdan alıkoymaya başlıyorlardı. Kadere sığındık, Haydarpaşa’dan trene atladık. Aklımda kalan ihtiyat zabiri arkadaşlarımdan şimdi sağ olan Fevzi Canbekli şimdi Bursa’da ikamet etmektedir. Urfa Sandık Emini Bakır Efendinin oğlu Mustafa Zeki Efendi isminde bir arkadaşımız da vardı. Bunlardan Urfalı Komiser Şakir Bey de bulunuyordu. Zira lokomotifleri çalıştıran kömür yoktu, odun yakıyorlardı. Adana’ya kadar kazasız belasız geldik. Adana’da gitmeyin, sizi sağ bırakmazlar dediler. Ama gitmek zorundaydık. Evde çocuklar aç, analar perişan bir halde yaralarımızı sarmak mecburiyetinde idik. Nihayet Ermenilerin işgal ettikleri tehlikeli mıntıkaya geldik. Fransız üniformalı ve baştan tırnağa kadar Fransız silahları ile teçhiz edilmiş, bu Ermenilerini karşımızda gördük Vagonlara baskın yapar gibi saldırdılar ve bize küfrederek çıkarın nüfus teskiyelerinizi dedeler. İlkin Komiser Şakir Beyi vura vura aşağı indirdiler ve otomobille Halep’e sevk ettiler. Bizi de durmadan dipçiklerle kanlar içerisinde bıraktılar. Benim vesikamda Kafkasya’dan geldiğimi anlayınca ağza alınmayacak küfürler savurarak hem vuruyor, hem de beni aşağı indirmek için sürüklemeye çalışıyorlardı. Ben de ölürsem burada öleyim diye bütün kuvvetimle bu işkenceyi atlatmaya çalışıyordum. Üçüncü kampanya vurduğu vakit beni vagonun kapısına kadar sürüklediler. Dışarıya çıkmamak için direniyordum ve kapının demirine sarılmıştım. Beni aşağıya atmak için tüfeğin namlusundan tutarak dipçiği sağ bileğime savurdular ve bileğim kırıldı, ancak yine dışarıya düşmedim, o sırada tren hareket etti ve Ermeniler küfür ede ede trenden dışarı atladılar. Arkadaşlarımın yardımıyla yerime oturdum. Bu acı içerisinde İslâhiye’ye kadar geldik. Orada kendi paramızla iki merkep satın aldık, eşyalarımızı merkeplere yükledik. Biz de yaya olarak Kilis’e kadar geldik. Kilis’te işgalci kuvvet olan İngilizler Ermenilerin teşviki ile bizi tevkif ettiler. Vesikalarımızı Halep’te bulunan Taşnak ve Hınçak Komitelerine gönderdiler bu komitelerden serbest bırakılıp bırakılmayacağımızı sordular. 15 gün tutuklu olarak cevap bekledik. 15 gün sonra serbest bırakınız diye cevap gelince bizleri bıraktılar. Kilis’te kırık bileğimi alçıya koydurdum ve boynumda asılı alarak yaya bir vaziyette Birecik’e geldik. Birecik’ten Urfa’ya gelirken yolda Kürt, Fransız taraftarları Kidikân aşireti reisi Basravi’nin adamları tarafından soyulduk. Suruç’a vardık bir polis memuru halimize acıyarak bana kendi ayakkabısını verdi. Bin bir meşakkatle ve at arabasıyla Suruç’tan Urfa’ya vardık. Urfa’da Pozantı’da Ermeniler tarafından tutuklanarak Halep’e gönderilen Komiser Şakir Bey’e karşılaştık ve Halep’ten nasıl kurtulduğunu kendisine sorduk. Bize Ermenilere Halep’teki dostlarımdan sakladığım 200 altını vererek hayatımı kurtardım dedi. 21 Ocak Cuma 1983 YAZAN: AHMET MESÇİ Bu katliamlar sonunda; 5 Ekim 1915’de Kumandan Fahri Paşa, Alman Subay Graf Wolfskehhl von Reichenberg komutasındaki askerler ve toplarla birlikte Urfa’ya gelmiştir. 16 Ekim 1915’de Ermeni isyancıların siperleri tahrip ve imha edilerek isyan sona erdirilmiştir. Urfa Ermenilerinin bir kısmı bu olaydın sonra Musul’a gönderilmiştir. 1916 yılında Van, Muş ve Bitlis vilayetlerinden Rus işgali ve Ermeni zulmünden kaçan birçok insan Urfa’ya göç etmek zorunda kalır. Kalabalıktan dolayı yeteri kadar ziraat yapılamaz ve 1917 yılında kentte başlayan kıtlık, birçok salgın hastalık ve ölümlere sebep olmuştur. BİZ ERMENİLERLE BUNLARI DA YAŞAMIŞTIK Zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler Urfa’ya geldiklerinde paçavralar içinde bitli, kabuk tutmuş yaralı uyuz, sıtmalı ve kansız, her türlü ilaç ihtiyacı içindeydiler ve üç yüz kadın çırılçıplak idi. Aslında Urfa’nın hiçbir insancıl duygu taşımaması gerekirdi. Çünkü bir o kadar Ermenilerden işkence Ermenilerden görmüşlerdi. Kentte hepsi yardım gördü ve bir kısmı dört yılını Müslümanların evinde geçirdi, ötekiler taciz edilmeden ve korkmadan Urfalıların evlerinde hizmetçilik yaptılar. Bir ermeni kadını, birçok kadınla birlikte bir mağarada üzerine gaz yağı dökülüp ateşe verildikten sonra kaçmış. Bir gübre yığını içine saklanmış ve orada bağlı bulunan bir eşeğin arpasını yiyerek hayatta kalmıştır. Bu kötü koşullardan bir Urfalının yardımıyla kurtarılmış. Savaş sonrasında yıkılan Ermeni Yetimhanesinin, savaşta yetim kalan ermeni çocukları için tekrardan yapılması istenmiş ve bunca işkence görmemize rağmen Ermeniler Urfa halkı ile beraber yetimhanenin tamiratına başlamış. Bu yetimhanede Bayan Mary Caroline Holmes bir anısında “Bir keresinde bir okul denetçisi ile çok iyi vakit geçirdim. Denetçi ders programımızı sordu. Ona Amerikan yetimhanesinin ders programı değil” dedikten sonra okulun okula benzemediğini söylemeye çalıştım ve her türlü aletin eksikliğinden yakındım. Denetçi ise bu yetimhaneden Türkçenin okutulmasına teşekkür etti ve “Geometri hakkında bir şey söylemediniz, bence bu çok önemlidir.” dedi. Bu konuşma sonrasında Bayan Mary Coroline Holmes, Türk denetçiyle iyi arkadaş olduklarını ve denetçinin her türlü ihtiyaçlarına yardım ettiğini söylemiştir. Kendi evlerine gitmeye çalışan bir Ermeni ailesinin arabası çamura batınca içindekiler “Maruf, maruf (yardım) diye bağırmışlar. Urfalılar dize kadar çıplak, koşarak gelmişler. “Ya Allah, Ya Allah” diye bağırarak arabaya doğru koşmaya başlamışlar ve sağ salim Ermenileri kurtarıp evlerine bırakmışlar. 1919’da Ermeniler ve Urfalılar tam bir iş birliği içerisindeydiler. Ermeniler yetim kalan kızları giydirip daha birçok yardımda bulundular. Kıtlık zamanında bir Ermeni evinden çıkan kuyudan birçok Urfalı yararlanmıştır. Bizler bu kardeşlik ve dostluk ortamımızda birlikte huzur, mutluluk ve barış içinde yaşarken nice Ermeni vardı ki oruçlu bir Müslüman’ın yanında yemek yedi diye çocuğunu dövsün. Şuana kadar geçmişe sünger çekmeyi öğrenemedik. Bunca çile arasında bence hala kardeşliğimizi sürdürebiliriz. Nede olsa bir zamanlar aynı topraklarda birlikte yaşadık. Yaşadığımız kötü şeyler dışında birçok iyi şeylerde yaşamış ve paylaşmışız. O zaman nasıl atalarımız birlikte kardeşçe yaşadıysa bizler bunu düşmanlığa çevirmemeliyiz. En azından torunlarımız barış ortamında büyüsün. Atalarımızın bize öğrettiği barışı devam ettirelim. NE DİYEYİM BU KARDEŞLİĞİMİZİ BOZANLAR UTANSIN… YÖNTEM: Önce Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin durumundan bahsedilmiştir. 1. Dünya Savaşı’ndaki Ermenilerin yaptığı faaliyetlerden bahsedilerek amaçlarının ne olduğu açıklanmıştır. Osmanlının millet anlayışı ve Ermenilere nasıl bir politika izlendiği kaynaklardan belirlemiştir. Tehcir Kanununun otaya çıkış süreci kaynaklardan bulunarak incelenmiş ve bu konudaki bilgiler karşılaştırılarak elde edilen sonuç yazılmıştır. Kardeş olduğumuz Ermenilerden de bahsederek olaya tek yönlü bakınılması engellenilmeye çalışılmıştır. Bu konuda yazılan eserler okunularak gerekli yerlerden yararlanılmıştır. Araştırılan yazılı kaynaklar özenle incelerek amaca yaklaşılmaya ve yanlış, taraflı bilgi edinilmesi engellenilmeye çalışılmıştır. Ermenilere ve yakınlarına ulaşılmaya çalışıldı ama kimliklerini gizledikleri için başarılı olunamadı. Konuda uzman olan akademik kişilerle görüşülmek istenmiştir fakat bu konuda konuşmak istemedikleri için ayrıntılı sözlü bilgi, pek fazla alınılamadı. SONUŞLAR VE TARTIŞMA: Bütün bu çalışmalarda Ermenilerin aslında önemsenmeyecek kadar az bir azınlık olmadıklarını ve büyük devletlerin elinde bir maşa gibi kullanıldıklarını görmekteyiz. Aynı zamanda Ermenilerin özgürlük vaadiyle kandırıldıkları ve bu yönde ise diğer devletlerin isteklerine boyun eğdikleri görülmektedir. Ermeni meselesi ilk olarak ÇAR 1. NİKOLA tarafından resmi olarak siyasetimize girdiği anlaşılmıştır. Tehcir Kanununun her Ermeni’ye uygulanmadığı hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınların da sevke tabi tutulmadığı, yetimhaneler ve köyler de koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, “Göçmen Ödeneği”nden karşılanıldığı görülmüştür. Buda soykırım idealarını çürütmektedir. Ermenilerle kardeşliğimizin gelişmesinde en büyük rolün Ermeni Yetimhanesi Müdürü Bayan Mary Caroline Holmes ve Fatih Sultan Mehmed tarafından başlatıldığı tespit edilmiştir. Bazı Ermeniler ise Türklere zarar vermedikleri için kendi milletleri tarafından zarar gördükleri ve hatta öldürüldükleri anlaşılmıştır. Osmanlı’da Türklerin genelde tarımla uğraştığı için Ermenilerin ise buralarda daha çok bankacı, tüccar ve kuyumculuk işleriyle meşgul oldukları tespit edilmiştir. Ermeni aileler Urfa’dan gittikleri zaman bile değerli eşyalarını geri dönmek umuduyla sakladıkları tespit edilmiştir. Buda beklide birçok eski Urfa evlerinin altından tarih çıkacağının kanıtı olduğunu göstermektedir. Urfalılar ve özellikle Urfa kadınlarının ise türlü türlü işkence gördüklerinden sonra Kurtuluş mücadelemizin savaşa karşı olmamıza rağmen zorunlu olarak başladığı görülmektedir. Gerek Ermeniler gerekse Urfalılar tarafından bu konu açılsa insanlar konuşmaktan çekinmişlerdir. Bu da insanlarımızın hala savaşın izlerini bir nebze de olsa taşıdıklarını görülmüştür. Bu çalışmalar sırasında sözlü olarak bilgi edinmek istediğimiz kişiler konuşmaktan kaçındıkları için bu çalışmaya daha da geniş açıdan bakılamamıştır. Geçmişte yaşadığımız olaylar neticesinde Ermeniler Urfa’da kimliklerini gizledikleri için Ermeni ailelere ulaşılamamıştır. Ulaştıklarımız ise konuşmaktan kaçınmıştır. Bir sohbet esnasında bile Urfalı ailelerin eski komşuları olan Ermenilerden hala övgü ile bahsederek geçmişlerini tedavi etmeye çalıştıkları görülmektedir. Urfalıların birçok işkence görmelerine rağmen Ermenilerin zor durumda oldukları zaman bile yardımlarına koştukları tespit edilmiştir. Bununla da Türk toplumunun nice yüce gönüllü insanlar olduğunu ve hala da barışı istediklerini anlamaktayız. Bu sorunun en büyük çözümü olarak iki toplumunda geçmişimizdeki kötü anılarımızı bırakıp geleceğe daha sağlıklı bakmak olarak görülmektedir. KAYNAKLAR: Açanal, Hasan , Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı, Şanlıurfa,2001 Anadol, Cemal , Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, İstanbul,1982 Başbuğ, Hayri,Kürttürkleri ve Fanatik Ermeni Faaliyetleri, Ankara,1984 Holmes, Mary Caroline, Urfa’da Ermeni Yetimhanesi, New York. (1919–1921) Meçsi, Ahmet, , Ermeni Mezalimi Başımıza Gelenler, Hizmet Gazetesi, Şanlıurfa,( 21 Ocak Cuma 1983) Üner, Mehmet Emin Osmanlıdan Cumhuriyete Urfa Tarihi, Ankara, (2009), Şeker, Mehmet Prof. Dr. Anadolu’da Birarada Yaşama Tecrübesi- Türkiye Selçukluları ve Osmanlı’da Müslim, Gayr-i Müslim İlişkileri- , Şanlıurfa İl Halk Kütüphanesi, Ankara. T.C Siverek Kaymakamlığı Tarihte Siverek Sempozyumu Bildirileri, Şanlıurfa, (2001), Osmanlı Belgelerinde Ermeni- Fransız İlişkileri 2. , Şanlıurfa İl Halk Kütüphanesi,(1918– 1919) www.ermenisorunu.gen.tr