Üçüncü Bölüm Kamu Yönetiminin Örgütlenmesi (Yerinden Yönetim) Hedefler Bu üniteyi çalıştıktan sonra; o Yerinden yönetim ilkesini tanımlayacak o Yerinden yönetim ilkesi ile örgütlenen kuruluşların özelliklerini öğrenecek o Yerinden yönetim ilkesinin çeşitlerini öğrenecek o Yerinden yönetim ilkesinin yararlarını ve sakıncalarını öğrenecek o Bir ülkede yerinden yönetim ilkesine neden daha çok veya neden daha az önem verildiğini bilecek o Desantralizasyon kavramının ne anlama geldiğini bilecek o Hizmette yerellik ilkesinin ne anlama geldiğini bilecek Anahtar Kavramlar Yerinden yönetim, yerel yönetim, desantralizasyon, hizmette yerellik İçindekiler I) Yerinden Yönetim (Adem-i Merkeziyet) İlkesi A) Siyasi Yerinden Yönetim B) İdari Yerinden Yönetim C) Yerinden Yönetim İlkesinin Özellikleri D) Yerinden yönetim ilkesinin Çeşitleri 1) Coğrafi yerinden yönetim 2) Fonksiyonel yerinden yönetim E) Yerinden Yönetim İlkesinin Yararları F) Yerinden Yönetim İlkesinin Sakıncaları G) Yerinden Yönetim ilkesine Daha Az Önem Verilmesinin Sebepleri H) Yerinden Yönetim ilkesine Daha Çok Önem Verilmesinin Sebepleri I) Desantralizasyon J) Hizmette Yerellik 2 Sakarya Üniversitesi İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler II. YERİNDEN YÖNETİM (ADEM-İ MERKEZİYET) İLKESİ Hedef: Yerinden yönetim ilkesini tanımlamak Yerinden yönetim ilkesi ile örgütlenen kuruluşların özelliklerini öğrenmek Yerinden yönetim ilkesinin çeşitlerini öğrenmek Yerinden yönetim ilkesinin yararlarını ve sakıncalarını öğrenmek. Bir ülkede yerinden yönetim ilkesine neden daha çok veya neden daha az önem verildiğini bilmek Desantralizasyon kavramının ne anlama geldiğini bilmek Hizmette yerellik ilkesinin ne anlama geldiğini bilmek Yukarıda da belirtildiği gibi, merkezden yönetim ilkesi, kamusal hizmetlerin tek bir merkezden yürütülmesi anlamına gelmektedir. Eğer kamusal hizmetler sadece merkezden yönetim ilkesi çerçevesinde yürütülseydi, o ülkede devlet dışında tüzel kişiliği olan başka bir kamu kuruluşunun bulunmaması gerekirdi. Bu durumda da devlet o ülkedeki tek kamu tüzel kişisi olurdu. Ancak bu tür bir merkeziyetçilik hiçbir ülkede uygulanmamaktadır; toplumsal gerçeklere de ters düşmektedir. Merkezden yönetim, yerinden yönetim ilkesi ile birlikte uygulanmaktadır (Gözübüyük, 1999: 36). Yerinden yönetim ilkesi, idari ve siyasi olmak üzere iki anlamda kullanılmaktadır. Siyasi yerinden yönetim, siyasi gücün merkezi idare ile mahalli idareler arasında paylaştırılmasıdır. Ancak burada yerinden yönetimi siyasi anlamda değil, idari anlamda ele alacağız. A) SİYASİ YERİNDEN YÖNETİM Siyasi yerinden yönetim, siyasi gücün (power) merkezi idare ile mahalli yönetim üniteleri arasında bölüşümüdür. Bu sistemde siyasi otorite merkezde toplanmamış, çeşitli birimler arasında paylaşılmıştır. Siyasi yerinden yönetim ilkesiyle ortaya çıkan il, cumhuriyet, kanton ve eyalet gibi mahalli yönetim üniteleri, egemenliğin bir parçasına sahiptir. Mahalli yönetim ünitelerine yasama ve yürütme konularında kısmi bir bağımsızlık verilmektedir. Ancak bunlar, ulusal hükümet karşısında ikinci derecedeki egemen kuruluşlardır. Bu mahalli yönetim birimlerinin yetkileri federal anayasa tarafından düzenlenmektedir. Siyasi yerinden yönetim, federal devlet sistemini ortaya çıkarmıştır. Federalizm, üniter devlet sisteminden farklı ve onun zıddı bir siyasi sistemi temsil eder. Üniter devlet sisteminde, vatandaşlarla ulusal hükümet arasına giren egemenlik gücüne sahip başka yönetim birimleri bulunmamaktadır. Başka bir ifade ile üniter devlette ulusal hükümetin İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler dışındaki yönetim ünitelerine bırakılmış bir egemenlik alanı yoktur. Ancak bu devlet sistemi, ulusal hükümetin (merkezi idarenin) birçok kamu hizmetinin yürütülmesini belediye gibi yerel yönetimlere ya da bölgesel kuruluşlara aktarmasına mani değildir. Üniter devlet sisteminde örgütlenme, merkezi idare ve mahalli idareler olmak üzere iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Federal sistemde ise, merkezi idare ile mahalli idareler arasında bir başka idari kademe daha vardır; o da eyalet yönetimidir. Federal sistemde üçlü bir kademenin olması, yönetimler arası ilişkilerinin, merkezi hükümet yapısından daha karmaşık bir nitelik kazanmasına yol açmaktadır. B) İDARİ YERİNDEN YÖNETİM İdari yerinden yönetim, merkezi yönetim ilkesinin aksine, bazı kamu hizmetlerinin merkezi idare (devlet tüzel kişiliği) ve onun hiyerarşisi dışında kalan kamu tüzel kişileri tarafından yürütülmesi anlamına gelmektedir. İdari yerinden yönetim, yerel nitelikteki kamu hizmetleriyle iktisadi, ticari, kültürel ve teknik bazı fonksiyonların merkezi idarenin hiyerarşi yapısı dışındaki kamu tüzel kişiliklerince yürütülmesidir. Bu kamu tüzel kişileri, ya belli bir coğrafi bölgede yaşayan halkı, ya da eğitim, ticaret, sanayi, kültür gibi belirli bazı hizmetleri (fonksiyonları) temsil ederler. Bu kurumlara, federalizmde olduğu gibi anayasayla egemenliğe ilişkin bir statü tanınmamıştır. Yukarıda da ifade edildiği gibi yerinden yönetim ilkesi denildiğinde idari yerinden yönetim ilkesi kastedilmektedir. C) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNİN ÖZELLİKLERİ Yerinden yönetim ilkesinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz (Gözler ve Kaplan, 2011: 97-98; Eryılmaz, 2012: 116-117). 1) Yerinden yönetim ilkesi ile ortaya çıkan kuruluşlar, özerk bir statüye sahiptir. Özerklik yerinden yönetim kuruluşlarının sahip oldukları hareket serbestisini gösterir. Ancak özerklik hiçbir zaman bağımsızlık anlamına gelmemektedir. Aksi halde idarede birlik ve bütünlük bozulur. 2) Yerinden yönetim kuruluşlarının tüzel kişilikleri bulunmaktadır. Esasen tüzel kişilik özerkliğin zorunlu bir unsurudur. Yerinden yönetim kuruluşları, tüzel kişilik sayesinde hak ve borçlara sahip olabilirler. 3) İdari yerinden yönetim kuruluşlarının kendilerine ait bütçeleri bulunmaktadır. Bu yönetim birimleri, harcamalarını kendi gelir kaynaklarından karşılamakta ve yasaların belirlediği sınırlar içinde yeni kaynaklar oluşturabilmektedir. 4) İdari yerinden yönetim kuruluşları, kendi organları tarafından yönetilmektedir. 5) Yerinden yönetim kuruluşları, bir kanuna dayanarak kurulmakta ve ona göre yönetilmektedir. Yerinden yönetim kuruluşlarının bir tüzük ya da yönetmelikle kurulması ve ona göre çalışması mümkün değildir. 3 4 Sakarya Üniversitesi İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler D) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNİN ÇEŞİTLERİ Yerinden yönetim ilkesi, “coğrafi yerinden yönetim” ve “fonksiyonel (hizmet) yerinden yönetim” olmak üzere iki şekilde uygulanmaktadır. 1) Coğrafi Yerinden Yönetim Eskiden beri, köy, kasaba, şehir gibi yerlerde bir arada yaşayan insanlar, bir arada yaşamalarından kaynaklanan ortak ihtiyaçlarını bizzat kendileri gidermeye çalışmışlardır. Belirli bir bölgede yaşayan insanların sadece o yerde yaşamalarından doğan ihtiyaçlarının merkezi idare tarafından tüm ülkede aynı şekilde karşılanması mümkün değildir. Zaten tarihsel olarak, şehir, kasaba ve köylerde oturan insanlar, bu müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kendi kendilerine örgütlenmiş, çeşitli teşkilatlar, çeşitli kurullar kurmuşlardır. Merkezi idare (devlet) de, kendisinden önce ortaya çıkan bu köy, kasaba ve şehir teşkilatlarını birer kamu tüzel kişisi olarak tanımış, onların eskiden beri yürüttükleri kamu hizmetlerini yine yürütmeye devam etmelerine izin vermiştir. Böylece coğrafi yerinden yönetim ilkesi doğmuş ve gelişmiştir (Gözler ve Kaplan, 2011: 42-43). Coğrafi yerinden yönetim kuruluşlarına, yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları, yerel yönetimler veya mahalli idareler de denilmektedir. Coğrafi yerinden yönetim, bazı kamusal hizmetlerin yürütülmesi yetkisinin, merkezi idareye bağlı olmayan ve karar organları seçmenlerin oylarıyla belirlenen bölge, il, belediye ve köy gibi, faaliyetleri belirli bir coğrafi alanla sınırlı olan yönetimlere verilmesidir. 2) Fonksiyonel Yerinden Yönetim Fonksiyonel yerinden yönetim ise, belirli bazı işlevlerin merkezi idareden alınarak özerk kurumlara aktarılması anlamına gelmektedir. Çünkü devletin üstlendiği bazı hizmetler özel ve teknik bir bilgi ve uzmanlık gerektirmektedir. Böylesine bilimsel, kültürel, teknik hizmetlerin merkezi idare (devlet) tarafından yürütülmesi oldukça zordur. İşte bu tür hizmetleri, merkezi idare dışında örgütlenen fonksiyonel (hizmet) yerinden yönetim kuruluşlarınca yerine getirilmektedir (Gözler ve Kaplan, 2011: 44). Fonksiyonel yerinden yönetim kuruluşlarına örnek olarak, Üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri, TRT, SGK verilebilir. Devlet bu tür hizmetleri, aslında merkezi idare içinde yerine getirebilir. Örneğin ilk ve orta öğretim hizmeti Milli Eğitim Bakanlığı’nca yürütülür. Ancak yükseköğretim (üniversiteler) hizmet yerinden yönetim ilkesine göre örgütlenmişlerdir. Çünkü, uzmanlık, bilimsel özerklik gibi sebeplerden dolayı bu hizmetin merkezi idare tarafından yürütülmesi bazı sakıncaları ortaya çıkarır. İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler Sonuç olarak hizmet yerinden yönetim kuruluşlarını, uzmanlık isteyen bazı kamu hizmetlerini yerine getirmek için, merkezi idarenin dışında örgütlenen ve belli bir özerkliğe sahip kamu kuruluşları olarak tanımlayabiliriz. Coğrafi yerinden yönetim kuruluşları fonksiyonel yerinden yönetim kuruluşları arasındaki farklılık şudur; coğrafi yerinden yönetim kuruluşları belirli bir coğrafi alanda birçok kamu hizmetini yerine getirirken, fonksiyonel yerinden yönetim kuruluşları sadece tek bir fonksiyonu yerine getirmektedir. Coğrafi yerinden yönetim kuruluşlarında özerklik belirli bir coğrafi alana verilirken, fonksiyonel yerinden yönetim kuruluşlarında özerklik fonksiyona (hizmete) verilmektedir. E) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNİN YARARLARI Yerinden yönetim ilkesinin yararları aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Gözübüyük, 2010: 98; Gözler ve Kaplan: 45). 1) Yerinden yönetim ilkesi demokratik esaslara daha uygundur. Bu yolla halkın yönetime katılması mümkün olmaktadır. 2) Yerinden yönetim ilkesinde kırtasiyecilik azalmaktadır. 3) Hizmetler yerel ihtiyaçlara uygun bir şekilde yerine getirilmektedir. F) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNİN SAKINCALARI Yerinden yönetim sıralayabiliriz: ilkesinin doğurduğu bazı sakıncalar aşağıdaki gibi a) Yönetimde birlik ve bütünlüğün bozulmasına neden olabilir. b) Kamusal hizmetlerin yerine getirilmesinde bölgeler arasında eşitsizlik ortaya çıkabilir. c) Yerel düzeyde yeterli teknik elemen ve uzman bulma konusunda sıkıntılar yaşanabilir. d) Yerel yönetimler parasal güçlüklerle karşılaşmakta ve genel yönetimin yardımı ile ayakta durabilmektedir. G) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNE DAHA AZ ÖNEM VERİLMESİNİN SEBEPLERİ Her ülkede merkezi idare ile birlikte mahalli idareler de bulunmaktadır. Ülkeler arasındaki fark, bunlardan birine daha fazla ağırlık verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bazı ülkeler merkeziyetçi bir idari düzeni benimserken, bazıları yerinden yönetime ağırlık vermektedirler. Diğer bazıları da merkezden yönetimle yerinden yönetim arasında belirli bir denge kurmaktadırlar. Bu farklı örgütlenme, ülkelerin, siyasi, kültürel, ekonomik ve tarihi şartlarıyla ilgilidir. 5 6 Sakarya Üniversitesi İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler Genelde bir ülkenin yerinden yönetime daha az önem vermesi, şu sebeplere bağlanmaktadır. Mevcut rejim içinde yürütülmek istenilen politikayı tehdit eden bir çekişme (conflict) ve mücadele varsa, o zaman merkezi idare, mahalli idarelere daha az önem verme eğilimine girer. Çünkü mahalli idarelerin güçlenmesi halinde hâkim politikanın olumsuz yönde etkileneceğinden ve yerel otoritelerin kuvvetleneceğinden endişe edilir. Otoriter bir rejim, ülkedeki siyasi örgütlere ve baskı gruplarına faaliyet izni vermeden, halk kesimlerini iktidarın politikasını desteklemek konusunda harekete geçirmek istiyorsa, o takdirde yerinden yönetime daha az önem verecektir. Modernleşme ve batılılaşma politikaları izleyen ülkeler, bu politikalarının olumsuz yönde etkilenmesinden endişe ettikleri için mahalli idarelerle yetki paylaşımına yanaşmamaktadırlar. Çünkü mahalli idareler, halka daha yakın yönetim birimleridir. Modernleşme ve batılılaşma politikaları, halk tarafından benimsenmezse bunların uygulanması tehlikeye girer. Bu nedenle, merkezi idare yetki ve kaynakların büyük bir kısmını elinde tutarak, modernleşme politikalarının yürütülmesini amaçlar. Türkiye’de mahalli idarelere önem verilmemesinin bir sebebi, modernleşme politikalarının ve hâkim siyasi anlayışın etkisiz kalacağı endişesidir. Bizim gibi ülkelerde mahalli idareler, merkezi idarenin yakın denetiminde faaliyet gösteren idari birimler olarak örgütlenmişlerdir. Kültürel değişme ve modernleşme politikası izleyen ülkeler, güçlü bir mahalli idare modeli yerine “vilayet” sistemini tercih etmektedirler. Çünkü vilayet sistemi, merkezi idareye bağımlı ve onun tayin ettiği memurlarca yönetilen bir modeldir. Siyasi partiler, ideoloji ve teşkilat bakımından merkeziyetçi bir özelliğe sahip iseler, bu tür partiler iktidara geldiklerinde ülke yönetimini merkeziyetçi anlayışa göre örgütleyecekler ve mahalli idarelerin güçlenmesine fazla ilgi göstermeyeceklerdir. Ülkemiz bu bakımdan da kötü bir örnektir. Siyasi partilerin kendi iç yapılarında merkeziyetçi bir eğilim ve uygulama vardır. Genel merkez organ ve yöneticileri, istemediklerini ve kendilerine muhalefet eden taşra teşkilatlarını feshetmekte tereddüt göstermemektedirler. Kendi iç organizasyonlarında belirli bir yerinden yönetim anlayışını ve demokratik hoşgörüyü gerçekleştirmekten uzak bir tavır sergilemektedirler. Aynı partinin çeşitli yönetim kademelerinde anti-demokratik uygulamalar olurken, farklı partilere mensup mahalli idare yönetici ve organlarına karşı, siyasi iktidarın tutumunda hoşgörülü politikalar beklenemez. İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler Merkezi idare kurumlarında çalışan bürokrat ve memurlar, ne kadar çok yetenekli iseler, sistem mahalli idarelere daha az yetki ve kaynak aktaracaktır. Birçok ülkede merkezi bürokrasi, siyasi iktidar üzerinde bir baskı grubu gibi etki yapmaya çalışmaktadır. Merkezi idare bürokratları, kamu kaynaklarını hep kendi ellerinde tutmak ve bunları mahalli yöneticilerle paylaşmamak eğilimindedirler. Bürokratların bu eğilimi merkezdeki bu politikacılarca da paylaşılmaktadır. Merkezdeki bürokrat ve politikacı ikilisi, ülkemizdeki merkeziyetçi eğilimin ve mevcut hantal yönetim sisteminin en sadık destekleyicisidirler. Bunlara, halktan kopuk aydını da eklemek gerekir. Bu kesimler, yönetimin desantralizasyonuna, yetki ve itibar kaybı olacağı için karşı çıkmaktadırlar. Bir ülkenin nüfus yapısı çok homojen bir durum gösteriyorsa, söz konusu ülkede daha az yerinden yönetim esası benimsenebilir. Yerinden yönetim modeli, genellikle nüfusun yapısındaki etnik, bölge, ırk, din ve dil farklılıklarından kaynaklanan “özerk” olma eğilimine olumlu bir cevap vermek amacıyla da uygulanabilir. Böyle bir uygulama, genellikle federasyona benzer siyasi bir yapılanma biçiminde ortaya çıkar. Bu siyasi yapı, mahalli ve bölgesel düzeyde ulusal rejime karşı oluşan yerel güçlerin sesini kısmak ya da onlarla işbirliğine gidildiğini göstermek amacıyla oluşturulur. Merkezi hükümet, planlı kalkınma ve gelişmeye daha çok önem veriyorsa, bu amaçla merkezi düzeyde planlama ve kalkınma örgütleri meydana getirecektir. Kalkınma ve gelişme için oluşturulan politika ve yatırımlar bu örgütler tarafından yürütülecektir. Bu da mahalli idarelere kaynak aktarımını azaltacak ve onlara daha az önem verilmesi sonucunu doğuracaktır. H) YERİNDEN YÖNETİM İLKESİNE DAHA ÇOK ÖNEM VERİLMESİNİN SEBEPLERİ Bazı ülkeler, idari yapılarında ve kamusal fonksiyonların bölüşümünde yerinden yönetime daha fazla önem vermektedirler. Genellikle bu ülkeler, gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlardır. Teorik olarak bir ülkenin yerinden yönetime ağırlık vermesini sağlayan sebepler şunlardır: Ülkedeki hâkim ideoloji plüralist (çoğulcu) bir niteliğe sahipse, o zaman bu sistem, yerinden yönetime daha fazla önem vermekte tereddüt göstermeyecektir. Böylece, mahalli güç ve otorite merkezleri, bir baskı grubu niteliğinde görülecek ve meşru olacaktır. Demokrasi, siyasi ve idari gücün çeşitli birimler arasında paylaşımını ve halkın yönetime katılmasını gerektirmektedir. Mahalli idareler, siyasi ve idari gücün paylaşıldığı ve halkın yönetime katıldığı merkezlerdir. Kamu yönetiminde, merkezi idarenin taşra birimlerine daha çok yetki ve inisiyatif tanınmışsa, bu sistemde yerinden yönetime daha fazla önem verilmesi mümkündür. Çünkü kendi taşra hizmet birimlerine bazı alanlarda serbest karar 7 8 Sakarya Üniversitesi İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler alma ve yürütme yetkisi veren merkezi idare, mahalli idarelere yetki ve kaynak aktarmakta tereddüt etmeyecektir. Coğrafi alan ve nüfus bakımından büyüklük, bir ülkenin yerinden yönetime ağırlık vermesine neden olabilir. Çünkü coğrafi büyüklük, hizmetlerin bir merkezden kararlaştırılmasını ve yürütülmesini imkânsız hale getirir. Demokratik değerler, yerinden yönetimin güçlendirilmesini gerektirir. Demokrasinin performansı, bir bakıma, mahalli idarelerin gücüyle ölçülmektedir. Bir ülkede demokrasi düşüncesi geliştikçe, yerel yönetimlere verilen önem de artar. I) DESANTRALİZASYON Desantralizasyon (yerinden yönetimleştirme), orijin itibarıyla Batı’da ortaya çıkmış bir düşüncedir. Ancak bugün bu düşünce Batı’daki klasik anlamından daha geniş boyutlarda ele alınmaktadır. Klasik anlamda desantralizasyon, merkezi idareden mahalli idarelere doğru yetki, görev ve kaynak aktarımını ifade eder. Bu anlamda desantralizasyon, merkezi idare-mahalli idare ilişkilerinde anahtar bir kavramdır. Modern anlamda desantralizasyon ise, merkezi idarenin elindeki planlama, karar verme (decision making) ve kamu gelirlerinin toplanması gibi, idari yetkilerin bir kısmını, taşra kuruluşlarına, mahalli idarelere, federe birimlere, yarı-özerk kamu kurumlarına, meslek kuruluşlarına ve idarenin dışındaki gönüllü örgütlere (dernek ve vakıf gibi) aktarılmasıdır. Kısaca desantralizasyon, merkezi idarenin küçültülmesi olgusudur. 1. Merkezi idarenin, yürüttüğü fonksiyonların giderek kompleks hale gelmesi ve iş yükünün artması. 2. Hizmetlerde etkinliği sağlamak için, bilgi toplama fonksiyonlarının ve karar alma sorumluluğunun alt birimlere aktarılması (devri) ihtiyacı. 3. Yerel özerkliği geliştirmek için yoğunlaşan siyasi talepler. 4. Genel politikaların yerel şartlara ve ihtiyaçlara uydurulması. J) HİZMETTE YERELLİK İLKESİ Hizmette Yerellik (Subsidiyarite) ilkesi, son zamanlarda en çok tartışılan yönetim prensiplerinden biridir. Hemen her yerde bireye fazla inisiyatif verilmesi arzusu, hem federal hem de üniter devletlerde desantralizasyon hareketinin temel gerekçesini oluşturur. Hizmette yerellik ilkesi, bireyi toplumun odak noktasına yerleştirir. Bu kavram, öz itibariyle “bir hizmeti en yakın birim yürütsün” anlayışına dayanır. İlkenin altında yatan temel düşünce, bireyden aileye, yerel toplumdan değişik büyüklükteki gruplara kadar değişen oluşumlara siyasal yetki ile müdahalenin, ancak bunların çeşitli İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler gereksinimlerini karşılayamadıkları durumlar ile sınırlı olmasıdır. Başka bir anlatımla, bireylerin ya da alt idari birimlerin kendi girişimleri ve olanakları ile uygulayabilecekleri yetkilerin, kural olarak onlardan alınıp üst gruplara veya üst idari birimlere verilmemesidir. Söz konusu ilke, bireyin tek başına güç yetirebileceği işlere devletin müdahalede bulunmaması olarak da yorumlanır. Bu da ilkenin liberal devlet anlayışına yakın olduğunu gösterir. Hizmette yerellik ilkesi, geniş bir anlamı içermekle birlikte daha çok merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki yetki ve görevlerin paylaşımında uygulanır. Buna göre merkezi yönetim, yerel hizmetleri, yerel düzeyde hiç yerine getirilemiyor ya da etkin bir biçimde yürütülemiyorsa üstlenebilir. Hizmette yerellik ilkesinin amacı, karar verme mekanizmasını vatandaşa mümkün olabildiği ölçüde yaklaştırmak olduğu için, temelde siyasi bir nitelik taşır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda bu ilke şöyle yer almıştır: “Kamu sorumlulukları, genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır”. Hizmette yerellik ilkesi, çeşitli nedenlerden dolayı Avrupa Birliği’nin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Bir yandan Birliğin merkeziyetçi eğilimlerden, diğer yandan da ulusal devletlerin egemenlik haklarını korumak istemelerinden kaynaklanan sorunlardan korkulmaktadır. Birlik çerçevesinde “yerellik” ilkesinden beklenen temel amaç, Birlik ile üye devletlerarasında yetki ve görev paylaşımını belirlemektir. Bu bağlamda, mümkün olduğu ölçüde karar mekanizmalarını vatandaşa yaklaştırmak; üye devletlerin ulusal kimliklerini güvence altına almak ve haklarını korumak, yurttaşlara Avrupa’nın bütünleşme sürecinin benimsenmesini sağlamaktır. Bir yönetim basamağı bir görevi, “yeterli derecede” yerine getiremiyorsa ya da başka bir yönetim basamağı aynı görevi “daha iyi” yerine getirebilecekse, bu görev o yönetim basamağı tarafından üstlenilecektir. Avrupa Birliği’nin kurucu unsuru olan Maastricht Anlaşması’nda (1992), yerellik ilkesine vurgu yapılmıştır. Subsidiyarite ilkesi, ulus-altı birimlerin yetkilerinin korunmasının temelini oluşturmakta, yerel özerkliğin de garantisi sayılmaktadır. ÇALIŞMA SORULARI 1) Yerinden yönetim nedir? Çeşitleri nelerdir? 2) İdari yerinden yönetimin temel özellikleri nelerdir? 3) İdari yerinden yönetim ilkesinin yararları ve sakıncaları nelerdir? 4) Fonksiyonel yerinden yönetim ve coğrafi yerinden yönetim nedir? Aralarındaki farklılıklar nelerdir? 5) Bir ülkede yerinden yönetim ilkesine daha az önem verilmesinin sebepleri neler olabilir? Tartışınız. 6) Desantralizasyon nedir? Desantralizasyonu gerektiren sebepler nelerdir? 7) Hizmette Yerellik İlkesi nedir? 9 10 Sakarya Üniversitesi İdari Teşkilata Hakim Olan İlkeler KAYNAKÇA ERYILMAZ, Bilal (2011), Kamu Yönetimi, Okutman Yayıncılık, Ankara. GÖZLER, Kemal ve Gürsel Kaplan (2011), İdare Hukukuna Giriş, Ekin Yayınevi, Bursa. GÖZLER, Kemal (2009), İdare Hukuku, Cilt I, İkinci Baskı, Ekin Yayınevi, Bursa. GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref (1999), Yönetim Hukuku, On ikinci Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara. GÖZÜBÜYÜK, A. Şeref (2010), Türkiye’nin Yönetim Yapısı, 11. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara. NOHUTÇU, Ahmet (2011), İdare Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara.