BESLENME ÜNİTE – 1 Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre sağlık; insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik hâlinde olması durumudur. İnsanın dolayısıyla toplumun sağlığını etkileyen başlıca etmenlerinden biri çevre koşullarıdır. Beslenme, bireyin sağlığını etkileyen en önemli çevresel etmenlerden biridir. Beslenme; büyüme, gelişme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besinlerin kullanılmasıdır. Beslenme, insan gereksinimlerinin başında gelir. Beslenmenin insan için fizyolojik öneminin yanında sosyal yönü de vardır. Bireyler besin ihtiyaçlarını tabletlerle de sağlayabilirler ancak yeme içmenin insana haz veren yönü ve bunu bireyler ile paylaşma isteği beslenmenin sosyal yönünü, fizyolojik yönünün ayrılmaz bir parçası yapmıştır. BESLENME İLE İLGİLİ KAVRAMLAR Besin Maddesi: Besinler (gıda, yiyecek); su, organik ve inorganik ögelerden oluşmuştur. Besin maddesi (yiyecek maddesi veya gıda maddesi), yenilebilen bitki ve hayvan dokuları olarak tanımlanır. Besinlerin et, süt, yumurta, elma, ıspanak, pirinç vb. örneklerle çoğaltılması mümkündür. Ekmek, peynir, reçel, marmelat vb. gibi işlem görmüş maddeler de bu terim ile anılırlar. Besin Ögesi: Vücutta çeşitli görevleri olan besinlerin bileşiminde bulunan su, organik ve inorganik ögelere “besin ögesi” denir. Karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve su besin ögesidir. Diyet: Üç farklı anlamda kullanılmaktadır: 1. Düzenli olarak tüketilen yiyecek ve içeceklerdir. 2. Kilo vermek için hazırlanmış besinlerin tüketilmesi. 3. Tedavi ve korunma amacıyla tüketilecek besinlerin çeşit ve miktarlarının düzenlenmesi. Elzem: Vücutta yapılamayan ve besinlerle alınması zorunlu olan anlamındadır. Aşırı Beslenme: Vücudun gereksinimi olan enerji ve besin ögelerinin vücut gereksiniminin çok üzerinde alınmasıdır. Yeterli ve Dengeli Beslenme: Bireyin yaşı, cinsiyeti ve içinde bulunduğu fizyolojik ortama göre, vücudun büyümesi, dokuların yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan besin ögelerinin yeterince alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılmasına “yeterli ve dengeli beslenme” denir. Bir başka ifadeyle besinlerin, değerini kaybetmeden, sağlığı bozucu duruma gelmeden en ekonomik şekilde alınıp vücutta kullanılması yeterli ve dengeli beslenmede etkili olmaktadır. Yetersiz ve Dengesiz Beslenme: Besin ögeleri vücudun gereksinimi düzeyinde alınamazsa, yeterli enerji oluşmadığı ve vücut dokuları yapılamadığından “yetersiz beslenme” durumu oluşur. Yetersiz beslenme, canlının fizyolojik gereksinimlerini karşılamaktan uzak olan beslenme türüdür. Yetersiz beslenme durumunda fiziksel büyüme, gelişme yanında beyin gelişimi ve zekâ gelişimi de etkilenir. İnsan gereğinden çok yerse, besin ögelerini vücut gereksiniminden çok alır. Çok alınan bu ögeler vücutta yağ olarak depolandığından vücut sağlığı bozulur. Bu duruma “dengesiz beslenme” denir. Ayrıca insan yeterince yemesine karşın, uygun seçim yapamadığı ya da yanlış pişirme yöntemi uyguladığı için besin ögelerinin bazılarından yararlanamaz. Bu durumda, o besin ögesinin vücut çalışmasındaki işlevi yerine getirilemediğinden yine vücut sağlığı bozulur. Bu durum da “dengesiz beslenme”dir. BESİN ÖGELERİ PROTEİNLER Tanımı, Yapısı ve Özellikleri Protein sözcüğünün Latincedeki karşılığı “yaşayan varlıklar için elzem azotlu öge” şeklindedir. Vücudun en küçük parçası olan hücrenin ve metabolik tepkimeleri katalize eden enzimlerin yapısı proteindir. Büyüme, hücrelerin çoğalması demek olduğuna göre protein büyüme için elzemdir. Vücudun bütün hücrelerinin büyük bir bölümü proteinlerden yapılmıştır ve bu hücreler sürekli olarak değişip yenilenmektedir. Bu nedenle sürekli olan bu olaylar sonucu vücuttan sürekli olarak belirli miktarda protein dışarı atılır. Bu bakımdan vücudun enerji deposu anlamında bir protein deposu yoktur. Sadece kısa süreli yetersizlikleri giderebilecek az miktarda, yedek protein vücutta saklanabilir. Eğer vücut, protein alamazsa yıkılan hücreler yenilenemez. Vücut proteinlerinin oluşumu için kaynak, yiyeceklerin içinde bulunan proteinlerdir. Vücudun, karbonhidrat veya yağdan proteini yapması mümkün olmadığından dışarıdan protein alınması zorunludur. Vücudun en küçük parçası olan hücrenin ve metabolik tepkimeleri katalize eden enzimlerin yapısı proteindir. Doğal proteinlerin yapısında 22 çeşit aminoasit bulunmaktadır. Aminoasitlerin yapısında karbon, hidrojen, oksijen, azot bazılarında ise kükürt bulunmaktadır. Her canlının bulundurduğu protein çeşidi birbirinden ve diğer canlılardan farklılık gösterir. Bunun nedeni, yapılarını oluşturan aminoasitlerin sayısından, diziliş biçiminden, türünden, şekillerindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle protein gereksiniminin karşılanmasında kullanılan hayvansal ve bitkisel gıdalardaki protein türü, aminoasit örüntüsü, besin değeri, kalitesi değişiklik gösterir. Aminoasitler ikiye ayrılır: • Vücutta yapılabilen aminoasitler, • Vücutta yapılamayan besinler yoluyla dışarıdan alınması gereken elzem aminoasitler. Elzem aminoasitler 8 tanedir (triptofan, löysin, lizin, fenilalanin, valin, izoloysin, treonin, metionin). Elzem olmayan trozin ve sistein, elzem olan fenilalanin ve metionine olan gereksinmeyi azalttığı için birlikte düşünülür. Elzem aminoasitlerin vücuda alınmasındaki zorunluluğun nedeni, vücut için gerekli olan proteinlerin sentezi ve dengesi içindir. Elzem aminoasitlerden diğer aminoasitler de yapılabilmektedir. Bu aminoasitlerin vücutta yapılabilmesi için elzem aminoasitler gerekmektedir. Elzem olan ve olmayan tüm aminoasitler tek başına düşünülmemelidir. Birinin yokluğu diğerinin sentezlenmesini engelleyecek, sonuçta vücut, proteinleri ve diğer azotlu maddeler sentezleyemeyecek ve bunun sonucunda da vücudun dengesi ve sağlığı bozulacaktır. Proteinlerin Vücuttaki İşlevleri • Proteinler hücrelerin yapımı ve çalışmasını sağlarlar. Bu nedenle büyüme, gelişmede, yara ve yanıkların iyileşmesinde, dolayısıyla insan yaşamının devamını sağlayan her türlü yaşamsal olayda, • Bağışıklı sisteminin güçlenmesin ve hastalıklarla savaşan antikorların yapımında, • Bazı enzim ve hormonların yapımında, • Vücudun sıvı ve asit-baz dengesinin sağlanmasında, • Vücudun gereksinimi olan enerjiyi karşılamada (1 gram protein 4 kalorilik enerji sağlar) görevlidir. Protein Kaynakları Hayvansal ve bitkisel tüm besinlerde protein bulunmaktadır. Proteinin kalitesi, gereksinimi karşılamada en önemli unsurdur. Protein kaynağı olan besinlerin kalitesi birbirinden farklılık göstermektedir. Besinlerde bulunan proteinin kalitesi vücutta ne oranda sindirildiğine, yani vücudun yararlanma oranına göre belirlenir. İnsan vücudunda % 100 oranında sindirilen proteinlere “örnek protein” denilmektedir. Bu oranda sindirilebilen proteinler; yumurta ve anne sütünde bulunmaktadır. % 91-100 oranında sindirilebilen ve vücutta kullanılabilen proteinlere “iyi kaliteli protein” denilmektedir. Buna göre; etler, su ürünleri, süt ve süt ürünleri, kısaca hayvansal yiyeceklerde bulunan proteinler ve başta soya fasulyesi olmak üzere diğer kuru baklagiller, yağlı tohumlar iyi kaliteli protein kaynağıdır. Vücutta % 70-90 arasında sindirilebilen ve kullanılan proteinlere “düşük kaliteli protein” denilmektedir. Tahıllar, taze sebze ve meyveler gibi bitkisel yiyecekler düşük kaliteli protein kaynağıdır. Protein Gereksinimi Vücudun protein gereksinimi belirlenirken, vücuttan atılan protein miktarı dikkate alınır. İhtiyaç miktarı ve atılan miktar eşit olmalıdır. Bu nedenle yetişkin bir birey karışık diyetle besleniyorsa (hayvansal ve bitkisel kaynaklı yiyecek tüketimi) bir günde alması gereken protein miktarı, kilogram başına 1 gramdır. Ancak bu durum özel durumu olan bireylerde (çocuklar, gebe ve emzikli kadınlar, ateşli hastalıklar gibi) farklılık göstermektedir. Protein gereksinimini değiştiren diğer faktörler ise diyet türü ve protein kalitesidir. KARBONHİDRATLAR Tanımı, Yapısı ve Özellikleri Vücuda enerji sağlayan besin ögelerinden biridir. Karbonhidratlar, besinlerde en fazla bulunan besin ögesidir. Normal diyet alan yetişkinlerde enerjinin %55-60’ı karbonhidratlardan sağlanır. Karbonhidratlar, karbon, oksijen ve hidrojenden oluşmuş organik bileşiklerdir. Bu üç elementin sayısına, birleşme düzenine ve insanın yararlanma durumuna göre çeşitli yapıda ve isimde karbonhidratlar vardır. Karbonhidratlar; monosakkaritler, disakkaritler ve polisakkaritler olmak üzere üçe ayrılır. Karbonhidratların Görevleri • Karbonhidratların başlıca işlevi, enerji oluşturmaktır. 1 gram karbonhidrattan 4 kalorilik enerji ortaya çıkar. Ağır beden hareketleri için en elverişli enerji kaynağı karbonhidratlardır. • Asidoz ve ketozis gibi durumları önlerler. Ketozis; kanın alkalilik oranının azalması, asitlik oranının artması durumudur. İleri düzeyi komaya neden olur. • Su ve elektrolitlerin vücutta yeterli oranlarda tutulmalarına yardımcı olurlar. • Proteinlerden enerji yapımını engelleyerek, proteinlerin asıl görevlerini yapmalarını sağlarlar. • Metabolizma sonucu oluşan atık ürünlerin bağırsaklardan atılımını hızlandırırlar. * Sindirim enzimleri tarafından parçalanamayan ve posayı oluşturan karbonhidratlar, kalın bağırsakların çalışmasını artırarak dışkının atılımını kolaylaştırırlar. • Çeşitli maddelerin sentezinde kullanılırlar Karbonhidrat Kaynakları Karbonhidratlar çoğunlukla bitkisel kaynaklı yiyeceklerde bulunur. Bitkiler çeşitlerine göre az veya çok karbonhidrat depo ederler. Şeker ve şeker ile yapılmış besinler (bal, pekmez, reçel, tahin helvası), tahıllar ve tahıl ürünleri, kuru baklagiller, kurutulmuş besinler, patates, yağlı tohumlar, meyveler, sebzeler ve süt, karbonhidratın zengin kaynaklarıdır. Sebze ve meyvelerdeki oran türe göre değişmektedir. Örneğin patatesin 100 gramında 17 gram karbonhidrat varken, patlıcanın 100 gramında 5-6 gram karbonhidrat vardır. Süt ve sütten yapılan yiyeceklerin dışında kalan hayvansal gıdalar karbonhidrat kaynağı sayılmaz. Karbonhidrat Gereksinimi Yeterli ve dengeli beslenebilmek için günlük enerji gereksiniminin % 55-60 kadarının karbonhidratlardan karşılanması önerilmektedir. Uzun süreli açlık, yüksek protein/düşük karbonhidrat içeren bir diyet alınması durumlarında vücut; kas, enzimler ve vücut proteinleri gibi fonksiyonel protein dokularını kaybeder. Bu protein yıkımından korunmak için karbonhidrat alınması zorunludur. Ayrıca karbonhidratlar yağların parçalanması için gerekli olduklarından metabolik olarak da gereklidir. YAĞLAR Tanımı, Yapısı ve Özellikleri Yağlar enerji kaynağı olması bakımından oldukça önemli besin ögesidir. Az miktarlarıyla çok enerji temin ederler. Yağlar; karbon, hidrojen ve oksijenden oluşur. Lipidler içinde yer alan kimyasal ögelerdir. Yağların yapısı, yağ asitleri ve gliserol esterlerinden oluşmaktadır. Yağ asitleri, moleküllerindeki karbon sayılarına ve bu karbonlar arasında çift bağ bulunup bulunmamasına göre çeşitlenir. Yağ asitleri, doymuş ve doymamış olarak ikiye ayrılır. Doymuş Yağ Asitleri: Yağ asidi zincirindeki tüm karbonların boş bağlarına hidrojen atomu bağlanmıştır. Doymuş yağ asitleri, daha çok hayvansal yağlarda bulunmaktadır. • Doymamış Yağ Asitleri: Yağ asidi zincirindeki bir veya daha fazla karbonun birer bağı hidrojenle bağlanmamıştır. Bu durumda karbonlar arasında çift bağ mevcuttur. Doymamış yağ asitlerindeki çift bağ sayısı beslenmede önemlidir. Zincirde tek çift bağ bulunduğu için tekli doymamış yağ asidi diye adlandırılan yağ asidi “oleik asit” vücut tarafından yapılabilmektedir. Ancak insan vücudu, karbon zincirinde iki çift bağı olan “linoleik” ve üç çift bağı olan “alfa-linoleik” diye adlandırılan yağ asitlerini yapamamaktadır. Vücutta sentezlenemeyen ve dışarıdan alınması zorunlu olan bu yağlara “elzem yağ asitleri” denir. Bu çoklu doymamış yağ asitleri zincirdeki çift bağın yerine göre omega-3 ve omega-6 diye gruplandırılır. Vücutta her iki grubun da önemli işlevleri vardır. Bu işlevler; beyin gelişimi, büyüme ve kanın normal akışkanlığının sağlanması ile ilgilidir. Tekli doymamış yağ asidi olan oleik asit zeytinyağında, çoklu doymamış yağ asitleri diğer bitkisel sıvı yağlarda ve balık yağında bulunur. Yağların Görevleri • Yağlar en ekonomik enerji kaynağıdır. Aynı miktardaki karbonhidrat ve proteinlerin iki katından fazla enerji içermektedirler. Vücudun gereksinimi olan enerjiyi sağlarlar. 1 gram yağ, 9 kalorilik enerji vermektedir. İhtiyaçtan fazla alınan enerji vücutta yağ olarak depolanır. • Elzem yağ asitleri ve yağda eriyen vitaminlerin vücuda alınmasını ve vücut çalışmasındaki görevlerini yapmalarını sağlarlar. • Vücut ısısının kaybını önlerler. • Organların etrafını çevreleyerek dış etkilerden organları korurlar. • Midede sindirilmedikleri ve uzun süre kaldıkları için tokluk hissi verir ve midenin boşalma zamanını geciktirir. • Hücre membranının bileşiminde bulunur. • Bazı hormonların ham maddeleridir. Vücut ihtiyacından fazla miktarda alınan yağ; şişmanlık, kanser, kalp ve damar hastalıkları riskini artırmaktadır Yağ Kaynakları Bütün bitkisel ve hayvansal besinlerde az veya çok miktarda bulunurlar. Bitkisel besinlerden elde edilen yağlarda doymamış yağ asidi oranı yüksek, hayvansal yağlarda ise doymuş yağ asitlerinin oranı yüksektir. Yağdan zengin bitkisel yiyecekler; zeytin, ayçiçeği, susam, pamuk çekirdeği, ceviz, fındık, fıstık, soya fasulyesi ve mısırdır. Diğer tahıl taneleri, meyve ve sebzelerde az miktarda yağ bulunur. Hayvan vücudundaki yağlar, yağ dokusu şeklinde ve etin bileşiminde bulunur. Hayvansal kaynaklı olan süt ve yumurtada da yağ bulunur. Yağ Gereksinimi Vücudun enerji ihtiyacı diğer besin ögelerinden temin edildikten sonra elzem yağ asitlerini ve yağda eriyen vitaminlerin taşınmasını sağlayacak miktarda yağ alımı yeterli olmaktadır. Çok fazla yağ alımının şişmanlık, kanser, kalp ve damar hastalıkları riskini artırdığı yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bu durumun beslenmede dikkate alınması gerekir. Yetişkinlerin, günlük aldıkları enerjinin ortalama %25-30'unu yağlardan karşılaması uygundur. Vücutta çeşitli görevleri olan yağlar alınırken dikkat edilmesi gereken ilkeler vardır. Bunlar; • Günlük menülerde kullanılan yağların bitkisel kaynaklı olmasına özen gösterilmeli, hayvansal yağ tüketimi azaltılmalıdır. • Şişmanlık, kalp ve damar hastalıkları, kan kolesterol ve lipid düzeyinin yüksek olduğu durumlarda, sindirim sistemi bozukluklarında, karaciğer ve safra kesesi hastalığı olan bireylerin diyetlerindeki yağ miktarı azaltılmalıdır. • Yemek pişirmede bitkisel sıvı yağlar tercih edilmeli ve kullanılan yağ yakılmamalıdır. • Pişirme yöntemi olarak kızartma tercih edilmemelidir. VİTAMİNLER Vücutta önemli görevleri olan vitaminler yağda ve suda eriyen vitaminler şeklinde ikiye ayrılır. Yağda Eriyen Vitaminler: A Vitamini Besinlerde iki şekilde bulunur: • A vitamini (Retinol): Hayvansal gıdalarla alınan, vücutta A vitamini olarak etkinlik gösteren şeklidir. • Provitamin A (Karoten): Özellikle sarı-turuncu renkli bitkisel gıdalarda karotenoidler şeklindedir. Karotenoidler, karaciğer ve ince bağırsak mukozalarında retinole dönüşerek aktif duruma gelmektedir. A vitamini suda erimez. Çocuklarda ve yaşlılarda emilim düşüktür. A vitamini, özellikle görmede etkili epitel dokuların, kemik ve diş sağlığının korunmasında önemlidir. Görevleri • Görmede etkili epitel hücrelerin sağlığının korunması ve değişik ışık durumlarında görmede etkilidir. • Epitel dokuların, kemik ve diş sağlığının korunmasında görev yapar. • Enfeksiyon hastalıklarına karşı koruyucu özelliği vardır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. • Kemik gelişimi ve üreme için gereklidir. • Kansere karşı koruyucudur. • Demir metabolizması ve hormon sentezinde görevlidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Hayvansal kaynaklı A vitamininden zengin gıdalar; balıkyağı, karaciğer, süt ve süt ürünleri, tereyağı ve yumurta sarısıdır. Bitkisel kaynaklı A vitamininden zengin gıdalar; koyu yeşil yapraklı sebzeler, sarıturuncu renkli meyve ve sebzelerdir (havuç, kabak, balkabağı, kavun, kayısı, papaya). Yeterli ve dengeli beslenme ile günlük gereksinim karşılanabilir. Yetersizliği A vitamini eksikliği sonucunda birçok sorun ortaya çıkar. Ancak eksiklik belirtilerinin ortaya çıkması aylar veya yıllar sürebilir. Bu nedenle kandaki A vitamini seviyesi, eksikliğin belirlenmesinde önemlidir. Gece körlüğü, göz kuruluğu, gözde bitot lekesi, vücut epitel yüzeylerinde enfeksiyonlar, kemik büyümesinde duraklama, kemik şeklinde değişiklik, büyüme geriliği, cilt kuruluğu, bağışıklık sisteminde baskılanma A vitamini eksikliği sonuçlarındandır. Ayrıca A vitamini vücutta depo edildiğinden fazlası da zararlıdır. D Vitamini Suda erimez, erimiş durumdaki D vitamini ısıya, oksidasyona, alkali ve aside dayanıklıdır. Ultraviyole ışınlarına duyarlıdır. D vitamini ince bağırsaklardan emilir. Emilimi için safra ve yağa ihtiyaç vardır. Güneş ışınlarından yeterince yararlanılması durumunda, günlük D vitamini ihtiyacı karşılanmış olacaktır Görevleri • Kemik ve diş gelişimi için gereklidir. • Kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenlemede görev alır. • Paratiroid hormonunun fonksiyonunda yardımcıdır. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Hayvan dokularında D vitamini, öncü maddesi 7-dehidrokolesterol olarak bulunur ve bu madde güneşin ultraviyole ışınlarının etkisi ile D vitaminine dönüşerek hayvansal gıdalarla vücuda alınır. Doğadaki besinlerin çok azı D vitamini içerir. Bunlar arasında yumurta sarısı, süt, tereyağı, balık yağı ve yağlı balıklar yer alır. Ayrıca insan derisinin altında D vitamini öncü maddesi 7dehidrokolesterol bulunur. Güneşin ultraviyole ışınlarının etkisi ile D vitaminine dönüşerek emilime katılır. Güneş ışınlarından yeterince yararlanılırsa günlük gereksinim karşılanmış olur. Özel durumlarda (büyüme çağında olan çocuklar, yaşlılar, gebe ve emzikli kadınlar, güneş ışınlarından yararlanamayanlar gibi) gereksinim artmaktadır. Yetersizliği D vitamini yetersizliği ile ilgili belirtiler iskelet sisteminde görülür. İskelet sistemindeki belirtilerle ortaya çıkan hastalıklar raşitizm ve osteomalasiadır. Raşitizmde kemikler yumuşar ve kolayca bükülebilir. Kemik uçlarında genişlemeler, bileklerde şişlik, bacaklarda X ve O biçimi ortaya çıkar. Osteomalasia hastalığında, kemikler raşitizme göre daha yumuşaktır. D vitamini yetersizliğini önlemek için çocukların güneşten yeterince yararlanmasını sağlamak gerekir. E Vitamini E vitamini yağda erir, suda erimez. Isı, ışık ve alkaliye dayanıklıdır. Ultraviyole ışınlarından etkilenir ve vitamin özelliğini kaybeder. Karaciğerde ve vücut yağlarında depolanır. Emilimi ve taşınması için safra ve yağ gereklidir. Görevleri • Antioksidant (hücre hasarını önleyici maddeler) özelliğine sahiptir. • Hücre zarının stabilizasyonu, oksidasyon reaksiyonlarının ayarlanması, A vitamininin korunmasında etkilidir. • Kanserden ve anemiden korur. • Ülseri önler, kanın akışkanlığında görev alır. • Üremede etkilidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Hayvansal ve bitkisel dokularda yeterli oranda bulunur. En zengin kaynakları; yeşil yapraklı bitkiler, yağlı tohumlar ve bunlardan elde edilen yağlar, sert kabuklu meyveler, tahıl taneleri ve kuru baklagillerdir. Günlük diyetler bu vitaminine olan gereksinimi karşılayacak düzeydedir. Yetersizliği E vitamini eksikliğinde hemolitik anemi (alyuvarların ömürlerini tamamlamadan yıkıma uğraması) görülür. Diğer yetersizlik belirtileri; sinir ve kas sisteminde dejenerasyon, kas yorgunluğu ve zayıflığı, kaslarda ağrıdır. K Vitamini Yapay olarak elde edilen K vitamini ışığa, ısıya, oksijene dayanıklıdır. Yağ çözücülerinde erir. Ultraviyole ışınlarına duyarlıdır. Görevleri Vitamin K, karaciğerde kanın pıhtılaşmasını sağlayan maddenin sentezi için gereklidir. Eksikliğinde kanın pıhtılaşması engellendiği için kanama riski ortaya çıkar. Ayrıca kemik gelişimi için de önemlidir. Kandaki kalsiyum düzeyini düzenleyen proteinlerin sentezinde görevlidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Sindirim sisteminde bakteriler tarafından sentezlenebilir. Ayrıca hayvansal ve bitkisel besinlerin çoğunda bulunur. En zengin kaynakları; yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, et ve balıklardır. K vitamini yenidoğan bebeklerin bağırsaklarındaki mikrobiyal sentezden sorumlu bakteriler olmadığından sentezlenemez. Bu nedenle yenidoğanlara K vitamini takviyesi yapılır. Günlük ihtiyaç günlük diyetler ile karşılanabilir düzeydedir. Yetersizliği K vitamini günlük yiyeceklerimizde yeteri kadar bulunduğu ve bağırsak bakterilerince sentezlendiğinden eksikliğine çok rastlanmaz. Ancak sindirim sistemi bozuklukları, karaciğer, safra kesesi rahatsızlıklarında ve antibiyotik kullanan bireylerde eksiklik belirtileri görülür. Bu belirtiler deri altı, deri ve organlarda kanamalar şeklinde olur. Suda Eriyen Vitaminler B1 Vitamini (Tiamin) Tiamin ısıya ve alkaliye karşı duyarlıdır. Yüksek sıcaklıkta ve alkali ortamda vitamin özelliğini kaybeder. Görevleri Tiamin organizmada düzenleyici fonksiyona sahiptir. Özellikle karbonhidrat ve enerji metabolizmasında koenzim olarak görev yapar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim En zengin kaynakları bitki tohumlarıdır. Tahıllar ve tahıl ürünleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve mayalar iyi kaynağıdır. Ancak öğütme sırasında kayba uğramaktadır. Mayalı ekmekte tiamin oranı diğer ekmeklere göre daha fazladır. B1 vitamini enerji metabolizması için gerekli olduğundan fazla karbonhidrat tüketen kişilerde ihtiyaç daha fazladır. B1 vitamini vücutta depo edilen bir vitamin değildir. Bu nedenle günlük diyetle alınması gereklidir. Yetersizliği Eksikliği günlük diyette yetersiz olması ve emilim bozukluklarında ortaya çıkar. Hafif yetersizlik belirtileri, iştah azalması, yorgunluk, baş dönmesi ve sindirim sistemi bozukluklarıdır. İleri tiamin yetersizliğinde sinir sistemi bozuklukları şeklinde görülen beriberi hastalığı ortaya çıkar. B2 Vitamini (Riboflavin) Suda eriyen vitamin olması nedeniyle pişirme sularının dökülmesiyle kayba uğrar. Görevleri Enerji metabolizmasında, hücrelerde oksidasyon-redüksiyon sürecinde, elektron transfer zincirinde, bazı enzimlerin çalışmasında görevlidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Riboflavinden zengin besinler; süt ve süt ürünleri, mayalar, karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, tahıllar, balık ve yumurtadır. Günlük gereksinim, diyetin bileşimine göre değişmektedir. Vücutta depo edilmediği için günlük olarak alınması gerekmektedir. Yetersizliği Yetersizliğinde deride yaralar, dudaklarda ve göz çevresinde kesik şeklinde yaralar oluşur. Sinir sisteminde bozuklukları, kansızlık görülebilir. B3 Vitamini (Niasin) Sıcağa, asit-alkaliye, oksidasyona dayanıklıdır. Suda erimesi nedeniyle pişirme sularının dökülmesi sonucu kayba uğrar. Görevleri Elektron taşıma tepkimelerinde karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında görev alır. Alkolün metabolizması, demir ve folik asidin indirgenmesinde, enerji metabolizmasında etkinlik gösterir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim En çok ette ve özellikle karaciğerde bulunur. Diğer kaynakları; mayalar, yeşil sebzeler, çay, kahve, ceviz, fındık, buğday, çavdar ve baklagillerdir. Günlük niasin ihtiyacı her 1000 kalori için 6.6 mg’dır. Yetersizliği Yetersizliğinde sindirim ve sinir sistemi bozuklukları ile seyreden pellegra hastalığı görülür. Bu hastalık daha çok mısıra dayalı diyetle çok uzun süre beslenen toplumlarda görülür. B6 Vitamini (Pridoksin) Vitamin B6 suda kolayca çözünür, ışığa ve alkali ortama duyarlıdır. Suda erimesi nedeniyle pişirme sularının dökülmesi sonucu kayba uğrar. Görevleri Vücut metabolizmasının düzenlenmesinde rol alır. Özellikle protein metabolizmasında azotun bir aminoasitten diğerine aktarılmasından sorumlu olan bir koenzim olarak hareket eder. Ayrıca glikojenin parçalanarak glikoza dönüştürülmesinde de görev yapar. Bağışıklık sistemi için de önemlidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Pridoksin hayvan ve bitki dokularında proteinle birlikte bulunur. Organ etleri, et, öğütülmemiş tahıl taneleri, yeşil yapraklı sebzeler, maya, kuru baklagiller zengin kaynaklarıdır. Ancak hazırlama ve pişirme yöntemlerinde yapılan yanlış uygulamalar kayba neden olmaktadır. Günlük gereksinim, yetişkinler için 1.5-2 mg'dır. Yetersizliği B6 vitamini yetersizliğinde en önemli bulgu sinir sisteminde, kan hücrelerinde görülür. Deride yaralar oluşur. Sinir sistemi bozukluğuna bağlı olarak kasılmalar görülür. Dudak kenarları ve dilde yaralar, huzursuzluk ve hipokromik anemi denilen kansızlık çocukluk çağında sık görülen B6 vitamini eksikliği bulgularındandır. B12 Vitamini (Kobalamin) Işığa, ısıya, alkali ve asite karşı dayanıksızdır. Suda erimesi nedeniyle pişirme suyuna geçen B12 vitamini kayba uğrar. Görevleri Yağ, karbonhidrat ve protein metabolizmasında, bağışıklık sisteminde, sinir sisteminde ve kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımında görevlidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim B12 vitamini hayvansal dokularda proteinlere bağlı olarak bulunur. En iyi kaynakları, organ etleri, et, süt ve süt ürünleri, yumurta ve balıktır. Günlük gereksinim, yetişkin bir birey için günlük 2-4 mcg’dır. Yetersizliği B12 vitamini yetersizliğinde sinir sistemi bozuklukları ve pernisiyöz anemi ortaya çıkar. Kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması, ruhsal bunalım ve kasılmalar en belirgin eksiklik belirtisidir. Folik Asit Isı etkisi ile kolayca parçalanır. Işık ve oksidasyona duyarlıdır. Pişirme sırasında sıcaklık etkisiyle suya geçer, pişirme sularının dökülmesi ile kayba uğrar. Görevleri Nükleik asitlerin yapımında, aminoasitlerin birbirine dönüşmesinde, aminoasitlerden protein sentezinde, kan hücrelerinin yapımı ve hücre çoğalmasında etkindir. Antikor oluşumunda, lenfositlerin işlevlerini yerine getirmesinde görev alır. Folik asitin vücutta deposu yoktur ve bağırsaktaki mikroorganizmalar tarafından da sentez edilir. Vücutta görev yapabilmesi için C vitaminine ihtiyaç vardır. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Kaynakları; karaciğer, diğer organ etleri, yeşil yapraklı sebzeler, maya, kuru baklagiller ve tahıllardır. Günlük gereksinim, yetişkin erkek ve kadında 400 mcg’dır. Gebe kadınlara günlük 600 mcg, emziklilere 500 mcg önerilmektedir. Yetersizliği Yetersizliğinde megaloblastik anemi görülür. Ayrıca büyüme geriliği, üreme sorunları ve deride yaralar görülür. Folik asiti yetersiz diyetle beslenen gebe kadınların bebekleri bazı nörolojik hastalıklar için risk oluşmaktadır. Pantotenik Asit Yüksek ısıya dayanıksızdır. Suda eriyerek pişirme suyuna geçer, pişirme suları döküldüğünde kayba uğrar. Görevleri Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması için gerekli B grubu vitaminlerden biridir. Sinir sisteminin, bazı hormonların çalışmasında, bağışıklık sisteminde ve yağların sentezinde etkindir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim En iyi kaynakları; yoğurt, peynir, yumurta, tavuk eti, hindi eti, tam buğday unu, yeşil yapraklı sebzelerdir. Günlük gereksinimi karşılayacak miktar 4-7 mg olarak önerilmektedir. Yetersizliği Hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinlerde pantotenik asit yeterli miktarda bulunmaktadır. Bu nedenle eksikliği yaygın değildir. Eksiklik belirtileri; deride yaralar, saç dökülmesi, saç renginin değişmesi, ince bağırsak ülserleri, kusma, karın ağrısı, yorgunluk, antikor oluşumunda azalma, depresyon, konvülsiyonlar (kasılmalar), dermatit, anemi ve dilde şişliktir. Biotin Pişirme ile çok fazla kayba uğramaz. Bağırsaklarda sentezlenir. Görevleri Yağ asitleri ve aminoasitlerin yapımında, glikozdan enerji oluşumunda ve pürin metabolizmasında görev yapar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Fındık, yumurta, süt, bazı sebze ve meyveler iyi kaynaktır. Yetersiz olduğu düşünülen günlük diyetler bile biotin gereksinimini karşılamaktadır. Günlük gereksinim, yetişkin bireyler için 30 mcg'dır. Yetersizliği Biotin, vücutta bağırsak bakterileri tarafından üretilmekte ve günlük besinlerle vücuda yeteri kadar alınmaktadır. Ancak uzun süreli yetersiz biotin alınması durumunda sindirim ve sinir sistemi bozuklukları, deride yaralar, iştahsızlık, yorgunluk, kas ağrısı görülür. Çiğ ve az pişmiş yumurtanın beyazında bulunan avidin proteini biotinin emilimini engeller. Sürekli çiğ veya az pişmiş yumurta tüketen bireylerde eksiklik bulguları görülür. C Vitamini (Askorbik Asit) Vitamin C, en dayanıksız vitamindir. Oksijene, alkaliye, ısıya ve ışığa duyarlıdır. Suda erir. Görevleri • Dokuları bir arada tutan, dokular arası protein olan kolajenin sentezinde görev yapar. • Steroid hormonlarının sentezinde, Fe, Ca, tiamin, riboflavin, folik asit, pantotenik asit, A ve E vitaminlerinin vücutta kullanılmalarında, aminositlerin (tirozin, triptofan) metabolizmasında rol alır. • Bağışıklık sistemini destekler. • Hücreleri oksidasyondan korur. • Koroner kalp hastalıklarından korur. • Enfeksiyonlardan ve kanserden koruyucudur. • Skorbüt hastalığını önlemede etkindir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim C vitamini sebze ve meyvelerin yapısında değişen oranlarda bulunur. Dayanıksız olması nedeniyle kullanım hataları kayba neden olur. En zengin kaynakları; limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller, çilek, böğürtlen, kuşburnu, domates, lahana, patates, ıspanak, marul, yeşil biber, asma yaprağı gibi yeşil yapraklı sebzelerdir. Dayanıksız olması nedeniyle kaynağı olan sebze ve meyvelerin çiğ olarak tüketilmesi daha uygundur. Günlük gereksinim, ortalama 75-90 mg’dır. Çocukluk çağında yani hızlı büyüme döneminde, gebelikte ve emziklilikte, ateşli hastalık döneminde ihtiyaç artar. Vücudumuzda oluşan değişik yara ve yanıkların tedavisinde ihtiyacı 5-10 misli artırmak gerekmektedir. Yetersizliği Vitamin C yetersizliğinde; diş etlerinde kanama, dişlerde anormallikler, yorgunluk, isteksizlik ve eklem ağrıları görülür. Aşırı yetersizliği skorbüt hastalığına neden olur. İhtiyaçtan fazla alımlarda böbreklerde taş oluşumuna, ishale, alerjik deri belirtilerine neden olabilir. MİNERALLER Kalsiyum İnsan vücudunda en çok bulunan mineraldir. Besinlerle alınan kalsiyumun tamamı emilemez. Emilim miktarının artması için D vitamini, fosfor, laktoz, C vitamini ve yeterince yağ alınması gerekir. Sindirim sistemi bozuklukları, stres, hareketsizlik, fazla yağ ve protein alımı, posalı beslenme şekli emilimi azaltan faktörlerdir. Görevleri • Kemik ve dişlerin en önemli yapı maddesidir. • Kanın pıhtılaşması için gereklidir. • Kalp kaslarının normal kasılma ve gevşemesini sağlar. • Tansiyon düzenleyici görevi vardır. • Hücre membranının taşıma işlevinde rol alır. • Sinirsel uyarılarda rol oynar. • Sindirim ve metabolizmada görevli enzimlerin aktif hâle gelmesine yardımcıdır. Kaynakları ve günlük gereksinim Süt ve süt ürünleri en iyi kaynak; pekmez, susam, fındık, fıstık gibi yiyecekler, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kurutulmuş meyveler iyi kaynak; yeşil sebzeler, yumurta, portakal, limon, çilek gibi yiyecekler orta dereceli kaynaktır. Yetişkin bireyler için günlük ihtiyaç 1000 mg’dır. Çocuklarda 800 mg, ergenlik çağında 1300 mg, gebe ve emzikli kadınlarda 1300 mg’dır. Yetersizliği Kalsiyum yetersizliğinde; kemik ve dişlerde sorunlar, çocuklarda raşitizm, erişkinlerde osteoporoz, yaşlılarda osteomalasia, kaslarda sürekli titremeler, bacaklarda kramplar, iştah azalması, yorgunluk, yaraların geç iyileşmesi, enfeksiyonlara karşı direnç azalması, saç ve tırnaklarda kırılmalar, kan kalsiyum seviyesinin düşmesine bağlı kalp ve solunum problemleri yaşanır. Fosfor İnsan vücudunda en çok bulunan ikinci mineraldir. Fosforun emilim oranı kalsiyuma bağlıdır. Yiyecekler içinde kalsiyum ve fosfor birbirine eşit miktarlarda alındığında emilimleri artar. Görevleri • Kalsiyumla birlikte kemik ve dişlerin yapı maddesidir. • Hücre çoğalması, protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında görev alır. • Vücudun asit-baz dengesini korur. • Nükleik asitlerin yapısında yer alır. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Fosfor, kalsiyum ve proteince zengin besinlerde yaygındır. Etler, organ etleri, yumurta, su ürünleri, süt ve türevleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlar en iyi kaynaklarıdır. Yetişkin bireylerde günlük gereksinimi 800-1000 mg’dır. Yetersizliği Yeterli ve dengeli beslenme düzeninde yetersizliği görülmez. Ancak fazla kalsiyum alımında, antiasit ilaç kullanımında, aşırı saflaştırılmış besin tüketiminde, alüminyum, demir, magnezyum gibi bazı minerallerin fazla alınmasında yetersizlik belirtileri ortaya çıkabilir. Bu belirtiler; kemik ve diş sorunları, büyümede yavaşlama, huzursuzluk, ağırlık kaybı, eklem iltihapları şeklindedir. Fazla alındığında kan kalsiyum düzeyinde azalma, kemik erimesi ve kemik kaybı, yüksek tansiyon görülür. Sodyum ve Potasyum Sodyum ve potasyum hücrelerde, vücut sıvılarında ve kanda bulunur. Görevleri • Vücut sıvılarının ozmatik basıncı ve asit - baz dengesi için gereklidir. • Kan basıncını düzenlemede rol oynar. • Hücre uyarılmasında ve sinir uyarılarının iletiminde görevleri vardır. • Sinirlerin uyarımı ve kas dokusunun çalışması için gereklidirler. • Potasyum; sinir uyarılarının iletilmesini, kas kasılmasını ve gevşemesini sağlar. • Sodyum kasların gevşemesine, potasyum ise kasılmasına yardım eder. • Vücut sıvılarının nötr olmasında fonksiyon görür. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Sodyumun en iyi kaynakları; tuz, kabartma tozu, yemek sodası ve bunlardan yapılan yiyeceklerdir (turşu, salamura, börek, pasta vb.). Potasyumun zengin kaynakları ise kahve, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, yağlı tohumlardır. Sodyum gereksinimi yetişkinler için 3-7 gram, potasyum gereksinimi yine yetişkinler için 2-4 gramdır. Yetersizliği Sağlıklı kişilerde normal durumlarda sodyum-potasyum yetersizliğine rastlanmaz. Aşırı sıcakta çalışanlar ve çok terleyenlerde sodyum atımı artacağından mide bulantısı, kas krampları, kusma, zihin bulanıklığı ve baş dönmesi görülebilir. Demir Normal yetişkinlerin vücudunda ortalama 3-5 gram kadar demir bulunmaktadır. Demir vücutta proteine bağlanarak depolanır. Görevleri • En önemli görevi hemoglobinin yapısında yer almaktır. Hemoglobin akciğerlerden oksijeni almak, hücrelerde oksidasyon sonucu oluşan karbondioksiti de akciğerlere taşımakla görevlidir. • Oksidatif metabolizma için gerekli proteinlerin bileşiminde görev alır. • Enerji metabolizmasında görev yapar. • Vücudun savunmasında yer alan kan hücrelerinin yapımında etkilidir. • Bilişsel performans için gereklidir. Kaynakları ve günlük gereksinim Sakatatlar, kırmızı etler, yumurta, pekmez, kuru meyveler, kuru baklagiller, yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler zengin kaynaklarıdır. Yetişkin bir bireyin günlük ortalama demir gereksinimi erkeklerde 10 mg, kadınlarda 20 mg’dır. Yetersizliği Vücutta bulunan demir, günlük gereksinmeyi karşılayacak düzeyin altına düştüğünde ve demir içeren yiyecekler tüketilmediğinde kan hücrelerinin sayısında azalma, hemoglobin miktarında düşme sonucunda demir eksikliği anemisi oluşur. Anemi durumunda kanın oksijen taşıma yeteneği azalır. Belirtileri baş dönmesi, yorgunluk, iştahsızlık, sindirim sisteminde bozukluk, tırnaklarda incelme, ciltte solukluktur. Ülkemizde yaygın görülen bir anemi türüdür. İyot Yetişkin bir bireyin vücudunda 15-20 mg iyot bulunur. Bunun %70’i tiroid bezinde, geri kalanı ise dokularda ve kandadır. Görevleri • İyot, tiroid bezinden salgılanan hormonların yapımı için gereklidir. Bu hormonlar vücut ısısının korunması, dolaşım, sindirim ve solunum sistemlerinin çalışması için gerekli enerjinin oluşmasını sağlar. • Sinir ve kemik dokusunun yenilenmesinde görev alır. • Büyüme ve gelişmeyi sağlar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Su ve su ürünleri, yumurta, süt ve süt ürünleri, sebze ve etlerde, iyotla zenginleştirilmiş tuzda bulunur. Yiyecek ve içeceklerdeki iyot miktarı bölgesel özellik gösterir. Tuzdaki iyot (zenginleştirilmiş) miktarını korumak için tuz açıkta bekletilmemeli ve pişirmeye yakın yemeklere eklenmelidir. Yetişkin bir bireyin günlük iyot ihtiyacı 150 mcg çocuklarda 90 mcg’dır. İhtiyaç gebelik döneminde 220 mcg, emziklilikte ise 290 mcg’dır. Yetersizliği Su ve toprağında yeterince iyot bulunmayan bölgelerde yaşayanlarda iyot yetersizliğine bağlı olarak “basit guatr” hastalığı görülür. Bu hastalıkta; tiroit bezi büyür ve genişler. Günümüzde iyot yetersizliğinin önlenmesi için iyotlu tuz kullanılmaktadır. Çinko İnsan vücudunda 2 - 3 gram kadar bulunmaktadır. Bulunduğu organlar, karaciğer, kemikler, epitel dokular, pankreas, böbrekler ve kandır. Çinko ayrıca enzimlerin yapısın da bulunur. Görevleri • Protein ve DNA sentezlenmesinde görev alan enzimlerin yapısını oluşturur. • Büyümede, dokuların sağlığı ve onarımında etkindir. • RNA metabolizması ve proteinlerin sindirimi için gereklidir. • Sinir sistemi ve sindirim sisteminin çalışmasında, bağışıklık sisteminde, tat alma duyusunda ve saç sağlığında görev yapar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Et, karaciğer, yumurta ve deniz ürünleri çinkonun en iyi kaynağıdır. Süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve tahıllar yeterince çinko içerirler. Günlük gereksinim erkeklerde 11 mg, kadınlarda 8 mg’dır. Yetersizliği Yetersizliğinde fiziksel büyümede gerilik (cücelik), cinsiyet organlarının gelişmesinde gecikme, sperm kalitesi ve miktarında azalma, hastalıklara dirençsizlik, yaraların iyileşmesinde gecikme, tat ve koku algılamada bozukluklar gibi belirtiler görülür. Bakır Yetişkin bir insanın vücudunda 100 mg kadar bakır bulunur. Vücutta en çok karaciğer ve beyinde bulunan, beslenmemiz için elzem olan minerallerden biridir. Görevleri • Vücuda alınan demirin kullanılmasını sağlar. Hemoglobin ve kolajenin yapılanmasında görevli enzimlerin yapısında bulunur. • Hücrelerde enerji üretimine yardım eder. • Bağ doku metabolizmasında rol oynar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Bakırın zengin kaynakları organ etleri, susam, fıstık, kuru maya, pekmez, kuru baklagiller, etler, balık, kakao, kuru meyveler, yeşil sebzeler ve yumurtadır. Yeterli ve dengeli beslenen bireylerin günlük gereksinimi karşılanır. Günlük ortalama 2-5 gram bakır alınması gereksinimi karşılamaktadır. Yetersizliği Normal beslenmede bakır yetersizliği görülmez. Genetik sorunlar ve çinkonun fazla alındığı durumlarda bakır yetmezliğine bağlı olarak kansızlık, büyümede yavaşlama, sinir sistemi bozuklukları, saç dökülmesi ve cilt bozuklukları görülebilir. Magnezyum İnsan vücudunda bulunan ortalama 21-25 gram magnezyumun %60’ı kemiklerde, %27’si kaslarda, %13’ü ise diğer dokularda ve vücut sıvılarında yer almaktadır. Görevleri • Kalsiyum ve fosforla birlikte kemik ve dişlerin yapısında yer alır. • Kalpteki damarların esnekliğini artırarak kalp krizlerini önler. • Kas ve sinir hücreleri arasındaki uyarıların iletilmesinde görev yapar. • Enerji ve proteinlerin oluşumunda yer alır. • Metabolizmada görevli birçok enzimin çalışması için gereklidir. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Yağlı tohumlar, kuru baklagiller, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, süt ve süt ürünleri, etler ve tahıllar en iyi kaynaklarıdır. Yetişkinler için günlük 300 - 350 mg magnezyum alımı gereksinimi karşılamak için yeterlidir. Yetersizliği Hayvansal ve bitkisel kaynaklarda yaygın olarak bulunduğundan yetersizlik belirtilerine sık rastlanmaz. Ancak alkol kullananlarda, tiroid bezi aşırı çalışanlarda, sebzeleri sürekli pişirerek yiyenlerde, fazla miktarda işlenmiş gıda ve sera ürünü kullananlarda, aşırı kafein ve şeker tüketenlerde yetersizliğe bağlı olarak sinir sisteminde bozukluklar, kaslarda titremeler görülebilir. Flor Görevleri Flor, vücutta çoğunlukla dişlerin ve kemiklerin yapısında bulunur. Diş çürükleri ve osteoporozun önlenmesinde, kemik yoğunluğunun artmasında ve kemik sağlığında görev yapar. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Besinlerin flor içeriği toprağın flor içeriğine bağlıdır. Florun esas kaynağı sudur. Suyun dışında süt, ıspanak, yumurta, deniz ürünleri ve bazı çaylarda bulunur. Günlük gereksinim miktarı yetişkinler için 1.5- 4.0 mg'dır. Yetersizliği Yetersizliğinde dişlerde çürüme, kemik yoğunluğunda azalma görülür. Belirtileri önlemek için su ve besinlerin floridle zenginleştirilmesi gerekir. Fluroidli diş macunları da yararlı olabilir. Su Canlı organizmalar için çok önemli olan besin ögelerinden biridir. İnsan vücudunda bulunan su miktarı, yaşa ve cinsiyete göre değişir. Çocukluk döneminde su oranı yüksek, ilerleyen yaşlarda düşüktür. Yetişkinlerin vücutlarındaki su miktarı ortalama % 59'dur. Görevleri Besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasını, metabolizma sonucu artık ürünlerin atılmasını, vücut ısısının denetimini, eklemlerin kayganlığının artmasını, elektrolitlerin taşınmasını sağlamaktır. Kaynakları ve Günlük Gereksinim Su gereksinimi metabolizma sonucu açığa çıkan sudan, besinlerin bileşimindeki sudan ve içeceklerden karşılanır. Metabolik su, besin ögelerinin metabolizması sonucu açığa çıkar. Diyette karbonhidrat ve yağ yüksek olduğunda (proteine göre) metabolik suyu artırır. Yetişkinler besinlerle 1200 ml, içeceklerle günde ortalama 1000 ml su alır. Günlük diyetlerin sağladığı her bir kalori için 1 gr su alınması gerekir. Yetersizliği İnsan vücudundan normal koşullarda günde ortalama (deri, akciğer, idrar ve bağırsaklardan) 2500 ml su kaybedilir. Su oranının dengeli olması yaşamsal önem taşıdığı için atılan miktarda su alınması elzemdir. Vücut suyunun kaybedilmesi kan hacminde ve fiziksel performansta azalmaya, konsantrasyon güçlüğüne, baş dönmesi, aşırı yorgunluk ve solunum güçlüğüne neden olur. Vücuttan % 10 oranındaki su kaybı kas spazmına, dolaşım ve böbrek yetmezliğine neden olur. Su kaybı çocuklarda son derece önemlidir. Bu nedenle mutlaka su kaybı giderilmelidir. ÖZET •Dünya Sağlık Örgütü (WHO)'ne göre sağlık; insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olması durumudur. İnsanın dolayısıyla toplumun sağlığını etkileyen başlıca etmenlerden biri çevre koşullarıdır. Beslenme, bireyin sağlığını etkileyen en önemli çevresel etmenlerden biridir. Yaşamın devamı ve sağlığın korunması için beslenme son derece önemlidir. İnsanlığın temel ihtiyaçlarından olan beslenmenin sağlık üzerinde çok büyük etkisi vardır. •Yeterli ve dengeli beslenebilmek için vücudun gereksinimi olan enerji ve besin ögelerinin karşılanması gerekmektedir. Vücuda enerji sağlayan besin ögeleri protein, yağ ve karbonhidratlardır. Bunun dışında vitaminler, mineraller ve suyun da alınması gerekmektedir. Bu besin ögelerinin ayrı ayrı görevleri olduğu gibi bu görevleri yapabilmeleri için de birbirlerine gereksinimleri vardır. Bu nedenle tüm besin ögelerinin görevlerini ve kaynaklarını bilerek günlük gereksinim miktarları kadar alınması büyük önem taşımaktadır. BESLENME - ÜNİTE - 2 BESİN GRUPLARI Bir yiyeceğin besin değeri, o yiyeceğin içerdiği besin ögelerinin türüne ve miktarına göre değişmektedir. Beslenme bilimi ile ilgili çalışmalar başladıktan sonra bilim adamları, besinleri gruplamaya ve her gruptan günlük tüketilmesi gereken miktarları belirlemeye başlamışlardır. Merkezi Amerika’da olan Besin ve Beslenme Konseyi, 1958 yılında besinlerin dört grup altında toplanmasının uygun olduğunu belirtmiştir. Konsey 1985 yılında besinlerin piramid içinde gösterilmesinin ve piramidin alt tabanında çok tüketilecek, üst kısmında da az tüketilecek besinlerin yer almasının toplumların beslenme konusunda bilinçlendirilmesinde kolaylık sağlayacağı görüşü ile "Besin Piramidi" kullanımına geçmiştir. Süt ve Süt Ürünleri • Et, Tavuk, Balık, Sakatat, Yumurta, Kuru baklagiller, Yağlı tohumlar • Taze Sebze ve Meyveler • Tahıllar ve Türevleri Yiyeceklere lezzet vermek için kullanılan yağlar, şekerler ile salça ve baharatlar da bu ünitede 5. grup olarak ele alınmıştır. SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ: Bu Grupta Yer Alan Besinler Süt, yoğurt, peynir (beyaz peynir, kaşar peyniri, çökelek, lor vb.), ayran ve sütle yapılan tatlılar (muhallebi, sütlaç, dondurma vb.) Süt: İnsan beslenmesinde çok önemli besin maddelerinden biridir. Yeni doğan bebeğin besin gereksinimi anne sütüyle karşılanmaktadır. Doğumdan sonra salgılanan ilk sütün (kolostrum) bebeğe verilmesi çok önemlidir. Bağışıklık sistemini güçlendiren kolostrum, normal sütten daha koyu ve daha sarı renktedir. İçindeki besin ögeleri konsantrasyonu daha yüksektir. Yoğurt: Sütün yoğurt mayası ile mayalandırılması sonucu elde edilen bir besindir. Yoğurdun besin değeri hemen hemen sütle aynıdır. Biyolojik değeri yüksek ve hazmı kolaydır. Yoğurdun kan şekerini düzenleyici ve kolesterol düşürücü özelliğinin bulunduğu ve bakteri oluşumunu engelleyici özelliklere sahip olduğu belirtilmektedir. Yoğurt, bağırsaklarda bulunan zararlı mikroorganizmaların çoğalmalarını engellemekte, çocuk ve yetişkinlerde karşılaşılan ishallerin tedavisinde yardımcı olmaktadır. Yoğurtta asit ortamı sütten daha fazla olduğu için, mikroorganizmaların üremesi daha zordur. Oda sıcaklığında süte göre daha uzun süre bozulmadan muhafaza edilebilir. Peynir: Peynir mayası ile sütün katılaştırılması sonucu elde edilen, içeriğinde yaşamsal değeri çok yüksek olan protein, kalsiyum ve fosfor bulunan değerli bir besin maddesidir. Çeşitli salamura işlemleri uygulanır. Bu işlemlerin farklı olması sonucunda değişik türde peynirler elde edilir. Kaynatılmamış ve pastörize edilmemiş sütlerden elde edilen peynirler, taze olarak tüketildiğinde hastalık etkeni olabilmektedir. Vücuttaki Görevleri Süt, yıpranan dokuların onarımı, diş gelişimi, büyüme ve gelişmede, sinir ve kasların çalışması ve hastalıklara karşı dirençli olmada önemli bir besin kaynağıdır. Süt, kalsiyumun en iyi kaynağıdır. Aynı zamanda sütün bileşiminde B2, B12 vitaminleri, protein, yağ, su, karbonhidrat ve madensel maddeler bulunmaktadır. Sütün bileşimi, hayvanın türüne ve beslenme şekline göre değişiklik gösterir. Tüketilmesi Gereken Günlük Miktar • Yetişkin bireyler için 2 porsiyon, • Çocuk, genç, gebe ve emzikli kadınlar ile yaşlılar için 3-4 porsiyondur. Bir Porsiyon Miktarı Süt – Yoğurt : 1 orta boy su bardağı Ayran : 2 orta boy su bardağı Peynir, Çökelek : 2 kibrit kutusu büyüklüğünde Muhallebi, Sütlaç : 2 küçük kase veya 1 büyük kase ET, YUMURTA VE KURU BAKLAGİLLER Bu Grupta Yer Alan Besinler Kırmızı et ve ürünleri, organ etleri (karaciğer, böbrek vb.), beyaz etler (tavuk, hindi, balık), yumurta, kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek), yağlı tohumlar (fındık, fıstık, ceviz vb.)dır. Etler Hayvanların yenebilen kas dokularına et denir. Geçmişten günümüze et; insanlar için önemli besin kaynağı olmuştur. Ülkemizde en çok sığır, dana, koyun, kuzu, keçi, tavuk, hindi vb. etler ile balık çeşitleri ve su ürünleri tüketilmektedir. Etler genel olarak büyüme ve gelişmeyi destekleyen, biyolojik değeri yüksek ve iyi kalitede protein içeren önemli besin gruplarındandır. Besin değerinin yüksek olması beslenmedeki yeri ve önemini arttırmaktadır. Bileşiminde protein, yağ, B grubu vitaminleri (tiamin, riboflavin, niasin), mineral maddeler (demir, fosfor), lezzet verici organik maddeler ile su ve çok az glikojen (hayvansal karbonhidrat) bulunur. Beyaz etlerin demir miktarı ile yağ içeriği kırmızı ete oranla daha azdır. Buna karşın protein ve niasin miktarları daha fazladır. Su ürünleri ise vitaminler (özellikle yağda çözünen vitaminler A, D, K ) ile mineral maddeler (fosfor, iyot, potasyum) yönünden zengindir. Sakatatlar protein, demir, A ve B grubu vitaminlerinden zengindir. Etlerin enerji değerleri bileşimindeki yağ miktarına göre değişir. Ete uygulanan bazı işlemler sonucu sucuk, sosis, salam, pastırma, kavurma gibi et ürünleri elde edilebilir. Etlerin sağlık kurallarına uygunluğu oldukça önemlidir. Hayvanlar kesilip etleri alındıktan sonra, etlerin saklanması önem kazanmaktadır. Çünkü et mikroorganizmaların üremesi için çok uygun bir besiyeridir. Tuzlama; sucuk, pastırma usulleri uygulandığında botilizm (felç oluşturan gıda zehirlenmesi) görülmemektedir. Salam, sosiste ise gözlenebilir. Ayrıca hayvanlar çeşitli hastalık etkenleri taşırlar. Bağırsak parazitleri, tenyalar, şarbon, ruam, tüberküloz, salmonella, sığır vebası, şap, çiçek, kuduz bunlar arasındadır. Bu nedenle et satın alırken mutlaka veteriner kontrol damgası olduğuna dikkat edilmelidir. Etler -20 oC'de yağlı kâğıda sarılarak, buzlukta birkaç hafta süreyle, -32 oC'de dondurularak uzun süre saklanabilir. -18 oC'de 3-6 ay gibi uzun süre saklanabilir. Donmuş et soğuk yerde çözülmelidir. Çözülmüş etler tekrar dondurulmamalıdır. Yumurta Hayvansal kaynaklı protein içeren yumurta, gerektiğinde et yerine kullanılabilen örnek protein içeren bir besindir. Protein içeriği nedeniyle her yaştaki bireylerin tüketmesi gereken bir besindir. Özellikle bebek ve çocuklar, gebe ve emzikliler gibi özel durumu olanlar, ekonomik durumu iyi olmayanlar için kaliteli ve en ucuz protein kaynağıdır. Yumurta, anne sütünden sonra sağlıklı yaşam için gerekli tüm besin ögelerini içeren bir besindir. Yumurta proteini % 100 vücut proteinine dönüşebildiği için önemlidir. Sağlıklı büyüme, gelişme ve yaşam için insanların ihtiyacı olan 13 çeşit temel vitamin ve mineralleri içerir. Yumurtada çok az karbonhidrat vardır. Yumurtanın yağı, genellikle doymuş yağ asitlerinden oluşmuştur. Yumurtanın sarısı demir, A vitamini ve B vitaminlerinden zengindir. Yumurta serin bir yerde saklanmalıdır. -1, +1 oC'de uzun süre durabilir. Yumurta yıkandığı zaman üst kabukta bazı maddeler kaybedilir ve geçirgenliği artar, çok kısa sürede bayatlar. Bu nedenle kullanmadan hemen önce yıkanması daha uygundur. Yumurta proteinleri ısı etkisi ile katılaşır. Yüksek ısıda uzun süre kaynatılırsa sarısının yüzeyinde yeşil-gri renk oluşur. Düşük ısıda ve fazla kaynatmadan pişirilmelidir. Kuru Baklagiller Başlıca kuru baklagil çeşitleri nohut, fasulye, mercimek, bakla, bezelye, börülce, barbunya ve soya fasulyesidir. Bitkilerin olgunlaşmış tohumlarıdır. Yavaş yakılan enerji sağlayarak kan şekerinin düzenlenmesinde rol oynar. İçerdiği posa nedeniyle bağırsak hareketlerini artırıcı, kolesterol düzeyini düşürücü etki sağlar. Hayvansal kaynaklı ürünlere göre daha ucuz olan kuru baklagiller, proteinin yetersiz olduğu toplumlarda protein ihtiyacının karşılanmasında önemlidir. Et, yumurta bulunmadığı zaman, kuru baklagiller diyette artırılarak protein gereksinimi karşılanabilir. Bileşimlerinin önemli kısmını karbonhidratlar oluşturur. Kuru baklagiller aynı zamanda protein kaynağıdır. Ancak proteinin kalitesi düşüktür. Kuru baklagiller pişirilirken içine az miktarda et ilave edilmesi, protein kalitesini yükseltir. Kuru baklagillerin tahıllarla pişirilmesi veya menüde tahıl ürünleriyle birlikte tüketilmesi de proteinlerin vücutta kullanım değerini artırmaktadır. Yağlı Tohumlar Fındık, susam, ceviz, ayçiçeği, badem içi, fıstık çeşitleri yağlı tohumlar olarak adlandırılır. Aynı zamanda bu besinlerden bazıları işlenerek fındık, fıstık ezmesi, tahin, tahin helvası vb. ürünler elde edilmektedir. Vücuda enerji vermelerinin yanı sıra yiyecek hazırlamada lezzet verici ve çerez olarak da kullanılırlar. Enerji ve protein değeri yüksek olan bu besinlerin, içerdikleri mineraller ve vitaminler de dikkate alındığında, özellikle çocukların ve ağır işlerde çalışanların diyetinde yer verilmesi yararlı olacaktır. Yapılarında yüksek oranda yağ bulunur. Yağlı tohumlarda bulunan yağlar (özellikle ceviz) doymamış yağ asitlerinden zengindirler. Protein, E vitamini, B vitaminleri, minerallerden de zengin olan bu yiyecekler, kalp ve damar rahatsızlıkları ve kolesterol seviyesinin azaltılması için tercih edilir. Et, Yumurta ve Kuru Baklagiller Grubunun Önemi Bu gruptaki besinler protein, B vitaminleri ve demirden zengindir. Aynı zamanda vücuda enerji de sağlarlar. Vücudun gereksinimi olan proteinlerin büyük kısmı bu gruptan karşılanır. Bu grupta bitkisel kaynaklı olanlar karbonhidratlar yönünden de zengindir. Aynı zamanda vitamin ve minerallerin de iyi kaynaklarıdır, posadan zengindir. C vitamini yönünden çok fakirdirler. Vücuttaki Görevleri Bu besinler büyüme, gelişme, hücrelerin yenilenmesi ve doku onarımı, kas yapımı, sinir sistemi, sindirim sistemi ve deri sağlığı ile hastalıklara karşı direnç oluşumunda önemlidir. Tüketilmesi Gereken Günlük Miktar Yetişkin bireyler et, yumurta, kuru baklagiller grubundan günde iki porsiyon tüketmelidir. Bu gruptaki besinler birbiri yerine geçebilen, gerektiğinde birbirini tamamlayan yiyeceklerdir. Büyüme çağında olanlar ile gebe ve emzikli kadınlar, alınması gereken günlük porsiyon miktarından 1 porsiyon fazla tüketmelidir. Bu şekilde özel durumları nedeniyle artan enerji ve besin ögeleri ihtiyacı karşılanmış olur. Bir Porsiyon Miktarı Et, Balık : Kemiksiz 90 gram, kemikli 180 gram Köfte : 60 - 70 gram Etli Yemeklerde; Kemiksiz Et : 30 - 40 gram Pirzola : 3 - 4 parça (büyüklüğüne göre) Köfte : 3-4 parça (büyüklüğüne göre) Kuşbaşı : 4-5 parça Yumurta : 2 adet Kurubaklagil yemeği : Bir tabak Kurubaklagil çorbası : İki çorba tabağı Etli sebze yemeği : Bir tabak Etli kurubaklagil yemeği : İki tabak Yağlı tohumlar, kuruyemişler: Bir yemek kaşığı TAHIL VE TÜREVLERİ Bu Grupta Yer Alan Besinler Buğday, pirinç, arpa, mısır, yulaf gibi besinler ve bunlardan yapılan ekmek, bulgur, makarna, börek tahıl grubunu oluşturmaktadır. Un: Tahıl tüketiminin başlıca şekli undur. Un, fabrika veya değirmenlerde tahıl tanelerinin öğütülmesi ile elde edilmektedir. Genellikle un denilince akla buğday unu gelir. Diğer unlar, elde edildikleri tahılın adı ile anılır. Bu gruptaki besinler karbonhidratlar bakımından çok zengindir. Tahılın kepeğinde bol miktarda posa bulunur. Ekmek:genel anlamda buğday, mısır, çavdar veya arpa ununun belli oranlarda tuz, maya ve su ile karıştırılıp elde edilen hamur. Ekmek mayalı yapıldığında besin değeri daha yüksektir. Ekmeklerde çinko başta olmak üzere mineral emilimi düşük olduğundan mayasız ekmek tüketiminden kaçınılmalıdır. Mayalı ekmek yalnızca buğday ve çavdar unlarından yapılabilmektedir. Bulgur: Buğdaydan yapılır. Ülkemizde çok tüketilen besinlerden biridir. Enerji ve besin içeriği oldukça yüksektir. Makarna: Sert buğday unundan veya irmikten yapılan koyu kıvamlı hamurun özleştirilip şekillendirilmesi ve kurutulması ile elde edilen üründür. Nişasta: Nişasta, buğday, mısır veya patatesten yapılmaktadır. En çok tüketilen çeşidi buğday nişastasıdır. Nişastada protein, vitamin ve madensel maddeler bulunmaz. Saf karbonhidrattan oluşmaktadır. Tahıl ve Türevleri Grubunun Önemi Ucuz enerji kaynaklarından olan tahıllar, günlük enerji miktarının % 70’ini karşılamaktadır. Bu gruptaki besinler, karbonhidrat bakımından çok zengindir. Tahıllardaki karbonhidratlar çoğunlukla nişasta şeklindedir. Tahılların yapılarında protein de bulunur. Ancak protein kalitesi düşüktür. Kepeği ve embriyosu alınmamış tahıllarda, B grubu vitaminlerin bir kısmı ve bazı mineral maddeler de bulunur. Bu gruptaki besinlerde A ve C vitaminleri bulunmaz. Tahılın kepeği posa bakımından zengindir. Vücuttaki Görevleri Temel enerji kaynağıdır. Bu grup besinler sinir sistemi, sindirim sistemi ve deri sağlığı ile hastalıklara karşı dirençte etkilidir. Tüketilmesi Gereken Günlük Miktar Bu gruptan günde 3-6 porsiyon ekmek ve 1-2 porsiyon tahıl ürünü tüketilmelidir. Vücut ağırlığına göre tüketim miktarı düzenlenmelidir. Ağır işte çalışan ve enerji gereksinimi fazla olanlar, bu gruptan daha fazla tüketebilir. Bir Porsiyon Miktarı Ekmek : 1 orta dilim, 2 ince dilim Pilav/makarna : 1-2 servis kaşığı Tepsi Böreği : Yarım el büyüklüğü (10cm²) Sigara Böreği : 3-5 adet Tahıl Çorbaları : 1 su bardağı, 1 kepçe Bisküvi : 4-5 adet Sebze ve Meyveler Grubunun Önemi Sebze ve meyvelerin % 70-98’i sudur. Birçok vitamin ve mineralin kaynağıdır. Bu vitamin ve minerallerin başında C vitamini, karoten (A vitamini ön maddesi), bazı B grubu vitaminleri (folat, B2), demir, kalsiyum vb. gelir. Bu grup besinler, aynı zamanda yüksek oranda posa içerir. Kurutulmuş meyveler, özellikle demir ve kalsiyum yönünden zengindir. Vücuttaki Görevleri Vücudun büyümesi, gelişmesi, hücrelerin yenilenmesi, doku onarımı, kan yapımı, diş ve diş eti sağlığı, deri ve göz sağlığı ile hastalıklara karşı dirençte önemlidir. Tüketilmesi Gereken Günlük Miktar Bu gruptaki besinlerden (ıspanak, patates, enginar, patlıcan, domates, kabak, biber, havuç, karnıbahar vb. gibi) herhangi birinden veya birkaçından günde 3-5 porsiyon alınmalıdır. Her gün alınan sebze ve meyvenin en az bir porsiyonu çiğ olarak tüketilen sebze ve meyve olmalıdır (domates, salatalık, portakal, elma vb.). Çiğ olarak alınan sebze veya meyve salata yapılarak veya tek başına meyve olarak da tüketilebilir. Bir Porsiyon Miktarı • Orta boy 90-100 gram gelen sebze ve meyve bir porsiyondur. Şeftali, elma, armut, domates, portakal, havuç vb. gibi meyvelerin iki küçük boyu bir porsiyondur. 2 adet mandalina, 3 adet incir bir porsiyondur. • Bir tabak, 1.5-2 kepçe kadar sebze yemeği bir porsiyondur. Bunlar ıspanak, lahana, semiz otu, pırasa, fasulye gibi sebzelerdir. • Bir tabak salata, 4-5 yaprak marul, 5-6 yaprak kıvırcık, 3-4 adet sivri biber, 1 orta boy salatalık birer porsiyondur. • Çilek, kiraz, vişne, üzüm, dut gibi küçük taneli meyvelerin 1 su bardağı kadarı bir porsiyondur. • Kavun, karpuz gibi dilimlenen meyvelerin 2-3 parmak kalınlığındaki dilimi bir porsiyondur. • Bir orta büyüklükte patates, bir küçük yeşil kabak birer porsiyondur. • Yeşil sebzelerin kıyıldığında çiğ olarak 2 -3 su bardağı dolduran miktarı bir porsiyon sayılır. YAĞLAR VE ŞEKERLER Bu Grupta Yer Alan Besinler Bu gruba bal, pekmez, reçel, marmelat, şekerler, yağlar, zeytin ve yemeklerde kullandığımız katı veya sıvı yağlar girer. Vücuttaki Görevleri Yağlar, vücudun ekonomik enerji kaynağıdırlar. 1 gram yağ ortalama 9 kalori enerji verir. Yağda eriyen vitaminlerin taşınmasını sağlarlar. Midenin boşalmasını geciktirirler. Organları dış etkenlerden korurlar. Elzem yağ asitlerinin vücuda alınmasını sağlarlar. Şeker, vücuda yalnızca enerji sağlamaktadır. Şeker tüketiminin başka bir besin değeri yoktur. Tüketilmesi Gereken Günlük Miktar Bu gruptaki besinlerden günlük alınacak porsiyon miktarları enerji gereksinimlerine göre değişiklik gösterir. Enerji ihtiyacı arttıkça diyetteki yağ ve şeker miktarı arttırılır. İhtiyaç azaldıkça azaltılır. Yağ ihtiyacı karşılanırken bitkisel sıvı yağlar, diğer yağlardan üstün tutulmalıdır. Enerji ihtiyacı karbonhidrat, yağ ve proteinlerden dengeli olarak karşılanmalıdır. Vücut ağırlığı fazla olanlar diyetinde yağ miktarını azaltmalıdırlar.Genellikle besinlerin bileşimindeki görünmez yağlardan faydalanılmalıdır.. 30-50 gram yağ, yetişkin birey için yeterlidir. Alınacak bu miktarın 1/3’ü doymuş yağ asitlerinden zengin yağlardan (tereyağ, margarin gibi), 1/3’ü tekli doymamış yağ asitlerinden zengin yağlardan (zeytinyağı, fındık yağı gibi), 1/3’ü çoklu doymamış yağ asitlerinden zengin (mısır, ayçiçeği, soya vb.) yağlardan karşılanması önerilmektedir. Bir Porsiyon Miktarı Tereyağı : ½ kibrit kutusu Sıvıyağ : 1 yemek kaşığı silme Zeytin (siyah) : 8-10 tane Şeker : 1 yemek kaşığı Reçel, bal, pekmez : 1 yemek kaşığı Çikolata : 1 kibrit kutusu kadar Tahin helvası : 1 kibrit kutusu kadar ÇOCUK BESLENMESİNİN ÖNEMİ Beslenmenin Çocuğun Sağlıklı Gelişmesindeki Rolü Çocukluk çağında besin gereksinimlerinin karşılanmasında amaç; sağlıklı büyüme ve gelişmeyi sağlamak, eksiklik durumlarını önlemektir. Sağlıklı beslenme optimal düzeyde büyüme ve gelişmeye, sağlığın korunması ve geliştirilmesine, beslenme yetersizlikleri ve çeşitli hastalıkların gelişiminin önlenmesine ve stresle baş etmek için yedeklerin sağlanmasına yardımcı olur. Çocukların beslenmesi şu yönleriyle erişkinden farklıdır: • Enerji harcaması yetişkinlerden oldukça yüksektir. Büyüme süreci, önemli miktarda enerji tüketimi gerektirir. • Metabolizma hızları erişkinlere göre daha yüksektir. Bu nedenle daha fazla enerjiye gereksinimleri vardır. • Yeni dokuların yapımı, protein, mineral ve vitaminlere olan gereksinimi artırmaktadır. Sindirim sisteminin özellikleri ve belirli yaşa kadar enzimlerin olgunlaşmamış olması, çocukların diyetinde belirli besinlerin bulunmasını ve bunların belirli şekillerde hazırlanmasını gerektirir. Bir çocuğun büyümesi ve gelişmesi, anne rahmine düştüğü andan ergenlik sonuna kadar devam eden bir süreçtir. Büyüme ve gelişme deyimi fiziksel ve zihinsel değişim süreçlerini kapsar. Böylece, çocuğun beden ölçüleri artar, hücrelerin yapıları ve işlevleri, motor ve bilişsel yetenekleri, duyusal, coşkusal ve sosyal davranışları olgunlaşır. Büyüme önceden belirlenmiş bir kalıtım faktörünün kesin etkisi altında olmakla beraber, sağlıklı beslenme, yetersiz ve dengesiz beslenme, yanlış beslenme ve aşırı beslenme gibi faktörlerle de olumlu veya olumsuz yönde etkilenebilir. Yetersiz ve aşırı beslenmelerde genellikle ağırlık, boydan daha çok etkilenir. Ancak uzun süren eksik protein alan çocuklarda belirli boy kısalığı da görülür. Yetersiz ve yanlış beslenme bir çİyi beslenemeyen çocuklarda ishaller ve enfeksiyon hastalıkları sıklıkla görülür, ağır seyreder ve ölümle sonuçlanabilir. Ayrıca erken çocukluk dönemlerinde yeterli ve dengeli beslenmenin uzun dönemde sağlık üzerine olan etkileri, yetişkin dönemde görülen kronik beslenme hastalıklarının (kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, yetişkin tip diyabet hastalığı ve bazı kanser türleri gibi) önlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bunun için her bireyin, doğumdan itibaren protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve minerallerden oluşan besin ögelerinden yaşına uygun bir şekilde, her gün yeterli ve dengeli olarak alması gerekir. Çocuklar, sürekli büyüyen bir organizmaya sahip oldukları için besin ihtiyaçları da yaş dönemlerine göre farklılık gösterir. Vitamin ve mineral yetersizlikleri (demir ve iyot gibi) zekâ geriliğine ve bilişsel işlevlerin bozulmasına neden olmaktadır. Bebeğin yeterli beslendiğinin ve sağlıklı olduğunun bilinmesini sağlayan en iyi yol büyümesinin izlenmesidir. İlerleyen ünitelerde bu konuyla ilgili detaylı bilgiler verilecektir. ÖZET •İnsanın beslenmesi için gerekli olan enerji, protein, karbonhidrat, vitamin, yağ ve minerallerin yeterli miktarlarda alınması gerekmektedir. Yeterli ve dengeli beslenmek için her besin ögesine olan gereksinim miktarları farklılık göstermektedir. Besinlerin bileşimlerinde bulunan besin ögelerinin, benzerlik yönünden gruplandırılmasıyla besin grupları oluşmuştur. Bu ögelerin tümünü tek bir besin grubuyla almak olanaksızdır. Ülkemizin besin üretimi ve beslenme durumunu dikkate alarak günlük alınması gereken temel besinlerin planlanmasında dört besin grubu kullanılmasının daha uygun olduğuna karar verilmiştir. Bu besin grupları; süt ve süt ürünleri, et-yumurta ve kuru baklagiller, tahıl ve türevleri, sebze ve meyveler gruplarıdır. •Besin gruplarının vücuda alınması gelişigüzel olmamalı, gereksinim duyulan besin ögelerini karşılayacak şekilde alınmalıdır. Bu nedenle besin gruplarının içinde yer alan besinlerin neler olduğu, bu besin gruplarından tüketilmesi gereken günlük miktarlar ve besinlerin porsiyon miktarları bilinmelidir. Günlük öğünler bu bilgiler dikkate alınarak hazırlandığı taktirde yeterli ve dengeli beslenme sağlanmış olacaktır. BEBEKLERDE BESLENME ALIŞKANLIKLARI ÜNİTE - 3 çocuklarda büyüme-gelişmenin en hızlı olduğu yaşama sağlıklı başlangıç için en kritik dönemdir. Bu nedenle, süt çocuğu ve küçük çocukların beslenmesiyle ilgili alışkanlıkların bu dönemde kazandırılması ve annelerin bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Sağlıksız beslenen çocuklarda, büyüme geriliği ve çeşitli hastalıklar görülür. Ayrıca, sağlıklı beslenemeyen çocuk huzursuz, mutsuz ve mızmız olur. Sağlıklı beslenen bebekler; canlı, hareketli ve neşelidir. Boy ve kiloları normal, görünüşleri sağlıklıdır. İyi beslenme, zihinsel gelişim açısından da önemlidir. İlk yıllarda beyin hücreleri hızlı gelişir. Sağlıklı beslenemeyen çocuklarda öğrenme güçlüğü ve zihinsel yetersizlikler görülebilir. Bebeklik (süt çocukluğu) (0-1 yaş) dönemi, yaşamın ilk yılını kapsar. Bu yıl, diğer yıllara oranla hızlı büyüme ve gelişme yılıdır. Bebeğin beslenme alışkanlığı iyi bir dengeye oturtulursa duygusal gelişimi de olumlu yönde etkilenir. Özellikle emme sırasında anne ve çocuk arasında kurulan duygusal bağ temel güven duygusunu geliştirir. çocuğun sağlık ve beslenme durumunu anlamanın en iyi yolu onun büyümesini ölçmektir. ağırlığının ve boyunun ölçülmesi gerekir. Büyüme ve gelişimi izlemede doğru ölçüm önemlidir. Düzenli aralıklarla bebek tartılmalı ve boy uzunluğu ölçülmelidir. Yeni doğan bebek yaşamını sürdürmek için ihtiyaçlarının karşılanmasında anneye bağımlıdır. Bebek kendi ihtiyacını karşılayamaz. Bebeğin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi, ancak anne ile bebek arasında karşılıklı ilgiye dayanan başarılı bir beslenme ile sağlanır. Bebek beslenmesi, hem çocuk sağlığını hem de anne sağlığını etkiler. Bebek beslenmesi, çocukların beslenme durumlarını etkileyen bir gösterge olup erken yaştaki çocukların hastalık ve ölüm riskini etkilemektedir. Bebeklerde beslenme: Doğal, yapay (suni) ve karışık beslenme olmak üzere üç şekilde gerçekleşir. Doğal beslenme, anne sütü ile beslenmedir. Bebeğin beslenmesinde en doğal yol, anne sütünün verilmesidir. Bu dönemde bebek için, yaşına uygun alması gereken enerji ve besin ögelerini sağlayacak en ideal besin anne sütüdür. Bebeğin yaşına uygun ağırlık kazanması, yeterli büyüme ve gelişmesinin sağlaması için ilk altı ay tek başına, altıncı aydan sonra da uygun ek besinlerle beraber iki yaşına kadar emzirmeye devam edilmesi gereklidir. Emzirme, annenin doğum sonrası infertilite süresinde etkili olup, doğum aralıklarının uzamasına ve doğurganlık düzeyinin azalmasına sebep olur. Anne sütünün bu etkisi emzirme süresi ve sıklığı ile çocuğa ek gıdaların ve sıvıların verilmeye başlandığı yaşa göre değişmektedir Yapay beslenme, anne sütü olmadan diğer sütler ya da mamalarla yapılan beslenme şeklidir. Bebek beslenirken biberon ve bebeğe uygun kaşık kullanılır. Yapay beslenen çocuklarda, daha fazla ishal ve solunum yolu hastalığı, beslenme bozukluğu, A vitamini eksikliği görüldüğü, diyabet gibi bazı kronik hastalıklarında görülme sıklığının, şişmanlık ve ölüm riskinin arttığı, diş çürümesinin daha fazla görüldüğü, anne bebek bağlanmasının istendik düzeyde gerçekleşmediği, daha fazla alerji ve süt intoleransı geliştiği ve zekâ gelişiminin geri olduğu belirlenmiştir. Karışık beslenme, anne sütünün yetmemesi durumunda veya belli bir aydan sonra anne sütü ile birlikte diğer sütlerin ve ek besinlerin verilmesi şeklindeki beslenmeye karışık beslenme denir. Anne Sütü ile Beslenme: İdeal olan, bebeklerin 6 ay süreyle yalnızca anne sütüyle beslenmeleridir. Anne sütü bebeğin yaşamındaki ilk 4-6 ayda gereksinimi olan tüm besinleri içerir. Ayrıca, anne sütü temizdir, her zaman aynı ısıdadır ve anne ile çocuk arasında yakın bir bağ oluşmasını sağlamaktadır. Bunlara ek olarak, anne sütü annenin antikorları aracılığı ile bebeklerin yaşamlarının ilk 6 ayında hastalıklara karşı bağışık olmasını sağlamakta ve beslenme bozukluklarının görülme oranını azaltmakta ve gıda kaynaklı enfeksiyonları önlemektedir. Türkiye’de hemen her çocuk bebeklik döneminde bir süre emzirilmiştir. Bu durum çocuğun yaşamı boyunca, sağlıklı olma ve iyi bir duygusal ve bilişsel gelişim gösterme şansını artırmaktadır. Çocukları anne sütü ile beslenen toplumlarda, şeker hastalığı, şişmanlık, kanser sıklığı ile birlikte işgücü kaybı ve sağlık harcamaları azalır, bebeklerde yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanması ile daha sağlıklı bir nesil yetişir. Emzirmeye Başlama Doğumdan hemen sonra bebek çıplak olarak annenin çıplak göğsüne konarak tensel temas sağlanmalıdır. Bebek emmeye hazır olduğunu belli eder etmez emzirilmelidir. Doğumun hemen sonrasında anne ile bebeğin yakın teması ve sık sık emzirme, süt salgılanmasını hızlandırmanın en iyi yollarıdır. Emzirmeye erken başlanması hem anne, hem de bebek için yararlıdır. Emzirmek anne rahminin doğumdan sonra kasılmasını sağlayan oksitosin hormonun yapımını uyararak rahmin kısa sürede normal ölçüsüne ve fonksiyonuna ulaşmasını sağlar. Kolostrum denilen ilk anne sütü çok yoğun şekilde antikor içerdiği için yenidoğanı enfeksiyonlardan korur Emzirme Süresi ve Sıklığı Bebeklerin sık emzirilmesi süt üretimini artırdığı için önemlidir. Doğumdan itibaren bebek her istediğinde emzirilmelidir. İlk aylarda bebek uyandığında genellikle açtır ve emmek ister. İlk haftalarda emzirme aralıkları bir saat, iki saat gibi çok kısa olabilir. Her emzirme sonrası memede yapılan süt miktarı biraz daha artacağından, zamanla beslenme aralıkları uzayacaktır Ancak beslenme aralıkları için belirli saat aralıkları koymamak gerekir. Bebek her istediğinde emzirilmeli ve memelerin düzenli olarak boşaltılması sağlanmalıdır. Memelerin düzenli boşaltılması, süt yapımı için en iyi uyarandır. Bebeğin kol ve bacaklarını oynatması, başını döndürmesi, elini ağzına götürmesi, el ve parmak emmesi, memeyi araması, dudak şapırdatması, emme hareketi yapması, hızlı nefes alarak ses çıkarması acıktığını ve emmeye hazır olduğunu gösterir. Bu durumda bebek hemen emzirilmelidir. tüm çocuklar için ortalama emzirme süresi TNSA-2003’te bulunan süreden bir buçuk ay daha uzun olup 16 aydır. Erkek çocuklar (16.9 ay) kız çocuklara (14.9 ay) göre 2 ay daha uzun emzirilmektedir. Doğu Anadolu’da yaşayan kadınlar çocuklarını Türkiye ortalamasından 2-3 ay daha fazla yani ortalama olarak 18 ay emzirmektedirler. Sadece anne sütü alan bebeklerde emzirilme süresi çok kısadır Gün içinde ya da bebekten bebeğe emzirme sıklığı ve süreleri değişebilmekle birlikte ortalama 2-4 saattir. Emzirme süresi ortalama 30 dakika veya her bir meme için yaklaşık 10-15 dk olmalıdır.Her anneye bir besleme süresi belirlemek uygun değildir. Annelere emzirmeye ne zaman son vereceğini öğretmek daha iyidir. Bebeğin emme-yutması yavaşlamışsa, memeler yumuşamışsa, bebek rahat görünüyorsa, uykuya daldıysa ve meme başını kendiliğinden bıraktıysa, bebek memeyle oynamaya başlamışsa emzirmeye son verilebilir. Başarılı emzirme: tüm hamile kadınları emzirmenin yararları ve uygulaması hakkında bilgilendirmek, annelere doğumdan sonraki ilk yarım saat içinde emzirmeye başlamaları için yardım etmek, annelere nasıl emzireceklerini göstermek, bebeklerinden ayrı kalsalar da emzirmeyi nasıl sürdüreceklerini öğretmek, tıbbi gereksinme olmadıkça yeni doğana anne sütü dışında herhangi bir yiyecek ya da içecek vermemek, anne ve bebeğin 24 saat aynı odada kalmasını sağlamak, Annelerin emzirme sürelerine etki eden faktörler: Doğumdan sonra ilk saat içinde emzirme ve 6 ay sadece anne sütü verilmesi, doğumdan sonra bebek ve annenin aynı odada olması, bebeğin istedikçe emzirilmesi ve emzik kullanılmaması, doğum sonrası işe geç başlaması emzirme süresini etkiler. Ek Gıda Çeşitleri Doğumdan hemen sonra ve anne sütü düzenli olarak gelmeden önce bebeğe diğer sıvı gıdalar verilebilmektedir. Türkiye’de veriler, bu tür beslenme şeklinin günümüzde geçmiş dönemlere göre daha az uygulandığını göstermektedir. Genel olarak, çocukların %23’ü anne sütünden önce başka bir gıda almışlardır. Bu oran Doğu Marmara bölgesinde yaşayan çocuklar arasında (%29) ve en yüksek hane halkı refah düzeyine sahip çocuklar arasında (%31) en yüksektir Formül sütler: İlk altı ayda anne sütü alamayan bebeklerin beslenmesinde ilk seçenek formül süt (çocuk maması) olarak bilinen endüstriyel sütlerin verilmesidir. Formül sütlerle beslenme en az altı ay, mümkünse bir yaşına kadar sürdürülmelidir. Formül sütler Whey ağırlıklı (WAM) ve kazein ağırlıklı mama (KAM) olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. Whey ağırlıklı mamaların içerikleri anne sütüne en yakındır ve ilk altı ayda bu formül mamalar tercih edilmelidir. Soya proteininden hazırlanan mamalar, inek sütü içermez. Bu mamalar, inek sütünün diyetten çıkarılması gereken özel durumlarda kullanılabilir. Bu mamanın rasgele kullanılması, altta yatan hastalıkların tanınmasını engellediğinden dikkatli olunmalıdır. Hiç anne sütü almayan bebeklerde biberon kullanılabilir. Ancak biberonun temizliğine çok dikkat edilmelidir. Biberon deliğinin uygun büyüklükte olduğu kontrol edilmelidir. Mamalar kutularında belirtilen ölçülere göre hazırlanmalıdır, bu konuda yapılan hatalar kilo alma sorunlarına ve hipernatremiye neden olabilir. biberon kullanımından olabildiğince kaçınılmalıdır. Biberona alışan bebekler, anne memesini emmekte güçlük çekebilirler. İnek Sütü: İnek sütü protein ve minerallerin fazlalığı nedeniyle böbrek solüt yükünün fazla oluşu, alerjen özelliği, demir içeriğinin düşük oluşu, gastrointestinal mikro/makro düzeyde kanamalar oluşturması nedeniyle önerilmemektedir. Anne sütünde bulunmayan bir betalaktoglobulin olan Whey proteini inek sütündeki en çok alerjen özellikteki proteinler arasındadır. Anne sütü alamayan, formül süt kullanma olanağı olmayan bebeklere, solüt yükü azaltmak için ek besinler başlanana dek yenidoğan döneminde inek sütü bire bir, daha sonra altıncı aya kadar ikiye bir oranında su ile sulandırılarak verilmelidir. Mikronütriyenler: Sağlık Bakanlığı, anne sütüyle beslemeye yönelik desteğe ek olarak başka politikalar da izlemekte ve zaman zaman UNICEF’in desteğinde yürütülen bu çalışmalar iyot, demir ve D vitamini (mikronütriyenler) eksikliklerinin giderilmesine yönelik olmaktadır. İyot yetersizliği, Türkiye’de çocuklar arasında yaygın görülen zihinsel ve psikomotor geriliğin başlıca nedenidir. 2003 yılında hanelerin yüzde 70’i iyotlu tuz kullanırken bugün bu oran %85’in üzerindedir. Buna karşılık kırsal hanelerin %29’u bugün de iyotsuz tuz kullanmaktadır. Unun demirle zenginleştirilmesi uygulaması yaygınlaşmıştır ve zenginleştirilmiş unun en yoksul ve en ücra kesimdekilere ulaşmasını sağlamak amacıyla iyotlu tuzda olduğu gibi bunun da zorunlu hâle getirilmesi gündemdedir. Bununla birlikte aneminin görülme sıklığı konusunda daha fazla veriye ihtiyaç vardır. D vitamini yetersizliğini gidermek için de benzer bir program uygulanmaktadır. Süt çocuğunun beslenmesinde temel ilkeler: Doğal, yapay ve karışık hangi şekilde beslenirse beslensin çocukların gösterdikleri yetersiz beslenme belirtileri ortaktır. Süt çocuklarının beslenmesinde aşağıdaki temel ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır: • Beslenme, sağlıklı ve düzenli olmalıdır. • Her çocuk doğumdan itibaren besin ögelerinden yeterli ve dengeli olarak almalıdır. • Bebeğin beslenmesi, durumuna ve yaşına uygun olmalıdır. *Doğumdan sonraki ilk günlerde salgılanan anne sütü (kolostrum; koyu kıvamlı, limon sarısı renginde ve halk arasında ağız olarak bilinir) bebeğe mutlaka verilmelidir. • Bebek iyi emiyor, büyüme gelişmesi düzgün gidiyorsa altıncı aya kadar sadece anne sütü yeterlidir. Bebeğin beslenmesinde anne sütü tercih edilmelidir. • İlk 1- 1.5 ay bebek, her ağladığında emzirilmelidir. Daha sonra 3- 4 saat ara ile 5- 6 öğün beslenmelidir. • Emziklilikte meme bakımına ve temizliğe önem verilmelidir. • Bebek, anne sütü aldığı sürece ek besinler kaşıkla verilmelidir. Çünkü çocuk biberona alışırsa anne memesini emmeyi bırakabilir. Emzirmeye devam etmek anne sütünün devamı için de önemlidir. Ancak, yapay beslenmede yiyecekler sadece kaşıkla değil ara sıra biberonla da verilmelidir, biberon kullanılmazsa daha sonra parmak emme olayı ortaya çıkabilir. • Bebeğin yediği besinlerin miktarı, aynı aydaki başka bebeklerle kıyaslanmamalıdır. • Bebeğin büyüme ve gelişmesi izlenmelidir. Bebeğin beslenmesinde yapılacak değişiklikler için bu izlemi yapmak gereklidir. • Çocuğu beslerken anne sevgi ve şefkat göstermelidir. • 6- 12 aylık çocukların beslenmesinde meyve suyu ve püresi, sebze çorbası ve yoğurtlu çorbalar ilk başlanacak ek besinlerdir (Anne-Çocuk Sağlığı Merkezlerinden aylara göre ek besin tablosu alınıp incelenebilir) ÖZET Bebeklik dönemi diğer yıllara oranla hızlı büyüme ve gelişme yılıdır. •Yeni doğan bebek yaşamını sürdürmek için ihtiyaçlarının karşılanmasında anneye bağımlıdır. Bebeğin sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi, anne ile bebek arasında karşılıklı ilgiye dayanan başarılı bir beslenme ile sağlanır. •Bebeklerde beslenme, doğal, yapay ve karışık beslenme olmak üzere üç şekilde gerçekleşir. •Bu dönemde bebek yaşına uygun alması gereken enerji ve besin ögelerini sağlayacak en ideal besin olan anne sütünü 6 ay boyunca etkin bir şekilde almalıdır. •Anne sütü ister prematüre, ister hasta doğmuş olsun, tüm yeni doğanlarda tercih edilmesi gereken beslenme şeklidir. •Emzirmeye, doğum şekli normal veya sezaryen olsun, mümkün olduğunca doğumdan hemen sonra başlanmalıdır. Emzirmeye erken başlanması hem anne, hem de bebek için yararlıdır. •Bebek her istediğinde emzirilmeli ve memelerin düzenli olarak boşaltılması sağlanmalıdır. •Anneden bebeğe emme ile süt aktarımı her annede farklı olduğu için emzirme süresi de her anne ve bebek için değişiklik gösterir. •Anne sütü almayan bebeklerde hastalık riski daha yüksek olduğu için besinlerin hazırlanması özel bir titizlik ister. •Anne sütü alamayan, formül süt kullanma olanağı olmayan bebeklere, solüt yükü azaltmak için ek besinler başlanana dek yenidoğan döneminde inek sütü bire bir, daha sonra altıncı aya kadar ikiye bir oranında su ile sulandırılarak verilmelidir. Çocuklarda Beslenme Alışkanlıkları-II ÜNİTE – 4 Çocuğun sağlıklı bir okul öncesi dönem geçirmesi, doğumdan o döneme kadar geçirdiği dönemin sağlıklı olmasına bağlıdır. Okul öncesi çocuğunda (1-6 yaş) büyümenin hızı 0-1 yaşa göre yavaşlar ve vücutta birtakım, değişmeler olur. İskelette sertleşme, diş sayısının artması, kol ve bacaklarda uzama gözlenebilen değişmelerdir. Çocuk artık dik durmaya, emeklemeye ve yürümeye başlamıştır. İskelet ve kaslar vücut ağırlığını taşıyacak şekilde güçlenmiştir. Bu dönemde çocuğun davranışlarında da farklılıklar görülür. Hareketliliği artar, koşar, oynar, çevresini tanımaya çalışır. Zihinsel duygusal ve sosyal yönden de gelişmeye başlamıştır ve çevresindekilerden etkilenerek onlara tepki gösterir, onları taklit eder. Çocuktaki bu değişmelere paralel olarak beslenme ve besin ihtiyacı da artış gösterir. Çocuğun bu ihtiyaçları karşılanırken doğru beslenme alışkanlıkları kazandırmak temel ilke olarak benimsenmelidir. Sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimin hızlı olduğu bu dönemde yeterli, dengeli ve düzenli beslenmenin etkisi büyüktür. Belirgin bir gelişim eksikliği görülmese de, klinik bulgular 1-6 yaş çocuklarında beslenme bozukluğu bulgularına çok sık rastlandığını göstermektedir BESLENME ALIŞKANLIKLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Çocuklarda oluşan beslenme alışkanlıklarını etkileyen pek çok etmen vardır. Genetik faktörler, kültürel, sosyoekonomik özellikler ve medya bunlardan en önemlileridir. Genetik Faktörler Doğuştan gelen kusurlar (yemek borusu darlığı, tavşan dudağı, kurtağzı vb.) ile kalp hastalıkları çocuğun beslenmesini etkiler. Sonradan meydana gelen ateşli hastalıklar, temel yiyeceklere olan alerjiler beslenmeyi güçleştirmektedirler. Kültürel Özellikler Hiç anne sütü almayan ya da çok az alan çocuklarda beslenme yetersizliği sorunları daha sık görülür. Anne sütü ilk altı ay çocuk için çok gereklidir. Ek besinlere zamanında (4-6 ay) başlanması önemlidir. Anne sütünün 6 ay mikroplardan korumada önemli olması, eksik alımında enfeksiyonlara yakalanma riskini arttıracaktır. Sık doğumlar, istenmeyen çocuklar da ailenin ve dolayısıyla çocuğun yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Köyden kente göç, şehir yaşamına zor uyum sağlama, temiz su bulmada yaşanan sıkıntılar çocukların sağlığını olumsuz etkilemektedir. Sosyo-Ekonomik Özellikler Gelişmekte olan ülkelerde beslenme yetersizliği sorunları daha çok gelir düzeyi düşük ailelerde görülmektedir. Ailenin yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgisiz olması çocukların yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Çevre koşullarının sağlıksız olması çocuğun beslenmesini etkiler. Uygun olmayan çevrede çocuklar kolayca enfeksiyon kapabilirler. Ateşli hastalıklar çocuklarda kusma, ishal ve beslenme bozukluklarına yol açar. Vücut direncinin düşmesi ikinci bir hastalığa çocuğun kolayca yakalanmasına neden olur. Bağırsak parazitleri de olumsuz çevrede yaşayan çocuklarda sık görülmektedir. Alınan besinlere ortak olan parazitler çocuğun yetersiz beslenmesine neden olmaktadır. Ailenin geliri düştükçe, bitkisel kaynaklı besinlerle beslenme oranı arttıkça, demir eksikliği anemisi yaygın olarak görülmektedir. Medya Hemen her alanda üretimin arttığı ve pazarlamanın giderek daha ön plana çıktığı günümüzde, ticari ürün reklamlarının çocuk sağlığına etkilerini farklı boyutları ile değerlendirmek mümkündür. Günümüzde, dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı boyutlarda uygulanan yasal BESLENME SORUNLARI Demir Eksikliği Anemisi Genellikle çocukluk dönemlerinde demir eksikliği anemisi beslenme yetersizliğine bağlı gelişmektedir. Ek besinlere geçisin geç olması, 12. aydan önce inek sütü alımı ve fazla tüketilmesi gibi uygunsuz besin seçimi nedeniyle bu yaşlarda demir eksikliği anemisi sık görülebilmektedir. Korunmak amacıyla: • Ek besinlere zamanında başlanılmalı ve uygun besinler seçilmeli, • Süt ve yoğurt miktarı günde 500 ml ile sınırlandırılmalı, • Şekerli besinler, asitli içecekler, hazır meyve suları ve çay tüketimi sınırlandırılmalı, • Yeterli demir alımı için haftada 3-4 kez kırmızı et tüketilmeli, Yumurta sarısı, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuru yemiş, kuru meyve, pekmez, susam gibi demirden zengin besinlerle beslenmeye özen gösterilmeli, • Demir emilimini arttırmak amacıyla domates mandalina, portakal gibi C vitamini içeren besinler tüketilmelidir. Kabızlık Bu dönemde çocuklarda zamansız yanlış tuvalet eğitimi nedeniyle barsak boşaltımı isteksizliğine bağlı kabızlık gelişebilmektedir. Diğer bir neden ise beslenme hatalarıdır. Lifli besinlerin az tüketilmesi, süt tüketiminin fazla ve su tüketiminin az olması kabızlığa yol açabilmektedir. Kabızlığı önlemede ve bağırsak alışkanlığının kazandırılmasında laksatifler (barsak boşaltıcılar) bir çözüm değildir. Diyetin lif ve sıvı miktarındaki artış kabızlığı önler. Bu nedenle, çocuğun günlük aldığı sıvı miktarının gözden geçirilmesi; sebze, meyve, kurubaklagil, kepekli-yulaflı ekmek bulgur gibi liften zengin besinlerle beslenmesi sağlanmalıdır. Yemek Seçme Ve İştahsızlık İştahsızlık, yemeği reddetme ya da seçici davranma olumsuz beslenme davranışlarıdır. Anemi barsak parazitleri ve ateşli hastalıklar iştah kaybına neden olabilir. Bazı çocuklar ailesinin dikkatini çekmek için de beslenmeyi reddedebilir. Bu durumu önlemek için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir: Çocuğun yediklerini ve beslenme alışkınlıklarını gözlemlemek için aileden ayrıntılı beslenme öyküsü alınmalı, günlük tüketilen enerji ve protein miktarı hesaplanmalı, yemekten bir saat önce ve yemek sırasında sıvı alımı azaltılmalı, • Süt tüketimi günde iki su bardağını geçmemeli, • Farklı çeşitte besinler sunularak çocuğun gereksinimine göre miktar ayarlanmalı, • Besinin reddi durumunda farklı bir besin denenmeli, onun reddi durumunda da diğer öğüne kadar herhangi bir besin verilmemeli, • Yiyecekler çocuğun kolay yiyebileceği ve ilgilenebileceği biçimde sunulmalı, • Aynı zamanda anne-babalar olumlu yeme davranışı içinde olmalı, • Grup halinde yaşıtları/arkadaşlarıyla yemek yemesinin olumlu yemek davranışı gelişimine yardımcı olacağı bilinmeli, • Besinlerin reddi durumunda aileye çocuğu yemek konusunda zorlamamaları ve reddedilen besinin bir süre sonra tekrar denenmesi gerektiği anlatılmalı, • Yemek saatlerine özen gösterilmelidir. Aşırı Yemek Yeme ve Şişmanlık Okul öncesi döneminde aşırı yemek yemeye yol açan nedenlerin başında hatalı beslenme gelir. Günlük menüde şekerli ve unlu gıdaların çok yer alması ya da çocuğun bu tür gıdalarla tek yönlü beslenmesi şişmanlığa yol açar. Ayrıca, gebelikte aşırı beslenme ileride bebeğin de şişmanlamasını kolaylaştırabilir. Çocuğun tabağına gereğinden çok yemek konulması ve yemesi için zorlanması da aşırı yeme alışkanlığı geliştirebilir. Şişmanlık problemi olan çocukların menüsünde şekerli, unlu ve yağlı gıdalar olabildiğince azaltılmalıdır. Öğün aralarında şeker, tatlı, kuru yemiş gibi yiyecekler yerine meyve, meyve suyu vb. verilebilir. Aşırı şişmanlık durumlarında doktora başvurulmalı, doktor denetiminde diyet uygulanmalıdır. Gıda Boğulmaları Gıda boğulmaları okul öncesi çocuğunda sık görülen bir durumdur. 1-3 yaşına kadar olan çocuklarda gıda boğulmalarından ölüm oranı oldukça fazladır. Gıda boğulmalarının nedenleri: Özellikle fındık, fıstık gibi çerezler, lokum, akide şekeri gibi şekerlemeler, üzüm, sosis, kraker vb. gıda maddeleri bu yaş grubunda boğulmalara neden olabilmektedir. Genellikle sert, büyük ve kaygan olmayan gıdalar (sert şekerler, kraker, patlamış mısır vb.) boğazda tıkanmaya neden olup çocuğun nefes almasını engelleyebilir. Eğer tıkanma meydana gelirse, öksürtülerek boğaza tıkanan cismin çıkarılmasına çalışılır. Sert ve yapışkan gıdaların elle alınması (reçel, lokum, fındık ezmesi vb.) probleme neden olabilir. Bu tip gıdaların tekrar dışarıya çıkarılmasına çalışılmamalı su verilerek yutkunma sağlanmalıdır. Gıda boğulmalarına engel olmak için dikkat edilmesi gereken ilkeler: • Çocukların oturarak yemek yemelerini sağlayın. Yiyecekleri yeterince çiğneme ve yutmaları için onlara fırsat verin. • Çocuklar yemek yerken ne yediklerini izleyin. • Üç yaş altı çocukların sert meyve, çerez, sosis, kraker, şekerleme, lokum, reçel vb. gıda maddeleri tüketirken yanında oturun. Çünkü çocuklarda bu tip gıda maddelerinden boğulma oranı çok yüksektir. • İyi pişirilmiş gıdaların çiğnenmesi ve yutulması kolaydır. Bu nedenle gıdaları iyi pişirmeye özen gösterilmeli. • Araba içerisinde yemek yenilmesinden kaçınılmalı. Eğer yemek yemeğe araba içinde başlanılmışsa arabayı güvenli bir yerde durdurduktan sonra, çocuğun yemeğini bitirmesi beklenmeli. • Diş çıkarma oyuncakları boğaz ve adale dokusunda uyuşmaya neden olabileceğinden çiğneme ve yutkunma ile ilgili problemlere yol açabilir. • Özellikle yemek yerken bu tip oyuncaklarla oynanmasına izin vermeyin. Bunun yerine dişlerini kaşıması için eline elma, armut gibi gıdalar verilebilir. DOĞRU BESLENME ALIŞKANLIKLARI Okul öncesi çocuğunun beslenme alışkanlıkları tüm yaşamında karşılaşabileceği sağlık sorunlarını önlemek ve en aza indirmek için çok önemlidir. Okul öncesi çocuklarında, uzun süreli görülen demir eksikliği anemisi yaygındır. Bu tip çocukların mental ve motor gelişim fonksiyonlarının yavaşladığı dikkati çekmektedir. Demir içeren gıdaların diyete ilave edilmesi ile hemoglobin düzeyi tekrar yükseltilebilir. Çocuğun önüne daima yaşına uygun gıdalar verilmelidir. Reddedilen gıdalar azar azar verilerek alıştırılmalıdır. Ailenin sofra düzeni, yeme alışkanlığı çocuğu etkiler. Her cins gıdaya sofrada yer verilmelidir. Bu dönemde eğer iyi beslenme alışkanlıkları kazandırılırsa çocuğun büyüme ve gelişmesi istenilen düzeyde ilerler. Beslenme alışkanlıkları ve sağlık problemleri arasında doğrudan bir Çocuk ve Aileye Rehberlik Çocuk büyüklerin tutumundan etkilenir. Sofrada çocuğun yanında yemeklerin hep iyi olduğu söylenmeli, huzursuzluk çıkarmamalıdır. Çocuğun şiddetle yemek istemediği yiyecekleri vermekte ısrar etmek doğru değildir. Yemek yeme konusunda çocuk ile büyükler arasında meydana gelen anlaşmazlıklar; annelerin belli saatlerde ve fazla miktarda yiyecek yedirme isteklerinden kaynaklanır. Anneler çocuklarını başka çocuklarla kıyaslarlar. Çocuklar arasında bireysel farklılıklar olduğu unutulmamalıdır. Yemek sofrası pazarlık ve savaş meydanı olmamalıdır. Anneler, çocuklarının günlük besin ihtiyaçlarını bilmediklerinden ve beslenmeyi karın doyurma olarak düşündüklerinden çocuğu genellikle tek tip besinlerle beslemekte veya besin değeri düşük olan besinleri vererek ihtiyacını karşılamasına engel olmaktadır. Bunun sonucu çocukta büyüme ve gelişme yavaşlamakta ve durmaktadır. Hatta bazen kazandığı ağırlığı bile kaybedilmektedir. Beslenme Alışkanlıkları Kazandırma İlkeleri Çocuklara kazandırılacak beslenme alışkanlıkları, ancak iyi bir eğitimle yerleştirilebilir. Davranışlar sabırla tekrar tekrar gösterilmeli, uyarılar sakin bir şekilde yapılmalıdır. Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmada dikkat edilmesi gereken ilkeler şöyle sıralanabilir: • Yemekten önce ve sonra elleri yıkama, dişleri fırçalama, çiğ yiyecekleri yıkamadan yememe gibi kişisel temizlik alışkanlıkları kazandırılırken, yetişkinler de bu konularda çocuklara örnek olmalıdırlar. • Yemek yerken tuvalet ihtiyacı nedeniyle sofradan kalkma alışkanlık haline getirilmeden önce çocukların yemekten önce tuvalete gitmeleri ve ellerini iyice temizledikten sonra yemeğe oturması istenmelidir. • Yemek yerken çocuğun rahat olması gereklidir. Kolları masanın üzerine dayanacak yükseklikte oturmalı, çatalı, kaşığı onun eline ve ağzına uygun olarak seçilmelidir. Masaya boyu yetmiyorsa sandalyesi yükseltilmeli yemeği görebilmesi sağlanmalıdır. • Yemeğe oturmadan önce çocuğun sakin olmasına özen göstermelidir. Çocuklar şefkat dolu, neşeli bir ortamda iştahla yemek yer ve mutlu olurlar. • Çocuğun yemekleri zevkli biçimde hazırlanmalıdır. Yemeğin besleyici olması kadar görünüşü de çocuğu yemeğe yöneltir. • Çocuğun artan günlük enerji ve besin ihtiyacı karşılanırken yiyeceklerin miktarı iyi ayarlanmalı, çocuğu yemekten soğutacak, şişmanlatacak aşırılıkta olmamalıdır. • Çocuklara yemekten önce iştah kapatıcı yiyecekler (şeker, çikolata, gazoz vb.) verilmemelidir. • Çocuğun yediği miktar, diğer çocuklarla kıyaslanmamalı, çocuk az yedi endişesiyle zorlanmamalıdır. Az miktarda yemek vermeli, istediğinde daha alabileceği belirtilmelidir. • Çocuğun sadece sevdiği besinler düşünülerek tek tip besin alınmasının doğuracağı sakıncalar dikkate alınmalı, sevmediği yiyecekler de çeşitli biçimlerde hazırlanarak yemesi sağlanmalıdır i varsa çocuk da buna alışmalı onun için özel yemek hazırlanmamalıdır. • Diş durumu dikkate alınarak aşamalı olarak katı besinler verilir. Yemeklerin yumuşak hale sokulması, etlerin önceden küçük parçalara bölünmesi, balıkların ayıklanması vb. ile halledilebilir. • Çocuğun kendi kendine yemek istemesine engel olunmamalı, becerikli olması beklenmemeli, tabak, bardak ve kaşığı kolayca tutabileceği şekilde olmalıdır. • Çocuğun yemek yeme kurallarını öğrenebilmesi için olumlu bir hava yaratılmalıdır. Olaylar büyütülmemeli, çocuk azarlanmamalı, doğru takdir edilmelidir. • Bazı çocuklar gelen misafir çocuklarının yanında daha çok yemek yer ya da hiç yemezler. Bazen de diğer çocukların yediklerini isterler. Bu davranışların gelişmemesi için onların paylaşmayı öğrenmeleri sağlanmalıdır. • Nedensiz de olsa çocuğun yemek istemediği zamanlarda ısrardan kaçınılmalıdır. Ancak uzun süreli iştahsızlıklarda hekime başvurulmalıdır. Okul öncesi dönemde olan çocuklara beslenme alışkanlıkları kazandırılırken yapılan bazı hatalı davranışlar: • Çocuklar yiyeceklerine dokunmadan avuçlamaktan hoşlanırlar. Ortalığın kirlenmesi endişesiyle annenin buna engel olması çocuğu sinirlendirir. • Yemeğini bitirmeme, etrafını kirletme, yavaş yeme gibi nedenlerle çocuğu cezalandırmak, korkutmak ya da zorla yedirmeye çalışmak çocuğun ruh sağlığını olumsuz etkilediği gibi sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmada da engel oluşturur. • Çocuğun tüm isteklerine boyun eğerek, hoşgörü göstermek de doğru değildir. Bu şekilde davranılan çocuklar dengeli bir kişilik geliştiremezler. • Yemek yedirmek için çocuğun peşinden koşmak, televizyon izlettirmek, ilgisini başka yöne çekmek de doğru değildir. • Yemek yerken çocuk acele ettirilmemeli ya da oyalanmasına göz yumulmamalıdır. Yemesi için çocuğa yalvarma, istediği bir şeyi almayı pazarlık konusu yapma ya da yemeğini bitirdiği zaman ödüllendirme sözü vermek hatalıdır. Yemeği pazarlık konusu yapan çocuk üzerinde disiplin oluşturmak güçleşir ÖZET •Okul öncesi dönem(1-6 yaş) beslenme bozukluğu riskinin en yüksek olduğu dönem olarak değerlendirilmektedir. •Bu dönemde, genetik faktörler, kültürel, sosyoekonomik özellikler ve medya beslenme alışkanlıklarını etkiler. •En önemli beslenme sorunları demir eksikliği anemisi, kabızlık, yemek seçme ve iştahsızlık, aşırı yemek yeme ve gıda boğulmalarıdır. •İştahsızlık, yemeği reddetme veya seçici davranma bu dönemin olumsuz beslenme davranışlarıdır. •Okul öncesi çocuklarında gıda boğulmalarından ölüm oranı oldukça fazladır. •Bu dönemde kazanılan sağlıklı beslenme alışkanlıkları tüm yaşam boyunca karşılaşılabilece sağlık sorunlarını önleme ve en aza indirmede çok önemlidir. •Okul öncesi çocuğuna sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırmada, aile üyeleri önemli rol modelleridir, çocuk ve aileye rehberlik edilmeli ve hatalı davranışlardan kaçınılmalıdır. BESİN HAZIRLAMA, PİŞİRME, SAKLAMA VE SUNUM – I ÜNİTE -5 Bebek ve çocuklara sağlıklı besinler hazırlamak obezite başta olmak üzere çocukları birçok kronik hastalıktan korur, besin zehirlenmeleri azaltır, çocukların yeterli ve dengeli beslenmesini sağlar. Doğru hazırlanıp pişirilmiş yiyecekler, çocukların sağlıksız hazır besinlere yönelmesini engeller. Aynı zamanda sağlıklı besinlerin en hoşlarına giden yiyecekleri olmasını da sağlayacaktır. Bebek ve çocuklar için ev ortamında kurallara uygun olarak hazırlanan yiyecekler, hazır besinlere göre daha taze, besleyici değeri yüksek ve ekonomik olur. Çocuklara hazırlanacak besinler yetişkinlere hazırlanan besinlerden bazı farklılıklar göstermektedir. Çocukların mide kapasitelerinin küçük olması, diş ve sindirim sistemi gelişiminin yetişkin bireylerden daha az olması yeterli ve dengeli beslenmelerinin tam olmasını engelleyebilmektedir. Hazırlamak ve pişirmek için besinlere uygulanan işlemler besleyici değerini artırır veya azaltabilir. Ev ortamında, kreşlerde, okullarda sağlıklı tekniklerle hazırlanıp pişirilen yemekler çocuğun tükettiği besinin kalitesini, güvenirliğini artırır ve çocuğun yaşam kalitesinin yükselmesine katkı sağlar. Bebek yemekleri hazırlanırken bebeğin yaşı, yemeğin nasıl hazırlanacağına ve yemeğin besin ögesi içeriğine dikkat edilmelidir. HAZIR MAMA/FORMULA HAZIRLANMASI Bebeklere mama hazırlamak teknik isteyen bir konudur. Doğru teknik ile hazırlanmayan mamaların besin kalitesi düşer ve güvenirliği azalır. Bu nedenle mama hazırlarken bazı kuralların uygulanmasına özen gösterilmelidir. Bu kurallar şunlardır: • Mamalar, bebeklerin ayına ve vücut ağırlığına göre alınmalıdır. • Mamalar, mama kutusu üzerindeki tarife uygun hazırlanmalıdır. • Mama, su ilavesi yapıldıktan sonra ateşte kesinlikle kaynatılmamalıdır. • Ticari mamalar süt ile sulandırılmamalıdır. • Mamalara şeker eklenmemelidir. • Bebek mamaları tüketime yakın hazırlanmalıdır. • Yolculuğa giderken toz mama ve kaynatılmış ılıtılmış su ayrı götürülmeli, ihtiyaç olduğu zaman birbirine karıştırılmalıdır. • Mamalar akan suyun altında soğutulmalıdır TAMAMLAYICI (EK) BESİNLERİN HAZIRLANMASI Tamamlayıcı besinler 6. aydan sonra anne sütünün karşılayamadığı eksik kalan besin ögelerini (enerji, protein, demir, A vitamini ) kapatacak şekilde hazırlanmalıdır. Bebeklere hazırlanan ek besinler bebeğin sağlığının korunması, büyüme ve gelişmenin sağlanması için hijyenik olmalı, bebeğin günlük gereksinimlerini karşılamalı, besinin kıvamı bebeğin fiziksel gelişimine uygun olmalıdır. İyi hazırlanmış ek besin; enerji, karbonhidrat, yağ, protein, mikro besin ögelerinden (Ca, Fe, çinko, A vitamini, C vitamini, folat) zengin, temiz ve hijyenik olmalı, patojen, kimyasal ve toksin içermemeli, bebek için güvenli olmalı, bebeğin boğulmasına neden olmamalıdır. Yakıcı sıcaklıkta olmamalı, bibersiz, tuzsuz, salçasız olmalıdır. Çocuk kolayca yiyebilmelidir. Yemekler çocuğun hoşuna gidecek şekilde hazırlanmalı, özel süsleme sanatı uygulamaları yapılmalıdır. Yöresel olarak kolay ulaşılabilir olmalıdır. Hazırlaması kolay olmalıdır. Tamamlayıcı besinler hazırlanırken öncelikli olarak temel besinlere yer verilmelidir. Daha sonra temel besinler aşağıdaki resimde görüldüğü gibi kuru baklagiller, et ve et ürünleri ve sebzeler ile desteklenmelidir. Tamamlayıcı besinler çocuğun fiziksel gelişimlerine uygun olarak iki şekilde hazırlanabilir. Bunlardan biri özel hazırlanmış besinlerdir (Örnek: Püreli, karışımlı yemekler), diğeri ise değişikliğe uğratılmış aile yemekleridir, (Örnek: Çatalla ezilmiş, dilimlenmiş, kıyılmış besinler). Besinler, aşırı sıvı olmamalı, tahin veya muhallebi kıvamında olmalıdır. Böylelikle bebeğin küçük olan mide kapasitesi çabuk dolmaz ve çocuk daha fazla besleyici besini kapasitesini aşmadan alabilir. Tamamlayıcı besinler hazırlanırken fazla yağ eklenmemelidir. Tamamlayıcı besinlere bebek bir yaşına gelinceye kadar tuz eklenmesi önerilmemektedir. Daha sonrasında yemekler az tuzlu olarak hazırlanır. Yemeklere eklenen tuzun iyotlu tuz olmasına dikkat edilmelidir. İyotlu tuz, yemek piştikten sonra ocaktan indirilirken eklenmelidir. Bebek yemekleri mikrodalga fırında ısıtılmamalıdır. Mikrodalga fırın ile ısıtmada yemeğin bir kısmı soğuk, bir kısmı sıcak kalabilir. Bu şekilde ısıtma bebeğin ağzının yanmasına neden olabilir. Bebek besinlerine tatlandırıcı konulmamalıdır. Çocuklar iyi hazırlanmış yemeği çok iyi bilirler. Yemeklerin yapısı, tadı ve sıcaklığı aşağıdaki listeye göre hazırlanmalıdır. Besin - Örnek İstenen özellikler İstenmeyen özellikler Et Sulu, yumuşak Kuru veya sert Sıcak tahıl, ezilmiş Pürüzsüz Yumrulu, yapışkan patates Çiğ sebzeler Çıtır çıtır Lapa Peynir Orta tatta Baharatlı, ağır kokulu Süt Ilık Çok sıcak/çok soğuk Sebze ve Meyvelerin Hazırlanması Sebzeler önce yıkanır, pişirileceği zaman ayıklanır, sonra ise doğranır. Doğranan sebzeler bekletilmeden pişirilmelidir. Sebzeler, tuzla ovularak suyu sıkılıp atılırsa besin değerinde kayıplar olur. Sebze yemeğinin yalnız suyu değil, taneli kısımları da suyu ile ezilerek çocuğa verilmelidir. Bebeklere doğal ve taze hazırlanmış sebzeler verilmelidir. Konserve, katkı maddeli hazır besinler bebeğe verilmemelidir. Tüm sebze ve meyveler, besin değerinin yüksek olması ve ekonomik olarak temin edilmesi açısından mevsiminde, bol ve ucuz bulunduğu dönemlerde tüketilmelidir. Taze sebzeler (patates, ıspanak, kabak, patlıcan, kereviz vb.) soyulduktan ve doğrandıktan sonra suda bekletilmemelidir. Filizlenmiş patatesler tüketilmemelidir. Taze sebzeler yeteri kadar su ile pişirilmelidir. Salatalar önceden hazırlanıp bekletilirse vitaminleri azalır. Ispanak, semizotu, kıvırcık gibi sebzeleri doğramak için bıçak kullanmaktan ziyade elle koparmak vitamin kayıplarını en aza indirir. Sebze ve meyvelerin kabuğu derin soyulmamalıdır. Meyve suları çocuğa verileceği zaman hazırlanmalıdır. Meyve suları, sıkıldığı anda bekletilmeden tüketilmelidir. Sıkılmış meyve suyu buzdolabında bekletilirse C vitamini azalır. Bebeklere muz, kayısı, şeftali ezilerek veya küçük dilimler halinde; elma, havuç, armut pişirilerek veya rendelenerek verilebilir. Meyve püreleri ise cam rendede rendelenerek hazırlanmalıdır. Meyveler yumuşak meyvelerden seçilmelidir. Süt ve Süt Ürünlerinin Hazırlanması Yoğurt günlük yapılmalı ve bebeğe verilen yoğurt ekşi olmamalıdır. Yoğurdun suyu süzülüp atılmamalıdır Et ve Yumurtanın Hazırlanması Etler kemiklerinden temizlenerek hazırlanmalıdır. Çocukların rahat tüketmelerini sağlamak için et yemekleri köfte, kıyma ve dolma olarak hazırlanmalıdır. Bebeklere verilen kıymaların çift çekilmiş kıyma olmasına özen gösterilmelidir. Et suyu sanıldığı gibi besleyici değildir. Etin kendisi ezilerek suyu ile birlikte verilmelidir. Kuru Baklagillerin Hazırlanması Kuru baklagiller tane özelliklerine göre değişen sürelerde öncelikli olarak ıslatılmalıdır. Küçük taneliler 8-10 saat, büyük taneliler 12-24 saat ıslatılmalıdır. Islatma işlemi bittikten sonra ıslatma suyu dökülmelidir. Böylece kuru baklagillerden gaz yapan ögeler uzaklaştırılır. Daha sonra haşlama işlemine tabi tutulurlar. Ancak haşlama suyu dökülmemelidir. Tahılların, Ekmeğin Hazırlanması Ekmek, çörek, kurabiye yapmak için hamurun mayalandırılması besleyici değerini artırır. Yumurta, süt, yoğurt, peynir ve tahinle yapılan tatlıların besleyici değerleri, sadece un, yağ, şeker kullanılarak yapılanlardan üstündür. Şeker yerine pekmez kullanılması, besleyici değerini daha da artırır. Yağların Hazırlanması Yağlar, yakılarak yemeklere eklenmemelidir. Yağ olarak zeytin yağı, mısırözü veya ayçiçek yağından bir tanesi, kanola veya soya yağından bir tanesi olacak şekilde eşit oranda karıştırılır. Ayrıca bu yağlar, bir öğün içerisinde farklı yemeklere eklenerek de kullanılabilir YEMEK SEÇİMİ YAPAN ÇOCUKLARIN YEMEKLERİNİN HAZIRLANMASI Et Sevmeyen Çocuklara; Köfte sert geliyor olabilir; et, dolmalara veya çorbalara kıyma olarak eklenebilir. Çocuk makarna seviyorsa üstüne kıymalı sos yapılabilir. Kıymalı börek ya da poğaçayı çocuklar daha çok severler. Mercimek, nohut, kuru fasulyede de et gibi protein ve mineraller vardır. Çocuk seviyorsa et yerine bunlardan yemek yapılabilir. Yumurta sarısının da besin değeri etle aynıdır, doğrudan, çorbalarda terbiye şeklinde veya kek içinde yumurta verilebilir. Fındık, ceviz gibi kuru yemişlerde de etlerdekine benzer besin ögeleri vardır. Çocuk iki yaşından büyükse kuruyemiş olarak, küçükse fındıklı kek yapılarak bu besinler denenebilir. Sütlü tatlılara dövülmüş ceviz koymak ise yapılacak alternatif bir yöntemdir. Süt İçmek İstemeyen Çocuklara; Sütlaç, muhallebi gibi tatlılar yapılabilir. İçine meyve ezip konulabilir. Peynir ve yoğurt süt yerine geçer. Yemeklerin üzerine yoğurt ya da peynir eklenebilir. Sütü bazıları soğuk, bazıları sıcak ya da ılık sever. Çocuğun nasıl sevdiği denenerek bulunur. BESİNLERİN HAZIRLANMASINDA UYULMASI GEREKEN HİJYEN KURALLARI Bebeğe verilecek besinler hazırlanırken gıda hijyenine uyulmalıdır. Besinleri güvenli olarak hazırlamak için; • Çapraz bulaşma önlenmelidir. • Uygun zaman ve sıcaklık kontrolü kullanılmalıdır. • Personel hijyeni sağlanmalıdır. Yemek yapmadan önce ve yemek hazırlarken eller sık sık yıkanmalıdır. Tuvaletten çıktıktan sonra eller mutlaka yıkanmalıdır. Eller, farklı yiyecek tiplerine dokunulması gerekiyorsa bu arada uygun şekilde yıkanmalıdır(özellikle çiğ et ve balığa dokunduktan sonra). ÖZET •Çocuklara hazırlanacak besinler yetişkinlere hazırlanan besinlerden bazı farklılıklar göstermektedir. Çocukların mide kapasitelerinin küçük olması, diş ve sindirim sistemi gelişiminin yetişkin bireylerden daha az olması yeterli ve dengeli beslenmelerinin tam olmasını engelleyebilmektedir. •Dişlerin gelişimi bebeklik ve çocukluk dönemlerine rastladığı için bu dönemde hazırlanacak yiyeceklerin kıvamına, sertliğine ve yumuşaklığına dikkat edilmelidir. Bebeklerin sindirim sistemleri tam gelişmediği için verilen besinlerin hazmedilmesi zor olmaktadır. Bu nedenle besinler ezilmiş veya yumuşak hazırlanmalıdır. Uygun sıcaklık ve sürede pişirilmemiş hayvansal besinler tehlike yaratır. •Sağlıklı beslenme için besin hijyeninin sağlanması önemlidir. Besin hijyeninin olabilmesi için besinlerin hazırlanması, pişirilmesi sırasında ana ilkelerine uyulması gerekmektedir. Bebek ve çocuklara hazırlanan besinler çocuğun fiziksel ve motor gelişimlerine uygun, ekonomik, lezzetli, besleyici, boğulma riski yaratmayacak, sağlığı bozmayacak, çocuk tarafından kabul edilebilecek özellikte olmalıdır. •Doğru hazırlama ve pişirme tekniklerini uygulamak, bebek ve çocukların sağlıklı ve nitelikli besinlerle yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayacaktır. BESİN HAZIRLAMA, PİŞİRME, SAKLAMA VE SUNUM – II ÜNİTE -6 Satın almadan başlayarak pişirme de dâhil besin hijyenine dikkat edilse bile saklama ve servis aşamalarının herhangi birinde hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle besinler zararlı hâle gelebilmekte ve sağlık için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Bu bölümün amacı besinlerin saklama yöntem ve tekniklerini, saklama ve servis aşamalarında dikkat edilmesi gereken noktaları inceleyip; besinleri saklama tekniklerini ve sunumunu temizlik kurallarına uygun bir biçimde uygulama becerisi kazandırmaktır. SAKLAMANIN BESİN HİJYENİNDE ÖNEMİ Besinlerin satın alındıktan sonra saklanmaları bozulmalarını ve zararlı hâle gelmelerini önleme açısından büyük önem taşır. Uygun koşullarda saklanmayan besinler bozulur, bu durumda besin ögesi kayıpları oluşur ve sağlığı bozucu hâle gelebilirler. Uygun koşullarda saklanan besinlerin besleyici özellikleri korunur, besin öğelerinin kaybı, mikropların üremesi ve besinlerin bozulması önlenebilir. BESİNLERİ GENEL SAKLAMA İLKELERİ Besinler dayanıklılıklarına göre iki gruba ayrılır; • Uzun süre dayanabilen besinler • Çabuk bozulan besinler Çabuk Bozulan Besinler Dayanıklı Besinler Tahıl ve tahıldan yapılan Et, balık, yumurta, tavuk besinler (un, pirinç, makarna, bulgur, pilav, bisküvi vb) Kurubaklagiller (kuru fasülye, Süt ve sütten yapılan besinler nohut, mercimek vb) Kuru meyve ve kuru yemişler Yağlar, kaymak, krema Şeker, sirke, baharat, turşu Kahve Açılmamış salça ve konserveler Açılmış salça ve konserveler Reçel, bal, marmelat Pişmiş ve artan zeytinyağlı yemekler Patates, soğan, sarımsak Taze sebze ve meyveler Et Ve Et Ürünlerini Saklanması Et, kasaplara mezbahada kesilip 0-1 oC’de 24 saat bekletildikten sonra dağıtılır. Et kasaplarda da beklemeyeceğinden kasaplardan satın alınan etler soğuk yerlerde (buzdolabında) tutulur. Kıyma haline getirilmiş et buzdolabında bir günden çok bekletilmez. Parça etler ise iki üç gün bekletilebilir. Etler daha uzun süre saklanmak istenirse pişirilecek miktarlara ayrılıp, yağlı kağıda sarılarak buzlukta (-2 oC de) birkaç hafta saklanabilir. Etler soğuk depolarda -32 oC de dondurularak 18oC de uzun süre saklanabilir. Donmuş et soğuk yerde buzdolabında çözdürülür. Çözülmüş etler tekrar dondurulmaz. Kanatlı hayvan etlerinin saklanması aynen etlerde olduğu gibidir. 0oC’de saklama süresi 1-6 gündür. Donmuş olarak saklamada ise -32 oC’de dondurularak -18oC de yaklaşık 3 ay kadar saklanabilir. Balığın saklanması; kısa bir süre sonra kullanılacak balıklar buz içerisinde veya 0oC’nin altında bekletilir. Balıkların uzun süre saklanması ise çeşitli yollarla olur. Bunlar; dondurma, tuzlama, konserve ve kurutmadır. Ülkemizde en çok konserve, tuzlama ve dondurma yöntemleri uygulanır. Balıklar -32 oC de dondurularak -18oC de 3-6 ay saklanabilir. Kuru Baklagillerin Saklanması Saklamada nem denetimi ve haşerelerden koruma önemlidir. Nem miktarının artması mikroorganizmaların çoğalmasına neden olur. Mikroorganizmalarında üremesi de ısı derecesini artırarak tanelerin küflenip çürümesine yol açar. Sıcak yerlerde saklanan kuru baklagillerin dış zarları kalınlaşır ve pişme süreleri uzar. Bu nedenle kuru baklagiller serin ve kuru bir ortamda saklanmalıdır. Yumurtanın Saklanması Oda ısısında bekleyen yumurta, zamanla tazeliğini yitirir. Bekleme süresince yumurtada fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik değişiklikler meydana gelir. Yumurtanın tazeliğini yitirmemesi için serin yerde bekletilmelidir. – 1, +1 oC arasında yumurta uzun süre saklanabilir. Yıkanmamış yumurtayı buzdolabında, bir-iki hafta tazeliğini yitirmeden saklamak olasıdır. Yumurta, buzdolabına konulurken değil, kullanılmadan hemen önce yıkanmalıdır Süt Ve Süt Ürünlerinin Saklanması Pastörize edilen sütler buzdolabında 4-5 oC de yazın uzun süre saklanamaz. Oda ısısında saklanmaz. Pastörize edilmemiş süt kaynama derecesine geldikten sonra beş dakika kaynatılır, cam kaplarda bir-iki gün saklanır. Uzun ömürlü sütler (UHT) ise oda sıcaklığında 2-3 ay, buzdolabında 5-6 ay saklanabilir. Fakat UHT sütlerde saklama yerinin sıcaklığı 30 oC üzerinde olursa sütün rengi kahverengiye döner ve diğer yönlerden kalitesini bozar. Anne Sütünün Saklanması Annenin bebeğinden düzenli olarak ayrılmasını gerektiren koşullarda anne sütünün uygun şekilde toplanarak saklanması daha uzun süre anne sütü ile beslenmeye katkı sağlayacaktır. Anne ve bebeğin hastalanması sonucu sütün kaçmasını önlemek, memenin ve bebeğin memeyi almaması, tıkanmış memeyi açmak ve annenin çalışıyor olması gibi nedenlere bağlı olarak sütün sağılıp saklanması gerekebilir. Sağılan sütler, kapağı ve şişesi 5 dakika kaynatılarak mikroplardan arındırılmış cam kavanozlarda saklanmalıdır. Sağılan anne sütü dondurmadan 72 saat, dondurulmuş ve eritilmiş ise 24 saat +1 ile +4 derece arasında buzdolabında, buzlukta -7- ile-2 derece arasında 3 hafta ve derin dondurucuda -18 derecenin altında 6 ay saklanabilir. Bu sütler kullanılmadan önce kavanoz içinde sıcak suda bekletilerek (ben-mari yöntemi) ısıtılmalıdır. Saklanan sütün kaynatılması ve mikrodalga radyasyona maruz bırakılması önerilmemektedir. Tahılların Saklanması Tahıllar, ısı ve nem derecesi uygun olursa uzun süre saklanabilir. Tahıl tanelerinin bozulmadan saklanması için, tanelerdeki nem oranının %15’i, saklanan yerin nem oranının ise %70’i geçmemesi gerekir. Saklanan yerin ısı derecesi de mümkün olduğu kadar düşük olmalıdır. Ekmek ve benzeri yiyecekler ısı ve nem derecesi yüksek yerde saklanırsa küflenme olabilir. Bu nedenle serin ve kuru ortamda saklanmalıdır. Sebzeler Ve Meyvelerin Saklanması Taze sebze ve meyveler, buzdolabında sebzelikte saklanmalıdır. Çeşitli sebze ve meyveler (patlıcan, biber, kayısı, incir, bamya, domates gibi), kurutularak saklanabilir. Kurutma işlemi hava akımı olan ve gölge bir yerde üstü bez ile kapalı olarak yapılmalı, vitamin kayıpları oluşacağından güneş altında kurutulmamalıdır. Yeşillenmiş ve filizlenmiş patateste zararlı (toksik öğe) miktarı artar. Bu nedenle patatesin saklama ilkelerine dikkat etmek gerekir. Patates kuru, karanlık ve serin yerlerde saklanmalıdır. Yağların Saklanması Sıvı yağlar kuru, serin ve karanlık ortamlarda saklanmalı, tenekede bekletilmemeli ve koyu renkli cam şişelere aktarılarak saklanmalıdır. Margarin ve tereyağlarında nem oranı yüksek olduğu için buzdolabında 1-2 hafta saklanabilir. Tablo 2’de bazı besinleri soğukta saklama dereceleri ve süreleri verilmiştir. Tablo 2. Bazı Sıcaklık (˚C) Süre (gün) Besinlerin Soğukta Saklama Derece ve Süreleri Besin Et 0-2 3-5 Kıyma 0-2 1-2 Balık (-1)-0 1-2 Yumurta 4-7 7 Pastörize süt 3-4 1 Yumuşak meyveler 4-7 2 Sert meyveler 4-7 14 Soğan, patates 15-20 14-21 Yeşil sebzeler 4-7 5 BESİNLERİ İŞLEYEREK SAKLAMA YÖNTEMLERİ Her besinin özelliğine ve kullanım amacına göre değişik işleme ve saklama yöntemleri bulunmaktadır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte bu yöntem ve tekniklerde de büyük değişiklikler olmuştur. Besinlerdeki enzimatik ya da mikroorganizmalara bağlı olarak meydana gelen olumsuz değişmeleri yavaşlatmak veya durdurmak için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır. Bunlara dikkat edilmediğinde besinlerin kalitesi düşmekte ve sağlık açısından zararlı hâle gelmektedir. Besinleri saklama yöntemlerini yedi grup altında toplanabilir. 1. Isı Uygulanması (pastörize veya sterilize etme) 2. Soğuk uygulaması (soğutma ve dondurma) 3. Kimyasal öğelerle saklama 4. Kurutma 5. Işınlama 6. Fermentasyon 7. Antibiyotiklerle saklama Isıl İşlem Uygulayarak Saklama Isı, mikroorganizmalar ve enzimlerin aktifliğine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıkların önlenmesinde en etkin kontrol yöntemlerinden biridir. Mikroorganizmalar 5–60°C’ler arasında büyük bir hızla çoğalır. Bu nedenle bu ısı aralığı “tehlikeli ısı aralığı” olarak nitelendirilir. Mikroorganizmalar ısıya dayanma bakımından farklılık gösterir, Besinler, farklı sıcaklık ve sürelerde uygulanan ısı ile dayanıklı hâle getirilir. Bu işlemler pastörizasyon, sterilizasyon ve konservedir. • Pastörizasyon: PH dereceleri 4,5’in altında olan limon, vişne vb. meyveler ile domates gibi asit miktarları yüksek sebzeler 15–20 saniye 80-85 oC derecenin altında ısıya tabi tutularak ile dayanıklı hâle getirilir. Pastörize edilmiş sebzelerde hastalık yapıcı mikroorganizmaların büyük bir kısmı ölürken sporlar ölmez. Spor, bakterinin canlı ancak uykudaki şeklidir. Bazı bakteriler bulundukları ortamın şartları bozulduğunda spor yapabilme yeteneği kazanır. Bu nedenlerden dolayı pastörize edilmiş besinler kısa sürede tüketilmelidir. Sterilizasyon: PH derecesi 4,5’in üzerinde olan et, süt ve sebzeler gibi asit miktarları düşük besinlerin 130-150 oC derecenin üzerinde 2-4 sn ısıya tabi tutulması ile yapılır. Özellikle süte bu işlem uygulanmaktadır. Çünkü pastörize edilmiş sütler en fazla 3 gün gibi kısa bir sürede bozulmaktadır. Sütün uzun süre dayanması isteniyorsa sterilize edilmesi gerekir. Piyasadaki UHT (İngilizce Ultra High Temperature kelimelerinin baş harfleri) sütler sterilize edilmiş sütlerdir. Serin yerlerde veya buzdolabında 4–6 ay saklanabilir. • Konserve: Besinlerin teneke veya cam kaplar içerisinde ısıya tabi tutulmaları ile dayanıklı hâle getirilmesi işlemine konserve denir. Evde asidi yüksek besinlerden domates ve meyvelerden kolayca konserve yapılabilir. Fakat sebze, et ve benzeri besinlerin konserve edilmesi ekonomik değildir ve sağlık açısından zararlı olabilir. Çünkü yapımı için özel malzemeler gerekir. Konserve kabı içinde gelişen mikroorganizmalar gaz yaparak veya gaz oluşturmadan bozulma yapabilmektedir. Bozulma etmeni, gaz yapan mikroorganizma ise kutu içinde gaz birikerek kutunun, cam kavanoz ise kapağın şişmesine sebep olur. Bazen mikroorganizmalar gaz oluşturmadan ürünü bozar. Dondurarak Saklama Meyve ve sebzelerin bozulmasının en önemli nedenlerinden biri de fazla miktarda su içermeleridir. Mikroorganizmaların üreyip çoğalmaları için neme ihtiyacı vardır, sebze ve meyveler mikroorganizmalar için gerekli nemli ortamı sağlayabilmektedir. Mikroorganizmaların faaliyetlerinin durdurulabilmesi ise suyun dondurulması ile mümkündür. Dondurma işleminin verimli olması ise işlemin sürekli olmasına bağlıdır. Dondurma işlemi ne kadar hızlı olursa meyve ya da sebzeler hücrelerinden o kadar az su kaybeder. Bu da dokuların bozulmasını engeller. Besinlerdeki enzimlerin faaliyetleri dondurma ile yavaşlatılsa da tamamen durdurulamaz, bu yüzden bazı sebzeleri önceden pişirmek gerekir. Besinleri dondurmadan önce yapılacak bazı işlemler onların lezzet, tat, koku, renk ve dokularında değişiklik meydana getirmez tersine katkı sağlar. Meyvelerde ise haşlama gibi ön işlemler gerekmez. Kimyasal Maddeler ve Baharatlarla Saklama Besinlere birtakım kimyasal maddeler katılarak yapılan saklama yöntemidir. Mikroorganizmaların besinlerdeki faaliyetleri katılan bu kimyasal maddeler ile önlenir. Yapay ve doğal kimyasal maddeler olarak iki gruba ayrılır. Doğal kimyasallar şeker ve tuzdur. • Şeker: Maya ve küf oluşumunu önleyerek besinlerin saklanmasına yardımcı olur. Özellikle meyve, sebzeler bu yöntemle reçel, marmelât ve jöle yapılır. Dikkat edilecek nokta şeker yoğunluğunun % 70’in altına düşmemesidir. Yoğunluk istenilen niteliğin altında olursa hazırlanan ürün küflenir, çok olursa şeker kristalleşir. • Tuz: Şekerden sonra kullanılan önemli saklama malzemesidir. Asma yaprağı ve peynirin saklanmasında salamura yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu şekilde hazırlanmış yiyeceklere diğer bir örnek ise turşudur. • Yapay kimyasallar: Doğal kimyasal maddelerin yanında yapay kimyasallar da kullanılmaktadır. Salam, sosis, ketçap, mayonez, et, meyve ve domates suları vb. ürünler bu yöntemle yapılmaktadır. Her ne kadar bu kimyasalların miktar ve kontrolleri yasalarla sınırlansa da çok sık tüketilmemelidir. Kurutarak Saklama Besinlerin bünyesindeki suyunun uçurulması ile yapılan dayandırma işlemine kurutarak saklama denir. İnsanın doğadan öğrendiği, ilk çağlardan beri uygulanan saklama yöntemidir. Bazı besinler doğada kendi kendilerine kuruyarak dayanıklı hâle gelir. Nohut, kuru fasulye, mercimek ve buğday tarlalarda kendi kendine kuruyan kuru baklagiller ve tahıllara örnek olarak verilebilir. Besinlerin bünyesinde bulunan suyun uçurulması yani kurutma ile besinlerdeki mikroorganizmalar çalışamaz hâle gelir. Kurutma değişik şekillerde yapılmaktadır. Bunlar: • Güneşte kurutma: Besinlerin güneşten yararlanılarak açık havada kurutulmasıdır. Kurutmada olgunluğuna erişmiş meyve ve sebzeler tercih edilmelidir. Ayıklama ve yıkama işlemi dikkatli yapılmalıdır. Kurutma yerde değil, yüksek yerlerde yapılmalıdır. Besin, doğrudan güneş ışığına maruz bırakılmamalıdır. Böcekler ve bıraktıkları yumurtalarından korumak için de gerekli önlemler alınmalıdır. • Yapay kurutma: Gelişmiş ülkeler ürünün kalitesini olumsuz yönde etkilemediğinden bu yöntemi daha çok tercih etmektedir. Piyasada mevcut olan içine su katılarak pişirilen çorbalar, bu yöntemle hazırlanmaktadır. Işınlama İle Saklama İyonlayıcı ışınlar, verilen doza göre, mikroorganizmaların çalışmalarını durdurur (pastörize etme) veya ölmesini sağlar (sterilize etme). Henüz ülkemizde bu yöntemle saklama yapılmamaktadır. Fermente Ederek Saklama Faydalı mikroorganizmaların faaliyetlerinden yararlanılarak yapılan saklama yöntemidir. Bu yöntem besinleri uzun süre saklamak, lezzet ve şekil değiştirmek için kullanılır. Vakumlayarak Saklama (Paketleyerek Saklama) Gıdaların işlenerek ya da işlenmeden içlerine konuldukları paketlerdeki havanın çekilmesi ile yapılan saklama yöntemidir. Oksijen aşınmayı kolaylaştıracağından kapların içerisindeki hava vakumlama ile tamamen çekilir. Vakumlanmış gıdanın bozulma riski yok denecek kadar azdır. Özellikle vakumlama yapılmış tenekelerde kapak içeri doğru çöker bunun olması iyidir. Bu, vakumlu pakette havanın olmadığını gösterir. Antibiyotiklerle Saklama Çeşitli antibiyotiklerin besinlerdeki mikroorganizmaları öldürdüğü saptanmıştır. Ancak, besinlerdeki antibiyotik kalıntıları sağlık için uygun değildir. Bu yöntem ülkemizde kullanılmamaktır. SERVİS-SUNUM Servis; pişmiş ya da hazırlanmış yiyeceklerin mutfaktan tüketicinin önüne uygun araç - gereç ve yöntemlerle iletilmesi ve sunulması işlemidir. Bir yemeğin hijyenik sunumunda servis yöntemi ve servisi yapan personelin hijyeni ve dikkati büyük önem taşır. Pişirme işlemi sonlandırıldığında bakteri kontrolü sağlansa bile yiyeceklerin servise kadar bekletilmesi aşamasında, bekleme koşulları yetersiz ise, bakteri bulaşması ve üremesi yönünden tekrar bir tehlike söz konusu olabilir. Bu yüzden servise hazır yiyeceklerin kontaminasyonunun önlenmesi çok önemlidir. Bu nedenle pişmiş ya da tüketime hazır besinlerin sunumunda dikkat edilmesi gereken önemli noktalar bilinmelidir. Servis Personelinin Dikkat Etmesi Gereken Noktalar Servis elemanları temizlik ve hijyen kurallarına mutlaka uymalıdır. Deriye, saça dokunulduktan sonra, hapşırıp öksürdükten sonra, tuvaletten sonra, çiğ besinlere dokunduktan sonra ellerini hemen yıkamalıdır. Temiz üniforma giymelidir. Tırnakları kısa, temiz ve boyasız olmalıdır. Servis sırasında sakız çiğneme gibi davranışlarda bulunmamalıdır. Besinleri Servis Ederken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar • Servis sırasında düzenli aralıklarla yiyecekleri karıştırarak sıcaklığın eşit olarak dağılması sağlanmalıdır. • Çizilmiş, çatlamış ya da kırık araç-gereçler kullanılmamalıdır. • Tabakların ve bardakların ağız kısımlarına dokunulmadan, alttan ya da kenarlarından tutulmalıdır. Servis yaparken yere düşen besin ya da araç-gereçler asla kullanılmamalıdır. • Servis edilecek yiyeceklerin üzerlerini kapatmak için asla bez kullanılmamalıdır. • Serviste kullanılan baharatlık, tuzluk vb. gereçler belirli aralıklarla te-mizlenmelidir. Artan yemekler küçük porsiyonlar hâlinde üzerleri kapatılarak buz-dolabında muhafaza edilmelidir. • Artan yemekler tüketilmeden/servis edilmeden önce iç sıcaklıklarının 75˚C’nin üzerine çıktığından emin olunmalıdır. • Artan yemeklerin içerisine kesinlikle yeni pişirilen yemekler katılma-malıdır. ÖZET •Satın almadan başlayarak pişirme de dâhil besin hijyenine dikkat edilse bile saklama ve servis aşamalarının herhangi birinde hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle zararlı hâlle gelebilmekte ve sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Besinlerin dayanıklılık özelliklerine göre saklama koşulları değişmektedir. Mesela taze sebze ve meyvelerin buzdolabında saklaması gerekirken, kurubaklagiller ve tahıllar serin ve kuru ortamda saklanmalıdır. Parça etler buzdolabında 2-3 gün bekletilebilirken, kıyma haline getirilmiş bir et 1 günden fazla bekletilemez. • Besinler satın alındığı gibi saklanabilirken işlenerek de saklanabilir. Uygulanan yöntemler; hem sağlık açısından zararlı hâle gelmesini önlenebilmekte hem de besinlerin renk, tat, görünüş ve besin değerinde çok az değişiklikler meydana getirmektir. • Servis (sunum); pişmiş ya da hazırlanmış yiyeceklerin mutfaktan tüketicinin önüne uygun araç - gereç ve uygun yöntemlerle iletilmesi ve sunulması işlemidir. Pişirme işlemi sonlandırıldığında bakteri kontrolü sağlansa bile yiyeceklerin servise kadar bekletilmesi aşamasında, bekleme koşulları yetersiz ise, bakteri bulaşması ve üremesi yönünden tekrar bir tehlike söz konusu olabilir. Bu nedenle servis elemanlarının temizlik ve hijyen kurallarına mutlaka uyması çok önemlidir