İslam Dünyası, Türkiye`nin Doğal Ticaret Ortağı Olabilir mi?

advertisement
İnceleme
Türkiye için, farklı ekonomik işbirlikleri birbirinin alternatifi değil, birbirinin tamamlayıcısı niteliğinde.
İslam Dünyası, Türkiye’nin Doğal Ticaret
Ortağı Olabilir mi?
Could the Islamic World Be a Natural Trade Partner of Turkey?
Doç. Dr. Muhsin KAR
Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümü
muhsinkar@yanoo.com
Abstract
The Republic of Turkey, since its foundation, has developed its relations with the West in accordance with
its objectives of “modernization” and “becoming an esteemed country” in the international system. On the
way of the modernization which has been based on the westernization, the cooperation works with the Islam
World has been ignored. However, Turkey recently has been pursuing an active policy towards the Islam
World in the framework of the “strategy of zero-problem with the neighbors” and the approach of resolving
the regional problems by peaceful means. One of the most important steps of this new foreign policy approach is to develop economic relations with the said regions. In this study, the question of “Can the Islam World
be the natural trade partner of Turkey?” will be analyzed. In this framework, first of all economic integration
classification will be done and then the regional cooperation initiatives of which Turkey is a member will be
dealt. Afterwards, in the light of the foreign trade data, an answer will be looked for the question of “Has the
natural foreign trade of Turkey been changing?”.
68
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
İnceleme
Türkiye, son dönemlerde İslam dünyası ile olan ekonomik ilişkileri
canlandırmayı başarmış, bu ülkelere yapılan ihracatın toplam içindeki
payında oldukça önemli bir artış yaşanmış ve böylelikle dış ticaretini
bir ölçüde çeşitlendirmiştir.
Türkiye’nin son yıllarda “komşularla sıfır sorun”
stratejisine ve bölgesel sorunların barışçıl yollarla çözme anlayışına dayalı olarak geliştirdiği aktif
dış politikası, Türkiye’nin Batı Bloku’ndan koptuğu/kopmaya çalıştığı ve “ekseninin kaydığı” şeklindeki tartışmalara yol açmıştır. Değişen dünya
dengelerine ve ekonomik kalkınmaya paralel bir
şekilde, kendi menfaatlerini üyesi bulunduğu
uluslararası örgütlerde yüksek bir şekilde seslendirmeye başlaması, Türkiye’yi ilgi odağı haline
getirmektedir. Dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde
yer alan, 70 milyonluk bir pazarı ve zengin bir tarihsel/siyasal geçmişe sahip olan Türkiye’nin yeniden şekillenen dünya politik düzeninde nerede
yer alacağı ve özellikle bölgesindeki gelişmeler
karşısında nasıl bir tavır sergileyeceği ilginin ana
nedenini oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Batı ile ilişkilerini, “çağdaşlaşma”, “modernleşme” ve uluslararası sistemde “saygın bir ülke
olma” hedefine yönelik olarak geliştirmiş ve bu
bağlamda Batıcılık, Türk dış politikasının temel
ilkelerinden biri haline gelmiştir. Dünyadaki ve
bölgesindeki ekonomik ve siyasi gelişmelere duyarlı olan Türkiye, Avrupa kıtasındaki bütünleşme çabalarını başından beri yakından izleyerek,
ikinci dünya savaşı sonrasında Avrupa’da oluşan
ekonomik, siyasi ve askeri tüm örgütlenmeler
(OECD, NATO ve AGİK gibi) içinde yer almış;
hatta Soğuk Savaş döneminde Batı içindeki bütünleşme hareketlerinde önemli roller de oynamıştır. Soğuk Savaş ortamının belirleyici rol oynadığı dönemde, Türkiye’nin çevresi ve bölgesi ile
geliştirdiği ilişkiler ise, daha çok Batı Bloku’ndan
yana olan tercihini destekler ve tamamlar nitelikte olmuştur. 1960’lı yıllarda Sovyet tehdidine
karşı Batı’nın desteği ile Türkiye, İran ve Pakistan
arasında bölge içi ticaretin geliştirilmesi ve hızlı
sanayileşme için ortak amaçlı tesislerin yapılması amacıyla kurulan ve 1977 yılında imzalanan
İzmir Anlaşması ile hukuki bir nitelik kazanan
Bölgesel Kalkınma için İşbirliği Örgütü (The Regional Cooperation for Development-RCD) bu
doğrultudaki işbirliğine en iyi örnektir.
Diğer taraftan Türkiye, uzun yıllar, Batılılaşmaya
ve çağdaşlaşmaya dayanan modernleşme anlayışı doğrultusunda İslam dünyasındaki işbirliği çalışmalarına ilgisiz kalmıştır. Ancak, 1980 yılında,
ithal ikameci stratejiye dayalı ekonomi programını ihracata dayalı bir stratejiye dönüştürmesi
ve 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı ile Soğuk Savaşın son bulması, Türkiye’nin ekonomik gelişme stratejisine uygun bir dış politika geliştirmesi
gerektiğini göstermiştir. Türkiye, bu dönemde,
bir yandan var olan eski işbirliği çabalarını uluslararası ekonomik ve politik atmosfere uygun
olarak yeniden yapılandırmaya çalışmış ve diğer
yandan, Sovyetlerin dağılmasıyla oluşan boşluğu
doldurmak amacıyla bölgede ekonomik gelişmeyi hızlandırma ve istikrarı ve barışı koruma amacına yönelik yeni işbirliklerinin geliştirilmesinde
aktif olarak yer almıştır.
Türkiye, bugün itibariyle, coğrafi esasa dayalı
olan (bölgesel) ve bölgesel olmayan birçok ekonomik işbirliğinin tam üyesi, kurucusu ve aktif
üyesi konumundadır. Türkiye, gelişen ekonomisine paralel olarak özellikle bölgesinde oluşan
bu işbirliği çabaları ile ilişkilerini geliştirmeye
öncelik vermiştir. Türkiye’nin geliştirmeye özen
gösterdiği değer odaklı dış politikasını “eksen
kayması” şeklinde yorumlayanlar, son dönemlerde çevresi ve bölgesi ile geliştirdiği ekonomik ve
siyasi ilişkilerin büyüklüğünü göz ardı etmekte-
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
69
İnceleme
üretimin, sermayenin ve bilginin ülkeler arasındaki dolaşımının önündeki engellerin azaltılması
ve kaldırılması şeklinde tanımlanabilen küreselleşme, GATT/DTÖ ve IMF marifetiyle ulusüstü
süreçlerin etkinleşmesine ve karşılıklı bağımlılığın artmasına yol açmıştır. Bölgeselleşme ise,
dış ticaretin ve üretim faktörlerinin en azından
belirli bir coğrafi bölge içinde serbestçe dolaşmasına ve refah artışı ile kaynak etkinliğinin en
azından belli bir bölgede sağlanmasını amaçlamaktadır. Küreselleşme, “birinci en iyi” olarak
görülürken; bölgeselleşme, “ikinci en iyi” olarak
sunulmaktadır.
Türkiye’nin İslam ülkeleriyle ticareti giderek artıyor.
dir. Türkiye, ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi
ve refahın karşılıklı olarak artırılmasına dayanan
bir ekonomi diplomasisi yürütmesinin meyvelerini toplamaya başlamıştır. Avrupa Birliği ülkelerinde küresel finansal krizin artçı şoklarının
yarattığı belirsizlik/tedirginlik ve buna dayalı talep daralması, Türkiye’nin kriz öncesi başlatmış
olduğu dış ticaretini çeşitlendirmesi çabasının
ne kadar önemli ve gerekli olduğunu ortaya koymuştur.
Ekonomik Bütünleşme Çeşitleri ve
Sınıflandırması
Dünya ekonomisinde iki temel eğilim söz konusudur: Küreselleşme ve bölgeselleşme. Ticaretin,
70
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
Ülkeler arasındaki ekonomik bütünleşme çeşitli
şekillerde ortaya çıkmaktadır. En sığ bütünleşme şekli olan Serbest Ticaret Anlaşması (STA),
anlaşmaya imza atan ülkeler arasında serbest
ticareti içerir. STA’ya ek olarak eğer ülkeler ortak bir dış ticaret politikası belirleyerek ortak
gümrük tarifesi benimsemiş ise, Gümrük Birliği
(GB) olarak adlandırılmaktadır. GB’ne ek olarak,
aralarında üretim faktörlerinin serbest dolaşımını da öngören bütünleşme çeşitlerine ise, Ortak
Pazar (OP) denilmektedir. Ekonomik ve Parasal
Birlik (EPB) ise, OP’ye ek olarak ortak bir para
ve para politikası ile maliye politikası uygulamayı içermektedir. Son olarak, EPB oluşturmuş
ülkelerin siyasal birliği de tamamlayarak tek hükümet tarafından yönetilmesi ise, Siyasal Birlik
olarak adlandırılmaktadır.
Diğer taraftan ekonomik bütünleşmeler, bölgesel olan ve bölgesel olmayan olmak üzere iki ana
başlık altında sınıflandırılabilir. Belli bir coğrafi
bölgede bir birine yakın ülkelerin oluşturduğu
bütünleşme örnekleri, bölgesel bütünleşme çabaları olarak bilinmektedir. Avrupa Birliği (AB),
Avrupa Serbest Ticaret Antlaşması (EFTA), Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (EKİT), belli bir coğrafyada yer
alan ülkelerden oluştuğu için bölgesel esaslı işbirliği çabalarını oluşturmaktadır. Diğer taraftan,
Belli bir coğrafi esasa dayanmayan, birbirinden
farklı ve uzak bölgelerde bulunan ülkeler arasındaki bütünleşme çabaları ise, coğrafi esasa
dayanmayan (bölgesel olmayan) bütünleşme hareketleri olarak sınıflandırılır. İslam Konferansı
İnceleme
İslam dünyasındaki ülkelerin gelişmişlik seviyesi, pazar büyüklükleri
ve heterojen coğrafi uzaklığı, kısa vadede Türkiye’nin “doğal ticaret
ortağı” olmasını sınırlandırmaktadır. Mevcut üretim yapısı ile bu ülkelerin piyasasına girmenin bir sınırı vardır.
Teşkilatı (İKT) ve D-8 ise, coğrafi olarak birbirine yakın/komşu ülkeler olduğu kadar farklı coğrafyadan ülkelerinde üye olduğu organizasyonlar
olduğundan, bölgesel olmayan işbirliği altında
ele alınabilir.
Ekonomik bütünleşme çeşitlerine ve coğrafi esasa bağlı olan ve olmayan bütünleşme örneklerine
ilişkin bu basit sınıflandırma, Türkiye’nin bölgesi
ile ilişkileri açıklamada yardımcı olacaktır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyeliği ve Üyesi
Olduğu Bölgesel İşbirliği Çabaları
Türkiye, coğrafi olarak üç kıtanın kesişim yerinde
konumlandığından çevresi ile ticareti geliştirme
ve bu bağlamda farklı doğal ticaret ortaklıkları
oluşturma potansiyeline sahiptir. Bu doğrultuda
Türkiye, farklı coğrafyalarla değişik derecelerde
ekonomik bütünleşme ve işbirliği çabaları geliştirmiştir. Bunlardan en önemlisi, Avrupa ile geliştirdiği ekonomik ve siyasi bütünleşme hedefi
ve Avrupa Birliği üyeliğidir.
Avrupa Birliği, II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da
ekonomik ve sosyal refahın tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesinin ön koşulunun kıtadaki
ülkeler arasındaki “barış ve güven ortamının
oluşturulmasından” geçtiğini göstermesi sonucu
ortaya çıkan çabalarının somut hali olarak ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği, siyasi bütünleşme
nihai hedefi doğrultusunda ekonomik bütünleşmenin öncelendiği bir süreç sonucu, 27 üyesi ile
dünyanın en başarılı bütünleşme çabalarından
birini oluşturmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa bütünleşmesine dahil olma
amacı geniş anlamda modernleşme/Batılılaşma
çabasının doğal bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Yunanistan’ın Türkiye aleyhine bir avantaj
elde etmesini önlemek için yakinen takip edilmesi de bu konuda etkili olmuştur. Ayrıca ekonomik gelişmeyi hızlandırmak için de Avrupa
bütünleşmesi Türkiye’nin ilgisini çekmiştir. Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) arasında 1963 tarihli Ankara Antlaşması ile “ortaklık
anlaşması” imzalanmış, 1973’de yürürlüğe giren
Katma Protokol ile geçiş döneminin nasıl olacağı
belirlenmiş ve 6 Mart 1995 tarihinde 1/95 Sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı ile de Türkiye – Avrupa
Birliği (AB) arasında Gümrük Birliği uygulaması
1 Ocak 1996’da başlamış ve Katma Protokol ile
başlayan geçiş dönemi sona ermiştir.
Türkiye, 10-11 Aralık 1999 tarihli Helsinki Zirvesinde “aday ülke” olarak resmen kabul edilmiş,
11-12 Aralık 2002 Kopenhag zirvesinde iki yıl
sonraki zirvede “müzakere için tarih verileceği”
belirtilmiş ve nihayet 2004 yılı Aralık ayı zirvesinde de müzakerelerin 5 Ekim 2005’te başlamasına karar verilmesiyle de müzakereler fiilen
başlamış bulunmaktadır.
Türkiye’nin kurulmasında aktif olarak yer aldığı diğer bir bölgesel işbirliği çabası ise, Karadeniz Ekonomik İşbirliğidir (KEİ). SSCB’nin 1991
yılında dağılmasından yaklaşık altı ay sonra
Türkiye’nin öncülüğü ile KEİ’nin kuruluş süreci
başlamıştır. KEİ, Karadeniz’e kıyısı bulunan ülkeler arasında ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla hükümetler arası bir işbirliği
örgütü olarak ortaya çıkmış, gerek küresel gerek
bölgesel gelişmeleri dikkate alarak bütün üye
ülkelerin çıkarına gerçekleşecek bir işbirliği zemini oluşturmayı hedeflemiştir. Ancak örgütün
kapsamı daha geniş tutularak Karadeniz’e kıyısı
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
71
İnceleme
bulunmayan bölge ülkeleri de KİE ye kabul edilmiştir. 25 Haziran 1992 tarihinde İstanbul’da 11
ülkenin (Türkiye, Rusya, Romanya, Bulgaristan,
Yunanistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Moldavya ve Ukrayna) imzasıyla
Boğaziçi Belgesi ile temeli atılan örgütün kuruluş
aşaması 5 Haziran 1998 Yalta Deklarasyonu ile
tamamlanmış ve Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde uluslararası bir örgüt halini almıştır.
sel ve sosyal dayanışma ve işbirliğini amaçlayan
uluslararası bir kuruluştur. Teşkilatın 57 üyesi ve
ayrıca 4 gözlemci üyesi (Bosna Hersek, Orta Afrika Cumhuriyeti, Tayland Krallığı, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti) bulunmaktadır. Türkiye ilk
kez 1975 yılında Dışişleri Bakanları Konferansında, dışişleri bakanı düzeyinde temsil edilmiş
1984 yılında ise, 4. İslam Zirve Konferansında
başkanlık yaparak devlet başkanı düzeyinde temsil edilmiştir. 2005 yılında ise ilk defa bir Türkiye
Türkiye, Sovyetlerin dağılması sonrası Kafkas vatandaşı İKT sekreterliğine getirilmiştir.
ve Orta Asya’daki gelişmelere de duyarsız kalmamıştır. 1964 yılında, bölge içi ticaretin geliş- Coğrafi bölge esasına dayanmayan ve Türkiye’nin
tirilmesi ve hızlı sanayileşme için ortak amaçlı üyesi olduğu ve kurulmasında aktif yer aldığı
tesislerin kurulması amacıyla Türkiye, İran ve uluslararası organizasyon ise, D-8’dir. 22 Ekim
Pakistan’ın kurduğu Bölgesel Kalkınma İşbirliği 1996 tarihinde, Bangladeş, Endonezya, İran, MaÖrgütü (The Regional Cooperation for Deve- lezya, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Türkiye arasınlopment-RCD), İran İslam Devrimi ile bir süre da, Kalkınmada İşbirliği Konferansı düzenlenmiş,
kesintiye uğramasının ardından, 1985 yılında bu oluşumla birlikte bir dizi hazırlık toplantıları
yeniden canlandırılmış ve 1977’teki İzmir Ant- sonucunda 15 Haziran 1997 yılında İstanbul’da
laşması çeşitli değişikliklerle Ekonomik İşbirliği bir araya gelen ülke devlet ve hükümet başkanlaTeşkilatı (EKİT) (The Economic Cooperation rı zirvesinde D-8 resmen oluşturulmuştur. Bu 8
Organisation) adıyla 1991 yılında tam olarak fa- ülke aynı zamanda İKT’nin de üyeleridirler. D-8
aliyete başlamıştır EKİT, SSCB’nin dağılmasıyla ülkeleri, doğal kaynakları, kalabalık nüfusları ve
birlikte 1992’de Afganistan, Azerbaycan, Kaza- potansiyel pazarlarından ötürü kendi bölgelerinkistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ı de önemli bir konum arz etmektedirler.
da içine alarak, Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya
Ülkelerini kapsayan ekonomik bir bütünleşme Türkiye’nin Doğal Ticaret Ortağı
Değişiyor mu?
hareketi haline gelmiştir.
Türkiye’nin İslam dünyası ile ekonomik ve siyasi ilişkileri ise İslam Konferansı Teşkilatı (İKT)
kapsamında gelişmiştir. İKT’nin temelleri, Ağustos 1969’da İsrail işgali altındaki Kudüs El-Aksa
Camii’ne düzenlenen saldırıya tepki olarak, 24
Ülkenin katılmasıyla Eylül 1969’da Rabat’ta düzenlenen Birinci İslam Zirve Konferansı’nda atılmıştır. İKT genel sekreterliği ise, Mart 1970’de
İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları’nın Cidde’de
bir araya gelmeleriyle kurulmuştur. Bu tarihten
sonra 1971 ve 1972 de toplanan İkinci ve Üçüncü
Dışişleri Bakanları Konferansında İKT Anayasası
oluşturulmuş ve Şubat 1974’te Birleşmiş Milletler
tarafından onaylanmıştır. İKT, günümüzde nüfusunun çoğunluğu veya bir kısmı Müslüman olan
ülkelerin üye olduğu, Genel Sekreterliği Suudi
Arabistan’ın Cidde şehrinde bulunan ve üye ülkeler arasında politik, ekonomik, kültürel, bilim-
72
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
Doğal ticaret ortağı (natural trade partner) kavramı, literatürde bir ülkenin, coğrafi yakınlık,
piyasa büyüklüğü ve gelişmişlik seviyesi gibi yapısal faktörlerden dolayı, diğerleriyle daha çok
ticaret yapması durumunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Krugman’a (1991) göre “doğal” ticaret, kıtalararası taşıma maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı, bir kıtadaki ülkelerin coğrafi bir
ticaret ağı oluşturmaları durumudur. Baldwin ve
Venables (1995: 1637) ise, “kendi aralarında zaten ticaretlerinin büyük bir kısmını zaten kendi
aralarında yapan” ülkeler grubuna “doğal ticaret
blokları (natural trade blocs)” olarak adlandırmakta ve bu şekildeki yapılarda “ticaret saptırma
etkisinin ticaret yaratma etkisinden düşük” olabileceğine dikkat çekmektedir.
Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına paralel olarak dış ticaretinin yapısının da değiştiği ve bu
İnceleme
değişikliğin üyesi olduğu bölgesel olan ve olmayan ekonomik işbirlikleri/bütünleşmelerle ticaretine yansıdığı görülmektedir (Tablo 1 ve Tablo
2). Gümrük Birliği’nin uygulanmaya başlandığı
1996 ile 2010 (Ekim ayı verileri) dönemine ilişkin ihracatın ve ithalatın dağılımına ilişkin verilerde kayda değer bir değişiklik göze çarpmaktadır. Tablo 1’e göre, OECD ve AB ülkelerinin
Türkiye’nin toplam ihracatındaki paylarında son
15 yılda önemli düşüşler olmuştur. Türkiye 1996
yılında ihracatının %54’ünü AB’ye ve %64’ünü
ise OECD ülkelerine yaptığı görülmektedir. İKT
üyesi ülkelere yapılan ihracatın toplam ihracat
içindeki payı ise %18 civarındadır. 1996 yılı verileri 2010 ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin
ihracatında OECD ve AB üyesi ülkelerin paylarının sırasıyla %52 ve %46 civarına kadar gerilediği
anlaşılmaktadır.
Diğer ekonomik işbirliği ve ülke grupları ile olan
ticarette ise, çok önemli ve kayda değer bir değişme gerçekleşmemiştir. Özellikle KEİ, EKİT ve
Türk Cumhuriyetlerine yapılan ihracatın toplam
ihracat içindeki paylarının önemli ölçüde değişmemiş olması, dış ticaretin yeterince çeşitlendirilemediğinin bir işaretidir. Gerçi ihracatta en
önemli unsur, dış dünyanın geliridir. Gelirin düşük olduğu ve gelir dağılımın adaletsiz olduğu bu
ülkelerin Türkiye’nin ürünlerine talep yaratma
derecesi de oldukça düşük olmaktadır.
Tablo 1. İhracatın Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (Gruba Yapılan İhracat /Toplam İhracat, %)
AB (27)
OECD Ülkeleri
Avrupa Serbest Ticaret
İşbirliği (EFTA)
Karadeniz Ekonomik İşb.
Teşkilatı (KEİ)
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EKİT)
Bağımsız Devletler Topluluğu
(BDT)
Türk Cumhuriyetleri
İslam Konferansı Teşkilatı
(İKT)
Kaynak. DTM
1996 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
54,1 56,0 56,6 58,0 57,9 56,3 56,0 56,3 48,0 46,0 46,3
64,2 68,0 67,9 67,6 67,5 64,4 63,7 61,2 53,4 53,1 52,2
1,4
1,0
1,1
1,1
1,1
1,1
1,4
1,2
2,5
4,2
2,2
12,6
9,4
10,0
10,7
10,7
11,7
13,5
15,6
15,8
12,1
12,6
4,9
3,1
2,9
3,3
3,5
3,6
3,9
4,4
4,7
5,8
6,5
11,5
6,3
6,3
6,3
6,3
6,9
8,2
9,4
10,6
8,6
9,5
3,2
1,8
1,7
1,9
1,9
1,9
2,3
2,7
2,8
3,3
3,5
17,8
13,4
13,1
15,2
16,2
17,8
17,5
18,9
24,7
28,1
28,5
Tablo 1, Türkiye’nin doğal ticaret ortağının AB
olduğunu ortaya koymaktadır. Geriye dönük tarihsel veriler incelendiğinde bu durumun daha
açık bir şekilde kendini gösterdiği anlaşılabilir.
Ancak Türkiye’nin İslam Dünyası ile gerek ikili
görüşmeler gerekse İKT çerçevesinde yürüttüğü çabaların bir sonucu olarak kendine yeni bir
pazar oluşturmuş ve dış pazarlarını kısmen çeşitlendirerek dış ticaretinin sadece AB pazarına
odaklanmasından kaynaklanan riskleri dağıtmaya başlamıştır. Bu durum özellikle küresel krizin
artçı şoklarının Avrupa’da derinden hissedildiği
bugünlerde oldukça önemlidir. Kısa vadede Avrupa ülkelerinde uygulanacak talep daraltıcı istikrar programları, dış pazarlarda çeşitliliğin sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu daha açık
bir şekilde gösterecektir.
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
73
İnceleme
Tablo 2. İthalatın Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (Gruptan yapılan İthalat /Toplam İthalat, %)
AB (27)
OECD Ülkeleri
Avrupa Serbest
Ticaret İşbirliği
(EFTA)
Karadeniz
Ekonomik İşb.
Teşkilatı (KEİ)
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (EKİT)
Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT)
Türk
Cumhuriyetleri
İslam Konferansı
Teşkilatı (İKT)
Kaynak: DTM
1996
55,7
73,2
2001
47,9
64,9
2002
49,8
66,3
2003
50,7
65,7
2004
49,3
63,9
2005
45,1
59,6
2006
42,6
55,7
2007
40,3
54,0
2008
37,0
51,0
2009
40,2
53,3
2010
38,8
52,2
2,5
3,6
4,9
4,9
4,0
3,8
3,2
3,4
3,1
2,0
2,3
8,9
13,4
12,8
13,4
15,8
17,5
19,4
20,5
22,6
20,1
18,1
2,7
3,0
3,0
3,9
3,3
4,4
5,8
5,9
6,5
5,0
7,1
7,0
11,2
10,8
11,2
13,3
14,8
16,7
18,4
21,1
18,5
16,7
0,7
0,7
0,9
0,9
1,0
1,1
1,4
1,6
2,1
2,0
2,4
12,8
13,4
11,8
11,8
10,9
12,4
13,7
12,7
14,4
12,8
15,2
Diğer taraftan, Türkiye’nin ithalatının yapısında
ise, çok boyutlu bir değişimin yaşandığı Tablo
2’den görülmektedir. Türkiye, 1996 yılında ihracatının %73’ünü OECD ve %56’sını AB ülkelerinden yaparken, 2010 yılına bu oranlar sırası
ile %52 ve %39’a düşmüştür. Buna karşılık KEİ ve
BDT üyesi ülkelerin ithalattaki payları ise, sıra-
sıyla %9’dan %18 ve %7’den %17’ye çıkmıştır. Bu
artışın en önemli nedeni ise, özellikle doğalgaz
ithalatının yoğun şekilde bu ülkelerden yapılmış
olmasıdır. EKİT ve Türk Cumhuriyetlerinin paylarında da kayda değer bir artış söz konusudur.
İKT’den yapılan ithalatın toplam ithalattaki payı
ise, oldukça yavaş bir artış sergilemektedir.
Tablo 3. Ülke Gruplarına Göre Dış Ticaret Dengesi (Milyar Dolar)
AB (27)
OECD Ülkeleri
Avrupa Serbest
Ticaret İşbirliği
(EFTA)
Karadeniz
Ekonomik İşb.
Teşkilatı (KEİ)
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı (EİT)
Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT)
Türk
Cumhuriyetleri
İslam Konferansı
Teşkilatı (İKT)
Kaynak: DTM
74
1996
-11,8
-17,0
2001
-2,3
-5,6
2002
-5,3
-9,7
2003
-7,7
-13,6
2004
-11,5
-19,7
2005
-11,3
-22,3
2006
-11,5
-23,3
2007
-8,2
-26,2
2008
-11,4
-32,4
2009
-9,6
-20,9
2010
-14,4
-28,7
-0,8
-1,2
-2,1
-2,9
-3,2
-3,6
-3,3
-4,4
-3,0
1,5
-1,3
-1,0
-2,6
-3,0
-4,3
-8,6
-11,9
-15,4
-18,0
-24,8
-16,0
-15,1
-0,1
-0,3
-0,5
-1,2
-1,0
-2,4
-4,8
-5,3
-7,0
-1,1
-4,5
-0,4
-2,7
-3,3
-4,8
-9,0
-12,2
-16,4
-21,2
-28,7
-17,3
-15,8
0,4
0,3
0,2
0,3
0,2
0,1
0,0
0,2
-0,5
0,5
-0,4
-1,4
-1,3
-1,3
-1,0
-0,4
-1,4
-4,1
-1,2
3,4
10,7
4,0
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
İnceleme
Türkiye’nin ülke grupları ile dış ticaret verileri
değer olarak ele alındığında, sadece İKT ülkeleri
ile yapılan ticaretin fazla verdiği anlaşılmaktadır
(Tablo 3). Diğer bir ifadeyle, Türkiye ülke grupları bazında sadece İKT’ye ithalatından daha fazla
ihracat yaparak dış ticaret fazlası vermektedir.
Diğer bütün ülke gruplarında dış ticaret açığı
vermektedir.
Sonuç Yerine
Küresel finansal kriz, tüm ülkeleri derinden etkilerken, gelişmiş ülkeleri daha fazla etkilemiştir.
Özellikle yükselen ekonomiler (emerging economies) hızla toparlanırken gelişmiş ülkelerdeki toparlanma daha yavaş gerçekleşmektedir. Bu durum gelişmiş ülkelere mal satan (ihracat yapan)
ülkelerin ekonomileri üzerinde önemli bir risk
oluşturmaktadır. Türkiye’nin dış ticaretinin yapısı incelendiğinde OECD ve özellikle AB üyesi
ülkelerin önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır.
AB, Türkiye’nin uzun zamandır doğal ticaret ortağı konumundadır. Ancak Türkiye, son dönemlerde İslam Dünyası ile olan ekonomik ilişkileri
canlandırmayı başarmış, bu ülkelere yapılan ihracatın toplam içindeki payında oldukça önemli
bir artış yaşanmış ve dış ticaretini sadece OECD
ve AB gibi gelişmiş ülkelerin pazarına bağımlı
olmaktan kurtararak bir derece çeşitlendirmiştir. Ancak bu ülkelerin gelişmişlik seviyesi, pazar
büyüklükleri ve heterojen coğrafi uzaklığı, kısa
vadede Türkiye’nin “doğal ticaret ortağı” olmasını sınırlandırmaktadır. Mevcut üretim yapısı ile
bu ülkelerin piyasasına girmenin bir sınır vardır.
Diğer taraftan EKİT ve özellikle Türk Cumhuriyetleri olan ticaretinin küçüklüğü ve durağanlığı
dikkat çekmektedir. Türkiye ile bu ülkeler arasında ticari ilişkilerin büyüklüğü, AB’ye veya İKT’ye
alternatif olmaktan oldukça uzaktır. Ancak orta
ve uzun vadeli ortak eylem planları ve ortak projelerle bu ülkeler arasındaki öncelikle altyapının
iyileştirilmesi ve bu ülkelerin ekonomik gelişmelerinin hızlandırılması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki karşılıklı ticaret artışı, ancak bu ülkelerin
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ürünleri üretmeleri
ve Türkiye’nin ürettiği ürünleri alabilecek gelir
seviyesine kavuşmaları ile olanaklıdır.
Türkiye’nin dış ticaretinde İslam dünyasının
payının artmasına rağmen hala AB’ye alternatif
olacak boyutta değildir. Ayrıca Türkiye’nin dış
ticaretinde AB’nin payının düşmesinde gelişmiş
ülkeleri derinden etkileyen küresel krizin yarattığı talep daralmasının etkisini de vurgulamak
gerekir. Bir diğer husus ise, Türkiye’nin ihracatının bileşeni de ülke gruplarına göre önemli
farklılık göstermektedir. Bu durum, Türkiye için,
farklı ekonomik işbirliklerinin/bütünleşmelerin
birbirinin alternatif değil, birbirinin tamamlayıcısı niteliğinde olduğunu gösterir. Türkiye’nin
başta İslam dünyası olmak üzere diğer ülke ve
ülke grupları ile ekonomik ilişkileri geliştirmesi,
yabancı yatırımcılar için ülkenin cazibesini artıracağı gibi, ekonominin dış şoklara karşı daha
dayanıklı olmasına da katkı sağlayacaktır.
Kaynakça
Baldwin, R.E., and. Venables A.J (1995), “Regional economic integration”, in Grossman, G and
Rogoff, K (eds) (1995), Handbook of International Economics, vol. III, Amsterdam: Elsevier.
Krugman, P., (1991), Geography and Trade,
Cambridge, Mass., MIT Press.
O
OrtadoguAnaliz
Nisan 2011 - Cilt: 3 - Sayı: 28
75
Download