kırım hanlığı

advertisement
KIRIM HANLIĞI
Karadeniz kıyısındaki Kırım Yarımadası’nda Altınordu Devleti’nin yıkılmasından sonra
kurulmuş olan bir hanlık. Altınordu Devleti’nde saltanat mücâdelesine katılan sülâle
mensupları ve âsî kabîle beylerinin sığınağı Kırım Yarımadası idi. Burada on dördüncü
asırdan itibaren başlayan hâkimiyet kurma mücâdelesi, on beşinci asırda; Cengiz
Hân’ın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Tokay Tîmûr neslinden gelen Hacı Giray
tarafından gerçekleştirildi. Babasının Kırım’daki taht mücâdelesi sonunda Litvanya’ya
göç etmesi ve Kral Vitold’a sığındığı yıllarda doğan Hacı Giray, büyüdükten sonra Şirin
kabilesi yardımıyla Kırım’ı ele geçirdi. Basılan paraların 1441 târihini taşımasından,
hanlığın bu târihten, daha önceki senelerde kurulduğu anlaşılmaktadır.
Hacı Giray, devleti kurduktan sonra, Altınordu Devleti toprakları üzerinde kurulan diğer
hânlar gibi üzerinde hak iddia ettiği Rus Prensi ile anlaşma yapmaktan çekinmemiştir.
Bu arada, Kefe Cenevizlilerine karşı, Fâtih Sultan Mehmed Hân ile de anlaşmış; hattâ
Kırım’la iktifa etmeyerek, sınırlarını genişletmiştir. Hacı Giray’ın 1466 senesinde
ölümünden sonra, oğulları Mengli Giray ile Nur Devlet arasında taht mücâdelesi başladı.
Mengli Giray, Osmanlı Devleti’nin yardımıyla tahtı ele geçirdi. Fakat vâd ettiği yardımı
göndermemesi üzerine yakalanarak İstanbul’a götürüldü. Kardeşi Nur Devlet tahta geçti.
1478 senesinde Mengli Giray’ın, Kırım hanlığının tâyin ve azl haklarını Osmanlı
Pâdişâhına veren ve pâdişâhın açacağı seferlere Kırım Hânı’nın da katılmasını kabul
eden andlaşmayı yapması üzerine, Osmanlı Sultânı tarafından Kırım Hânı tâyin edildi.
Mengli Giray’ın üçüncü defa Kırım Hânı olması üzerine, kardeşleri Nur Devlet ve
Haydar, Moskova’ya kaçtı. Mengli Giray Osmanlı himayesinde tahtı ele geçirmesiyle,
papalığın teşviki ve yardımlarıyla devamlı genişleyen Moskova Prensliği’ne karşı
devletini garanti altına aldı. Kırım kuvvetleri, ilk defa Sultan İkinci Bâyezîd Hân’ın
1484’deki Akkerman seferine katıldı. Osmanlılar ile münâsebetini arttıran Kırım Hanlığı,
on sekizinci asrın sonuna kadar bu devletle askerî, siyâsî, iktisadî ve kültürel iş birliği
yaptı. Kırım Hân’ı 1502 senesinde Saray şehrine hücûm ederek Altınordu Devleti’nin
tamamen ortadan kalkmasına sebeb oldu. Moskova Prensliği 1502 yılına kadar,
Altınordu Devleti’ne olan korkusundan, Kırım’a muhtaç olup, Mengli Giray ile iyi
geçinirken, bu târihten sonra Mengli Giray’ın düşmanlarıyla anlaşarak Kırım’a karşı
cephe aldı. Mengli Giray da, Utvanya ve Lehistan kralı Dördüncü Kazimir ile Rusya’ya
karşı anlaşarak Osmanlı Devleti’nden başka bu Avrupa devletleriyle de ittifak kurdu.
Mengli Giray’ın 1514 senesinde ölümüyle tahta geçen oğlu Mehmed Giray ile Kazan
tahtına geçirilen Sâhib Giray, Moskova Prensliğine karşı ortaklaşa hareket ettiler ve
1512’de Moskova’yı kuşatıp, Rusları yenerek, haraca bağladılar. Rus Prensliği bu
haracı Deli Petro (1682-1725) zamanına kadar ödedi. Mehmet Giray’ın, 1523 senesinde
Astırhan seferinden dönüşünde, Nagarların yaptığı baskınla öldürülmesinden sonra
yerine geçen hânlar, Rusya ile mücâdeleye devam ettiler. Bunlar arasında Sâhib Giray
ve Devlet Giray’ın hanlığı sırasında Kazan ve Astırhan, Rusların eline geçmiş, Devlet
Giray, adı geçen şehirleri geri alabilmek için, Ruslarla çetin çarpışmalar yapmıştır. Yine
bu hân zamanında, Kırım Hanlığı için tehlikeli görülen Nogaylar, özi Irmağı’nın batısına,
Turla ve Tuna arasına yerleştirildiler. Rus yayılmasına karşı tedbir alınıp, Orta Asya’dan
boylar getirilerek Doğu Avrupaya yerleştirildi. Bucak (Basarabya), iskân siyâsetiyle
müslümanlar bölgeye yerleştirilerek devlet dengesi güçlendirildi. Kafkasya’deki
Çerkezler ve Kıpçak bozkırlarındaki yerli halk ile münâsebetler kuvvetlendirilerek, Kırım
hânının ve Osmanlı halîfesinin otoritesi buralara hâkim kılındı. Osmanlılar, Orta
Asya’daki Türkleri, Rusya’ya karşı desteklemek ve münâsebet kurmak için Don-Volga
kanal projesine başladıîarsa da neticesiz kaldı.
Devlet Giray’ın 1577’de ölümünden sonra, Kırım’da taht mücâdelesi başladı. 1588
senesinde tahtı ele geçirmeyi başaran ve “Bora” ünvânı ile tanınan İkinci Gazi Giray
Hân, ülkede birlik ve beraberliği te’sis ederek, Osmanlıya sadâkatini arz ettikten sonra,
rakîbi Murat Giray’a yardım eden Çar Feodor üzerine yürüdü. Fakat Osmanlı Devleti’nin
Avusturya ile yaptığı savaşa katılmak için, 1592 senesinde Ruslarla harbi bırakıp,
andlaşma yapmak mecburiyetinde kaldı. Andlaşmaya göre Çar, on bin ruble vergi ve
belirli hediyeler göndermeyi kabul etti. İkinci Gazi Giray, Osmanlı-Avusturya
savaşlarında büyük başarılar kazandı. Boğdan Beyi’nin itaat altına alınmasını da
sağladı. Osmanlı Devleti’nin on yedinci asrın başlarında Avrupa’ya yaptığı seferlere
katılan bu yiğit Hân, 1607 senesinde vebadan öldü.
İkinci Gazi Giray’ın ölümünden sonra Kırım’da tekrar başlıyan hanlık mücâdelesi, yıkılış
târihi olan 1792’ye kadar devam etti. Bu arada Kırım hânları, on yedinci asrın
başlarından îtibâren te’sirini göstermeye başlayan Kazaklarla da mücâdele ettiler.
Osmanlı Devleti’nin Lehistan’a karşı Kazak Atamanı Droşenko’yu desteklemesi
sonucunda, 1672 senesinde Lehistan’la ve arkasından Ruslarla 1678’de yapılan
savaşlarda Kırım Hanlığının büyük yardımları görüldü. Ruslarla yapılan 1678 savaşı
sonunda, Osmanlı Devleti, Rusya’yı kendisi ile aynı seviyede görmeyerek, görüşmeleri
Kırım Hanlığına bırakınca, o sırada tahtta bulunan Murat Giray, Rus temsilcileri ile yirmi
senelik bir sulh andlaşması imzaladı. 1683 senesinde, Viyana kuşatması sırasında,
Sadrâzam’ın hakaretine uğrayan Murat Giray, intikam arpacı ile ilerleyen Jan Sobieski
idaresindeki Leh kuvvetlerini önlemeyerek, Viyana bozgununa sebeb olunca,
azledilerek, yerine İkinci Hacı Giray getirildi. Hânların şahsî sebeblerle Osmanlı
kuvvetlerini haçlılar karşısında yalnız bırakması, yenilmez olan Osmanlıyı yenilir yaptı.
Avrupalılara ümit verdi. Sonraki yıllarda devletin başına büyük felâketler açtı. İkinci Hacı
Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra, başa geçen Selim Giray, Rusların ve
Lehlilerin 1687-1689 târihleri arasında yaptıkları saldırıları yiğitçe püskürttü.
1699’da’ Karlofça Andlaşması ile Azak Kalesi’ni alan Ruslar, Kırım’a ödedikleri yıllık
vergiyi kestiler. On sekizinci asırda Rus ve Avusturya kuvvetlerinin, Osmanlı Devleti ile
yaptıkları savaşlar sırasında Ruslar, 1736 Haziran’mda Kırım Hânlığı’nın merkezi
Bahçesaray’ı yağma ve tahrip ettiler. Kırım’ın diğer, bölgeleri ve şehirleri de bu
tahribattan kurtulamadı. 1768-74 Osmanlı-Rus savaşlarında, 1770’de Bucak ve 1771’de
Kırım Yarımadası, Ruslar tarafından istilâ edildi. Savaşı neticelendiren 21 Temmuz
1774 Kaynarca Andlaşması ile Kırım, Osmanlı himayesinden çıkartılarak siyâsî ve mülkî
idare bakımından bağımsız hâle getirildi. Ahâlisi müslü man olan Kırım, dînî bakımdan
yine Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacaktı. Rusya, Kırım’daki Osmanlı kuvvetlerinin
çekilmesini, Küçük Kaynarca Andlaşmasıyla sağlayınca, “Sıcak denizlere inme” siyâseti
gereği, bütün hîle metodlarını tatbîk etmeye başladı. Kırım’da başlayan hanlık
mücâdelesine karışan Ruslar, 1777,’de kendi tarafdârları olan Şahin Giray’ın hân
olmasını sağladılar. Osmanlı tarafdârı olan Bahadır Giray, hanlık mücâdelesinde Şahin
Giray karşısında başarılı olamadı.
Tam manâsıyla Rus tarafdârlığı yapan ve Ruslar gibi yaşamaya başlayan Şahin Giray’a,
Kırımlılar, kâfir gözüyle bakmaya başladılar ve hükümdar kabul etmek istemediler.
Sonunda, Kırım’dan Türkiye’ye göçler başladı. Bu durumu değerlendiren Ruslar,
Türklerin boşalttıkları bölgelere, yetmiş bin Rus göçmeni yerleştirdiler. 1779’da
imzalanan Aynalı Kavak Andlaşması ile, Kırım Hânlarının serbestçe seçilmesi, Rus,
askerlerinin Kırım’dan çekilmesi, Osmanlı Devleti’nin Şahin Giray’ı tanıması gibi
maddeler kabul edilmesine rağmen, andlaşma yürürlüğe girmedi. Çünkü Ruslar,
andlaşmaya uymadılar ve askerlerini çekmediler. Kırım’ı ilhak edebilmek için Kırım
halkını tahrik yoluna gittiler. Bu tahrikler sonuçsuz kalmadı. Buna karşılık Osmanlılar,
Çerkez ve Kuban Türklerini Ruslara karşı desteklediler. Şahin Giray, Ruslardan da
yardım alarak, Kırım’ı Osmanlılardan ayırma ve Rus tipi bir ordu ve idarî teşkilât kurma
yoluna gitti. Kırımlılar buna karşı ayaklanıp harekete geçince, Şahin Giray Moskova’ya
sığındı. Osmanlıların desteklediği Bahadır Giray, 1782’de hân oldu. Fakat Rus generali
Potemkin ile geri dönen Şahin Giray, 1785’de tahtı tekrar ele geçirdi. Bu arada Rus
askerleri otuz bin Kırımlı Türk’ü hunharca öldürdü. Aynı senede Ruslar, Kırım’ı ilhak
ettiklerini resmen îlân ettiler. Osmanlı Devleti bu târihte içinde bulunduğu durum
dolayısıyla Rusya’ya karşr sefere çıkamadı. İşlerine yaradığı müddetçe Şahin Giray’a
büyük îtibâr gösteren Ruslar, Kırım’ı ilhak ettikten sonra ona yüz vermediler. Şahin
Giray, İstanbul’a gitmek mecburiyetinde kaldı. Fakat burada da yüz bula mayıp,
ihanetlerinin karşılığı olarak önce Rodos’a sürüldü, sonra da îdâm edildi. Osmanlı
Devleti, Kırım’ın kurtarıl ması için Ruslarla harbe girişti. Fakai muvaffak olamayıp, 1792
Yaş andlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etmek mecburiyetinde kaldı.
Kırım Hanlığının devlet teşkilâtı, Altınordu ve Osmanlı Devleti’nde olduğu gibiydi: İki
devletin teşkilâtından da müesseseler vardı. On beşinci asırdan itibaren Kırım
Yarımadası, Kabatay, Kıpçak ve Taman bölgelerinde hâkimiyet süren Kırım Hanlığının
merkezi, Bahçesaray idi. Hanlık dîvânındaki Karaçi beğleri Altınordu an’anesine göre
hareket ederlerdi. Hanlığın birinci veliahtına Kalgay, ikincisine Nûreddîn denilirdi. Devlet
işleri, hânın başkanlığında; Kalgay, Nûreddîn, Bucak, Yedisar, Kuban seraskeri, Şirin
beyi, müftî, ulugağa denilen vezir, kâdıasker, hazînedârbaşı, defterdar, aktacıbeğ,
kilercibaşı, dîvân efendisi, kâdıasker naibi, Bahçesaray kadısı ve kullarağası tarafından
idare edilirdi. Toprak, hân ailesi ve mirzalar arasında tımar olarak dağıtılmıştı. Buna
karşılık timar sahipleri, Kırım Hanlığı için asker beslerdi. Kırım askerleri, umumiyetle atlı
olup, ateşli silâhları, Osmanlılardan te’min edilirdi. Kırım süvarileri, Moskof üzerine akın
yapmakta gayet usta muhariptiler.
Kırım Hanlığı devrinde mîmârî san’at gelişmiş, bunun yanında süsleme san’atı da
inkişâf etmişti. Kırım Hânları ülke topraklarının her tarafında; saray, han, cami, medrese,
türbe, tekke, çeşme, köprü inşâ ettirmişlerdir. Bu eserler üzerinde Selçuklu ve Osmanlı
te’siri görülmektedir. Eski Kırım’daki Özbek Camii ve medresesi, Sudak’taki cami ve
Bahçesaray’daki eski türbe; Selçuklu te’sirinin birer örneğini teşkil etmektedir. Mîmârî
eserlerde on beşinci asırdan îtibâren Osmanlı te’siri başlamaktadır. Gözleve’deki Hân
Camii 1552 senesinde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Karagöz kasabasındaki
Koleç mescidi, Karasu’daki Sor Camii, kervansaray ve büyük hamam, Yeni Kale surları,
Kerç’te Bâyezîd Camii, Mustafa Çelebi Camii, medrese ve hamam, Bahçesaray’daki
Han sarayı ve civarındaki türbe on altıncı ve on yedinci asra aittir.
www.ehlisunnetbuyukleri.com
Download