sporun toplumsal boyutu

advertisement
SPORUN TOPLUMSAL BOYUTU
1-TOPLUM VE TOPLUMBİLİMİ
İnsanlar yaşamlarını toplumsal ilişkiler sistemleri içerisinde sürdüren toplumsal varlıklardır. İnsanı bu
açıdan ele alarak toplum içinde yer alan sosyal gurupları, sosyal sınıfları, ekonomik, siyasal, sosyal,
dinsel ve hukuksal kurumları, nüfusu, örf, adet değer, norm ile inançları ve bunlar arasındaki ilişkileri;
değişmeleri inceleyen bilim dalına ya sosyoloji yada toplumbilimi denir. İnsanlar toplumu ve ona ait
süreçleri toplum bilimi aracılığıyla anlayarak çözümleyebilir ve kontrol etmeye çalışır.
Toplum, belirli bir bölgede yaşayan insanlardan oluşmuş ve üyelerinin ortak bir yaşayış tarzını
bölüştükleri en büyük bir insan grubudur (1, 6). İnsanın en ilkel toplumlardan en çağdaş toplumlara
kadar sosyal bir varlık olarak yaşamakta olması toplum bilimin doğuşuna olanak hazırlamıştır. Bu
nedenle sosyolojinin insan ilişkilerinin ortaya çıkışı ile başladığı düşünebilir. Ancak sosyoloji terimi ilk
kez Fransız Auguste Comte tarafından kullanılmıştır.
Toplum sürekli bir olgudur. Bireyler zaman içinde toplumu terk etseler bile toplum yine de belirgin
özellikleriyle kendini devam ettirir ve sahip olduğu özellikleri sosyalleşme yoluyla yeni bireylere
aktarır (7, 32). Bu nedenle sosyolojinin başlangıç noktası sosyal ilişki yani başkalarıyla insani ilişkiler
içinde bulunan bireydir.
‘Sosyal terimi Latince socius sözcüğünden türetilmiştir. Socius'un anlamı birliktelik, birlikte oluştur.
Socius olmak gizilgücü kişide doğuştan vardır. Bu gizilgüç sosyalite olarak da adlandırılır. Kişi, sadece
başkalarıyla ilişki kurma eğilimine sahip olduğu için da sosyaldir. Bu nedenle sosyal bilim kişileri
sadece bu görünümleri içinde inceler (3, 20). Bu nedenle sosyologlar kişileri sosyal davranışları
yönünden aynı olarak ele alır. Kuşkusuz her kişi fizik birim olarak farklıdır. Bu farklılıklar fizyolog,
biyolog, patolog, psikolog, psikiyatrist vb. bilim adamlarınca ele alınıp çözümlenmeye çalışılır. Sosyolog
ise insanı sosyal kişi olarak, hepsini birlikte olma, başkalarıyla ilişki kurma özelliğine sahip kişiler
olarak değerlendirir.
İnsanlar en eski çağlardan beri dikkatlerini toplum sorunları üzerine çevirmişlerdir. Ama bu gerçeği
bilim düşünüşüyle incelemek fikri Rönesans'tan sonra doğmuş, ağır ağır gelişmiş ancak 19'uncu
yüzyılın ilk yarısında A. Comte'la Le Play'ın elinde gerçekleşmeye yüz tutmuştur (6, 13). Bu dönem
dünya çapında sonuçlara yol açan sanayi devrimi nedeniyle sosyal ve ekonomik sorunların değişikler
gösterdiği bir sürece denk gelmektedir. Böylece sosyoloji, felsefe, özellikle tarih felsefesinden
ayrılarak başlı başına bir bilim dalı olarak kabul görmüştür.
Sosyolojinin bu kadar geç ortaya çıkışının nedeni, sosyal olay ve olguların, doğa olay ve olgularından
çok farklı olarak kabul edilmesi, kendilerine özgü niteliklerinin varlığının ve bilimsel incelemelerinin
yapılamayacağının savunulmasıdır. Bazen de sosyal olayların doğaüstü olduğu ileri sürülmüştür. Bu
nedenle sosyoloji uzun yıllar filozofların, ahlakçıların, ilahiyatçıların ötesine geçememiştir (8, 17). Bu
bağlamda sosyolojinin doğuşunu hazırlayan filozoflar arasında Platon, Aristoteles, Saint Augustinus'u
sayabiliriz. Bu doğuşun müjdecisi ise Mukaddime adlı ünlü yapıtıyla İbn-i Haldun olmuştur.
İbn-i Haldun'a göre insanın sosyal yaşamının hal ve tabiatının incelenmesi kendi başına ayrı bir
bilimdir. İnsanlığın toplumsal evriminde aşamalar vardır ve değişik toplumlar arasındaki farklar,
coğrafi çevrenin, iklim koşullarının, üretim koşularının farklı oluşundan kaynaklanmaktadır (4).
Machiavelli, Calvin, Bodin, Habbes, Locke, Spinoza ise toplumu dinsel, siyasal ve ekonomik açılardan
ele alarak sosyolojinin sosyal felsefe içinde gelişerek sonradan bağımsız bir bilim haline gelmesine
katkıda bulunan diğer düşünülürlerden bazılarıdır.
Sosyoloji terimi ilk kez 1838'de Comte'un Pozitif Felsefe Derslerinin IV. cildinde en gelişmiş Pozitif
bilim olarak tanımlanmıştır. Rousseau, Montesquiev, Saint-Simon, A. Comte, Le Play ve Karl Marx
bağımsız bir bilim olarak sosyolojinin öncüleri olmuşlardır. Bunlardan sonra sosyolojiye en büyük
katkıyı yapan sosyologlar Emile Durkheim, Max Weber, Vilfredo ve Pareto olmuştur. Sosyolojinin
yaygınlaşmasında etkin rol oynayan sosyologlardan bazıları ise William G. Sumner, George Simmel,
Ferdinand Tönnies'dir (5,517).
20. yüzyılda yaşanan ekonomik, kültürel ve teknolojik gelişmeler toplum hayatında da yeni gelişmelere
ve sosyal değişimlere yol açmıştır. Bu değişmeler sosyolojinin de bir takım dallara ayrılmasına neden
olmuştur.
Hukuk sosyolojisi, Eğitim Sosyolojisi, Sanayi Sosyolojisi, Din Sosyolojisi, Spor Sosyolojisi, Aile
Sosyolojisi vb. Toplumsal değişiklikler toplumsal sorunların farklılaşmasını ve karmaşıklaşmasını
beraberinde getirdiğinden özel olarak ele alınıp incelenme zorunluluğu doğmuştur. Ve yeni sosyoloji
dalları uygulamalı çalışmalar ve araştırmalar ile toplumsal yaşamın farklı boyutlarını incelemeye
yönelmiştir.
Sosyoloji dinamik bir bilimdir, dünü ve bugünü yakalar. Yaşanan çağa ışık tutar, sosyal olayların ve
olguların sonunun gelmediği hesaba katılırsa, sosyoloji de canlı bir sosyoloji olarak devam eder.
Sosyoloji meselelere sistemli bir yaklaşımdır. Yere, zamana ve toplum yapılarına göre olan sebepsonuç ilişkilerinin değerlendirilmesidir. (2, 38). Bu değerlendirmeleri yaparken sosyoloji, felsefe,
coğrafya, psikoloji, etik, hukuk, ekonomi, siyaset, spor, işletme, eğitim vb. bilim dallarından
yararlanır.
Herkes, her zaman toplumda yaşamak, başkalarıyla ilişki kurmak ve sosyal roller icra etmek zorunda
olduğu için sosyolojik bilgi her kariyer ve meslek için yararlıdır (3, 15). Öğrenciler de toplumun birer
üyesi olarak öğrenimlerini tamamladıktan sonra değişik statü ve rollerde toplumsal yaşamlarını
sürdürecekler. Okul yıllarından sonra başarılı ve etkili olmaya çalışırken toplumsal bilgiler onlara yol
gösterir. Özellikle öğretmenlik, hukuk, siyaset, gazetecilik, pazarlamacılık gibi direk olarak insanlarla
ilgili mesleklerde çalışacak olanlar için toplumsal bilgiler mutlu ve başarılı olabilmelerinin önkoşulu
olarak kabul edilebilir.
Download