***KONU: İSTANBULUN FETHİ ve BERAT KANDİLİ 1 – 29/05/2015 اَ ْل َح ْ َّ ص ْح ِبهِ ُ بُا ْل َعال َِم َُ ُر ِ ُوال َّ َىُرسو ِل َناُم َح َّ ين*ُ َوال َّ سلَام َ ُو َعلَىُآلِهِ َ م ٍد َ صلَاة َ ُو َ ُعل َ مدُُ ِللهِ َ ين* معِ َ ا َْج َ َىُشف ۪ي ِعُذنُو ِب َناُ واُعل ص ُّل م ٍُ واُعل ص ُّل م ٍُ ص ُّل َىُطب ۪ي ِ بُقلو ِب َناُم َح َّ َ َىُرسو ِل َناُم َح َّ َ َ َ َ د*ُ َ د*ُ َ َ واُعل َ د* م ٍُ م َح َّ *ُوا َف ِوضُُ بُاشْ َر ْحُل َر ِ لُع ْق َد ًة ِ احل ْ ُم ْنُل َ ىُو ْ ِسانِىُيَ ْف َقهواُ َق ْولِى َ َم ِر َ ِىُص ْد ِر َ َ ىُو يَسِ ْرُلِىُا ْ يرُ ِبالْعِ ُبَا ِد* َم ِريُاِلَيُال َّلهِ ُ*ُا َِّنُال َّل َُ هُبَ ِ ا ْ ص ٌ م َت َناُ َّكُاَ ْن َ تُا ْل َعل ۪يمُا ْل َحك ۪يمُ*ُسبْ َحا َن َ م َت َناُاِن َ سبْ َحا َن َ اُم َ مُ َل َناُاُِلَّ َ مُ َل َناُاُِلَّ َ اُماُ َف َّه ْ اُع َّل ْ كُلاَُ َف ْه َ كُلَاعِ ْل َ تُا ْل َج َوادُا ْلكَر ۪يمُ* كُاَ ْن َ اِ َُّن َ ُالرحِ يـمِ * اَعوذُ ِبال َّلهِ ِ ـنُال َّ م ِ شيْ َط ِ ـن َّ ســــمِ ُال َّلهُُِ َّ ان َّ ُالر ِجيــمِ *ُ ِب ْ ُم َ الر ْح َ انُ َت َّوابًا إِ َذاُ* َو َرأَيْ َ ُر ِب َ ونُفِيُ ِد ِ اجُ* َف َ اس َت ْغف ِْرهُإِنَّهُكَ َ ُو ْ ينُال َّلهِ ُأَ ْف َو ً َّاسُيَ ْدخل َ ك َ تُالن َ س ِب ْحُ ِب َح ْ م ِد َ ُوا ْل َف ْتحُ َجاءُ َن ْ صرُال َّلهِ َ م* قُال َّلهُا ْل َع ِ *ُوُ َقا َ ُص َّليُال َّله َ ص َد َ ُو َ ُعلَيْهِ َ يم َ ُرسولُال َّلهِ َ َ ُس َّل ْ ظ ْ ل َ ج ْيشُ كُا ْل َُ س َط ْن ِ مُا ْل َج ْيشُ َذ ِل َ مُالْأ َ ِميرُأَ ِمير َ لَت ْف َت َح َّنُا ْلق ْ ه َ اُو َلنِ ْع َ طي ِنيَّةُ َف َلنِ ْع َ ل* ماُ َقا ْ ِيماُ َقا ْ ص َد َ لُا َْوُكَ َ ُرسولُال َّلهِ ُف َ َ ق َ )Şule Çakırbaş, Mukadder Arif Yüksel hocalarımız ve islamdahayat.com dan alınan vaazlar birleştirilerek düzenlenmiştir. (Hüseyin Karataş. * Dikkat: Dosya Wörd’ün farklı versiyonlarında açıldığı zaman Ayet ve Hadis metinlerinde, Arapça kelimeler birbirine girebilmektedir. Mutlaka kontrolü yapılmalıdır. * A5 (yarım Dosya) kağıdına yazdırabilirsiniz. 1 1 Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden, Bizleri İslam nuru ile nurlandıran, Bizleri Müslüman bir anne babadan ve dünyaya getiren, Ve bizleri bu mübarek saatte bu mübarek çatı altında toplayan Yüce Rabbimize hamdü senalar olsun.. Salât ve selâm efendiler efendisi sevgililer sevgilisi Hz. Muhammed (sav)in üzerine olsun.. Muhterem Müslümanlar! İslam tarihi ve İslam’a girdikten sonra oluşan Türk tarihi, İ’lay-i Kelimetullah uğruna yapılmış sayısız sefer, şanlı zafer ve fetihlerle doludur. Türklere Oğuz Destanında hedef gösterilen ‘büyük nehirlere ve denizlere varma’ hedefini işaret eden “Kızılelma” ideali Türklerin Müslüman oluşundan sonra İ’lay-ı Kelimetullah halini alarak ulvi bir mahiyet kazanmıştır. İslam davetinin başladığı ilk yıllardan beri davetçiler ve mücahitler, dünyada İslam’ı duymayan kimse kalmaması için ülke ülke dolaşmışlar, bazı yerlerde tebliğ, davet ve ikna ile bazı yerlerde ise savaş, zafer ve fetih ile İslam dinine katılımlar olmuş, İslam dini dalga dalga yayılmış, 21.yy’da 1.5 milyar insanın inandığı en büyük din haline gelmiştir. Eğer, bütün dünyevi beklentilerini ve nefsani arzularını bir tarafa bırakarak hayatını ortaya koyan fedakar tebliğcilerin ve kahraman mücahitlerin gayretleri olmasaydı, atalarımız ve bizler İslam nimeti ile müşerref olmayabilirdik. Allah Teala Kuranı Kerimde şöyle buyurur: ُصا ِب ۪ر ي َن من ِۜ ِ ص ٰل َّ ُم َعُال َّ ُوال َّ واُاس َت ۪عينواُ ِبال ْ َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ َ صبْ ِر َ وةُا َِّنُال ّٰل َه َ ٰينُا 2 “Ey iman edenler! Allah’tan sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” Bakara, 2/153 Sabır ve namaz, nefsin kötü arzularına karşı en büyük silahtır. ُم ْ ُو يث َِب َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ ْ م َٓنواُا َ م َ تُاَ ْق َد َ ٰينُا ْ امك ْ ِنُ َت ْنصرواُال ّٰل َهُيَ ْنص ْرك “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı dininde sabit kadem kılar.” Muhammed, 47/7 Saf Suresi 10, 11, 12 ve 13. ayetlerde Allah Teala biz mü’minlere elim bir azaptan kurtaracak karlı bir ticaretin şeklini ve büyük kurtuluş olarak vasıflandırılan cennetin yolunu göstermiş ve mü’minleri Kuranı Kerimde şöyle müjdelemiştir: ُيم ٍ بُاَ ۪ل ٍ ُع َذا ِ م ْ ه َ ُمنوا َ ُم ْن َ م َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ َ ٰينُا ْ ار ٍةُت ْن ۪جيك ْ لُاَد ُّلك َ ُع ٰلىُتِ َج “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?” Saf 10 ُم ونُ ۪ف ِ ُواَ ْنف ِ ُوت َج ِ يُس ۪ب َ َ اهد َ تـ ْؤ ِمن َ م َ ُو َرسو ِل ۪ه َ ونُ ِبال ّٰل ِه ْ يلُال ّٰل ِهُ ِبا ْ مُ ٰذ ِلك ِْۜ ُسك ْ َم َوا ِلك َُ مُ َت ْعلَم ون ْ مُا ِْنُك ْنت ْ َخيْ ٌرُلَـك “Allah'a ve Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” Saf 11 ُُط ِيبَ ًةُ ۪في َُ ن ٍ ُجن ِ َّاتُ َت ْج ۪ر َ م َ سا ِك ْ يُم َ م َ نُ َت ْحتِ َهاُالْاَ ْن َهار َ م َ ُو ْ ُو ي ْد ِخ ْلـك ْ مُذنوبَك ْ يَ ْغ ِف ْرُلَـك ُظيم ُ۪ كُا ْل َف ْوزُا ْل َع ِ َجن َ ُع ْد ٍِۜنُ ٰذ ِل َ َّات 3 “İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.” Saf 12 ُين ِ َُوب ِۜ ٌ ُو َف ْت ٌحُ َق ۪ر ِ ص ٌر َ ۪ش ِرُا ُْلم ْؤ ِمن َ ُم ْ َوا ْخ ٰرىُت ِحبُّو َن َهاُِۜ َن َ يب َ نُال ّٰل ِه “Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.” Saf 13 «Yakın bir fetih» hakkında şu yorumlar yapılmıştır: Mekke’nin müslümanlar tarafından fethedileceği; Kureyş’e karşı galibiyet elde edileceği; İran ve Doğu Roma’nın müslümanların hakimiyetine gireceği yorumlarıdır. َٓ منواُك ُن ۪ ل َ ماُ َقا ِ مُ ِل ْل َح َو َ ُع َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ ْ ُم َ ار ُ۪ي َن َ يسىُابْن َ َارُال ّٰل ِهُك َ ونواُ َا ْن َ ٰينُا َ ُم ْر َي َ ص ُنُبَ َُ۪ٓني ِ ُطائِ َف ٌة ََٓ ت ْ م َن َ اريُاِلَىُال ّٰل ِِۜهُ َقا ِ لُا ْل َح َو ۪ َٓ ص َ ُّار ي ْ ُم َ ٰصارُال ّٰل ِهُ َفا َ ونُ َن ْحنُاَ ْن َ اَ ْن َُ اه ۪ر ي ن َصبَح واُع ٰل من ِ واُظ ِ ىُعد ِو ََٓ ت ْ ُوكَـ َف َر َ َ اي ۪ ِس ََٓر َ َ َ ُطائِ َف ٌ ٌۚةُ َفاَيَّ ْد َناُا َّل ۪ذ ْ ا َ ل َ ٰينُا ْ مُ َفا ْ ه “Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa havarilere: Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir? demişti. Havariler de: Allah (yolunun) yardımcıları biziz, demişlerdi. İsrailoğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de inkâr etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.” Saf 14 Kur’an-ı Kerim’de hem Zafer hem de Fetih adını taşıyan iki ayrı sure vardır. Fetih suresi, bir rivayete göre Mekke’nin fethini müjdelemekte, başka bir rivayete göre ise de müşriklerle yapılan Hudeybiye antlaşmasını fetih olarak nitelendirmektedir. Çünkü bu antlaşma ile müşrikler müslümanlarla anlaşmak üzere masaya oturmuşlar ve müslümanları bir devlet olarak tanımışlardır. Antlaşma ile oluşan barış ortamında İslam dini hızlı bir şeklide yayılmıştır. 4 Nasr, zafer suresi ise Kur’an’ın indirilen son suresidir. Adeta İslam’ın mutlak zaferini ve fethini teyit etmektedir: ُُوا ْل َف ْتح ََٓ اِ َذ ْ اءُ َن َ صرُال ّٰل ِه َ اُج “Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği” Nasr 1 ًينُال ّٰل ِهُاَ ْف َواجُا َ َْو َراَي ِ ونُ ۪فيُ ۪د َ َّاسُيَ ْدخل َ تُالن “Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit” Nasr 2 ًُانُ َت َّوابا َ ُر ِب َ َف َ َاس َت ْغ ِف ْر ِۜهُاِنَّهُك ْ ُو َ ك ْ س ِب ْحُ ِب َح َ م ِد “Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” Nasr 3 Muhterem Kardeşlerim! İslam tarihi şanlı zafer ve büyük fetihlerle süslenmiştir. İslam’ın Mekke döneminde Allah Teala, iç savaşa sebep olacağı için savaşa izin vermemiştir. Medine döneminde ise; Bedir savaşı Medine yakınlarında yapılmıştır. Bedir savaşında Allah Teala, meleklerden oluşan bir ordu göndermiş ve müslümanları desteklemiştir. Uhud savaşında müslümanlar Peygamberimizin tembihine uymadıkları için ilk etapta bozguna uğratmışlar, 70 şehit verilmiş ancak ardından toparlanmışlar ve düşmanı püskürtmüşlerdir. Hendek, Hayber, Mute savaşları da Allah’ın izni ve desteği ile zaferle sonuçlanmıştır. Alparslan’ın Malazgirt zaferi, Fatih’in İstanbul’u fethi, Çanakkale Zaferi, Kurtuluş savaşımız. Kazanılan bütün zaferler “İ’lay-ı Kelimetullah” için yapıldığından Allah’ın manevi desteğine mazhar olmuştur. Zaten Allah’ın manevi desteği olmadan da elde edilebilecek hiçbir sonuç yoktur. 5 Kardeşlerim! Şunu iyi bilelim ki, 50 yıl öncesine kadar devletlerin anlaşma dili savaş idi. Uluslar arası arenada güç dengesi savaşla kuruluyordu. Güçlü olan taraf, zayıf olanı yeniyor yada boyun eğdiriyordu. Günümüzde de bu kural kısmen geçerli olsa da, makul bir sebep olmadıkça bir ülke diğerine savaş ilan edemiyor. Savaşamayacakları ülkeler ilede, uluslar arası şirketlerin ticari faaliyetleriyle, yada istihbarat örgütleri bir takım entrikalarla daha profesyonelce yapıyorlar. Eskilerin savaş yoluyla elde ettiği sonuçları günümüzün legal ve illegal kuruluşları; güç odakları, uluslar arası kuruluşlar, istihbarat örgütleri, Terör Örgütleri, uluslar arası holdingler, yazılı ve görsel medya ve internet aracılığı ile elde ediyorlar. O halde dünya çapında güç sahibi olmak, dolayısı ile söz ve itibar sahibi olmak için başta kendi içimizde birliği sağladıktan ve belli bir güce eriştikten sonra söz konusu iletişim araçlarını kullanarak savaş meydanlarında kazanılandan daha etkili ve kalıcı zaferler ve fetihler elde edebiliriz. Allah Teala milletimize ve İslam ümmetine birlik ve dirlik içinde yaşamayı nasip eylesin. Yüce Rabbimiz, İslam ümmetine içinde bulunduğu sıkıntıları bertaraf ederek irade buyurduğu seviyeye yükselmeyi nasip eylesin. Yüce Rabbimiz bizlere, ecdadımızın bıraktığı maddi ve manevi mirasa sahip çıkacak bilinç ve dirayet nasip eylesin. Muhterem Kardeşlerim! Bir çağı kapatan bir çağı açan fethin adıdır İstanbul’un fethi. İstanbul’un fethi sadece bir şehrin fethedilmesi değildir. İslam Dininin o eşsiz güzelliğinin, adaletinin, din ve vicdan özgürlüğünün bütün insanlığa yansımasının adıdır İstanbul’un fethi. Hz. Peygamber Efendimiz’in İstanbul’un fethedileceğini müjdeleyen sözleri, Müslümanların burayı fethetme yönündeki duygularını coşturmuş; buraya defalarca sefer düzenlemelerine vesile teşkil etmişti. ُج ْيش َُ كُا ْل ِ س َط ْن َ مُا ْل َج ْيشُ َذ ِل َ مُالْأ َ ِميرُأَ ِمير ْ لَت ْف َت َح َّنُا ُْلق َ ه َ اُو َلنِ ْع َ طينِيَّةُ َف َلنِ ْع 6 “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!’’ Ahmet Bin Hanbel, Müsned IV, 225 Bu müjdeye ulaşabilmek için İstanbul defalarca kuşatıldı. Hatta ilk kuşatma sahabelerin de içinde bulunduğu bir ordu tarafından gerçekleştirildi. Başta Peygamber Efendimizi hicret sonrası, yedi ay misafir etme şerefine nail olan Ebu Eyyûb el Ensari olmak üzere pek çok sahabe… İstanbulun fethinde bulunabilmek Peygamber Efendimizin bu müjdesine nail olabilmek için seferlere katılmışlardır. Peygamber Efendimiz müjde verdi. Bütün Müslümanlar bu müjdeye nail olmak istedi. Peygamber Efendimiz bir müjde verdi. Genç bir hükümdar karar verdi. “Ya İstanbul onun olmalıydı, ya da o İstanbul’un.” Bir Mehmet karar verdi. Çünkü karar vermek bir işin yarısıydı. Yüce Rabbimiz de öyle buyurmuştu. ُين َ م ُّ ُعلَىُال ّٰل ِِۜهُا َِّنُال ّٰل َهُي ِح ْ َّتُ َف َت َوك َ ل َ َفاِ َذ َ بُا ْلم َت َو ِك ۪ل ْ اُع َز “Bir kerede karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Al-i İmran, 3/159 İşte bir işe azmetmenin, azmettikten sonra tevekkül etmenin en güzel göstergesidir İstanbul’un fethi. Nasıl azmetmek gerekir? Nasıl tevekkül etmek gerekir? sorusuna cevap arayanların cevabı İstanbul’un fethinde saklıdır. Fetih, insan ile İslam’ın arasındaki engelleri kaldırmanın öbür adıdır. Amaç, insan ile İslam arasında bir yol açmaktır. İstanbul’u fetheden Fatih de, onun aziz ordusu da bu amaçla yola çıkmıştı. Onun için ‘’Ehl-i İslam’ın mücerret gayretidir gayretim’’ diyordu koca Fatih. 29 Mayıs 1453… Asırlar süren bir hasretin vuslat günü oldu. O gün tarihin yaldızlı sayfalarına bir not düştü Fatih: ‘’Fetih muhabbetle başlar!..’’ ve ‘’Aslolan gönüllerin fethidir!’’ Aslında onun dünyaya açılması, askeri bir fetih değil, bir insanlık mesajı ve gönülleri Allah’la buluşturma gayretiydi. Gülen gözlerle uzatsak ellerimizi insanlara, Fatih gibi gönül tahtlarında ağırlanacağız 7 bizler de. Her gönül bir İstanbul olacak, her gönül bir fatih. Tarihten günümüze şöyle bir bakarsak; zorla ele girenler, zorla elden çıkmıştır. Bu fetih, imanın inkara, ilmin cehalete, birliğin nifaka galebesidir. Allah yolunda yapılan bir mücadeledir ve Allah’ın yardımı sayesinde zaferle neticelenmiştir. Zira Cenab-ı Hak: ُم ْ ُو يث َِب َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ ْ م َٓنواُا َ م َ تُُاَ ْق َد َ ٰينُا ْ امك ْ ِنُ َت ْنصرواُال ّٰل َهُيَ ْنص ْرك “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı savaşta sabit kılar.’’ Muhammed, 47/7 Savaş, ne Kur’an ne de Allah Rasulü tarafından asla bir ‘fetih’ olarak adlandırılmamıştır. Savaş, fethin araçlarından sadece bir araçtır ve başka çare kalınmadığında başvurulması gereken bir araçtır. Haddi zatında fetih anlayışı iki türlüdür: - İnsanın hırs ve aç gözlülüğüne dayanan fetih anlayışı. - Ulvi (İlim, iman, adalet ve barış gibi) bir gayeye dayanan fetih anlayışı. Peygamberlerin, alimlerin ve gönül erlerinin yaptığı fetihler gibi ki, İslam’ın fetih anlayışı da bu ikincisidir. İslam fetihleri her şeyden önce arazi parçalarını değil kalplerin fethedilmesini amaçlar. Bu yüzden Müslümanlar fethedilen ülkelerde din, mezhep, ırk gibi insanları farklılaştıran hususlara saygı göstermişler ve halkın islamiyeti kabul etmesi için baskı uygulamamışlardır. İslam fetihlerinin başarı nedenlerinden en önemlisi, fethedilen ülkelerde öncelikle barış ve sosyal adaletin tesis edilmeye çalışılmasıdır. İstanbul’un fethi de ulvi gayeye dayanan bir fetih anlayışının en güzel örneklerinden birisidir. Muhterem Kardeşlerim! Fatih olabilmek için yani İstanbulu fethedebilmek için önce eğitim gerekmekteydi. Nitekim öyle oldu. Mehmet çocukluğundan itibaren devrin en büyük alimlerinin 8 önünde diz çöküp manevi bir terbiye aldı. Milli ve manevi değerler ışığında yetişti. Fetih ruhunu ortaya çıkaran en önemli özelliğin başında belki de bu gelmekteydi. Peygamber Efendimiz, Fatih’e işaretle, “…ne güzel hükümdardır” buyuruyor. Bu işareti, onu yetiştiren babası II. Murad Han’a veya hocası Akşemseddin’e de yapabilirdi. Yapmadığına göre, bu müjdenin ifade ettiği başka gerçekler de vardır. Her şeyden önce Fatih, bir devlet başkanı olarak kurmuş olduğu sistem ve yeşertmiş olduğu zemin ile nice nice Akşemseddin’lerin yetişmesini sağlamıştır. İkinci olarak İstanbul’u fetheden muzaffer bir kumandan olmasının yanında, medresede kendisine ayrı oda tahsis edilecek seviyede ilim ve aynı ölçüde bir kalp ve ruh insanıydı. Bir diğer ifadeyle o, madde ve manayı birbiri içinde bütünleştirip bünyesinde barındıran bir alperendi. Fasıldan Fasıla-1, 10.Bölüm Fethin ruhunu yansıtan bir başka unsur ise Fatih’in ordusuydu. Sevgili Peygamberimiz hadislerinde onu överken “O’nu fetheden ordu da ne güzel ordudur’’ diyerek orduya da atıf yapmakta idi. Mehmet’ i yetiştiren ve Fatih yapan asıl unsur unutulmamalıydı. Unutulmadı da. Mehmet Fatih olurken kendisini yetiştirenlerle beraber şehre girdi. Yanında Akşemseddin vardı. Fatih Sultan Mehmet cihan padişahı olmasına rağmen üstadına son derece ihtiramda bulunmuş, fetih gerçekleştikten sonraki sevinci sorulduğunda: ‘Sanmayın ki sevincim, sadece İstanbul’u feth içindir. Ben bu şehrin asıl manevi Fatih’i olan Akşemsettin gibi aziz birinin yanımda bulunmasına seviniyorum’, diyordu. Kardeşlerim! Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri, çok yaşlı olmasına rağmen, tâ Yezid’in emir olduğu dönemlerde İstanbul kapılarına kadar geliyor. Bu yaştaki bir insan, yine torunları tarafından atın üzerine bindiriliyor ve at üzerinde tâ İstanbul önlerine kadar geliyor. Aylar, haftalar geçmiş fakat fetih müyesser olmamıştı. Nihayet ölüm ruhunu sarınca, ordu kumandanı soruyor: ‘Ey Allah’ın Peygamber’inin sahabesi, bir isteğin var mı, yerine getirelim?’ diyor. Ebu Eyyûb el-Ensari Hazretleri de: “Beni alın götürebildiğiniz kadar ileriye götürün. Hatta imkan varsa surların içine girin ve beni oraya gömün! Biz İstanbul’u fethetmek için geldik, 9 ama bana nasip değil. Ne var ki bir gün Efendimizin bu haberi mutlaka çıkacak ve bu müjdesi mutlaka tahakkuk edecektir. Ben burada gömülü olayım. Yani başımdan gaçen İslam süvarilerinin kılıçlarının, kalkanlarının şakırtılarını işitmek hoşuma gider. Bırakın hiç olmazsa o leventlerin seslerini duyayım.” diyor, aradan 5-6 asır geçiyor. Cenab-ı Hak o muştuyu Osmanlı Padişahı, 22 yaşındaki Fatih Sultan Mehmete nasip ve müyesser ediyor. Asrın Getirdiği Tereddütler, IV İstanbul Müslümanlar tarafından fethedilmeden önce evvela Ebu Eyyûb el-Ensari Hazretlerini bir misafir olarak kabul etmiş, bağrını ona açmıştır. Ebû Eyyûb el-Ensari ki, Efendimize mihmandarlık yapan bu insan, İstanbul’a gelmiş, burada vefat etmiş; sonra da İstanbul ona mihmandarlık yapmaya başlamış. Evet, Büyük Hünkar, İstanbul’u fetheder etmez, henüz Fatih Camiini yapmadan, Ayasofya’yı camiye çevirmeden, İstanbul adına tasarladığı planları ele almadan evvel, yanında ma’na gözü açık ve Kâf Sûresi 22. ayetin sırrının dünyadaki temsilcilerinden Akşemseddin Hazretlerine, ‘Allah Resulünün Mihmandarı, Sahabe-i Güzinden, Ebu Eyyûb el-Ensari Hazretlerini bana bul’ demiş. O zat da keşfen bulup çıkarmış, sonra da yanı başında kendi ismiyle, hem İstanbul’un hem de bütün İslam dünyasının en güzel mabetlerinden biri inşa ettirilmiştir. Evet! bir yönüyle İstanbul, Peygamber Efendimize ait çok mühim bir emaneti bağrında saklamakta ve adeta cihad adına gelen bu şanlı sahabi cihat şehrinin bir remzi olmaktadır. Kardeşlerim! Bura da bir-iki hususu da zikretmek gerekir; İstanbul fethedildiği gün surlara çıkıp, sancağını diken Ulubatlı Hasan, sıradan bir nefer değildi; o Enderun’da yetişmiş bir zabitti ve aynı zamanda Fatih’in ders arkadaşıydı. O devrede onlar birkaç kişiydiler. Ulubatlı, surlar aşıldığı gün vücudu delik deşik olması pahasına, surlara çıkmış ve bayrağı surlara dikmeye muvaffak olmuştu. Bir müddet sonra da Fatih bu levendin başı ucundaydı. Ulubatlı, son anlarını yaşıyordu. Dudağındaki tebessüm Fatih’i hayrete düşürmüştü. Sordu: ‘Niçin tebessüm 10 ediyorsun?’ Cevap verdi: ‘Biraz evvel buraları Allah Resulü teftiş ediyordu. O’nun gül cemalini gördüm. Sürûrum, sevincim bundandır.’ Dokuz asır evvel haber vermişti. Dokuz asır sonra da orayı fethedecek ordunun içinde bulunuyordu. Üç dört kişi dahi olsa, samimi bir kalple dine hizmet için bir araya gelseler; muhakkak Allah Resûlünün ruhaniyatı orada hazır olacak, onları ve orayı şereflendirecektir. İşte İstanbul’un fethi de sıdkın diğer şahitleri Allah Resûlü’nün doğruluğunu gösteren delillerden biri olduğu gibi, Ebu Eyyûb el-Ensari de bu şehadetin inandırıcı ayrı bir şahidiydi, zira orasının fethedileceğini ilk duyanlardan birisi de oydu. Ve onun içindi ki, tâ Medine’den kalkıp gelmiş ve cesedinin İstanbul’a defnedilmesini vasiyet etmişti. Değerli Mü’minler! İstanbul’un fethi tarihi bir hikaye değildir. İstanbul’un fethi, Müslüman Türk milletinin en önemli nişanelerinden biridir. İnsanlara zulmedilmemiştir. Yaşlılara, kadınlara, din adamlarına asla dokunulmamıştır. Hiçbir ibadethane yıkılmamıştır. Her insan özgürce inandığını yaşama fırsatı bulmuştur. Fatih’i fatih yapan en önemli ilke insana verilen değer değilmiydi? Kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın insan kıymetliydi. Çünkü Yaratan tarafından yaratılmış idi. Eğer Osmanlı Devleti kurulamamış veya yeterince güçlü bir şekilde gelişememiş olsaydı, 20. Yüzyıl başlarında uğradığı zillet, Allahu a’lem, İslam dünyasını 16. Yüzyılda bekliyor olacaktı. Onun için 1258 ile 1492 tarihleri arasından 1453’ü çekip aldığımızda, iki ayağı kopmuş, kötürüm ve sahipsiz bir İslam dünyası tablosunun içinde buluruz kendimizi. İstanbul’un 29 Mayıs 1453’teki fethi, birçok başka açıdan olduğu kadar yeryüzünde yeni bir medeniyet kurma çabasını, bir medeniyet projesini temsil ettiği için de önemlidir ve günümüzde asıl bu yönüyle anlatılmalı ve anlaşılmalıdır. Artık şu gemilerin karadan yürütülmesi, surlara yeniçeri tırmandırılması, Ulubatlı Hasan’ın kan revan içinde temsilleri, döktüğümüz topların 11 surlarda ne muazzam gedikler açtığını bir kenara bırakmalı ve ille de fethin tarihini anlatacaksak, onun hangi medenî-kültürel hamlelerin tetikleyicisi olduğunu ve İslam’ın yeryüzünü büyük bir bahçe haline getirme idealinin hangi noktasını işgal ettiğini dikkatle tespit etmeliyiz. Ancak bu suretle Fatih’in kafa ve gönlündeki hakiki fethin, bir yarımadanın içine sıkışmış olan toprak parçasını ne pahasına olursa olsun zaptetmekten ibaret olamayacağını görebilir ve gösterebiliriz. Bu noktada Yahya Kemal’in, ‘Biz İstanbul’da mekânı değil, zamanı fethettik’ anlamındaki sözlerini unutmamamız gerekir. Zamanın fethi, İstanbul’un ruhunun fethi demekti. ‘’Feth’’in kelime anlamı ‘açmak’ olduğuna göre, İstanbul’un fethi, İstanbul’un ‘açılması’ anlamına geliyordu. Bir başka deyişle, İslam’ın kurmayı hedeflediği o büyük insanlık bahçesine açma ve açılma… Dolayısıyla; Değil mi ki, son Peygamber Hz. Muhammed (sav)’in hadisindeki o müjde ‘’alemlere rahmet’’ olarak gönderilmiş birinin mübarek ağzından çıkmıştır, onun anlamı bir kalenin fethiyle sınırlı olmamalıdır. Yeni bir gül bahçesi, yeni bir hamle, düşen bayrağa koşan bir el… Velhasıl İstanbul, buydu. İstanbul buydu da, fethi gerçekleştiren “güzel emir” neydi? Fatih, genç yaşında İstanbul’u fethedip kutlu müjdeye nail olurken, etrafındaki pek çok insanın zannettiğinin tersine, fethin o gün bitmediğini, tam da o gün başladığını ve asırlarca devam edeceğini biliyordu. Düşünürsek: Eğer İstanbul’un sadece ‘ madde’sini fethetseydik ve fetihten sonra, son 50 yılda yaptığımız gibi bu insanlığın gözbebeği olan şehri yıkıp yok etseydik, bugün hangi yüzle fetih yıldönümlerini kutlar, hangi yüzle bu şehrin zamanını, yani ruhunu fethe talip olduğumuzu söyleyebilirdik? Allahtan ki, onlar bizim gibi bakmıyorlardı İstanbul’a. Tıpkı Necip Fazıl’ın Bakışında olduğu gibi, onun içinde ki anlamı, Fatih’in bir madde fatihi değil, bir mana fatihi olduğunu biliyor, buna inanıyor ve sonucunda İstanbul’u, yeryüzüne, bir Mutluluk Kapısı (Dersaadet) kılıyorlardı. 12 İstanbul’un fethini ve tarihteki bütün fetihlerle elde edilen sonuçları korumak ve evrensel anlamda yeni fetihlere ulaşmak için, ahlak ve maneviyatla donanımlı güçlü bir toplum olmak, çok çalışmak ve dünya çapında maddi bir güce ulaşmak gerekiyor. Allah’ın dünyevi mükafatı, din ve millet ayırımı yapmadan, çalışan herkese verdiğini hiçbir zaman unutmamalıyız. İstanbul’n fatihi, Fatih Sultan Mahmet Han ve onun askerlerinin ruhuna ve tüm şehitlerimize Rahmet diliyorum. Allah bizi hiçbir zaman bu güzel şehrimizden ve vatanımızdan ayırmasın ve aziz şehitlerimizin ruhu şâd olsun. Değerli Kardeşlerim! Önümüzdeki Pazartesi günü Berat Kandilini idrak edeceğiz. Üç aylar denen ve inananlar için nice mükafatların tezahür ettiği bir zaman diliminin tam ortasında yaklaşıyoruz. Berat gecesi Üç ayların ikincisi olan Şabanın 15. gecesidir. Berat gecesi kurtuluş gecesidir. Berat gecesi mağfiret gecesidir. Berat gecesi af dileyenlerin günahı ne kadar çok olursa olsun, İsterse binlerce koyunun üzerlerinde bulunan tüyler kadar bile olsa affedildiği gecedir. Berat gecesi Rızık isteyenler için rızkın bolca verildiği gece. Berat gecesi dua etmek isteyenler için duaların ret olunmadığı bir gecedir. Berat gecesi dertleri olanlar için dertlerine şifa gecesidir. Berat gecesi mübarektir. Çünkü feyiz ve bereket insanlara gönderilir. Berat gecesi rahmettir. Çünkü bu gece hayrı isteyenin hayra kavuştuğu gecedir. Bu gece Beraattır. Çünkü günahlar bu gecede affedilmiş ve temizlenmiştir. Bu gece Şefkattir. Çünkü Allah’ın kullarına karşı şefkatiyle bu gece nice insanlar kirden temize çıkacaktır. Bu gece müjdedir. Çünkü Beraat kandili Ramazanın müjdecisidir. Berâet, iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin herhangi bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğün bulunmaması anlamındadır. Istılah olarak berat ise, Allah’ın affı ve bağışlaması, 13 günah, borç ve cezadan kurtulmak gibi anlamlara gelmektedir. Beratın özünde, günahlardan arınma ve Yüce Allah’ın rahmet ve mağfiretine ulaşma amacı vardır. Bu gecede Allâh'ın affı ve bağışlamasının çok olacağı müjdelendiğinden, bu geceye “Berat Gecesi” denilmiştir. Berat gecesi hicri aylardan şaban ayının onbeşinci gecesidir. Kuranı kerimde; ُين ِ ُحم َوا ْل ِك َتا ِ بُا ْلم ِب “Ha mim. Apaçık olan Kitaba andolsun ki” Duhan suresi 1-2 ُين َ اركَ ٍةُاِنَّاُكنَّاُم ْن ِذ ِر َ َاِنَّآُاَ ْن َز ْل َناهُ ِفىُلَيْل ٍَةُمب “Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.” Duhan suresi 3 ُيم ُّ يهاُي ْف َرقُك ٍ ُح ِك َ ِف َ َم ٍر ْ لُا “Her hikmetli işe o gecede hükmedilir.” Duhan suresi 4 Evet! Kur'ân-ı Kerim, berat gecesinde Levh-i Mahfuz'dan alınmış ve bir bütün hâlinde dünya göğüne indirilmeye başlanmıştır. Bu gecenin mübarek oluşunun başlıca sebebi de bundadır. Kur'ân-ı Azimüşşan inmezden önce insanoğlunun efkârını dalâlet, kalbini küfür bulutlan kaplamıştı, insan mabud-ı hakikîyi bırakmış, taşlara, ağaçlara ve putlara tapmaya başlamıştı. Abdin ibadet ve itaat bağları kopmuş, insan tabiri caizse insanlığını unutmuştu..Cinayet ve rezaletler, sayılamayacak kadar çok, yazılamayacak kadar bayağı idi. İşte bu duruma gelen yeryüzüne, Kur'ân-ı Kerim'in inmesinin birinci kademesi, Şâbân-ı Şerifin onbeşinci gecesine tesadüf ettiğinden dolayı bu gece müstesna bir değer taşımaktadır. Bu gece hürmetine, birçok günahlar bağışlandığı için, Berat Gecesi adını almıştır. 14 Ibn-i Mâce'nin Hazret-i Ali (r.a.) den rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte buyrulmaktadır ki: “Şaban ayının 15. gecesi olduğunda o geceyi ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Yüce Allah, bu gece güneşin batışından fecre kadar (olan sürede) dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve ‘Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim! Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Şifa isteyen yok mu, şifa vereyim!.. Başka isteği olan yok mu, ona da istediğini vereyim” İbn Mace, İkâmetü’s-Salât, 191 ( I, 444) Hadis No:1388. Muhterem Müslümanlar! Bu gecede beş büyük haslet vardır: Birincisi: Hikmetli her iş bu gece tefrik ve vazife sahiplerine tevzi olunur. Levh-i Mahfuz'daki İlâhî takdirler arasından o sene içinde cereyan edecek, hadise ve olayların icrasına bu geceden itibaren başlanır ve Kadir gecesinde tamamlanır. İkincisi: Bu gece yapılan ibadetin fazileti pek büyüktür. Hazret-i Âişe validemiz şöyle naklediyor: Bir gün Hazret-i Peygamber yanıma girdi, elbisesini çıkardı. Biraz durduktan sonra tekrar giyindi. Ortaklarımdan birinin yanına gidecek diye beni bir kıskançlıktır aldı. O, dışarı çıkınca ben de peşine takıldım. Bakiü'l-Garkad denilen kabristana vardı. Mü'minlere ve şehidlere duâlar etti. Kendi yaptığımdan kendim utandım ve «Anam babam sana feda olsun. Sen Rabbinin rızası peşinde, bense dünya peşindeyim», diyerek geri döndüm. Biraz sonra Resûlullah da içeri girdi. Benim sık sık nefes alışımın sebebini sordu. Kendisine olup bitenleri anlattım. Buyurdular ki: «Allah'ın Resulü sana haksızlık edecek diye mi korkuyorsun?». Re-sûl-i Ekrem elbisesini çıkardıktan sonra «Bu gece ibadet yapmama müsaade eder misin?» dedi, ben de: «Anam babam sana feda olsun, evet, cevabını verdim.» Namaz kılmaya başladı. Bir ara secdede o kadar çok kaldı ki, endişelendim ve yoklarken elim ayağına dokunmuş olacak ki kımıldadı. Ben de hayatta olduğuna kanaat getirerek sevindim. Secdede şöyle dua ediyordu: . 15 «Ya Allah, azabından affına sığınıyorum, gadabından rızana iltica ediyorum. Senden sana sığınıyorum. Hiçbir senayı, senin nefsine karşı olan senana denk saymıyorum». Sabah olunca durumu kendisine haber verdim. «Bunları hem öğren, hem de başkalarına öğret. Bunları bana Cebrail öğretti» buyurdu. Üçüncüsü: Cenâb-ı Hak bu gecede Benî Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca ümmet-i Muhammed'e rahmet eder. Peygamberimiz buyurdu ki “Allah Teâlâ Şabanın 15.gecesinde (bu gecede) dünya semasına iner, Ben-i Kelb kabilesinin koyunlarının tüyleri sayısınca insanları bağışlar." İbn Mace, İkametü’s-Salat, 191, (I, 444), H.No.1389 Dördüncüsü: Mağfiretin husulüdür. Enes b. Malik (r.a.) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi: Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa, sonra da benden affını dilesen, seni affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen; fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, şüphesiz ben de seni yeryüzü dolusu bağışla karşılarım.” Tirmizî, Daavât 98, (V, 458) H.No.3540; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 172; Bu gecede şu kulların arasında isek hemen bu hal ve vaziyeti terk edelim. Dualarımızın makbul olması, günahlarımızın af edilmesi, bu gecenin feyiz ve bereketinden tam olarak istifade etmek için kendimizde bu yaşantı şekillerinden birisi var ise hemen terk etme yolunu benimseyelim. Hata yapılmış olabilir. Aşağıda sayacağımız bir hadise başımızda olabilir. Ama vazgeçersek hatamız bu gece silinecek unutmayalım. Sevgili Peygamberimizin hadislerinde zikrettiği bu insanlar şunlardır. 16 1-Allah'a şirk koşanlar. 2-Ana-babalarına isyan eden, onlara asi olanlar. 3-Alkollü içecekleri içmeye devam edenler. 4-Büyücülük yapıp gaipten haber verme işiyle meşgul olanlar 5-Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık besleyenler 6-Adam öldürüp, yaptığı bu büyük günahtan pişmanlık duymayanlar 7- Gururlu ve kibirli olanlar 8-Akrabalarla ilişkileri kesenler. Beşincisi: Bu gece Peygamber Efendimiz'e şefaat selâhiyetinin tamamı verildi. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz Şaban ayının onücüncü gecesi, ümmetine şefaat edebilmek için Allahü Teâlâ'ya niyazda bulundu. Kendisine, ümmetinin üçte birine şefaat etme selâhiyeti verildi. Ümmetine son derece düşkün bulunan Resûlullah, daha fazla kimseye şefaat edebilme arzusu ile yanıp tutuşmaktaydı. Ondördüncü geceyi de ibadetle ihya ve Cenab-ı Hakk'a şefaat dileğini tekrar etti. Ümmetinin üçte ikisine şefaat selâhiyeti verildi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, onbeşinci geceyi de ibadetle geçirdi ve Mevlâ'ya selâhiyetinin genişletilmesi için duada bulundu. Bunun üzerine ümmetinin tamamına şefaat selâhiyeti verildi. Kardeşlerim! Yüce Rabbim Pazartesi günü idrak edeceğimiz Beraat kandilinizi mübarek eylesin. Günahlarımızın affına vesile eylesin. Habibinin şefaatine bizleri nail eylesin. Sevdikleriyle ve sevdiklerimizle beraber nice mübarek geceleri, manen en üst seviyede yaşamayı bizlere nasip eylesin. Vatanımıza dirlik, milletimize birlik nasip eylesin. Bizi birbirimizden ayırmasın. Birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Geçmişlerimize rahmet geleceğimize 17 hayırlar ihsan eylesin. Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva ve borçlu olan kardeşlerimize borçlarını ödeme kolaylığı nasip etsin. Cumanız mübarek olsun.. 18