TUMER MİKROBİYOLOJİ KONU KİTABI 5. BASKI- 2009 1 TEMEL MİKROBİYOLOJİ MİKROORGANİZMALAR Mikroorganizmalar sellüler ve asellüler olmak üzere iki ana grupta incelenirler. Sellüler mikroorganizmalar replikasyonları ve yaşamları için gerekli olan tüm enzim ve biyolojik yapıları bulundururlar. Daha açık bir tanımlama ile protein sentezi yapabilecek DNA ve RNA yapılarına sahiptirler. Ökaryotlar ve prokaryotlar olarak ikiye ayrılırlar (Tablo 1.1) (Şekil 1.1). Tek hücreli ökaryotlar sınıfına protistler denir. Algler, protozonlar, mantarlar ve slime moldlar bu grubun üyesidirler. Gerçek hücre yapısı ve metabolizmaları bulunmayan, bir konak hücreye girerek onun genetik yapısındaymış gibi davranan, böylece kendisi için gerekli olan proteinleri sentezlettiren, bu arada içinde bulunduğu konak hücrenin fonksiyonlarını bozarak onlarda hastalık meydana getirebilen basit yapılı canlılara asellüler mikroorganizmalar denir. Virüsler, viroidler ve prionlar asellüler mikroorganizmalar sınıfındandır. Tablo 1.1 Medikal önemi olan mikroorganizmaların karakteristik özellikleri Özellik Virüsler Bakteriler Mantarlar Protozoon ve helmintler Hücre yapısı Yok Var Var Var Nükleik asit DNA veya RNA Hem DNA hem RNA Hem DNA hem RNA Hem DNA hem RNA Nukleus tipi Yok Prokaryot Ökaryot Ökaryot Ribozom Yok 70S 80S 80S Mitokondri Yok Yok Var Var Dış yüzey yapısı Protein kapsid ve lipoporotein zarf Peptidoglikan hücre duvarı (Mycoplasma hariç) Kitin yapısında sert duvar Fleksibi membran Hareket Yok Var Yok Var Replikasyon Hücre içinde çoğalma Binary fission Budding veya mitoz Mitoz İnsanlarda hastalık yapan mikroorganizmalar bakteriler, mantarlar, protozoonlar, helmintler ve virüsler olmak üzere beş ana bölümde incelenir. Virüsler nonsellüler, bakteriler prokaryot, diğerleri ise ökaryotik hücrelerdir. Bakteriler prokaryot, virüsler ise nonsellüler grubun üyesidir. Diğerleri ise ökaryotik hücrelerdir. Virüsler Virüs partikülü bir kapsid ile çevrili DNA veya RNA'dan oluşmuştur (nukleokapsid). Kapsid nükleik asidi korur ve konak hücreye tutunma ve penetrasyon işlerinde görevlidir. Kapsid üzerindeki proteinler (daha çok glikoprotein) virüs ile konak hücre arasındaki ilişkiyi açıklar. Bazı virüsler ayrıca lipid yapılı bir zarf ile çevrilidir. Viroid Tek sarmal, küçük, çıplak, RNA molekülleridir. Kapsidi yoktur, insanlarda enfeksiyonları gösterilememiştir, bitki hastalıkları yapmaktadırlar. Hücreler arasındaki bulaşmanın hangi mekanizma ile olduğu bilinmemektedir. Prionlar Nükleik asitleri olmayan, protein yapısında nukleazları olmayan infektif partiküllerdir. Proteazlara ve sterilizasyon yöntemlerine dirençli olmaları önemli özellikleridir. Uzun inkübasyon periyotlu yavaş virüs enfeksiyonları oluştururlar. Hastalığın belirgin özelliği nöronlarda vakuolizasyon ve amiloid plaklar geliştirmeleridir. İlk defa scrapie hastalığında tespit edilmişlerdir. Bulaşıcı özelliği olan prion proteinleri (PrP) konağın kromozamal DNA'sında kodlanır. İnsanlarda Kuru, Jacobs-Creutzfeld (Şekil 1.2) , fatal familial insomnia etkenidirler. Deli Dana (bovine spongioform encephalo-pathy-BSE) hastalığı hayvan ölümlerinden sorumlu prionların meydana getirdiği güncel hastalıktır. Hastalığın tanısında tarama testi olarak kullanılabilecek serolojik bir yöntem geliştirilememiştir. İntrasellüler yaşayan organizmaya karşı immün yanıt kötüdür. Biyopsi ile tanı konulur. Prionların iki formu vardır, 2 infeksiyöz form bulaşıcı olup, BSE, iatrojenik CJB ve kuru hastalığı etkenidir. Kalıtsal geçen prionlar ise bulaşıcı değildir, PrP'nin gen mutasyonuna bağlı familial CJB, fatal familial insomnia etkeni olarak görülür. Sellüler hücreler ökaryotlar ve prokaryotlar olmak üzere başlıca iki önemli yapıdadır. Her ikisi de hücresel mikroorganizma olmasına rağmen aralarında temel farklar bulunmaktadır (Tablo 1.2) (Şekil 1.2, 1.5). Prokaryotlar denince bakteriler anlaşılır. 3 4 ÖKARYOTLAR VE PROKARYOTLAR Prokaryotlar (Bakteriler) Ökaryotlardan başlıca farkı nukleus membranı ve nukleolusunun bulunmamasıdır. Her zaman tek kromozom bulundurur ve histon proteinleri içermez. Prokaryotların çekirdeğine özel yapısından dolayı nukleoid denmektedir. Mitokondri, endoplazmik retikulum, golgi cihazı, plastidler ve lizozom gibi organelleri bulunmaz, ökaryotlardan daha küçük ribozoma (70S) sahiptirler. Prokaryotların bir çoğu etraflarında peptidoglikan hücre duvarı bulundurur (Mcoplasma hariç). Ökaryotlarda böyle bir tabaka bulunmaz. Mantarlarda kitin denilen N-asetilglukozamin yapısında sert bir tabaka vardır, ancak bakteri hücre duvarının özelliklerini taşımaz. Protozoonlar ve bazı bakteriler hareketli olabilirken virüsler ve mantarlar hareketsizdir. Ökaryot sitoplazmik membranında sterol bulunur, prokaryotlarda Mycoplasmalar (kolesterol) dışında bulunmaz. Bakterilere şekillerini hücre duvarları verir. Şekillerine göre iki grupta incelenirler; Atipik şekilliler: Bu gruptaki bakterilerin belirli bir şekli yoktur (Mikoplazmalar gibi). Gerçek şekilliler; Kromozom kontrolü altında belirli şekle sahiptirler, üç grup altında toplanırlar (Şekil 1.4); 1. Koklar 2. Basiller 3. Spiriller 5 Tablo 1.2 Prokaryot ve ökaryot hücrelerin özellikleri Özellik Prokaryot Hücre (Bakteri) Ökaryot Hücre (Mantar, parazit, insan hücresi) Gerçek çekirdek Yok Var Mitotik bölünme yok Var Histonlarla eşleşmiş DNA yok Var Kromozom sayısı Tek (Haploid) Birden fazla (Diploid) Mitokondri yok var Endoplazmik retikulum yok var Lizozom yok var Ribozomun büyüklüğü 70 S (50S+30S) 80S (60S+40S) Peptidoglikan hücre duvarı Var yok Solunum Hücre zarı ile Mitokondrilerle Hücre zarında sterol Yok (mikoplazma hariç) var Çekirdek zarı yok Var Bakterileri birbirinden ayırmak için fenotipik, analitik ve genotipik sınıflandırma yapılır. Bakterilerin sınıflandırılması Fentipik sınıflandırma 1. Mikroskobik yapıları 2. Makroskobik yapıları 3. Biyotiplendirme 4. Serotiplendirme 5. Antibiyogram duyarlılıkları 6. Faj tiplendirmesi Analitik sınıflandırma 1. Hücre duvarı yağ asitleri analizi 2. Tüm bakteride lipid analizi 3. Tüm bakteride protein analizi 4. Hücre enzimlerinin elektroforezi Genotipik sınıflandırma 1. Guanin/sitozin oranı 2. DNA hibridizasyon 3. Nükleik asit sekans analizi 4. Plazmid analizi 5. Ribotyping 6. Kromozomal DNA yapı ve parçalarının incelenmesi 6 Bakteriler öbakteri ve arkebakteri olmak üzere iki grupta incelenir. İnsanlarda hastalık yapan bakteriler öbakteri sınıfındandır. Arkebakterilerin öbakterilerden farkı peptidoglikan tabakalarının bulunmamasıdır. Sindirim sisteminde simbiyotik olarak yaşarlar, yüksek tuz, yüksek ısı gibi anormal şartlarda yaşayabilen bakterilerdir. Thermus aquaticus'dan (Taq polymerase) elde edilen DNA polimeraz PCR testinde kullanılır. Bakterilerin özel tiplerine (epidemi yapanlar gibi) subtipleri denir. Subtiplendirme biyotiplendirme, serotiplendirme, antibiyotik duyarlılık testleri, bakteriofaj tiplendirme ve bakteriosin tiplendirme yöntemleri ile yapılabilir. En küçük bakteri mikoplazmadır, en büyük virüsden (Poxvirüs) bile daha küçüktür. Hibridizasyon yöntemine göre (Şekil 4) iki mikroorganizma arasındaki homoloji >%70 ise aynı tür olduklarına karar verilir. rRNA'nın mutasyondan en az etkilenen genetik materyal olması nedeniyle hibridizasyonda en duyarlı yöntem DNA ile ribozomal RNA (rRNA) karşılaştırmasıdır. Geçmiş yüzyılda mikroorganizmalar morfolojileri ve biyokimyasal özelliklerine göre tanımlanıyordu. Nükleik asit kimyasının anlaşılması ile birlikte nükleik asit prob teknolojisi ortaya çıkmıştır. Hibridizasyon testlerinde araştırılan genetik materyalin saptanabilmesi için belli bir düzeyde hedef nükleik asit miktarına gerek vardır. Yeterli miktarda hedef nükleik asit dizisinin bulunmadığı durumlarda testlerin duyarlılığının arttırılması gerekir. Klinik viroloji laboratuarlarında nükleik asit testlerinin kullanım araçları : 1. İnfeksiyon etkeninin saptanması ve tanımlanması 2. Hastalık prognozunun belirlenmesi 3. Tedaviye yanıt şansının değerlendirilmesi 4. Tedaviye direnç genlerinin araştırılması 5. Tedavi etkinliğinin izlenmesi 6. Virusların genotiplerinin belirlenmesi 7. Filogenetik analizler a. İnfeksiyon kaynağının izinin sürülmesi b. Epidemiyolojik çalışmalar Kantitatif viral NAT Kantitatif yöntemler, infeksiyon hastalıklarının ilerlemesi hakkında fikir vermenin yanı sıra, antiviral tedavinin izlenmesinde de çok faydalıdır. Doğrudan hibridizasyon yöntemi ile serumdaki serbest virüs, özgül viral DNA'nın kantitatif analizi ile belirlenebilmektedir. Klasik kantitatif PCR yöntemlerinde, amplifikasyon sonrası elde edilen ürün miktarından orijinal örnekteki n.a. miktarı tayin edilmeye çalışılmaktadır. Viral nükleik asit testlerinde kullanılan yöntemler Moleküler biyolojik yöntemler genel olarak amplifikasyon ve hibridizasyon yöntemleridir. Klinik örnekte mikroorganizmaların bol olduğu durumlarda hibridizasyon yeterli olabilirken, genellikle saptama duyarlılığını arttırmak için amplifikasyon gerekmektedir. Hibridizasyon yöntemleri: Hedef nükleik asit dizilerine karşılık gelen nükleik asit dizileri (prob) ile doğrudan hibridizasyon yapılmaktadır. Problar radyoizotoplar, enzimler, antijenik substratlar veya kemilüminesans veya floresans veren moleküller ile işaretlenmiş özgüllüğü yüksek DNA veya RNA segmentleridir. Bu yöntemler arasında sıvı faz hibridizasyon testleri, katı faz hibridizasyon testleri (Dot blot, Southern blot, Northern blot, insitu hibridizasyon) bulunmaktadır. İn-situ hibridizasyonda mikroskop lamlarına fiske edilmiş hücre veya doku kesitleri üzerinde hibdirizasyon yapıldığından, mikroorganizma nükleik asitlerinin morfolojik olarak yerleşimi incelenebilmektedir. Amplifikasyon yöntemleri: Hedef, prob veya sinyal çoğaltılmaktadır. Klasik polimeraz zincir reaksiyonun yanı sıra ligaz zincir reaksiyonu, Q-beta replikaz, dallı DNA testlerinde DNA araştırılırken, transkripsiyona dayalı amplifikasyon yöntemlerinde (TMA, NASBA, 3SR, TAS gibi) RNA molekülleri çoğaltılmaktadır. Hedef nükleik asitlerin çoğaltıldığı yöntemler Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR): Klasik yöntemdir. Bu yöntemde DNA ısı ile denatüre edilerek sarmallar ayrılmakta, kalıp DNA sarmalının karşısına gelecek oligonükleotid dizileri (primerler; öncüller) bağlanmakta, DNA polimeraz enzimi ile her sarmalın karşısında, komplementer DNA sentezlenmekte ve ısı döngüleri yinelenerek DNA kopyaları çoğaltılmaktadır (PRC ürünleri ampliconlar). Öncül olarak özgül oligonükleotitler kullanıldığı için, sadece araştırılan nükleik asitler saptanabilmektedir. RT-PCR: RNA araştırılacaksa önce revers transkriptaz enzimi ile komplementer DNA sentezlenir ve ardından PCR uygulanır. Gerçekzamanlı PCR: Hedef DNA'nın amplifikasyonunu ve amplifikasyon ürünlerini prob ile saptama basamaklarını aynı kapalı tüp içinde birleştirmektedir. Gerçek zamanlı PCR ile nükleik asit miktarı belirlenir (viral yük). Bunun için çift sarmadı DNA dizisine bağlanan florejenik moleküller kullanılarak hibrid yakalanır. 7 8 PCR'a alternatif diğer amplifikasyon yöntemleri: Benzer şekilde hedef nükleik asitleri çoğaltan nükleik asit dizisen bağlı amplifikasyon (NASBA) tek ısıda uygulanır, RNAz H, revers transkriptaz ve '17 RNA polimeraz enzimleri kullanılır. Transkripsiyona dayalı amplifikasyon (TMA) da benzer bir yöntemdir. Bu yöntemlerde hedef RNA molekülüdür. LCR: Denatüre olmuş DNA sarmallarına, özgül problar bağlanır ve ligaz enzimi ile bu oligonükleotitler yapıştırılarak yeni diziler elde edilir. Q-beta replikaz: Sistemde bir RNA polimeraz enzimi, Q-beta replikaz tarafından çoğaltılabilecek dizileri de taşıyan özgül problar kullanılır. Sinyal çoğaltma yöntemleri: Hedef nükleik asit, prob miktarları artmaz, hedef nükleik aside bağlanan işaretli moleküllerin çok sayıda olması ile testlerin duyarlılığı arttırılmaktadır. Hedef ve prob çoğaltma yöntemlerine göre daha stabil testlerdir, kontaminasyona bağlı yalancı pozititif olma riski daha azdır. 9 10 BAKTERİNİN YAPISI Sitoplazma Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler benzer internal, farklı eksternal yapılara sahiptirler. Sitoplazma başlıca DNA kromozomu, mRNA, ribozomlar, proteinler ve metabolitlerden oluşmuştur. Işık mikroskobu ile homojen bir sıvı olarak görünür. Bakterinin organellerinden sadece nukleoidini görürsünüz. Eğer görünür başka yapılar varsa bunlar enerji için gerekli depo granüllerdir. Polisakkarid, lipid, sülfür granülleri olabilir. Bunların içinde en bilinenleri Corynebacterium bakterileri içinde bulunan fosfat bağları taşıyan Ernst-Babes (volutin) granülleridir. Bazı Cyanobacteriler thylakoid denilen fotosentetik yapılar, bazıları da gaz vezikülleri içerir. Ökaryotlarda görülen mikrotubüler yapılar prokaryotlarda görülmez. Elektron mikroskobu ile incelediğinizde görülen en önemli partiküller ribozomlardır. Bakterinin protein sentezinde görevleri vardır. Bakteri ribozomları 70 Svedberg (S) büyüklüğündedir (50S ve 30S subünitleri vardır), ökaryotlarda ise 80S (60S ve 40s subünitleri vardır) büyüklüğünde ribozom vardır. Birçok antibiyotik bakteri ribozomlarına etkili iken insan hücrelerindeki protein sentezini etkilemezler. Nukleoid Işık mikroskobu ile hücreler içinde görülebilen en büyük yapı çekirdektir. Prokaryotlar ökaryotlardan farklı olarak çekirdek zarı ve nukleolus içermezler. Her bakteride çift sarmallı tek bir DNA ipçiği bulunur. Bakteri DNA'sı Borrelia burgdorferi (lineer yapıda) ve bazı Streptomyces türleri dışında sirküler yapıdadır. Ökaryotlarda ise birçok DNA (kromozom) bulunur ve birbirlerine histon proteinleri aracılığı ile bağlanırlar. Nukleotidler intron denen baz sıraları ile birbirlerine bağlanırlar. DNA replikasyonları da birçok noktada aynı anda sürdürülür. DNA giraz enzimi bakterinin boyunun ortalama 1000 katı uzunluğundaki DNA'sının süpersarmal haline gelip bakterinin içine sığmasını ve açılmasını sağlar. Çekirdek hücrenin ortasında veya bir kenarında bulunabilir, ancak bağımsızdır. Sitoplazmik membrana mezozom aracılığı ile tutunur. Mezozomun septal kısmı, hücre bölünmesinin başladığı yerdir. Lateral mezozom ise spor oluşumunun başladığı (sporlu bakterilerde) ve konjugasyonda pilusun bağlandığı yerdir. Sitoplazmik membran Ökaryot ve prokaryot hücreler arasında yapı olarak birbirlerine en benzeyen bölüm burasıdır. Hücre zarfı'nın (sitoplazmik membran, hücre duvarı ve kapsül) en içte kalan tabakasıdır (Tablo 3). iki lipid ve bunların arasında bir protein tabakadan oluşmuştur. Mikoplazmalar dışında diğer prokaryotlar sitoplazmik membranlarında sterol içermezler. Mikoplazmalar bu özellikleri nedeni ile sterol içeren besiyerlerinde ürerler. Yapı olarak ökaryotlara benzemelerine rağmen daha fazla fonksiyona sahiptir. Sitoplazmik membranın görevleri 1. Ozmotik basıncın düzenlenmesi (selektif permeabilite ve transport) 2. Solunum (sitokromlar bu yapı içindedir) 3. Enzim sentezi (Hem maddeleri parçalayıcı hidrolitik enzimler, hem de penisilinaz gibi direnç enzimleri, ayrıca ekzotoksinler) 4. Hücre duvarı polimerlerinin sentezi 5. Kemotaksi ve duyusal reseptörlerin bulunduğu yer sitoplazmik membrandır. Lipofilik ve hidrofilik madde içeren deterjanların hedef dokusu sitoplazmik membrandır. Polimiksinler de deterjanlar ile yapısal benzerlikleri ile sitoplazmik membranın yapısında bulunan fosfatidil-etanolamini selektif olarak tahrip ederek hücre ölümüne sebep olurlar. Novobiosin DNA sentezinin inhibisyonu dışında, teikoik asit sentezini inhibe eder. Hücre duvarı Mikoplazmalar dışında tüm prokaryotlarda bulunur. Hem şekli hem de sağlamlığı sağlayan iskeletidir. Bakteriyi iç basınca karşı korur. Prokaryotların boyanma özelliğini sağlayan yapı burasıdır. Bakteriler gram boyamasına göre gram pozitif ve gram negatif olmak üzere iki önemli grupta toplanırlar. Son basamakta kullanılan fuksin ile gram negatif bakteriler pembeye, gram pozitifler ise kristal violet ile morlacivert boyanır (Tablo 4). Gram pozitif ve gram negatif bakterilerin farkları tabloda gösterilmiştir. Gram pozitif bakterilerde daha kalındır. Dış ortamdaki maddelerin girişine izin veren seçici olmayan 1-2 nm çapında porlar bulundurur. Hücre duvarının sağlamlığını ve direncini sağlayan peptidoglikan (murein, mukopeptid) tabakadır (Şekil 6). Arkebakterilerde buna benzer psödomurein (psödoglikan) bulunur. Peptidoglikanın ana yapısını n-asetil muramik asit 11 ve n-asetil glukozamin isimli şekerler oluşturur. Bu iki ana yapı birtakım proteinler aracılığı ile birbirlerine bağlanırlar. Hem gram negatifler, hem de gram pozitiflerin bir birine benzer peptidoglikan yapıları vardır. Muramik asit, glikozamin, L-alanin, D-glutamik asit, diaminopimelik asit, L-Lizin, D-alanin, pentaglisin köprülerini oluşturur. Çarpraz bağlarda gram pozitiflerdeki Lizin'in yerine gram negatiflerde diaminopimelik asit bulunur. Gram pozitif bakterilerde hücre duvarının ortalama %50, gram negatiflerde ise %10 kadarını peptidoglikan tabaka oluşturur. 12 Tabo 1.3 Bakteri zarfının yapıları ve görevleri Fonksiyon Yapı Dayanıklılığı veren yapılar Hepsi İç yapıların korunması Hepsi Geçirgenlik ve bariyerler Dış membran veya plazma membranı Metabolik geçirgenlik Membranlar ve periplazmik transport proteinleri, porinler, permeazlar Enerji üretimi Plazma membranı Konak hücreye yapışma Pili, proteinler, teikoik asit Konağın immün tanıması Tüm dış yapılar Konak immün yanıtına Kapsül, M proteini karşı koyma Antibiyotik duyarlılık Peptidoglikan sentetik enzimleri Antibiyotik direnci Dış membran Hareket Flajella Yapışma Pili Tablo 1.4 Gram ve ARB boyama aşamaları Gram boyama ARB boyama 1. Kristal violet ile boyama 1. Karbol fuksin ile ısıtarak boyama (kırmızı) 2. Potasyum iyodür ile tespit 2. Asti-alkol ile dekolorizasyon; aside dirençliler kırmızı kalır 3. Alkol ile dekolorizasyon; sadece gram pozitifler mor kalır 3. Metilen mavisi ile kalanların boyanması; aside dirençliler kırmızı, diğerleri mavi boyanır 4. Safranın ile boyama; gram negatifler pembe, gram pozitifler ise mor boyanır Tablo 1.5 Gram pozitif ve gram negatif bakterilerin farkları. Özellik Gram pozitif Gram negatif Dış zar Yok Var Hücre duvarı Kalın İnce Lipopolisakkarit Yok Var Teikoik asit Var Yok Spor Bazılarında var Yok Kapsül Bazılarında var Bazılarında var Lizozime duyarlılık Duyarlı Dirençli Ekzotoksin üretimi Bazılarında var Bazılarında var Penisilin hassasiyeti Daha duyarlı Daha dirençli Memelilerin salgılarında bulunan lizozimin ana hedefi peptidoglikan tabakadır. Klamidyalarda gram negatif bakteri duvar yapısı bulunmasına rağmen peptidoglikan tabaka bulunmaz. Böylece Klamidyalar lizozime dirençlidir ve mukoza infeksiyonu yaparlar. Bazı bakterilerde hücre duvarında yağ bulunur (M.tuberculosis, C. diphtheriae, N. asteroides gibi). Teikoik ve lipoteikoik asit gram pozitif bakterilerin içinde dağınık halde bulunan, ribitol ve gliserolden yapılı majör antijenidir, yapışma elemanıdır. Gram negatif bakterilerde bulunmaz. Teikoik asit hücre duvarından kaynaklanırken, lipoteikoik asit'in kaynağı sitoplazmik membrandır. Tüm Gram pozitif bakterilerde lipoteikoik asit bulunurken, teikoik asit bulunmayabilir. Pnömokokların teikoik asitleri Forssman antijeni olarak isimlendirilir. Streptococcus pyogenes'i M proteini de lipoteikoik asittir. Gram negatif bakterilerin hücre duvarının üç temel yapısı, lipoprotein, dış membran ve lipopolisakkarid'dir. Lipoprotein tabaka dış membran ile peptidoglikan tabakayı birbirine bağlar 13 Gram negatif bakterilerin hücre duvarının dış kısmını fosfolipid tabaka (dış membran) oluşturur, hücreyi dış ortamın safra tuzu ve hidrolitik enzimlerinden korur. Bu yapı üzerinde por proteinleri (porinler) bulunur. Bunlar bazı büyük antibiyotiklerin hücre içine geçişlerini engellerler. Bu tabakanın en dışında kor polisakkaridi ve hidrofilik özellikteki O Ag'inden oluşan majör antijenik yapı vardır. O Ag'inin alt bölümünde bulunan lipid A ise bakterinin endotoksinini oluşturur. Lipopolisakkarid (LPS) yapı immün sistemin güçlü bir stimülatörüdür. LPS B hücrelerini aktifleştirir ve makrofajlar gibi hücreleri indükleyerek interlökin-1, interlökin-6, tümör nekroze edici faktör ve diğer faktörlerin salınmasını sağlar. LPS ateş ve şok meydana getirir. Bol miktarda endotoksinin kana dökülmesi ile Shwartzman reaksiyonu (dissemine intravasküler koagülasyon) gelişir. N. gonorrhoeae gibi bazı bakterilerde lipooligosakkarid tabaka bulunur. Gram negatif bakterilerin dış membranları üzerinde çeşitli proteinler bulunur. Bunların birçoğu transmembran proteinleridir ve porin olarak isimlendirilir. Porinler 700Da'dan daha küçük hidrofilik moleküllerin difüzyonunu sağlarlar. Periplazmik aralık Gram negatif bakterilerin iç ve dış membranları arasında bulunan, metabolik, direnç enzimleri ile virülans faktörlerinin etkisini gösterdiği yapıdır. Metabolizma enzimleri hücre dışından alınan ve belirli bir iriliğe kadar küçültülmüş molekülleri hücre metabolizmasında kullanılabilecek boyutlara kadar parçalarlar. Bu bölgede penisilinlerin bağlanma bölgesi olan transpeptidaz, endopeptidaz ve karboksipeptidaz gibi protein yapılar (penisilin bağlayan proteinler PBP) bulunmaktadır. Bu bölümde bulunan beta laktamazlar gram pozitiflere göre daha iyi korunmaktadır. Tükrük, göz yaşı, nazal sekresyonlarda bulunan lizozim peptidoglikan tabakayı hidrolize eder. Lizozim ile karşılaşan bakteriler düşük ozmotik basınçlı ortamlarda lizise uğrarlar. Ancak, hipertonik ortamlarda bakteriler hücre duvarlarını kaybedebilirler. Gram pozitif bakteriler tüm duvarını kaybettikleri için protoplast, gram negatifler ise dış membranlarını korudukları için sferoplast adını alırlar. Hipertonik ortamda yaşayabilen ve bölünebilen duvarsız bakterilere L formu (Lister formu) bakteriler denir (Şekil 1.13). L formu bakteriler penisilinlere dirençlidirler, gram negatif boyanırlar. Bazı bakteriler spontan veya antibiyotiklere bağlı olarak L formu haline gelebilir, bu durum konakta kronik enfeksiyon geliştirebilir. Kapsül Bakterilerin hücre dışına salgıladıkları mukoid yapılı maddelere denir. Bu yapı homojen ve belirli bir şekle sahip ise kapsül, heterojen, gevşek yapılı ve yapışkan ise slime tabaka (glikokaliks) adını alır. 14 Kapsül fagositoza karşı koymada, slime tabaka ise prostetik malzemelere, kateterlere, kontakt lenslere ve diş gibi sert dokulara yapışma görevi olan bakteri organelidir. Kapsül zayıf antijenik yapıya sahiptir. Kapsülün ana yapısı sudur. Diğer kısmı genellikle polisakkarittir. B.anthracis'de protein, S.pyogenes'de ise hiyaluronik asit yapısındadır. Bakterilerin virülansında kapsülün önemli bir yeri vardır, kapsüllü bakteriler antikapsüler antikorlar ile kaplanmadıkça fagositoza karşı koyarlar. Şeker yapılı kapsüle sahip bakterilerde tip tayini için kapsül şişme testi (Quellung testi) uygulanabilir (Şekil 1.14). Kapsüller negatif boyama yöntemleri kullanılarak görünür hale getirilirler. Medikal önemi olan kapsüllü bakteriler • Streptococcus pneumoniae • Haemophilus influenzae • Neisseria meningitidis • Klebsiella spp • Escherichia coli • Salmonella typhi (Vi antijeni) • Bacillus anthracis (poly-d-glutamik asit) • Streptococcus pyogenes (hyaluronik asit) • Streptococcus agalactia (sialik asit) • Bacteroides fragilis 15 Flagella (kirpik) Bakterinin hareket organelidir. Protein yapısında flajellin denilen subünitlerden oluşur. Destek üniteleri olan blefaroplast ile flajellalar sitoplazmik membrana tutunurlar. Işık mikroskobu ile iyi görünür. Ancak tannik asit tuzları ile hazırlanan boyalar ile daha iyi görünür hale gelirler. Protein yapılı olduklarından iyi antijendirler. Bazı hastalıklarda serolojik yöntemlerle gelişen antikorlar tanı testi olarak kullanılır (H antijen). 16 Bakterilerin flagellaları bulundukları yerlere göre üçe ayrılır (Şekil 1.15); 1. Monotrikoz (Tek flajellalı) 2. Lofotrikoz (Püskül şeklinde) 3. Peritrikoz ( Bakteriyi çepeçevre saran) Fimbria (Pili) Flajellalardan daha kısa ve küçük olup bir bakteride yüzlerce bulunabilir (Şekil 1.16). Normal ışık mikroskobu ile görülemez, ancak elektron mikroskobi ile tesbit edilebilir. Hareket organeli değildir. Bakterinin yapışma elemanıdır. Fimbria'lar konak memeli hücresine, bir diğer bakteriye veya yüzeylere yapışmada önemlidir. Piluslar ile (seks pilusu) iki bakteri arasındaki yapışmadan sorumludur. Böylece konjugasyon gerçekleşir. Hem fimbria hem de pilus'a pili denmektedir. Fimbriaların virulans ile direk ilişkileri vardır, özellikle E.coli ve Gonokoklar fimbriaları ile konak hücrelere tutulup hastalık yapabilirler. Fimbria'sını kaybeden bu bakteriler enfeksiyon meydana oluşturamazlar. Fimbrialar genellikle gram negatif bakterilerde bulunur. Gram pozitif koklardan streptokokların M proteinleri de fimbriadır. Lipoteikoik asit ile birlikte konağın epitel hücrelerine yapışmadan sorumludur. N.gonorrhoeae farklı antijenik tipte pili oluşturur, böğlece antikorların varlığında bile konak yüzeylere tutunabilir. Önemli yüzey virülans faktörlerinin bakteri patogenezindeki yeri tabloda açıklanmıştır. (Tablo 1.6) Endospor (Spor) Bazı bakteriler ısı, radyasyon, bazı kimyasal maddeler ile karşılaşma ve kötü beslenme, kötü soluma şartları gibi uygun olmayan durumlarda hücre duvarlarını kalsiyum (Ca) ve dipikolinik asit ile güçlendirerek (kalsiyum-dipikolinat) kendileri için önemli organellerini koruma altına alırlar (Şekil 1.17). Sporlu bakterilerin metabolizmaları minimuma inmiştir, ancak hiçbir zaman metabolizmaları durmaz. Sporlu bakteriler vegetatif hallerindeki aktivitelerini gösteremezler. Spor fiziksel etmenlere çok dirençlidir. Medikal önemi olan iki gram pozitif basil sporludur. Bunlardan Bacillus grubu aerop, Clostridium grubu ise anaeropdur. 17 Tablo 1. 6 Bakteriyel patogenezde önemli yüzey virulans faktörleri Bakteri Virulans faktör Aşı olarak kullanımı Açıklama S. pneumonia Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır. S. pyogenes M proteini Yok Serotiplemede kullanılır. S. aureus Protein A Yok Bu yapı komplemanı Fc kısmından bağlar böylece opsonizasyonu engellemiş olur. Polisakkarit kapsül Var Serotiplemede kullanılır. Polipeptid kapsül (D Glu) Yok H. İnfluenza Polisakkarit kapsül Var K. pneumonia Polisakkarit kapsül Yok E. coli Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar. N. gonorrhoeae Protein pili Yok Dokulara yapışmayı sağlar. S. typhi Polisakkarit kapsül Yok Diğer salmonella tiplerinde önemi yok. Y. Pestis V-W faktör Yok Gr (+) koklar Gr (-) koklar N. Meningititis Gr (+) basiller B. Anthracis Gr (-) basiller Serotiplemede kullanılır. Bunların dışında bazı kitaplarda Sporosarcina ve Coxiella burnetti (muhtemelen) endospor yapar denir. Mantarlardaki sporlar gibi üreme ile ilişkileri yoktur. Her bir bakterinin sadece tek sporu vardır. Kromozom kontrolü altında olduğu için bakteriler sporlarını her defasında hücrenin aynı yerinde yaparlar. Bakterilerin sporları onların tanınmasında ve özelliklerinin belirlenmesinde kullanılır. B. anthracis sporu santral, C. tetani sporu terminal, C. perfringens sporu ise subterminaldir. Uygun şartları bulduğu zaman bakteri tekrar vegetatif haline döner (germinasyon). Sporlar intrasellüler boyanmayan yapılardır. Malaşit yeşili veya karbolfuksin ile boyanır hale getirilir. 18 Bakterilerin Metabolizması Bakteri hücresinde gelişen kimyasal reaksiyonlar enerji sağlayan (katabolik) ve enerji gerektiren (anabolik) reaksiyonlar olmak üzere ikiye ayrılır. Bir bakterinin gelişebilmesi için karbon, azot, bir enerji kaynağı, su ve değişik iyonlara ihtiyacı vardır. Fungus ve bazı bakteriler heterotrof iken bitkiler ototrofturlar. Bakterilerin çoğu organotroftur, enerjilerini organik bileşiklerden (şekerler, aminoasitler) alırlar. Bakteriler üreme, hareket etme, metabolizma ve protein sentezi için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bazı bakteriler litotroftur, enerjilerini azot-demir-sülfür içeren inorganik maddelerden sağlarlar. Bakterilerin çoğu şeker, aminoasit gibi organik maddeleri parçalayarak enerji elde ederler. Tüm mikroorganizmaların karbon kaynaklarına gereksinimleri vardır. Mikroorganizmaların bir kısmı inorganik karbonu karbondioksidi (ototrof bakteriler), bir kısmı da organik moleküllerdeki karbonu (heterotrof bakteriler) karbon kaynağı olarak kullanırlar. Katabolizma: Bakteriler, organik maddeleri yıkarak enerji sağlayan organotrof canlılardır. Organik maddeler hücre dışına salınan ekzoenzimler aracılığı ile yapı taşlarına kadar parçalanır, sitoplazmik membran tarafından yönetilerek ya pasif diffüzyon veya aktif transport ile içeri alınırlar. İçeri alınanlarda endo-enzimler ile oksidasyon gerçekleşir ve sonuçta oluşan enerji, yüksek enerji fosfat bağları (ADP'den TP'ye dönüşüm) ve Asetil Koenzim A şeklinde depolanır. Elde edilen enerji ve yapı taşları, bakteri hücresi için gerekli maddelerin yapımında (anabolizma) kullanılır. Solunum Bakteriler tarafından sıklıkla kullanılan eksternal elektron akseptörü moleküler oksijendir. Solunum tiplerine göre bakteriler dört grupta incelenir. Zorunlu aerop: Son H+ alıcısı havadaki O2'dir. Bir mol glukoz oksijenasyonu sonucunda 688.5 cal. sağlanır. Zorunlu aerop bakterilere örnek olarak V. cholerae, M. tuberculosis, C. diptheriae verilebilir. Zorunlu anaerop: Zorunlu anaerop bakterilerde oksijenli solunum sonucunda ortaya çıkan H2O2'nin zararlı etkilerini ortadan kaldıran katalaz ve süperoksit anyonlarının (O2-) zararlı etkilerini önleyen süperoksit dismutaz enzimleri + bulunmamaktadır. Anaerob bakterilerde son H alıcısı olarak karbon, azot ve sülfür kullanılmaktadır. 1 mol glikozun fermentasyonu ile ortalama 31.2 cal. ortaya çıkar. Zorunlu anaerop bakterilere örnek olarak Bacteroides, Clostridium, Adinomyces gösterilebilir. Fakültatif anaerop: Hem O2'li ortamda hem de O2'siz ortamda fermentasyon yapabilen bakterilerdir. Mikroaerofil: Çok az miktardaki O2 ve yüksek CO2 düzeylerinde üreyebilen bakterilerdir. Örneğin C. Jejuni en iyi %5 O2 + %10 CO2'li ortamda üreyebilir, optimal üreme için CO2'e İhtiyaç gösterdiği İçin kapnofilik bakteri denir. Isı Bakterilerin üremeleri için farklı ısılar gerekebilir. Düşük ısılarda üreyebilen bakterilere (15-20°C) psikrofil, 30-37° C'de üreyenlere mezofil, 50-60°C'de üreyebilenlere ise termofil bakteriler denir. Anabolizma: Enzimler ve ATP'den elde edilen enerji yardımı ile katabolizma sonucu oluşan basit ön maddeler kompleks proteinlere dönüştürülür. Anabolizma genel olarak kimyasal redüksiyonlar zinciridir. İndirgeyici olarak bir elektron vericisi olan NADPH kullanılır. Bakterilerin Üremeleri Virüsler, klamidyalar ve riketsiyalar canlı hücre kültürlerinde ürerler. M. leprae ve T. pallidum gibi bazı bakteriler ise hem canlı hücre kültürlerinde hem de sentetik besiyerlerinde üretilemezler. Yüksek tuz konsantrasyonunda üreyen bakterilere halofilik, yüksek ozmotik basınç altında üreyebilenlere ise osmofilik bakteriler denir. Kültür yöntemleri Genel besiyerleri: Genelde bakterilerin yetiştirilebildiği besiyerleridir Selektif besiyerleri: Bakterinin yetiştirilebildiği özel suplement ve/veya antibiyotikler eklenmiş besiyerleridir. Ayırtedici besiyerleri: Koloni yapısı ve rengi ile diğer bakterilerden ayırt edilebildiği besiyerleridir. Bakteriler 'binary fission' (ikiye bölünme) yoluyla, eşeysiz olarak ürerler. Bir sıvı besiyerinde bakterinin üreme eğrisi altı dönemden oluşur (Şekil 1.18). 19 Tablo 1.7 Selektif (S) ve ayırt edici (A) besiyerleri Organizma Besiyeri Anaeroblar Tiaglikolatlı besiyeri Corynebacterium Löfflerin koagüle serumlu besiyeri (S) Tellürit agar (A) Enterik bakteriler Eozin metilen mavisi (A) Mac Conkey agar (A) Enterik patojenler Hektoen enterik agar (D) Vibrio cholerae TCBS (S) Legionella Charcoal-yeast ektract agar (CYE agar) (S) Mycobacterium Löwenstein-Jensen medium (S) Steril alandan elde edilen Neisseria Haemophilus Çikolotamsı agar Normal floradan elde edilen Neisseria Thayer-Martin agar (S)* *Thayer-Martin agar normal florayı inhibe eden vankomisin, nistatin ve kolistin içerir Tablo 1.8 Özel suplement içeren besiyerleri Kolesterol, purin ve pirimidinler Mycoplasma Sistein Francisella, Brucella, Legionella, Pasteurella X (protoporfirin) ve V (NAD) Haemophilus influenzae A. Gizli (latent, lag) dönemi: Üreme hızı sıfırdır. Bakterinin ortama alışma dönemidir. B. Akselerasyon (hızlanma) dönemi: Üreme başlamıştır. C. Logaritmik (eksponansiyel) dönem: En hızlı üreme dönemidir. Bakteri bu dönemde en küçüktür. Antiseptik ve antibiyotiklere en duyarlı olduğu dönemdir. D. Yavaşlama (retardasyon) dönemi: Ortamda metabolitlerin artmasına bağlı olarak bakterinin üreme hızı yavaşlar. E. Çoğalmanın durması dönemi: Toksik metabolitler bakterinin üremesine izin vermez. F. Ölüm dönemi: Ölüm oranı artar. Bakteri sayısı hızla azalır. Bakterilerin içinden bazıları aylarca canlılıklarını koruyabilirler. 20 Bakteri Genetiği Replikon Bir DNA ipçiğinin (polinükleotidinin) eskiden karşısında bulunan ipçiğin aynısı olan yeni bir polinükleotid ipçiğini sentezletme yeteneği vardır, bu özelliği nedeni ile replikon olarak adlandırılır. Bakteriyofajlar, plazmidler, transpozonlar, IS elementleri replikondur. Bakteri DNA'sının çoğaltılabilir özellikte olması hibridizasyon tekniklerinin gelişmesine sebep olmuştur. Isıtılan DNA'nın, 100SC civarında ısıtılması ile iki ipçiği birbirinden ayrılır. Bilinen bir DNA ile bakterinin ayrılan ipçiği karşılaştırıldığında saptanan birleşme oranları bakterinin benzerliğini ortaya koyar. Plazmid: Bakterilerin çoğunun sitoplazmasında bulunur. Plazmidler bakteri kromozomundan bağımsız olarak replike olabilen genetik materyaldir. Çember şeklinde çift iplikli ekstrakromozomal DNA yapılarıdır (Borrelia burgdorferi'de lineer). Bazen (örneğin, E. coli'nin F plazmidi) bakteri kromozomu ile birleşebilir, böyle durumlarda epizom adını alır. Konjugasyon yolunu kullanarak hücre dışına aktarırılır. Plazmidler bakterilerin yapısal olmayan, ancak onlar için önemli avantaj sağlayan özelliklerin genetik materyalidir. Plazmidlerin medikal önemi ilaç direncidir. Büyük plazmidler (20-120 kb) konjugasyon sırasında kendi transferlerini kontrol edebilirler. Bunları içlerindeki rezistans transfer faktör (RTF)'leri aracılığı ile yaparlar. Diğer küçük plazmidler ise genellikle transformasyon veya transdüksiyon yoluyla transfer edilebilirler. Önemli plazmidler 1. R plazmidleri: Antibiyotik direncini aktaran plazmidlerdir. Bazen tek bir antibiyotik bazen de çoklu antibiyotik direnci bulundururlar. Sınıf 1 plazmidlerinde antibiyotik direnç genleri ile transfer faktör (RTF) beraberdir. Sınıf 2'de ise RTF ayrı antibiyotik direnç genleri ayrıdır. 2. Kol plazmidi: Bakteriosin'leri salgılatan plazmidlerdir. 3. Stafilokok plazmidleri 4. Virülans plazmidleri Bakterileri infekte eden virüslere faj (bakteriofaj) denir (Şekil 14). A, B, C, D, F fajları DNA, E fajı ise RNA nükleus yapısına sahiptir. Fajlar ayakları ile reseptörü bulunan bakterinin yüzey yapılarına tutunur, boyun kısmı ile duvar üzerinde bir delik açar ve nükleik materyalini bakteri içine gönderir. Bakterileri infekte eden bakteriofajlar hücre içinde replike olarak sayıları artar ve lizis sonucunda bakteri dışına çıkarlar (litik enfeksiyon) veya konak genomuna integre olarak (profaj) konağı parçalamaksızın yaşamına devam edebilir (lizojenlik). Bakteri içinde üremeden bekleyen fajlara ılımlı faj, bunları taşıyan bakterilere de lizojen bakteri adı verilir. Her bakteri sadece tek bir faj ile infekte edilebilir. Profaj bağımsız olarak üremez ve ancak bakteri üreyince yeni bakterilere geçirilir. Fajlar spesifikliği nedeniyle bakterilerin tiplendirilmesinde kullanılmaktadır. Fajların medikal önemi ekzotoksinlerin üretimidir. Bunun en bilinen örneği; Corynebacterium dipthena'nır) ekzotoksininin üretiminde Corynephage beta fajının rolü vardır. Diğer önemli lizojen bakteriler V.cholerae, C. botulinum ve S. pyogenes (kızıldır. Bakteriofajlar resimde de görüldüğü gibi bakterileri infekte eden uzay aracı gibi virüslerdir. 21 Hücre duvarı üzerine oturduktan sonra boyunlarını bir matkap gibi kullanarak bakteri duvar üzerinde delik açıp nükleik asitlerini bakterinin içine gönderirler. Peptidoglikan tabaka gram pozitif bakterilerin, dış zar ise gram negatif bakterilerin en dış kısmında bulunan tabakadır. Virüslerin bakteriler ile ilişkiye girmelerini sağlayan reseptörler bu tabaka üzerinde bulunur. Ulaşabileceğiniz mikrobiyoloji kitaplarında "bakteriofajlar bakteri hücre duvarları üzerindeki reseptörler üzerine oturur" diye yazar. Fajlar için belirlenmiş reseptörler; Faj T4, T3 T2 T1, T5 Reseptör LPS core polisakkarid OMP, F porin protein Ton A ferrichrome transport protein T6 Tsx nucleoside transport protein Lambda Lam B maltose transport protein Chi Flagellum (Salmonella) F1, MS2 F-pilus SP-50 bakteriler) Teikoik asit (Bacillus, gram pozitif Faj tutunma alanlarının hem teikoik asit hem de peptidoglikan olabilir. "Faj tutunma alanları gram negatiflerde pili, LPS veya dış membran proteini, gram pozitiflerde ise teikoik asit veya peptidoglikan tabakadır" Transpozonlar ve IS elementleri Transpozonlar DNA'nın farklı genetik molekülleri arasında hareket edebilen genetik elementlerdir (Şekil 15). Basit yapılı olanlara IS (insertion sequence) elementleri denir. Kompleks yapılı olan transpozonlar antibiyotik direnci gibi spontan mutasyonda yer alır. Transpozonlar bazen gen içine girer ve bu geni inaktive eder. Böyle durumlarda gen esensiyal proteinleri sentezleyemeyeceği için hücre ölümü gözlenebilir. Bazı patojen bakteriler bu mekanizma ile virülans faktörlerini harekete geçirebilirler. Böylesine gen gruplarına patojenite veya virülans adacıkları denir. Bu genetik yapılar pH, ısı gibi çeşitli çevre faktörleri ile tetiklenebilir ve bakteriye virülans kazandırabilir. Örneğin Salmonella'nın SPI1 adacığı fagositer olmayan hücreler içine bakterinin girmesini sağlayan 25 kadar geni içerir. 22 23 MİKROORGANİZMA DEĞİŞİKLİKLERİ Modifikasyon (fenotipik) Genetik değişim yoktur, kirpik, kapsül veya hücre duvarı kaybı gibi bakterilerdeki reversibl değişikliklerdir. Mutasyon (genotipik) DNA üzerindeki nukleotid çiftlerinin sıra veya yapısı kalıcı olarak değişmiştir. Yeni gelişen canlıya mutant denir. Ultraviyole ışınlar, X ışınları, akridin oranj gibi kimyasal maddeler mutasyon yapabilirler. Mutasyon Transformasyon Parçalanmış bakterinin erimiş DNA'sının başka bir bakteri tarafından alınıp genetik materyal olarak kullanılmasıdır (Şekil 16). Böyle bir geçişin gerçekleşebilmesi için alıcı bakterinin kompetans faktör denilen eksojen DNA alabilme yeteneğinin olması gerekir. Transformasyon bakteriler arasında ilk tespit edilen genetik geçiş şeklidir. İlk olarak 1928 yılında Griffith kapsülsüz Pnömokokların, parçalanmış kapsüllü Pnömokoklar ile karıştırıldıklarında kapsüllü hale geçmesini göstermiştir. Bu geçişin Haemophilus influenzae, Sreptococcus pneumoniae, Bacillus suşları ve Neisseria suşları gibi hem gram negatif hem de gram pozitifler arasında gerçekleştiği gösterilmiştir. Transdüksiyon Bir bakteriofajın kendi hücreyi parçalaması sırasında kendi DNA'sı yerine bakteri DNA'sını alarak bir başka bakteriye gitmesi ve böylece genetik materyali taşımasına transdüksiyon denir. Transdüksiyondan sorumlu faja pseudovirüs denir. Faj ile geçen spesifik bir gen parçası ise spesiyal, bakteri DNA'sının tümü geçmiş ise generalize transdüksiyon denir (Şekil 17). Transformasyon ve transdüksiyon birbirine çok benzer. Her ikisinde de verici bakteri ölür ve geçiş rastlantısaldır. Transformasyonda erimiş bakteri DNA'sı direkt olarak alınırken, transdüksiyonda geçişten bir faj sorumludur. Konjugasyon İlk olarak 1942 yılında Lederberg ve Tatum tarafından iki mutant suş olan E. coli K12 arasında seks benzeri bir geçiş gösterilmiştir. Konjugasyon iki canlı bakteri arasında hücre-hücre teması olarak plazmid aktarımıdır. Bağlantı seks pilusu aracılığı ile yapılır. F plazmidi taşıyan bakteri pilusu ile F- bakteriye bağlanır ve plazmidinin bir kopyasını verir. F plazmidi bakteri içindeki büyük plazmidlerdir ve üzerlerinde RTF denilen transfer faktörlerini bulundurur. Konjugasyon sadece aynı bakteriler arasında değil, birbirine benzer diğer bakteriler arasında da olabilir. Örneğin E. coli ile, Bacteroides. Streptokoklar, Streptomyces ve Clostridium bakterileri arasında konjugasyon gerçekleşebilir. High frequency of recombination (Hfr) hücreler F plasmidi bakteri DNA'sına integre olmuş hücrelerdir (epizom). Bu bir konjugasyon geçişidir, ancak önemli farkları vardır. Bunlardan birincisi konjugasyonda F plazmidi plazmid olarak bulunurken, Hfr hücrelerde epizom şeklindedir. Konjugasyonda plazmidin bir kopyası geçerken (F), Hfr hücrelerde plazmid ile birlikte bakteri DNA'sından da bir parça geçer (F'). Konjugasyonda F- hücre plazmid geçişinin ardından kesinlikle F+ haline geçerken Hfr hücrelerde F- olarak kalabilir (Şekil 18). 24 25 26 27 BAKTERİ TOKSİNLERİ Ekzotoksinler Hem gram pozitif, hem de gram negatif bakteriler tarafından salgılanır. Salınım bakteri canlı iken yapılır ve ekzotoksinler saf protein yapısındadır. A ve B subünitlerinden meydana gelirler (Şekil 1.25). B subünitleri ile spesifik reseptörlerine tutunurken, A subünitleri ile etki gösterirler (fi. anthracis hariç). Etkileri spesifiktir (Tablo 5, 6). Bazı ekzotoksinlerin etki mekanizmaları tabloda belirtilmiştir. Çok toksiktirler (potent). Isıya ve proteolitik enzimlere duyarlıdırlar. Besin zehirlenmesine yol açan S.aureus enterotoksini, botulinum toksini ısıya dirençlidir, iyi pişirilmeden yenen yiyeceklerle enfeksiyon meydana gelebilir. Ekzotoksinler antijeniktir, antitoksinleri hazırlanabilir. Toksoid haline getirilebilir. Etkileri sırasında ateş meydana getirmezler (süper-antijenler hariç). Tablo 1.9 Onemli ekzotoksinler ve etki mekanizmaları Bakteri Hastalık Etki Şekli Toksoid aşı Corynebacterium diphteriae Difteri ADP ribolizasyonu ile EF-2 inaktivasyonu Var Clostridium tetani Tetanoz Glisin salınımının inhibisyonu Var Clostridium botulinum Botulizm Asetil kolin salınmasının inhibisyonu Var Clostridium difficile Pseudomembranöz enterokolit Ekzotoksin B entorositler için toksiktir (sitotoksin). Yok C. perfringens Gazlı gangren Alfa toksin bir lesitinazdır, enterotoksin süperantijendir. Yok Bacillus anthracis Şarbon Adenilat siklazın uyarılması Yok Staphliococcus aureus Toksik şok sendromu IL-1 ve IL-2 uyarılması, süperantijen Yok Streptococcus pyogenes Kızıl IL-1 ve IL-2 uyarılması, süperantijen Yok Bacillus cereus İshal HLET adenilat siklazı uyarır Yok Sulu ishal (ETEC) Labil toksin adenilat siklazı, Stabil toksin guanilat siklazı uyarır. Yok Yok Gram pozitif Gram negatif E. coli Kanlı ishal (EHEC;0157:H7) Verotoksin enterositler için toksiktir (sitotoksin). P. aeruginosa Doku hasarı Ekzotoksin A ADP ribolizasyonu ile EF-2'yi inaktive eder Yok Vibrio cholereae Kolera Adenilat siklazı uyarır Yok Bordetella pertussis Boğmaca Adenilat siklazı uyarır Var 28 Endotoksinler Gram negatif bakterilerin hücre duvar yapısında bulunan Lipid-A'nın bakteri ölümü ile açığa çıkması sonucunda endotoksin etkisi başlar. Isı ve proteolitik enzimlere dirençlidir. Etkileri geneldir (ateş, solunum güçlüğü, hipoglisemi, hipotansiyon, DIC, peteşiler, ishal, kardiyovasküler kollaps, C3 aktivasyonu, lökopeni, abortus gibi). Dolaşıma geçtiklerinde makrofajlar, monositer hücreler ve diğer retiküloendotelyal hücreler üzerindeki reseptörler ile reaksiyona giren proteinler ile ilişkiye girer. Endotoksinler tarafından uyarılan makrofajlardan salınan TNF-alfa, IL-1, IL-6, IL-8 gibi sitokinler sepsis patogenezinde önemli bir rol oynamaktadır (Şekil 1.26). 29 Tablo 1.10 Ekzotoksinlerin etki mekanizmaları Tip Örnek Ekstrasellüler sitotoksinler (hücrelere direkt zehir etkisi) Streptokoksik hyaluronidaz Pseudomona aeruginosaekzotoksin A Transmembran sitotoksinler (Hücre içine bir reseptör veya transport molekülü aracılığı ile girenler) Escherichia coli Membran hasarı yapan toksinler (hemolize veya sitolize sebep olanlar) Streptolizin O verotoksin Shiga toksin difteri toksini Clostridium perfringens alfatoksin Staphylococcus aureus lökosidin Regülasyonu bozanlar (aşırı çalışma ile tuvar mekanizmaları arttıranlar) E. coli ısıya duyarlı toksini Kolera sekretoksini İnhibitörler ile yarışanlar (Doğal transmitterlerin blokerleri yarışanlar) Botulinum toksini Tetanus toksini Tablo 1.11 Ekzotoksin ve endotoksinlerin (lipopolisakkarıt) özellikleri Ekzotoksinler Endotoksinler Canlı hücrelerden salınır. Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarının bir parçasıdır. Bakterinin ölümünden sonra ya da bakteri ürerken ortaya çıkar. Gram pozitif ve Gram negatif bakteriler tarafından yapılır. Sadece Gram negatif bakterilerde vardır. Polipeptid yapısındadır. Molekül ağırlığı 10.000-900.000'dir. LPS kompleksinin lipid A bölümü etkilidir. Isıya dayanıksızdır. 60°C üstünde ısıtmakla hızla harap olur Isıya kısmen dayanıklıdır. 60°C üstünde ısıtmakla toksik etkisini kaybetmeden saatlerce dayanır. Antijenik özelliği kuvvetlidir. Yüksek titrede antitoksin yapımını stimüle eder. Antitoksin, toksini nötralize eder. Zayıf immünojendir antikorlar antitoksik ve koruyucudur. Hastalıktan korunma ile antikor fitreleri arasındaki ilişki ekzotoksinlerdeki gibi açık değildir. Formalin, asit ve ısı ile antijenik, toksik olmayan forma döner. Toksoidler aşılamada kullanılır (Örnek. Tetanus toksoidi). Toksoid hale dönmez Kuvvetli toksiktir. Hayvanlarda mikrogram ve daha az düzeylerde öldürücüdür. Orta derecede toksiktir 10-100 mikrogramı hayvanlar için öldürücüdür. Genellikle hücrelerdeki spesifik reseptörlere bağlanır. Hücrelerde spesifik reseptörleri bulunmaz. Genellikle konakta ateş yapmaz İnterlökin-1 ve diğer mediyatörlerin salınması ile konakta ateş yapar. Sıklıkla ekstrakromozomal genlerle yönetilir (Örnek: Plazmid). Kromozomal genlerle yönetilir. Protein yapısındadır (Polipeptid). Lipopolisakkarid yapıdadır. Kromozom, bakteriyofaj veya plazmid t Sadece kromozom tarafından kodlanır. Serbest salınımı vardır. Serbest salınımı yoktur. Bakteri cinsine özel etki türü vardır. Tüm gram negatiflerde aynı etki türüne sahiptir. Dezenfeksiyon-Sterilizasyon Bir sterilizasyon işlemi sonrasında ortamdaki tüm mikroorganizmaların öldürülmesine sterilizasyon (Tablo 1.12) denir. Hedef madde üzerinde hastalandıran mikroorganizmaların ortadan kaldırılmasına ise dezenfeksiyon (Tablo 1.13) denir. Bakterilerin üremelerini durduran antimikrobiyotiklere bakteriostatik, öldürenlere ise bakterisid denir. Otoklavlama'da 15 lb/sq atmosfer basıncı ile 121 °C elde edilir. 15 dakikada sporlu bakterilerde dahil olmak üzere tüm mikroorganizmalar öldürülebilir. Pasteur fırınında (kuru hava sterilizatör) cam eşyaların, cerrahi metal veya pamuklu aletlerin sterilizasyonu 160170°C'de 1 saat tutulması ile sağlanır. Tindalizasyon: Serum, kan, aşı gibi maddelerdeki sporlu bakterilerin düşük ısıda steril edilmesi için kullanılan bir yöntemdir. 30 Günümüzde kullanılan sterilizasyon yöntemleri 1. Isı a) Yakma b) Kuru hava c) Nemli ısı Buhar Basınçlı (Otoklav) Basınçsız d) Sıcak su Kaynatma Tindalizasyon 2. Filtreler ile süzme 3. Kimyasal maddeler 4. Işınlama Tablo 1. 12 Sterilizasyon yöntemleri Yöntem Konsantrasyon veya seviye Fiziksel yöntemler Basınçlı buhar 121°C veya 132°C'de değişik zamanlar Kuru hava 171°C'de 1 saat, 160°C'de 2 saat; 121°C'de 16 saat Filtrasyon 0.22 ile 45 um arasında değişen delikleri olan filtreler veya HEPA filtreleri Ultraviyole radyasyon 254 nm dalga boyun da değişik süreler İyonize radyasyon Mikrodalga veya gama radyasyon ile dalga boyları Gaz-buhar sterilizasyonu Etilen oksid 29°C İLE 65°C arasında 450 ile 1200mg/L dozunda 2-5 saat Formaldehit buharı arasında % 2-%5 60°C ile 80°C Hidrojen peroksit arasında %30 55°C ile 60°C Plazma gaz Yüksek iyonize hidrojen peroksit gazı Klorin dioksit gaz Değişken Kimyasal maddeler ile sterilizasyon Parasetik asit % 0.2 Gluteraldehid %2 31 Tablo 1.13 Dezenfeksiyon yöntemleri Yöntem Konsantrasyon (Aktivite Derecesi) Isı 75°C ile 100°C arası (yüksek) Sıvı Gluteraldehid % 2 (yüksek) Hidrojen peroksid % 3-%25 (yüksek) Formaldehit % 3-% 8 (yüksek/orta) Klorin dioksid Değişken (yüksek) Parasetik asit Değişken (yüksek) Klor bileşikleri Serbest klorün 100 ile ile 1000 ppm arası konsantrasyonu (yüksek) Alkol (etil, isopropil) % 70-%95 (orta-düşük) Fenol bileşikleri % 0.4-%5 (orta-düşük) İodofor bileşikleri Serbest iodin 30-50 ppm/L konstrasyonu (orta) Kuaterner amonyum bileşikleri %0.4-%1.6(düşük) Pastörizasyon ise sıvıların dezenfeksiyonu için kullanılan bir yöntemdir. Sıvı 71-72°C'de 15 saniye tutulur ve süratle soğutulur. Ancak süt için bu süre 3-5 saniyedir. Sıvılar bu ısıya kadar ısıtılır, sonra süratle oda ısısına kadar soğutulur. Isı ile sterilizasyonun başlıca etkisi protein ve nükleik asitlerin denatüre edilmesi veya hücre membranının bozulmasıdır. Sterilizasyon amacıyla sellüloz asetat ve sellüloz nitrat yapılı membran filtreler kullanılır. Filtrasyon solüsyonların sterilizasyonunda en çok tercih edilen yöntemdir. En çok 0.22 um büyüklüğünde porları olan nitrosellüloz filtreler kullanılmaktadır. Bunların dışında daha kalın partiküller ve bakteriler için kullanılan toprak yapılı filtreler de vardır (Berkefeld, Seitz, Chamberland gibi). Sterilizasyon işleminin denetlenmesi amacıyla, sterilizasyon bantları, bakteriler (Bacillus subtilis var. niger, Bacillus stretothrermophilus, Bacillus pumilus), Brown tüpleri kullanılır. Ultraviyole ışınlar ve iyonize radyasyon değişik cihazların sterilizasyonu amacıyla kullanılabilir. Kimyasal Maddeler Alkoller Yüksek konsantrasyonlarda toksiktirler. Genellikle etil alkol veya isopropil alkol kullanılır. Alkollerin %70'lik konsantrasyonları protein denatürasyonuna sebep olmaları nedeniyle genellikle kullanılır. Fenol Fenol ve birçok fenolik bileşikler güçlü antibakteriyel maddelerdir. %1-2'lik konsantrasyonları proteinleri denatüre ederek etki ederler. Ağır metal iyonları Yüksek konsantrasyonlarda civa, bakır ve gümüş tuzları proteinleri denatüre ederler. Ancak insan dokuları için zararlıdır. Genellikle sülfidril gruplar ile kombine edilerek düşük konsantrasyonlarda kullanılır. Oksidanlar Hidrojen peroksit, iyod, hipoklorid, klor serbest sülfidril gruplarını okside ederek hücreleri inaktive ederler. 32 Alkilleyici ajanlar Sterilizasyon amacıyla formaldehit (formalin'in %37 solüsyonu satılır) ve etilen oksit kullanılır. Etilen oksit gazı %90 CO2 veya bir florokorbon ile karıştırılarak patlayıcılık özelliği kaybettirilir. Isıya dayanmayan özel vakumlanmış cerrahi malzemelerin sterilizasyonunda kullanılır. Deterjanlar Bakterilerin lipid içeren hücre membranına etkilidirler. Kimyasal maddelere göre mikroorganizmaların direnç sınıflaması tabloda gösterilmiştir. Antimikrobiyal kemoterapi Antimikrobiyotikler mikroorganizmaları öldürüp, konak dokulara zarar vermezler (selektif toksisite). Bakteriostatik (üremeyi engelleyen) ve bakterisidal (bakteriyi öldüren) etkili olabilirler. Bakteriostatik ilaçlar arasında sinerjistik kombinasyonlar sağlanabilir (örneğin trimetoprim ve sulfonamid). Antibiyotiklerin in vitro ve in vivo etkileri farklıdır. İaçların antimikrobik aktiviteleri dilüsyon ve difüzyon testleri ile ölçülebilir. Minimal inhibitör konsantrasyon ile kantitatif ölçüm yapılabilir. Enfeksiyon alanları, mikroorganizma sayısı, ilacın inkübasyon periyodunun uzunluğu, mikrorganizmanın metabolik aktivitesi ve pH'a göre etkileri değişir. Bazı bakteriler genetik veya nongenetik olarak ilaçlara dirençlidirler. İlaç direnci Genetik olmayan mekanizma: Bakterinin spesifik hedef yapıları bulunmaz; örneğin L formu bakterilerin hücre duvarlarının olmaması Genetik mekanizma: Kromozomal veya ekstrakromozomal direnç gelişebilir. Kromozomal mutasyon ile antibiyotiğin bağlandığı reseptörler değişebilir veya ilaca karşı geçirgenlik azalabilir. Bir R plazmid aracılığı ile betalaktamaz gibi enzimler sentezlenebilir. R plazmidleri transpozonlar veya bir plazmidin füzyonu sonucunda meydana gelirler. 33 Antibiyotiklerin etki mekanizmaları (Tablo 1.15) 1. Antimetabolitler Bakteriostatik (sulfonamid, trimethoprim, paraamino-salisilik asit ve bakterisidal (izoniazid) olabilirler. Spesifik enzimlerin etkilerini inhibe ederler. Kombine kullanıldıklarında bakterisidal etkiye ulaşabilirler. Örneğin sülfonamidler ve trimetoprim'in her biri bakteri üzerine inhibitör etkiye sahiptir. Ancak beraber kullanılırsa sinerjistik etki gösterir. 2. Hücre duvar sentezi inhibitörleri Bakterisidaldirler. Beta laktam olanlar (penisilinler, sefalosporinler ve karbapenemler) peptidoglikanın transpeptidasyonunu (çapraz bağlar) inhibe ederler. Sikloserin, basitrasin ve vankomisin ise peptidoglikanın sentezini inhibe ederler. Sikloserin etkisini sitoplazmada, basitrasin membranda bata laktamlar ise hücre duvarında gösterirler. Sadece hücre duvarı olan bakterilere etkilidirler. Tedavinin sonunda L formu bakteriler gelişebilir. a. Penisilinler Hücre duvar sentezinde önemi olan transpeptidasyon enzimlerini inhibe ederler. Gram pozitif ve gram negatif bakterilere etkilidirler. Penisilin bağlayan proteinler ile reaksiyona girer. Betalaktam halkası betalaktamaz salgılayan bakteriler tarafından parçalanabilir. b. Sefalosporinler Etki mekanizmaları penisilinlere benzer. Bazı beta latamazlar ile inhibe edilebilen beta laktam halkaları vardır. Hem gram pozitif hem de negatiflere etkilidirler. Daha çok penisilin alerjisi olanlarda kullanılabilirler. 34 Tablo 1. 16 Antibiyotiklerin etki mekanizmaları Antibiyotik Etki mekanizması Beta - laktamlar-Murein sentez inhibitörleri Penisilinler ve Sefalosporinler Penisilin bağlayan proteinler aracılığı ile hücre duvarı sentezinin inhibisyonu; otoliz Polienler - Membran fonksiyonlarının inhibitörleri Amfoterisin B Ökaryotik hücre membranındaki sterole bağlanır; lizis Sulfonamidler - Folat antagonistleri Sulfanilamid Dihidropteroat sentezinin kompetitif inhibitörü, tetrahidrofolat sentezinin bloke edilmesi Aminoglikozidler-Protein sentezi inhibitörleri Streptomisin Kanamisin Neomyisn Ribozumun 30S subünitine bağlanır, protein sentezini bozarak bakterinin Gentamisin ölümüne sebep olur. Amikasin Tobramisin Diğer protein sentez inhibitörleri Kloramfenikol Eritromisin Ribozomun 50S subünitine bağlanır; protein sentezini inhibe eder Linkomisin Fusidik asit Solubl elongasyon faktör G (translokasyon faktör) ile etkileşerek protein sentezini bloke eder RNA sentez inhibitörleri Rifampin Bakteri RNA'ya bağlanarak transkripsiyonu başlangıç aşamasında engeller DNA sentez inhibitörleri Nitrofuranlar Metronidazol Nalidiksik asit DNA girazı inhibe ederek engeller Novobiosin Siprofloksasin ve diğer kinolonlar Civa tuzları Sülfidril grupları aracılığı ile protein fonksiyonlarını inhibe ederler c. Karbapenemler Etki mekanizmaları penisilinler gibidir. Beta laktam halkasına beş karbonlu halka eklenmiştir, böylece beta laktamazlara dirençlidir. 3. Protein sentezi inhibitörleri Geniş spektrumlu antibiyotiklerdir, etkilerini gösterebilmeleri için bakterilerin üremeleri gerekir. En önemli üyeleri aminoglikozidler ve linkomisinler'dir. a. Aminoglikozidler Streptomisin, neomisin, kanamisin ve gentamisin bu grubun üyeleridir. Gram negatif bakterilerin 30S ribozomal subünitine bağlanarak bakterisidal etki gösterirler. Anaeroblar ve intrasellüler bakterilere karşı etkili değildirler. Renal ve VIII. sinir toksisitesi (işitme kaybı) önemli yan etkileridir. 35 Aminoglikozidlere karşı direnç üç mekanizma ile gelişir. 1) Plazmid kontrolündeki fosforilaz, adenilaz ve asetilaz enzimleri aracılığı ile (en önemli direnç mekanizması), 2) Kromozomal mutasyon, 3) İlaçlara karşı bakterinin geçirgenliğinin azalması. b. Tetrasiklinler Tetrasiklin, oksitetrasiklin ve klortetrasiklin 30S ribozomal subünite bağlanan bakteriostatik etkili antibiyotiklerdir. Diş ve kemikte depolanabilir. Spesifik tetrasiklin R plazmidleri içeren hücrelerden plazmid aracılığı ile protein aktarımı yoluyla diğer bakterilere geçer. c. Kloramfenikol Gram pozitif, gram negatif, riketsia ve klamidyalara etkili bakteriostatik antibiyotiktir. 50S ribozomal subünitlere bağlanarak peptid bağların gelişimini engeller. R plazmidi ile taşınabilen kloramfenikol asetil-transferaz enzimi ile inaktive edilebilir. d. Griseofulvin Fungistatik etkilidir. Mikrotübül oluşumunu engelleyerek hücre bölünmesini bloke eder. e. Makrolidler ve linkomisin Eritromisin (makrolid), linkomisin ve klindamisin (linkomisin) bakteriostatik etkilidir. 50S ribozomal subünit'de 23S RNA'ya bağlanarak translokasyonu bloke eder. 4. Nükleik asit sentez inhibitörleri Kinolonlar, nalidiksik asit DNA, rifampin ise RNA sentezini inhibe eder. Bakterisidal etkilidir, önemli özellikleri ökaryotik hücrelere çok toksik olmalarıdır. Tüm kinolonlar ve florokinolonlar DNA girazı bloke ederek bakteri DNA sentezini inhibe ederler. 5. Mikolik asit sentez inhibitörü İzoniazid, mikobakterilerin mikolik asit sentezini inhibe eden bakterisidal antibiyotiktir. 6. Sitoplazmik membran inhibitörleri Polimiksin ve polienler plazma membranının ozmotik yapısını değiştirirler. Azoller ise (mikonazol, ketokonazol) fungal membranın lipid sentezini inhibe ederler. Polimiksin bazı gram negatif bakterilerin ve sterol içeren mikoplazmaların tedavisinde, polienler (nistatin ve amfoterisin B) ise fungal efeksiyonlarda kullanılır. Aztreonam önemli monobaktamlardan birisidir. Enterobacteriacea ve Pseudomonas gibi gram negatif bakterilere etkilidir, gram pozitifler ve anaeroblara etkili değildir. Teikoplanin yapı olarak vankomisine benzeyen bir glikopeptiddir. Stafilokoklar (özellikle metisilin rezistan S. aureus), streptokoklar, enterokoklar ve diğer gram pozitif bakteriler için kullanılır. Antibiyotiklerin toksik etkileri ve diğer ilaçlar ile etkileşimleri Tablo 10 ve 11 'de gösterilmiştir. 36 Tablo 1.17 Antibiyotikler ve toksık etkileri Antibiyotik Etkileştiği ilaç Etki Aminoglikozid Anestetikler Nöromusküler blokaj Etakrinik asit Ototoksisite Oral kontraseptifler Gl absorbsiyonun azalması Antasidler Gl absorbsiyonun azalması Terfenadin Fatal kardiak aritmiler Dijital Konsantrasyon ve toksisite artışı Teofilin Aktiviteyi arttırır Siklosporin Aktiviteyi arttırır Antikoagülanlar Aktiviteyi arttırır Digitoksin Aktiviteyi arttırır Beta blokerler Aktiviteyi arttırır Oral kontraseptifler Aktiviteyi arttırır Ketokonazol Aktiviteyi arttırır Kortikosteroid Aktiviteyi arttırır İzoniazid Ketokanazol Absorbsiyonu düşürür Sulfonamidler Antikoagülanlar Aktiviteyi arttırır Methotrexate Aktiviteyi arttırır Dijital Konsantrasyon ve toksisite artar Oral kontraseptifler Gİ absorbsiyon azalır Amfoterisin B Dijital Potasyum konsantrasyonu azalır, digitalis toksisitesi artar İmidazoller Siklosporin Aktiviteyi arttırır (immunsupresyon) Ampisilin Eritromisin Rifampin Tetrasiklinler 37 Tablo 1.17 Antibiyotiklerin dıger ilaçlar ile etkileşimleri Toksisite tipi Örnek ilaçlar Renal toksisite Uzun etkili sülfonamidler obstrüktif nefropati, birinci generasyon sefalosporinler tübüllerde mikrokristaller oluşturarak renal toksisite meydana getirebilir. Ayrıca bütün ilaçlar anafilaktikreaksiyon sonucunda hipotansiyona bağlı akut tübüler nekroz oluşturabilir Aminoglikozidler proksimal tubuluslere toksik etkilidir. Amfoterisin distal tubuler lezyon ve glomerul filtrasyon hızında azalma meydana getirebilir Tetrasiklinler farklı mekanizmalar ile renal toksisite meydana getirebilir Hepatosellüler hasar En iyi bilinenleri izoniazid ve rifampisin'dir. Hepatit komplikasyonu eritromisin, parenteral tetrasiklin, pirazinamid ve etionamid, yüksek doz ampisilin ve fluklosasilin kullanımında da meydana gelebilir. Granülomatözhepatit Uzun süreli kinin tedavisinin komplikasyonudur Aplastik anemi Uzun süreli kloramfenikol kullanımı sonucunda gelişebilir Metabolik kemik iliği depresyonu Gansiklovir ve sulfonamidlerin komplikasyonudur Granülositopeni Sülfonamidler ve sülfon tedavisinin bir sonucudur. Nadir olarak yüksek doz benzil penisilin tedavisinde de meydana gelebilir. Deri reaksiyonları Sülfonamidler, penisilinler ve sefalosporinler hafif kaşıntılı ürtikeryal deri lezyonları yapmaktadır. Akut anafilaksi hapten özelliği gösteren ilaçların yol açtığı tip I hipersensitivite reaksiyonudur. Penisilinlerde gorulur. Çapraz reaksiyon ile sefalosporinlerde de bulunabilir. Çok nadir olarak yeni monobaktamların da böyle bir etkisi vardır. 38 Tablo 2.1 - A İnsanlarda hastalık etkeni önemli bakterilerin özellikleri Bakteri Gram Boyama, Morfoloji Normalde bulunduğu yer ve vücuda girişi Patojenite mekanizmasI Özel hastalık tablosu Staphylococcu s aureus Pozitif, üzüm salkımı şeklinde koklar Burun, deri (taşıyıcı) Bütünlüğü bozulmuş deri ve mukozalardan, toksin içeren besinlerin yenilmesiyle bulaşır Akut enflamasyon ve birçok ekstrasellüler toksinleri (koagülaz, lökosidin, katalaz, toksik şok toksini, enterotoksinleri) ve hücre yüzey komponentleri (kapsül, mürein, teikoik asit, protein A) aracılığı ile abse oluşumu Piyojenik enfeksiyonlar ve birçok organda (örneğin subkutan dokular, kemik iliği, endokard) abseler, septisemi, toksik şok, besin zehirlenmesi Staphylococcu s epidermidis Pozitif, üzüm salkımı şeklinde koklar Deri, barsaklar (normal Slime tabakası aracılığı ile protez ve intravenöz kateterlere aderans ve kolonizasyon immünyetersizlikli hastalarda cihazlara implantasyonuna bağlı enfeksiyonlar flora) Bütünlüğü bozulmuş deri ve mukozalardan bulaşır Grup A Streptokoklar Pozitif zincir yapan koklar Boğaz (taşıyıcı) Bütünlüğü bozulmuş deri ve mukozalardan bulaşır Hücre yüzey komponentlerine (M proteini, lipoteikoik asidleri, hiyaluronik asit, C5a peptidaz, murein), ekstrasellüler enzimlerine (hemolizin, streptokinaz, pirojenik eksotoksinler) bağlı enflamasyon Postinfeksiyöz klinik tablolar Deri hastalıkları (erizipel, impetigo), tonsillit, kızıl, septisemi, romatizmal ateş, glomerulonefrit Diğer Beta hemolitik streptokoklar Pozitif zincir yapan koklar Kolon, vajina Kapsüle bağlı enflamasyon Neonatal septisemi ve menenjit α hemolitik streptokoklar Pozitif zincir yapan koklar Boğaz, kolon ve genitoüriner sistem Kana geçen bakterinin hasarlı kalp kapaklarında kolonizasyonu Bakteriyel endokardit ve nadiren diğer hastalıklar Pnömokoklar (S. pneumoniae) Pozitif a hemolitik diplokoklar Boğaz (taşıyıcı) İnhalasyon, el teması Fagositoza direnç (kapsül) enflamasyonu kolaylaştırır Pnömoni, ampiyem, menenjit, endokardit Meningokoklar Gram negatif diplokok Boğaz (taşıyıcı) i nhalasyon, el teması Fagositoza direnç (kapsül) enflamasyonu kolaylaştırır, endotoksin Septisemi, menenjit Gram negatif diplokok Genital sistem (taşıyıcı, bazıları asemptomatik) Sekresyonları cinsel temas ile bulaşması İnflamasyonu endotoksin, pili ve yüzey proteinlerinin adhezyonu, lgA1 proteaz'a bağlıdır Üretrit, salpenjit, pelvik inflamatuvar hastalık Gram negatif küçük basillerdir Boğaz (taşıyıcı) İnhalasyon, el teması Fagositoza direnç (kapsül) enflamasyonu kolaylaştırır, endotoksin, lgA1 proteaz, pili, dış membran proteinleri Menenjit (3 ay ile 2 yaş arası), solunum yolu enfeksiyonları, sellülit (Neisseria meningitidis) Gonokoklar (N. gonorrhoeae) Haemophilus influenzae 39 Tablo 2. 1 - B Bacteroides spp. Gram negatif basil, anaerob Barsak, vajina (normal flora) Escherichia coli Gram negatif basil, birçok suşu patojenik (ETEC, EPEC, EHEC gibi) Su, yiyecekler, İnsan-insan teması ile fekal kontaminasyon Barsaklardan veya oral floradan organizmanın girişinin ardından duyarlı alanlarda enflamasyon Abseler (periton, akciğerlerde), sıklıkla mikst enfeksiyon Enterotoksinlerine bağlı değişik tipte diyareler, dizanteri, endotoksin, Shiga benzeri toksin, adezinler Sekretuvar diyare (turist diaresi), sistit, septisemi, menenjit Bu faktörlerden bazıları derin doku enfeksiyonlarına sebep olabilir Shigella spp Klebsiella pneumoniae Gram negatif basil Geniş kapsûllü Gram negatif basil Su, yiyecekler, insan-insan teması ile fekal kontaminasyon (az miktarda inokulum yeterlidir) İnce barsak mukozasına Genellikle, oral floradan inhalasyon yoluyla bulaşır Fagositoza direnci (kapsülü) enflamasyonu kolaylaştırır. Shiga toksin ve adezinlerin ile invazyon yapar Endotoksininin de etkisi vardır Proteus spp. Gram negatif basil, Üre pozitif, yüksek pH'da daha iyi ürer Muhtemelen fekal kontaminasyon İnflamasyon, genellikle üriner sistemde Dizanteri (inflamatuvar hastalık) Pnömoni, immünyetersizlikli hastalarda diğer enfeksiyonlar Üriner sistemde inflamatuvar hastalık, Bazen üriner sistem taşları da eşlik edebilir Vibrio cholerae Gram negatif, kıvrık bakteri Suda yaşar, bulaşma enfekte suların içilmesi ile olur Kolera toksinine bağlı masif sulu diyare Kolera Salmonella spp. Gram negatif basil Dışkı bakterisidir. Makrofajların içinde çoğalır, bunun yanında bilinmeyen bir çok patojenite faktörü vardır. Tifo, paratifo, gastroenterit, septisemi Pseudomonas Aeruginosa Yiyecekler, kişisel temas, bazı suşları hayvansal besinlerin alınması ile bulaşır Gram negatif basil, sadece zorunlu aeroptur Su, toprak, yiyecekler İnhalasyon, veya epitellerin bozulması ile penetrasyon yapar 40 Diyare muhtemelen toksinlerine bağlıdır Toksinleri (toksin A, elastaz, eksotoksin, endotoksin), adhesinler, kistik fibrozis de aljinat Yanık hastalarında, diabetiklerde piyojenik enfeksiyonlar kistik fibrozis de akciğer enfeksiyonları Tablo 2.1 –C Borda tella pertussis Gram negatif küçük basillerdir Boğaz (taşıyıcı) İnhalasyon ve el teması ile bulaşır Pertussis toksini, adenilat siklaz, trakeal sitotoksin, adezinler Boğmaca Diğer enterik bakteriler (Enterobacter, Citrobacter, Serratia, Campylobacter, Yersinia) Gram negatif basil Genellikle fekal kontaminasyon, bazıları küçük kemiriciler (fare) aracılığı ile bulaşır Virülans faktörleri kesin olarak bilinmemektedir, muhtemelen endotoksine bağlıdır Değişik diyareler, dizanteri. Bazıları sistemik hastalık, bazıları da lokal enflamasyonlar yapar. Helicobacter pylori Gram negatif basil Sıklıkla midede bulunur İnflamasyonunun patogenezi tam olarak bilinmemektedir Gastrit, peptik ülser Clostridium difficile Gram pozitif, sporlu basil, anaerop Barsak (normal flora ?) Toksinleri Pseudomembranöz kolit Clostridium botulinum Gram pozitif, sporlu basil, anaerop Toprak, kontamine yiyecekler, ince barsaklar hastalık toksinin alınması ile oluşur Botulinum toksini Botulizm (flask paralizi), infant ve yara botulizmi Clostridium tetani Gram pozitif, sporlu basil, anaerop Toprak, kontamine yiyecekler, barsaklar deri bütünlüğünün bozulması, yaralar Tetanospazmin Tetanolizin Tetanus (spastik paralizi) Clostridium perfringens ve diğerleri Gram pozitif, sporlu basil, anaerop Toprak, Lesitinaz C, diğer hidrolitik enzimler miyonekroz, gazlı gangren kontamine yiyecekler yara kontaminasyonu Legionella pneumophila Gram negatif küçük zorunlu hücre içi basillerdir Su (air condition, soğutma sistemleri, sulu sistemler), inhalasyon, yiyecekler Bilinmeyen mekanizmalar ile patojenitesini özellikle hücresel immün yetersizliği olanlarda gösterir Pnömoni, sistem enfeksiyonları Mycobacterium tuberculosis ve diğerleri Aside dirençli boyanan (Gram ile iyi boyanmaz), yavaş üreyen, ince basiller İnsan sekresyonları (M. tuberculosis), hayvansal ürünler (M. bovis) toprak, su (M. avium intracellulare vd). Makrofajlarda bakterilerin yaşamasına bağlı kronik enflamasyon, sitokin salınımı, adjuvan etki Primer ve sekonder tüberküloz, M. avium intracellulare vd. özellikle AIDS hastalarını infekte eder Mycobacterium leprae Aside dirençli boyanan (Gram ile iyi boyanmaz), yavaş üreyen, ince basiller İnsan sekresyonları Makrofajlarda bakterilerin yaşamasına bağlı kronik enflamasyon, sitokin salınımı Tüberküloid ve lepromatöz lepra 41 Tablo 2.1 - D Treponema pallidum Gram ile boyanamayan, ince, spiril basillerdir, hareketlidir ve kültürde çoğaltılamaz İnfekte kişilerin sekresyonları ile temas Birinci dönemde şankr, ikinci dönemde akut enflamasyon, üçüncü dönemde ise kronik enflamasyon ve otoimmün benzeri bulgular, virülans faktörleri bilinmemektedir Sifiliz Borrelia burgdorferi Gram ile boyanamayan, ince, spiril yapılı basillerdir Rezervuar hayvanlardan insanlara sert keneler aracılığı ile bulaşır Enfeksiyonun sifilise benzer üç dönemi vardır. Virülans faktörleri bilinmemektedir ancak beyin gangliozidlerine yapıştığına dair bilgiler vardır Lyme hastalığı Bartonella hanselae Küçük, gram negatif zorunlu hücre içi basillerdir Kedi tırmığı Granülomatöz ve süpüratif yanıt oluşturur Kedi tırmığı hastalığı, basiller angiomatosis Chlamydia trachomatis Gram ile boyanamayan küçük organizmalardır. Elementer cisim ve retiküler cisim olmak üzere iki yapıda bulunur, zorunlu intrasellüler bakteridir, sentetik besiyerlerinde üretilemez İnsanlar doğal konaklarıdır, genital veya diğer sekresyonlardaki elementer cisimler aracılığı ile bulaşırlar İntrasellüler yaşayan retiküler cisimciklerin konak hücre harabiyetine bağlı enflamasyon yapar PID, lenfogranuloma,pnö moni, neonatal konjunktivit Rickettsia spp Gram ile boyanamayan küçük organizmalardır. Zorunlu intrasellüler bakteridir, sentetik besiyerlerinde üretilemez Hayvanlar rezervuar, artropodlar vektördür. Epidemik tifüste muhtemel taşıyıcılar insanlardır. Organizmanın üremesine bağlı vasküler endotel yapıda hasar meydana gelir. Böylece vital organlarda hasar gelişir. Tifüs tipleri, Q ateşi Mycoplasma spp. Küçük, gram ile boyanamayan, hücre duvarı olmayan bakterilerdir. insanlar ve hayvanlar taşıyıcıdır Solunum epitelinde hasar, silier fonksiyonunun kaybolması, muhtemelen hidrojen peroksit içeren metabolitlerine bağlıdır Özellikle genç erişkinlerde bronkopnömoni, genital ve intrauterin enfeksiyonlar Bazılarının üremesi için sterol gerekir 42 Bakteriyoloji • Normal Flora • Sporlu Gram Pozitif Basiller • Clastridiumlar • Gram Pozitif Koklar • Gram Negatif Koklar • Sporsuz Gram Pozitif Basiller • Enterik Gram Negatif Basiller • İntestinal Sistem içinde ve Dışında Enfeksiyon Yapanlar • Gastrointestinal Sistem içinde Enfeksiyon Yapanlar • Gastrointestinal Sistem Dışında Enfeksiyon Yapanlar • Solunum Sistemi ile İlişkili Gram Negatif Basiller • Hayvan Kaynaklı Gram Negatif Koklar (Zoonozlar) • Mikrobakteriler • Diğer Bakteriler 43 BAKTERİYOLOJİ NORMAL FLORA Sağlıklı kişilerin deri ve mukozalarında yaşayan mikroorganizmalara normal mikrobiyal flora denir. Normal floranın organizma için önemi; • Enfeksiyon kaynağı olabilir • İmmün stimülasyon için yardımcıdır • Aynı reseptörleri kullanarak patojen mikroorganizmaların enfeksiyon yapmalarını engelerler • Sindirim ve metabolizmada rolleri vardır • Karsinojenlerin kaynağı olabilir İnsanlarda normal viral flora demek anormal bir durumdur. Virüsler normal flora üyesi değildirler. Kalıcı ve geçici flora olarak ikiye ayrılır. Kalıcı floranın herhangi bir şekilde azalması durumunda geçici floranın hastalık yapma olasılığı vardır. Kalıcı flora organizmanın fonksiyonlarına yardımcıdır. Örneğin; intestinal floranın K vitamini sentezinde rolü vardır. Mukoza ve derideki flora bakterileri patojen bakterilerin üremesini engeller (bakteriyel interferans). İnsan vücudunda bakterinin bol olarak bulunduğu alanlar: • • • • • Deri Solunum sistemi Sindirim sistemi Üriner sistem Genital sistem Özellikle nemli alanlar Burun ve orofarenks Ağız ve kolon Anterior üretha Vajina Bazı normal flora üyeleri fırsatını bulduğu zaman patojen olabilir. Örneğin Streptococcus pyogenes üst solunum yollarının normal flora üyesidir, ancak kolonizasyonu artarsa hastalık yapabilir. Bacteriodes fragilis'de kolonun normal flora üyesidir, ancak iç organlara geçerse patojen olur. Derinin normal florası genellikle geçici tiptedir. Ancak sekresyonların yapıldığı anatomik alanlarda kalıcı flora bulunur. Baskın olarak difteroid basiller, aerop ve anaerop stafilokoklar, sporlu aerop basiller, alfa hemolitik streptokoklar, enterokoklar, mayalar, sebase sekresyonların yapıldığı alanlarda (genital ve dış kulak yolu) nonpatojenik mikobakteriler bulunur. Terleme, yıkanma veya değişik antiseptiklerin kullanımı ile normal flora bakterilerin miktarı azaltılabilir, ancak süratle flora yerine gelir. Ağız ve farenksin mukozaları doğumda sterildir. 4-12 saat sonra viridans streptokoklar kolonize olmaya başlar. Daha sonraki dönemlerde stafilokoklar, Moraxella catarrhalis, difteroidler ve bazen laktobasiller eklenir. Ağızda ek olarak candida suşları bulunur. Farenks ve trakeada da benzer flora bulunur, bronşlarda çok az miktarda bakteri vardır. Küçük bronşlar ve alveoller sterildir. Bir peptostreptokok olan Streptococcus mutans diş plaklarının ve çürüklerinin sebebidir. Doğumda barsaklar sterildir, organizmalar daha sonra yiyeceklerle kolonize olur. Anne sütü alan çocukta laktik asit streptokokları ve laktobasiller bulunur. Daha ileri dönemlerde karışık flora vardır. Normal yetişkinlerde özofagus ağız florası bakterilerini ihtiva eder. Mide asidi bakterileri minimuma indirir. Duodenumdan kolona indikçe bakteri miktarı artar. Kolonun %96-99'u anaerop bakterileri içerir (Özellikle Bacteroides fragilis). Dışkıda 100'den fazla çeşit bakteri bulunur. Kolonun anaerop florası abse oluşumunda başlıca rolü oynar. Anterior uretra dışında, uretra sterildir. Vajinada doğumdan sonra laktobasiller kolonize olur. Normal vajen florasında Grup B streptokoklar, anaeroplar, Gardnerella vaginalis, Ureaplasma urealyticum, bazen Listeria veya Mobilincus bulunur. Servikal mukus antibakteriyel aktivite ve lizozim içerir. 44 SPORLU GRAM POZİTİF BASİLLER Gram pozitif spor yapan basiller aeroplar Bacillus, zorunlu anaeroplar Clostridium'\ar olmak üzere ikiye ayrılır. Bu bakteriler önemli spesifik enfeksiyonların etkenleridir. Bacillus anthracis (ŞARBON) Şarbon başlıca koyun, sığır, at gibi hayvanların hastalığıdır. İnsanlar nadiren infekte olurlar. Enfeksiyon sağlam olmayan deri veya mukozalardan sporların alınması ile bulaşır (Tablo 2.2). Nadiren gastrointestial ve inhalasyon yolu ile (woolsorter's disesase) enfeksiyon yaptığı gösterilmiştir. İnhalasyon yolu ile bulaşma hemorajik mediastinit, pnömoni, menenjit ve sepsis gibi hızlı seyirli fatal enfeksiyonlar ile sonlanır. Sporlar dokularda germinasyona uğrar, vejetatif organizmalar ödem ve konjesyon ile karakterize hastalık yapar. Bakteri tren vagonu veya bambu kamışı şeklinde kaba zincirler yapan gram pozitif merkezi sporu olan basildir (Şekil 2.1). Hareketsizdir (B. cereus swarming tarzında ürer). Klinik örneklerden izole edilen bakteriler kapsüllü sporsuz, doğada ise sporlu kapsülsüzdür. Kanlı agarda iyi ürer, ondüle saç görünümünde R tipi koloni yapar. Zorunlu aerobdur. ARB boyama ile sporları kırmızı renkte görülür. Bakterinin poli-D-glutamik asit yapısındaki kapsülü bir haptendir. Kapsülü fagositoza karşı koymak amacıyla üretilir, asıl virülansı toksinine bağlıdır. Antraks toksini diğer ekzotoksinlerden farklı olarak A ve B subünitlerden meydana gelmez. Kromatografik olarak üç alt gruba ayrılır 1. Protektif antijen 2. Ödem faktör 3. Letal faktör Protektif antijen reseptör görevi görür, eğer bakteri protektif antijen üretmezse diğer toksinlerde etki göstermezler. Hem kapsül hem de toksinler farklı plazmidlerin kontrolü altındadır . 45 Tablo 2.2 Deri yaralanması ile bulaşan zoonozlar Etken Bakteriler Virüsler Parazit Hastalık Organizma ismi Grup Hayvan Şarbon Bacillus anthracis Gram pozitif, sporlu, aerop Evcil hayvanlar Bruselloz Brucella melitensis Gram negatif basil Koyun, keçi B. aburtus Sığır B. suis Domuz B. canis Köpek Erizipeloid Erysipelothrix rhusiopahtiae Grampozitif basil Domuz, kümes hayvanları, balık Leptospiroz Leptospıra interrogans Spiroket Fareler, tilki, evcil hayvanlar Melioidoz Pseudomonas pseudomallei Gram negatif basil Fareler Ruam Pseudomonas mallei Gram negatif basil Evcil hayvanlar Tularemi Francisella tularensis Gram negatif basil Tavşanlar, fareler Foot and mouth Aphthovirus Picomavirus ailesinden Sığır Orf (Ektima kontagiosum) Parapox virüs Poxvirus ailesinden Koyun, keçi Veziküler stomatit Vesicular stomatitis virüs Rhabdovirus ailesinden Sığır, at Kutanöz larva migrans Ancylostoma caninum Nematod Kedi, köpek, etoburlar Ancylostoma braziliense Mantar Dermatofitler Zoofilik trichophytonlar, microsporum Mantar Köpek, kedi, sığır Bilinmeyen Kedi tırmığı Afipia felis Gram negatif basil Kedi, köpek Klinik Dokulara geçen sporlu bakteri germinasyona uğrar, özellikle giriş yerinde jelatinöz ödeme sebep olur (habis püstül) (Şekil 2.2). Daha sonra lenfatikler ve kan dolaşımı aracılığı ile yayılan vejetatif bakteriler ağır bir sepsis tablosuna sebep olurlar. 46 Sporların oral yoldan alınması ile gelişen gastrointestinal sistem şarbonu hayvanlarda yaygın iken insanlarda nadiren görülür. İnhalasyon antraksı nadir görülür. Biyolojik savaş nedeniyle gündemdedir. Hemorajik mediastinit ve şok tablosu tablosu içinde hastaların hemen tamamı birkaç gün içinde ex olurlar. Tanı Anamnez ve cilt lezyonunun görülmesi genellikle tanı için yeterlidir. Tanı için şarbon yarasından alınan materyalde sporsuz, kalın gram pozitif basillerin gösterilmesi, veya kanlı agarda gri nonhemolitik koloni yapısı (Medusa başı görünümü) ile merkezi sporları gösterilebilir. Virülan antraks suşları intraperitoneal injeksiyon ile fareleri öldürürler. Spesifik antraks gama bakteriofaj ile lizis olması tanıda yardımcıdır. Presipitasyon veya hemaglutinasyon testleri ile antikorlar aranabilir. Tedavi Şarbon'a karşı birçok antibiyotik kullanılabilir. Ancak önemli olan tedaviye erken başlanmasıdır. İnhalasyon ile alınan şarbon dışında penisilin genellikle ilk seçenektir. Akciğer şarbonunda siprofloksasin tercih edilir. Tetrasiklin, klindamycin ve eritromisin de denenebilir. Korunma Korunma hayvan çıkartıları ile temas edilmemesi, şarbondan ölen hayvanların yakılması veya derin gömülmesi, koruyucu elbiselerin giyilmesi ve hayvanların aşılanması ile sağlanabilir. Hayvanlara kapsül, insanlara protektif antijen aşıları uygulanmaktadır. Biyolojik silah olarak kullanılan B. anthracis ile karşılaşmalarda aşı yapılırsa 4 hafta, aşı yapılmayanlarda ise 8 hafta siprofloksasin veya doksisiklin uygulanır. Bacillus cereus Besin zehirlenmesi etkeni olan B. cereus iki farklı tipte ekzotoksin salgılar (Tablo 2.3). Bunlardan biri pirinçli yiyeceklerden geçen emetik form, diğeri ise etli (soslu) yiyeceklerden bulaşan diyare tipi besin zehirlenmesi yapar. Emetik formda bulantı, kusma, abdominal kramplar ve nadiren ishal olur. Hastalık genellikle 24 saat içinde kendi kendine düzelir. Pirinçli yiyeceklerin yenmesinden sonra 1-5 saat içinde başlar. Diyare formunda ise inkübasyon periyodu 1-24 saattir. Sulu diyareye, abdominal kramplar, ateş ve kusma eşlik eder. Enterotoksin barsakta sentezlenir. B.cereus'lu hastaların dışkıları bakteriyolojik inceleme açısından yeterli bilgi vermez. B.cereus'un dışkıda tespit edilmesinin tanı açısından değeri yoktur. Normal florada da bulunabilir. Bakterinin besin üzerinde tespit edilmesi tanı açısından değerlidir. Hareketlidir, besiyerlerinde swarming tarzında ürer. B.cereus ciddi keratit, endoftalmit ve panoftalmitgibi göz enfeksiyonlarına sebep olur. Özellikle travma veya göze yabancı cisim kaçması ile enfeksiyon meydana gelir. Nadir de olsa intravenöz uyuşturucu bağımlılarında, yapay tıbbi malzeme kullananlarda endokardit, menenjit, osteomyelit veya pnömoni gibi sistemik enfeksiyonların etkeni olarak tespit edilebilir. Diğer Bacillus türleri (B. thuringiensis, B. popilliae, B. sphaericus, B. larvae ve B. lentimorbus) böcekler için patojendir, bunlardan bazıları böcek ilacı olarak kullanılır. Tedavi Bacillus cereus beta laktamaz ürettiği için penisilin ve diğer beta laktam antibiyotiklere dirençlidir. Tedavide vankomisin, klindamisin, siprofloksasin, aminoglikozidler ve karbapenemler denenmelidir. 47 Tablo 2.3 Besin zehirlenmesi etkenleri, inkübasyon periyodu bulaşmadan sorumlu yiyecekler ve klinikleri Organizma Mekanizma İnkübasyon periyodu (saat) Bulaşma Klinik bulgu S. aureus - Isıya dirençli toksin 1-6 Salam, pasta, ısıtılmış yiyecekler Kusma B. cereus - Isıya dirençli toksin 1-16 Pirinçli yiyecekler Kusma - Isıya duyarlı toksin 8-24 Soslu yiyecekler Diyare Salmonella İnvazyon 16-48 Tavuk, yumurta, süt Ateş, diyare Campylobacter İnvazyon 16-48 Tavuk, kırmızı et, süt Ateş, diyare V. parahaemolyticus İnvazyon (toksin ?) 16-72 Deniz kabukluları Ateş, diyare Y. enterocolitica İnvazyon (toksin ?) 16-72 Süt Diyare E. coli Toksin 16-72 Salatalar Diyare O157:H7 (verotoksin) 16-48 Kırmızı et Ateş, diyare Toksin 8-12 Kırmızı et, kümes hayvanları, soslar Diyare C. perfringens CLOSTRİDİUMLAR Gram pozitif, anaerob, kaba basillerdir. Doğada, toprakta, dışkıda bulunurlar. Botulizm, tetanoz, gazlı gan-gren ve pseudomembranoz kolit gibi spesifik önemli enfeksiyonlar yaparlar. Clostridiumların sporları genellikle basilin çapından daha geniştir. Santral, subterminal ve terminal olmak üzere sporun basil üzerindeki yeri değişik olabilir, bir çoğu peritriş flagellalara sahiptir. Sadece anaerobik ortamlarda ürerler. Ortak antijenik yapıları bulunmakla birlikte, genellikle her bakterinin kendi antijenik yapısı vardır. Clostridium botulinum Botulizm etkenidir. Toprakta ve hayvan dışkılarında bulunan bir bakteridir. Organizmanın sporları ısıya çok dirençlidir, 100 °C'ye 3-5 saat kadar dayanabilir. Isı direnci asit pH'da yada çok tuzlu ortamlarda düşürülebilir. C. botulinum toksini hem bakteri ürerken hem de parçalanırken ortama salınır. Toksinin 8 antijenik tipi vardır (A-G). Özellikle A, B ve E (bazen F) zehirlenme lerden sorumludur. A (en potenti) ve B her türlü yiyecekte bulunurken, E özellikle balık ürünlerinde vardır. Toksinler benzer etki gösteren nörotoksik proteinlerdir. C. botulinum toksinleri son derece toksiktir, 1-2 (xg insanlar için öldürücüdür. 100°C'de ortalama 20 dakikada parçalanırlar. Toksin üretimi bakteriyofaj kontrolündedir. Baharatlı, tütsülenmiş, vakumla paketlenmiş yiyecekler veya konserveler aracılığı ile bulaşır. Toksin gastrik epitel hücrelerinden emilir, kan veya lenf dolaşımı ile kolinerjik sinirlere, onların innerve ettiği nöromusküler plağa getirilir, endositoz ile plağa girer ve asetil kolin deşarjını önleyerek çizgili kas paralizilerine yol açar (Şekil 2.3). Gevşek paraliziler yapar, elektromiyogram bulguları tipiktir. 48 Klinik bulgular Kontamine yiyeceklerin alınmasından 18-24 saat sonra ortaya çıkar. Görme ile ilgili bulgular (göz kaslarında koordinasyon bozukluğu, çift görme) ilk bulgulardır, yutma güçlüğü, konuşma bozukluğu da görülebilir. Bulber paralizi, solunum paralizisi ve kalp durması geliştiğinde ölümle sonuçlanabilir. Mortalite oranı yüksektir. Ölüme kadar hastanın bilinci yerindedir. Ateş yoktur, gastrointestinal sistem bulguları bulunmaz. Süt çocuklarında (ilk bir yaş) toksin ile kontamine yiyeceklerin (bal) yedirilmesi ile infantil botulizm görülebilir (gevşek bebek). Ani ölüm sebebidir. Bu hastalarda toksin dışkıda tespit edilir, kanda ise bulunmaz. Sadece semptomatik tedavi uygulanır. Tanı Klinik bulgular ve EMG ile konulur. Hayvan deneyleri yapılabilir. Toksin serum ve yiyeceklerde gösterilebilir. Tedavi Trivalan (A, B, E) antitoksin süratle intravenöz verilir. Ciddi olgularda 4 saatte bir tekrarlanır. Gerekirse mekanik ventilatörler ile ventilasyon desteği sağlanır. Ciddi bir bakım ile ölüm oranı %65'den %25'e düşürülebilir. Tamamen iyileşme 3 ay ile bir yıl arasında sürebilir. Korunma C. botulinum doğada yaygındır ve yiyecekleri kontamine edebilir. Şüpheli yiyecekler en azından 20 dakika süreyle kaynatılmalıdır. Evde yapılan konserveler tehlikelidir. Sanayide üretilen konserveler, usulüne uygun hazırlanmışsa botulizm gelişmez. Kapağı şişmiş konserveler tüketilmemelidir. İyileşmiş hastalarda antitoksin oluşmaz. Clostridium tetani Tetanoz etkenidir. Doğada, özellikle insan ve hayvan dışkılarında bulunur. Tüm Clostridium tipleri aynı antijenik tipte tetanospazmin (nörotoksin) salgılar. Peritriş flajellaları ile hareketli, yuvarlak, terminal sporlu (davul çomağı, tenis raketi) bakterilerdir. C. perfringens'e göre daha güçlükle ürerler. Sadece kültür ortamlarında ve doğada sporlu, canlı dokularda ise vejetatif formdadır. Toksin Hemolizden sorumlu tetanolizin ve istem dışı kasılmalardan sorumlu tetanospazmin üretir. Vejetatif bakteriler tarafından üretilir, özellikle bakteri lizise uğrayınca salgılanır. Toksin üretimi plazmid kontrolündedir. Patogenez İnvazyon yapmaz. Enfeksiyon anaerob dokularda lokalize kalır. ++ Sporların germinasyonu için nekrotik dokuların olması, dokuların kanlanmasının bozulması ve ortamda Ca bulunması gerekmektedir. İinsan vücudunda, bu özellikleri taşıyan dokulara tetanojen dokular denir. Anatomik 49 boşluk bırakılarak sütüre edilmiş, yabancı cisim ve koagulum içeren lezyonlar, iyi irrige ve debride edilmemiş yara ve yanıklardır. Ortamda aerop bakterilerin (S. aureus, Pseudomonas aeruginosa) bulunması ile oksijen tüketimi hızlanır ve üremeleri daha kolaylaşır. Tüm etkilerini ekzotoksinleri aracılığı ile yaparlar. Vejetatif organizmalardan salınan toksin retrograt aksonal iletişim veya kan dolaşımı yoluyla merkezi sinir sistemine ulaşabilir. Tetanospazmin merkezi sinir sistemine birkaç yoldan etkilidir. Asetil kolinin salınımını inhibe eder ve böylece nöromusküler geçişi engeller. Toksin başlangıçta motor nöronların presinaptik membranlarındaki reseptörlere bağlanır. Bunun sonucunda, hiperrefleksi ve kas spazmları meydana gelir. Klinik İnkübasyon 4-5 günden birkaç haftaya kadar değişebilir. Yaranın merkezi sinir sistemine uzaklığı bu süreyi etkiler. İlk bulgu ile generalize spazmlar arasındaki dönem 2 günden kısa ise hastalık ciddidir. Generalize tetanoz: Tipik tetanoz tablosudur. Hastalık tonik kas kasılmaları ile karakterizedir. İlk kasılmalar yara yerinde başlar. İlk tutulan kas masseter kasıdır. Trismus (Çene kilitlenmesi, Lockjaw) gelişir, olgunun seyri boyunca, hatta iyileşme sonrasında aylarca süren en uzun seyirli bulgudur. Generalize tetanozun ilk bulgusu sayılır. Daha sonra diğer yüz kasları da tutulur, donuk yüz (risus sardonicus) görülmeye başlanır. Bunu izleyen dönemde, nöbetler esnasında paravertebral kas spazmına bağlı olarak hastanın gövde ve başı hiperekstansiyon, kollar fleksiyon, bacaklar ise ekstansiyon halini alır (opistotonus (Şekil 2.4). Herhangi bir eksternal stimulus kasılmaları başlatabilir. Kasılmalar enerjiden bağımsızdır, eller hiçbir zaman hastalığa katılmaz, hastanın bilinci terminal döneme kadar açıktır. Otonom sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak terleme, taşikardi, aritmiler ve arteriyel kan basıncı oynamaları görülür. Sfinkter spazmı nedeniyle konstipasyon ve idrar retansiyonu görülür. Ateş yoktur. Ancak başka bir enfeksiyon varlığında veya ölüme yakın dönemlerde gelişen aspirasyon pnömonisi gibi sekonder enfeksiyonlara bağlı olarak ateş yükselir. Kasılmalar, zaten hiperirritabl haldeki hastanın dış uyaranlarla her uyarılışında gelişir. Ağır olgularda konvülsiyonlar gözlenir. Hastalarda sık görülen komplikasyonu aspirasyon pnömonisidir, interkostal adelelerin olaya katılması ile gelişen asfiksi en sık ölüm sebebidir. Lokalize tetanoz: Çok nadiren hastalık yaralanma bölgesi ile sınırlı kalabilir. Daha sonra generalize forma da dönüşebilir. Prognoz çok iyidir. Sefalik tetanoz: Özellikle kulaklarda olmak üzere (otitis media) primer enfeksiyon bölgesinin başta olduğu durumlardır. Kraniyal sinirlerin (özellikle 7. sinir) tek tek veya kombine tutulduğu görülür. İnkübasyon periyodu kısa, prognoz kötüdür. Bunların dışında septik şartlarda göbek kordununun kesilmesine bağlı yenidoğan tetanozu (yedinci gün hastalığı), uygunsuz düşük girişimleri sonucunda puerperal tetanoz görülebilir. Tanı Klinik bulgular ile konulur. Laboratuvar kesin tanı için kullanılır. Yaradan alınan preparatlarda gram pozitif sporsuz basillerin görülmesi tanıda önemlidir, ancak olguların 1/3 kadarında görülebilir. BOS normaldir. Kobaya injekte edilen BOS insandakinin aksine assendan tarzda tetanoz geliştirir. Ayırıcı tanıda striknin zehirlenmesine dikkate alınmalıdır. 50 Tedavi Hasta sakin bir odaya alınır. Hibernasyon amacıyla yüksek dozda diazepam verilir. Yaraya debridman uygulanır. Tetanoz hiperimmunglobulininin hem korunmada hem de tedavideki yeri tartışmalıdır, ancak yine de tetanoz düşünülen her hastaya uygulanmalıdır. Hiperimmunglobulin dolaşan serbest toksini nötralize eder. Nöronlardaki toksinin nötralizasyonunda etkisizdir. Yenidoğan tetanozunda hiperimmunglobulin hayat kurtarıcıdır (gerçek endikasyon). Dokularda kalabilecek bakterilere karşı antibiyotik uygulanır. Penisilin ilk seçilecek antibiyotiktir, alternatif olarak metronidazol verilebilir. Korunma Tetanoza karşı ilk yapılacak işlem yara temizliğidir. Tüm bireylere aktif immünizasyon şeması uygulanmalıdır. 2. 4. 6. ve 18. aylarda birer doz, sonra 10 yılda bir booster (hatırlatma) dozu uygulanmalıdır. Travma ile başvuran hastalarda önce yara temizliği ve debridman uygulanır, tetanus toksoidi yapılır. Yara geniş bir alanı kapsıyor ve kontamine ise tetanus immunglobulin uygulanır. Beraberinde aşı yapılır ve penisilin tedavisi başlanır. Tetanoz immunglobulini atlardan hazırlanmış ise hastalarda serum hastalığı gelişebileceği unutulmamalıdır. Clostridium perfringens C. histolyticum, C. septicum, C. novyi gibi yaklaşık 30 susun gazlı gangren gibi invaziv enfeksiyonlar yaptığı bilinmektedir, ancak bunların %90'ından Clostridium perfringens sorumludur. Gazlı gangren denince de bu bakteri akla gelir. Kolonilerinin çevresinde çok sayıda hemoliz zonu gelişir. Toksinleri Tip A'nın salgıladığı alfa toksin lesitinaz C'dir. Hücre membranınındaki lesitini parçalar. Beta toksin hemolitik ve nekrotizan etkiye sahiptir ancak lesitinaz değildir. DNase ve hyaluronidase, bir kollajenazdır, subkutan dokuların kollajen tabakasını ve kasları sindirir. C. perfringens'in bazı suşları güçlü enterotoksin üretir. Özellikle etli yiyeceklerde oluşan bu toksin jejenum ve ileum'dan hipersekresyon yapar, böylece 6-18 saatte ortaya çıkan, aşırı su ve elektrolit kaybı olan diyareler görülebilir. Hastalık bu haliyle B. cereusfun gastroentenit tarzı besin zehirlenmelerine benzer. Tablo 2.4 C. perfringensm neden olduğu hastalıklar Hastalık Tipi Toksin Gazlı Gangren Tip A Alfa toksin Nekrotizan Enterokolit (NEC) Tip C Beta Toksin Besin Zehirlenmesi Tip A Enterotoksin Patogenez Clostridial sporlar dokulara travmatize dokuların kontaminasyonu (toprak, feçes) veya intestinal yol ile ulaşır. Sporlar dokularda vejetatif hale geçtikten sonra gaz üretirler. Gazlı gangren kural olarak mikst enfeksiyondur. Ortamda Clostridiumlar dışında koklar ve gram negatif basiller de bulunur. Kaslarda ve yumuşak dokularda nekroz, anemi ve toksemi ile karakterize hastalık tablosu yapar. Genellikle travma sonucunda gelişir. Mevcut yaranın çevresinde pis kokulu nekroze dokular gelişir. Palpasyonla krepitasyon alınması tipik klinik bulgudur, ayrıca radyolojik olarak da izlenebilen gaz birikimine neden olur. Tanı Klinik bulgular ile konulur. Yara yerinden hazırlanan preparatlarda gram pozitif sporsuz (bazen sporlu) bakterilerin gösterilmesi, ayrıca lökosit sayısının azlığı tanı açısından destekleyicidir. Kanlı agarda çift hemoliz zonu yapar Miyonekroz olmaksızın sellülit, gaz birikimi ve süpürasyon ile özelleşen yumuşak doku enfeksiyonlarına sebep olabilir. 51 Besin zehirlenmesine sebep olabilir. Karın ağrısı, kanlı diyare, şok ve peritonit ile kendini gösteren nekrotizan enterit etkenidir. C tipi bakterinin salgıladığı beta toksin sorumludur. Tedavi Debridman, antibiyotik ve hiperbarik oksijen tedavisi uygulanır. Penisilin G ilk tercih edilecek antibiyotiktir. Clostridium difficile Antibiyotiğe bağlı kolit (psödomembranöz kolit) etkenidir. İki tip toksin üretir. Ekzotoksin A ve B aktinin depolimerizasyonuna sebep olur, böylece apoptozis gelişir ve enterositler ölür. Bu mikroorganizma yenidoğanların barsak florasında %50 oranında bulunur. Bu oran iki yaş civarında %4'lere düşer. Antibiyotiklerin hemen hepsi (özellikle ampisilin, klindamisin ve sefalosporinler) ile kemoterapötikler normal florayı azaltarak, bakteri kolonizasyonunun artmasını sağlarlar. Tablo 2.5 C. difficile'nin virülans faktörleri ve etkileri Virülans Faktörü Etkisi Toksin A (Enterotoksin) İshal Toksin B (Sitotoksin) Pseudomembran oluşumu Spor Çevre şartlarına direnç Klinik Orta derecede diyareden toksik megakolona kadar değişen klinik tablo gelişebilir. Ateş sıktır , karakteristik özelliği psödomembranlar bulunmasıdır. Nosokomial diyarelerin en sık etkenidir. Tanı Toksinin varlığının gösterilmesi, kolonoskopi ile psödomembranların tespiti değerlidir. Dışkı kültürünün tanısa I değeri yoktur. Tedavi Oral metronidazol primer tedavisidir. Oral vankomisin tedavisi, vankomisin dirençli enterokokları geliştirmesi nedeniyle artık birinci tercih değildir. Dirençli veya metronidazol yan etkisi olan hastalarda kullanılabilir. GRAM POZİTİF KOKLAR Stafilokoklar ve Streptokoklar medikal önemi olan gram pozitif koklardır. Hareketsiz ve sporsuzdurlar. Stafilokoklar Hastalık Üzüm salgımı görünümünde gram pozitif koklardır. Tüm Stafilokoklar katalaz pozitiftir, bu özelliği Streptokoklardan ayrımında kullanılır. Stafilokokların otuzdan fazla serotipi vardır, ancak bunlardan üçü medikal önemlidir (Tablo 2.6). Stafilokoklarda ayırt edici özellikleri (Tablo 2.7) gösterilmiştir. S. aureus abseler, endokardit ve osteomiyelit gibi değişik piyojenik enfeksiyonlar, besin zehirlenmesi, toksik şok sendromu, S. epidermidis endokardit ve S. saprophyticus ise üriner sistem enfeksiyonu etkenleridir. Mikrokoklar da Stafilokoklara benzerler, doğada yaygın olarak bulunurlar, dörtlü veya sekizli paketler halindedirler. Peptostreptokoklar anaerobik koklardır, morfolojik olarak Stafilokoklara benzerler. 52 Stafilokoklar birçok antibiyotiğe dirençlidir. Bunlardan en önemlisi plazmid kontrolündeki beta laktamaz üretimidir. Metisilin (nafsilin) direnci de beta laktamaz üretimine bağlıdır. Plazmidler tetrasiklin, eritromisin ve aminoglikozidler gibi birçok antibiyotiğe direnç taşıyabilir, ancak bütün Stafilokoklar vankomisin'e duyarlıdır. Tolerans bir antibiyotiğin Stafilokokların üretimini inhibe etmesi ancak onları öldürememesidir. Staphylococcus aureus Önemli Bilgiler S. aureus'a patojenliğini veren ayırıcı tanısal özellikler • Koagülaz pozitiftir • Kanlı agarda altın sarısı (aureus latincede altın demektir) koloniler yapması • Beta- hemoliz yapması • Mannitolü parçalaması (Chapman besiyerini sarartması) • Polimiksin'li besiyerinde üremesi • Novobiosin'e duyarlılığı Tablo 2.6 Medikal önemi olan Stafilokoklar Bakteri Önemli bilgiler S. aureus Katalaz pozitif, koagülaz pozitif, Beta hemolitik, yüzeyinde Protein A bulundurur, süpüratif enfeksiyonlar yapar S. epidermidis Katalaz pozitif, koagülaz negatif, beta hemoliz yapmaz, novobiosine duyarlı, normal deri florası bakterisi S. saprophyticus Katalaz pozitif, koagülaz negatif, beta hemoliz yapmaz, novobiosine dirençli, üriner sistem enfeksiyonları etkeni Tablo 2.7 Stafilokokların ayırıcı özellikleri Özellik Koagülaz pozitif Koagülaz negatif S. aureus S. epidermidis 5. saprophyticus DNAase (+) (-) (-) Mannitol (+) (-) (-) Hemoliz Beta Yok Yok Protein A Var Yok Yok Lipaz Tamamında var % 30 + % 30 + Novobiosine duyarlılık Duyarlı Duyarlı Dirençli Yaptığı Hastalık Süpüratif hastalıklar Yabancı cisim enfeksiyonları Üriner infeksiyon S. aureus'un birçok antijen ve hücre duvar komponenti vardır; Peptidoglikan tabakaya bağlı halde bulunan Protein A, IgG'lerin (lgG3 hariç) Fc kısmına affinite gösterir. Opsonizasyon ve fagositozu önler, kemotaktik, komplemana karşı etkinlik gösteren bir proteindir. Protein A bazı aglutinasyon testlerinde tanı yöntemi olarak kullanılabilir (koaglutinasyon). Koagülaz negatif Stafilokoklarda Protein A yoktur. Teikoik asit Stafilokokların hücre duvarında bulunur, gliserol veya ribitol fosfat polimerlerinden oluşur, mukoza hücrelerine yapışmasını sağlar. Antijenik yapıdadır, antiteikoik asit antikorları S. aureus'a bağlı endokarditlerde tanı olarak kullanılabilir. Stafilokokların yüzey reseptörleri bazı fajlar için reseptör görevi görür. Epidemiyolojik çalışmalarda faj tiplendirmesi ile suşlar belirlenebilir. 53 Bulaşma Stafilokoklar normal insan florasında bulunurlar. Toplumda %40, hastane personelinde %70'ler civarında nasal taşıyıcılığı bulunabilir. Taşıyıcılarda problem oluşturmayan bakteri hastane enfeksiyonlarının önemli kaynağını oluşturabilir. S. epidermidis deri ve mukozaların normal florasında bulunur. S. aureus burun ve deri üzerinde (özellikle sağlık çalışanları) bulunabilir. Vagende %5 oranında bulunabilir, toksik şok gelişmesinde önemlidir. Patogenez Stafilokoklar toksinleri ve doku enflamasyonu yoluyla hastalık oluştururlar. S. aureus'un tipik lezyonu abse'dir. Stafilokokların hücre duvarı üzerinde bulunan polisakkarid ve protein oluşumlu antijenik yapıları kapsül, hücre duvarı proteinleri, peptidoglikanteikoik asit kompleksi ve protein A'dır. Teikoik asit, gliserol veya ribitol fosfat polimerlerinden yapılı peptidoglikan bağlarıdır ve antijenik olabilir. Antiteikoik asit antikorları, jel difüzyon yöntemi ile S. aureus'a bağlı endokarditli hastalarda tespit edilebilir. Toksinleri Lökosidinler: İn vivo dokulardaki nekrozdan sorumludur. Nötrofil ve makrofajları eritir. İçlerinde en önemlisi alfa toksindir, deride nekroz ve hemoliz yapar. Enterotoksin A ile E arasında 6 değişik tiptedir. Isıya, 30 dakikadan az kaynatmaya dirençlidir. Bu nedenle özellikle burun/nazofarenks portörlerinden oluşan gıda üreticilerinin kontamine ettiği krema ve mayonez gibi besinlerle oluşan besin zehirlenmeleri, toksinin bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Kısa inkübasyon periyodlu (1/2 - 6 saat) emetik tarzda besin zehirlenmesi etkenidir. Enterotoksin - B ise stafilokoksik psödomembranöz enterokolite yol açar. Eksfoliatif Toksin: Epidermolitik toksin de denmektedir. Haşlanmış Deri Sendromu'ndan sorumludur. Lokal büllöz eritemlere yol açmaktadır. Toksik Şok Sendromu Toksini (TSST-1): İntravaginal tampon kullanan kadınlarda ve tampon kullanılan yaralarda toksik şok sendromu'na yol açar. Toksin lokal olarak üretilir, kan dolaşımına karışır. S.aureus'un, antijen sunumuna gereksinim duymadan CD4+ T lenfositlere direkt olarak bağlanan (süper-antijen) bir toksindir. S. aureusların yaklaşık %5-25 kadarı TSST taşır. Enzimleri Koagülaz: Plazmayı koagüle etme özelliğindedir; fibrinojeni fibrine dönüştürür. Bakteri bu enzim sayesinde çevresini fibrin tabakası ile sararak savunma elemanlarından korunur. Koagülaz üretimi patojenlik ile iş anlamlı kullanılır. Katalaz: Streptokoklardan ayrımında kullanılır. Lipazlar: Deri, derialtı yayılımını sağlar. Hyalüronidaz: Bağ dokusunu hidrolize eder, yayılma faktörüdür. Stafilokinaz (fibrinoliz) Penisilinaz (beta laktamaz): Beta-laktam halkasının siklik amid bağını hidrolize eder. Bakterilerin %70'inden fazlası böyledir. Beta laktamaz enzimleri penisilin ve birçok birinci generasyon sefalosporinleri inhibe eder. Böyle suşlara metisilin rezistan S. aureus denir (MRSA). Klinik Bulgular (Tablo 2.8) İnflamatuvar enfeksiyonlar Deri-mukoza lezyonları: Abse, follikülit, panaris, hidradenit, karbonkul, hordeolum, flegmon. Özellikle intravenöz uyuşturucu bağımlılarında lokalize bir lezyondan sepsis meydana gelebilir. Akut endokardit etkenidir. Normal kapaklılarda özellikle intravenöz uyuşturucu bağımlılarında sağ kalp endokarditi yapar. Prostatik kapak endokarditlerinde etken S. epidermidis'dir. 54 Tablo 2.8 Stafilokokların etken olduğu enfeksiyonlar Deri ve yumuşak doku enfeksiyonları Furonkül, karbonkül Yara enfeksiyonları (travmatik, cerrahi) Sellülit İmpetigo Bakteriyemi (Daha çok metastik apzeler) Endokardit Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları Beyin apzesi Menenjit (nadir) Epidural apze Pulmoner enfeksiyonlar Embolik Aspirasyon İskelet sistemi hastalıkları Osteomiyelit Artrit Üriner sistem enfeksiyonları Renal karbonkül Alt solunum yolu enfeksiyonları Toksinlere bağlı enfeksiyonlar Toksik şok sendromu Haşlanmış deri sendromu Besin zehirlenmesi Osteomiyelit ve septik artrit etkenidir. Hem travmatik hem de hematojen yayılım gösterebilir. Nosokomial pnömonilerin en önemli etkenlerinden birisidir. Özellikle postoperatif veya viral enfeksiyonların ardından (örneğin influenzae) ampiyem veya akciğer abseleri meydana gelir. Bakteriyemi sonucunda abseler meydana gelir (metastatik abseler). Besin zehirlenmesi: Kısa inkübasyon periyotlu emetik tarzda besin zehirlenmesidir. Jambon, kremalı pasta, dondurma gibi oda ısısında kalmış yiyeceklere enterotoksinin bulaşması ile gelişen bir intoksikasyondur. Şiddetli epigastrik ağrı, bulantı, kusma görülür. Birkaç saat içinde, 24 saatten önce, kendiliğinden geçer. Bulantı önlenmemeli, sıvı elektrolit replasmanı uygulanmalıdır. Toksik şok sendromu, ateş, hipotansiyon, güneş yanığı şeklinde deri döküntüsü ile karakterizedir. Karaciğer, böbrekler, GİS, MSS, kaslar tutulur. Haşlanmış deri sendromu ateş, geniş büller, eritematöz maküler döküntüler ile karakterizedir. Saç ve tırnaklar dökülebilir. Genellikle küçük çocuklarda görülür. Koagülaz negatif Stafilokoklar Esas tanı - Gram pozitif koklar - Kolonilerinde hemoliz yoktur - Kolonileri gri veya beyazdır Mikroskopta üzüm salkımı gibi görünürler Katalaz pozitifliği Streptokoklardan farkını gösterir Koagülaz enzimi bulunmaz (S. aureus'tan farkı) S. epidermidis ve S. saprophyticus Normal flora bakterileridir. S. epidermidis derinin, S. saprophyticus ise vajenin normal flora bakterisidir. S. epidermidis'de yapışıcı bir yüzey (Slime) tabaka bulunur; yüzeylere yapışma özelliği vardır (kateter, şant, prostetik eklem enfeksiyonları gelişir. S. epidermisin sıklıkla etken olduğu hastalıklar: • Devamlı ayaktan periton diyalizi (CAPD) peritonitleri • Nozokomiyal bakteriyemi • Protez kapak endokarditi • IV katater infeksiyonlar 55 • BOS şantı olan hastada menenjit • Ortopedik protez infeksiyonları (S.aureus'la birlikte) • Vasküler greft infeksiyonları (S.aureus'\a birlikte) • Ameliyat sonrası endoftalmit S. epidermidis yenidoğanda ve diyalize bağlı gelişen peritonitlerde en sık görülen etkendir. Antibiyotik dirençli Stafilokoklarda taşıyıcılar hastane personelidir. S. saprophyticus özellikle seksüel olarak aktif kadınlarda üriner sistem enfeksiyonu (£. coli'den sonra ikinci) etkenidir. Sistitli kadınların yaklaşık olarak %15 kadarında izole edilmiştir. Laboratuvar Bulgular Stafilokok lezyonlarından alınan yaymalarda üzüm salkımı gibi gram pozitif bakterilerin görülmesi ve kültür ile tanı konulur. S. aureus koagülaz pozitiftir. S. saprophyticus novobiosine dirençli olması ile diğer koagülaz negatif stafılokoklardan ayırdedilir. Tedavi ve Korunma S. aureus'ların %90'ından çoğu penisilin G'ye dirençlidir. Beta laktamaz üretenlerin çoğu plazmid kontrolü altındadır. Nafsilin, kloksasilin, bazı sefalosporinler ve vankomisin ile tedavi edilebilir. Beta laktamaza duyarlı antibiyotikler ile beta laktamaz inhibitörleri kombine edilir (Amoxicillin + klavulonik asit). Stafilokoklarda vankomisin direnci gösterilememiştir, ancak enterokoklara vankomisin direncinin taşınmasında rolleri vardır. Ortalama %20 S. aureus susunun metisiline karşı (veya nafsilin) dirençli olduğu (MRSA) ve bunu penisilin bağlayan proteinlerin değişikliği sonucunda kazandığı gösterilmiştir. Bu bakterilerin özellikle hastane enfeksiyonları yaptığı bilinmektedir. Bu bakteriler için seçilecek primer antibiyotik vankomisindir (gerekli görülürse gentamisin eklenebilir). Yüksek düzeyde dirençli bakteriler için Streptograminler kullanılabilir. Toksik şok tedavisinde sıvı replasmanı, inotropik ilaçlar, bakteriye karşı ise beta laktamaz dirençli penisilinler (örneğin nafsilin) verilmesi tamponun çıkarılması ve enfekte alanın debridmanı gerekebilir. Burun taşıyıcılığı intranazal mupirosin ile önlenebilir. S.saprophyticus antibiyotiklere duyarlıdır. Üriner sistem enfeksiyonlarında kinolon veya trimetoprim sulfametaksazol kullanılabilir. Bazı stafilokok suşları tolerans gösterebilir, yani antibiyotikler ile inhibe edilebilir ancak öldürülemez. Böyle olgularda ilaç kombinasyonları kullanılabilir. Apze olgularında mutlaka drenaj uygulanmalıdır. S. epidermidis'de yüksek antibiyotik direnci vardır. Bakterilerin birçoğu betalaktamaz üretir ve önemli bir kısmı da metisiline dirençlidir. Böyle olgularda seçilecek tek antibiyotik vankomisin'dir. Hastalardaki intravenöz kateterler çıkartılmalıdır. Streptokoklar Hastalık Streptokoklar farenjitten sellülit ve sepsis'e kadar bir çok enfeksiyonun sebebi olabilir. Ayrıca romatizmal ateş ve glomerulonefrit gibi immünolojik hastalıkların tetikleyicisidir. (Tablo 2.9) Tablo 2.9 Streptokok infeksıyonlarında patogenez özellikleri Oganizma Patogenez Tipi S.pyogenes (grup A) Piyojenik Tipik Hastalık Hastalık bölgesi (H), Kolonizasyon (K), Normal Flora (NF) Deri (H) - Farenks (H) Lokal İmpetigo, sellülit, farenjit Dissemine Sepsis Kan dolaşımı (D) Toksijenik Kızıl Toksik şok Kan dolaşımı (D) Deri (H) immün aracılı (poststreptokokal, nonsupüratif) Romatizmal ateş Akut glomerulonefrit Kalp, eklemler (H) Böbrekler (H) S. agalactia (grup B) Piyojenik Yeni doğan sepsisi menenjit Vajen (K) E. fecalis (grup D) Piyojenik Üriner sistem enfeksiyonu, endokardit Kolon (NF) S.bovis (grup D) Piyojenik Endokardit Kolon (NF) S.pneumoniae Piyojenik Pnömoni, otitis media, menenjit Orofarenks (K) S.viridans Piyojenik Endokardit Orofarenks (NF) 56 Önemli Bilgiler Streptokoklar katalaz negatif zincir yapan gram pozitif koklardır. Fakültatif anaeropturlar. Bazıları normal flora bakterisidir. S. pyogenes farenjit ve sellülit, S. agalactiae neonatal sepsis ve menenjit, E. faecalis nosokomial üriner sistem enfeksiyonu ve endokardit, viridans streptokoklar ve S. bovis'de endokardit etkenin en önemli etkenlerindendir (Tablo 2.10). A, B ve C grubu streptokokların hiyaluronik asit yapılı kapsülü vardır. Bu yapı, insan bağ dokusunda da bulunduğu için immünojenik değildir, böylece fagositozdan korunurlar. Sınıflama Materyalde kısa, kolonide uzun zincirler yapar. Heterojen bir gruptur, gruplandırmada güçlükler bulunur. Koyun kanlı agarda yaptıklara hemolize göre şöyle sınıflandırılırlar (Brown sınıflaması) Alfa hemoliz: Koloni çevresinde yeşil renkte hemoliz zonu vardır. Zon içinde tam olmayan hemoliz vardır (S.viridans, S.pneumoniae). Beta hemoliz: Koloni çevresinde tam, şeffaf renkli hemoliz zonu vardır, eritrositler tamamiyle hemoliz olmuştur. Beta hemoliz bakterinin streptolizin O ve streptolizin S üretimine bağlıdır (Tablo 2.11). *S. pyogenes *S. agalactiae Gama hemoliz: Hemoliz yapmayan Streptokoklar için kullanılır. Hücre duvarı karbonhidratları (C polisakkaridi) esas alınarak Lancefield sınıflaması ile streptokoklar A, B, C, ...., V harfleri altında gruplandınlmıştır, daha çok bu sınıflama kullanılır. M, T ve R proteinleri ile de serotiplere ayrılır. Halen tüm gereksinimleri karşılayan bir sınıflama yapılamamıştır. En gelişkin sınıflama Jones sınıflamasıdır (Piyojen, Oral, Enterokok, Laktik, Anaerop, Diğerleri, Yeni türler). Streptokokların laboratuvar özellikleri tablo 2.12'dadır. Tablo 2.10 Medıkal önemi olan Streptokoklar Suş Hemoliz tipi Diagnostik özelliği S. pyogenes Beta Basitrasin duyarlı S. agalactie Beta Basitrasin dirençli CAMP pozitif, hippuratı hidrolize eder E. faecalis Alfa, beta veya gamma % 6.5 NaCI'de ürer S. bovis Alfa veya gama % 6.5 NaCI'de ürer üremez S. pneumoniae Alfa Safrada erir, optokin duyarlı Viridans grubu Alfa Safrada erimez, optokine dirençli Tablo 2.11 Beta hemolitik Streptokoklar ve hastalıkları Grup Suş Yaptğı hastalıklar A Streptococcus pyogenes Akut farenjit, otitis media, erizipel, kızıl, sinerjistik gangren, romatizmal ateş, postsreptokoksik glomerulonefrit S. milleri Metastatik süpüratif enfeksiyonlar B S. agalactiae Neotanal sepsis, menenjit pnömoni C S. dysgalactiae S. equi S. equisimilis S. zooepidemicus Nadir deri sepsisleri ve endokartidler. Postinfeksiyöz glomerulonefrit bildirilmiştir. D S. bovis Kolon kanserlerinde endokardit ve bakteriyemi F S. milleri Metastatik süpüratif enfeksiyon ve dental sepsis 57 Tablo 2.12 Streptokokların laboratuar özellikleri Duyarlılık Organizma Basitra sin Hidroliz Büyüme Optokin CAMP Hippura t Eskulin Safra %6.5 NaCl Safra ile lizis Beta-hemolitik Streptokok Grup A + - - - - - - - Grup B - - + + - - + - Grup C, F, G - - - - - - - - Viridans streptokok - - - - - - - - Streptococcus pneumonia - + - - - - - + Enterekok - - - - + - + - Streptococcus pyogenes S. pyogenes, diğerlerinden farklı olarak Basitrasin'e duyarlıdır. Hyaluronik asit yapısında kapsülü vardır. Bunun altında, hücre duvarı dışına bir saç gibi uzanan fimbriyaların uç kısmını oluşturan M proteini bulunur. M proteini önemli virülans faktörüdür, fagositozdan korunmasına yardımcıdır, komplemanın bakteriye yapışmasını önler, bakterinin tip spesifikliğini belirler. M proteini olmayanlar virülan değildir. 80'den fazla M proteini tipi vardır. Tüm S. pyogenes suşları penisiline duyarlıdır. F proteini ise ökaryotik hücredeki fibronektin molekülleri için reseptör görevi yapar ve bakterinin konak hücreye (epitel, farinks ve deri) yapışmasını sağlar. T ve R proteinlerinin virülansta önemi yoktur, antijenik olarak farklıdırlar. Toksinleri Eritrojenik (pirojenik ekzotoksin) toksin: A grubu Beta hemolitik Streptokoklarda bulunur. A, B ve C olmak üzere üç ayrı antijenik tipi vardır, en sık A tipi görülür. Diğer ekzotoksinlerden farklı olarak ısıya dirençlidir. Bunu üretenler lizojenik suşlardır. Kızıl ve Streptokoksik toksik şok sendromu hastalıklarından sorumludur. Pirojenik, sitotoksiktir, endotoksinlerinin etkisini potansiyalize eder. Dick testi ile (cilde eritrojenik toksin vererek) duyarlılık araştırılır. Eğer kızarıklık oluyorsa organizmada antitoksin yoktur, kişi kızıl olabilir. Bir skarlatiniform döküntünün eritrojenik toksine bağlı olup olmadığının anlaşılması için ise Schultz-Charlton sönme reaksiyonu kullanılır. Sönme varsa, hastalık kızıldır. Streptolizin-O: Derin hemolizden sorumludur ve Grup A, C, G streptokoklarda bulunan kuvvetli antijeniktir. Streptolizin O salgılayan streptokoklar ile enfekte olmuş kişilerde antistreptolizin O (ASO) antikorları gelişir. Bu antikorlar streptolizin O tarafından meydana gelen hemolizi bloke ederler. Bu antikorun titre si yakın dönemde geçirilmiş streptokok enfeksiyonunun göstergesi olabilir. Streptolizin-S: Antijenik değildir. Lökositleri, trombositleri ve eritrositleri eritir. Kültür plağı yüzeyindeki ve insan vücudundaki hemolizden sorumludur. Pirojenik ekzotoksin A streptokoksik toksik şok sendromu yapan toksinidir. Süperantijen özelliğindedir. Ekzotoksin B ise nekrotizan fasciitis'e sebep olan doku yıkımından sorumlu proteazdır. Enzimleri İnflamasyondan sorumlu üç önemli enzimi vardır. Streptokinaz (Fibrinolizin): A grubu beta hemolitik streptokokların birçoğunda bulunur. Plazminojeni plazmine çevirerek fibrinoliz yapar, böylece yayılır. Pulmoner emboli, koroner arter ve venöz tromboz tedavilerinde kullanılır. DNaz (Streptodornaz): DNA'yı depolimerize eder, ortamı akıcılaştırır. Yapışıklık açılması, irinin koyuluğunu açma gibi amaçlarla kullanılır. Hiyalüronidaz: Yayılım faktörüdür. Derialtı enjeksiyonlarının yayılması için kullanılır. Hyalüronidaz üreten suşların enfeksiyonlarında serumda spesifik antikorlar tespit edilebilir. 58 Klinik Bulgular 1. Piyojen enfeksiyonlar • Farenjit • Kızıl (scarlet fever) • Erizipel • Streptokoksik Toksik Şok Sendromu • Piyodermi • Puerperal sepsis • Akut infektif endokardit • Pnömoni, lenfanjit • Sepsis 2. Piyojen olmayan streptokok hastalıkları • Akut Eklem Romatizması (A-ER) • Akut Glomerülonefrit (AGN) Streptokoksik farenjitlerin en önemli sebebi beta hemolitiklerdir. 5-15 yaşlarda en sık, daha küçük yaşlarda nadirdir. Boğaz ağrısı, ateş ve baş ağrısı vardır. Öksürük ve göz yaşarması varlığında ise daha çok viral etkenler (Adenovirüs) düşünülmelidir. Farinks hiperemisi, eksüda ve servikal LAP görülür. Çocuklarda subakut seyirli olabilir. Lenfadenomegali bulunur. Hastalık haftalarca sürebilir. Pnömoni nadir görülür, genellikle viral enfeksiyonlara sekonder olarak gelişir. Kızıl, lizojenik S. pyogenes'in immünitesi uygun bir konakta gelişen farenjitin komplikasyonudur. Pirojenik ekzotoksin A-C ile meydana gelir. Hastada farenjitin gelişiminden 1-2 gün sonra omuzlar ve göğüste eritematöz (fırça ile sürülmüş gibi, skarlatiniform) bir döküntü belirir, dil önceleri beyaz bir tabaka ile kaplı iken sonra kırmızı (çilek dili) hal alır. Ağız çevresinde döküntü yoktur (circum oral pallor). Kıvrım ve bası yerlerinde ise döküntü yoğundur (Pastia çizgileri). Döküntüler deskuamasyon bırakarak bir haftada kaybolur, de ri soyulur. Eritrojenik antitoksin oluşmuş kişilerde kızıl gelişmezse de enfeksiyon gelişebilir. Diğer benzer tablolar C, G gruplarınca ve S.aureus tarafından da oluşturulur. Streptokoksik toksik şok sendromu; şok, bakteriyemi, solunum ve multiorgan yetersizliği ile karakterize bir tablodur, %30 civarında ölümle sonuçlanır. Travmanın ardından nekrotizan fasciitis gelişir, bakteriyemi tabloyu ağırlaştırır. Piyodermi yaz aylarında daha sık görülen cilt enfeksiyonlarıdır. Daha çok 2-5 yaş grubu çocuklarda görülür. Direkt temas veya böcek sokması ile bulaşırlar. Piyodermililerde, streptolizin cilt lipitlerince inaktive edildiğinden, ASO yükselmez. Streptokoksik toksik şok sendromu, stafilokoksik olanı ile benzerlik gösterir. Sorumlu bakteriler, pirojenik ekzotoksin A salgılayan S. pyogenes'lerdir. Önemli özellik, olgularda (stafilokoksik olandan farklı olarak) ciddi ve yaygın cilt enfeksiyonlarının, bakteriyeminin varlığı ve buna kalp, böbrek, akciğer gibi çoğul organ belirtilerinin eşlik etmesidir. Hipotansiyon ve hipoalbüminemi vardır. Erizipel genelde A, nadiren C ve G grubu streptokoklarca oluşturulur. Çocuklarda ve yaşlılarda genelde yüz ve ekstremitelerde görülen, yüzeysel dokuları tutan, kırmızı, ciltten kabarık sellülit ve buna eşlik eden lenfanjit tablosudur. Bulaşma Streptokokların birçoğu normal flora üyesidir, enfeksiyon bakterinin doku veya kana ulaşması ile meydana gelir. Poststreptokoksik enfeksiyonlar Akut Eklem Romatizması: AGBHS'ların M3 ve M18 kökenlerinin sitoplazmik membranı ve M protein antijenlerinin kalp sarkolemması ve sinoviyal membranının yapısına benzemesi nedeniyle gelişen ciddi bir tablodur. Kalbin bütün katmanlarını tutabilir. Karditin tipik bulguları kapaklarda kalınlaşma ve deformasyon ile miyokardda perivasküler granülomlardır (Aschoff nodülleri). Farenjitten 3 hafta sonra artralji ve poliartrit ile seyreden poststreptokoksik toksik bir komplikasyondur. Diğer streptokoklar ve cilt enfeksiyonu etkenleri bu tabloya yol açmaz. Jones kriterleri : Majör kriterler: Kardit, poliartrit, Sydenham koresi, eritema marginatum, subkutan nodüller. Minör kriterler: Artralji, ateş, akut faz protein yüksekliği (sedimantasyon, CRP), PR uzaması. Akut glomerulonefrit: Nefritojenik tipteki M49, M57 streptokokların, impetigo gibi deri enfeksiyonlarından ortalama üç hafta kadar sonra meydana gelir. Bakterilerin sitoplazmik membran antijenleri ile glomerül bazal membranının antijenik benzerliği sorumludur. Hipertansiyon, proteinüri, hematüri, ödem gelişir. Hastaların büyük çoğunluğu tamamen iyileşir. 59 B Grubu streptokoklar (S.agalactiae) Önemli özellikleri Fakültatif gram pozitif diplokoklardır Koyun kanlı agarda dar bir beta hemoliz zonu olan gri beyaz koloniler yaparlar. Basitrasin ve trimetoprim-sulfametaksazol'e dirençlidir içerdikleri CAMP faktörü ile S.aureus'un hemoliz yeteneğini arttırır, CAMP (Christie, Atkins ve Munch-Petersen) testi (+)'dir. Hippuratı hidrolize ederler. Normal genital, nazofarenks ve GIS florasında bulunurlar. Doğum sırasındaki (vertikal) bulaşma nedeniyle, kompleman düzeyi düşük olan yenidoğanlarda menenjit veya puerperal enfeksiyonlara sebep olur. Hastalık tabloları Yenidoğanda: erken dönem enfeksiyonları bakteriyemi, pnömoni ve menenjittir. Doğumdan birkaç saat sonra başlar. 24 gün içinde neonatal dönemde geç dönem enfeksiyonları görülür. Bakteriyemili menenjit sıklıkla görülen tablodur. (Tablo 2.13) Erişkinde postpartum endometrit, sepsis, doğum yaraları enfeksiyonu, bağışıklık sistemi bozuk olanlarda fırsatçı enfeksiyonlar yapabilir. S. pyogenes kadar olmasa da penisiline duyarlıdır. Penisilin + aminoglikozid kullanılması tavsiye edilir. Grup D streptokoklar (Enterokoklar) Enterokoklar doğada yaygın olarak bulunurlar, başlıca insan ve hayvanların barsak florası bakterisidir. Boğaz, vajen ve perine bölgesinde de bulunabilir. En azından 12 tip enterokok suşu vardır. Enterococcus faecalis en sık görüleni, Enterococcus faecium daha az görülür ancak antibiyotiklere dirençlidir. Enterokokların asıl önemi üriner ve nosokomial enfeksiyonlardır. Özellikle idrar sondaları predispozan faktördür. Hastalar, doktorlar, tıbbi cihazlar veya bakıcılar aracılığı ile yayılırlar. Sefalosporinler başta olmak üzere antibiyotiklere dirençlidirler. Üriner sistem, pelvik alan, safra yolları enfeksiyonları ve bakteriyemi şeklinde görülür. İmmün yetersizliği olan, yoğun bakım hastalarında vankomisin dirençli enterokoklar başbelasıdır. Mikrobiyoloji Tek tek, ikili veya kısa zincirler şeklinde bulunabilir. Fakültatif anaerob bakterilerdir. Enterokoklar (S.faecalis, S.faecium) % 6.5 NaCI'li ortamda üreyebilir. Non-enterokoklardan ayrımında en önemli test yöntemidir. Enterokoklar şekil olarak pnömokoklara benzer. Eskülin'i hidrolize etme özellikleri ile diğerlerinden ayrılırlar. Birçok antibiyotiğe doğal dirençlidirler. Sefalosporinler, penisilinaza dirençli penisilinler ve monobaktamlara doğal dirençlidir. Aminoglikozidlere ya doğal yada yanlış kullanıma bağlı olarak direnç gelişebilir. Son yıllarda vankomisin dirençli enterokoklar önemli bir sorundur. Beta laktamaz üretimini de gerçekleştirebilir. Trimetoprim sulfametaksazol'e invitro testlerde duyarlı görülmesine rağmen, tedavide dirençli olduğu görülür. Viridans streptokoklar (S.anginosus, S. intermedius, S.mutans, S.sanguis) İnsan ve hayvanların üst solunum yollarının normal flora bakterisidir. Çoğu alfa, bazen non-hemolitiktir. Optokin dirençlidir. Slime tabakası vardır. Diş kökü enfeksiyonu ve subakut infektif endokardit etkenidir. Subakut infektif endokarditlerin en sık iki etkeni viridans ve enterokoklardır. Kültür negatif endokarditlerde en sık görülen viridans streptokoklar Abiotrophia defectiva ve Abiotrophia adjacens'dir. Subakut infektif endokardit gelişenlerde kalp kapaklarında konjenital, romatik veya aterosklerotik deformasyon vardır. 60 Tablo 2.13 Yenidoğan sepsisi etkenleri Gram (+) koklar 1. Grup B Beta-hemolitik streptokoklar (en sık) 2. S. aureus 3. S. Eepidermidis Gram (+) basiller Listeria monocytogenes Gram (-) çomaklar 1. E. coli (ikinci en sık) 2. Psödomonaslar 3. Klebsiellalar Mantarlar Nadir Virüsler Çok nadir Ağız içi girişimler, diş çekimi gibi flora bakterilerini kana karıştırıcı bir hazırlayıcı faktör vardır. Kolon kanserli olgulardaki endokarditlerden ise nadir bir streptokok olan S. bovis sorumludur. Anaerobik streptokoklar (Peptostreptococcus) kadın genital organlar, ağız ve barsakların normal flora bakterisidir. Bacteroides başta olmak üzere diğer anaeroblar ile birlikte beyin, kalp, akciğer, abdominal ve pelvik süpüratif enfeksiyonlar meydana getirirler. Laboratuvar bulguları Viridans streptokoklar normal boğaz florası üyesi oldukları için direk preparatların gram ile boyanması boğaz enfeksiyonlarında kullanılan bir yöntem değildir. Deri ve yara lezyonlarında ise kullanılabilir. Boğaz kültüründe beta hemolitik streptokok kolonilerinin görülmesi anlamlıdır. Grup A streptokoklar basitrasin ile inhibe olurlar. Grup B streptokoklar hippuratı hidrolize ederler ve CAMP testi pozitiftir. Grup D streptokoklar safra varlığında eskülini hidrolize ederler. Enterokoklar hipertonik (%6.5) NaCI'de üreyebilirken, nonenterokok olanlar üreyemezler. A grubu streptokok enfeksiyonlarında bir müddet sonra ASO yükselir. Akut romatizmal ateşin en önemli bulgularından birisidir. Anti-DNaz ve antihyaluronidaz deri enfeksiyonlarında yükselir ve akut glomerulonefrit'in önemli bir indikatörüdür. Tedavi ve korunma S.pyogenes enfeksiyonlarında penisilin ilk seçenektir. Penisiline direnç söz konusu değildir. Penisilin allerjisi bulunanlarda eritromisin denenmelidir. Tedavi 10 gün sürdürülmelidir. Farenjit gelişiminden itibaren 10 gün içinde antimikrobiyal tedavi uygulanması, akut eklem romatizması gelişimini önlemektedir. Bu durum akut glomerulonefrit için geçerli değildir. Poststreptokoksik enfeksiyonlarda antibiyotik kullanılmaz. Artritte aspirin, karditte kortikosteroid kullanılır. Diş çekimi gibi normal floralı boşluklara uygulanacak girişimlerden önce profilaktik antibiyotik kullanılmalıdır. Farinks taşıyıcılarının tedavisi gerekmez. Aminoglikozidler (özellikle enterokoklarda) penisilinin etkisini potansiyalize ederler. Grup B streptokoklar da penisilinlere duyarlıdır. Ciddi olgularda aminoglikozitlerle kombine edilerek kullanılmalıdır. Vajinal taşıyıcı gebelerde doğuma yakın tedavi ile bebek enfeksiyonları önlenebilmektedir. Diğer katalaz negatif streptokoklar Morfolojik ve büyüme özellikleri ile viridans streptokoklara benzerler. Bu grubun içindeki Lactobasiller ile Pediococcus ve Leuconostoc suşları vankomisine dirençlidir. Diğer türler vankomisin'e duyarlıdır. Streptococcus pneumoniae Önemli bilgiler Pnömoni, menenjit, sinüzit ve otitis media'da en sık karşılaşılan mikrorganizmadır. ileri yaş ve immün sistemi baskılayan hastalıklar predispozan faktörlerdir. Üst solunum yollarının normal flora bakterisidir, hem toplumdan kazanılmış hem de hastane enfeksiyonu yapar. Pnömoni: Prodüktif öksürük, ateş, terleme, dispne; röntgende lober tutulum; balgamda dip dibe mumu alevi gibi diplokoklar görülür; balgam, kan ve plevral sıvıda pnömokok üretilir. Hastalık Pnömokoklar pnömoni, bakteriyemi, menenjit, otit, sinüzit gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olur. 61 Önemli bilgiler Bazı özellikleri nedeniyle streptokoklardan ayrı olarak sınıflandırılırlar. Gr (+), dip dibe iki mum alevi (lanset şeklinde) gibi görünürler. Bazen zincir yaparlar. % 5-10 CO2'li ortamı sever. Koyun kanlı agarda alfa hemolitik koloniler yaparlar. Karbonhidrat yapısında kapsülleri vardır. (C karbonhidratı). Kapsül virülans ile yakından ilgilidir, kapsülsüz türler hastalığa yol açmazlar (Tablo 2.14). Kapsül yapılarına göre immünolojik olarak 80'den fazla serotipi vardır. Tanıda (Klebsiellalarda olduğu gibi) kapsül şişme testi önemlidir. Diğer farklar: İnülini hidrolize etmesi, düşük konsantrasyondaki optokin ortamında dahi üremelerinin inhibe olması ve safrada erimeleridir. Bakterinin iki somatik antijeni bulunur: M proteini, tüm pnömokoklarda bulunan C karbonhidratı. İnsan organizmasında akut olgularda sedimantasyon artışından da erken dönemde konsantrasyonu artan bir akut faz yanıtı proteini olan C Reaktif Protein (CRP), pnömokokların C karbonhidratı ile reaksiyon verir. Erkenden belirir ve akut enfeksiyon düzelince çabucak normale iner ve dolayısıyla da bakteriyel enfeksiyonlarda ve tümör olgularında tanısal, prognostik değeri olan ve karaciğerde sentezlenen beta-globulin yapısında bir proteindir. Rahimiçi araç kullanan kadınlarda hiçbir enfeksiyon olmaksızın yüksek oranda bulunduğu için yanılgılara yol açabilmektedir. Tablo 2.14 Kapsülü ile önemli mikroorganizmalar Bakteri • Streptococcus pneumoniae • Streptococcus pyogenes • Staphylococcus aureus • Neisseria meningitidis • Bacillus anthracis • Haemophilus influenzae • Klebsiella pneumoniae • Escherichia coli • Bacteroides fragilis Mantar • Cryptococcus neoformans Bulaşma Farenksin normal florasında bulunur. Ancak; alkol kullanımı, silier aktiviteyi bozan influenza, anerjiye yol açan kızamık gibi viral enfeksiyonların varlığı, kronik solunum yolu patolojileri, dolaşım problemleri ve direncin kırılmasına yol açan patolojik gelişimler, bu zararsız gibi görülen bakterilerin enfeksiyon oluşturmasına neden olurlar. Ancak enfeksiyona yol açan türler, daha önce florada bulunanlardan çok yeni bulaşmış kökenlerdir. Hastalık materyalini sarımsı yeşil renge boyar. Patogenez - klinik bulgular Toksini yoktur. Bakteriyel pnömonilerin en sık etkenidir. Farenks florasında bulunan veya eklenen bakterinin aspirasyonu başlıca enfeksiyon nedenidir. Alveoler aralığa gelen bakteriler burada ürerler. Ortama nötrofillerin migrasyonu sonucunda kanlı ve pürülan bir eksüda birikir, balgamın yapısını oluşturur. Ani başlayan titreme, ateş yükselmesi, kanlı- pürülan balgam, göğüs ağrısı ile beliren tipik pnömoni bulgularının yanında menenjit, endokardit ve septik artrit komplikasyonu ile de seyredebilir. Aspirasyon sonrasında geliştiği için lokalize ve alveoler aralığı ilgilendiren bir enfeksiyondur. Lober pnömoni yapar. Risk gruplarında bronkopnömoni görülmesi nadir değildir. Yaşlılarda serotip 3 enfeksiyonlarının mortalitesi fazladır, özellikle splenektomize olgularda ciddi bir tablo çizebilirler (Tablo 2.15). Tablo 2.15 Pnömokok enfeksiyonları için predispozan faktörler • Alkol veya uyuşturucu kullanımı öksürük refleksini azaltır, sekresyonların aspirasyonu artar • Respiratuvar sistem anomalileri • Pulmoner hipertansiyon veya kalp yetersizliği gibi dolaşım bozuklukları • Splenektomi • Orak hücreli anemi gibi kronik hastalıklar • BOS kaçaklarına sebep olan kafa travmaları 62 Paranazal sinüzit ve otitis media olgularının da en sık nedenidir. Kafa tabanı kırıkları, mastoidit kaynaklı (otojen) veya kafa içine açılan anatomik patolojiler nedeniyle gelişen tekrarlayan menenjitlerde ve erişkin yaşta karşılaşılan akut pürülan menenjitlerde ilk sırayı alan etkendir. Spontan bakteriyel peritonit (primer peritonit) genellikle 10 yaş altı kız çocuklarında görülür. Kaynak genellikle bilinmez ve bu grup hastalarda en temel etken Streptococcus pneumoniae'dır. Gram negatif basiller nadiren görülür. Tedavi İlk seçilecek ilaç penisilin olmalıdır. Ciddi pnömokok enfeksiyonlarında penisilin G, orta şiddettekilerde penisilin V kullanılır. Penisilin bağlayan proteinlerdeki değişikliğe bağlı olarak %20'lerde penisilin direnci görünmektedir. Beta laktamaz üretmezler. Direnç tespit edilen ve menenjit gibi hayati öneme sahip hastalıklarda ilk seçenek vankomisin olmalıdır. Pnömokoksik menenjitlerde diğer bakteriyel etkenlerle olanlara göre 20 kat daha fazla nörolojik defisit ve sekeller gelişmekte, sıklıkla subdural efüzyonla karşılaşılmaktadır. Menenjit olgularında çok sık, pnömonilerde ise 1/3 olguda bakteriyemi gelişmektedir. Sinüzit ve otitlerde bakteriyemi görülmez. Korunma Kapsül aşısı vardır, bakteriyel pnömonide %90 koruyucudur. Orak hücreli anemisi olanlarda veya splenektomili hastalarda pnömokok enfeksiyonu riski fazladır. Bu risk gruplarının aşılanması gereklidir. 1983 yılından beri 23 serotipli aşılar kullanılmaktadır. İmmün yetersizliği olanlarda ve 2 yaşın altındakilerde aşı ile yeterli immünite sağlanamaz, bu nedenle penisilin profilaksisi uygulanmalıdır. GRAM NEGATİF KOKLAR Neisseria'lar Neisserialar gram negatif fasülye görünümünde diplokoklardır. Bu grubun içinde medikal önemi olan N. meningitidis, N. gonorrhoeae dışında Moraxella Acinetobacter ve Kingella grubu bakterileri içerir. Gonokoklar ve meningokoklar %70 homoloji gösterirler. Bazı laboratuar testleri ile birbirlerinden ayrılabilirler. Meningokoklar kapsüllüdür, gonokoklarda da fimbria önemlidir. Meningokokların plazmidi yokken, gonokokların çoğunda bulunur. Dış membranlarında endotoksin bulundururlar. N. meningitidis'in endotoksini diğer gram negatif bakterilerde olduğu gibi lipopolisakkarid yapısında iken, N. gonorrhoeae endotoksini lipooligosakkarid yapısındadır (Tablo 2.16). Neisseria'lar oksidaz pozitiftir. Çikolata agarda daha iyi ürerler. Moraxella (Branhamella) catarrhalis Normalde nazofarinks mukozasında bulunan immün yetersizliği olanlarda sinüzit, otit, bronşit, pnömoni yapan, betalaktamaz ve DNaz içeren bakteridir. Spesifik hastalığı yoktur. Neisseria meningitidis Doğal konakları insanlardır. Damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşırlar. Yakın temas içinde yaşayanlar riskli grubu oluşturur. Taşıyıcılar asemptomatiktir. Kapsüllü, Gram (-) diplokoklardır. % 5 CO2li ortamda İyi ürerler (mikroaerofilik). Maltoz (+) olması ile gonokoklardan ayrılır. Fizik-şimik dış etkenlere çok hassastır ve bu nedenle kültürleri karanlıkta tutulur. Üç önemli virülans faktörü vardır; 1) polisakkarid kapsül, 2) endotoksin, 3) immunglobulin A proteaz. lgA1 proteaz salgılayan bakteriler: • N. gonorrhoeae • N. meningitidis • H. influenzae 63 • S pneumoniae Prevotella melaninogenica ve dental hastalıklardan sorumlu bazı streptokokların da bu enzimi salgıladığı bilinmektedir. Komplemanın 5-9 arası (MAC) komponentinin eksikliğinde tekrarlayan Neisseria enfeksiyonları meydana gelir. Patogenez ve Epidemiyoloji İnsan patojenidirler. Normal görünümlü nazofarinks taşıyıcıları epidemilerde yayılırından sorumludur. Damlacık enfeksiyonu olup, kapalı ortam ve sıkışık yaşam koşulları önemli risk faktörleridir. Epidemik menenjit etkenidir. Yaşlara göre akut bakteriyel menenjit etkenleri Yaş Yenidoğan Etken Gr (-) basil (E.coli) Grup B Streptokok 2 ay-6 Yaş Hib 6-50 Yaş Pnömokok >50 Yaş Pnömokok Menenjit etkeni bakterilerde risk faktörleri tablo 2.17'dadır. Tablo 2.16 Medikal önemi olan Neisseria'ların özellikleri Özellikler Meningokok Gonokok Giriş Solunum sistem Genital sistem Kapsül (+) (-) Maltoz fermantasyonu (+) (-) Beta laktamaz üretimi Yok Bazen Oksidaz (+) (+) Aşı (+) (-) Tablo 2.17 Menenjit etkenlerinin risk faktörleri Etken Risk faktörleri H. influenzae Sinüzit, epiglottit, otitis media, rinore ve otoreli kafa travması, diabet, alkolizm, splenektomi, hipogamaglobulinemi N. menengitidis Epidemiler, nazofarinks taşıyıcılığı, C5, 6, 7, 8 eksikliği, properdin eksikliği S. pneumoniae Pnömoni, otitis media, mastoidit, sinüzit, endokardit, splenektomi, multipl myelom, hipogamaglobulinemi, alkolizm, kronik böbrek ve karaciğer yetmezliği, Wiskott-AIdrich sendromu ve kafa travması L. monositogenes Yenidoğan ve yaşlılık dönemleri, alkolzim, malignite, böbrek nakli, immün süpresyon, kontamine süt ve peynirin yenilip içilmesi Grup B streptokok Erken membran rüptürü, düşük doğum tartısı S. aureus ve S. epidermidis Açık kafa travması, beyin cerrahisi, şant takılması Gram negatif basiller Beyin cerrahisi 64 Akut bakteriyel menenjit dışında, meningokoksemiye yol açmaktadır. Klinik Bulgular Meningokoksemi ve menenjit yapar. Waterhouse-Friderichsen sendromu ateş, şok, yaygın purpura, dissemine intravasküler koagülasyon ve adrenal yetersizlik ile seyreden fatal klinik tablodur. Bakteriyemi gerek klinik tabloyu oluşturur. Bakteriyel menenjit bulguları; • Yüksek ateş • Baş ağrısı • Bilinç değişikliği • Bulantı/Kusma • Herpes labialis • Peteşiler • Patolojik refleksler Meninks irritasyon bulguları Kerning, Brudzinski pozitifliği, bunlara patolojik refleksler iştirak edebilir. Laboratuvar Bulgular BOS Bulguları Temel laboratuar prosedürü kan ve BOS örnekleri üzerinde çalışmaktır. BOS bulguları ; 1. Basıncı, rengi, görünümü (berrak/bulanık) 2. İçerdiği kan hücreleri (BK ve/veya KK) 3. Önce kalitatif (% 10 fenik asit, Pandy solüsyo nu), sonra kantitatif protein miktarı tayini 4. Yaymaların incelenmesi: Gram negatif diplokokların gösterilmesidir, en iyi tanı yöntemidir. 5. Besiyerlerine ekim: Kültür alındıktan hemen sonra tüp karbon kağıdı ile sarılır, santrifüjlenir ve tek koloni ekimi yapılır. 6. İndirekt tanısal prosedürlerin kullanılması: BOS süpernatanında C-reaktif protein, sitokinler, lateks aglutinasyon yöntemi ile kapsüler antijenlerin aranması güvenilir bir çabuk tanı yöntemidir (Tablo 2.18). Tablo 2.18 Menenjitte kapsülün rolü 1. Antifagostik aktivite ile virülansı arttırır. 2. Serolojik grupların tanımlanmasında kullanılan antijendir 3. Menenjitte BOS'ta antien olarak aranır 4. Aşıda kullanılan antijendir Tedavi ve Korunma Penisilin G tek seçilecek ilaçtır. Direnç gösterilememiştir. Meningokoklarda sulfonamid direnci. Korunma Meningokoklarda temas öncesi korunmada A+C kapsül aşıları kullanılır. Üç yıl kadar korumaktadır. Temas sonrasında ise rifampisin ve siprofloksasin verilir. Meningismus (Menenjizm): LP sonrası, güneş çarpması, kafa travması gibi nedenlerle sadece BOS basıncının artması, hücre ve biyokimyasal değişikliğin gelişmemesi durumudur. Meninks irritasyon belirtileri hipertonik sıvılar verilince kaybolur. Neisseria gonorrhoeae Gonokoklar sadece glukozu fermente ederler, bu özelliği diğer neisserialar ile farkını belirler. En önemli antijenik yapıları fimbria (pili)larıdır. Tüm suşlarında bulunur ve antijenik farklılığını gösterir. Fimbriaları dışında hücre membranları üzerinde bulunan porları da antjenik olarak farklı yapıdadır ve serolojik tiplendirmede kullanılır. Opa proteinleri de gonokokların konak hücrelere tutunmasını sağlar. Besiyerlerinde opak koloni yapanlarda opa proteinleri vardır, transparan kolonilerde ise bulunmaz. Enterik gram negatif basilerden farklı olarak O antijenleri uzun zincirler şeklinde değildir ve lipooligosakkarid LOS adını alır. Gonokok enfeksiyonlarının toksisitesi büyük oranda LOS'un endotoksik etkisine bağlıdır. Gonokoklar insanların majör mukozal immunglobulini olan IgA1'i inaktive eden 65 lgA1 proteaz salgılarlar. Gonokoklarda çok miktarda plazmid bulunur. Bunlardan bir kısmının fonksiyonu bilinmemektedir, ancak betalaktamaz plazmidleri de bulunmaktadır. Bu plazmidler konjugasyon yoluyla hem diğer gonokoklara hem de Haemophilus gibi benzer gram negatif bakterilere aktarılmaktadır. Dünyada penisilin dirençli gonokoklar süratle yayılmaktadır. Bakteri cinsel temasla bulaşır, yenidoğan doğum kanalından infekte olabilir. Gonore kısa inkübasyon periyottu cinsel yolla bulaşan hastalıktır. En sık genital sistem enfeksiyonları gelişir, ancak anorektal ve farenks enfeksiyonlarda görülebilir. Patogenez ve Epidemiyoloji Yalnızca insanda hastalık oluştururlar. İntrasellüler yaşamayı severler. Mukozalara tutunmadan fimbriaları, toksisitesinden endotoksinleri sorumludur. Gonokoklara karşı konak savunma mekanizması antikorlar (IgA ve IgG), kompleman ve nötrofillerdir. Fimbrialardaki antijenik değişiklikler nedeniyle tekrarlayan enfeksiyonları görülebilir. Dissemine enfeksiyonların gelişmesinde C5-C9 kompleman eksikliğinin rolü vardır. Klinik Bulgular Gonokokların sadece fimbrialı olanları patojendir. Genitoüriner sistem, göz, rektum ve boğazın mukozalarında akut süpürasyonlu doku invazyonu yapan enfeksiyonlar meydana getirir. Uzun süreli infeksiyonlarında kronik enflamasyon ve fibrozis gelişir. Erkeklerde dizüri şikayeti ile karakterize koyu krem şeklinde akıntılı üretrit olguların yaklaşık %95'inde görülür. Hastalık epididimit'e ilerleyebilir. Tedavi edilmemiş olgularda fibrozis'e bağlı üretral darlık gelişebilir. Nadir de olsa asemptomatik olabilir. Kadınlarda; mukopürülan akıntılı endoservisit görülür. Vajina ve uretra da enfeksiyona eşlik edebilir. Salpenjit, fibrozis ve tüplerde daralma meydana gelebilir. Gonokoksik salpenjitin ardından yaklaşık %20 kadında infertilite gelişebilir. Kronik gonokoksik servisit ve proktit çoğunlukla asemptomatiktir. Gonoreli kadınlarda % 1-3 olasılıkla dissemine gonokok enfeksiyonu gelişebilir. Bu olgular yüksek ateş, tenosinovit, ciltte peteşiler belirir (gonokoksemi); dizde daha sık görülen septik monoartrit ile de seyredebilir. Hemokültürde ve gonokok artritli hastaların ortalama %30'unda bakteri izole edilebilir. Bazı hastalarda meningokokları taklit eden göz enfeksiyonları ve menenjit gelişebilir. Taşıyıcı anneden doğum sırasında bebeğe de bulaşarak, gonokoksik ophthalmia neonatorum'a yol açabilir. Yenidoğana doğum sonrasında % 1 AgNO3 damlatılır. Lenfatik iletim ile, perihepatite yol açabilirler (Fitz-HughCurtis Sendromu). Hafif bir klinik tablodur, sadece karaciğer enzimlerinde hafif bir yükselme görülür. Sarılık yoktur, anccak seyirli PID göstergesidir. Laboratuvar Tanı Uretra, serviks, rektum, konjunktiva, boğaz ve sinoviyal sıvı kültür ve yayması incelenir. Kan kültürü sistemik hastalıklarda faydalıdır. Uretral ve endoservikal eksüdanın Gram boyanmasında nötrofillerin içinde ve dışında bol miktarda gram negatif diplokoklar görülür. Erkeklerde bu testin sensitivitesi ortalama %90, spesifitesi ise %99'dur. Endoservikal akıntıdan yapılan boyalı preparatlarda Glukozu oksidatif olarak metabolize eder. Maltoz, laktoz, sukroz gibi diğerlerini ise metabolize etmez. Meningokoklar ise glukoza ek olarak maltozu da metabolize ederler. Modifiye Thayer-Martin jeloz (vankomisin, kolistin, trimethoprim ve nistatin bulunan çukulatamsı agar) ve çukulata agarda üretilebilirler. Kültür hasta başında, akıntıdan direkt olarak alınır. Ancak, akıntı yayması, erken tanı açısından önemlidir. Metilen mavisi ile boyanan akıntı yaymasında lökositler içerisinde, gram boyamasında ise gram (-), diplokoklar görülmesi tipiktir ve kesin tanı koydurur. Gram boyamanın duyarlılığı >%90, özgüllüğü ise %98'dir. Asemptomatiklerde ve kadınlarda tanı güçtür. Gonokoklara karşı gelişen antikorların ELISA veya PCR yöntemi ile ölçülmesiyle de tanı konulabilir. Tedavi ve Korunma Komplikasyon olmayan gonokok enfeksiyonlarında seçilecek ilaç seftriaksondur. Penisilin alerjisi olanlarda siprofloksasin kullanılabilir. Mikst enfeksiyonları nedeniyle C. trachomatis için tetrasiklin de eklenebilir. Başlangıçta gonokoklar penisiline duyarlı idiler. Ancak 1976 yılında penisilinaz üreten suşlar gösterildi. Penisilinaz üreten suşların ortalama %10 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Son yıllarda siprofloksasin dirençli suşların görülmesi dikkat çekicidir. SPORSUZ GRAM POZİTİF BASİLLER Bu grupta Corynebacterium ve Listeria bulunur. Sporlu gram pozitif basillerden farkı ince yapılı olmaları ve zincir şeklinde değilde ayrı ayrı bulunmalarıdır. Gram ile boyalı preparatlarında Çin alfabesi şeklinde görülürler. 66 Corynebacterium diphtheriae Hastalık C. diphtheriae difteri etkenidir. Difteroidler ise normal flora bakterileridir ve fırsatçı enfeksiyonlardan sorumludurlar. Önemli Bilgiler Corynebacteria'lar gram pozitif basillerdir V ve L şeklinde veya Çin alfabesi şeklinde görülürler Metakromatik boyanan yüksek enerji taşıyan fosfat granülleri vardır (Babest-Ernst cisimcikleri) (Şekil 2.5), Mavi boyanan bakterilerde kırmızı olarak görünürler. Bulaşma İnsanlar C. diphtheriae''nın doğal konaklarıdır. Hem toksin üretenler hem de üretmeyenler üst solunum yollarında bulunur ve damlacık enfeksiyonu yolu ile bulaşır. Deri enfeksiyonlarına da sebep olabilir. Patogenez Ekzotoksin üretimi başlıca patojenite faktörüdür. Bakterinin boğaza invazyon yapması gerekmektedir. Difteri toksini elongasyon faktör 2 inhibisyonu aracılığı ile protein sentezini inhibe eder. Toksin tüm ökaryotik hücreleri etkilerken, prokaryotikleri etkilemez. Toksin üreten suşlar bir faj ile infekte lizojenik bakterilerdir. Bakteri 1) psödomembranlarla karakterize lokal enflamasyon yapar, 2) toksine karşı gelişen antikorlar B parçasını inhibe ederler, böylece konak hücreye tutunmayı önlerler. Kişilerin difteriye karşı immun yanıtı Schick testi ile ölçülür. Standart purifiye toksin 0.1 mL intradermal injekte edilir. Antikorlar gelişmemiş ise 4-7 gün sonra injeksiyon alanında enflamasyon gelişir. Klinik Bulgular Tonsiller üzerinde ve boğazda gri, kalın pseudomembranlar görülür. Ateş, boğaz ağrısı ve servikal adenopati nonspesifik bulgularıdır. Kutanöz difteri gri membran ile çevrili ülsere lezyonlardır. Sıklıkla çevre dokulara invazyon yapmazlar. Sistemik semptomlar nadiren görülür. Komplikasyonları Larenks ve trakea obstrüksiyonları, miyokardit ve dolaşım kollapsı, rekürren larenks paralizisi, periferik nöropati görülebilir. 67 Tablo 2.19 Gram pozitif çomakların önemli özellikleri Özellik Corynebacterium Listeria Erisipelothrix Hemoliz Değişken Beta Alfa Hareket Yok Var* Yok Katalaz (+) (+) (-) H2S (-) (-) (+) * 22°C'de hareketli 37°C'de hareketsizdir. Laboratuvar Tanı Hem bakterinin izolasyonu hem de toksinin gösterilmesi ile konur. Boğaz sürüntüsü Löffler'in sığır serumlu buyyonu, tellüritli agar ve kanlı agara ekilir. Bakteri izole edilirse hayvan deneyleri veya jel diffüzyon presipitin testi ile toksin üretimi araştırılır. PCR ile toksin genlerinin gösterilmesi tanıda kullanılabilir. Boğaz sürüntüsünün gram ve metilen mavisi ile boyanması ile gram pozitif, ince Çin alfabesi gibi bakterilerin gösterilmesi tanı için değerlidir, ancak kesin tanıyı koydurtmaz. Löffler'in metilen mavisi ile boyama metakromatik cisimlerin gösterilmesi nedeniyle tercih edilmektedir. Tedavi ve Korunma Mümkün olan en kısa sürede antitoksin uygulanır. Antitoksin heterolog yapıdadır; at, sığır veya koyundan hazırlanmıştır. Bu nedenle anafilaksi riski taşımaktadır. Erken olgularda penisilin, penisilin direnci olanlarda eritromisin etkilidir. Bu hastalara toksin verilmemelidir. Taşıyıcılarında tedavilerinde eritromisin kulllanılır. Korunma Toksinden elde edilmiş toksoid aşıları ile yapılır. Aşılı kişiler difterinin tipik toksemik klinik tablolarından korunurlar, ancak infekte olmaktan korunamazlar. Aşı 2, 4, 6. aylarda yapılır, bunu takiben 1 ve 6. yaşlarda booster aşılama yapılır. Listeria monocytogenes Hastalık Yenidoğanlarda ve immün yetersizliği olanlarda menenjit ve sepsis etkenidir. Önemli Bilgiler Corynebacteriumlar gibi V ve L şeklinde küçük gram pozitif basillerdir. Hareketli olması ile ayrılır. Kanlı agarda kolonileri dar bir beta hemoliz zonu yapar. Buzdolabında üreyebilmesi önemli özelliğidir. Patogenez Listeria enfeksiyonlarının iki klinik tipi vardır. Bunlardan birincisi fetus ve yenidoğanlarda plasentayı geçerek meydana gelen granulomatosis infantiseptica, diğeride özellikle renal transplantasyon hastalarında olmak üzere (immunsüprese yetişkinlerde) meydana gelen sepsisdir. Organizma hayvanlar, bitkiler ve toprakta yaygın olarak bulunur. İnsanlara hayvanlardan direkt temas veya pastörize edilmemiş sütlerle, kontamine sebzeler ile bulaşır. Amerika'da pastörize edilmemiş yiyeceklerle bulaşan en önemli hastalıktır. Patogenezini mononükleer fagositik hücrelere invazyon ile yapar (Şekil 2.6). intrasellüler enfeksiyon yapması nedeniyle hücresel immünitenin sağlam olması daha önemlidir. Organizma listerioliz O üretir, bunun Streptolizin O gibi hemolizin etkisi vardır. Hücre membranları üzerinde delikler açar. 68 Tablo 2.20 Fakültatıf hücre içi organizmaların kaçaş mekanizmaları Organizma Kaçış Mekanizması Listeria monocytogenes Fagozomdan kaçış, hücreden hücreye yayılım, IL-10 sentezinin uyarılması Neisseria gonorrhoeae Koruyucu kapsül, katalaz sentezinin arttırılması, fagolizozomal H2O2'nin nötralizasyonu Mycobacterium avium Fagozom içeriğinin asidifikasyonunun inhibisyonu Mycobacterium tuberculosis Fagozom oluşumu, asidifikasyon ve lizozomal tuberculosis enzimlerin difüzyonunun inhibisyonu Mycobacterium leprae Serbest oksijen radikallerinin temizlenmesi, İnterferon-Â'nın etkilerinin inhibisyonu; IL-4 ve IL10 salgılayan baskılayıcı T lenfositlerinin indüklenmesi Legionella pneumophilila Solunumsal patlamanın inhibisyonu, katalaz yapımı, fagolizozom oluşumunun engellenmesi Yersinia pestis Antikomplemanter aktivite Leishmania Monosit ve nötrofillerin sitokinlere yanıtının inhibisyonu, proteolitik enzimlere direnç Trypanosoma cruzi Lizozom füzyonundan önce fagozomdan kaçar Toxoplasma gondii Fagolizozom oluşumunun inhibisyonu Enfeksiyon gebelerde abortus ile sonuçlanabilir ya da prematüre doğum, bebekte sepsis meydana gelebilir. Yenidoğanda 1-4 hafta sonra menenjit meydana gelebilir. İnfekte annede asemptomatik veya influenza benzeri bir hastalık olabilir. Bu organizma sağlıklı kişilerde besin zehirlenmelerine sebep olabilir. Sulu diyare şeklinde gastroenterit etkenidir. Kontamine hayvansal ürünler ile salgınlar bildirilmiştir. Laboratuvar Tanı Tanıda gram boyama ve kültür yöntemleri kullanılır. Kültürde üretilen bakteriye genel görünümü dışında şeker testleri ile biyoşimi yapılır. Tedavi ve Korunma Ampisilin primer ilacıdır, beraberinde gentamisin'de kullanılabilir. Trimethoprim-sulfametaksazol de etkilidir. Dirençli suşları nadirdir. Aşısı yoktur. İmmünyetersizliği olanların yiyeceklerine dikkat edilmelidir. 69 ENTERİK GRAM NEGATİF BASİLLER Diyare etkeni enterik bakteriler Enterobacteriaceae ve Vibrionacea olarak ikiye ayrılır. Enterobacteriacea normal floranın üyesi olarak bulunabilir, ancak diğerleri patojendir. Bu grupların üyeleri diyare'den kolite kadar çok değişik türde ishal tiplerine sebep olabilir (Tablo 2.21). Gram negatif enterik bakterilerin bir kısmı hem intestinal hem de ekstraintestinal hastalık yaparken, bir kısmı sadece intestinal, başka bir kısmı ise sadece ekstraintestinal enfeksiyonları ile bilinirler. Enterotoksijenik E. coli gelişmekte olan ülkelerde en sık ishal etkenidir, E. coli genellikle üriner sistem enfeksiyonu etkeni olarak bilinirken, diğerlerinin bu özelliği yoktur. Enterik patojenlerden bazıları (Shigella, Salmonella, Campylobacter ve Yersinia) Reiter sendromu gibi otoimmün hastalıklara sebep olabilirler. Campylobacter jejuni enfeksiyonlarında bunlara ek olarak Guillain-Barre sendromu gelişebilir. Enterobacteriacea İnsan ve hayvan barsaklarında bulunan heterojen gram negatif basillerdir. E. coli gibi bazıları normal flora bakterisidir ve rastlantısal hastalık yaparken, Salmonella ve Shigella insan için kesin patojendir. Koliform bakteriler diye adlandırılırlar. Toplum sağlığı açısından değeri vardır, kanalizasyonun içme sularına karıştığının göstergesi koliform bakterilerdir. Ortak özellikleri Oksidaz (-), genelde fakültatif anaeropturlar Hareketlidirler (Klebsiella, Shigella ve Salmonelladan iki tanesi hariç) Glükoz (+) tir, asit veya asit-gaz yaparlar Laktoz negatif olanlar patojendir (Salmonella, Shigella) (Tablo 2.22). Katalaz (+) tirler Nitratları nitritlere indirgerler ECA denilen ortak antijenleri vardır. • Somatik O Antijeni: Isıya dirençli, formole duyarlıdır. Polisakkarid yapısında olduğu için organizmada IgM yapısında antikorların oluşmasına sebep olur. Akut enfeksiyon göstergesidir. Tablo 2.21 Diyare, kanlı diyare ve dizanteri etkeni Gram negatif basiller Dizanteri Etken Diyare Kanlı diyare İleit Kolit Enterobacteriacea ETEC + EPEC + EAggEC + ± EIEC + + EHEC + + Shigella + + + + + ± Salmonella enteriti + Salmonella typhi ± Yersinia enterocolitica + Diğerleri + + + Vibrionaceae Vibrio cholerae + V. parahemolyticus + + + + Campylobacter jejuni + + + + 70 Enterobakterilerin çoğunda E. coli'nin 014 antijeni bulunur. E.coli K 100 antijeni Haemophilus influenzae tip b ile çarpraz reaksiyon gösterir. • H Flagella antijeni: Isı ve alkole duyarlıdır, formole dirençlidir. Bu antijen ile serogruplandırma yapılır. IgG yapısında antikor oluşumuna neden olurlar. IgM olmaksızın sadece IgG yapısında antikorlar yüksek olarak tespit edilirse geçirilmiş enfeksiyon yorumu yapılır. • K Kapsül antijeni (Vi yüzey Ag): E. coli ve Klebsiella gibi kapsüllü enterik bakterilerde bulunur, polisakkarid yapıdadır. Virülans ile ilişkilidir, fagositozu ve antikor bağlanmasını önlerler. 100-1200C'de 1 saatte inaktive olur. E. coli'nin K1 Ag'ni yenidoğan menenjiti yapar. Vi Ag'i Salmonella typhi'nin K Ag'idir. Bu yapının aynısı Citrobacter'de de bulunur. Vi antijenine karşı oluşmuş antikorların gösterilmesi tarama testi olarak kullanılabilir, ancak kesin tanı dışkı kültürü ile konulur. • Kolisin (bakteriosin): Gram negatif organizmaların birçoğu bakteriosin üretir. Bunlar diğer suşların üremelerini engeller. Bakteriosinler bakteri tiplendirilmesinde kullanılabilir. Tablo 2.22 Enterik bakterilerde laktoz fermantasyonu Fermantasyon Bakteriler Fermente edenler Escherichia, Klebsiella, Enterobacter Etmeyenler Shigella, Salmonella, Proteus, Pseudomonas Yavaş edenler Vibrio, Serratia İNTESTİNAL SİSTEM İÇİNDE VE DIŞINDA ENFEKSİYON YAPANLAR Escherichia Coli Hastalık Üriner sistem enfeksiyonu ve gram negatif basil sepsislerinin en sık görülen etkenleridir. Önemli bilgiler GİS florasını oluşturan doğal üyelerdendir. Bu floranın %99'unu anaerobik bakteriler (Bacteroides türleri) oluştururlar. E. coli GİS sistem dışında vücudun başka herhangi bir yerinde tespit edilirse patolojik olarak kabul edilir, oportunistik (fırsatçı) enfeksiyon etkenidir. Patogenez Üriner sistem enfeksiyonuna neden olanların, P ve S fimbriaları ile Kolisin-V içerdikleri gösterilmiştir. P fimbriası eritrositlerdeki P kan grubu Ag'lerine ve üroepitelyal hücrelerdeki P Ag'lerine afinite göstererek piyelonefritlere yol açarlar. S fimbriası yenidoğan sepsis ve menenjitlerinde rol oynarlar. İmmünitesi normal olan kişilerde E. coli enfeksiyonları virülan kökenlerce, GİS ve üriner sistemde gelişir. Diğer sistemlerin E. coli enfeksiyonları fırsatçı niteliktedir. Klinik Bulgular E. coli'nin bası suşları spesifik hastalık tabloları meydana getirirler (Tablo 2.23). İntestinal Enfeksiyonlar ETEC (Enterotoksijenik): Plazmid kontrolünde olan iki tür toksini vardır. V. cholerae ekzotoksini benzeri olan Termolabil Toksin (LT); barsak epitel hücrelerinde adenilat siklaz aktivasyonu ile cAMP artışına yol açar. Klebsiella ve Salmonella izolatlarında da gösterilmiştir. Stabil Toksin (ST); ise guanilat siklaz aktivasyonu ile cGMP artışına yol açar. Bu ise Y. enterocolitica ve Citrobacter türlerinde görülür. ETEC turist diyaresinin en sık etkenidir. 71 EIEC (Enteroinvazif): Şigelloz gibi dizanteriform (kanlı-mukuslu, yüksek ateşle seyreden) diyare etkenidir. H Ag negatiftir. Diğerlerinden ayrımı (Sereny testi) ile yapılır (kültür süzüntüsü tavşanda keratokonjunktivit yapar). Az gelişmiş ülkelerde 5 yaşından küçük çocukların ishal etkenidir. EHEC (Enterohemorajik): E. coli 0157:H7 suşudur. İyi pişmemiş sığır etinden bulaşır.Hamburgerler önemli kaynaklardır. Shiga ekzotoksini benzeri toksini vardır (Verotoksin). Hemorajik kolit, çocuklarda hemolitik üremik sendrom ve trombotik trombositopenik purpura' dan (TTP) sorumludur. EPEC (Enteropatojenik): Bakıcı kaynaklı süt çocuğu sürgünlerinden sorumludur. Patogenezi tam olarak aydınlatılamamıştır. EAggEC (Enteroaggregatif): Turist diyaresinin diğer bir etkenidir. Sulu diyare yapar. Tablo 2.23 Patojenik E. coli suşlarının sınıflandırılması Grup Semptomlar Epidemiyoloji ETEC Sulu diyare (turist diyaresi) Dünyada yaygın EPEC Sulu daire İnfant< 1 yaş EAggEC Sulu diyare, persistan diyare İnfant < 6 ay, AIDS hastaları EIEC Kanlı diyare Endemik EHEC Kanlı diyare, hemorajik kolit, hemolitik üremik send., TTP Batı ülkeleri Ekstraintestinal Hastalık Tabloları Sepsis, üriner sistem enfeksiyonları (en sık), nozokomiyal enfeksiyonlar, yenidoğan menenjitleri, yara enfeksiyonu ve kolesistitler ekstraintestinal hastalık tablolarıdır. Bu tabloların gelişmesinde kapsül ve endotoksinin rolü vardır. Enterobacteriacea üyesi bakteriler, tüm sepsislerin 1/3'ünden, E. coli ise bunların %40'ından sorumludur. E. coli hastane dışında edinilmiş üriner sistem enfeksiyonlarının >%80'inden, hastane kaynaklıların ise %40-50'sinden sorumludur. Laboratuvar tanı Gram negatif basil elde edildiği zaman EMB agar gibi laktoz bulunduran besiyerlerine ekilirler. E. coli laktoz pozitif olması nedeniyle renkli koloniler yapar. Enterotoksijenik ve enteropatojenik E. coli'lerin ayrımı rutin laboratuvarlarda yapılmaz, özel serumlara ihtiyaç vardır. Tedavi ve korunma Antibiyotik direnci büyük değişiklikler göstermekle birlikte, antibiyogram sonuçlarının beklenemeyeceği acil durumlarda, enfeksiyon bölgesine göre değiştirilebilmekle birlikte tedavide, kinolonlar, sefalosporinler veya aminoglikozidler tercih edilir. Ampisilin ve kotrimoksazol'a dirençlidirler. Bifidus faktörü (methyl-N-acetyl D-glucosamine) Lactobacillus bifidus üremesi sırasında oluşan spesifik bir faktördür. Bifidus faktör insan sütünde bulunur ama inek sütünde bulunmaz. L.bifidus'un ürettiği asetik asit ve laktik asit dışkı pH'sını düşürür böylece E. coli gibi potansiyel patojenlerin üremesini inhibe eder. Bu nedenle anne sütü alan çocuklarda otitis media, febril üst solunum yolu enfeksiyonları, akut diare gibi enfeksiyonlar daha az görülür. 72 Aktif ve pasif korunma yoktur. Tablo 2.24 Piyelonefrit nedenleri Çocuklar Yetişkinler Sıklıkla Escherichia coli Escherichia coli Daha nadir Diğer enterobacteriacealar Enterokoklar Streptococcus agalactiae S. saprophyticus (genç, cinsel aktif kadınlar) Diğer enterobacteriacea'lar Enterokoklar Tablo 2.25 Hastane enfeksiyonlarında en sık karşılaşılan patojenler Enfeksiyon tipi En sık karşılaşılan organizmalar Yara enfeksiyonları Staphylococcus aureus Escherichia coli Streptococcus faecalis Akciğer enfeksiyonları Klebsiella pneumoniae Pseudomonas aeruginosa Staphylococcus aureus Enterobacter spp. Esherichia coli İntravenöz kateter Staphylococcus epidermidis Staphylococcus auereus Streptococcus faecalis Candida spp. Üriner kateter Escherichia coli Streptococcus faecalis Pseudomonas aeruginosa Klebsiella spp. Salmonella Hastalık Gastroenterit, sepsis ve fokal organ enfeksiyonları, tifo, asemptomatik taşıyıcılık yaparlar. Gelişmiş ülkelerde bakteriyel enterokolitlerin en önemli etkenlerinden birisidir. Önemli Bilgiler DNA benzerlikleri açısından tüm Salmonellalar S. cholerasuis'dir. 2000 civarında serotipi vardır. Kümes hayvanlarında enfeksiyon etkeni olan S. gallinorum ve S. pullorum hareketsiz bunların dışındakiler hareketlidir. 20°C'de (oda ısısında) rahatlıkla üreyebilmeleri besin zehirlenmesi açısından anlamlıdır. Laktozu fermente etmezler, H2S üretirler. O antijenine göre A-I'ya, H antijenine göre faz 1 ve 2'ye ayrılır. Vi antijeni kapsüler polisakkarid antijenidir, S. typhi'nin antifagositik virülans faktörüdür. Epidemiyoloji Salmonella bakterilerin çoğu zoonozdur ancak; S. typhi, S. paratyphi A, S ve C sadece insan enfeksiyonlarından sorumludur. Salmonella suşları hayvanlar ile insanlarda farklı enfeksiyonlara neden olabilmektedirler. S. enteritidis kemirici ve farelerin primer etkenleridir, insanlarda ise besin zehirlenmelerine neden olurlar. S. typhimirum'da farelerde tifo benzeri bir enfeksiyon yaparken, insanlarda besin zehirlenmesi yapar. 73 Basit besiyerlerinde kolaylıkla ürerler. Ancak, sorun olan, karışık floralı ortamlarda izolasyonudur. Besiyerlerine Salmonellaların dirençli olduğu Brillant yeşili, deoksikolat ve tetratiyonat gibi inhibitör maddeler eklenir. Lağım suları gibi karışık floralı ortamdan izolasyon için Mueller-Kaufman'ın Tetratiyonat'lı buyyonu kullanılır. İndirekt tanı yöntemlerinden Gruber -Widal testinde 0 ve H Ag'ine karşı gelişen antikorların titrasyonu tespit edilir. Bulaşma kontamine besinler aracılığı ile olmaktadır. Klinik Bulgular Salmonella enterokoliti En sık karşılaşılan salmonella kliniğidir. En çok izole edilen bakteriler S. typhimurium ve S. enteritidis!dir (tavuk etinden veya infekte çiğ yumurta yenilmesi ile insana bulaşır). İnce ve kalın barsağın epitel ve subepitel dokularını invaze eder. Uzun inkübasyon periyotlu (8-48 saat) besin zehirlenmesi etkenidir. Yüksek ateş, diyare, bulantı, kusma ve karın ağrısı ile seyreder. Baş ağrısı sıktır. Hemokültür (-) negatiftir, bakteriyemi çok nadir görülür. Şigella'nın aksine hastalığın ortaya çıkması için çok sayıda bakterinin (1-100 milyon bakteri) yutulması gerekmektedir. Salmonella ile Şigella arasındaki önemli farklar Tablo 2.26'de görülmektedir. Dışkı kültürünün hemen başlangıçtan itibaren (+) bulunması, tifodan ayırıcı tanıda önemlidir, birkaç günde kendiliğinden iyileşir. İmmün yetersizliği olanların dışında bakteriyemi gelişmez. Kolera gibi seyrederse Kolera nostras denir. Bakteriyemi Etkeni S. choleraesuis'dir. Ancak tüm Salmonella türlerince oluşturulan enfeksiyonların seyrinde de gelişebilmektedir. Özellikle orak hücreli anemi veya kanser gibi altta yatan immün yetersizlik yaratıcı hastalığı olanlarda görülür. Kontamine besinin yenmesinden kısa süre sonra basiller kana karışır; menenjit (infantlarda), pnömoni, endokardit, endarterit (aort anevrizmalarına oturabilir) ve osteomiyelit (orak hücreli anemi olgularında) gibi lokal yerleşimli enfeksiyonlar gelişir. GIS bulgusu yoktur veya çok hafiftir. Gastroenterit yapan suşlardan farklı olarak hemokültür (+) tir. Tifo S. typhi ile tifo, S. paratyphi A, B, C ile paratifo meydana gelir. Bakteriler kontamine besinler ile alındıktan sonra ince barsaklardan, barsak lenfatiklerine ulaşır, burada ürerler. Daha sonra lenfohematojen yayılan Salmonellalar, makrofajlarca fagosite edilseler de öldürülemezler (oksidatif mekanizmalara dirençlidirler). Makrofaj fagositozu ve barsak epitel hücrelerini infekte etmeleri, bakteriyi nötrofil fagositozundan korumaktadır. Lenfohematojen yayılım sonucunda bakteri, özellikle ileum submukozal lenf bezlerine (Peyer plakları) oturur. Bir-iki haftalık inkübasyon periyodundan sonra, hastada gelişen halsizlik, baş ağrıları (tipiktir) gibi genel enfeksiyon belirtilerine birkaç gün içinde yüksek ateş, diskordans (relatif bradikardi; her 10°C ateş artışında nabzın ortalama 20 vuru/dakika yükselmesi beklenirken, yükselmemesi), genel durum bozukluğu, mental konfüzyon, stupor veya koma gibi bilinç bozuklukları ile toksik tablo eklenir. İshal beklenirken kabızlık görülür. Hepatosplenomegali vardır. Birinci haftanın sonundan itibaren birkaç hafta süre ile göğüs cildinde makülopapüler döküntü (rose spot) gözlenebilir. Laboratuvar Tanı Kısa süreli lökositozdan sonra derin lökopeni, lenfomonositoz, periferik kanda eozinofil kaybı, febril proteinüri, bazı olgularda silendirüri, karaciğer fonksiyon testlerinde bozulma, ağır olgularda ve böbrek tutulumlarında üre ve kreatinin 74 düzeylerinde artmalar görülür. Hastalardan hemokültür, idrar kültürü ve dışkı kültürü alınır. Ancak haftalara göre üreme ihtimali değişiktir; 1. hafta Hemokültür 2. hafta Dışkı kültürü 3. hafta İdrar kültürü 4. hafta Safra kültürü Tifo geçiren hastalarda 2 ile 4 ay kadar dışkıda bakteri izole edilebilir. Hastaya taşıyıcı tanısı konabilmek için bir yıldan uzun süre dışkıda bakterinin gösteriliyor olması gerekir. Grup Aglutinasyon ile 1. Hafta sonundan itibaren Anti-0 antikorlar pozitifleşir, IgM yapısındadır. H antijenine karşı antikorlar ise 2. hafta sonlarına doğru pozitifleşir, IgG yapısındadırlar. 1:160 titrenin üzerindeki pozitiflik enfeksiyon lehinedir. Anti-H antikorlarının tek başına pozitifliği anlamlı değildir. Ancak 2 hafta sonra tekrarlandığında 4 kat pozitiflik devam ediyor ise enfeksiyon lehine bir bulgudur. Tedavi ve koruma Gastroenterit: Sadece sıvı-elektrolit replasmanı yapılması çoğu zaman yeterlidir. Taşıyıcılığı arttırdığı için antibiyotik kullanımından kaçınılır. Ağır olgularda antibiyotik kullanılabilir. Tifo ve bakteriyemi: ilk seçenek kinolonlardır. Kloramfenikol allerjik ve toksik komplikasyonları nedeniyle artık ilk seçenek değildir. Kloramfenikol ile tedaviye 21 gün, kinolonlar ile ise 14 gün devam edilir. Tedavi prensibi olarak ilk dozlar düşük olmalıdır. Kısa sürede bakteri öldürülmesi çok miktarda endotoksinin açığa çıkmasına yol açacak ve endotoksik şok tehlikesi meydana gelecektir (Herxheimer reaksiyonu). Endokarditlerde ampisilin ve seftriakson kullanılır. Taşıyıcılar: 4 hafta süre ile kinolon verilir, tıbbi tedaviye dirençli safra taşlı olgularda kolesistektomi uygulanır. Aşı: Canlı, zayıflatılmış oral aşı (Ty2la) ve Vi Ag aşısının yan etkileri çok azdır, diğerine göre daha koruyucudur. Parenteral (TAB) 2-40 yaş arası yüksek risk grubuna yapılır ancak çok etkili değildir. Günümüzde tarihsel önemi vardır. Aşı sadece riskli bölgelere seyahat edeceklere önerilir. Tifo gibi intrasellüler enfeksiyonlarda gerçek koruyucu immünite hücresel olanıdır. Hücresel immünite defekte olanlarda Anti-O veya Anti-H pozitifleşse dahi relaps veya reenfeksiyon gelişebilmektedir (AIDS).Reenfeksiyon, özellikle Schistosomiasis olgularında görülür. Bunlarda tifo ile beraber parazit tedavisi de yapılmalıdır. Taşıyıcılık: Tifo geçirenlerin %1-5, nontifoid enfeksiyon geçirenlerin ise <%1 'inde 1 yılı aşkın süreyle dışkı veya nadiren de idrar ile basil saçılımı gözlenebilir. Kadınlarda taşıyıcılık erkeklerden daha fazladır. GASTROİNTESTİNAL SİSTEM İÇİNDE ENFEKSİYON YAPANLAR Shigella Hastalık Basilli dizanteri etkenidir (Tablo 2.26). Önemli Bilgiler Laktozu fermente etmezler. Salmonellalardan başlıca üç kriter ile ayrılırlar. 1) glukozun fermentasyonundan gaz çıkarmaz, 2) H2S üretmez 3) hareketsizdir. 75 Tablo 2.26 İnce barsak ve kolon tipi diyarelerin özellikleri Patojenler İnce barsak Kolon V. cholerae Shigella E. coli (ETEC) E.coli (EIEC veya invazif) Rotavirus Campylobacter Norwalk ajanı Entamoeba histolytica Giardia Cryptosporidium Cyclospora Ağrının lokalizasyonu Orta abdomen Alt abdomen, rektum Dışkının volümü Bol Az Dışkının tipi Sulu Mukoid Dışkıda kan Nadir Bol Dışkıda lökosit Nadir Bol (amebiasis hariç) Proktoskopi Normal Mukozal ülserler hemorajik mukoza Tablo 2.27 Salmonella ve Shigellanın önemli özelliklerinin karşılaştırılması Özellikler Shigella Salmonella typhi dışı Salmonellalar S. typhi Rezervuar insan Hayvanlar İnsan Laktoz fermentasyonu Hayır Hayır Hayır H2S Üretimi Hayır Evet Evet Enfeksiyon dozu (ID50) Düşük Yüksek Yüksek Diare Evet Evet Hayır Kan dolaşımı invazyonu Hayır Evet Evet Kronik taşıyıcılık Hayır Nadiren Evet Aşı Hayır Hayır Evet O antijenine göre başlıca 4 grupta incelenir. A grubu: S. dysenteriae; Serogrup 1 (Shiga basili): Ekzotoksini koleragen toksini benzeri enteronöroeksotoksindir. Memeli hücresinin 60S ribozom subünitesini irreversibl olarak inaktive eder, hücre protein sentezi yapamaz ve ölür. immün yetersizliklilerde, bebekler ve yaşlılarda ağır seyirli, nörolojik bulgularla seyreden İkari Sendromu'na sebep olabilir. B grubu: S. flexneri. Fimbrialı'dır. Ülkemizdeki enfeksiyonların çoğundan sorumludur. C grubu: S. boydii D grubu: S. sonnei dünyada en yaygın görülen suştur. Enfeksiyonunda en hafif kliniğe sahiptir, ancak en dirençli tür budur, bomba koloniler yapar. Tür ayrımında kullanılan Mannitol testi A grubunda (-) diğerlerinde (+) dir. Patogenez ve Epidemiyoloji Şigelloz gelişmekte olan ülkelerde küçük çocukların hastalığıdır. Başlıca kaynak kirli kontamine eller ve bunlarla kirletilmiş besin maddeleridir. Çok az sayıda (100-200) bakteri ile bulaşma gerçekleşebilir. Eğer bakteri bol sulu yiyeceklerle alınmış veya herhangi bir sebeple mide pH'sı azalmışsa enfeksiyonun gelişmesi kolaylaşır. Kolonda mukoza ile sınırlı abseler ve ülserler yapar, derin dokulara invazyon yapmazlar. Küçük çocuklarda diyareleri konvülsiyonlar ile seyreder. Klinik Bulgular 1-4 günlük inkübasyon periyodunun ardından ateş ve abdominal kramp ve bunu takiben diyare gelişir. Dışkı sulu ancak kan ve mukusludur. Hastalık bakterinin tipine veya hastanın yaşına göre ağır seyirli olabilir. En ağır tabloyu S. dysenteriae yapar. S. sonnei hafif hastalık tablosu oluşturan, dünyada en yaygın Shigella suşudur. Diyare 2-3 günde kendi kendine iyileşir. 76 Laboratuvar Tanı Basilli dizanterinin dışkısı sulu ve şekilsizdir; dışkı üzerine yapışmış kanlı mukuslarda bol basil bulunur. Kültür buradan alınır. Direkt mikroskopide dışkıda bol miktarda lökosit ve eritrosit bulunur. Dışkının makroskopik ve mikroskobik görünümü Kolera dışında anlamlı değildir. Tedavi ve korunma Hastalığın kendi kendini iyileşmesi nedeniyle antibiyotik kullanımı risk grupları ve taşıyıcılar dışında engellenmelidir. Bactrim, ampisilin'e karşı yüksek direnç vardır. Eğer antibiyotik kullanılacak ise yetişkinlerde doksisiklin veya kinolonlar, çocuklarda ise nalidiksik asit verilmelidir. Fekal-oral bulaşı engelleyecek önlemlerin alınması başlıca korunma yöntemidir. Vibrionacea Vibrio, Aeromonas, Plesiomonas, Campylobacter ve Helicobacter suşları doğada yaygın olarak bulunan gram negatif kıvrık basillerdir. Vibriolar denizler ve yüzeyel sularda bulunur. Aeromonaslar taze suların ve ara sıra soğuk kanlı hayvanların bakterisidir. Plesiomonaslar hem soğuk kanlı hem de sıcak kanlı hayvanların bakterisidir. Campylobacterler evcil hayvanların bakterisidir. Vibrio cholerae ürettiği enterotoksini aracılığı ile kolera yapar. Hastalık bol sulu diyare ve bunun meydana getirdiği dehidratasyon ve ölüm ile karakterizedir. Campylobacter jejuni insanlarda enteritin en önemli etkenlerinden birisidir. Aeromonaslar ve Plesiomonaslar ise insanlarda nadiren ishal etkenidir. Helicobacter pylori ise gastrit ve duodenal ülser hastalıkları ile ilişkilidir. Vibrio cholerae Hastalık Vibrio cholerae bu genusun tek önemli hastalığı olan kolera etkenidir. Özellikle içme suları aracılığı ile bulaşır. Önemli Bilgiler V.cholerae; virgül şekilli, (V.comma), sert vücutlu, polar flajellası ile çok hızlı (balık sürüsü gibi) hareketli, Gr (-) bir bakteridir. Oksidaz (+)'dir ve alkali besiyerlerinde (pH 7.4-9.6) kolaylıkla ürerler, aside ısı ve klora çok duyarlıdır; Bakteriler besiyerlerinde uzun süre kaldıklarında diğer gram negatif basiller gibi görünürler. Kuruluğa ve fenollü dezenfektanlara dayanıksızdır. Temiz sularda kirli olanlara göre daha uzun süre yaşarlar. Vibriolar aeromonaslardan farklı olarak %6'lık NaCI'de ürerler. Antijenik yapı V.cholerae'nın tüm kökenlerinde ısıya duyarlı H Ag'leri, ortaktır. H antijenlerine karşı karşı gelişen antikorlar muhtemelen koruyucu değildir. En azından 139 değişik tipte O antijeni vardır. V. cholerae'nın 0:1 ve 0:139 serotipleri klasik kolera yaparken, büyük çoğunluğu kolera toksini salgılamayan non-01 V.cholerae serotipleri ise genelde farklı enterotoksinlerle hafif, epidemilere yol açmayan diyare, yara enfeksiyonları ve bakteriyemi gibi ekstraintestinal tablolara yol açabilirler. C antijenlerinin A, B ve C determinantlarına göre 3 farklı serotipi vardır; • Ogawa (A+B) • Inaba (A+C) • Hikojima (A+B+C) V.cholerae 01 'in farklı iki biyotipi vardır • V.cholerae biyotip cholerae (klasik tip) • V.cholerae biyotip eltor El Tor biyotipi bir hemolizin üretir, Voges Proskauer test pozitiftir ve polimiksin B'ye dirençlidir. Bu biyotipler arasındaki fark ancak referans laboratuarlarında gösterilebilir. 77 Patogenez ve Epidemiyoloji Enfeksiyon ılıman iklimlerde düşük sosyo-ekonomik düzeydeki toplumlarda içme ve kullanma sularının dışkı ile kontamine olduğu ülkelerde daha sık görülür. Sadece insanlarda enfeksiyon yapar. Safra kesesi portörlüğü oranının yüksek olduğu eltor kolerasında yayılım klasik tipten daha süratlidir. Portörlük süresi değişkenlik göstermekle birlikte, genelde 1 hafta kadardır. Yaşlılarda kronik safra kesesi portörlüğü (%1-20) söz konusudur. Direkt insan-insan bulaşı oldukça nadirdir. Büyük salgınlar su kaynaklı olarak gerçekleşmektedir. Normal mide asidinde bulaşma için en azından 1010 bakteri gerekirken, aklorhidrililerde 1000 kadarı yeterlidir. Bakteri, kontamine su ile alındıktan sonra mide asidini aşabilirse, aktif hareketleri ile ince barsak kriptaları arasına girer ve müsinaz enzimi ile mukozal bariyeri aşar. Mukozayla temas etse de hiçbir enflamasyon veya nekroza yol açamaz, ekzotoksin salgılar. Enterotoksin Enterotoksin yapısındaki ekzotoksin CHOLERAGEN), 5B ve 2A subünitinden oluşmaktadır. Kolera enterotoksininin kaynağı bakteri kromozomudur. A1 subüniti, barsak hücresi içine girer ve Adenilat siklazın inhibisyonunu önler, aktive eder ve günde litrelerce sıvı ve buna bağlı olarak elektrolitlerin kaybına yol açar. Kolera enterotoksininin antijenik olarak Escherichia coli LT'i ile antijenik benzerlik gösterdiği ve nötralizan antikorların gelişiminde rolü olduğu gösterilmiştir. Ancak toksin ve bakteriyel antikorların korunmadaki rolü tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. İnce barsak epitel hücrelerinde cAMP artar, kripta hücrelerinden aşırı klor, HCO3, potasyum ve su sekresyonu gelişir. Toksinin gastrik sinir uçlarını irrite etmesi ile gelişen kusma, sıvı ve elektrolit kaybını arttırır. Ciddi olgularda 20-30 L/gün sıvı kaybedilir. Koleradaki tüm klinik bulguların nedeni, aşırı sıvı ve elektrolit kaybıdır. Hastada hipovolemik şok, metabolik asidoz, dehidratasyon, kardiyovasküler kollaps, hemo konsantrasyona bağlı patolojiler (miyokard infarktüsü gibi) ve bulgular gelişmektedir. Uzamış hipovolemi nedeniyle akut tübüler nekroz (ATN) ve akut böbrek yetersizliği de tabloya eklenir. Klinik Bulgular İnkübasyon periyodu semptomların geliştiği olgularda 1-4 gündür. Klinik bulgular ani başlayan bulantı, kusma ve abdominal kramplar ile karakterize bol sulu dışkılamadır. Eltor kolerası daha az gürültülü, sinsi ve uzun sürelidir. 1. Asemptomatik enfeksiyon: Dışkı izolasyonu ile anlaşılır, belirtisizdir, yayılmadan sorumludur. 78 2. Kolera diyaresi: Ayakta geçirilen, 2-3 gün süren, hafif şiddetli bir ishal ile nonspesifik gastroenterite benzeyen bir tablo halindedir. 3. Kolerin: Tipik kolera belirtilerinin daha hafif ve kısa süreli olduğu tablodur. 4. Kolera gravis: Tipik kolera tablosudur. 5. Kolera sicca: Çok akut bir başlangıç ile birden kollaps gelişir en ağır formdur. Çok miktarda sıvı barsak lumenine dolar, ishale zaman kalmadan hipovolemi ile ölüm gelişir. 6. Tifoid form: Çocuklarda rastlanan, yüksek ateş ve konfüzyonlu tablodur. Klasik klinik form olan kolera gravis'de; 1. Karın ağrısı ve tenezm olmaksızın, mukus, epitel hücreleri ve bol miktarda bakteriye bağlı pirinç suyu dışkılarına. 2. Durdurulamayan, bulantı ve öğürtüsüz kusma 3. Sıvı ve elektrolit kaybına ait belirti ve bulgular • Dehidratasyonun klasik cilt ve KVS bulguları • Hipotermi • Hemokonsantrasyon (yaşlılarda miyokard infarktüsü) • Oligüri/anüri • Ses kısıklığı, kas krampları • Kanda üre ve kreatinin değerlerinde artma gelişir. • V. cholerae non-0 1 enfeksiyonları hafiftir ve yaşamı tehdit etmez. Tedavi edilmemiş olgularda mortalite oranı %25-50 arasındadır Laboratuvar tanı • • • • • • • Eritrosit ve lökosit sayısı fazla bulunur, hematokrit yükselir (hemokonsantrasyon) İdrar dansitesi artar Hipoglisemi, yüksek üre ve kreatinin düzeyleri belirlenir. Metabolik asidoz ile uyumlu kan gazı bulguları elde edilir. Dışkı pirinç suyu görünümündedir. Karanlık alan mikroskopisinde çok hareketli bakteriler vardır; eritrosit ve lökosit görülmez. Cholerae polivalan 0:1 veya 0:139 antiserum ile agglütinasyon gelişir Transport besiyerleri: 1. Alkali peptonlu su 2. Venkatraman-Ramakrishnan Plak besiyeri 1. TCBS (Tiyosülfat, sitrat, safra, sukroz) agar 2. TCBS, sterilizasyon gerektirmediğinden oldukça kullanışlıdır, yeşil besiyeri üzerinde sarı renkli koloniler oluşur. İmmünite Gastrik asit kolera vibrioları için önemli bir korunma faktörüdür. Kolera geçiren hastalarda immünite gelişmektedir, ancak bunun koruma süresi bilinmemektedir. Deney hayvanlarında spesifik IgA antikorların geliştiği gösterilmiştir. Benzer antikorlar serumda da gelişir ancak birkaç ay sürebilir. 1:20 üzerindeki vibrio antikorunun kolonizasyon ve hastalıktan koruyucu olduğu düşünülmektedir. Antitoksin antikorlarının koruyuculuğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Tedavi ve korunma Enfeksiyon hastalıklarının en önemli acillerinden birisidir. Süratle rehidratasyon tedavisine başlanır. Sıvı ve elektrolitler intravenöz ve oral olarak verilir. Tetrasiklin ilk tercih edilecek ilaçtır. Tetrasikline oldukça duyarlıdır, ancak Hindistan'da dirençli formlar bildirilmektedir, bunlar için kinolonlar kullanılır. Suların klor ile dezenfeksiyonu, dışkı hijyeni, yayılırından asıl sorumlu olan ve "Hasta Sayısı X 10" sayıdaki portörlerin belirlenmesi ve tedavisi, tek doz doksisik-lin/kinolon ile kemoprofılaksi uygulanabilir. Vibrio parahaemolyticus Kontamine deniz ürünlerinin pişirilmeden yenmesi ile akut gastroenterit oluşturur. 79 12-24 saatlik bir inkübasyonun ardından kusma, abdominal kramp, ateş ve sulu diyare oluşturur. Dışkıda lökosit bulunur. Sadece su ve elektrolit dengesi sağlanarak başka bir tedavi vermeksizin 1-4 günde kendi kendine iyileşir. Enterotoksini yoktur. Bakteri Salmonella ve shigella gibi spesifik besiyerlerinde üremez, kanlı agarda daha kolay ürer. Bakteri TCBS'de yeşil koloniler yaparak ürer. Vibrio vulnificus Ciddi yara enfeksiyonları, bakteriyemi ve gastroenterit etkenidir Normal veya immün yetersizliği olanlarda kontamine sular ile temas edenlerde, yara enfeksiyonları gelişir. Bakteriyemi ciddi bir tablodur, olguların %50'si kaybedilir. TCBS agarda mavi-yeşil koloniler oluşturur. Tedavide tetrasiklin seçilecek primer antibiyotiktir. İnvitro çalışmalarda siprofloksasin etkili bulunmuştur. Aeromonas Taksonomide Vibrionaceae ailesinden görülen aeromonadaceace grubundan bakteriler olan Aeromonasların üç suşu insanlarda enfeksiyon etkenidir: A. hydrophila, A. caviae ve A. veronii Koloni yapıları enterik gram negatif bakterilere benzer. Kanlı agarda geniş bir hemoliz zonu oluşturur. Aeromonaslar hemolizin üretir. Bazı suşlarının enterotoksini vardır. Sitotoksin ve doku invazyon faktörleri gösterilmiştir. Ancak bu faktörleri bulundurmayan bakterilerde insanlarda gastroenterit etkeni olarak gösterilmiştir. Tetrasiklin, aminoglikozid ve sefalosporinlere duyarlıdır. Plesiomonas Plesiomonas shigelloides polar flajellası olan gram negatif bakteridir. Tropikal ve subtropikal bölgelerin bakterisidir. Hem deniz ürünleri hem de birçok hayvandan izole edilmiştir. İnsanlarda diyare etkenidir. Bazı Plesiomonas suşları Shigella sonnei ile antijenik benzerlik gösterir. Plesiomonaslar Shigella'lardan oksidaz pozitifliği ile ayrılır. DNaz pozitifliği ise Aeromonaslardan ayrımında kullanılır. Campylobacter Hastalık Campylobacterler entorokolit ve nadiren sistemik hastalık etkenidir, özellikle çocuklarda bakteriyemi yapar. İki önemli etkenden C. jejuni genellikle izole edilirken, insan hastalıklarının yaklaşık %5-10 kadarından C. coli sorumludur. Bu bakteriler Salmonella ve Shigella kadar enfeksiyonlardan sorumludur. Önemli bilgiler Sert vücutlu, virgül / S / martı kanadı şeklinde, polar flajellası ile hareketli bakterilerdir. Küçük ve ince olduğu için bakteri filtrelerinden geçebilirler. Katalaz ve oksidaz (+)'dir. Mikroaerofil üreme özellikleri vardır. Karbonhidratları okside veya fermente etmezler. Campylobacterler lipopolisakkaridleri ile endotoksik aktivite gösterirler. Sitopatik enterotoksinleri gösterilmiştir ancak insan enfeksiyonlarındaki önemi bilinmemektedir. etkili ekzotoksinleri ve Patogenez ve Epidemiyoloji Esasen koyun, sığır, kedi, köpek ve kümes hayvanlarının florasında bulunurlar ve patojen hale gelip abortus ve infertiliteye yol açabilirler. İnsanlara ise kontamine yemekler, su veya süt ile, nadiren de hasta insanlardan temas yolu 80 ile bulaşırlar. Mide asidine duyarlıdır bu nedenle enfeksiyon gelişebilmesi için 104 bakteriye ihtiyaç vardır. Gelişmiş ülkelerde bakteriyel ishallerin en sık etkenidir. Campylobacter jejuni C. fetus'un aksine özellikle genç erişkin ve çocuklarda hastalık tablolarına yol açar. Hayvan dışkısı ile kirlenmiş süt ve et gibi besinlerle özellikle bulaşır. Özellikle jejunum, ileum olmak üzere kolona da invaze olur; abse ve ülserler gelişir. Hipogammaglobulinemililerde ağır seyreden, yüksek ateşli ve dizanteriform (kanlı mukuslu) diyarelere yol açar. Nadiren (% 1) bakteriyemi gelişebilir. Kan yoluyla yayılması ile tifo benzeri bir tablo gelişir. Klinik Akut başlangıçlı kramp tarzında abdominal ağrı, kanlı bol sulu diyare, ateş, başağrısı olur. Hastalık genellikle 5-8 gün içinde kendi kendine iyileşir. Laboratuvar Tanı Diyareli hastaların dışkıları antibiyotikli (vankomisin, polimiksin B ve trimethoprim) kanlı agara (Skirrow medium) ekilir. %5 oksijen %10'luk karbondioksitli ortamda iyi ürer. Karakteristik S veya martı kanadı şeklinde bakterilerin gösterilmesi ile tanı konulur. C. jejuni 42°C'da mikroaerofilik ortamda ürer, atılmış ok gibi hareket eder. 25°C'de üremesi durur, oksidaz pozitiftir ve nalidiksik asite duyarlıdır. Tedavi ve Korunma Sistemik enfeksiyon gelişmemişse tedavide ilk seçenek eritromisin, gelişenlerde ise aminoglikozidler kullanılır. Campylobacter fetus C. fetus immün yetersizlikli hastalarda sistemik enfeksiyon etkenidir. Bakterinin giriş kapısı GİS'dir. Bakteri yüzeyinde birçok yüzey proteininden oluşmuş kapsül benzeri bir yapı bulunur. Fare deneylerinde yüzey kapsül benzeri yapıda S proteininin bulunması hayvanların ölümüne sebep olmaktadır. Helicobacter pylori Hastalık Spiral yapılı Gram negatif basildir. Gastrit ve peptik ülser etkenidir. H. pylori enfeksiyonu mide kanserleri için risk faktörüdür. Önemli Bilgiler Bir çok özelikleri ile Campylobacterlere benzerler. Onlar gibi katalaz ve oksidaz pozitiftir, ancak farklı olarak üreaz da pozitiftir. Bir delikten çıkan multipl flajellası ile çok hareketlidir. Patogenez ve Epidemiyoloji Gastrik lümen içinde pH 6.0 ve 7.0'da ürer. Gastrik alanda lümen içindeki pH1.0-2.0 gibi düşüktür, ancak epitel alanındaki pH 7.4'tür. H. pylori ürettiği güçlü üreaz aktivitesi ile asidi nötralize eder. Hareketleri sayesinde mukustan epitel alana geçer. 81 İnsanlarda H. pylori'nin alınması gastrit ve hipoklorhidrinin gelişmesi ile sonuçlanır. Duodenal ülser ile H. pylori enfeksiyonları arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Antimikrobiyal tedavi sonrasında duodenal ülser ve gastrit iyileşmektedir. Bakterinin mukozal enflamasyonu ve meydana getirdiği hasar tam olarak tanımlanamamıştır. Histolojik olarak gastrit kronik ve aktif enflamasyon ile karakterizedir. Polimorfonükleer ve mononükleer hücre infiltrasyonu epitel ile lamina propria arasında görülmektedir. Genellikle epitel hücreleri bozulmuş ve glandular atrofi meydana gelmiştir (Şekil 2.9). Klinik Bulgular Peptik ülser bulguları vardır. Bulantı kusma, ateş ve üst gastrointestinal bölgesinde ağrı gibi akut enfeksiyon bulguları vardır. Akut semptomlar 1-2 hafta sürebilir. Kolonizasyonun ardından H. pylori enfeksiyonu yıllarca (hatta ömür boyu) devam eder. GİS kanamaları görülebilir. Bakteriyemi ve dissemine enfeksiyonlar görülmez. H. pylori aynı zamanda gastrik karsinoma ve lenfoma etyolojisinde de önemlidir. Laboratuvar Tanı Mide biyopsisi örneklerinde histolojik çalışmalar yapılabilir. Yada bu örneklerde direkt boyama yöntemleri ile ince kıvrık bakteriler aranabilir. Campylobacterler gibi skirrow besiyerine ekim yapılabilir. H. pylori mikroaerofilik ortamda 3-6 günde ürer. 1-2 mm çapında yarı mat kolonileri olur. Serum antikorlarına bakılabilir, ancak bunların aktif enfeksiyon ile geçirilmiş olanların ayrımı yapılamadığı için akut enfeksiyonlar için çok değerli değildir. Hızlı test için H. pylori örneklerinde üreaz aktivitesine bakılabilir. In vivo üreaz aktivitesine de bakılabilir. 13C veya 14C ile işaretli üre hastaya içirilir. H. pylori 82 varsa solunumla çıkarılan CO2 ölçülür. Dışkıda H. pylori antijenleri de tanımlanabilir. Son zamanlarda en önemli noninvazif tanı testi olarak kullanılmaktadır. Hem tanıda hem de tedavinin takibinde kullanılır. Tedavi ve Korunma Tek başına antibiyotikler yetersizdir. Metronidazol, bizmut tuzları, amoksisilin veya tetrasiklin kombinasyonunun 14 günlük kullanımı %70-95 hastada H. pylori enfeksiyonunu eradike eder. Ülser iyileşmesi için 4-6 hafta asit supressörleri kullanılabilir. Proton pompası inhibitörleri direkt üreaz inhibitörleridir. Bir hafta süreli proton pompasi inhibitörü artı amoksisilin ve klaritromisin son derece etkili bir tedavidir. Aşısı ve spesifik koruyucu önlemi yoktur. GASTROİNTESTİNAL SİSTEM DIŞINDA ENFEKSİYON YAPANLAR Bu gruptaki bakteriler enterik gram negatif bakterilerdir ancak E. coli gibi ekstraintestinal enfeksiyonlara sebep olurlar. Klebsiella pneumoniae E.coli gibi normal barsak ve üst solunum yolu florasında bulunabilir. İmmün yetersizliği olanlarda patojen hale gelir. Geniş kapsüllü, hareketsiz ve laktoz (+)'dir. Virülans faktörleri geniş kapsülü ve endotoksinidir. Nosokomial ve fırsatçı enfeksiyon etkenidir. K pneumoniae üst solunum yolunun normal flora üyesidir. Bakteriyel pnömonilerin yaklaşık olarak % 2-5, hastane enfeksiyonlarının %10"undan sorumludur. Özellikle alkoliklerde, diabetiklerde, KOAH'lılarda, 2 yaşından küçük çocuklarda ve immün yetersizlikli olanlarda, üst solunum yolu içeriğinin aspire edilmesine bağlı olarak akut, hemorajik, nekrotizan, kaviteleşmeye ve abseleşmeye eğilimli, kanlı balgama yol açan, ağır seyirli, % 60-80 mortaliteli lober pnömonilere (Friedlander pnömonisi) yol açar. Multipl antibiyotik direncine sahiptirler. K. pneumoniae ve K. oxytoca hastane enfeksiyonu etkenidir. K. ozenae, atrofik rinit (ozena), K. rhinoscleromatis burun ve farenkste granuloma (rinoskleroma) etkenidirler. Serratia marcescens En küçük enterik bakteridir. Bazı suşları kırmızı koloniler yaparlar. Fırsatçı nosokomiyal enfeksiyonlardan sorumludur. Çoğunlukla antibiyotiklere dirençlidir. Yoğun bakımlarda nebulazitörlerde üreyerek Serratia pnömoni salgınları görülür. 83 Enterobacter cloaca Hastane enfeksiyonu etkenidir. İntravenöz kateterizasyon, entübasyon, idrar sondası bulunan hastanede yatan hastalarda sepsise yol açar. Klebsiella ve serratia gibi kolon bakterisidir ancak ekstraintestinal hastalık yapar. Proteus, Providencia, Morganella Diğer enterobacteriacea grubundan fenilalanin deaminaz enzimi üretmeleri ile ayrılırlar. Çok hareketlidir, bu nedenle katı besiyerlerinde 4 saatte bir olmak üzere halkalar halinde hızla yayılarak ürerler (Swarming). Besiyerlerinde çok pis koku çıkarırlar. Ureaz (+)'dir. Üreyi parçaladığı için pH yükselir, fagositoz ve kompleman etkinlikleri azalır, üroepitel deprese olur, böylece kolaylıkla üriner sistem enfeksiyonları meydana getirebilir. Sadece insanda enfeksiyon yapar. Magnezyum-amonyum-hidroksid taşlarının gelişmesine neden olur. Bazı suşların O antijenleri bazı riketsiya suşları ile çapraz reaksiyon verir ve riketsiyal hastalıkların tanısında kullanılır (Weil-Felix testi) Weil-Felix reaksiyonu . • Proteus vulgaris 0X19 ile Rickettsia prowazeki antijenleri arasında ve • Proteus vulgaris 0X2 ile Rickettsia conori arasında çapraz reaksiyon vardır. Providencia Providencia suşları normal intestinal flora üyesidir. Üriner sistem enfeksiyonu etkenidir, çoğu antibiyotiklere dirençlidir. Citrobacter Citrobacter suşları'da üriner sistem enfeksiyonları ve sepsis etkenidir. Pseudomonas Hastalık Pseudomonas aeruginosa konak savunma mekanizması azalmış hastalarda başlıca sepsis, pnömoni ve üriner sistem enfeksiyonu etkenidir. Pseudomonas cepacia (yeni adı Burkholderia cepacia) ve Pseudomonas maltophilia (yeni adı Xanthomonas maltophilia veya Stenotrophomonas maltophilia)'da daha nadir olmakla birlikte aynı türde enfeksiyon yaparlar. Önemli Bilgiler Enterobacteriacea üyelerine benzeyen gram negatif basillerdir. Ancak zorunlu aerobdurlar. Glukozu fermente etmezler, bu nedenle nonfermenter olarak tanınırlar. Daha önemlisi oksidaz pozitiftir. Su ihtiva eden her yerde üreyebilirler. P. aeruginosa ve P. cepacia'nın antiseptik ve deterjanlarda üremesi hastane enfeksiyonu gelişmesinde önemli faktördür. Dezenfektanlardan heksaklorofen bulunduran sabunlar, antiseptikler ve deterjanlar en çok üredikleri yerlerdir. Klinik ve laboratuvar önemi olan iki pigment üretirler; 1) Yara yerini ve abse materyalini mavi-yeşil renge boyayan piyosiyanin 2) Yanıklı hastalarda deri enfeksiyonlarının kolaylıkla tespit edilmesini sağlayan ultraviyole ışık altında floresan veren sarı-yeşil pigment olan piyoverdin (florescein). Laboratuvarda besiyerlerinde de meydana gelen aynı pigmentleri tanı amacıyla kullanılır. P. aeruginosa piyosiyanin üreten tek suştur. Kistik fibrozisli hastalarda izole edilen P. aeruginosa suşlarının slime tabakası vardır. Bu tabakası aracılığı ile respiratuvar sistemde mukozalara organizmanın tutunması sağlanır ve bakteriye antikorların bağlanmasını engeller. Patogenez ve Epidemiyoloji P. aeruginosa başlıca toprakta ve sularda bulunur, insanların ortalama %10 kadarı normal florasında taşırlar. Deri üzerinde nemli ortamlarda bulunurlar ve hospitalize hastalarda üst solunum yollarında kolonize olabilirler. Respiratuvar terapi sistemlerinde, anestezi ekipmanında, intravenöz sıvılarda ve distile sularda ürerler. Patogenezi endotoksin, ekzotoksin ve enzimlerine bağlıdır. Ürettikleri Ekzotoksin A ile insan hücresi ribozomlarındaki olgunlaşmamış peptid zincirlerinin uzaması (tamamlanması) için gerekli olan Elongasyon Faktör (EF)-2'yi (difteri toksini gibi) inhibe ederek protein sentezini önler ve dokularda nekrozlara yol açar. P. aeruginosa başlıca; 84 • • • • • • • Yanık hastalarının Derinin konak savunma sistemleri bozulmuşların Kistik fibrozisli hastaların (ilk 3 yaşta S. aureus) İmmün sistemi bozulmuşların Nötrofil sayısı 500/ml altında olanların Kateteri olanların Hospitalize edilmiş hastaların fırsatçı enfeksiyon etkenidir. Hastane enfeksiyonlarının %10-20'sinden sorumludur Kistik fibrozisde akciğer enfeksiyonlara neden olan mikroorganizmalar tablo 2.30'da gösterilmiştir. Klinik Bulgular Vücudun heryerinde bulunmasına rağmen özellikle üriner sistem enfeksiyonları, pnömoni (özellikle kistik fibrozisli hastalar), yara enfeksiyonları (yanık) en sık görülenleridir. Organizma buralardan kana karışarak sepsise sebep olabilir. Deri lezyonlarına ektima gangrenozum denir. Sepsisli hastalarda mortalite oranı %50'nin üzerindedir. Tablo 2.28 Pseudomonasların virülans faktörleri Virülans faktörü Biyolojik Etkileri Pili Epitele yapışma Kapsül Epitele yapışma (Özellikle kistik fiProziste), fagositozun önlenmesi Endotoksin Sepsis Elastaz Ektima gangrenozum etkeni Ekzotoksin A Protein sentezinin inhibisyonu (EF-2 inhibisyonu, difteri toksinine benzer etki) Tablo 2.29 Kistik fibroziste akciğer enfeksiyonlarına neden olan mikroorganizmalar Sık Çocuklar Yetişkin İnfuenzae A/B virüs P. aeruginosa Streptococcus pneumoniae Acinetobacter suşları H. influenzae Enterobacter suşları Moraxella catarrhalis Burkholderia (Ralstonia) cepacia Staphylococcus aureus Stenotrophomonas maltophilia Klebsiella pneumoniae Achromobacter xylosoxidans P. aeruginosa K. pneumoniae Enterobakter suşları S. pneumoniae Serratia marcescens H. influenzae S. aureus Nadir Mycobacterium avium intracellulare Mycobacterium avium intracellulare Aspergillus suşları Aspergillus suşları İnfluenzae A/B virüsleri Klorlama yeterli değilse yüzme havuzlarından bulaşan ciddi otitis eksterna, diabetiklerde habis otitis eksterna ve diğer deri lezyonları (follikülit) oluşabilir. Spor ayakkabılarından meydana gelen ayak yaralanmalarındaki osteokondritlerin en sık etkenidir. Kontakt lens kullananlarda korneal enfeksiyonlar görülebilir. Staphylococcus aureus ile birlikte, uyuşturucu bağımlılarında gelişen endokarditlerin ve artritlerin en sık nedenlerindendir. Pseudomonas endokarditlerinde genelde tutulan kapak triküspit kapaktır. Laboratuvar Tanı EMB agarda laktoz negatif koloniler yaparlar. Oksidaz pozitiftir. Mavi-yeşil pigmentleri ve kolonilerinin meyve kokusu kendine has özellikleridir. Bakteriyofaj ve piyosiyanin tiplendirmesi ile ayırıcı tanı yapılır. 85 Tedavi ve Korunma Bakteri bir çok antibiyotiğe dirençlidir. Bu nedenle antibiyogram yapılarak tedavi düzenlenmelidir. Ampirik tedavilerde antipseudomonal penisilinler (tikarsilin veya piperasillin) aminoglikozidler ile kombine edilerek kullanılmalıdır. Burkholderia cepacia ve Stenotrophomonas maltophilia enfeksiyonlarının tedavisinde seçilecek ilaç trimetoprim-sulfamethoksazoldür. Pseudomonas mallei Ruam hastalığının etkenidir. Endotoksini ile hastalık yapar. Akut Ruam; hasta hayvan salgıları ile temas etmiş ellerin deri/mukozalara sürülmesi ile, mikro çatlaklardan vücuda girer. İlk lezyon daha çok burunda görülür. Burun mukozası şişer, püstüller gelişir, 5-7 günde ekzantemler ve derialtında hamur kıvamında, irinli Ruam Düğmecikleri, bölgesel LAP ve genel durum bozukluğu ile karakterize, yüksek ateşle seyreden bir hastalıktır. Tedavide ise streptomisin, sulfadiazin, kloramfenikol veya tetrasiklin kullanılır. Hastalığın kronik formu, yaygın abselerle karakterizedir. Pseudomonas pseudomallei Melioidosis etkenidir. Çoğunlukla asemptomatik olsalar da temas bölgelerinde lokalize suppuratif cilt lezyonları ve bölgesel lenfadenit gelişimine yol açabilirler. Vietnam savaşından sonra tekrar önemi artmıştır. Nadiren kaviter forma kadar ilerleyebilen pulmoner enfeksiyonlarına neden olabilirler. Burkholderia pseudomallei de denir. Bacteroides Hastalık Bacteroides sepsis, peritonit ve abselerdeki mikst anaerobik enfeksiyonların etkenidir. Bacteroides fragilis anaerob enfeksiyonların en sık sorumlusudur (Tablo 2.30). Önemli Bilgiler Zorunlu anaerop, hareketsiz, polisakkarid yapıda kapsülü olan bakterilerdir. Gr (-) bakteri hücre duvar yapısına sahip olmakla birlikte, LPS tabakasının Lipid-A komponenti yapısal farklılık gösterdiği için endotoksik aktivite göstermez. İçerdiği çok sayıda enzimleri sayesinde aerotolerans ve doku obstrüksiyonu oluşturma, antikor inaktivasyonu gibi yetenekler kazanmıştır. Tablo 2.30 Medikal önemi olan anaerob bakteriler Yapı Gram boyama Bakteri Sporlu basiller Pozitif Clostridium Negatif Yok Pozitif Actinomyces, Bifidobacterium, Eubacterium, Lactobacillus, Propionibacterium Negatif Bacteroides, Fusobacterium Pozitif Peptococcus, Peptostreptococcus, Streptococcus Negatif Veillonella Sporsuz basiller Sporsuz koklar Anaerop metabolizma sırasında açığa çıkan kısa zincirli yağ asitleri fagositozdaki degranülasyonu önler. Yumuşak dokuda en çok enfeksiyona neden olan anaerop bakteridir. Abse formundaki intraabdominal enfeksiyonlardan ve Gr (-) anaerobik sepsislerin % 75-80'inden sorumludur. Kolonun normal florasının >% 95'i anaeroptur ve bunların da büyük kısmını S. fragilis oluşturur, Buradaki Bacteroides sayısı, E.coli'nin 1000 katı kadardır. fi. melaninogenicus (Prevotella melaninogenica diye de isimlendirilir) ve B. corrodens primer olarak ağız florasının üyesidir. 86 Patogenez ve Epidemiyoloji Genelde endojen ve abse formunda enfeksiyonlara yol açar. Önceki bir batın travması veya operasyonuna sekonder olarak gelişen apendisit, peritonit, akciğer ve beyin abseleri, üriner sistem enfeksiyonu ve yara/yumuşak doku enfeksiyonlarına neden olur. Klinik Bulgular Peritonit veya lokal abseler ile karakterize intraabdominal enfeksiyonlar görülür. Bunun sonucunda pelvik abseler ve bakteriyemiler de gelişebilir. Oral, farengeal ve pulmoner abseler daha sıklıkla fi. melaninogenicus ile meydana gelir. B. fragilis diyafragmanın altından, fi. melaninogenicus ise üstündeki abselerden sorumludur. Laboratuvar Tanı Kanamisin ve vankomisin içeren kanlı agarda anaerobik ortamlarda üretilirlebilirlerr. Siyah koloniler B. melaninogenicus'un karakteristik özelliğidir. Tedavi ve Korunma Birçok suşu beta laktamaz üretir bu nedenle tedavide beta laktamaz inhibitörlü sefalosporinler, veya kloramfenikol kullanılmalıdır. Tedavide seçilecek diğer bir seçenek metronidazoldür. Klindamisine her geçen gün artan oranlarda direnç söz konusudur. SOLUNUM SİSTEMİ İLE İLİŞKİLİ GRAM NEGATİF BASİLLER Haemophilus influenzae, Legionella pneumophila ve Bordatella pertussis solunum sistemi ile ilişkili gram negatif basillerdir. L. pneumophila su kaynaklarından bulaşması ile ayrılır, diğerleri insandan insana bulaşır. Haemophilus influenzae Hastalık Çocuklardaki başlıca menenjit etkenidir. Ancak son zamanlarda özellikle Avrupa ve Amerika'da aşılamaya bağlı olarak etken sıklığı azalmaktadır. Menenjit dışında çocuklarda otit, sinüzit ve epiglottit gibi üst solunum sistemi enfeksiyonları ve sepsis etkeni olarak da görülmektedir. KOAH'lı yetişkinlerde pnömoni yapabilir. Önemli Bilgiler Gram ile zor da olsa, mavi-menekşe renkte, Yersinia'lar gibi kutupsal ve (-) boyanırlar. Hareketsiz, bazen pleomorfik olabilen, kapsüllü kokobasillerdir. Kapsül poliribozil ribitol fosfat (PRP) yapısında olup, virulans ile yakından ilgilidir, bakteriyi fagositozdan korur. Ayrıca, pnömokok ve meningokoklar gibi, lgA1 proteaz enzimi ile salgısal IgA'nın koruyucu etkisini kaldırır. Kapsülüne göre 6 farklı antijenik serotipe ayrılmıştır. Tip b (Hib), invazif tüm H. influenzae türlerinin >% 95 'inden sorumludur. Patogenez Sadece insan enfeksiyonları yapar, hayvan rezervuarı yoktur. Üst solunum yolu enfeksiyonları, otitis media, sinüzit veya pnömoni etkenidir. Patogenezi endotoksin ve kapsüle bağlıdır, ekzotoksini yoktur. Enfeksiyonları 6 ay ile 6 yaş arası çocuklarda görülür. Ancak ilk 1 yaş içinde daha sık enfeksiyonu görülür. Klinik Bulgular Akut menenjit etkenidir. Hava yolunda yabancı cisim obstrüksiyonuna bağlı nadiren epiglottit yapar. Kapsüllü türlere duyarlılık, özellikle kapsüler Ag'lere antikor yanıtının yetersiz olduğu çocukluk, splenektomi sonrası ve immünite defektlerinde fazladır. Erişkin ve yaşlı enfeksiyonlarından ise daha çok kapsülsüz türler sorumludur. Daha çok var olan bir kronik akciğer hastalığı zemininde akut alevlenmeler şeklinde kendini gösterir. Akut otitis media ve sinüzitlerin pnömokoklardan sonraki en sık ikinci etkenidir. Laboratuvar Tanı Adi besiyerlerinde üretilemezler. Üremeleri için besiyerinde hemin (faktör X) ve NAD (faktör V)'e gereksinimi vardır. Bakteri taze koyun kanlı agarda üremez. Eritrosit eklendikten sonra hafifçe ısıtılarak hemolize edilmiş kanlı agarda (çukulata agarda) ise iyi ürerler; şebnem tanesi gibi koloniler oluşur. 87 Bakterinin diğer bir üretme yöntemi, Staphylococcus aureus ile birlikte ekilmeleridir. Bu amaçla; materyal tüm kanlı agar yüzeyine sürüldükten sonra ortaya 5. aureus çizgi ekimi yapılır. Böylece, beta hemoliz oluşan çizgi ekim bölgesinde H. influenzae için gerekli faktörler aracılığı ile ürerler (süt anne / satellit belirtisi). Menenjit olgularında BOS'da kapsüler antijenlere karşı hazırlanmış lateks aglütinasyon testi kullanılır. Tedavi ve Korunma Bakterilerin ortalama l/4'ünde plazmid ile aktarılabilir betalaktamaz üretimi belirlenen günümüzde, ampisilin, ampirik tedavi için uygun bir seçenek değildir. Kloramfenikol ise halen uygun seçenek olarak kabul edilmektedir. Özellikle menenjit olgularında daha modern seçenekler tercih edilmelidir. Bu olgularda, BOS'a iyi penetre olabilen 3. kuşak sefalosporinler (özellikle sefotaksim ve seftriakson) en uygun antimikrobiyallerdir. Sinüzit ve otit gibi daha hafif enfeksiyonlarda ise sefaklor veya kotrimoksazol uygulanabilir. Polisakkarid kapsül, tetanoz ve difteri toksoidi veya N.meningitidis dış membran proteini (OMP) gibi büyük protein yapılara hapten olarak bağlandığında hem IgM ve hem de IgG yapısında ve uzun süreli Ab sentezi sağlayabilir. Bu teknikle "konjuge Hib aşıları" geliştirilmiştir (PRP-T, PRP-D, PRP-. OMP aşıları). Bu aşılarla çocuklarda güçlü antikor yanıtı ve iyi bir koruyuculuk sağlanmıştır. Hastalarla temaslılara 4 gün süre ile 10 mg/kg dozda rifampisin verilmesi ile kemoprofilaksi sağlanmış olur. Legionella Hastalık Legionella pneumophila hem toplumdan kazanılmış, hem de nosokomiyal pnömoni yapar. Pnömoni şeklinde seyreden Lejyoner hastalığının etkenidir. Önemli Bilgiler Standart gram boyama yöntemleri ile iyi boyanmayan gram negatif basildir. Pnömonilerinden genellikle L. pneumophila sorumludur, nadir olarak L. micdadei ve L. bozemanii'de etken olarak saptanabilir. Patogenez ve Epidemiyoloji Bakteri su kaynaklarından bulaşır. Hastane kaynaklı salgınlarda havalandırma sistemleri, banyolar ve buhar cihazları sorumludur. Giriş akciğerlerdir ve asıl bulgu pnömonidir. Ağır seyirli atipik pnömoni tablolarına yol açar, tedavisiz olgularda mortalite % 20-40'lara çıkmaktadır. Ancak vasküler hasar nedeniyle beyin ve böbrekler gibi multiorgan enfeksiyonları görülür. İntrasellüler yaşama özelliğindedir, makrofajların içinde yaşamlarını sürdürebilirler, fagolizozomu engellerler. Hücresel immünite asıl defans mekanizmasını oluşturur. AIDS'li hastalar, kanserliler, transplantasyonlular veya kortikosteroid alanlarda ağır seyirli ve fataldır. Klinik Bulgular Hafif influenza benzeri enfeksiyondan (Pontiac hastalığı) ağır seyirli pnömonilere kadar değişen tablo ile seyreder. Hiponatreminin olması diğer atipik pnömonilerden farkıdır. Enfeksiyonların çoğu 7-10 günde spontan iyileşir, fakat immünyetersizliklilerde fatal seyi rlidir. Mycoplasma pnömonisi, viral pnömoniler, psittakoz, Q ateşi ve klamidya pnömonisi gibi atipik pnömoniler ayırıcı tanıda dikkate alınmalıdır. Tablo 2.31 Atıpik pnömoni etkenleri ve özellikleri Mycoplasma pneumoniae Hafif, Üsye ile birlikte, gençlerde, soğuk aglütinin pozitif Legionella pneumophila Yaşlılarda, ağır tablo, klima, ishal, hiponatremi, baş ağrısı Chlamydia psittaci Kuşlardan, splenomegali Chlamydia trachomatit Yenidoğan, konjuktivit CoKİella burnetti Çiftlik hayvanları, kedi/köpek teması, splenomegali, hepatit 88 Laboratuvar Tanı Balgamda nötrofilleri görülür ancak bakteri yoktur. Balgam veya kandan standart besiyerlerinde üretilemez. Demir ve sistein içeren besiyerlerine ekmek gerekir. Tanı daha çok antikor titrelerindeki artış ile konulur. Tedavi ve Korunma Tedavisinde öncelikle eritromisin seçilmelidir, rifampisin ile kombine edilebilir. Pontiac hastalığında tedavi gerekmez. Beta laktam antibiyotiklere dirençlidir. Korunmada sigara ve alkol kullanımının önüne geçilmesi hastalık açısından önemlidir. Ayrıca aerosol tarzında su kaynaklarının önüne geçilmelidir. Bordatella Hastalık Bordatella pertussis boğmaca etkenidir. Gram negatif, kapsüllü kokobasillerdir. Patogenez ve Epidemiyoloji Tek konakçısı insandır. Damlacık enfeksiyonu ile bulaşır. Organizma üst solunum yollarının epiteline tutunur ancak dokulara invazyon yapmaz. Patogenezinde siliya epitellerinin nekrozu önemli bir bulgudur. Toksinleri aracılığı ile boğmacaya yol açar. Başlıca virülans faktörleri ipsi hemaglütininleri (epitel hücrelerine yapışmadan sorumludur) ve toksinleridir. Başlıca toksinleri ; 1. Pertussijen toksin adenilat siklazı stimüle eder. Lenfositoz geliştiren faktör veya histamine duyarlılık faktörü de denmektedir. Lenfositik lökositoza yol açar, bakterilerin siliyalı epitel hücrelerine yapışmasından sorumludur, antijeniktir. Bu etkinliklerden başka insülin salgılatma ve hipoglisemi geliştirme özelliği de vardır. 2. Adenilat siklaz toksini: Lökositlerin kemotaksisini, fagositoz ile öldürme yeteneğini, alveoler makrofajların oksidatif mekanizmalarını ve doğal katil hücre (NK) aktivitesini bozar. 3. Trakeal sitotoksin: Hücre duvarı yapısında bulunan bir peptidoglikan monomeridir. Siliyer hücrelere etki ile siliyer hareketleri durdurur ve epitel hücrelerinin yapısını bozar. Klinik Bulgular Boğmaca 4 yaşın altındaki çocuklarda gelişen akut trakeobronşittir. Boğmaca uzun süren bir çocukluk dönemi hastalığıdır. Boğmaca krizleri 4 hafta kadar sürebilir, hastalığın ciddiyetine rağmen bakteriyi solunum ve kan kültürlerinden izole edemezsiniz. Uzun süreli olmasının nedeni, trakeal sitotoksinin siliyer hücrelerde oluşturduğu paralizi ve dejenere olan epitel hücrelerinin rejenerasyonunu yavaşlatmasıdır. Inkübasyon periyodu 1-3 haftadır. Hastalık dönemleri; 1. Dönem (kataral): İki hafta süreli nezle, düşük dereceli ateş görülür. Bulaştırıcılığın en fazla olduğu dönemdir. 2. Dönem (spazmodik öksürük): iki hafta ile iki ay arasında sürebilen kentöz öksürükle özel bir dönemdir. Siliyer aktivite bozukluğu nedeni ile koyu olan balgam çıkarılamaz, öksürük, sonunda kusma, konvülsiyonlar görülür. Konjunktival kanamalar ve epistaksis gelişebilir. 3. Dönem (İyileşme): İyileşme uzun sürer. Bu dönemde sekonder bakteriyel pnömoniler, nöbetler sırasındaki beyin hipoksisi ve küçük kanamalara bağlı ensefalopati ve epilepsi gibi komplikasyonlar bu dönemde gelişir. Laboratuvar Tanı Zorunlu aerop, Gr (-) basildir. Bordet Gengou (Patates + gliserinli Agar) besiyerinde ürer. Ekim yapılacağında tavşan kanı eklenir. Kültür materyali nazofarenksten eküvyon ile alınır veya hasta plağa öksürtülür. 3-4 günde cıva damlası gibi, hemoliz yapmış koloniler oluşur. Tipik laboratuvar bulgusu: 20-30 bin/mm3 lenfositik lökositoz Tedavi ve Korunma Erken dönemde seçilecek ilk ilaç eritromisin'dir. Diğer seçenekler; ampisilin, kloramfenikol, tetrasiklin'dir. >10 gün sürdürülmelidir. İlk günlerden sonra antibiyotiklerin etkisi sınırlıdır, sadece bulaştırıcılığı azaltır. Halen inaktive bakteri süspansiyonundan hazırlanan aşı (DBT) ve sadece toksinlerinden hazırlanmış asellüler aşıları vardır. Aşılamadan sonra lokal ve hafif sistemik belirtiler çıkabilir. 89 HAYVAN KAYNAKLI GRAM NEGATİF KOKLAR (ZOONOZLAR) Bakteri oral yoldan alındıktan sonra lenfatiklere girer. B. melitensis lizozomların fagozoma degranülasyonu önleyerek daha dirençli ve patojen bir tablo çizer. En hafif tablo ise B.abortus'a aittir. Nötrofil içinde korunarak bölgesel lenfatiklere ilerler. Daha sonra bakteriyemi ile dalak, karaciğer, kemik iliği, böbrek ve diğer lenfatiklere yerleşir. RES'de hücre proliferasyonu gelişir ve karaciğer ile dalağı büyütür (hepatosplenolenfadenomegali). Zaman içinde makrofajlarca tanımlanmaya ve bunlara karşı öldürücü mekanizmalar işlemeye başlar, endotoksinleri açığa çıkar ve sonuçta tipik klinik tablo gelişir (Şekil 2.11). Tedavisiz olgularda kronikleşme fazladır. Brusella Hastalık Brusella suşları bruselloz (Malta humması, ondülan ateş) etkenidir. Önemli Bilgiler Zoonozdur. Kapsülsüz küçük gram negatif basillerdir. insanlarda hastalık yapanlar; B. abortus, B. melitensis, B. suis ve B. canis'dir. Brucella bakterileri gram negatif, aerop nonmotil kokobasillerdir. Zenginleştirilmiş besiyerlerinde 2-5 günde konveks, düz koloniler yapar. Brucella bakterileri intrasellüler yerleşimlidir. B. abortus diğerlerinden farklı olarak %5-10 CO2'li ortamda ürerler. Dört suşunda da katalaz ve oksidaz pozitiftir. Isı ve asiditeye orta derecede duyarlıdırlar ve pastörizasyon ile öldürülebilirler. Patogenez ve Epidemiyoloji Hastalık insanlara 1. Kontamine süt veya süt ürünleri (özellikle pastori ze edilmemiş süt ile yapılan peynir) (Tablo 2.34) 2. Enfekte hayvan vücut sıvılarının, bütünlüğü bozulmuş deri veya konjunktivaya direkt teması 3. İnfeksiyöz aerosollerin inhalasyonu 4. Konjunktivalar yoluyla bulaşır. (Şekil 2.10) Bakteri oral yoldan alındıktan sonra lenfatiklere girer. B. melitensis lizozomların fagozoma degranülasyonu önleyerek daha dirençli ve patojen bir tablo çizer. En hafif tablo ise B.abortus'a aittir. Nötrofil içinde korunarak 90 bölgesel lenfatiklere ilerler. Daha sonra bakteriyemi ile dalak, karaciğer, kemik iliği, böbrek ve diğer lenfatiklere yerleşir. RES'de hücre proliferasyonu gelişir ve karaciğer ile dalağı büyütür (hepatosplenolenfadenomegali). Zaman içinde makrofajlarca tanımlanmaya ve bunlara karşı öldürücü mekanizmalar işlemeye başlar, endotok-sinleri açığa çıkar ve sonuçta tipik klinik tablo gelişir (Şekil 2.11). Tedavisiz olgularda kronikleşme fazladır. Brusella bakterileri eritriolün bol miktarda bulunduğu hayvan plasentasında üreyebildiği için sığırlarda düşük yapar. İnsan plasentasında eritriol bulunmaması nedeniyle düşük görülmez. İnsanlara bulaşmada, mastitli meme dokusundan alınan süt çok önemlidir. Klinik Bulgular İnkübasyon periyodu 6-20 gün kadardır. 1. Asemptomatik enfeksiyon 2. Akut enfeksiyon 3. Subakut enfeksiyon (Ondülan tip) 4. Kronik enfeksiyon Laboratuvar Tanı B.abortus diğerlerinden farklı olarak % 10 CO2li ortamda üreyebilir (mikroaerofil). Bakteri izolasyonu kan veya kemik iliği materyali ile Brain-Heart infüzyon agarda yapılır. İdrar, periton ve plevral sıvılardan da ekimler yapılabilir. İrin gibi kontamine materyal özel besiyerlerine (Brucella Agar gibi) ekilir. Serolojik (immünolojik) Testler: Hasta serumu ile yapılan Wright Agglütinasyonu (tüp aglütinasyonu ), Rose Bengal (lam aglütinasyonu) ve tam kan ile yapılan Spot test (lam aglütinasyonu) ile gelişen antikorlar araştırılır; Ring testi ise sütte antikorların araştırılması için uygulanır (Şekil 2.12). Wright Aglütinasyonu B. abortus 99S kökeninin kolonilerinden alınan inaktive edilmiş bakteriler kullanılır. Bruselloz için 1/160 pozitiflik anlamlıdır. Gelişen antikorlar inkomplet blokan özellikte olabilir. Klinik olarak Bruselloz düşünülen, ancak Wright Aglütinasyonu (-) bulunmuş bireylerde test, Coombs serumu ile tekrarlanmalıdır. B. canis enfeksiyonlarında Wright aglutinasyon testi negatif bulunur. (Tablo 2.32) Tekrarlayan bruselloz olgularında 2-merkaptoetanol ile tanımlanabilir. Titre >1/160 ise aktivasyon vardır. 91 Wright testini yalancı pozitif yapan durumlar • Tularemi geçirenler • Kolera aşısı yapılanlar • Tüberkülozlular • Lenfomalılar • Y. enterocolitica enfeksiyonu geçirenler Tedavi ve Korunma Kombine antibiyotik kullanılmalıdır. Bu nedenle erişkinlerde tetrasiklin ve rifampisin kombinasyonu kullanılmaktadır; Rifampisin yerine streptomisin (1 g/gün, i.m., 21 gün) de kullanılabilir. Komplikasyonları Brusella tüm sistemleri tutabilir. Genellikle selim tabiatlıdır. Brusella endokarditi fatal seyirli olabilir. Daha çok aort kapağı tutulur. Tanısı gecikmiş, eski olgularda gelişir. Ölüm, progressif konjestif kalp yetersizliğindendir. Tıbbi tedaviye ek olarak kapak replasmanı yapılır. 92 Tablo 2.32 Wright testinin yorumlanması Sonuç 1/20 1/40 1/80 1/160 1/320 Negatif - - - - - Negatif + + + - - Pozitif + + + + (+/-) Prozon - - - - - 1/640 1/1280 + + Tablo 2.33 Yiyeceklerin kontaminasyonu aracılığı ile bulaşan zoonozlar Cins Hastalık Etken Grup Hayvan Kontamine yiyecek Bakteri Brusella Brucella melitensis B. abortus Gram negatif basil Keçi, sığır Süt ürünleri Campylobacter enfeksiyonu Campylobacter jejuni Gram negatif basil evcil hayvanlar Süt, su, et, kümes ürünleri Listeryoz Listeria monocytogenes Gram pozitif Evcil hayvanlar, kemiriciler, kuşlar Sebze, su, peynir Salmonelloz Salmonella suşları (S. typhi hariç) Gram negatif basil Evcil hayvanlar, kaplumbağa Süt, yumurta, et, kabuklu ürünler Tüberküloz Mycobacterium bovis Aside dirençli bakteri Sığır Süt Virüs Lassa humması Lassa virüs Arenavirüs Fare Kontamine yiyecekler Protozoo n Giardiasis Giardia lamblia Vahşi hayvanlar Suda kistler Cryptosporidiosi s Cryptosporidium Buzağı Ookistler Toxoplazmoz Toxoplasma gondii Kedi Kedi dışkısındaki ookistler, iyi pişmemiş etlerdeki doku kistleri Tenialar Taenia saginata Sestod Sığır İyi pişmemiş etlerdeki larva (cysticercus) Taenia solium Sestod Domuz İyi pişmemiş etlerdeki larva (cysticercus), topraktaki yumurtalar Diphyllobothriu m latum Sestod Balık İyi pişmemiş balıktaki larva Echinococcus Sestod Köpek, koyun, geyik, tilki Yumurta Anisakiasis Anisakis Nematod Balık İyi pişmemiş balıktaki larva Trichinosis Trichinella spiralis Nematod Domuz, evcil memeliler, vahşi memeliler, kemirgenler Larval kistler Visseral larva migrans Toxocara canis Nematod Köpek Topraktaki yumurtalar Helmintle r Francisella Hastalık Tularemi etkenidir. Önemli Bilgiler Çok küçük, intrasellüler üreyebilen Gr (-) kokobasillerdir. Hayvanlar arasında artropodlarla yayılır. İnsanlara infekte vahşi hayvanlardan yaralanmış deriden direkt kontakt ile, besinlerle, vektör kenelerle veya inhalasyon yolu ile bulaşır. 93 Çok az sayıda (10 tane dahi) bakterinin bir artropod ısırığı veya deriye temas ile bulaşması yeterlidir. İnhalasyonla 50 adet, oral yoldan ise yüz milyonlarca bakteri gerekir. Klinik Bulgular En sık ülseroglandüler şeklidir (Şekil 13). Diğerleri; tifo benzeri, oküloglandüler, glandüler, pnömoni, menenjit şekilleridir. Fistülleşme görülür. Laboratuvar Tanı Francis besiyerinde üretilebilir. Laboratuvar bulaşma dikkat edilmelidir. Sıklıkla kullanılan tanı yöntemi serumda antikor titrelerine bakmaktır. Tedavi ve Korunma Tedavide streptomisin seçilecek ilk ilaçtır. Diğerleri ise gentamisin ve tetrasiklindir. Ülserde tıbbi tedavi yetmeyebilir, cerrahi tedavi uygulanır. Yersinia spp. Hastalık Yersinia pestis veba etkenidir. Diğer suşlar olan Y. enterocolitica ve Y. pseudotuberculosis gastroenterit etkeni bakterilerdir, besin zehirlenmesi yaparlar. Kutupsal boyanan kokobasillerdir. Taze kültürlerde kapsüllüdür. Soğuk ortamda üremeleri daha kolay olduğu için Yersinia'ların diğer enterik bakterilerden ayırmak için ikili (22 ve 37°C) ekimler yapılır. Laktoz (-) dir. Yersinia pestis Bipolar boyanan, hareketsiz, buyyon ve jelöz gibi adi besiyerlerinde kolaylıkla üreyebilen bir bakteridir. Buyyonda zar yapar. Bakterinin 5 virülans faktörü vardır. 1) F-1 olarak adlandırılan zarf antijeni fagositoza karşı koyar 2) Endotoksin, 3) Ekzotoksin, 4) V antijen, 5) W antijen. Son üç proteinin etkileri bilinmemektedir. Klinik Pireler aracılığı ile kemiricilerden insanlara bulaşır (Tablo 2.34). Bubonik veba en sık görülen klinik formudur, pirenin ısırdığı yerde ağrı ve innerve ettiği lenf bezinde ağrılı sert şişlik vardır. 94 Bubonlar vebanın karakteristik bulgusudur. Septik şok ve pnömoni ağır enfeksiyonlarıdır. Pnömonik veba hastaların akciğer sekresyonlarının inhale edilmesi ile de bulaşabilir. DIC, kutanöz hemoraji endotoksin ile gelişir, fatal seyirlidir (kara ölüm). Laboratuvar Bubondan hazırlanan yayma ve kan veya abse kültürü en iyi tanı materyalidir. İşlem sırasında sıçrayan partiküller ile konjunktivadan bulaşma gelişebilir. Giemsa veya Wayson boyası ile Gram'dan daha iyi sonuç alınır. Ateşli dönemde çift ekimli hemokültür, balgam var ise direkt inceleme ve çift ekimler yapılmalıdır. Kanlı agarda saçlı koloniler yaparlar (şarbondaki gibi). Tedavi Tedavide seçim streptomisin ile tetrasiklinin kombinasyonu olmalıdır, ancak streptomisin tek olarak ta verilebilir. Bilinen antibiyotik direnci yoktur. Diğer seçenekler tetrasiklin ve kloramfenikol'dür. Bubonların insizyonu ve drenajı gereksizdir. Tedavisiz olgularda ölüm oranı yüksektir. Aşısı vardır. Tablo 2.34 Artropod vektörler aracılığı ile bulaşan etkenler Tür Hastalık Vektör Organizma Mikrobial grup Rezervuar Hayvan Bakteri Lyme hastalığı Sert kene Borrelia burgdorferi Spiroket Kemirgenler, geyik Veba (bubonik) Pire Yersinia pestis Gram negatif basil Tarla fareleri, kemirgenler Rekürren ateş Sert kene Borrelia recurrentis Spiroket Kemirgenler, vahşi memeliler Tularemi (İnhalasyon, yiyecekler ve direkt deriden de bulaşabilir) Kene, pire Francisella tularensis Gram negatif basil Kemirgenler, vahşi memeliler, kuşlar Kayalık dağlar benekli ateşi Kene Rickettsia rickettsii Rickettsia Vahşi kemirgenler, köpekler Çalılık ateşi Akar (mite) Rickettsia tsutsugamushi Rickettsia Vahşi kemirgenler, fareler Murin tifüs Pire Rickettsia typhi Rickettsia Fareler Rickettsial pox Akar (mite) Rickettsia akari Rickettsia Fare Ehrlichiosis Kene Ehrlichia canis Ehrlichia Köpekler Sarı humma Sivrisinek Flavivirus Togavirus ailesi Primatlar Ensefalitler Eastern Equine Westem Equine Venezuelan Equ. Sivrisinek Alphavirus Togavirus ailesi Kuşlar, atlar Rift Valley fever Sivrisinek Bunyavirüs Bunyavirus ailesi Koyun, keçi, sığır Kırım-Kongo Kene Bunyavirus Bunyavirus ailesi Evcil hayvanlar, kemirgenler Hemorajik ateş Colorado kene ateşi Kene Orbivirüs Reovirus ailesi Kemirgenler Babezyoz Kene Babesia spp Evcil ve vahşi hayvanlar Layşmanyaz (Kalaazar, kutanöz layşmanyaz) Felebotom Leishmania suşları Köpekler, tilki, kemirgenler ve memeliler Amerikan trypanosomiasis Reduviid bug (kissing bug) Trypanosoma cruzi Köpek, kedi, armodilla, vahşi memeliler Afrika uyku hastalığı Çe çe sineği (Tsetse) Trypanosoma suşları Sürüngenler, Sığırlar, vahşi hayvanlar Virüsler Protozoonl ar 95 Yersinia enterocolitica 25°C'de peritriş kirpikleri ile hareketli, 37°C'de ise hareketsizdir. Buzdolabı ekimleri ayırıcı tanı açısından önemlidir. Y enterocolitica 0:9 ile B. abortus arasında antijenik benzerlikler vardır. Tanıda karışıklıklara neden olabilir. Kış aylarında daha çok olmak üzere besin zehirlenmesi etkenidir. Bunlarda da V ve W antijenleri vardır. Hastalıklardan sorumlu olan başlıca serotipler Amerika'da 0:8, Avrupa'da 0:3 ve 0:9'dur.Bakterinin kendisine bağlı olarak meydana gelen hastalıklar gastroenterit ve enterokolit, sepsis, mezenter lenfadenit (Pseudoapendisit), terminal ileit'tir. HLA-B27 Ag ve bakteri Ag'lerinin benzerliği sonucunda oluşan otoantikorlar sıklıkla gastroenteritin başlangıcından birkaç hafta sonra (ortalama 1 ay) gelişir. Reaktif artrit en sık orta ve küçük eklemlerde görülür. Bunun dışında tenosinovit, eritema nodosum, konjunktivit, miyokardit perikardit, glomerülonefrit, temporal arterit, Henoch Schönlein purpurası, Reiter Sendromu 'da gelişebilir. Tanı spesifik besiyenine (CİN agar) +4, 22 ve 37°C'de ekimler ve aglütinasyon testleri ile konulur. Pasteurella Hastalık Kedi ve köpek ısırıklarından sonra gelişen yara infeksiyonları yapar (Tablo 2.35). Önemli Bilgiler Bipolar boyanan küçük kapsüllü gram negatif basillerdir. Patogenez ve Epidemiyoloji Bakteri köpek, kedi gibi evcil hayvanların ağız florasında bulunur, hayvanlarda sepsise neden olabilir. Hayvanların insanları ısırması sonucunda yara enfeksiyonlarına, sellülit, lenfadenit ve abselere yol açabildiği gibi; menenjitlere, immün supresse hastalarda sistemik enfeksiyonlara ve KOAH'lılarda nadiren pnömoniye neden olabilir. Tablo 2.36 Bazı zoonozların bulaşma yolları İnsan ısırığı Eikenella corrodens Kedi-köpek ısırığı Pasteurella multoci dea, Capnocytophaga canimorsus (özellikle splenektomi sonrası) Kedi tırmığı Afipia felis, Bartonella henselea Fare ısırığı Streptobacillus moniliformis, Spirillum minus Tedavi ve Korunma Penisilin G tedavide ilk seçenektir. Antibiyotiklere direnci gösterilememiştir. Kedi veya köpek ısırıklarında korunma amacıyla ampisilin kullanılır. Tablo 2.35 Hayvan ısırığı ile bulaşan enfeksiyonlar Tür Hastalık Etken Grup Hayvan Bakteri Pasteurellosis Pasteurella multocida Gram negatif basil Köpek, kedi, kuş ve vahşi memeliler Fare ısırığı hastalığı Spirillum minus Spiroket Fare, kedi Streptobacillus moniliformis Gram negatif basil Fare, kemirici, hindi "DF-2" Capnocytophaga canimorsus Gram negatif basil Köpek Rabies Rabies virüs Rhabdovirus Evcil memeliler, tilki, köpek, kedi, yarasa, sığır Herpes B ensefomyeliti Herpesvirus simiae (Maymun pox virüs) Herpesvirus Maymun Blastomycosis Blastomyces dermatitis Virüsler Mantar 96 Köpek MİKROBAKTERİLER Mycobacteria Aside rezistan, zorunlu aerop bakterilerdir. Duvar yapısının özelliğinden dolayı Gram ile kötü boyanırlar, yapı olarak Gram pozitiftirler. Hücre duvarındaki lipidler yüzünden (duvarın %60'ı) aside rezistan boyanır (ARB). . M. tuberculosis (insan patojeni, gliserole dirençli) M. bovis (sığır patojeni, gliserole duyarlı, süt enfeksiyonu) . Tüberküloz basili dışı mycobacteriler (M. leprae, M. avium intracellulare gibi) Mycobacterium tuberculosis Hastalık Tüberküloz etkenidir. Önemli Bilgiler M. tuberculosis'in ortalama yarılanma ömrü 18 saattir. Kültürde görülebilir kolonilerinin oluşması için 6-8 hafta süre gerekir. M. tuberculosis kültürde üretilebilirken, M. leprae üretilemez. Löwenstein - Jensen [Yumurta + Patates + Mineraller + inhibitör (Malaşit Yeşili)] Middlebrook 7H [14C kullanılarak yapılan hızlı tanı yöntemleridir] kullanılan besiyerleridir. inhibitör boyalar diğer bakterilerin üremelerini engeller. M. tuberculosis zorunlu aeroptur. Bu nedenle yüksek oksijen bulunan dokulara (akciğer, böbrek gibi) yerleşmeyi sever. Hücre duvarında birçok kompleks lipid içerir. Bunlardan; uzun zincirli yağ asitleri olan mikolik asit organizmanın ARB boyanmasını sağlar. Wax D'nin antijenlere karşı immün yanıtı arttırdığı gösterilmiştir. Fosfatidler kazeifikasyon nekrozu oluşumunda rol oynarlar. Kord faktör ise organizmanın virülansı ile ilişkilidir. Virülan suşlarda kord faktör benzeri "serpentin" bulunur. Ayrıca organizmada birçok protein daha bulunur. Bunlar Waxlar ile kombine edildiğinde gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonlarına sebep olurlar. Bu proteinler PPD (purified protein derivative) deri testindeki antijenlerdir. M. tuberculosis asit ve alkalilere dirençlidir. Klinik materyalleri konsantre etmek için NaOH kullanılır. Basil kuruluğa dirençlidir, böylece kurumuş balgamlarda uzun süre canlı kalabilir, bu durum aerosollerle bulaşmada önemlidir. Bulaşma ve Epidemiyoloji M. tuberculosis insanlara damlacık enfeksiyonu ile bulaşır (Şekil 2.14). Genellikle önce akciğer enfeksiyonu şeklinde başlar. Vücutta başlıca RES hücreleri içinde (özellikle makrofajlar) bulunurlar. İnsanlar doğal kaynaklarıdır, hayvan enfeksiyonları görülmez. Gelişmekte olan ülkelerde M. bovis enfeksiyonları da önemlidir. Bakteri, inek sütlerinde bulunur, pastörizasyon işlemi hatalı yapılırsa insanlarda gastrointestinal tüberküloza neden olur. Patogenez M. tuberculosis'in ekzotoksini ve endotoksini yoktur. Hiçbir mikobakteri toksin üretmez, lezyonlar organizmanın varlığına ve konağın yanıtına bağlıdır. 97 Koch fenomeni: Organizma bir antijenle uygun dozlarda karşılaştıktan sonra bellek T lenfositleri aracılığı ile bir duyarlılık gelişir. Antijenle daha sonraki karşılaşmalarda ise karşılaştığı bölgede; lokalize, şiddetli bir enflamasyon ile sınırlandırılarak yayılması engellenir (Tip IV Aşırı Duyarlılık benzeri). Basil saçan insanların öksürerek çevreye saçtıkları iri tükrük damlacıkları, solunum yollarındaki silier aktiviteye takılırken veya havada uzun süre kalamazken; çevreye saçılan, havada uzun süre asılı damlacık halinde bulunabilen ve herbiri 1-3 basil içeren küçük, aerosoller alveollere kadar ulaşabilmektedir (Şekil 2.15). Organizma basil ile daha önceden karşılaşmamışsa, immünite gelişmemiştir. Dolayısıyla, basiller, bölgeye toplanan nötrofiller ve sitokinlerce aktive edilememiş alveoler makrofajlarca fagosite edilirlerse de, bu etkinlik basillerin öldürülmesi için yeterli değildir. Basiller fagolizozom gelişimini önleyerek bunların zararlı etkilerinden korunurlar. Böylece intrasellüler olarak üremeye başlarlar ve enfeksiyon başlar. Zamanla üredikleri makrofajları parçalayarak serbestleşirler ve bunu fagositoz-intrasellüler üremelizis döngüleri izler. Bölgedeki makrofajlanın birbirine füzyonu sonucunda basillerin çevresinde multinükleer dev hücreler (Langhans) oluşur. Infekte olmuş makrofajlar, içlerindeki basilleri bölgesel (hilermediastinal) lenf bezlerine lenfatik yolla ulaştırabildikleri gibi (Ghon odağı); bazen de mediastinal lenf bezlerinden hematojen yayılımla akciğer apeksine (Simon odağı), karaciğer, dalak, kemik, kemik iliği ve MSS (Rich odağı) gibi organ ve dokulara da yayılabilirler, buralarda odaklaşırlar (milier tbc). Tbc, süt çocuğu ve küçük çocuklarda çoğunlukla primer enfeksiyon şeklindedir ve milier formun görülmesi de nadir değildir. Primer enfeksiyonun seyri, basillerin ve konağın bazı özelliklerine ve karşılıklı etkileşimlerine göre farklılıklar gösterebilmektedir: ilk karşılaşmada alveollere yerleşen basile karşı ilk olarak nötrofil yanıtı gelişir. Akciğerde akut, bakteriyel pnömonide olduğu gibi bir enflamasyon oluşur. Lenfatik yayılım sonucunda akciğer hiier lenf bezlerinin de olaya katılması ile Ghon odağı gelişir. Basillerin makrofajlarca mediastinal hiler lenf bezlerine taşınması sonucunda, ortalama 2-6 hafta sonra gelişmeye başlayan hücresel inımünite sonucunda PPD pozitifleşir. Tablo 2.37 PPD testi >5mm indurasyonların (+) kabul edildiği kişiler • infekte kişilerle kontakt kurmuş bireyler • Anormal göğüs grafisine sahip kişiler • HIV infekte ve diğer immunsüpresif kişiler >10mm indurasyon (+) kabul edildiği kişiler • Yüksek prevalansa sahip bölgelerden göç etmiş yabancılar • Sağlık personeli • Toplu yaşanılan yerlerde kalanlar (Yurtlar, bakımevleri) • Diğer medikal risk faktörleri olan kişiler >15 mm indurasyon (+) kabul edildiği kişiler • Risk faktörü olmayan kişiler 98 CD4+T lenfositler, salgıladıkları sitokinler aracılığı ile dolaşımdaki makrofajları aktifleştirirler. Eğer basil sayısı az ise aktifleşmiş makrofajlar minimal doku hasarı ile basili sınırlayacaktır. İlk eksüdatif lezyon 3 mm'den küçük bir odak halinde fibroze olmuşsa, makrofajlar basilleri öldürebilir. Hiler lenf bezlerinde de sınırlı bir kazeifikasyon nekrozu ve kalsifikasyon oluştuktan sonra rezolüsyon gelişerek birey tamamen iyileşebilir. Basil miktarının fazla olduğu daha nadir olgularda ise akciğerde >5 mm nekroz odakları oluşur. Bu büyük lezyonların sınırlandırılması sırasında çevredeki kalın fibrin dokusu lezyon içine yeterli sayıda makrofajların girişini engeller. Böylece basil öldürülemez. Basilleri çevreleyen multinükleer dev hücrelerin de çevresinde; epiteloid hücreler, fibroblastlar, monosit ve lenfositlerden ibaret kalın bir yapı oluşturulur. Buna granülom adı verilmektedir. Ardından, granülomun çevresine fibröz doku oturur, basil bu şekilde sınırlandırılır. Basil sayısının çok fazla olduğu durumlarda ise sınırlandırılamaz ve makrofajlarda bulunan TNF-.alfa, reaktif oksijen metabolitleri ve basilin kord faktörü gibi toksik ürünler, bölgedeki doku yıkımını arttırır. Bu arada makrofajlarca salınan prokoagülan faktörler koagülasyon faktörlerini aktifleştirir ve böylece kan damarlarında trombüsler gelişir. Sonuçta lezyonun santral bölgesinde kazeifikasyon nekrozu gelişir. Bu yapıya tüberkül adı verilmektedir. 99 Basil ile ilk kez karşılaşmış kişilerin primer enfeksiyonlarında gelişmiş olan tüberkül de sınırlayıcı olamayabilir. Orta bölgedeki kazeumun bronşa açılması ile ortası kaviteli, çevresi bağ dokusundan ibaret kavern gelişir. Bu patolojik yapı da fibrozis veya kalsifikasyon ile iyileşir. Bronşa açılım sonucunda akciğer içi yayılımla tbc bronkopnömoni veya lenfohematojen yolla milier tbc gelişebilir. Primer kompleks plevraya yakınsa plevral efüzyon gelişebilir. Tbc çocuklarda saptanan plevral efüzyonların en önemli nedenlerindendir. Kural olarak, genç bir kişide serozaların inıflamasyonunda tbc ve kollajen doku hastalıkları başta düşünülmelidir. Primer enfeksiyonun yayılırını sırasında basil beyine de ulaşabilir ve özellikle de pO2si yüksek olan bazal bölgeye, 100 subkortikal beyin dokusuna yerleşir. Gelişen immüniteyle burada sınırlandırılabilir veya daha çok çocuklarda görüldüğü gibi, tbc menenjit tablosuna yol açabilir. Primer enfeksiyon %90 şifa bulur. Ancak konak akciğerinde ve daha çok hiler lenf bezinde sınırlandırılmış konumda sessiz ancak canlı basil taşıyabilir. Sekonder enfeksiyon: Tbc basilleriyle 2. kez karşılaşma ile ekzojen olarak meydana gelmişse reenfeksiyon, primer enfeksiyon sırasında hematojen yayılımla çeşitli organlara yerleşmiş ve gelişen anti-tbc immünite ile ilk basillerin tekrar aktifleşmesi ile reaktivasyon denir. Reaktivasyonda etkili faktörler; habasetler ve HİV enfeksiyonu gibi enfeksiyon hastalıkları, immüno-süpres-sif tedavi, alkolizm, malnutrisyon, kontrol altına alınamamış diabet ve gebeliktir. Organizmada ilk karşılaşma ile edinilmiş olan geç tip ADR nedeniyle, ikinci karşılaşma bölgesinde (çoğunlukla akciğerde) veya reaktivasyonun geliştiği bölgede (beyin, kemik, böbrek, dalak gibi primer enfeksiyonun dağıldığı bölgelerde) enflamasyon oluşur. Sekonder ekzojen enfeksiyon (reenfeksiyon) genellikde akciğerde apeks bölgesindedir. Dışarıdan basilin alınması büyük çoğunlukla solunum yolundan gerçekleşir. Diabetlilerde ise atipik lokalizasyonlarla karşılaşılabilir. Bu kez hiler lenf bezleri olaya katılmaz Sekonder enfeksiyondaki doku yanıtı prodüktif niteliktedir; granulom tüberkül ve kavern gelişimi ile sonuçlanır. Tüberkül bronşa boşalırsa bronkojen yayılım oluşur. Açılım pulmoner venaya olmuşsa milier tbc gelişebilir, Sekonder endojen enfeksiyon (reaktivasyon) immün sistemde viral hastalıklar (rubeola, influenza, boğmaca gibi) veya ilaçlar nedeniyle meydana gelen supresyon sonucunda gelişmektedir. Hiler lenf bezinden komşuluk yolu ile akciğer ve plevra tbc; değişik bölgelerde tbc lenfadenit, menenjit, granulomatöz hepatit, ürogenital tbc, dalak, eklem ve kemik tbc, deri tbc gibi organ/doku tbc veya venalara açılım ile milier tbc gelişebilir. Tbc lenfadenit daha çok çocuklarda görülür; özellikle submandibuler servikal ve akciğer hiler lenf bezleri tutulur. Fistülize olarak cilde açılabilirler. Basil, plasenta veya amniyotik sıvı yoluyla fetusa da geçebilmekte ve konjenital enfeksiyonlara yol açabilmektedir. Renal tbc'de hematüri önemli bir bulgudur. 101 İmmünite ve Hipersensitivite İmmünite BCG (Bacille de Calmette-.Guerin) aşısı ile sağlanır. Bu aşının yapıldığı kişide, 4-6, bazen de 10 hafta sonra PPD testi pozitifleşir ve aşı yerinde hızla iyileşen küçük bir doku reaksiyonu gelişir. Aşı uygulandıktan sonraki karşılaşmalarda, basil, duyarlılara göre daha kolay sınırlandırılmaktadır. BCG aşısı; bakteri, virüs ve lösemi/karsinom gibi tümör hücrelerine karşı immunstimülasyon sağlamaktadır. Ayrıca, M leprae'ya karşı bağışıklığı güçlendirir. Klinik Bulgular Basil ile birçok organ tutulabilir. Ateş, halsizlik, gece terlemesi ve kilo kaybı en çok görülen bulgulardır. Pulmoner tbc'de öksürük ve hemoptizi olur. Scrofula'da ağrısız genellikle tek taraflı servikal lenfadenit görülür. Hem M. tuberculosis hem de M. scrofulaceum scrofula etkenidir. Milier tbc yaygın lezyonlar ile karakterizedir. Dissemine tbc'nin en önemli klinik formları tbc menenjit ve vertebral osteomyelit (Pott hastalığı) dır. Laboratuvar Tanı Klinik materyallerin ARB ile boyanması ilk yapılan laboratuvar testtir. Auramin boyaması ile floresan görünümlü bakteriler daha kolay tanınabilir. NaOH ile konsantre edilen materyal Löwenstein Jensen agara ekilir. Değerlendirme 8 haftalık bir süreçte yapılmalıdır (Şekil 2.18). BACTEC besiyerinde radyoaktif metabolitler vardır ve üreme 2 hafta içinde gösterilebilir. M. tuberculosis niasin üretir, diğer tbc basillerinden ayrımında kullanılır. En hızlı test için DNA amplifikasyon yöntemleri kullanılabilir (PCR gibi). İzoniazid gibi ilaçlara direnç nedeniyle duyarlılık testleri uygulanabilir. Tedavi Multipl ilaç tedavisi 6-9 ay süresince uygulanır. İzoniazid bakterisidaldir, tedavide kullanılan ana ilaçtır. Pulmoner tbc'de INH, rifampin ve pirazinamid üçlü tedavisi uygulanır. INH ve rifampin 6 ay, pirazinamid 2 ay kullanılır. İmin ün yetersizliği ve ilaç direnci olanlarda etambutol eklenir ve bu dörtlü tedavi 9-12 ay devam eder. Hastanın balgamı 2-3 hafta içinde noninfeksiyöz olmasına rağmen tedavinin normal süresince devam ettirilmesi gerekir. Korunma PPD deri testi pozitifleşen asemptomatik enfeksiyonlularda, semptomatik tbc enfeksiyonlu ailelerin çocuklarına, immunsupresyondaki PPD pozitifleşmiş hastalara INH ile 6-9 aylık kemoprofilaksi uygulanır. INH'ın hepatotoksik olduğu unutulmamalıdır. Atipik Mycobacteria Doğal ortamda çok yaygın bulunan bu bakteriler immün sistemi normal olanlarda enfeksiyon etkeni olmazlar. Büyüme ve pigment oluşturma yeteneklerine göre dört grupta incelenirler; 102 • Grup I (Fotokromojen) organizmalar ışık altında sarı portakal renkli pigment kolonileri oluştururlar (M. kansasii, M. marinum). • Grup II (Scotokromojen) organizmalar başlıca karanlıkta pigment oluştururlar (M. scroufulaceum) • Grup III (nonkromojen) organizmalar pigment oluşturmazlar (çok az oluşturabilirler) (M. avium-intracellulare complex). • Grup IV (hızlı üreyenler) organizmalar, diğerlerinin aksine 7 gün içinde ürerler (M. fortuitum-chelonei complex) Mycobacterium leprae Hastalık Hansen tarafından tanımlanan M. leprae 1873'den beri sentetik besiyerlerinde üretilememiştir. Cüzzam (lepra) etkenidir. Hastalığın rezervuarı tedavi edilmemiş insanlardır. Önemli Bilgiler EZN ile koyu kırmızı boyanan globi denilen kümeler tarzında görülen basillerdir. Globi içeren hücrelere lepra hücresi denilmektedir. Mikobakteriler içinde DOPA aktivitesi gösteren tek türdür. Bulaşma yolu tam olarak bilinmemektedir. Deri sıyrıkları, dövme, yaralanma ayrıca yiyeceklerle veya inhalasyonla bulaştığı kabul edilmektedir. Bulaşın ancak küçük yaşlarda az miktarda basille uzun süre temastan sonra gerçekleştiği düşünülmektedir. Profilaksi uygulanmazsa basille karşılaşan çocukların ortalama %10 kadarı hastalığa yakalanmaktadır. İnsan leprasından nazal kazıntı ile elde edilen materyal armodillalarda yaygın lepromatöz lepra geliştirmektedir. Patogenez Duyarlı kişilerde vücuda giren basil kan dolaşımı ile deri ve sinirlere yayılır. Basil taşıyan makrofajlara Virchow hücreleri (lepra köpük hücreleri) denir. Nörolojik bulgular deri lezyonlarından önce gelişir. Basile karşı koruyucu mekanizma hücresel immünitedir. Hücresel immünitedeki bozukluk derecesine göre hastalığın klinik gidişi etkilenir. Klinik Bulgular Lepranın başlangıcı sinsidir, genellikle dokunun serin bölgelerini tutarlar. Bakteriyolojik, immünolojik ve histokimyasal bulgular göz önüne alınarak bir uçta tüberküloid lepra diğer uçta da hastalığın en ciddi formu olan lepromatöz lepra yer alır (Tablo 2.38). Tüberküloid lepra: Leprid denilen makül veya plak şeklinde lezyonlar görülmektedir. Sınırları belirgin, hipopigmente, eritematöz veya bakır renginde olabilir, kepekli bir görünümü vardır ve duyu kaybı gelişir. Lepromatöz lepra: Bakteriyemi vardır. Hastalığın anerji safhasıdır, deri lezyonlarına leprom denir. Lepram yüzde görünü bozukluğuna (aslan yüzü), burunda septum ülseri ve çökmelere neden olur. ileri dönemlerde sinir lezyonlarında simetrik genişlemeler ve bu sinirlerin innerve ettikleri alanlarda yavaş ilerleyen duyu ve motor bozukluklar gelişir (Şekil 2.19). 103 Laboratuvar Tanı Lezyonlardan hazırlanan preparatlarda basilin gösterilmesi tanıyı kesinleştirir. Bakteri sentetik besiyerleri ve canlı hücre kültürlerinde üretilemez. Sinir biyopsisi alınması tavsiye edilmektedir. Hücresel immünitenin ölçülmesi için Lepromin veya Mitsuda deri testleri yapılır. Pozitif testler kişinin dirençli olduğunu gösterir. Tedavi ve Korunma Basil sayısı çok olanlarda ayda bir 600 mg rifampin ve 300 mg klofazimin, günde 100 mg dapson ve 50 mg klofazimin tedavisi iki yıl süresince, basil sayısı az olanlarda ise ayda 600 mg rifampin, günde 100 mg dapson 6 ay süreyle verilir. Lepromatöz lepralıların eşleri ve çocukları dapson ile kemoproflaksiye alınır. Tablo 2.38 Tüberküloid lepra ile lepromatöz lepra arasındaki farklar Özellik Tüberküloid lepra Lepromatöz lepra Hücresel immünite İyi Kötü Lezyonlarda basil Az Çok Humoral immünite Kötü İyi Hafif klinik tablo (+) (-) Lepromlar ile karakterize ağır klinik tablo (-) (+) Sürekli bakteriyemi (-) (+) Aslan yüz görünümü (-) (+) Lepromin deri testi (+) (-) Ciltte lenfosit infiltrasyonu CD4 T Helper CD8 T supressor Actinomycetes Actinomyces türleri Mantar benzeri bakterilerdir, Actinomyces kelime anlamı "ışınsal mantar"dır. Genetik çalışmalar sonucunda bakteri olarak kabul edilmişlerdir. Çoğu aerop olup toprakta yaşarlar, anaerop olanlar ise normal mukoza florasında yer alırlar. Actinomyces Zorunlu anaeroptur. insan enfeksiyonlarında en sık rastlanan suşu A. israelii'dir. Çocuklarda nadir olmakla beraber hemen her zaman insan ağız ve barsak florasında üretilebilir. Hasta örneğinde ve kültürlerde farklı morfolojik özelliklere sahiptir. Püyleri sarı sülfür granülleri içerir ve bakteri filamentöz yapıdadır. Kültürlerde ise gram pozitif basiller şeklindedir R tipi koloniler yaparak ürerler. Bulaşma için travma önemli bir faktördür. Diş abseleri servikofasiyal tip için, aspirasyon akciğer enfeksiyonları için, sindirim kanalı cerrahisi, yaralanma abdominal tip için, rahim içi araç (kontrolsüz uzun süreli) kullanımı da pelvik tip için başlangıç travmalarıdır. Akut döneminde sellülit olur, ancak daha sonraki dönemlerde ağrısız, kızarık olmayan granülomatöz tabiatlı (ortası abseli) doku lezyonları gelişir. Oral-servikofasiyal, torasik, abdominal ve pelvik tipte olmak üzere dört klinik şekli vardır. Tedavi Penisilin, aktinomikozda ilk seçilecek ilaçtır. Tedavi yüksek dozda ve uzun süre uygulanmalıdır. Cerrahi eksizyon ve drenaj faydalı olabilir, doku harabiyeti kalıcı olabilir. Nocardia Aeroptur. Toprak ve sularda yaygın olarak bulunurlar. İnsanda normal florada bulunmazlar. Olguların %90'ından N. asteroides sorumludur. Sıklıkla kontamine tozların inhale edilmesiyle akciğer yerleşimli veya daha az olarak deri altına travmatik girişle aktinomikotik miçetoma şeklinde seyreder. Nokardiyalar Gram pozitiftir ve çoğu aside dirençlidir. ARB ile daha iyi boyanırlar. Basit besiyerlerinde üreyebilirler. Besiyerlerinde kavuniçi koloniler yaparlar. 104 Sıvı besiyerlerinde mikobakteriler gibi yüzeyel zar oluştururlar. Pulmoner nokardiyoz veya miçetoma etkenidir. Özellikle hücresel immün sistem yetersizliği olgularında enfeksiyon gelişmesi ve yayılması önemlidir. Nokardiyozda tipik lezyon apsedir. Genelde süpürasyonu bol, çok sayıda ve birbiriyle ilişkili, bitişik apse paketleri halindedir. Tüberküloz benzeri tablo oluşturur ancak, granülom yoktur. Pulmoner nokardiyoz röntgente tek veya çoğul apse, nodül veya kitleler halinde görülebilir. Kavitasyon veya endobronşiyal lezyon olabilir, kalsifikasyon nadirdir, üçte bir olguda ampiyem görülür. Primer kutanöz enfeksiyon daha çok tropikal iklimlerde görülür, en sık görülen etkeni N. braziliensis'dir. Pulmoner enfeksiyonun aksine immünitesi normal olanlarda da görülebilir. Tanı ARB boyanırlar (Tablo 2.39). Zayıf ve düzensiz boyanmaları nedeniyle boncuklu filamanlar şeklindedir. Besiyerlerinde ortalama 4 haftada ürerler. Tablo 2.39 Tanısında Aside rezistan boyama (ARB) kullanılan mikrobiyolojik etkenler • Mycobacterium spp • Nocardia asteroides • Bacillus anthracis'in sporu • Legionella micdadei • Cryptosporidium parvum Tedavi Tüm klinik şekillerde sülfonamidler en etkili ilaçlardır. Relaps görülebilir. Steroid kullanımı yayılımı körükleyen en önemli etkendir. Mikoplazmalar Mikoplazmalar atipik şekilli küçük duvarsız mikroorganizmalardır (Şekil 2.20). M. pneumoniae en önemli patojenidir. Doğada serbest yaşayabilen ve laboratuvarda sentetik besiyerlerinde üretilebilen en küçük mikroorganizmadır. Atipik pnömoni etkenidir. Atipik pnömoni etkenleri • Mycoplasma pneumoniae • Legionella pneumophila • Chlamydia pneumoniae • Chlamydia psittaci • Coxiella burnetti Mycoplasma pneumoniae primer atipik pnömoni etkenidir. L. pneumophila lejyoner hastalığı etkenidir, havalandırma sistemleri, klimalar veya banyo, sauna gibi buharlaşmanın çok olduğu yerlerden bulaşır, ağır seyirli 105 pnömoni yapar, pnömoni dışında sistemik bulgular da görülür. C. pneumoniae (TWAR ajanı) sıkışık yaşam şartlarında epidemiler yapar. C. psittaci ile C. burnetti ise zoonozdur. Mycoplasma pneumoniae (Eaton ajanı) Hastalık Atipik pnömoni etkenidir. Önemli Bilgiler Mycoplasma'ların, üremesi için ortamda sterol olmalıdır, sitoplazmik membranlarında da sterol bulunur. Bakterilerin L formundan, osmotik şoka dirençli olmaları ve hiçbir zaman hücre duvarı oluşturmamaları ile ayrılırlar. Oksidaz enzimleri sitoplazmadadır. Katı besiyerindeki kolonileri sahanda pişmiş yumurta şeklindedir (Şekil 2.21). Patogenez ve Epidemiyoloji Sadece insanlar için patojendir, damlacık enfeksiyonu yoluyla bulaşır. Solunum mukozasına invazyon göstermez ancak siliyer aktiviteyi inhibe eder ve epitelde nekroz oluşur. M. pneumoniae enflamasyon mekanizması halen anlaşılamamıştır. Sadece bir serotipi vardır ve antijenik olarak diğerlerinden farklıdır. İmmünite kalıcı değildir, hastalığın ikinci epizodları görülebilir. Enfeksiyon sırasında eritrosit, beyin, akciğer ve karaciğer hücrelerine karşı otoantikorlar meydana gelir (soğuk aglutininler). Dünyada yaygındır ve kış aylarında insidensi artar. Yakın temas içindeki insanlarda pnömoni salgınları yapar. Klinik Bulgular Primer atipik pnömoniye neden olur, zorunlu aeropturlar, solunum sekresyonlarıyla ile bulaşır. Tipik olarak tek taraf akciğer orta-alt lobların ortası kondanse, çevreye doğru açılan pnömonik inflltrasyonlar ve beklenenden daha az railerin alındığı, daha hafif bir lökositoz ile seyreden (atipik) bir tablodur. Daha çok 5-30 yaş hastalığı olup, aile içi enfeksiyonlara yol açar. Laboratuvar Tanı Spesifik laboratuvar bulgusu, % 50-70 olguda belirlenen >1/32 titrede soğuk agglütinasyon pozitifliğidir. Bunun nedeni; Mycoplasma'lara karşı gelişen antikorların eritrositlerin yüzeyindeki "i" antijenleri ile reaksiyona girmesi ve bunları soğuk ortamda agglütine etmeleridir. Kültür ortalama bir haftada sonuçlandığından erken tanıda faydalı değildir. Bakteri filtrelerinden geçebilirler (Tablo 2.40). 106 Tedavi ve Korunma Tedavide tetrasiklin ve/veya eritromisin kullanılır, üretritlerde ise bunlar veya kinolonlar kullanılır. Soğuk uygulama yapılmamalıdır. Betalaktam antibiyotikler etkisizdir. Diğer Mikoplazmalar M. hominis ve ureaplasmalar PID etkenidir. Akıntı ile karakterize genital enfeksiyonlar yaparlar. Tablo 2.40 Bakteri filtrelerinden geçebilen klinik önemi olan bakteriler • Mycoplasma pneumoniae • L formu bakteriler • Coxiella burnetti • Campylobacter jejuni • Acinetobacter baumanii Ureaplasma'lar (Minik Mikoplazmalar, T-mycoplasma) ise farklı olarak daha küçük koloniler yapar, üremeleri için sterol gerekmez, içerdikleri üreaz enzimi ile üreyi parçalayarak enerji kaynağı olarak kullanırlar. Proteus'lar gibi üriner sistem enfeksiyonlarına yol açarlar. Nongonokoksik üretrit olgularının %20'si ureoplasmalar ile gelişir. Antijenik yapıları özellik arz eder. Hücrelerinin yüzeyindeki glikolipid antijenler insanlardaki bazı glikolipid yapılı maddeler içeren (beyin dokusu gibi) dokularla benzerlik gösterir. Antimikoplazma antikorlar burada oturarak; menenjit, kardit, miyelit, koagülopati, DİC, artrit (Reiter Sendromu) gibi immun kompleks hastalıkları yaparlar. Spiroketler İnce duvarlı, kıvrık, hareketli basillerdir. Aksiyal filamentleri (endoflagella) aracılığı ile hareketlidir. Treponema ve leptospiralar çok incedir, ancak karanlık alan mikroskopları aracılığı ile görülebilir. Borrelia'lar daha kalındır, Giemsa ve diğer boyalar ile boyanabilir. İnsanlarda hastalık yapan 3 bakteri vardır; Treponema, Borrelia ve Leptospira. Treponema pallidum Hastalık Frenklerden yayılması nedeniyle ülkemizde Frengi olarak bilinir. Treponema pallidum 6-14 kıvrımlı patojen türleri ile enfeksiyonlara neden olan spiril bakteridir. Direkt incelemede uzun ekseni etrafında burgu şeklinde dönmesi, boyunun birkaç misli yer değiştirmesi ve bir uçtan diğer uca dalgalanma hareketi göstermesi karakteristik özelliğidir. Protoplazmik silindir, aksiyal filament ve dış membran olmak üzere üç ana yapıdan oluşmuştur. T. pallidum doku kültürleri ile besiyerlerinde üretilememiştir. Nonpatojenik Treponema türleri (örn; Reiter suşları) in vitro anaerobik kültürlerde üretilebilir. T. pallidum mikroaerobik bakteridir, %1-4 Oksijenli ortamda daha iyi ürer. Bakteri buzdolabında ortalama 24 saat içinde infektivitesini kaybeder. Kan bankasında 0-4°C'de 3-5 günde torba kanın içinde bakterinin infektif olamayacağı kabul edilir. Kuruluk ve 42°C üzerindeki ısıya dayanıklı değildir. Arsenik, civa ve bizmut ile kolaylıkla inaktive edilebilir. Penisiline duyarlıdır, ancak yarılanma ömrü (30 saat gibi) uzun olduğu için inaktive olması uzun sürer. Penisiline direnç gösterilememiştir. Bulaşma insandan insana, çoğunlukla cinsel ilişki (Tablo 2.41) ve anneden çocuğa olur. Kadın/erkek oranı 1:1'dir. 107 Tablo 2.41 Cinsel yolla bulaşan hastalıklar Hastalık Etken Klamidya enfeksiyonu Chlamydia trachomatis (L haricindeki tüm serotipler) Gonore Neisseria gonorrhoeae Genital herpes Herpes simplex virüs tip II Siğil, anogenital kanser Human papillomavirus Trikhomoniyaz Trichomonas vaginalis AIDS HIV Şankroid Haemophilus ducreyi Sifiliz Treponema pallidum Lenfogranuloma venereum Chlamydia trachomatis (L serotipleri) Candidiasis Candida albicans Bakteriyel vaginosis Gardnerella vaginalis T. pallidum sağlam mukoza ve travmatize deriden kolayca girer, lenf ve kan yoluyla vücuda yayılır, inkübasyon süresi 3-90 gündür. Klinik Sifilizin oluştuğu döneme göre konjenital sifiliz ve edinsel sifiliz, hastalığın dönemlerine göre ise erken sifiliz, latent sifiliz ve geç sifiliz şeklinde sınıflandırılır. A. Erişkin tip sifiliz: Sadece insan enfeksiyonları görülür. Bulaşma cinsel temas ile genital mukozalar veya yaralanmış deriden olur. Olguların %10-20'sinde primer lezyon rektal, perianal veya oral olabilir. Spiroketler giriş alanında çoğalır ve bir müddet sonra lenf bezlerine ve kan dolaşımına geçer. Enfeksiyondan 2-10 hafta sonra giriş bölgesinde bir papül gelişir, bu sert kenarlı temiz ağrısız bir ülser izler (sert şankr). Primer lezyon 2-10 hafta içinde kendiliğinden iyileşir ancak bundan sonra ikinci dönem sifiliz bulguları başlar. Avuç içi ve ayak tabanları da dahil olmak üzere vücudun her yerinde makulopapüler döküntüler görülür. Anogenital bölge, aksillalar ve ağızda Condylomalar ortaya çıkar. Bunlara sifilitik menenjit, korioretinit, hepatit, nefrit (immün kompleks tipi) ve periostit eşlik eder. Sekonder sifiliz de kendiliğinden iyileşir. Hem primer hem de sekonder sifiliz spiroketlerden zengindir ve çok infeksiyozdur.Tedavi edilmeyen olguların %30'u kendiliğinden iyileşir. %30'luk bir hasta topluluğu serolojik olarak pozitif ancak klinik bulguların görülmediği latent dönem sifilize geçer. Kalanlar ise tersiyer döneme girerler. Bu dönemde deri, kemikler ve karaciğerde granulomlar (gomlar), merkezi sinir sisteminde dejeneratif değişiklikler veya kardiovasküler lezyonlar (aortit, aort anvrizması, aort kapak yetersizliği gibi) olur. Tablo 2.42 Sifilizte evreler ve klinik bulgular Evre Erken dönem Latent Geç dönem Konjenital sifiliz Zaman Semptomlar Primer 3 hafta Şankr, lenfadenopati Sekonder 2 hafta-6 ay Ateş, ciltte multipl lezyonlar, kondüloma lata, alopesi, lenfadenopati, menenjit Erken 1 yıldan az Asemptomatik Geç 1 yıldan çok Asemptomatik Bening Aylar, yıllar Gomlar Kardiyovasküler 10-30 yıl Aort anevrizması, aort yetersizliği Nörosifiliz 2-20 yıl Parezi, tabes dorsalis, optik atrofi, demans Erken 0-2 yıl Mukokutanöz lezyonlar, ostekondrit, nörosifiliz Geç 2 yıldan sonra Anemi, hepatosplenomegali, lenfadenopati, kemik tutulumu, Hutchinson dişleri, keratit 108 Tüm tersiyer lezyonlarda treponemalar nadirdir ve lezyonların çoğu hipersensitivite reaksiyonlarına bağlıdır. Ancak unutulmamalıdır ki bu dönemde de göz ve merkezi sinir sisteminde hala bakteri bulunabilir (Tablo 2.42). B. Kongenital sifiliz: Sifilizli gebe kadın T. pallidum'u fetus'a gestasyonun 10-15. ci haftalarında bulaştırabilir. Bunların bir kısmı düşükle sonlanır, ancak kalanları zamanında doğar. Konjenital sifilizli bebeklerde interstisial keratit, Hutchinson's dişleri, kemer burun, periostit ve değişik merkezi sinir sistemi anomalileri görülür. Sifilizli gebelerin uygun tedavisi ile konjenital sifiliz önlenebilir. Sifilizli bebeklerin kanında reajin antikorları yükselebilir ancak enfeksiyon yok ise anneden geçen antikorlar kısa bir süre içinde düşer. Kongenital enfeksiyon tanısı için bebekte antitreponemal IgM antikorları aranmalıdır. Tanı Primer, sekonder veya konjenital sifiliz deri lezyonarından alınan eksuda karanlık alan mikroskopisi ile hızlı tanıda kullanılabilir (Tablo 2.43). Tablo 2.43 Sıfilizdeki tanı testleri Test tipi Yöntem Mikroskopi Karanlık alan Direkt floresan antikor Kültür Üretilemez Seroloji Nontreponemal testler VDRL RPR Treponemal testler FTA-ABS MHA-TP Oral lezyonların tanıda değeri yoktur. Oral spiroketler tanıda karışıklığa sebep olabilir. Primer şankr, kondiloma lata ve mukoza lezyonları bol miktarda mikroorganizma içerir. Buradan alınan materyallerde hareketli spiroketlerin gösterilmesi tanı açısından değerlidir. Serolojik olarak nonspesifik reajinik antikorların ve spesifik antitreponemal antikorların araştırılması ile tanı konulabilir. Nontreponemal testler: Enfeksiyondan 4-8 hafta sonra pozitifleşir. Tarama amaçlı kullanılan testlerdir. Venereal Disease Research Laboratory (VDRL) ve Rapid Plasma Reagin (RPR) aglutinasyon testleri en sık kullanılanlarıdır. Bu testler kardiyolipinlesitin-kolesterol antijenine yönelik antikorları ortaya çıkarır. Bunlar nonspesifik IgM ve IgG tipinde antikorlardır. Birinci ve ikinci dönem sifilizde yüksek duyarlılıkları vardır. Tedavi takibinde kullanılır. Tedavi bitiminde antikor fitresi düşer. Bu testlerin en önemli sorunu yalancı pozitiflik yaşanmasıdır. Laboratuar hataları dışında, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar, narkotik ilaç kullananlar, hamileler, yaşlılar, multipl transfüzyon yapılanlar, otoimmün hastalıklarda, malinitesi olanlarda pozitiflik saptanabilir. Treponemal testler: Özgüllüğü ve duyarlılığı yüksek, bakteriye spesifik testlerdir. TPI: Canlı treponemalar kullanıldığı için ancak araştırma laboratuarlarında uygulanabilen bir testtir. Altın standarttır. TPHA: Ucuz ve spesifik bir testtir. Tanı testi olarak kullanılır. Tedavi sonucunda uzun süreler, bazen yaşam boyu pozitif kalabilir. FTA-ABS: En duyarlı testlerdendir. Doğrulama testi olarak kullanılır. Prenatal dönemde amniotik sıvıda PCR ile T. pallidum'un gösterilmesi ve Fetal IgM pozitifliği ile tanı konulur. Meningovasküler sifilizde BOS'ta VDRL ve TPHA pozitifliğe anlamlıdır. Tedavi İlk seçenek penisilindir. İlaca karşı direnç bildirilmemiştir. Penisilin alerjisi varsa doksisiklin veya tetrasiklin tercih edilir. Diğer treponemalar T. pertenue yaws, T. careteum pinta, T. endemicum ise bejel hastalığı etkenidir 109 Borelia Giemsa ile kolaylıkla boyanabilir. Serum veya doku örneklerinden bakteriyi üretebilirsiniz, ancak rutin kültürlerde genellikle üremez. Borrelia'lar bit ve kene gibi artropodlar ile bulaşırlar. İki önemli hastalık yaparlar; Lyme ve Rekürren ateş. Borrelia burgdorferi (LYME HASTALIĞI) lxodes tipi kenelerin vektörlüğü ile bulaşır. Hastalığın gelişebilmesi için kenenin 24-48 saat konak üzerinde kalması gerekir. Isırıktan 3-30 gün sonra hastalık tablosu gelişir. Lyme borreliyozu da denir. Geyik gibi büyük memeliler rezervuardır. Hastalık üç dönemden oluşur. Ekzotoksin, enzimler ve diğer önemli virülans faktörleri tespit edilememiştir. Birinci dönem: Isırık yerinin çevresinde eritema kronikum migrans gelişir. 3-4 hafta sürer. Grip benzeri enfeksiyon belirtileri, artralji, miyalji görülür. Tedavi edilmezse aylarca sürebilen latent döneme geçer. Daha sonra 2. dönem gelişir. İkinci dönem: kardiyolojik ve nörolojik hastalık tabloları (menenjit, kranial nörit, ensefalit, radikülonörit), kardit (AV blok, miyoperikardit konjestif kalp yetersizliği) gelişir. Kalp kapakları tutulmaz. Üçüncü dönem: 2. dönemden aylar veya yıllarca sonra genellikle tek taraflı ve dizde fazla olmak üzere büyük eklemlerde artrit gelişir. Septik tarzdadır, aspirine yanıt vermeyen ağrı tipiktir. Kronik progressif MSS enfeksiyonu eşlik edebilir. Kan ürünlerinde varsa buzdolabında 6 hafta canlı kalırlar, antikoagülanları enerji kaynağı olarak kullanabilirler. Tanı Zor da olsa modifiye Kelly besiyerinde üretilebilirler. Ancak tanı için fazla kullanılmaz. EIA ve IFAT ile hastada yükselen IgM antikorları gösterilir. Ortalama 2 hafta sonra pozitifleşir. IgG antikorları ise 30 gün sonra belirgin olarak pozitifleşir. Normal floradaki spiroketler ile çarpraz reaksiyon sık görüldüğü için tanı PCR ile doğrulanmalıdır. Tedavi Birinci dönem ve hafif enfeksiyonlar için doksisiklin veya amoksisilin kullanılır. Ciddi formlarda ve geç dönemde penisilin G veya seftriakson daha etkilidir. Borrelia recurrentis B. recurrentis, B. hermsii ve diğer suşlar tekrarlayan ateş etkenidir. Enfeksiyonları süresince bakterinin antijenleri değişir. Antijenlere karşı antikor gelişir, hastalık iyileşiyor gibi olur, yeni antijenleri ile tekrar akut enfeksiyon başlar. Hastalık süresince ortalama 3-10 kez bu ataklar devam eder. B. recurrentis bitler aracılığı ile bulaşır, insanlar tek konaklarıdır. B. hermsii ise keneler ile bulaşır. Bunlarda fareler ve diğer kemiriciler reverzuardır. Bu suşların transovarian geçmesi ile doğada hastalık süreklilik kazanır. Spiroketler birçok dokuda çoğalabilir. Ateş, titreme, baş ağrısı ve multiorgan yetersizliği görülebilir. Antikor fitresi yükseldiği zaman atak iyileşir. Tanı özellikle ateşli dönemde periferik kan yaymasında spiroketlerin gösterilmesi ile konulur. Özel besiyerlerinde üretilebilir. Serolojik testler sık kullanılmaz. Ateşsiz dönemlerde tetrasiklin hastalığın erken dönemlerinde relapslan önler. Ateşli dönemde yapılırsa, bakteri lizisi nedeniyle Herxheimer reaksiyonu meydana gelebilmektedir. Korunmada artropodlara karşı önlem almak en iyi yöntemdir. Leptospira Leptospiralar az kıvrımlı spiroketlerdir, boyalar ile boyanmazlar.karanlık alan mikroskopide görülebilirler. Serumlu kültürlerde üretilebilirler. Leptospiroz etkeni Leptospira interrogans'tır. Dünyada yaygındır. L. icterrohaemorrhagia Weil hastalığının etkenidir. Fareler başta olmak üzere diğer kemiriciler ve evcil hayvanları infekte edebilir. Köpekler önemli rezervuardır. Hayvanlar idrarları ile su veya toprağı kontamine ederler. İnsan enfeksiyonları bu suları kullananlar veya infekte 110 yiyecekleri yiyenlerde gelişir. Kontamine sulardan salgınlar gelişebilir. Çiftçiler, lağım ile uğraşanlar ve lağım suları ile temas edenler risk altındadır. İnsandan insana bulaşma nadirdir. İnsan enfeksiyonları leptospiraların mukoza veya deri ile teması sonucunda gelişir. Kan dolaşımına geçen bakteri bir çok dokuda çoğalır. Ateş, hepatit nedeniyle sarılık,böbrek tutulumu sonucunda üremi, akciğerlerde hemoraji ve aseptik menenjit gelişir. Klinik bifaziktir. Erken dönemde ateş, titreme ve şiddetli başağrısı görülür. Bu tablonun ardından bakteri kandan çekilir. İkinci dönem immünolojik etkiler ile gelişir, aseptik menenjit, ciddi hepatit ve böbrek yetersizliği görülür. Tanı anamnez, klinik bulgular ve belirgin IgM yüksekliği ile konulur. Kan ve idrar kültürlerinde (Cox besiyeri) üretilebilir. Tedavide penisilin G seçilir. Antibiyotik direnci bildirilmemiştir. Korunma için kontamine sular ile temastan çekinmelidir. Temas düşünülen hastalarda doksisiklin korunma amaçlı verilebilir. Spirillum minus Spiril bakteriler içinde yer alan ve fare ısırığı hastalığının iki etkeninden birisi olan spiral yapılı bir bakteridir. Sodoku hastalığı da denen bir cins fare ısırığı hastalığından sorumludur. Bu hastalıkta, yüksek ateş ile birlikte ısırık yerinde şişlik, bölgesel lenf bezlerinde büyüme ve enflamasyon görülür. Benzer bir hastalık tablosu, Streptobacillus moniliformis'in neden olduğu Haverhill hastalığında da görülmektedir. Chlamydiae Zorunlu intrasellüler parazittir. Psittakoz, trahom, lenfogranuloma venereum ve diğer enfeksiyonların etkenidir. Hastalık Chlamiydia psittaci psittakoz; Chlamydia trachomatis göz, solunum yolu ve genital sistem enfeksiyonları etkenidir. Chlamydia pneumoniae (TWAR ajanı) atipik pnömoni etkenidir (Tablo 2.44). Önemli Bilgiler Zorunlu intrasellüler bakteridir. Kendi başına enerji üretme işlemini başaramayan bakteri ancak konak içinde üreyebilir. Bir Gr (-) hücre duvarı olmasına rağmen peptidoglikan tabakası yoktur. Tüm klamidyalar grup spesifik lipopolisakkarid antijenlere sahiptir. C. psittaci ve C. pneumoniae bir immunotipe sahipken, C. trachomatis'in en azından 15 serotipi vardır. Tablo 2.44 İnsanlarda Klamidya hastalıkları Türü Biovaryant Serovaryant Hastalık, sendrom Chlamydia trachomatis Trahom A-C Trahom, konjunktivit D-K Üretrit, epididimit, prostatit, proktit, servisit, endometrit, salpenjit, PID, ektopik gebelik, infertilite, artrit infant konjunktiviti ve pnömoni L1-L3 Lymphogranuloma venereum LGV Chlamydia pneumoniae Pnömoni, üst solunum yolu enfeksiyonu, Kardiovasküler hastalık, artrit Chlamydia psittaci Psittakoz, düşük, kalp doku hasarı, artrit 111 Tablo 2.45 Bazı fakültatıf ve zorunlu hücre içi mikroorganizmalar Zorunlu hücre içi bakteri Fakültatif hücre içi bakteri Riketsiya Brucella mellitensis Klamidya Francisella tularensis Fakültatif hücre içi mantar Yersinia pestis Histoplasma capsulatum Listeria monositogenes Fakültatif hücre içi parazit Salmonella spp. Toksoplasma gondi Legionella pneumophilia Leishmania spp. Mycobacterium tuberculosis/lepra Trypanosoma spp. Replikasyonu diğer bakterilerden farklıdır. Ekstrasellüler, spor benzeri elementer cisimler hücrelere girer ve hücre içinde daha geniş inisyel (reticulate body) cisimlere dönerler. Binary fission yoluyla yeni elementer cisimler oluşur ve bunlar hücre dışına salınırlar. Replikasyon sırasında hücre içinde oluşturduğu inklüzyon cisimcikleri boyanarak mikroskobik olarak görülebilir (Şekil 2.22). Bunlar tanıda değerlidir. Bulaşma ve Epidemiyoloji C. psittaci kuşları ve bazı hayvanları infekte eder. insanlar başlıca kurumuş kuş feçesinin inhalasyonu yolu ile bakteriyi alırlar. C. trachomatis sadece insanları infekte eder ve seksüel temas, anneden çocuğa geçiş gibi yakın temas ile bulaşır. Bulaşmada asemptomatik genital enfeksiyonlular önemli bir rezervuardır. Trahom'da parmak-göz teması bulaşmada önemlidir. C. pneumoniae sadece insanlarda enfeksiyon yapar, insanlara damlacık enfeksiyon tarzında bulaşır. Bu organizma ile meydana gelen hastalıklar dünyada yaygındır. Ancak trahom gelişmekte olan ülkelerin sorunudur. Nongonokoksik üretritler gonore'den farklı olarak genellikle yüksek sosyoekonomik toplulukların hastalığıdır. Patogenez ve Klinik Bulgular Klamidyalar başlıca mukozaların epitel hücrelerini ve akciğerleri infekte eder. Nadiren invazyon ve dissemine enfeksiyon yapar. C. psittaci başlıca solunum yolundan bulaşan akciğer enfeksiyonu etkenidir. Enfeksiyon sadece antikor titrelerinden tanınabilecek şekilde asemptomatik veya yüksek ateş ve pnömoni ile birlikte olabilir. C. pneumoniae genç erişkinlerde bronşit ve pnömoni gibi alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olabilir (Tablo 2.46). C. trachomatis 15'den fazla serotipe sahiptir (A-L). A, B ve C trahom etkenidir. Afrika ve Asya'da sık görülür. Körlüğe sebep olabilir, ancak sistemik enfeksiyon yapmaz. D-K serotipleri genital sistem enfeksiyonları yaparlar. Nadiren göz veya solunum sistemini tutabilir. Erkeklerde nongonokoksik üretritlerin en sık etkenidir, epididimit ve prostatit yapabilir. Kadınlarda servisit gelişir ve salpenjit, PID yapabilir. Salpenjit ve PID'nin tekrarlayan enfeksiyonlarında 112 infertilite ve ektopik gebelik riski vardır, infekte anneden doğanlarda neonatal inklüzyonlu konjunktivit ve pnömoni meydana gelebilir. C. trachomatis genital enfeksiyonlu hastalarda Reiter Sendromu (üretrit, artrit ve üveit) görülebilir. L1, L2 ve L3 serotipleri lenfogranuloma venereum etkenidir. Seksüel temas ile geçen bu hastalıkta genital lezyonlar ve lenf nodlarının büyümesi klinik tabloyu oluşturur. C. trachomatis'e karşı gelişen enfeksiyon hümoral ve hücresel immünitenin işbirliği sonucunda iyileştirilir. Ancak organizmaya karşı kalıcı immünite gelişmez, hastalık tekrarlayabilir. Laboratuvar Tanı Giemsa boyama ve immünfloresan yöntemi ile sitoplazmik inklüzyon cisimciklerinin gösterilmesi ile tanı konur. Gram boyama faydalı değildir. PCR veya DNA hibridizasyon teknikleri kullanılabilir. ELISA yöntemi ile eksuda veya idrarda klamidya antijenleri araştırılabilir. Klamidyalar ancak hücre kültürlerinde üretilebilir. Tedavi ve Korunma Tüm klamidya suşları tetrasiklin ve eritromisine duyarlıdır. Tedavi semptom ve bulguları geriletebilir ancak bakteriyi tam olarak eradike edemez. C, trachomatis'in seksüel yolla bulaşan enfeksiyon türlerinde azitromisin kullanılır. Klamidyal hastalıklara karşı aşı geliştirilememiştir. Kişisel ve çevre sağlığı açısından gerekenler yapılmalıdır. Tablo 2.46 İnhalasyon yolu ile bulaşan zoonozlar Tür Hastalık Etken Grup Rezervuar hayvan İnhale edilen Bakteri Anthrax Bacillus anthracis Gram pozitif, aerop, sporlu basil Koyun, keçi Hayvan yünündeki sporlar Tüberküloz Mycobacterium tuberculosis Aside dirençli bakteri Evcil hayvanlar Kontamine respiratuvar sekresyonlar Q ateşi Coxiella burnetti Rickettsia Evcil hayvanlar Hayvan sekresyonları ile toprak ve toz Psittakoz (ornitoz) Chlamydia psittaci Chlamydia Papağan, hindi, kuş infekte kuşların kurumuş çıkartıları Mantar Histoplazmoz Histoplasma capsulatum Kuşlar, yarasalar Kontamine topraktaki mikrokonidialar Virüsler Lenfositik koriomenenjit (deri penetrasyonu ve hayvan ısırığı ile de bulaşabilir) Lenfositik choriomeningitis virüsü (LCM) Fare ve diğer kemiriciler Enfekte aerosoller (Woolsorter's disease) Arenavirüs ailesi Ricketsiae Riketsiyalar zorunlu intrasellüler bakterilerdir. Tifüs, benekli ateş ve Q ateşi etkenidir. Hastalıklar Kitaplarda iki önemli riketsiya'dan bahsedilir. Rickettsia rickettsii'nin etkeni olduğu kayalık dağlar benekli ateşi ve Coxiella bumetti'nin etkeni olduğu Q ateşi. Birinci hastalık Türkiye'de yoktur. Bunların dışında epidemik, endemik tifüs ile çalılık ateşi gelişmekte olan ülkelerde önemli hastalık etkenlerindendir. Riketsiya çiçeği (rickettsialpox) nadir hastalıklardan birisidir. Ayrıca Ehrlichia chafeensis insan monositik erlihyoz'undan sorumludur. Sitoplazmada karakteristik morulalar oluşturur. Önemli Bilgiler Riketsiyalar çok küçük basillerdir, ışık mikroskobunda zor görülürler. Gram negatif hücre duvarları bulunmasına rağmen, Gram ile kötü boyanırlar. Zorunlu intrasellüler parazitlerdir. Ekstrasellüler replikasyon için enerji üretme yetenekleri yoktur. Sadece hücre kültürlerinde, yumurta embriyonunda ve deney hayvanlarında üretilebilirler. 113 Klamidyaların özel (vakuoler) üreme şekilleri olmasına rağmen, riketsiyalar binary fission yoluyla çoğalırlar. R. prowazekii, R. tsutsugamushive R. rickettsii gibi bir çok suş Proteus vulgaris'in OX suşları ile çarpraz reaksiyon verirler. Proteuslar ile riketsiyal antikorların çapraz aglutinasyon vermesi temeline dayanan testin adı Weil-Felix'dir. Bulaşma İnsanlara artropodların ısırması ile bulaşırlar. Tek farklı olan Q ateşi aerosollerin inhalasyonu ile bulaşır. Tüm riketsiyalar zoonozdur, epidemik tifüs ise insan bitleri ile bulaşır ve sadece insan enfeksiyonları olur. Riketsiya enfeksiyonları coğrafi lokalizasyon gösterir. Patogenez Riketsiya enfeksiyonlarının tipik lezyonu vaskülittir. Deri damarlarındaki hasara bağlı olarak karakteristik döküntüler, ödem ve artan kapiler permeabiliteye bağlı olarak hemoraji görülür. Bu organizmanın patogenezi halen bilinmemektedir. Hastalıkta endotoksinlerin de rolü vardır, ancak ekzotoksin ve sitolitik enzimleri gösterilememiştir. Tablo 2.47 Riketsiyaların gruplandırılması ve genel özellikleri Hastalık Riketsiya Artropod vektör Rezervuar Kayalık dağlar ateşi R. rickettsii* Kene Köpek, kemirgenler Riketsiya çiçeği R. akan** Akar Fare Epidemik tifüs R. provazekii*** Bit insan Endemik tifüs R. typhi Pire Fare Çalılık ateşi R. tsutsugamushi Akar Kemirgen Q ateşi C. burnetti**** Yok (bazen kene) Sığır, koyun, keçi Siper ateşi B. guintana***** Bit insan Lekeli Ateş Tifüs grubu Diğerleri * : Çekirdekte çoğalan tek riketsiya ** : Veziküler döküntü yapan tek riketsiya *** : Bit tifüsü ve Brill Zinser hastağının etkeni, prognozu en kötü olan riketsiya **** : inhalasyonla bulaşır, döküntüye neden olmaz, granülomatöz hepatit ve pnömoni yapar ***** : Suni besiyerinde üretilebilir 114 Klinik bulgular Tifüs R. prowazekii (epidemik tifüs) Hastalık, kış aylarında epidemilerle seyreder. Yalnız insanda hastalık yaparlar. Tekrarlayan şekline Brill-Zinsser Hastalığı denmektedir. 50 yıl sonra bile hastalık tekrarlayabilir. Pediculus corporis, infekte insanın kanını emdikten 3-5 gün sonra bulaştıncı hale gelir, sağlıklı insanı ısırınca bitin dışkısı buradan dokulara penetre olur, öncelikle delinen damarın endotel hücrelerinin sitoplazması içine girer, burada ürer ve hücreyi parçalayarak genel dolaşıma katılır, iç organ kapillerleri, arteriol ve venüllerin endotel hücrelerine girerler; burada da aynı olaylar gerçekleşir; damardan zengin tüm organlar hastalık tablosuna semptom verebilir. Kuluçka dönemi 8-14 gündür. Prodrom belirtilerinden ve ateşin remittan, sonra da intermittan olarak yükselmesinden ve 40-41 °C'da kontinü hal almasından sonra, birinci haftanın sonlarında sırt ve omuzdan başlayan makülopapüler döküntüler tipiktir. Gövdede sıktır, el ve ayak ayalarında bulunmaz, cilt kurudur. Beyin beslenmesi bozulduğu için bilinç bulanır, halüsinasyonlar, ajitasyon ve şiddetli baş ağrısı gelişir. Rickettsia'ların irritatif etkileri ile damar endotellerinde mitoz ve bu nedenle proliferasyonla endarteritis nodosa (Fraenkel nodülleri) ve sonuçta oklüzyon ile nekrozlar gelişir. Mortalite salgınlarda % 10-40 kadardır. Q ateşi Diğer riketsiyalardan farklı olarak akciğer enfeksiyonları yaparlar. Ani yükselen ateş, ciddi başağrısı, öksürük ve grip benzeri semptomlar görülür. Pnömoni hastaların yarısında görülür. Hepatit pnömoniye eşlik eder. Döküntü diğer riketsiyal hastalıklara karşın nadirdir. Antibiyotik tedavisi kullanılmasa bile kendiliğinden iyileşebilir, nadir görülen kronik Q ateşinde fatal seyirli endokardit gelişebilir. Q ateşi insanlara artropodlar olmaksızın bulaşır. Koyun ve sığırlar insan enfeksiyonları için rezervuardır. Hayvanların idrar, dışkı, plasenta ve amniotik sıvılarında yüksek konsantrasyonlarda bakteriyi gösterebilirsiniz. İnsanlara aerosoller ile bulaşır. Hastalık daha çok kırsal kesimde görülür, inek sütü ile de bulaşabilir. Pastörizasyon ile organizma öldürülebilir. Laboratuar tanı Seroloji organizmanın üretilmesinden daha çok kullanılır. Riketsiyalar hücre kültürlerinde üretilebilir, ancak bulaşma riski nedeniyle standart labarotuvarlarda kullanılmaz. Weil-Felix testinin tarihsel önemi vardır. Sensitivite ve spesifitesi yeni testlere göre çok düşüktür. Antikor titresinin iki hafta ara ile 4 kat artması ile akut enfeksiyon tanısı konulur. Tedavi Riketsiya enfeksiyonları için primer ilaç tetrasiklindir, sekonder olarak kloramfenikol seçilebilir. Bartonella Bartonella suşları pleomorfik gram negatif basillerdir, B. henselae (eski adı Rochalimea henselae) basiller anjiomatozis ve kedi tırmığı etkenidir. Organizma kedi oral florası üyesidir. Kediler arasındaki bulaşmadan sivrisinekler sorumludur, ancak insanlara bulaşmasında etkisi yoktur. Kedi tırmığı veya ısırması en sık bulaşma yoludur. Basiller anjiomatozis AIDS gibi immünyetersizliği olan hastalarda görülür. Deri ve iç organlarda Kaposi sarkomu benzeri vasküler lezyonlar görülür. Bartonella quintana (eski adı Rochalimea quintana) siper ateşi etkenidir. B. bacilliformis Oroya ateşi ve verruga peruana denilen iki nadir hastalık etkenidir. 115 DİĞER BAKTERİLER Anaeroplar İnsan normal florasında bulunan bakterilerin çoğunu anaeroblar meydana getirir. Anaeroblar doku veya vücut sıvılarına geçerlerse enfeksiyon oluşturabilirler Anaerobların kendine has özellikleri • Mukoza alanlarında normal florayı oluştururlar. • Karışık bakteri enfeksiyonları meydana getirirler. • Enfeksiyonları abse ile karakterizedir (örneğin; akciğer, beyin, periton, pelvis abseleri). • Abseleri pis kokuludur. • Bacteroides ve bazı prevotella suşları dışında penisiline duyarlıdırlar. • Anaerobik enfeksiyonlar, kanlanmanın bozulduğu, nekrotik alanların bulunduğu ve antibiyotiklerin ulaşamadığı yerlerde meydana gelir. • Kültür alınırken, anaerob taşıma ve bakteri izolasyon tekniklerine dikkat etmek gerekir. Haemophilus ducreyi Seksüel yolla bulaşan Şankroid (yumuşak şankr) etkeni gram negatif basildir. Tropikal ülkelerde görülür. Organizma üreme için X faktöre ihtiyaç gösterir ancak H. influenzae'da olduğu gibi V faktör istemez. Ülserleri, yumuşak kenarlı, iltihaplı, ağrılı, çok ve ağrılı lenfadenomegali ile birliktedir. Streptobacillus moniliformis Gram negatif basildir, fare ısırığı etkenlerinden birisidir. Acinetobacter Gram negatif kokobasillerdir. Toprakta ve sularda bol miktarda bulunur, insan normal florasında da bulunabilir, immünyetersizlikli hastalarda fırsatçı enfeksiyonlar yapar. Sepsis, pnömoni ve üriner sistem enfeksiyonları en sık görülenleridir. Küçük olan etken, bakteri filtrelerinden geçebilir. Calymmatobacterium granulomatis Granuloma inguinale etkenidir. Cinsel yolla bulaşır. Yumuşar şankr benzeri lezyonlar yapar ancak ağrısızdır. Lezyondan hazırlanan preparatlarda makrofajların içinde Donovan cisimciklerinin gösterilmesi ile tanı konulur. Erysipelothrix rhusiopathiae Erizipeloid etkenidir. Deri enfeksiyonu streptokokların yaptığı erizipel'e çok benzer. Ayırıcı tanıda özellikle hayvanlarla temas önemlidir. Balıkçılar, balık temizleyenler, kasaplar risk altındadır. Katalaz, oksidaz ve indol negatiftir. TSİ agarda hidrojen sülfid üreterek besiyerini siyaha boyar. Bakteri deniz hayvanlarında bulunur. Fusobacterium suşları Anaerobik gram negatif ince uçlu basillerdir. Normal ağız, kolon ve kadın genital sistem florası bakterileridir. Diğer anaeroblarla birlikte mikst enfeksiyonlar yapabilir. Fusobacterium nucleatum Vincent anjinası etkenidir. Gardnerella vaginalis Bakteriyel vajinosis etkeni gram labil boyanan bakteridir. Bakteri gram pozitif hücre duvarına sahip olmasına rağmen, ince peptidoglikan tabakası nedeniyle gram negatif bolanır. Kötü kokulu vajinal sekresyonlarda ipucu hücrelerinin gösterilmesi ile tanı konur (Üzerini bakteri kaplamış vajinal epitel hücreleri). Mobilincus sıklıkla bu bakteri ile beraber görülür. 116 Tropheryma whippelii Whipple hastalığı etkenidir. Bakteri duodenal lezyonlarda bir aktinomikoz olarak üretilmiştir. Halen daha bu konu tartışılmaktadır. Viroloji • Genel Viroloji • DNA Virüsler • RNA Virüsler • Enterovirüsler • Hepatit Virüsler • Diğer Virüsler 117 BÖLÜM 3: VİROLOJİ GENEL VİROLOJİ Terminoloji Kapsid : Nükleik asitten yapılı genomu çevreleyen protein kılıf. Replikasyon sırasında boş kapsidler bulunabilir. Nükleokapsid: Kapsid ile çevrili nükleik asit Yapısal üniteler: Kapsidi oluşturan temel proteinlerdir. Kapsomer: ikozahedral viral partikûllerin yüzeyinde elektron mikroskop ile görülen protein ana yapısında morfolojik yapılardır. Zarf: Bazı viral partikülleri çevreleyen lipid tabakalar. Virion : Tam bir virüs yapısına denir. Adenovirüs,picornavirüs gibi bazı virüslerde nükleokapsid ile aynı anlam dadır. Zarflı virüslerde ise nükleokapsid + zarf yapısını anlatır. Detektif virüs : Fonksiyonel olarak eksikliği olan virüslerdir. Metabolizmalarını kontrol edebilmeleri için başka virüslere ihtiyaçları vardır. Virüsler genom olarak sadece tek bir nükleik asit taşıyan (DNA veya RNA) en küçük mikroorganizmalardır. Protein yapılı nükleik asitler (nukleus) bir protein kılıf (kapsid) ile çevrilidir, bazen bunları lipid yapılı bir membran çevreler (zarf) (Şekil 3.1). Bu temel yapıya nükleokapsid denir. İnsanlarda enfeksiyon yapan virüslerin yapıları Tablo 3.1'de sıralanmıştır. Protein kapsid, sert bir koruyucu tabaka oluşturur, bu nedenle çıplak virüsler denatürasyona dirençlidirler. Virüsler sadece canlı hücreler içinde canlılıklarını sürdürebilirler. Virüsün tam replikasyonuna olanak tanıyan hücreler permisif olarak nitelendirilir. Sadece insanlar için değil, hayvanlar, bitkiler ve bakteriler için de önemli patojendirler. Bakterileri infekte eden virüslere bakteriofaj denir. Kapsidlerin simetrik yapılarını meydana getiren daha küçük birimlere kapsomer denir. Kapsomerler'de daha küçük peptomerlerden oluşmuştur. Kapsomerler kapsid yapısı iki temel simetrik şekilde oluşur; İcosahedral ve helical. Poksvirüsler bu gruba girmezler, kompleks kapsid yapılı virüsler diye bilinirler. Viral proteinler: Virüslerin yapısal proteinleri önemli fonksiyonlara sahiptirler. Öncelikle konak hücreye nükleik asidin geçirilmesini organize ederler. Viral kapsid proteinleri genetik materyalin korunmasından ve virüsün konak hücre üzerindeki spesifik reseptörlere yapışmasından sorumludur. Ayrıca virüslerin antijenik özelliklerini belirlerler. Bazı virüsler içlerinde protein yapılı enzimler taşırlar (örneğin polimerazlar). Zarflı virüslerin bazılarında virüse spesifik zarf proteinleri "Matriks proteinleri" zarf ile kapsid arasında ilişkileri düzenler. Bazı virüsler süperantijen özelliği gösteren proteinler taşırlar. Herpesvirüslerden CMV ve EBV, retrovirüslerden Mouse mamary tumor virüs bu grubun iki önemli üyesidir. Viral nükleik asitler: Virüslerin taşıdığı DNA-RNA'lar tek veya çift sarmal olabilir. Nükleik asitler tek veya çok segmentli genom şeklinde olabilir. Kural olarak DNA virüsler Parvovirüs B19 dışında çift sarmaldır, RNA virüsler ise Reovirüsler dışında tek sarmallıdır, Ortomiyovirüs, arenavirüs, bunyavirüs ve reovirüsler diğerlerinden farklı olarak segmenter yapıda RNA virionu içerirler. 118 Pozitif yapılı RNA virüsleri, konak hücre içinde mRNA gibi moleküler fonksiyon gösterirler. Negatif yapılı RNA virüsler ise infeksiyöz değildir, virionlarında taşıdıkları RNA polimeraz aracılığı ile pozitif kopyalarını yaparlar, bu kopyalar mRNA gibi davranıp protein sentezleyebilir. Tablo 3.1 İnsan enfeksiyonlarından sorumlu virüsler Nükleik asit yapısı Kapsid simetrisi Virion Nükleik asit tipi Virüsler DNA İkozahedral Çıplak Tek sarmal Parvovirüsler Çift sarmal sirküler Papovavirüsler Çift sarmal Adenovirüsler Çift sarmal sirküler Hepadnavirüsler Çift sarmal Herpesvirüsler Zarflı Kompleks Kompleks zarf Çift sarmal Poxvirüsler İkozahedral Çıplak Tek sarmal Picornavirüsler Tek sarmal Astrovirüsler Tek sarmal Calicivirüsler Çift sarmal segmente Reovirüsler Zarflı Tek sarmal Togavirüsler Zarflı Tek sarmal Flavivirüsler Tek sarmal segmente Arenavirüsler Tek sarmal Coronavirüsler Tek sarmal diploid Retrovirüsler Tek sarmal segmente Bunyavirüsler Tek sarmal segmente Orthomyxovirüsler Tek sarmal Paramyxovirüsler Tek sarmal Rhabdovirüsler Tek sarmal Bornavirüsler Tek sarmal Filovirüsler Kompleks veya bilinmeyen Helikal Zarflı Viral lipidler : Virüslerin iipid tabakası zarf üzerinde bulunur. Bu tabaka konak hücre membranından meydana gelir virüsün kendi yapısı değildir. Zarflı virüsler eter ve diğer organik çözücülere duyarlıdırlar. Zarfsız virüslerin hepsi genellikle etere dirençlidir. Zarf konak hücrelerin membranlarından oluşmasına rağmen, zarfın altındaki matriks proteinleri ile üstündeki karbonhidrat antijenler virüsün kendi yapılarıdır. Viral Karbonhidratlar: Zarf üzerinde bulunurlar. Zarfın İipid tabakasından farklı olarak konak hücreden alınmaz, virüs tarafından yapılırlar. Viral glikoproteinlerinin gösterilmesi virüsün yetişkin olduğunun göstergesidir. Glikoproteinlerin asıl görevi hedef hücre üzerindeki reseptörlere tutunmaktır. Aynı zamanda iyi bir antijendir, nötralizan antikorların hedefi konumundadır. DNA virüsleri konak hücrenin nükleik asitleri ile birleşirler ve mRNA'larını meydana getirirler. DNA virüsleri genellikle nükleusta inklüzyon cisimciklerini oluştururken, Poxvirüs sitoplazmada guarnieri cisimciklerini oluşturur. RNA virüsler ise bir mRNA gibi davranarak konak hücrenin sitoplazmasına yerleşirler. Bir RNA virüs olmasına rağmen retrovirüsler DNA oluşturarak çekirdeğe yerleşir. Virüslerin konak hücreye tutunmasında ilk adım adsorbsiyon'dur, bunu uygun reseptörlere tutunma izler. Zarfsız virüsler (polio gibi) endositoz yoluyla (viropeksi) hücre içine girerler ve sitoplazmada bir endozom içinde görülürler. Zarflı virüsler ise plazma membranını virion zarflarının plazma membranına füzyonu ile konak hücreye direkt olarak geçerler ve sitoplazmada serbest halde bulunurlar. 119 Tablo 3.2 Bazı virüslerin ve tutundukları reseptörler Virüs Tutunduğu reseptör HIV(gp 120) CD4 Kuduz virüsü Asetil kolin reseptörü Rhinovirüs ICAM-1 infiuenza virüs (hemaglütinin) Siyalik asid, nöraminik asid Parvovirüs B19 Eritrosit P antijeni EBV CD 21 (CR-2)* HBV Ig A reseptörü Polyovirüs Ig süperaile proteini Kızamık virüsü CD46 * B lenfosit yüzeyindeki C3 reseptörü Tablo 3.3 Virüslerde görülen inklüzyon cisimciklerinin yerleşimi Sitoplazmada Nukleusta Hem nukleus hem sitoplazmada Çiçek (Guarnieri) Herpes Simplex Virüs (Cowdry A) Varicella Zoster Virüs Kızamık Kuduz (Negri) Parainfluenza Adenovirüsler Reovirüsler Poliyomavirüsler Kabakulak Cytomegalovirüs (baykuş gözü) DNA VİRÜSLER Herpervirüsler Herpesvirüslerin ortak özellikleri insanlarda yaşam boyu yerleşik kalmaları ve periyodik hastalıklar ortaya çıkarmalarıdır. İmmün sistemi baskılanmış hastalarda ağır enfeksiyonlar yapabilirler. Tüm herpesvirüsler çift sarmal DNA'lı ve zarflıdırlar. Genel özellikleri Tablo 3.4'de görülmektedir. Bunların içinde human herpesvirus 6 ve 7'nin sınıflaması yayınlar arasında farklılık gösterir. Lenfositlerde enfeksiyon yapmaları nedeniyle (T lenfositler) gama-herpesvirus grubunda sayılmalarına rağmen, moleküler yapıları beta herpesvirus grubuna uymaktadır. Herpesvirus grubu içindeki virüsler arasında antijenik benzerlik bulunmaz. Bunların içinde sadece herpes simplex virüs tip 1 ve 2 antijenleri arasında benzerlik vardır. Herpes simplex virüsler Dünyada yaygındır. Çok değişik tipte hücreleri infekte edebilir ve farklı hayvanlarda enfeksiyon etkenidir. Herpes simplex virüsleri nöronlarda latent kalırlar ve sık rekürrens yaparlar. İntranükleer inklüzyon cisimleri tanıda kullanılır. Tablo 3.5 Latent enfeksiyon yapabilen virüsler DNA virüsleri RNA virüsleri HSV Retrovirüsler VZV (HTLV-1, HTLV-2) CMV Kızamık (?) EBV HHV-6 HHV-7 HHV-8 HPV Polyoma virüsler (JC, BK virüs) 120 İki farklı tip herpes simplex vardır (HSV-1, HSV-2). Bu iki virüs serolojik olarak çarpraz reaksiyon verebilir. HSV-1 tükrük yoluyla yayılırken, HSV-2 seksüel yol ile yayılır ve yetişkinlerde genital, ayrıca yenidoğan enfeksiyonlarına sebep olabilir. Sekiz adet glukoprotein antijeni vardır. Bunlardan Glukoprotein G (gG) tipe özgüldür, HSV-1 ile HSV-2 arasındaki antijenik farklılıktan sorumludur. Aktif uçuk veya genital lezyonlar görülmeden de bulaşma olabilir. Patogenez HSV-1 ve HSV-2'nin deri ve mukozalardaki lezyonları aynı, Varicella zoster'inki ise benzerdir. Tablo 3.4 Herpesvirüslerin latent kaldıkları yerlere göre sınıflandırılması Subgrup Latent enfeksiyon İsim Genel isim Alfaherpesvirinae Nöronlar Human herpesvirus 1 Herpes simplex virüs tip 1 Human herpesvirus 2 Herpes simplex virüs tip 2 Human herpesvirus 3 Varicella-zoster virüs Betaherpesvirinae Böbrekler, bezler, monositler Human herpesvirus 5 Cytomegalovirus Gamaherpesvirinae Lenfoid dokular ve lenfositler Human herpesvirus 4 Epstein-Barr virüs Human herpesvirus 6 Human herpesvirus 6 Human herpesvirus 7 Human herpesvirus 7 Human herpesvirus 8 Human herpesvirus 8 Histopatolojik özellikleri infekte hücrelerde balonlaşma, Cowdry A (Tzank hücreleri de denir) tipi intranükleer inklüzyon cisimcikleri oluşturmaları, kromatinin sınırlanması ve mültinükleer dev hücrelerinin gelişmesidir. Ödem sıvısı epidermis ve dermal tabaka arasında birikir. Bu veziküler sıvı bol miktarda virüssüz hücreler, inflamasyon hücreleri ihtiva eder. Sıvı absorbe olduktan sonra lezyon skarsız iyileşir. Membranlarda ise veziküller rüptüre olduktan sonra ülserler görülür. Primer enfeksiyon Virüs mukozalardan veya bütünlüğü bozulmuş deriden bulaşır (sağlam deriden virüs bulaşmaz). HSV-1 enfeksiyonları genellikle orofarenkste sınırlıdır ve virüs ya damlacık enfeksiyonu şeklinde veya infekte tükrükler aracılığı ile bulaşır. HSV-2 ise genital yol ile bulaşır. Viral replikasyon çoğunlukla ilk bulaşma alanında olur. Virüs buradan lokal sinirlere geçer, retrograd aksonal akış ganglionlara gider ve burada ikinci bir replikasyon ile latent dönem başlar. Orofarengeal HSV-1 enfeksiyonlarının latent kaldığı yer trigeminal ganglionlar (Şekil 3.2), genital HSV -2'nin ise sakral ganglionlardır. Primer HSV enfeksiyonlarının çoğu asemptomatik ya da hafif enfeksiyon şeklindedir. Nadiren sistemik hastalık gelişebilir. Latent Enfeksiyon Virüsler ganglionlarda replikatif değildir. Latent fazdaki virüsler uygun bir provokasyon ile aksonlar aracılığı ile periferik alana gider, deri ve mukozalarda replikasyon başlar. Rekürransların çoğu asemptomatiktir, sadece virüs yayılımı olur. HSV-1 enfeksiyonlarının semptomatik rekürrensleri genellikle dudak kenarında olur. Reaktivasyonların moleküler etkisi bilinmemektedir, ancak ateş, fiziksel veya emosyonel stres, UV ışınlarına maruz kalma sonucu olabilir, insanların %80'inden fazlası latent virüs taşımalarına karşın bunların çok az bir kısmında rekürrens oluşmaktadır. 121 Klinik Bulgular Primer cilt enfeksiyonlarında veziküller ayrı ayrı bulunurlar, rekürrenslerde ise birleşmeye eğilimlidir. Primer enfeksiyonlarda bölgesel lenfadenomegali bulunur. Orofarengeal hastalıklar: Primer HSV-1 enfeksiyonları genellikle asemptomatiktir. Semptomatik hastalık genellikle 1-5 yaşındaki çocuklarda görülür. Gingivitis bu yaş grubunda en sık görülen bulgudur, yetişkinlerde primer enfeksiyon genellikle farenjit ve tonsillit şeklindedir. Keratokonjonktivit: Primer enfeksiyon ciddi keratokonjonktivit olarak başlayabilir. Genellikle asemptomatiktir. Semptomatik enfeksiyonda göz kapağında veziküllerin görülmesi ile tanı konulur. Fluoresan boyama ile dendritik ülserler görülebilir. Yenidoğandaki göz enfeksiyonlarından HSV2 sorumludur. Gözün rekürren enfeksiyonlarında dendritik keratit (Şekil 3.3), korneal ülserler veya göz kapaklarında veziküller görülebilir. Çoğunlukla tek taraflıdır. Rekürrensler sırasında körlük görülebilir. Genital herpes: Genital hastalıklarda asıl etken HSV-2'dir. Primer genital herpes enfeksiyonları ciddi seyididir, yaklaşık olarak 3 hafta sürer. Genital bölgede veziküloülseratif lezyonların görülmesi ile karakterizedir. Kadında ülserleşen daha ağır bir tablo varken, erkeklerde genelde asemptomatik enfeksiyon tarzındadır. Ateş, dizüri, lenfadenopati bu klinik tabloya eşlik edebilir. Sistemik komplikasyonlar görülebilir, ekstragenital lezyonlar ve aseptik menenjit görülebilir. 122 Genital herpetik enfeksiyonların rekürransı sık görülür ancak hafif seyirlidir. Hastalık ortalama 10 gün kadar sürer. Virüs bulaştırılması primer olgulardaki gibi uzun süreli değildir. Kadınlarda daha sık görülür. Perianal enfeksiyonlar: Homoseksüellerde görülür. Anal bölgede veziküllerin gelişimi ile tanı konur, inguinal LAP tanıya yardımcıdır. Deri enfeksiyonları: Sağlam deri HSV'ye karşı dirençlidir. Sağlıklı kişilerde enfeksiyon görülmez. Virüs ancak deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda bulaşabilir (travmatik herpes). Sekonder enfeksiyon yoksa sikatris bırakmadan iyileşir. Bu lezyonlar diş hekimleri ve hastane personelinin parmaklarında (herpetik whitlow) (Şekil 3.4), veya güreşçilerin vücutlarında (herpetik gladiatorum) görülebilir. Ekzema veya yanık üzerinde oluşan primer herpes enfeksiyonları ağır seyirlidir ve hayati önemi vardır. Ekzema herpetikum kronik ekzema zemininde gelişir, fatal seyredebilir. 123 Ensefalit : HSV-1 enfeksiyonları çocuklardaki sporadik, fatal ensefalitlerin en sık sebeplerinden birisidir. Lezyonlar temporal bölgededir (Şekil 3.6). EEG'de anormal spike'lar, zemin aktivitede yavaşlama, BOS'ta eritmosit görülür. Kesin tanı için beyin biyopsisi yapılmalıdır. Mortalite oranı yüksektir, iyileşenlerde nörolojik bozukluklar sık görülür. Genellikle primer enfeksiyonlarda görülür. Menenjit: Ensefalitten farkı selim seyirli olmasıdır. Genellikle genital herpese sekonder olarak gelişir. Kural olarak HSV-1 ile ensefalit, HSV-2 ile menenjit meydana gelir. Neonatal Herpes : En çok görülen bulaşma şekli doğum sırasında herpetik lezyonlu doğum kanalından olanıdır. HSV-2 ile meydana gelir. Genital herpesli gebe kadınlarda sezaryen endikasyonu vardır. Neonatal herpes postnatal HSV-1, HSV-2 hastane personeli ve anne tarafından bulaştırılabilir. Neonatal herpes enfeksiyonları hemen daima semptomatiktir. Tedavi edilmeyen olgularda mortalite oranı %50'nin üzerindedir. Üç kategoride incelenir; 1) lezyonlar deri, göz ve ağızda lokalizedir. 2) lokalize deri lezyonları ile veya yalnız başına ensefalit vardır. 3) merkezi sinir sistemi bulgularının yanında multi-organ tutulumu vardır. Fetusun transplasental enfeksiyonlarında konjenital malformasyonlar görülebilir, ancak çok nadirdir. İmmünsuprese hastalar: Renal, kardiak ve kemik iliği transplantasyonu yapılanlarda ciddi herpes enfeksiyonları görülür. Hematolojik malinitesi olanlarda ve AlDS'li hastalarda daha da ağır infeksiyonlar olur. Laboratuvar tanı Virüsü izole etmek kesin tanıyı koydurur. Herpetik lezyonlarda multinükleer dev hücrelerin gösterilmesi faydalıdır ancak diagnostik değildir. Asidofilik intranükleer inklüzyon cisimlerinin (Cowdry A) gösterilmesi ile tanı konulabilir. Ensefalitlerde erken tedaviye başlamak için, hızlı tanı amacıyla biyopsi materyallerinde fluoresan antikor testleri uygulanabilir. Antikorlar 2-4 hafta içinde pik yaparlar. Sekonder anamnestik reaksiyonlar nedeniyle tanı değerli değildir. Tedavi Antiviral ilaçlar viral DNA sentezini inhibe ederler. Tedavi sonrasında klinik bulgular düzelebilir ancak, HSV'nin latent kalmasını engellemez. Asiklovir HSV enfeksiyonlarında en etkin kullanılan antiviraldir. infekte hücrelere selektiftir. Latent enfeksiyonlarda tedavi uygulanmaz. Varicella-Zoster Virüs (VZV) Hastalık Primer hastalığı suçiçeği (varicella) (Şekil 3.7), rekürren enfeksiyonu zona (gece yanığı)'dır (Şekil 3.8). 124 Önemli Bilgiler Sadece insanlarda hastalık yapar. Yapı ve morfolojik olarak diğer hepresvirüslere benzemesine rağmen antijenik olarak farklıdır. Bulaşma ve Epidemiyoloji Virüs damlacık enfeksiyonu ile ve lezyonlar ile direkt temas ile bulaşır. Zonalı hastaların vezikülü ile temas edenlerde varicella gelişir. Herpesvirüslerden farkı çocuklarda çok enfeksiyöz olmasıdır. Dünyada yaygındır. Patogenez ve İmmünoloji VZV üst solunum yolu mukozasını infekte eder, sonra kan yoluyla deriye yayılır, bunun sonucunda tipik veziküler döküntüler oluşur. Lezyonların tabanında intranükleer inklüzyonlu multinükleer dev hücreler görülür. İyileşmenin ardından virüsler latent hale geçer, dorsal kök ganglionlarına otururlar. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde sıklıkla immünsistem yetmezliğinde veya lokal travmalar sonucunda, virüs aktifleşir ve ağrılı zoster deri döküntülerini yapar. Varicellaya karşı gelişen immünite ömür boyu kalıcıdır, insanlar sadece bir kez suçiçeği geçirir, ancak zona zoster meydana gelebilir. 125 Klinik Bulgular Varicella 14-21 günlük bir periyodun ardından, ateş ve titreme ile karakterize prodromal semptomlar başlar. Vezikülopapüler lezyonlar gövdeden başlayarak baş ve ekstremitelere yayılır. Döküntüler papüllerden veziküllere, buradan püstüllere dönüşür ve sonunda kabuklanır. Lezyonlar polimorfizm gösterir. Kaşıntı en önemli semptomdur. Çocuklarda hafif seyirli iken erişkinlerde ciddi enfeksiyonlar yapar. Majör komplikasyonları pnömoni ve ensefalittir. Reye sendromu ensefalopati ve karaciğer dejenerasyonu ile karakterize özellikle çocuklara aspirin verilmesi ile ortaya çıkan bir tablodur. EBV, influenza B, Rubeola ile beraber olabilir. Varicella pnömonisi özellikle gebeliğin ikinci ve üçüncü trimestirinde ağır seyirli olabilir. Gebeliğin ilk üç ayında kongenital varisella sendromu (organ hipoplazileri, kortikal atrofi, koriyoretinit) gelişebilir. Ganglion geniculate'yi tutmuşsa Rumsey Hunt Sendromu (Yüz felci, dış kulakta veziküller, 8. Sinir tutulum) gelişebilir. Tablo 3 6 Konjenital Varicella Sendromu Mikrosefali Hidrosefali Mikroftalmi Optik atrofi Kortikal atrofi Alt ekstremite hipoplazi Mental retardasyon Zona Zoster Duyusal sinirlerin innerve ettiği alanlarda ağrılı veziküller ile karakterize bir tablodur. Ağrı haftalarca sürebilir ve postzoster nevralji olabilir. İmmün yetersizlikli hastalarda, pnömoni gibi hayatı tehdit eder nitelikte dissemine enfeksiyonlara sebep olabilir. Laboratuvar Bulgular Tanı klinik bulgular ile konulur. Tzank smear hazırlanarak HSV lezyonlarındaki gibi multinükleer dev hücreler görülebilir. Ayırıcı tanı virüs hücre kültürleri ile konulabilir, spesifik antiserumlar ile idantifikasyon yapılabilir. Laboratuvar hayvanlarında üretilemez. Tedavi Normal hastalarda hem suçiçeği hem de zona da tedavi gerekmez. Sistemik hastalığı olan immün yetersizliği olan hastalarda asiklovir, asiklovire dirençli suşlarda foskarnet kullanılır. Korunma İmmünyetmezlikli hastalarda korunma amacıyla Asiklovir kullanılabilir. Profilakside varicellazoster immunglobulin (VZIG) kullanılabilir. Canlı, attenue VZV içeren aşı 1995 yılından beri kullanılmaktadır. Aşı varicella'nın oluşumunu engeller ancak, zona'ya etkili değildir. 1 ile 12 yaşındaki çocuklara tek doz uygulanır. Hastalık geçirmemiş yetişkinlere iki doz uygulanır. Cytomegalovirüs (CMV) Hastalık Yenidoğanlarda sitomegalik inklüzyon hastalığı etkenidir. Konjenital anomalilerin en sık sebeplerinden biridir. Heterofil antikorlar negatif mononükleozis, ayrıca immün yetersizliği olanlarda pnömoni yapabilir. 126 Önemli Bilgiler Morfolojik ve yapısal olarak diğer hepresvirüslere benzer ancak, antijenik olarak farklıdır. En büyük (genetik içerik olarak) herpesvirüsdür. Sadece tek bir serotipi vardır. İnsanlar tek doğal konaklarıdır, hayvanlardaki CMV suşları insanları infekte etmez. "Cytomegalo" denilen dev hücreler meydana gelir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Yaşamın ilk dönemlerinde plasenta, doğum kanalı ve anne sütü ile bulaşabilir. Küçük çocuklarda en önemli bulaşma yolu tükrüktür. Yaşamın ilerleyen yıllarında cinsel yol ile bulaşır. Ancak en önemli bulaşma yolu transfüzyon ve organ transplantasyonudur. CMV dünyada yaygındır, yetişkinlerin yaklaşık %80'inde antikorları bulunur. Patogenez ve İmmünoloji Fetüste multinükleer dev hücreler ile karakterize sitomegalik inklüzyon hastalığı yapar. Birçok organ etkilenir ve konjenital anomaliler görülür. Gebe kadında primer enfeksiyon gelişir ise fetüs hastalanır. Annede daha önceden antikorlar varsa fetüs genellikle etkilenmez. Konjenital anomaliler ilk trimesterdeki enfeksiyonlarda gelişir. İmmün yetersizlikli hastalar dışında çocuklar ve yetişkinlerdeki enfeksiyonları genellikle asemptomatik seyreder. CMV lökositlerde latent kalır ve hücresel immünyetmezliği olanlarda reaktive olur. CMV aynı zamanda yıllarca böbreklerde kalabilir. CMV enfeksiyonları T hücreleri inhibe ederek bir immünsüpresif etki yapabilir. Konak CMV enfeksiyonlarına karşı hem antikorlar aracılığı ile hem de hücresel immünite aracılığı ile defans yapar. Hücresel immünite sistemik hastalıkları baskıladığı için daha önemlidir. Klinik Bulgular CMV ile infekte olan süt çocuklarının yaklaşık %20 kadarında mikrosefali, bayılma, sağırlık, sarılık ve purpura belirtileri olan sitomegalik inklüzyon hastalığı gelişebilir. Hepatosplenomegali en genel bulgudur. Enfekte çocuklar yıllarca idrarla CMV çıkarırlar. İmmün yetersizlikli yetişkinlerde ateş, laterji ve periferik kan yaymasında atipik lenfositler ile karakterize heterofil negatif mononükleoz meydana gelir. Böbrek ve kemik iliği transplantasyonu yapılanlarda pnomoni ve hepatit 127 bulgularının ön planda olduğu sistemik CMV enfeksiyonu görülebilir. AIDS'li hastalarda, inatçı diyare görülebilir, ancak daha çok bilineni, körlük ile sonuçlanabilen retinit gelişebilir. Terminal dönemte fatal seyirli enfeksiyöz mononükleoz görülebilir. Laboratuvar Tanı Hücre kültürlerinde virüs, 1-2 haftada üretilebilir. İmmunfluoresans yöntemler ile virüs gösterilebilir. Şeffaf bir hale ile çevrelenmiş koyu renkli bir inklüzyon cisimcikleri görülür, intranükleerdir ve oval baykuş gözü şeklinde görünümü vardır (Şekil 3.10). Tedavi AIDS’li hastalarda retinit ve pnömoni tedavisinve foskarnetde gansiklovir etkilidir. HSV ve VZV'den farklı olarak asiklovire dirençlidir. Gansiklovire dirençli olgularda foskarnet kullanılabilir. Korunma Aşısı yoktur. AIDS'li hastalarda retiniti önlemek amacıyla gansiklovir kullanılabilir. Sitomegalik inklüzyon hastalığı olan infantlar idrarları ile virüsü diğer infantlara bulaştırabilirler. Yenidoğanlara kan transfüzyonu yapılacağı zaman CMV negatif olanlar seçilmelidir. Eğer mümkünse organ transplantasyonlarında da CMV negatif donörler seçilmelidir. Epstin-Barr Virüs (EBV) Hastalık EBV enfeksiyöz mononükleoz etkenidir. Aynı zamanda Burkitt lenfoması, diğer B hücreli lenfomalar ve nazofarengeal karsinomanın da etkenidir. Aynı zamanda AIDS'li hastalarda 'hairy cell' lökoplakia meydana gelebilir. Önemli Bilgiler Virüs oral ve farenks mukoza hücrelerinde ve B lenfositlerde bulunan CD21 reseptörlerine bağlanabilme özelliğindedir. İnsanlar doğal konaklarıdır. Antijenleri; 1- EBNA (Nükleer antijen): Latent dönemde infekte hücrelerce üretilen sitotoksisite uyarıcı antijenidir 2- LMP (Latent membran proteini): EBNA ile aynı özellikleri taşır. 3- EA (Early Antijen): Yapısal olmayan erken dönemde enfekte hücrelerde belirlenen antijenlerdir. 4- VCA (Viral kapsid antijeni): Replikasyonun başlaması ile gelişen virüslere ait yapısal antijendir. En önemli antijenidir (VCA), çünkü tanı testi olarak kullanılır. 5- MA (Membranöz antijen): Yapısal olan, geç dönemde ortaya çıkan antijendir. Bulaşma ve Epidemiyoloji EBV başlıca tükürük ile bulaşır (kissing disease). Düşük sosyoekonomik gruplarda erken yaşlarda enfeksiyon görülür ve genellikle asemptomatiktir. ileri ülkelerde ise ileri yaşlarda (lise çağı) virüs ile bulaşma olur ve enfeksiyöz mononükleoz yapar. Patogenez ve İmmünoloji Enfeksiyon başlangıçta orofarenkstedir, sonra kan yoluyla yayılır, bu dönemde B lenfositler infekte olur. Sitotoksik T lenfositler B lenfositlere karşı reaksiyona girer. Periferik yaymada görülen atipik lenfositler bu T hücrelerdir. EBV B 128 lenfositler içinde latent kalır. EBV DNA'nın birkaç kopyası hücre genomuna integre olurken, sirküler yapıdaki birçok kopya sitoplazmada bulunur. EBV enfeksiyonuna karşı immün yanıt ilk olarak VCA IgM antikorlarıdır, bunu VCA IgG'ler takip eder ve ömür boyu kalıcıdır. Akut enfeksiyonlarda IgM antikorları kullanılır, IgG ise eski enfeksiyonların göstergesidir. Spesifik antikorlara ek olarak nonspesifik heterofil antikorlar da saptanabilir. Heterofil antikorlar koyun veya at eritrositlerini aglutine eder. Çapraz reaksiyon veren Forssman antikorları fare böbrek ekstresi ile adsorbe edilip, yalancı aglutinasyon önlenir. Heterofil antikorlar 6 ay kadar sonra serumda tespit edilemediğinden tedavinin kontrolü amacıyla kullanılır. Bu antikorların EBV enfeksiyonu için spesifik olmadığı, hepatit B ve serum hastalığında da bulunabildiği unutulmamalıdır. Klinik Bulgular Ateş, boğaz ağrısı, lenfadenopati ve splenomegali karakteristik bulgularıdır. Anoreksi ve letarji de sıklıkla bulunur. Hepatit sık görülürken, ensefalit de gelişebilir. Genellikle 2-3 hafta içinde spontan iyileşme olur. Splenomegalinin nadir komplikasyonlarından olan dalak rüptürü özellikle sportif egzersizler sırasında meydana gelebilir. İmmün yetmezliği olanlarda ciddi, sıklıkla fatal seyirli X'e bağlı immunoproliferatif sendrom gelişebilir. Laboratuvar Tanı Başlıca iki tip laboratuvar bulgusu vardır; 1. Hematolojik bulgular; hastalarda lenfositoz vardır, formül lökositte %30'un üzerinde atipik lenfosit saptanır. Bunlar geniş lobuler nükleusa ve vakuollü bazofilik sitoplazmaya sahip sitotoksik T lenfositlerdir. 2. İmmünolojik bulgular; heterofil antikor testi ile infeksiyoz mononükleozun erken tanısı konulur, çünkü ortalama 2 hafta içinde pozitifleşir. İyileşmeden sonra çok kısa bir süre içinde serumda kaybolduğundan hafif enfeksiyonlarda faydalı değildir. Bu amaçla tüp testine (Paul Bunnel) göre daha ucuz, daha spesifik, daha duyarlı olan Mono test kullanılır. EBV'ye spesifik antikorların ölçülmesi özellikle tanı zorluğu çekilen olgularda kullanılır. Hastalığın erken dönemlerinde VCA IgM antikorları ölçülür, VCA IgG ise hafif enfeksiyonların tanısında kullanılır. Burkitt lenfomasında EA saptanabilir. EBNA'da geçirilmiş enfeksiyonların tanısı açısından faydalıdır. Tükrük gibi klinik örneklerden EBV izole edilebilir, ancak teknik olarak zor uygulamalardır. Nükleer antijenler fluoresan antikor boyama yöntemi ile gösterilebilir. Tedavi Komplikasyonsuz hastalara antiviral tedavi gereksizdir. Asiklovir EBV'ye karşı zayıf aktivite gösterir, hayatı tehdit eden enfeksiyonlarda yüksek doz verilebilir. Korunma Aşısı yoktur, immunglobulinler korunmada etkisizdir. Kanser ile İlişki Lenfoid orijinli kanserler ile ilişkilidir. Burkitt lenfoması ve diğer B hücreli lenfomalar (Afrikalı çocuklarda), Nazofarengeal karsinoma (Çin), Timik karsinoma (USA) EBV ile ilişkisi ispatlananlardır. EBV'nin kanser oluşumundaki rolü halen açıklığa kavuşmamıştır. Tablo 3.7 Atipik lenfosit EPSTEİN-BARR VİRUS Lenfositleri infekte edebilen virüsler • CMV • CMV • Toksoplasma gondii • HHV 7 • Kızamıkçık virusu • HIV • Kabakulak virusu • EBV • Viral hepatitler • HBV HTLV • İlaç reaksiyonları • HHV6 • Kızamık 129 130 Tablo 3.8 İnsan tümör virüsleri ve ilişkili olduğu tümörler Virüs tipi İlişkili olduğu kanser DNA virüsleri Human papilloma virüs tip 16 ,18, 31 Servikal kanser (E6 ve E7 proteini) EBV Burkitt lenfoma, Nazofarinks karsinomu, B ve T hücreli lenfoma Hodgkin lenfoma,Timus karsinomu Hepatit B virüsü Primer hepatosellüler karsinom (x proteini) Molluskum kontagiosum virüsü Selim cilt tümörü HSV-2 Servikal karsinom RNA virüsleri HTLV-1 Erişkin akut T hücreli lenfoma HTLV-2 Tüylü hücreli lösemi HCV Primer hepatosellüler karsinom Diğer herpesvirüsler Human Herpesvirüs 6 ve 7 T lenfositlerini infekte eder. Bu virüsler hakkında çok az bilgi bulunmaktadır, ancak HHV 6'nın lenfoproliferatif hastalıklara neden olduğu saptanmıştır. HHV 6 aynı zamanda çocuklarda döküntülü enfeksiyona sebep olur (roseola veya exanthema subitum) (Şekil 3.12). HHV 8'in AlDS'li homoseksüellerde epidemik olarak bulunduğu ve Kaposi sarkomu ile ilişkisi bilinmektedir. Bu nedenle Kaposi sarkomu ile ilişkili herpesvirüs (KSHV) olarak isimlendirilir. Bu virüsün DNA yapısı daha çok EBV'ye benzer ve bu nedenle primer hedefinin lenfositler olduğu düşünülmektedir. Poksivirüs Poksivirüsler en büyük ve kompleks yapılı virüslerdir. Medikal önemi olanlar çiçek virüsü (smalpox), vaccinia virüsü ve molluscum contagiosum virüsüdür. DNA virüs olmasına karşın intrasitoplazmik replikasyon gösterirler. Lezyonlarda Guernieri inklüzyon cisimcikleri yaparlar. Smalpox (çiçek): Etkili aşılama sonucunda dünyadan eradike edilmiştir. Su çiçeğinden farklı olarak cilt lezyonları, çok odacıklıdır, tüm döküntüler aynı dönemdedir, skatris bırakarak iyileşirler. Biyolojik silah olarak önemi vardır. Vaccinia virüs, Variola virüsü dünyadan silen canlı atenüe aşının içindeki virüsdür. 131 Molluscum contagiosum: Deri ve mukozaların küçük, pembe, papüler, siğil tarzında bening tümörleridir. Lezyonlar krater tarzındadır ve içinde beyaz renkli bir içerik taşır. Yakın temas ile bulaşır (seksüel temas dahil). Özellikle çocuklar arasında yaygındır. İmmün sistemi sağlam olanlarda birkaç ay içinde kendi kendine iyileşir. Tedavi lezyonların küretajı ile yapılır. Sistemik tedavisi yoktur. Orf: Koyunlardan bulaşan, hemorajik büllöz lezyonlarla karakterize bir hastalıktır (Koyun kaşıntılı hastalığı). Adenovirüsler Hastalık Adenovirüsler farenjit, konjunktivit ve pnömoni gibi üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına neden olurlar. Keratokonjunktivit, hemorajik sistit ve gastroenterit de sorumlu olduğu enfeksiyonlar arasındadır. Önemli Bilgiler Adenovirüsler kapsülsüz çift sarmal lineer DNA ve izosahedral nükleokapsid yapısına sahiptirler. Kapsidinin her 12 alt biriminden bir fiber çıkar. Fiberler organlara tutunmada görevi olan hemaglutininlerdir. Virionlarından ayrılan fiberlerin insan hücreleri için toksik olduğu gösterilmiştir. Fiber proteinleri (hemaglutinin) tipe spesifik antijenleridir ve bugüne kadar 41 değişik antijenik tipi gösterilmiştir. Adenovirüslerin insan enfeksiyonlarına spesifik antijenleri hexon proteinleri üzerinde lokalizedir (Şekil 3.13). Bazı serotipleri (özellikle 12, 18 ve 31) farelerde sarkom oluşturur, ancak insanlarda tümör oluşumu ile ilişkisi gösterilememiştir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Adenovirüsler aerosoller, fekal-oral yol ve konjunktivalara direk inokülasyon gibi değişik yollarla bulaşabilir. Fekal-oral yol çocuklardaki en yaygın görülen bulaşma şeklidir. Hayvanlarda hastalık yapan adenovirüsler insanlara bulaşmazlar. Adenovirüsler dünyada yaygındır, özellikle askerler gibi sıkışık yaşamda salgınlar yapabilirler. Bazı serotiplerinin özel hastalıklardan sorumlu olduğu gösterilmiştir. Örneğin; 3, 4, 7, ve 21 solunum sistemi hastalıkları, 8 ve 9 epidemik keratokonjunktivit, folliküler konjunktivit, tip 11 ve 21 akut hemorajik sistit ve tip 40 ve 41 infantil gastroenterit etkenleridir. İmmün yetersizliği olan hastalarda adenovirüsler herpesvirüsler kadar başbelasıdır. Özellikle transplant hastalarında fatal seyirli pnömoniler yapabilir. Patogenez ve İmmünoloji Adenovirüsler solunum sistemi, gastrointestinal sistem ve konjunktivalar gibi birçok organın mukozalarının enfeksiyonudur. Nötralizan antikorlara bağlı gelişen immünite tipe sipesifiktir ve yaşam boyu devam eder. 132 Klinik Bulgular Farenjit, farengokonjunktival ateş ve akut respiratuvar hastalık yaparlar. Alt solunum yollarında ise bronşit ve atipik pnömoni etkenidir. Hemorajik sistitte hematüri ve dizüri belirgin semptomlardır. İki yaşın altındaki çocuklarda kan bulunmayan gastroenteritler yaparlar. Adenovirüs enfeksiyonlarının çoğu kendi kendine iyileşir. Enfeksiyonların yarısından çoğu da asemptomatiktir. Laboratuvar Tanı Tanı için hücre kültürlerinde virüsün üretilmesi veya spesifik antikorların iki hafta ara ile 4 kat arttığının gösterilmesi gerekmektedir. Tedavi Bilinen antiviral tedavisi yoktur. Tedavi semptomatiktir. Korunma 4, 7 ve 21 suşları için canlı atenue olmayan aşısı vardır ancak sadece orduda kullanılmaktadır. Epidemik keratokonjunktivit iatrojenik hastalıktır, özellikle göz muayeneleri sırasında aseptik şartlara uyulması ve ellerin yıkanması ile bulaşma önlenebilir. Papovavirüsler Serolojik açıdan papillomavirüsler ile polyomavirüsler olmak üzere iki farklı cins altında toplanırlar. Papillomavirüsler Hastalık Papillomavirüsler siğiller gibi skuamöz hücrelerin bening tümörleri olan papilloma etkenidir. HPV-16-18 gibi bazı tipleri serviks kanseri etkenidir. Önemli Bilgiler Papovavirüs ailesindendir ve polyomavirüsler ile SV40 virüslere benzerler fakat daha büyük genoma sahiptir. E6 ve E7 genleri kansinojeniktir. HPV'nin 100'den fazla serotipi vardır. Ancak bazı serotipleri belirli dokularda enfeksiyon yaparlar. Örneğin; derideki siğillerden HPV-1-4 sorumlu iken (Şekil 3.14), genital siğillerden en sık HPV-6 ve HPV-11 sorumludur. Patogenez ve İmmünoloji Papillomavirüsler skuamoz epitel hücrelerini enfekte eder karakteristik sitoplazmik vakuoller (koilositoz) oluşturur. Bu vakuoller patognomoniktir. Siğiller beningdir ve malignleşmez. Ancak serviks ve penis üzerindeki HPV enfeksiyonları kanserleşebilir (Condyloma acuminata).HPV 16 yüksek, HPV 18 çok yüksek riske sahiptir. 133 Bulaşma ve Epidemiyoloji Bulaşma deri-deri teması ile olur (seksüel geçiş). Genital siğiller en yaygın cinsel yolla bulaşan hastalıklardır (Şekil 3.15). Derideki siğiller çocuklar ve genç erişkinlerde daha yaygın iken, ileri yaşlarda geriler. Hayvanlardaki siğiller insanlar için bulaştırıcı değildir. Tanı genellikle klinik olarak konulur. Lezyonlarda koilositozun görülmesi tanıyı kesinleştirir. Tedavi lezyonlara cerrahi veya topikal asetilsalisilik asit uygulanması ile yapılır. Antiviral tedavisi ve aşısı yoktur. Polyomavirüsler Bu grup içinde simian virüsü 40 (SV40) ve insan virüsleri olan BK ve JC virüsleri bulunur. BK virüs solunum yolu enfeksiyonları ile böbrek epitel hücrelerini enfekte etme özelliği vardır. JC virüs Progresif multifokal lökoansefalopati (PML) etkenidir. 134 Parvovirüsler Hastalık Parvovirüslerin insanlardan enfeksiyon yapan tek suşu Parvovirüs B19'dur. Eritema infeksiyozum (Beşinci hastalık), aplastik kriz (özellikle orak hücreli anemililerde) ve hidrops fötalis (Fetal enfeksiyon) etkenidir. Önemli Bilgiler Çok küçük tek sarmal DNA virüsüdür. Genom negatif DNA'dır. Sadece tek serotipi vardır. Son yıllarda Adenoassociated virüs denilen bir parvovirüs insanlarda rastlantısal olarak tespit edilmiştir. Virüs detektif bir parvovirüsdir, adenovirüs varlığında gelişebilir. Sorumlu olduğu enfeksiyon gösterilememiştir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Başlıca solunum sistemi yoluyla bulaşır. Transplasental bulaşmada görülebilir. Kan donörleri de önemli bir kaynaktır. Dünyada yaygındır. İnsanlar tek kaynaktır, hayvanlarda enfeksiyon yapan suşlar insanlara bulaşmaz. Patogenez ve İmmünoloji B19 başlıca iki tip hücreyi enfekte eder. Bunlardan birincisi kemik iliğinde eritrositlerin prekürsör hücreleridir ve aplastik krizlere neden olur. Bir diğeride kan damarlarındaki endotel hücreleridir, bu da eritema infeksiyozumdaki döküntülerin sebebidir. B19 ile enfekte olan yetişkinlerdeki immünkompleksler döküntü ve artritleri meydana getirir. Klinik Bulgular Dört klinik tipi vardır 1. Eritema infeksiyozum (tokatlanmış çocuk sendromu, beşinci hastalık). Özellikle okul yaşındaki çocukları tutar. Yüzde tipik döküntü, eller ve dirsekler olmak üzere eklem tutulumları önemlidir. Eklem bulguları romatoid artriti taklit edebilir, artropati yıllarca sürebilir. 2. Aplastik krizler: Orak hücreli anemi, talassemililer ve sferositozu olanlarda geçici ciddi aplastik anemi olur. 3. Fetal enfeksiyonlar: Gebe kadın birinci ve ikinci trimesterde enfekte olursa, virüs plasentaya geçip fetusu enfekte eder. Fetal ölüm ve hidrops fetalis meydana gelebilir. Üçüncü trimesterde meydana gelen enfeksiyon klinik tablo yaratmaz. Parvovirüs B19'un konjenital anomali yaptığı gösterilememiştir. 4. Kronik B19 enfeksiyonu: Özellikle HIV enfeksiyonlularda olmak üzere immün yetersizliği olanlarda meydana gelir. Artrit ve atrofatiler ile karakterizedir. Laboratuvar Tanı B19'a karşı gelişen IgM antikorlarının tespit edilmesi ile tanı konur. Virüs boğaz sürüntüsünden elde edilebilir ancak sık kullanılan bir yöntem değildir. Tedavi Spesifik tedavisi yoktur. Standart immunglobulinler immünyetmezliği olan hastalarda faydalı olabilir. Tablo 3.9 Virüsler ve insanlarda oluşturdukları kanserler Virüs ailesi Virüs İnsanda meydana getirdiği kanser Papovavirüsler Human papillomavirüs Genital tümörler Skuamoz hücreli karsinom Orofarengeal karsinom Herpesvirüsler EB virüs Nazofarenks karsinom Afrika Burkitt lenfoması B hücreli lenfoma Hepadnavirüsler Hepatit B virüs Hepatosellüler karsinom Retrovirüsler HTL virüs Yetişkinin T hücreli lösemisi Flavivirüsler Hepatit C virüs Hepatoselüler karsinom 135 Hepatit B Virüsü Hastalık B tipi viral hepatit etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlar tek doğal konaklarıdır. Zarflı ancak etere dirençlidir. Hepadnavirus ailesinin üyesidir. Kısmi çift sarmal DNA yapısındadır. Zarfı yüzey antijen denilen (HBsAg) bir protein taşır. Kor içinde DNA bağımlı DNA polimeraz (revers transkriptaz) vardır. Hasta serumları incelendiğinde üç değişik partikül görülür. Bunlardan 22nm çapında sferik ve 22nm çapında flamenter yapıda olanlar infektif olmayan, 42 nm çapındaki ise infektif partikülleridir (Dane partikülü) (Şekil 3.17). Replikasyon Virüsün genomu tamamlanmamış çift sarmal DNA dan yapılmıştır. Eksik olan + zincir (S zinciri) replikasyon sırasında tamamlanır. Replikasyon sonrasında ise yeni viryonun genomuna ait S zinciri tamamlanamadan genomun kapsidi yapısını tamamlar ve böylece yeni virüslerinde S zincirleri eksik kalır. Virüs eksik zincirini enfeksiyon alanında tamamlamak için reverse transkriptaz taşır. Genomda dört önemli gen bölgesi bulunmaktadır (Şekil .18). 1- S bölgesi; HBsAg 2- C bölgesi ; HBcAg ve HBeAg 3- P bölgesi; DNA polimeraz 4- X bölgesi; HBxAg 136 Tablo 3.10 Hepatit virüslerinin özellikleri HAV HBV HCV HDV HEV Genom RNA DNA RNA RNA RNA Aile Heparnavirüs Hepadnavirus Flavivirü s Deltavir üs Calisivirüs Bulaşma Fekooral Cinsel Parenteral Parenter al Cinsel? Parente ral Cinsel? Fekooral Kuluçka devri 2-6 hafta 2-6 ay 1-6 ay 1-2 ay 2-6 hafta Başlangıç Ani Sinsi Sinsi Ani Ani Kronikleşme Yok Var Var Var Yok Fulminan hepatit riski Düşük Düşük Düşük Yüksek Gebelerde yüksek Pasif bağışıklık Standart immünglobulin Hiper immünglobulin Yok Yok Yok Aşı Ölü Rekombinant Yok Yok Yok HBsAg: ilk pozitifleşen marker HBsAg'dir. Hem Dane partiküllerinin hem de infektif olmayan partiküllerin üzerinde bulunur. HBsAg üç farklı proteinden oluşur. Ayrı başlangıç noktalarından kodlanmalarına bağlı olarak Large (L), Middle (M), Small (S) proteinlerden oluşur. Genomun Pre-S1 geni L proteinini, Pre-S2 geni M proteinini, S geni ise S proteinini kodlar. S proteini, HBsAg'de en çok bulunan proteindir. L ve M proteinlerinin hepatositlere bağlanmada rolü olduğu gösterilmiştir. Pre-S2 bölgesinin karaciğer hücreleri üzerindeki polimerize human serum albumin reseptörlerine bağlandığı bilinmektedir. Anti-Pre-S2 antikorları HBsAg negatifleşmeden pozitifleştiği için, akut dönemdeki hepatit B'li bir hastanın kronikleşme riskinin az olduğu yönünde bir bulgudur. HBsAg'nin glikoproteini a, d, y, w, r determinatlarından oluşmaktadır. Bu determinantlar nedeniyle serotipler oluşmaktadır. Ancak tüm HBV suşlarında a determinantı bulunması nedeniyle aşıların hepsi ile immünizasyon sağlanmaktadır. HBsAg'nin 6 aydan uzun süre pozitifliğinin devam etmesi kronik hastalık lehinedir. HBcAg: HBV'nin "core" bölgesinin antijenidir. Serumda saptanamaz, ancak karaciğer iğne biyopsisi ile gösterilebilir. Bunların bir kısmı hepatositlerin endoplazmik retikulumunda değişikliğe uğraması ile suda eriyebilir HBeAg oluşur. Bu antijen de C geninin Pre-C başlangıç noktasından başlayarak yapılır. Aynı gen bölgesini kullanmaları nedeniyle HBcAg'nin serumdaki göstergesidir denebilir. Bulaştırıcılığın göstergesidir. HBeAg MHC class I antijenler tarafından sunulan antijendir. CD8 T lenfositlerinin hedefi bu hücrelerdir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Hepatit B'nin başlıca bulaşma yolları; Seksüel temas: Cinsel ilişki ile bulaşır. Özellikle homoseksüel ilişki ile sıklığı artar, partner sayısı arttıkça hastalığın bulaşma ihtimali de artar. Parenteral yol: Kan ve kan ürünleri aracılığı ile bulaşır, Kontamine iğneler, kan ve kan ürünü transfüzyonu, hemodiyaliz, uyuşturucu bağımlıları (intravenöz), manikür, akupunktur, tatuaj, konjunktival girişimler bulaşmada önemli faktörlerdir. Vertikal yol: Perinatal bulaşmada transplasental bulaşma nadirdir. Bulaşma doğum sırasında meydana gelir. HBeAg pozitif gebelerde bulaşma hemen hemen kaçınılmazdır. Horizontal yol: Aralarında cinsel temas veya kan teması bulunmayan sıkışık yaşam şartlarındakilerde gelişen bir yoldur. Türkiye'deki en sık görülen bulaşma yoludur. Aile içi, ana okulları, yaşlı bakım evleri, hastaneler, kışlalar en önemli örneklerdir. Patogenez ve İmmünoloji Sitotoksik T hücrelerin aktivitesi sonucunda, hepatositler parçalanır ve hepatit gelişir. Eğer hastaların hücresel immünitesi iyi ise infekte hepatositler yıkılır ve virüs temizlenir. Böylece akut hepatit tablosu ortaya çıkar. Bunu antikor yanıtının gelişmesi (Anti-HBs) izler ve hastaların çoğu iyileşir. Ancak yetersiz yanıt varsa, hastalık kronik hale geçer. Subklinik ve anikterik akut enfeksiyon geçirenlerde kronikleşme daha sık görülür. İyileşen olgularda Anti-HBe gelişmeye başlar. Replikasyonun sürdüğü kronik olgularda HBeAg pozitifliğini korur. Bunlarda bulaştırıcılık fazladır. 137 HBeAg viral replikasyonun göstergelerinden biridir (HBV-DNA, DNA polimeraz, HBcAg gibi), ancak çok güvenilir değildir. HBV karaciğer dışında monositler, kemik iliği, böbrek, pankreas, dalak, safra kanalı epitellerinde de enfeksiyon oluşturur ancak buralarda replike olamaz. Hepatit B bir karaciğer hastalığıdır, ancak ekstrahepatik bulgularda gösterir. Klinik Bulgular İnkübasyonu 6 aya kadar uzayabilir. Olguların sadece 1/4 kadarı ikterik enfeksiyon geçirir. Akut enfeksiyonda genellikle başlangıç hepatit A kadar gürültülü değildir. Ekstrahepatik bulgular sıktır. Özellikle ürtiker, eklem ağrıları, artrit gelişebilir. Derin ikteri olan hastalarda kaşıntı bulanabilir. Gastrointestinal sistem bulguları ön plandadır, hastalarda konstipasyon görülür. Olguların ortalama %1 kadarında fulminan hepatit görülür. Hastalarda akut karaciğer nekrozu ve ensefalopati vardır. Çok yüksek olan ALT ve AST değerleri hızla düşer, üre normalin altına iner, amonyak artar ve PTZ yükselir. Laboratuvar Bulgular ALT seviyesi üst sınırının 10 katını aşanlar ve deRitis oranı (AST/ALT) 1'den küçük olanlar akut hepatitli kabul edilirler. İkterik olgularda hem direkt hem de indirekt bilirubin yükselir. Hastanın serolojisi tablo 6'da ve şekil 3.21 gösterilmiştir. Tablo 3.11 Hepatit B serolojisi Başlang ıç Pencere İyileş me Kronik Aktif Persistan Kronik Taşıyıcı Aşılı HBsAg Pozitif Negatif Negati f Pozitif Pozitif Pozitif Negatif Anti-HBs Negatif Negatif Pozitif Negatif Negatif Negatif Pozitif Anti-HBc IgM Pozitif Pozitif Negati f Negatif Negatif Negatif Negatif Anti-HBc-lgG Pozitif Pozitif Pozitif Pozitif Pozitif Pozitif Negatif HBeAg Pozitif Pozitif Negati f Pozitif Negatif Negatif Negatif Anti-HBe Negatif Negatif Pozitif Negatif Pozitif Pozitif Negatif ALT Çok yüksek Belki biraz Norm al Yüksek Az yüksek Normal Negatif 138 139 Delta Hepatiti (HDV) HDV dünyada yaygındır ancak özellikle Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika ülkelerinde prevalansı yüksektir. Multipl transfüzyon alanlar, intravenöz uyuşturucu bağımlıları ve bunlarla yakın temasta olanlar yüksek risk grubunu oluşturur. Primer bulaşma yollarının HBV ile benzerlik gösterdiği görülmektedir. HDV enfeksiyonu HBV replikasyonuna (HBsAg üretilmesi) bağlıdır. HBsAg delta virüsü için bir zarf gibi davranır. HDV, HBV gen üretimi ile yarıştığı için, enfeksiyonları sırasında hepatit B markerları azalır. İnkübasyon periyodu 2-12 haftadır, ancak süperinfeksiyonları sırasında daha da kısa olabilir. 140 İki tür HDV enfeksiyonu vardır. Koenfeksiyon hastalarda akut viral enfeksiyonun ardından gelişir, hastalarda iki defa ALT piki oluşur, hastaların büyük bölümü iyileşir. Süperenfeksiyon kronik hepatit B'li hastalarda görülür, tek ALT piki oluşur, hastaların büyük çoğunluğu kroniklesin HDV enfeksiyonu tanısı hastalarda anti-HDV IgM antikorlarının gösterilmesi ile konulur. Dünyada iki tip HDV enfeksiyonu epidemiyolojisi vardır. Birincisi Akdeniz ülkelerinde görülen, hepatit B'li hastalarda yakın temas ile bulaşma, ikincisi ise özellikle ABD ve Kuzey Avrupa ülkelerinde kan ve kan ürünleri ile bulaşma şeklidir. Tedavi Erişkinlerde tüm HBV'li hastaların yaklaşık olarak %90'ı iyileşirken, %10 kadarı kronikleşir. Çocuklarda bu oran tersinedir. Kronik hepatit kronik aktif ve kronik persistan olmak üzere ikiye ayrılır. Karaciğer enzimlerinin normal olduğu, hastada klinik bulguların bulunmadığı sadece HBsAg taşıyıcılığı ile karakterize kronik taşıyıcılarda vardır. Tedavide interferon alfa 6 ay, 1 yıl ve 2 yıllık sürelerde kullanılır. İnterferon ya tek olarak veya bazı tedavi protokollerinde Lamivudin ile kombine edilerek kullanılabilir. Son yıllarda Lamivudin'in tek olarak kullanıldığı protokoller de uygulanmaktadır. Korunma Plazma kaynaklı veya rekombinan aşılar 0, 1, 6. aylarda uygulanır ise %95 üzerinde koruyuculuk sağlar. Mümkün olduğunca herkes aşılanmalıdır. Yenidoğanlarda anne HBsAg'li ise hem aşı hem de hiperimmunglobulin uygulanır. Şişmanlarda, sigara içenlerde, erkeklerde ve yaşı ileri olanlarda immünite sağlanamayabilir. Hepatit aşıları içinde sadece HBsAg bulunduğundan gebeler de dahil olmak üzere herkese uygulanabilir. 141 RNA VİRÜSLER İnfluenzae Virüsler Ortomyxovirus grubundandırlar. "Myxo" denilince musinler (glikoprotein) ile etkileşen virüsler anlamını taşır. Paramyxovirüslerden segmenter RNA'ları bulunması ile ayrılırlar. Hastalık Dünyada grip pandemileri yapan virüslerdir. Büyük pandemilerden inluenza A sorumludur. İnfluenza B'de salgın yapabilir ancak influenza C salgın yapmaz, bölgesel enfeksiyonlardan sorumludur. İnfluenzae A ile pandemiler her 10 ile 20 yılda bir meydana gelir, ancak her yıl farklı ülkelerde salgınlar yapabilir. Önemli bilgiler Zarflı, helikal yapıda nukleokapsidi olan, segmenter tek sarmal RNA virüslerdir. Zarflarının üzerinde iki farklı çıkıntı vardır; Hemaglutinin ve nöraminidaz. Hemaglutinin konak hücrelere tutunmayı sağlarken, nöraminidaz ise koruyucu mukus tabakayı sulandırarak, reseptörler ortaya çıkarır. Dünyadaki büyük epidemiler virüsün yüzeyindeki bu reseptörleri değiştirmesi sonucunda ortaya çıkar. Birçok hayvan (kuşlar, tavuklar, atlar, domuzlar) influenza A virüsünü taşırlar ve insanlarda büyük epidemilerin oluşmasını sağlayan antijenik değişimlerin kaynağıdırlar. A/Johannesburg/94 (H3N2) influenza virüsünün yazılışını gösterir. A grup antijenidir. Daha sonrakiler virüsün izole edildiği yer ve zamanı gösterir. H3N2 ise hemaglutinin ve nöraminidaz'ın tipleridir. H1N1 ve H3N2 influenza A'nın en bilinen suşlarıdır ve son zamanlardaki aşılarda sıkça kullanılmaktadır. Kuş gribi: Bu hastalık, influenzavirus A'ya bağlı olarak genellikle kuşlarda ortaya çıkar. Patojenitesi yüksek olan kuş gribi viruslarının yabanıl kuş topluluklarında bulunmadığı; H5 ya da H7 alt tipindeki patojenitesi düşük olan kuş gribi viruslarının, kümes hayvanları arasında yayıldıktan sonra geçirdikleri mutasyonlarla yüksek patojenite kazandıkları kabul edilmektedir. İnfluenzavirus A H5N1, ilk kez 1961'de Güney Afrika'da balıkçıllardan izole edilmiş olmakla birlikte, patojenitesi yüksek kuş gribi çok daha önceden, ilk kez 1878'de italya'da tanımlanmıştır. Kuş gribi virusunun doğal rezervuarı, yeşilbaş ördeklerdir ve enfeksiyona en dayanıklı olan kuşlar da bunlardır. Virusları çok uzaklara taşıyabilmelerine ve dışkılarıyla çıkarmalarına karşılık, yalnızca hafif ve kısa süren bir hastalık geçirirler. Evcil ördeklerdeki infeksiyon ise tıpkı tavuklar, hindiler, kazlar ve benzeri kümes hayvanlarındaki gibi öldürücüdür. Kuş gribinin, özellikle patojenitesi yüksek formla oluşan salgınların, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kümes hayvanları endüstrisi ve çiftlik sahipleri üzerindeki etkileri son derece yıkıcı olabilir. Kuş gribi salgınları bir ülkenin içine yayılacak olursa, kontrol altına alınması çok güç olabilir. Hastalık, ülkeden ülkeye canlı kümes hayvanlarının ticareti aracılığıyla yayılabilir. Göçmen kuşlar da virusu uzaklara taşıyabilir; geçmişteki patojenitesi yüksek kuş gribinin uluslararası yayılımı böyle açıklanmaktadır. İnsandaki olgular, kümes hayvanları arasında patojenitesi yüksek kuş gribi salgınlarıyla eşzamanlı olarak görülmektedir. Zaman içinde daha çok insan infekte olup bunlar bir de insana ve kuşa özgü influenzavirus suşlarıyla aynı anda infekte olurlarsa, bu insanlar insandan insana kolayca bulaşmayı sağlayacak insan genlerine sahip olan yepyeni bir alt tipin yoğrulduğu bir hamur teknesi gibi işlev görebilir. Böyle bir olay, bir grip pandemisinin başlangıcı da olacaktır. H5N1 suşunun sağlık çalışanları, aile bireyleri, tavukçuluk yapanlar ve tavuk imha ekiplerinde çalışanlarda insandan insana çok sınırlı bir biçimde de olsa bulaşabildiği anlaşılmaktadır. Kuşa özgü influenzavirus H5N1 ile oluşan insan infeksiyonunun klinik gidişine ilişkin yayımlanmış bilgiler sınırlıdır. 1997 Hong Kong salgınında hastalananlarda gripteki gibi tipik belirtiler (ateş, boğaz ağrısı, öksürük ve kas ağrıları), göz infeksiyonları, pnömoni, akut sıkıntılı solunum sendromu (ARDS), çoğul organ yetersizliği, lenfopeni, karaciğer enzim düzeylerinde yükselmeler ve pıhtılaşma bozuklukları gibi belirti ve bulgular bildirilmiştir. Salgın, gerek önceden sağlıklı erişkin ve çocukları, gerekse kronik tıbbi sorunları olanları etkilemiştir. Bulaşma ve epidemiyoloji Virüs damlacık enfeksiyonu yoluyla bulaşır, iki tip antijen değişimi vardır. Antijenik shift; genomda majör değişimdir ve her 10-11 yılda bir meydana gelen büyük salgınlardan sorumludur. Antijenik drift; minör değişiklikleri gösterir. Grip özellikle kış aylarında meydana gelir, bakteriyel superenfeksiyonlar eklenirse yaşlılarda ölümler görülebilir. 142 Patogenez ve İmmünite Enfeksiyon üst ve alt solunum yollarında lokalize kalır, sistemik bulgulara rağmen nadiren viremi olur. Miyalji gibi sistemik bulgular dolaşan sitokinlere bağlıdır. Solunum yollarında nekroza yol açmaz, influenza virüse bağlı pnömoni interstisyel tiptedir. İmmünite salgısal IgA'ya bağlıdır. IgG gelişir ancak koruyucu özelliği azdır. Sitotoksik T hücrelerin de koruyucu etkisi vardır. Klinik bulgular 24-48 saatlik inkübasyonun ardından, ateş, miyalji, baş ağrısı ve öksürük gelişir. Bulantı ve kusma da eşlik edebilir. Bakteriyel superenfeksiyon gelişmemiş ise semptomlar spontan olarak 4-7 günde geriler. Nadir görülen komplikasyonu ensefalopati ve karaciğerde dejenerasyon ile karakterize Reye sendromudur. İnfluenza B ve suçiçeği gibi viral enfeksiyonlarda ateşin düşürülmesi için kullanılan aspirin patogenezde rol oynar. Ayrıca sekonder bakteriyel enfeksiyonlar, Guillain-Barre sendromu görülebilir. Laboratuvar tanı Tanı büyük çoğunlukla klinik bulgular ile konulur. Hücre kültürleri ve antikor titresindeki yüksekliklerin gösterilmesi de gerçek tanının konması için yardımcıdır. Tedavi Amantadin hem tedavi hem de korunmada kullanılmaktadır. Virüsün hedef hücreye penetrasyonunu veya virüsün kılıfından soyulmasını engeller. Başlıca endikasyonu bilinci kapalı, yaşlı ve immün sistemi bozuk olanlardır. Amantadin sadece influenza A'ya etkilidir, influenzae A ve B'ye birlikte etkili olan oseltamavir'dir. Korunma Ölü influenza A ve B aşıları kullanılmaktadır. Her aşıda 3 suş bulunur, bunlardan ikisinin A birinin B susu olmasına dikkat edilir. Aşı her yıl yeniden formüle edilir. Korunma ortalama 6 ay kadardır, korunmanın sürekli olması için her yıl aşılamanın yapılması gerekmektedir. Kızamık Virüsü(MEASLES) Kızamık etkenidir. Nadir olarak subklinik kızamık görülebilir. Önemli Bilgiler Paramyxovirüs ailesindendir. Tek bir serotipi vardır. Zarfının üzerinde hemaglutinin ve hemolitik aktivite gösteren iki tip antijeni bulunur. Bulaşma ve Epidemiyoloji Bulaşma prodromal dönem ile döküntünün başladığı birkaç gün içinde damlacık enfeksiyonu yoluyla olur. Dünyada yaygındır, 2-3 yılda bir büyük epidemiler yapar. Gelişmekte olan ülkelerde malnütrisyonlu çocuklardaki enfeksiyonlar sağlıklı olanlara göre daha ağır seyirlidir. AIDS gibi hücresel immün sistem bozukluğu olanlarda hastalık ölümcül seyreder. Patogenez ve İmmünite Üst solunum yollarının enfeksiyonunun ardından virüs kana geçer ve RES hücrelerini infekte eder, burada tekrar replike olur. Daha sonra kan yoluyla deriye yayılır. Döküntüler sitotoksik T hücrelerinin kızamık ile infekte olmuş derideki vasküler endotel hücrelerini etkilemesi sonucunda gelişir. Burada antikora bağımlı vaskülitin rolü vardır. Bir müddet sonra döküntüler ortaya çıkar. Multinükleer dev hücreler (Warthin Finkeldey dev hücreleri) lezyonlarda görülür. Hastalığı geçirenlerde yaşam boyu kalıcı immünite gelişir. IgG tipi antikorlar viremi sırasında virüslerin nötralizasyonunda rol oynarsa da, hücresel immünite daha önemlidir. Anneden antikorların plasenta aracılığı ile geçmesi nedeniyle infantlar 6 ay süresince korunma altındadır. Enfeksiyon sırasında geçici hücresel immünite depresyonu görülür. PPD deri testi negatifleşebilir ve tüberküloz reaktivasyonu görülebilir. Kızamık virüsü makrofajların yüzeyinde bulunan IL-12 üretiminden sorumlu olan CD46 reseptörlerine bağlanır, böylece hücresel immün sistemde baskılanma görülür. Klinik Bulgular Ortalama 2 haftalık bir inkübasyon periyodunun ardından ateş, konjunktivit (fotofobi), burun akıntısı, öksürük ile karakterize prodromal şikayetler görülür. Koplik lekeleri tanıda önemli bir bulgudur. Birkaç gün sonra yüzden başlayarak aşağıya doğru yayılan döküntüler görülür (Şekil 3.22). 143 Ciddi komplikasyonları vardır. Her 1000 olguda bir ensefalit görülebilir. Mortalite %10, kalıcı sekel oranı ise %40'tır. Kızamığa bağlı primer dev hücreli veya sekonder bakteriyel pnömoni gelişebilir. Hastalıktan birkaç yıl sonra MSS'nin fatal seyirli hastalığı olan subakut sklerozan panensefalit (SSPE) gelişebilir. Tablo 3.12 Yavaş virüs enfeksiyonları Yavaş virüs enfeksiyonları Virüs tipi Subakut sklerozan panensefalit Kızamık Progresif multifokal lökoensefalopati Polyoma JC Progresif Rubella ensefaliti Kızamıkçık HIV ensefalopatisi HIV Ölü aşı verilmiş veya hafif enfeksiyon geçirmiş kişilerde atipik kızamık gelişir. Koplik lekeleri olmaksızın atipik döküntüler ile karakterizedir. Günlerce süren ciddi bir klinik tablo oluşturur. Hasta bulaştırın değildir ve virüs izolasyonu yapılamaz. Anneden geçen antikorlar nedeniyle halen korunma altında olan bebeklerde ve enfeksiyonun hemen öncesinde hiperimmün kızamık immünglobulini veya normal gama globulin preparatlarının uygulandığı kişilerde ortaya çıkan hafif kızamık tablosuna modifiye kızamık denir. Ölü aşıların kullanılmamasından artık atipik kızamık yetişkinlerde görülmemektedir. Laboratuvar Tanı Tanı klinik bulgular ile konulur. Hücre kültürlerinde virüsün izolasyonu mümkündür ancak, tanıda güçlük çekilen olgularda antikor fitresinin iki hafta içinde 4 kat artması değerli bulgudur. Dokularda intranükleer ve intrasitoplazmik inklüzyon cisimcikleri oluştururlar. Tedavi ve Korunma Antiviral tedavisi yoktur. Canlı, attenüe aşılar ile korunma sağlanır. Aşı ile etkili korunma sağlanır ve yan etkisi çok azdır. Genellikle 15 aylık çocuklara rubella ve mumps aşısı ile birlikte yapılır. 15 aydan daha küçük çocuklara aşı yapılmaz, çünkü maternal antikorlar virüsü nötralize eder ve immün yanıt düşebilir. İmmünitenin azalmasını önlemek amacıyla rapel dozlar tavsiye edilir. Canlı aşı olması nedeniyle immün yetersizliği olanlar ile gebelere uygulanmaz. Ölü aşılar artık kullanılmamaktadır. Enkübasyon periyodunun erken dönemlerinde immünize olmamışlarda standart immünglobulin kullanılabilir. Mumps Virüs Kabakulak etkenidir 144 Önemli Bilgiler İnsanlar tek doğal kaynaklarıdır. Dünyada yaygındır, bilinen bir serotipi vardır, kış aylarında insidensi artar. Hastalık benign seyirlidir, spontan olarak bir hafta içinde düzelir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Damlacık enfeksiyonu yoluyla bulaşır. Çocukların %30 kadarı klinik bulgular göstermeksizin enfeksiyonu geçirir. Patogenez ve İmmünite Virüs solunum sistemi yoluyla enfeksiyonu meydana getirdikten sonra dolaşım yoluyla parotis bezlerine, testislere, overlere, pankreasa ve meninkslere yerleşir. Parotis bezine Stenon kanalı yoluyla yanak mukozasından da ulaşabilir. Klinik Bulgular Ortalama 3 haftalık bir inkübasyon döneminin ardından, ateş, iştahsızlık, bulantı ve bunu takiben parotis bezinde unilateral veya bilateral şişme meydana gelir. Karakteristik özelliği limon yedirildiği zaman parotisde ağrı meydana gelmesidir. Önemli iki komplikasyonu vardır. Puberte dönemindeki erkeklerde bilateral testis tutulması sonucu sterilite meydana gelebilir. Tunica albuginia'nın fibröz hal alması nedeniyle testisler üzerine baskı olur ve bu da spermatozitlerin nekrozu ile sonuçlanır. Tek taraflı orşitlerde sterilite olmaz. Diğer önemli komplikasyonu menenjittir. Tüm kabakulak olgularının yaklaşık %15'inde gelişir. Genellikle selim seyirli, kendiliğinden sekelsiz iyileşir. Laboratuvar Tanı Tanı klinik bulgular ile konulur. Tükrük, BOS veya idrardan hücre kültürleri ile virüs elde edilebilir. İntrasitoplazmik ve intranükleer inklüzyon cisimciklerine sebep olur. S Ag'ni pozitifliği erken tanı kriteri olarak kullanılır. Hemaglutinin ve nöraminidaz antijenlerine V Ag'ni denir. Ömür boyu kalıcıdır. Antikor tarama testlerinde 4 katlık artış tanı açısından değerlidir. Tedavi ve Korunma Spesifik tedavisi yoktur. Ödemi engellemek amacıyla semptomatik tedavi yapılır. Canlı attenüe aşı ile korunma sağlanır. Aşı uzun süreli (en azından 10 yıl) immünite sağlar. Measles ve Rubella ile birlikte 15 aylık çocuklara uygulanır. Canlı aşı olması nedeniyle immün yetmezliği olanlar ile gebe kadınlara kullanılmaz. Standart immunglobulinler hastalıktan korunmada ve orşit gelişmesinde koruyucu değildir. Sounum Sinsisyumu Virüsü (RSV) Süt çocuklarında pnömoni ve bronşiolit etkeni önemli bir virüsdür. Önemli Bilgiler Yüzeylerinde hemaglutinin ve nöraminidazları yoktur, füzyon proteinleri bulunur. Bunlar hedef hücrelere tutunmaya yarar ve multinükleer dev hücrelerin gelişmesine sebep olur. Sinsitia denilen bu dev hücreler virüse de ismini verir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Damlacık enfeksiyonu ile veya kontamine ellerin ağız-buruna dokunulması ile bulaşır. Kış aylarında salgınlar oluşturur. Dünyada yaygındır, 3 yaşın altındakilerde görülür. Hastanedeki süt çocukları arasındaki salgınları önemlidir. Bu salgınlar hastane personeli tarafından meydana getirilir, el yıkama veya eldiven kullanma gibi basit önlemler ile önlenebilir. Patogenez ve İmmünite İnfantlarda daha ciddi seyirlidir, yetişkinlerde üst solunum yolu enfeksiyonları yaparken, infantlarda alt solunum yollarını tutar. Solunum sisteminde lokalizedir, viremi olmaz. İnfantlardaki ciddi enfeksiyonlarında bir immunopatojenik mekanizma gelişebilir. Anneden geçen antikorlar virüs ile reaksiyona girerek, respiratuvar sistem hücrelerinde harabiyete sebep olabilir. 145 İmmün sistemin rolü tam olarak tespit edilememiştir. Hem serum hem de sekretuvar antikorlar RSV yanıtında önemlidir. Ancak özellikle nazal sekresyondaki IgA tipindeki sekretuvar antikorların reenfeksiyona karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. Klinik Bulgular İnfantlarda bronşiolit ve pnömoni etkenidir. Sekonder bakteri enfeksiyonları nadir görülür. Büyük çocuklarda ve yetişkinlerde ise üst solunum yolu enfeksiyonu şeklindedir. Laboratuvar Tanı Solunum yolundan alınan materyalde immunfluoresans yöntemler ile veya hücre kültürleri ile virüs gösterilebilir. Multinükleer dev hücreler şeklindeki sitopatik etkisi tanı koydurucudur. Tanıda spesifik antikorların 4 kat artması anlamlı bir bulgudur. Tedavi ve Korunma Hastanede yatan infantların ciddi hastalıklarında aerosol tarzında ribavirin kullanılır. Ribavirin'in hiperimmünglobulin ile birlikte kullanılması daha etkilidir. Aşısı yoktur. Parainfluenza Virüs Çocuklarda akut larengotrakeobronşit ve pnömoni etkeni iken, yetişkinlerde grip benzeri enfeksiyondan sorumludur. Önemli Bilgiler Virüs yüzeyinde hemaglutinin, nörominidaz ve füzyon proteinleri bulunur. Füzyon proteinleri dev hücrelerin gelişmesine sebep olur. Hayvanlarda ve insanlarda enfeksiyon yapan tipleri olmasına rağmen, hayvan enfeksiyonu yapanlar insanları etkilemez. Bulaşma ve Epidemiyoloji Dünyada yaygındır, kış aylarında epidemiler yapar ve başlıca damlacık enfeksiyonu şeklinde bulaşır. Patogenez ve İmmünite Viremi yapmaksızın, alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları yaparlar. Enfeksiyonların çoğu subklinik seyirlidir. 4 tipi vardır. Parainfluenzae virüs tip 1 ve 2 en sık enfeksiyon yapan suşlarıdır. Klinik Bulgular Beş yaş altındaki çocukların krup etkenidir. Grip, farenjit, bronşit ve pnömoni de yapabilir. Laboratuvar Tanı Tanı klinik olarak konur. Hücre kültürlerinde virüsün izole edilmesi, antikorların 4 kat artmasının gösterilmesi de ayırıcı tanıda kullanılabilir. Tedavi ve Korunma Antiviral tedavisi ve aşısı yoktur. Rubella Virüs Kızamıkçık ve konjenitai rubella sendromu etkenidir. Önemli Bilgiler Togavirüs ailesindendir. insanlar doğal konaklarıdır. Bulaşma ve Epidemiyoloji Damlacık enfeksiyonu ile bulaşır. Dünyada yaygındır. Her 6-9 yılda bir büyük epidemiler yapar. Özellikle gebeler tehlike altındadır. 146 Patogenez ve İmmünite Başlangıçta virüs nazofarenkste ve lokal lenf bezlerinde replike olur. Kan yoluyla iç organlara ve deriye yayılır. Döküntünün nedeni halen kesin olarak açıklığa kavuşturulamamıştır, antijen-antikor kompleksine bağlı vaskülit olabileceği öne sürülmektedir. Klinik Bulgular İki tip enfeksiyonu vardır. 1. Rubella: Hafif seyididir. Prodromal belirtilerin ardından makulopapüler döküntüler yüzden başlayarak ekstremitelere yayılır (Şekil 3.24). Posterior auriküler lenfadenopati önemli bir bulgusudur. Döküntüler 3 gün içinde kaybolur. Yetişkin rubellasında özellikle kadınlarda immünkomplekslere bağlı poliartritler görülebilir. 2. Konjenitai rubella sendromu : Rubella virüs teratojendir. Gebe kadın ilk trimesterde akut enfeksiyon geçirirse (özellikle ilk ayında), maternal viremi ve fetal enfeksiyon sonucunda konjenitai malformasyonlar görülebilir. Başlıca kalpte (patent ductus arteriosus), gözlerde (katarakt), ve beyinde (mental retardasyon) malformasyonlar görülür. Laboratuvar Tanı Hücre kültürlerinde üretilebilir, ancak sitopatik etkisi yoktur. Antikor fitresinin 4 kat artması tanı açısından değerlidir. Gebe kadında rubella virüs ile karşılaştığında, IgM artışı akut enfeksiyonu gösterir. IgG'nin 1:8 ve daha üstündeki fitreleri gebe kadını koruyacaktır. Tedavi ve Korunma Antiviral tedavisi yoktur. Canlı, attenüe aşısı ile korunma sağlanabilir. Aşı ortalama 10 yıl kadar koruyucudur. 15 aylık çocuklara MMR aşısı şeklinde yapılır. Genç kadınlara yapılan aşıların ardından, 3 ay süresince kontrasepsiyon uygulanır. Rabies Virüs Kuduz virüsüdür. Rhabdovirus ailesindendir. Önemli Bilgiler Mermi şeklinde kapsidi vardır, bunun da etrafı zarf ile çevrilidir. Negatif RNA'sı bulunması nedeniyle RNA bağımlı RNA polimeraz taşır (Şekil 3.24). 147 Çok geniş konak grubu vardır, bazı memelilerin enfeksiyonu insan bulaşlarında önemlidir. Üç ayrı tip virüs vardır; 1- Sokak virüsü: Kuduz yapan virüsdür 2- Sabit virüs: Sokak virüsünün tavşan beyninde pasajlanması ile elde edilir. Semple aşısındaki virüsdür 3- Flury suşu: Sokak virüsünün embriyonlu yumurtada pasajlanması ile elde edilir, hayvan aşıları elde etmekte kullanılır. İnsan aşılarından farklı olarak hayvan aşıları canlı virüs aşısıdır. Bulaşma ve Epidemiyoloji Bulaşma hayvan ısırıkları ile olur. Dünyada tilki, kurt, çakal gibi yabani hayvanlar bulaştırıcılıkta sorumlu iken, Türkiye'de sokak köpeklerinden bulaşma görülür. Kuduz bir hayvan tarafından ısırılma sonucunda kuduz gelişme riski %30-40 iken, tırmalama yolu ile bulaşma riski %1'dir. Yarasalar, kendileri hastalanmazlar, ısırıkları ile hayvanlara, yaşadıkları mağaralarda taşıdıkları virüslerin inhalasyonu ile insanlara bulaştırabilirler. Farelerde tükrük bezlerine virüs ulaşmadan hayvan öldüğü için, fare ısırığı ile kuduz bulaşmaz. Patogenez ve İmmünite Virüs ısırık bölgesinde sitoplazmik membrandaki asetil kolin reseptörlerine yapışır. Burada replike olur. Yeterli sayıya ulaşınca duyu sinirlerine gelir. Alınan virüsün sayısı çok fazla ise direkt duyu sinirlerine ulaşma görülür. Günde ortalama 2 cm hızla periferik duyusal sinirde aksoplazmik yoldan ilerler ve spinal korda ve oradan da merkezi sinir sistemine ulaşır. Burada konak hücrede tipik intrasitoplazmik inklüzyon cisimciklerini yapar (Negri cisimcikleri). En çok omurilikte, serebellumda, hipokampus'un ammon boynuzunda görülür. Klinik Bulgular 1- İnkübasyon dönemi: Yaranın büyüklüğüne, virüs miktarına ve yaranın beyne yakın olmasına göre değişir. Baş ve boyun bölgelerinden ısırılmalarda daha kısadır. 2- Prodromal dönem: Semptomlar virüsün merkezi sinir sistemine girmesi ile başlar. Genel enfeksiyon bulguları görülebilir. Isırık yerindeki ağrı, kaşıntı ve parestezi kuduzun spesifik ilk bulgusudur. İrritabilite görülebilir. 3- Nörolojik dönem: Hasta kızgın görünümlü, ajitedir, halusinasyonlar görür. Saldırganlık, ajitasyon, kaçma, ısırma ve sakin dönemler kısa aralıklarla birbirini izler. Otonom sinir sistemi etkilenmesine bağlı hipertermi, taşikardi, hipertansiyon ve hipersalivasyon görülür. Larenks, farenks ve diyafragmada spontan veya yutkunma gibi uyaranlarla ağrılı spazmlar başlar. Hidrofobi gelişir. Generalize konvülziyonlar görülür. Hidrofobiye fotofobi ve aerofobi eşlik eder. Hastalar nöbetler sırasında kaybedilebilir. 4- Koma dönemi : Genelde semptomlardan sonra bir haftalık dönem içinde görülür. Hastalar asfiksi veya diğer komplikasyonlar ile ex olurlar. 5- Ölüm Laboratuvar Tanı Tanı klinik bulgular ile konulur. EEG ile tipik ensefalit bulguları görülür. MR normaldir. Gerçek tanı beyin biyopsisi ile konulur. Beyin dokusunda Negri cisimciklerinin gösterilmesi önemli bir bulgudur. 148 Virüs kültürleri ile kesin tanı konulur. Ölen şüpheli hayvanların başı kesilir, gliserinli-tuzlu su ile ıslatılmış bezler ile laboratuvara gönderilir. Burada Negri cisimcikleri araştırılır. Tedavi ve Korunma Semptomlar başladıktan sonra tedavi imkanı yoktur. Önemli olan hastalığın meydana gelmesini engellemektir. Bu nedenle aşı kullanılır. İnsan diploid hücrelerinden üretilmiş aşılar kullanılmaktadır (HDCV). Semple tipi aşılar, yavru fare beyin dokusu aşısı ve kanatlı fare beyin dokusu aşıları artık kullanılmamaktadır. Aşı uygulamasının sonucunda serumda koruyucu nötralizan antikor düzeyleri yaklaşık olarak bir hafta sonra gelişmektedir. Kafa ve boyundan ısırıklarda aşı ile birlikte kuduz için spesifik immünglobulin kullanılmalıdır. Bunlar ya hayvan kaynaklı antirabies serum (ARS) veya insan kaynaklı rabies hiperimmunglobulindir (RHIG). RHIG'de anafilaksi veya serum hastalığı riski yoktur ve daha etkilidir. 20 İÜ/kg uygulanır. ARS etkili olması için iki kat fazla dozda uygulanır. Hiperimmünglobulinler ilk bir hafta içinde uygulanmalıdır, daha sonraki günlerde yapılmasının bir faydası yoktur. Aşı ile ayrı enjektörlerde ve ayrı bölgelerde aynı anda uygulanabilirler. Isıran hayvan, ısırdıktan sonra 10 gün yaşamışsa hastada aşılama kesilir. Korunma Evcil hayvanlar Flury suşu ile hazırlanmış canlı attenüe aşılar ile aşılanır. Temas öncesi: 0, 7, 21/28 nci günlerde HDCV hayvancılıkla uğraşanlara, laboratuvar çalışanlarına, veterinerlere, kırsal kesimlere çıkacaklara uygulanır. Bu aşı 2 yıl koruma sağlar, ancak sürekli risk altındakilere 6 ayda bir veya yılda bir booster aşılama yapılır. Temas sonrası: Temas sonrası korunmanın ilk kademesi yaranın sabunlu su ile yıkanmasıdır. Kuduz sadece bu uygulama ile %80'in üzerinde önlenmektedir. Semple aşısı ile ağır yaralanmalarda 20 gün, hafif yaralanmalarda ise 14 gün süresince karın derisi altına uygulanır. HDCV; 0, 3, 7, 14, 28'inci günlerde deltoid kasına intramusküler uygulanır. Aynı zamanda gerekli görülür ise RHIG 'de yapılır. Isıran hayvan 10 gün süresince sağ ise aşı kesilir. Son yıl içinde aşı yapılmışlara 0 ve 3. günlerde iki doz aşı yapılması yeterli olmaktadır. Picornaviruslar Medikal önemi olan picornavirüsler enterovirüsler ve rhinovirüsler olmak üzere ikiye ayrılır (Tablo 3.13); Enterovirüslerin konağa giriş yolu GİS iken, rhinovirüslerin giriş yolu burun ve boğaz dır. Enterovirüsler 37°C'de ürerken, rhinovirüsler 33°C'de üremeyi severler. Enterovirüsler aside dayanıklıdır. Tablo 3.13 Pıcornavirüs ailesi ve serotipleri Enterovirüsler 31 Echovirüs 23 Coxsackie A 6 Coxsackie B 4 Enterovirüs 3 Poliovirüs 1 Hepatit A Rhinovirüsler 100 serotip 149 ENTEROVİRÜSLER Poliovirüsler Poliovirüslerin üç antijenik tipi vardır, en epidemik olanı tip 1'dir. Bulaşma ve Epidemiyoloji Pastörize edilmemiş süt, krema ve dondurma ile bulaşır. Oral yoldan alındıktan sonra, tonsillalar, lenf bezleri, farenks, mide ve barsaklarda replike olurlar. Patogenez ve İmmünite Merkezi sinir sistemine ulaşan virüsler, sinir hücrelerinde reversibl harabiyet yaparlar. Medulla spinalis ön boynuz hücreleri, beyinde vestibüler sistem ve serebellum tutulur. Miyokardit, peyer plak ülserleri ve lenfoid hiperplaziye yol açar. Klinik Bulgular Klinik formları dört değişik şekilde görülür; 1. Asemptomatik inaparan enfeksiyon: Hastalığa yakalananların %90'ında görülür. 2. Minör hastalık: Grip benzeri semptomlar görülür. 3. Aseptik menenjit: Olguların %1-2 kadarında görülür, minör hastalık semptomlarına menenjit bulguları eklenir, iyi seyirlidir 4. Paralitik poliomyelit (Majör hastalık): Olguların ortalama %1 kadarında görülür. Aşağı motor nöronların hasarı sonucu gelişen flask tipte paraliziler hastalığın tipik bulgularıdır. Hastalığın ağır formu olan bulber poliomyelitte farenks, kord vokaller ve respiratuvar kaslar etkilenir. Hastalar kaybedilmezse tam iyileşme görülür. Guillain-Barre sendromu ile karşılaştırıldığında, ekstremite paralizileri asimetriktir, BOS proteini ve hücre sayısı aseptik menenjit bulguları verir, ateş yüksektir. Hastalığın ardından 6 ay gibi uzun bir sürede iyileşme görülür. Ağır olgularda sekel kalabilir. Sensoryel tutulum nadirdir. Olguların büyük bir bölümünde postpolio sendromu görülür. Laboratuvar Tanı Virüsün boğaz, dışkı ve BOS'tan izolasyonu veya antikor titresindeki artış ile tanı konur. Tedavi ve Korunma Antiviral tedavisi yoktur. Korunmada oral attenüe-canlı sabin aşısı veya İM inaktive ölü Saik aşısı kullanılmaktadır. Sabin aşısının, viremi ve 1:1 milyon kişide paralitik hastalık geliştirme riski nedeniyle özellikle erişkinlere, gebelere ve doğumsal immün yetersizliği olanlara Saik aşısı uygulanmalıdır. Coxsackievirüsler New York'ta Coxsackie kasabasında ilk olarak izole edilmiştir, ismini de oradan alır. Önemli Bilgiler Değişik hastalıkların etkenidir. A ve B grubuna ayrılır. Gruplaşma farelerdeki etkisine bağlıdır. Grup A virüsler yaygın miyozit, flask paraliziler yaparken, grup B virüsler jeneralize, kalpte, pankreasta ve merkezi sinir sisteminde daha az ciddi lezyonlara ve fokal miyozite sebep olur. Şimdiye kadar 24 A serotipi, 6 B serotipi bulunmuştur. Bulaşma ve Epidemiyoloji Temel bulaşma yolu fekal-oral yoldur, ancak aerosollerin respiratuar sistem yoluyla da bulaşmayı gerçekleştirdiği bilinmektedir. İnsanlar tek doğal konaklarıdır. Patogenez ve İmmünite Grup A virüsler deri ve mukozaları tercih ederken B tipi virüsler kalp, plevra, pankreas, karaciğer gibi organlarda enfeksiyon yapar. Her ikiside meninksleri ve motor nöronları etkileyerek paralizi yapabilirler. Orofarenks ve gastrointestinal sistemde replike olmalarına rağmen kan dolaşımı yoluyla yayılırlar. İmmünite enfeksiyon geçirenlerde IgG tipi antikorlar ile sağlanır. 150 Klinik Bulgular (Tablo 3.14) Grup A spesifik hastalıklar: Herpangina; yüksek ateş, boğaz ağrısı, anoreksi, bulantı kusma ile orofarenkste veziküller ile karakterizedir. El-ayak-ağız hastalığı özellikle çocuklarda el, ayakta veziküler lezyonlar ve ağızda ülserasyon ile karakterizedir. Grup B Spesifik hastalıklar: Plörodini (Bronholm hastalığı, epidemik miyalji) Ateş ve ciddi plörezi tipinde ağrı ile karakterizedir. Miyokardit ve perikardit gelişebilir. Coxsackievirus B4 ile farelerde pankreas hasarına bağlı Diabetes mellitus gelişmektedir. Bu virüsün insanlarda jüvenil diabet etkeni olabileceği düşünülmektedir. Her ikisinin birlikte yaptıkları hastalıklar: Aseptik menenjit, hafif parezi ve geçici paraliziler yaparlar. Laboratuvar Tanı Hücre kültürlerinde virüsü izole etmek veya antikor fitresinin 4 kat artması tanı koydurucudur. Tedavi ve Korunma Antiviral tedavisi ve aşısı yoktur. Tablo 3.14 Coxsackievirüslerın hastalık tabloları Hastalık Coxsackievirus Grup A Tip 124 Grup B Tip 16 Aseptik menenjit Bir çok 6-Jan Paralizi 9-Jul 5-Feb Ensefalit 2, 5-7, 9 5-Jan Nörolojik Deri ve mukoza Herpangina 2-6, 8, 10 El-ayak-ağız 5, 10, 16 Ekzantemler Bir çok 5 Kardiak ve kas Plörodini 5-Jan Miyokardit, perikardit 5-Jan Solunum Grip 21,24 1, 3, 4, 5 Pnömoni 9, 16 4, 5 Oküler Akut hemorajik konjunktivit 24 GİS Diyare 18, 20-22, 24 Hepatit 4,9 5 Diğerleri Ateş (tanımlanmamış) 1-6 . Diabet 3,4 Echovirüslar Grip benzeri hastalık, viral menenjit, çocuk diyareleri, yazın görülen aseptik menenjit gibi spesifik olmayan hastalıklardan sorumludur. Diğer Enterovirüsler Maymun hücre kültürlerinde üretilmiş (68-71) dört enterovirüsden üç tanesi insanlarda hastalık etkeni olarak tespit edilmiştir. 151 Enterovirüs 68 bronşiolitli ve pnömonili çocukların solunum sisteminden izole edilmiştir. Enterovirüs 70 akut hemorajik konjunktivitin ana sebebidir. Pandemiler yapar. Etkili bir tedavi yoktur, tamamen iyileşir. Enterovirüs 71 menenjit, ensefalit ve polio benzeri paralizisi olan hastalarda izole edilmiştir. Rhinovirüsler 33°C'de replike olması virüse has bir özelliktir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının önemli etkenlerinden birisidir. Bazı yayınlara göre rinitin en sık sebebidir. Hafif seyirli enfeksiyonlar yaparlar. Aside duyarlıdır gastrointestinal sistemde replike olmazlar, bu özellikleri ile enterovirüslerden ayrılırlar. Nazal sekresyon yapması, üst solunum yolu epitel hücrelerinden histamin ve bradikinin salınımı da hastalığa özel bulgulardır. Tedavide nazal interferon-alfa uygulanır. 100 den fazla serotipinin olması aşı geliştirilmesini engellemektedir. Reovirüsler Respiratory Enteric Orphan; Virüs bulunduğunda hem respiratuvar hem de enterik dokulardan izole edilmiş ancak belirgin bir hastalığı bulunamamıştır. Çift tabakalı kapsid içinde 10-12 segment içeren çift sarmal RNA genom içerir. Rotavirus bu ailenin en önemli insan patojenidir. Rotavirus Segmente çift sarmal RNA'ya sahip tek virüsdür. Viryon RNA bağımlı RNA polimeraz taşır. Bu polimeraz ikinci sarmalın yapımı için kullanılır. Zarfsız tekerlek görünümündedir. Küçük çocukların en sık görülen gastroenterit etkenidir. Isıtmaya, aside ve etere dayanıklıdır, mide asidini kolaylıkla geçebilir. Kış aylarında epidemiler yapar. Virüs dış ortamlara dirençli olması nedeniyle oyuncaklarda uzun süre canlılığını korur ve anaokulu gibi yerlerde kolayca çocuk ishal salgınlarına sebep olabilir. Virüs oral yoldan alındıktan sonra ince barsağın erişkin epitel hücreleri içinde replike olur, bunların transport mekanizmalarını bozar ve ayrıca absorptif etkinlik gösteren erişkin epitel hücrelerinin dökülmesine yol açar. Böylece villusların genç, ancak absorpsiyon yeteneği yeterince gelişmemiş epitel hücrelerince donatılmasına yol açar. Sonuçla barsak lümenine bol miktarda sıvı geçer ve ozmotik ishaller görülür. İnfant ve küçük çocuklarda daha ağır seyirlidir. 40°C'yi bulan yüksek ateş, şiddetli bulantı-kusma, karın ağrısı ve ishal vardır. Dışkıda eritrosit ve lökosit yoktur, inflamasyon bulunmaz.İmmünite IgA'nın gelişmesine bağlıdır. Anne sütü, kolostrum ve inek sütü anti-Rotavirüs antikorları içerdiğinden pasif korunma sağlarlar. HEPATİT VİRÜSLER Hepatit A virüs A tipi viral hepatit etkenidir. Önemli Bilgiler Enterovirüslerin bütün özelliklerini gösterir. Enterovirüs 72 olarak da bilinir. Dünyada sadece tek serotipi vardır. Diğer hepatit virüsleri ile antijenik benzerliği yoktur. Bulaşma ve Epidemiyoloji Fekal-oral yol ile bulaşır. İnsanlar tek rezervuardır. Virüsün dışkı ile saçılımı semptomların başlaması ile biter, böylece bu hastalara karantina uygulanmasının anlamı yoktur. Asıl etkilenenler çocuklardır, epidemileri yaz kamplarında veya okullarda görülebilir. Asıl bulaşma dışkı ile kirlenmiş suların içilmesi ile olur. Deniz suyunda 10 aya kadar yaşayabilir, midye ile bulaşabilir. Nadir de olsa kan ve kan ürünleri ile bulaşabilir. 152 Patogenez ve İmmünite Gastrointestinal sistemden kana geçen virüs karaciğere gelir, burada sitopatik etkisi olmadan replike olur ve interferon yapımını indükler. Bunun sonucunda replikasyon baskılanır ve naturel killer aktivitesi tetiklenir. Virüse spesifik antikorlar, kompleman, sitotoksik T hücreler ve Naturel killer hücreler aracılığı ile hepatositler yıkılır ve virüsün üremesi önlenir. Bu yıkım sırasında da klinik bulgular ortaya çıkar. Klinik Bulgular Hepatit B'de olduğu gibi viral hepatit bulguları vardır. Çocukların yaklaşık olarak 1/10'unda ikter görülürken, yetişkinlerde bu oran 2/3'tür. Klinik belirtiler B ve C tipi hepatite göre daha gürültülüdür. Yetişkinlerde; fulminan, kolestatik ve relapslı formları görülebilir. Kronikleşmez Laboratuvar Tanı Tanı Anti-HAV IgM antikorlarının tespit edilmesi ile konulur. Pozitiflik 6 ay kadar sürebilir. IgG tipi antikorlar ise ömür boyu pozitif kalır. Hepatit A virüs ile enfeksiyon geçirenler IgG antikorları ile ayırt edilebilir. 153 Tedavi ve Korunma Bulaşmadan sonraki 2 hafta içinde İM olarak 0.02 ml/kg dozunda verilen standart Ig preparatları büyük oranda koruyucudur. Hastalık geçirilse bile hafif seyirlidir. Semptomlar başladıktan sonra bile uygulanabilir. Standart Ig koruyuculuğu 4-6 ay kadar sürer, bu nedenle endemik bölgeye seyahat edeceklere antikor negatif olanlara önerilir. Formalin ile inaktive edilmiş aşısı vardır. Özellikle ilk 5 yaş içinde 0, 1, 6 ncı aylarda uygulanır. Türkiye'de 20 yaş üzerindekilerde %95'den fazla IgG antikor pozitifliği bulunduğu için, aşı yapılacaklara mutlaka antikor tarama testleri uygulanmalıdır. Hepatit C Virüs C tipi viral hepatit etkenidir. Dünya nüfusunun %2'si kronik hepatit C infeksiyonudur. Türkiye'de hepatit denilince HBV anlaşılır ancak, dünyada kronik hepatit etkeni HCV'dir. Önemli Bilgiler Flavivirüs ailesindendir. Tek sarmallı, pozitif RNA, zarflı virüsdür. Diğer flavivirüslerden farklı olarak artropodlar aracılığı ile bulaşmaz. Bulaşma ve Epidemiyoloji 154 İnsanlar HCV için rezervuardırlar. Kan, seksüel temas ve anneden çocuğa bulaşabilir. Maternal bulaşmanın, plasenta aracılığı ile mi yoksa, vertikal mi olduğu kesin bilinmemektedir. Kan donörlerinde ortalama olarak %1 kadar pozitiflik saptanır. Transfüzyonla bulaşan hepatit deyince ilk akla gelendir. Özellikle intravenöz uyuşturucu bağımlılarında bulaşma yüksek orandadır. Endüstriyel hazırlanmış kan ürünleri genellikle güvenlidir, ancak çok miktarda bulaşma gösterilmiştir. Patogenez ve İmmünite Başlıca hepatositleri infekte eder. Virüsün indüklediği sitopatik etki gösterilememiştir. Hepatositlerdeki harabiyet sitotoksik T hücrelerinin etkisine bağlıdır. Hepatosellüler karsinomanın en önemli etkenlerinden birisidir. HCV'ye karşı gelişen antikorlar kronikleşmeyi engelleyememektedir. Kronik hepatitlerin ortalama olarak %10 kadarında kronik aktif hepatit ve siroza gidiş görülür. Hastalık relapslar ile sürer, immünite gelişmesine rağmen relapsların görülmesinin sebebi henüz anlaşılamamıştır. Klinik Bulgular Akut viral hepatit C diğerlerine göre daha hafif seyirlidir. HBV'de olduğu gibi kronikleşebilir. Ortalama inkübasyon periyodu 8 haftadır. HCV enfeksiyonlarının birçoğu asemptomatik seyirlidir ve rastgele tanı konulur. Laboratuvar Tanı HCV enfeksiyonu tanısı HCV antikorlarının ELISA ile konulur. Doğrulama için RIBA (Recombinant ımmunoblot assay) kullanılır. Ancak HCV için gerçek tanı PCR ile HCV RNA'nın gösterilmesi ile olur. Altın standart testtir. Tedavi ve Korunma Kronik hepatit C tedavisinde interferon alfa ve ribavirin kullanılır. Aşısı ve hiperimmunglobulini yoktur. 155 Hepatit E Virüs (HEV) Hepatit A virüs özelliklerini gösterir. Fekal oral yol ile bulaşır. Calicivirus grubundandır. Hepatit A virüsüne göre daha fatal seyreder. Gebelerde enfeksiyona daha fazla rastlanır ve daha ağır seyreder. Gebeliğin üçüncü trimestrinde %25 oranında mortalite bulunur. Kronikleşmez. Profilakside standart immunglobulin kullanımı hastalığı önleyebilir. Hepatit G Virüs (HGV) Flavivirüs grubunda parenteral bulaşan virüstür. Özellikle hemodiyaliz hastaları ve İV uyuşturucu bağımlılarında kronikleştiği belirtilmektedir. 156 Transfusion Transmitted Virüs (TTV) Tek sarmal DNA virüsüdür. Özellikle hemodiyaliz hastalarında ve organ transplantasyonu yapılanlarda görülür. Human İmmunodeficiency Virüs (HIV) HIV AIDS etkenidir. HIV-1 ve HIV-2 adlarında antijenik olarak iki farklı virüs aynı klinik tabloyu yaparlar. HIV-1 dünyada yaygın iken, HIV-2 sadece Batı Afrika'da bulunmaktadır. Önemi nedeniyle HIV-1 özelliklerinden bahsedilecek. Önemli Bilgiler İnsan T hücre lenfotropik retrovirüsüdür (HTLV-3). HIV öncelikle CD4 T lenfositleri infekte eder ve öldürür. Bunun sonucunda hücresel immünitede zayıflık başlar ve konakta fırsatçı enfeksiyonlar oluşur. Makrofajlar ve monositler de yüzeylerinde CD4 reseptörleri taşıdığından bunlar da infekte olurlar. Retrovirüslerin lentivirüs alt grubundan olan HIV uzun inkübasyon periyotlu yavaş (slow) enfeksiyonlar yapar. Virüse spesifik gp120 ve gp41 glikoproteinleri taşıyan bir zarf ve içinde de çubuk şeklinde RNA'sı vardır. HIV RNA'sı birbirinin aynı iki adet olan tek sarmal RNA'dır. Bu nedenle diploid olarak isimlendirilir. HIV genomu retrovirüslerin en karmaşık yapılı olanıdır. Retroviral genlerden olan gag, pol ve env yapısal proteinleri kodlarken, genom RNA'sı düzenleyici genler de bulundurur. İnternal kor proteinleri gag geni kodlar. Bunlardan en önemlisi serolojik testlerde de kullanılan p24 antijenidir. Virion revers transkriptazını pol geni kodlar, env geni ise gp160 antijenini kodlar. Bu antijen önemli zarf proteinleri olan gp120 ile gp41'in prekürsör proteinleridir. HIV gp120 farklılığına göre A I'ya kadar alt sınıflara ayrılır. Bunlardan B subtipi öncelikli olarak mononükleer hücreleri infekte eder ve anal seks ile bulaşır. Subtip E ise kadın genital hücrelerini enfekte eder ve öncelikli olarak vajinal seks ile bulaşır. Virionda transkriptaz, integraz ve proteaz isimlerinde üç önemli enzimi bulunur. Transkriptaz retrovirüslerin adını veren RNA bağımlı DNA polimerazdır. Bu enzim RNA genomundan proviral DNA oluşturur. Revers transkriptazın ikinci bir etkiside ribonükleaz H aktivitesi göstermesidir. Bu Viral RNA genomunu degrade eder. Viral RNA'nın 157 degrade olması çift sarmal proviral DNA oluşmasının birinci aşamasıdır. İntegraz proviral DNA'nın konak hücre DNA'sına integrasyonunu sağlar. Viral proteaz da önemli proteinlerin prekürsörüdür. HlV'in önemli antijenleri gp120 ve gp41 tipe özgü zarf glikoproteinleridir. gp120 hücre yüzeyindeki CD4 reseptörleri ile ilişkiye girer. gp41 ise virüsün hücre içine girmesini sağlar. Sürekli antijenik yapısını değiştiren gp120 antijenik farklılıkların sebebidir, aşı geliştirilmesini engeller. Gruba spesifik antijen olan p24 ise core bölgesinde lokalizedir ve değişmez. p24'e karşı gelişen antikorlar virüsü nötralize etmez ancak enfeksiyonun önemli bir serolojik markeridir. HlV'in doğal konağı insandır. Simian immunodeficiency virüs (SIV) maymunlarda AIDS benzeri hastalık yapar. HTLVIV'de T hücreleri infekte eder ancak hastalık oluşturmaz. Bu virüsler yapısal olarak HlV'e benzerler ancak AIDS yapmazlar. Bulaşma ve Epidemiyoloji HIV için başlıca bulaşma yolu seksüel temas ve kan ürünleridir. Anneden bebeğe bulaşma hem doğumda hem de süt ile mümkündür. Enfeksiyon hem HIV ile infekte hücrelerin alınması hem de serbest HIV virüsleri ile gerçekleşebilir. Vücut sıvılarında az miktarda HIV gösterilmiş olmasına rağmen bunların bulaşmada önemli olmadığı bildirilmektedir. Genel olarak bulaşması hepatit B gibidir, ancak ondan farklı olarak daha fazla virüs ile bulaşma gerçekleşmektedir. 1980'lerde ABD ve Avrupa'da AIDS homoseksüellerin, intravenöz uyuşturucu bağımlılarının ve hemofilililerin hastalığı olarak bilinirdi. Heteroseksüel geçiş nadir idi. Ancak günümüzde özellikle Afrika'da en önemli bulaşma yollarından birisidir. Parenteral yol ile hastane personeline bulaşmalar ile ilgili çok miktarda yayın bulunmaktadır. Patogenez ve İmmünite HIV helper T lenfositleri infekte eder ve onları öldürür, bunun sonucunda hücresel immünitede baskılanma meydana gelir. Bunun sonucunda fırsatçı enfeksiyonlar ile Kaposi sarkomu ve lenfomalar gibi malign hastalıklar ortaya çıkar. Kanserlerde yapılan çalışmalarda HIV geninin kanser hücrelerinde bulunmadığı tespit edilmiştir. HHV8'in DNA'sı Kaposi sarkomu hücrelerinde bulunmuştur. HIV beyin monosit ve makrofajlarını da infekte eder, multinükleer dev hücreler ve merkezi sinir sistemi semptomlarının gelişmesine sebep olur. HIV ile infekte hücrelerin ölümü sitotoksik CD8 T hücrelerinin aktivasyonu ile olur. Ancak virüsün tat geni MHC class I proteininin yapımını engeller ve virüs ile infekte hücreler hücresel immüniteden kendilerini koruyabilirler. 158 HIV ile infekte insanların ortalama olarak %90 kadarında anti HIV antikorlar gelişir. Antikorların tanısal değeri vardır, bunların virüsü nötralize etmesi zayıftır. Antikor gelişenler korunmuş anlamı taşımaz. T hücrelerinin etkilenmesine bağlı olarak anormal B hücreleri de gelişir. B hücrelerinde poliklonal aktivasyon gelişir ve immunglobulin seviyesi yükselir. Böylece otoimmün hastalıklar ortaya çıkar. Klinik Bulgular HIV enfeksiyonunun kliniği erken akut dönem, orta latent dönem ve geç immün yetersizlik dönemi olmak üzere üç bölümde incelenir. Centers for Diseases Control (CDC) sınıflamasına göre; 1- A GRUBU • Asemptomatik dönem . Akut retroviral sendrom . Persistan jeneralize lenfadenopati 159 2- B GRUBU (Semptomatik dönem) 3- C GRUBU (AIDS) olarak sınıflandırılır. Bu sınıflamalara çocuklar alınmaz. 15 aydan önce tespit edilen HIV antikorları büyük yaşlarda da teyit edilmelidir. Bulaşmadan ortalama olarak 2 ay içinde p24 pozitiflesin Bu dönem asemptomatiktir, bazen akut retroviral sendrom denilen infeksiyöz mononükleoz benzeri tablo görülebilir. Akut dönemin ardından 2 ile 6 ay arasında anti-HIV pozitiflesin Bu dönemde en önemli bulgu persistan jeneralize lenfadenomegalidir. inguinal bölge dışında 2 veya daha fazla bölgeder 1 cm. den büyük ve 3 aydan uzun süreli lenfadenomegalinin tespit edilmesi tablo tanısını koydurur. Bundan sonra uzunca bir latent dönem başlar. Asemptomatik seyirli olabildiği gibi halsizlik, ateş yükselmesi, diyare, kilo kaybı, periferik nöropatiler, mukokutanöz kandidoz, zona görülebilir. Hastalar bu şekilde 4-8 yıl kadar idare ederler ancak immün yetmezliğin artmasına bağlı olarak semptomlar daha belirgin olmaya başlar. Özofagus kandidozu, persistan ateş, kilo kaybı, oral saçlı lökoplaki, lökopeni, lenfopeni, CD4 T lenfosit sayısında azalma, p24 artması, anti-p24'ün azalması tablonun kötüleştiğini gösterir. Bu değişikliklerin ardından hastalar AIDS ile ilişkili hastalıklar (ARC) dönemine girer. Kilo kaybı, kronik diyareler, ateş, düşkünlük, yorgunluk ve yaygın lenfadenopati bu tablonun bulgularıdır. Aşağıdaki bulgulardan herhangi birisinin görülmesi hastanın AIDS dönemine girdiğinin göstergesidir. Pneumocystis carinii pnömonisi (Hastalarda en sık gelişen enfeksiyon, en sık ölüm sebebi) (Şekil 3.32) • Kaposi sarkomu • Mukokutanöz kandidoz • Mikobakteri enfeksiyonları (en sık M. avium) • Histoplazmoz, koksidioidomikoz gibi derin mikozlar 160 • • • • • • • • • CMV ve HSV'nin persistan enfeksiyonları HIV ensefalopatisi Primer beyin lenfoması (Çocuklarda en sık gelişen tümör) Beyin toksoplazmozu (En sık gelişen protozoon en feksiyonu) (Şekil 3.33) Cryptosporidium ishali Ekstrapulmoner kriptokok enfeksiyonu (Beyin) Lenfoid interstisyel pnömoni (çocuklar) Non-hodgkin lenfomalar (homoseksüeller dışındakilerde en sık gelişen malinite) 3 CD4 TL sayısı 200/mm altına düşünce hangi klinik olursa olsun hasta AIDS dir. 161 Laboratuvar Tanı HIV tanısı öncelikle ELISA testi ile antikorların gösterilmesi ile konulur. Yalancı pozitif sonuçların görülmesi nedeniyle bu sonuçlar Westem Blot testi ile doğrulanmalıdır. HIV klinik örneklerden hücre kültürleri aracılığı ile üretilebilmektedir. Ancak bu yöntem çok özel merkezlerde uygulanmaktadır. İnfekte hücrelerin içinde HIV DNA'sının PCR yöntemi ile gösterilmesi çok duyarlı ve spesifik bir tekniktir. Bazı kişilerde antikor gelişmemektedir, bunların tanısında mutlaka PCR'dan yararlanılmalıdır. Ortalama olarak ilk iki ay içinde antikor negatif kalabilir. Böyle hastalarda p24 antijen yakalama testleri kullanılabilir. Tedavi ve Korunma Tedavi stratejisinde birkaç faktör göz önüne alınır. Bunlar; 1- Antiretroviral tedavi : Revers transkriptaz ve viral proteaz inhibitörleri kullanılır. AZT, lamivudin, ddl, ddA, ddC, foskarnet revers transkriptaza karşı kullanılır. Viral yükün azaltılması hedeflenir. CD4T lenfosit sayısının 500/mm3 ten az olması ilaç kullanma endikasyonudur. Kemik iliğinde depresyon yapar. Dirençli olgularda lamivudin ile kombine edilir. 2- İndinavir, sakunavir ve ritonavir viral proteaz inhibitörüdür. Hastaya önceden kullanılmış revers transkriptaz inhibitörlerine karşı direnç gelişmiş ise bu ilaçlar ile kombine edilir. 3- Kaposi sarkomunda AZT ile interferon alfa kombinasyonu mRNA inhibisyonunu önlemek amacıyla kullanılır. 4- Fırsatçı enfeksiyonların tedavisi Korunma amacıyla aşı çalışmaları devam etmektedir, ancak bugün için aşısı yoktur. 162 Tablo 3.15 AlDSte fırsatçı ınfeksıyonların tedavisi Fırsatçı Patojen İlaç Profilaksi Pneumocystis carinii Trimetoprim sulfometoksazol Pentamidin Trimetoprim sulfometoksazol Candida Nistatin, Flukonazol, Amfoterisin B Klotrimazol HSV ve VZV Asiklovir Asiklovir CMV Gansiklovir Gansiklovir Toxoplasma gondii Sulfodiyazin + Primetamin Trimetoprim sulfometoksazol M. avium kompleksi Klaritromisin + Rifabutin + Etambutol Klaritromisin (rifabutin) Cryptococcus neoformans Amfoterisin B + - flusitozin Flukonazol DİĞER VİRÜSLER Sars Ciddi akut respiratory sendrom (SARS) ilk olarak dünya gündemini Şubat 2003 tarihinde Çin'deki 305 olgu ile işgal etmiştir. Bunu takiben dünyanın çeşitli bölgelerinden 29 ülkeden 8000 üzerinde olgu ve 780 ölüm bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda coronavirüslere bağlı insan-insan bulaşmasının önemli olduğu SARS hastalığı tanımlanmıştır. Hızla yayılan mortalitesi ve morbiditesi yüksek olan bu hastalığa karşı nasıl bir tedavi uygulanacağını kimse bilmemektedir. İnsan insan bulaşması dışında Güney Çin'de iki olguda laboratuar bulaşıda gerçekleşmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün yoğun çabaları sonucunda genel infeksiyon kontrol önlemleri uygulanarak, hastalığın önüne geçilmiştir. Klinik bulgular İnkübasyon periyodu 2-10 gündür. Üst solunum yolu enfeksiyonu olmaksızın 2-7 gün içinde kuru öksürük ve solunum sıkıntısı erken sistemik semptomlarıdır. Hastalığın 7-10. günlerinde radyografik olarakta tespit edilebilen pnömoni gelişmektedir. Olguların çoğunda lenfopeni görülmektedir. Fatalite oranı ortalama %10'dur, ancak 60 yaşın üzerinde bu oran %50'nin üzerine çıkmaktadır. 2003 salgını sonucunda üç önemli çıkarım elde edilmiştir. 1) Hastaların çoğunda radyografik pnömoni bulguları tespit edilmiştir. 2) Hastaların çoğu ciddi olgulardır ve hospitalizasyon gerekmektedir. 3) Olguların hemen hepsinin SARS salgınının görüldüğü bölgeler ile ilişkisi vardır. Korunma Hasta insanların solunum sekresyonlarının kontaminasyonunu önlemek amacıyla; 1) Öksürük ve aksırığı olanların ağız ve burunlarının maske ile kapatılması 2) Solunum sekresyonları bulaşmış eşya ve dokuların dezenfeksiyonu 3) Kontamine obje veya respiratuvar sekresyonlar ile temas etmişlerin el hijyenine dikkat etmesi gerekir. SARS tespit edilen hastalar bakanlığın genelgesi üzerine donanımlı hastanelere nakledilmeli, kontaminasyon riskine karşı başka kliniklerde tutulmamalıdır. Hastalar Sağlık Bakanlığı'nda bu konuda oluşturulmuş özel birimlere bildirilmelidir. Kırım Kongo Hemorajik Ateşi Virüsü Kırım-Kongo hemorajik ateş etkeni virüs (CCHF) bir çeşit ateşli döküntülü hastalık yapar. Özellikle zoonozdur, sporadik olgular ve bazen salgınlar da yapar. 2001 yılında Afrika, Avrupa, Asya'daki çeşitli ülkelerde endemik olgular gösterilmiştir. Bunun dışında Kosova, Cezayir, iran, Pakistan ve Güney Afrika'da salgınlar yapmıştır. Hastalık ilk olarak 1944 yılında Kırım'da tespit edilmiş ve Kırım hemorajik ateş adını almıştır. 1956'da Kongo'da bir hastadan virüsün izole edilmesi üzerine ismi iki ülkeyi'de içine alacak şekilde Kırım Kongo hemorajik ateş olarak değiştirilmiştir. İnsanlarda ciddi hastalık ve yüksek mortaliteye sahiptir. Hayvan infeksiyonları insanlarda daha fazla görülür. Sert keneler ile yayıldığı için hastalık bunların bulunduğu yerlerde sık görülür. Hastane infeksiyonları şeklinde de görülebilir. 163 CCHF Virus Virüs Bunyavirüs ailesinin beş alt grubundan olan Nairovirüs grubundandır. Nairovirüslerin 32 alt grubuda keneler ile bulaşır. Bunların içinden CCHF en önemli insan patojenidir. Rezervuar ve Vektörleri Hem vahşi hem de evcil hayvanları infekte edebilir. Birçok kuş infeksiyona karşı dirençlidir. Hayvanlar arasında Hyalomma sert keneleri ile bulaşır. Özellikle büyükbaş hayvanlar risklidir. İnsanlara bu hayvanların çıkartılarından direkt temas ile de bulaşabilir Klinik Bulgular Kırsal kesimde yaşayan veya son bir ay içinde kırsal kesime seyahat öyküsü, ateş, üşüme titreme, kırgınlık, halsizlik, yaygın vücut ve baş ağrısı, lökopeni ve trombositopeni, kas ve karaciğer enzim yüksekliği klinik bulgularını oluşturur. Tanı Tanı ELISA yöntemi ile yüksek IgM ve IgG antikorlarının gösterilmesi ile yapılır. Uygun şartlarda PCR testi uygulanabilir. Sarı Humma Virüsü(FLAVIVIRIDAE) Aedes sivrisineklerince bulaştırılır. Afrika ülkelerinde kırsal kesimde yaşayanlarda görülür. Hastalığı karaciğer ve böbrekleri tutar. Endemik bölgelere gideceklere aşısı yapılır. Subkutan yapılan aşı yapıldıktan 10 gün sonra korumaya başlar, 10 yıl süresince koruyucudur. Dikkat edilecek konu kolera aşısı ile birlikte yapılmamalıdır. Dört aydan küçük çocuklar için de kontrendikedir. Salgın sırasında gebelere uygulanabilen tek canlı aşıdır. Ebola Virüs Zairedeki bir nehirden adını alan virüs hemorajik ateş etkenidir. Ateş, başağrısı, bulantı, kusma ve diyare ile karakterize hastalık yapar. Ardından GİS kanaması görülür, şok ve DİC bu tabloyu takip edebilir. Bu virüs ile mortalite oranı %100'e kadar çıkabilir. Bulaşma hastaların kan veya sekresyonları ile temas sonrasında (hastane bulaşı) gerçekleşir. Virüsün doğal kaynağının düşünülmemektedir. ne olduğu bilinmemektedir. Maymunlar infektedir ancak rezervuar olarak Antiviral tedavisi yoktur. Hastaların çıkartı ve kanları ile temas etmemek bilinen en önemli korunma yöntemidir. Marburg Virüs ve Lassa Fever Virüs Ebola virüs gibi hemorajik ateş etkenleridir. Ağır seyirlidirler. Tedavi ve korunması yoktur. Hantavirüs Bunyaviridae ailesindendir. Kore hemorajik ateşi etkeni Hantaan virüsün bir prototipidir. Renal sendromlu hemorajik ateş etkenidir. Farelerin idrarları ile veya aerosol yolu ile bulaşır. Yüksek otların bulunduğu yerlerde hastalık daha sık görülür. Viremiden sonra antikor yanıtı gelişir. Gelişen immunkompleksler renal harabiyet ve kapiller permeabilite artışına sebep olur. Bufissür tarzında ödem massif proteinüri, akut böbrek yetersizliği, hipovolemi pulmoner ödem ve multisistem organ yetersizliği belirtileri ile hemorajiler oluşur. Herpes B Virüs Maymun B virüsüdür. Nadir ancak fatal seyirli ensefalit etkenidir. Maymun bakıcılarında ve hücre kültürleri ile çalışanlarda görülür. HSV-1 ile antijenik olarak çarpraz reaksiyon göstermesine rağmen, HSV-1'e karşı gelişen antikorlar herpes B virüsü etkilemez. 164 Lenfositik Koriyomenenjit (LCM) Arenaviridae ailesindendir. Fare idrarının ev eşyalarına veya yiyeceklere bulaşması sonucunda direkt temas ile bulaşır. Nadiren solunum sistemi yoluyla da bulaşabilir. İnsandan insana bulaşmaz. Genelde hafif seyirli hastalıktır, büyük bölümü asemptomatik geçer. Bir bölümünde merkezi sinir sistemi tutulumu belirtileri görülür, ciddi olgularda menenjit tablosu vardır. Menenjitli olgularda beyin omurilik sıvısında lenfosit sayısının 2000 mm3 den fazla olması tipik bir bulgudur. Parazitoloji • Protozoonlar • Ürogenital Parazitler • Kan ve Doku Parazitleri • Diğer Protozoonlar • Diğer Cestodlar • Trematodlar • İntestinal Nematodlar • Doku Nematodları • İnsanda Lavraları Hastalık Yapan Nematodlar 165 BÖLÜM 4: PARAZİTOLOJİ PROTOZOONLAR Parazitler başlıca tek hücreliler (protozoonlar) ve çok hücreliler (helmintler) olarak ikiye ayrılırlar. Medikal önemi olan protozoonlar kendi içinde Sarcodina (amipler), Sporozoa (Sporozoonlar), Mastigophora (Silialılar) ve Ciliata (siliatlar) olmak üzere dörde, helmintler ise platihelmintler (düz helmintler) ve nemathelmintler (yuvarlak helmintler) olarak ikiye ayrılır. Platihelmintler de kendi içlerinde trematodlar ve sestodlar olmak üzere ikiye ayrılır. Protozoonlar İNTESTİNAL VE ÜROGENİTAL PARAZİTLER İNTESTİNAL PARAZİTLER ENTAMOEBA HISTOLYTICA Hastalık Dünyada çok bulunan Entamoeba türlerinden çok azı insanlarda hastalık yapar. Entamoeba histolytica amipli dizanteri ve amebiyazis etkenidir. E. dispar ancak ileri laboratuar yöntemler ile E. histolytica'dan ayrılabilir. Genellikle asemptomatiktir ve kolit yapmaz. Önemli Bilgiler Barsakta saptanması kesin olarak patolojiktir. Yapılan çalışmalarda zimodem enzimi taşıyan kistlerin bulaştırmadan sorumlu olduğu bulunmuştur. Bulaşmadan kistler sorumludur, enfeksiyonun göstergesi trofozoitlerdir. Patogenez ve Epidemiyoloji Dünya nüfusunun yaklaşık %10'u Entamoeba histolytica taşıyıcısıdır. ileri ülkelerde bu oran %4'lere düşmektedir. Özellikle endemik bölgelere seyahat edenlerde, homoseksüellerde ve kötü yaşam koşullarındakilerde enfeksiyona yakalanma oranı yüksektir. Ara konağı yoktur. Kist ve trofozoit olmak üzere iki formu vardır. Kistleri taşıyan yiyecek veya suların oral alınması ile bulaşır (Şekil 4.1). Aside dirençli olan ve böylece mideyi rahatlıkla geçebilen kistler kolona ulaşır ve trofozoit haline geçer. Katepsin, kollajenaz nöraminidaz gibi proteolitik enzimleri aracılığı ile kolon mukozasına penetre olurlar. İçerdikleri histolitik 166 enzimleri ile de nötrofilleri lizise uğratır. Bu nedenle basilli dizanteriye göre dışkıda az lökosit bulunur. Submukozaya kadar ilerleyen kolon eksenine paralel dar ağızlı şişe tarzında ülserler gelişir. Ülserler bazen peritonit yapabilir. Portal ven aracılığı ile karaciğerde amip apseleri gelişebilir. Karaciğer amip apseleri daha sıklıkla sağ lobda meydana gelir. Abse gelişimi erkeklerde 9 kat daha fazladır. Klinik Bulgular (Tablo 4.1) İntestinal Amebiyazis Asemptomatik enfeksiyon: Bulaştırıcılıkta önemlidir, bulaşma gerçekleşen %90 kadar olguda bu form gelişir. Hastalar sadece kistleri taşırlar klinik şikayetleri yoktur. Tedavi edilmeyen bu olgularda relaps ve reinfeksiyonlar sık görülür. Semptomatik enfeksiyon: Gastroenterit şeklinde seyreder Amipli dizanteri: inkübasyon döneminin ardından gelişen kanlı mukuslu, genelde ateşsiz toksik tablonun eşlik ettiği klinik şeklidir. Bir yaşından küçük çocuklarda ekstraintestinal yayılım daha sık görülür. Dışkıda kan mukus vardır ancak püy yoktur. Jöle görünümünde berrak parlak kırmızı renkte dışkı görünümü vardır. Mikroskobik incelemede bol eritrosit ile amip kist ve trofozoitleri görülür. Fulminan amebik kolit: immün sistemi yetmezliği olanlarda nadir görülen, fatal seyirli enfeksiyonudur. Yüksek ateş, lökositoz, kanlı-mukuslu ve şiddetli diyare, şiddetli karın ağrısı, periton irritasyon bulguları ve hipotansiyon vardır. Bu tabloya genellikle karaciğer apsesi, kolon nekrozu ve perforasyonu eşlik eder, tedavide total kolektomi uygulamak gerekebilir. Mortalite oranı %50'lerdedir. Toksik megakolon : Uzun süreli kortizon kullananlarda görülür. Tedavisi cerrahi yaklaşımla yapılır. Ameboma: Kolon halka şeklinde daralmıştır. Ortalama %1 olguda gelişir. Genellikle çekum veya inen kolonda görülen kronik lokalize amip enfeksiyonudur. Genellikle asemptomatiktir, ancak ağrılı da olabilir. Genellikle görüntüleme yöntemleri ile malign lezyonlar ile karıştırılır, ayırıcı tanıda biyopsi faydalıdır. Tablo 4.1 Amebiyazis'de klinik bulgular Sık gelişen İntestinal Hepatik Ekstrahepatik 1. Asemptomatik %90 1. Sağ üst kadranda ağrı, sağ omuz ağrısı veya her ikisi birden 1. Öksürük ve göğüs ağrısı ile karakterize plörezi 2. Kanlı mukuslu ishal 2. ilk iki haftada ateş 2. Abdominal ağrı ile karakterize peritonit 3. Abdominal ağrı 3. Kuvvet kaybı 4. Pulmoner hastalık Nadir gelişen 1. Ateş 1. Diyare 1. Ateş, göğüs ağrısı, konjestif kalp yetmezliği ve tamponad ile karakterize perikardit 2. Volüm kaybı 2. Hepatomegali 2. Mental değişiklikler, fokal nörolojik bulgular ile karakterize ensefalit 3. Ameboma 3. Ağrılı ülserler ile karakterize genitoüriner hastalık 4. Megakolon 5. Perforasyon Kronik nondizanterik sendrom: Hecmelerle seyreden mukuslu diyare, kilo kaybı ve dispeptik yakınmalar ile kronik inflamatuvar barsak hastalıklarına benzer bir tablo çizer. Ülseratif kolit benzeri bir tablo ortaya koyar. Hastalara kortizon başlanmadan veya cerrahi müdahale öncesi klinik tablonun düzgün değerlendirilmesi gerekir. Ekstraintestinal Amebiyazis Karaciğer amip apsesi: Genelde asemptomatik enfeksiyonu olanlarda görülür. Diyare olguların yaklaşık 1/3'ünde tespit edilmiştir. Yüksek ateş, karın ağrısı ve çoğunlukla sağ omuz ağrısı görülür. Dışkıda amip her zaman tespit edilmeyebilir. Olguların %50'sinde hepatomegali vardır. Hastada öksürük ve sağ akciğer tabanında railer bulunabilir. Nadiren sarılık görülür. Genellikle akciğere, ikinci olarak peritona yayılım olur, mortalite oranı yüksektir. Akciğer amebiyazisi: Komşuluk yoluyla geçmesi nedeniyle çoğunlukla karaciğer amip apsesine sekonderdir. Amebik ampiyem materyali plevral aralığı rüptüre olursa mortalite oranı artar. Hepatobronşiyal fistül gelişen hastaların balgamında amip tespit edilebilir. 167 Peritoneal amebiyazis: Karaciğer amip apselerinin ikinci büyük komplikasyonudur. Olguların ortalama %2-7'sinde görülür. Perikardial amebiyazis: Karaciğer amip apsesinin nadir ancak ciddi komplikasyonudur. Genelikle karaciğer sol lobunun rüptürü sonucunda gelişir. Ateş, göğüs ağrısı, ilerleyici konjestif kalp yetersizliği, tamponad ve şok ortaya çıkabilir. Serebral amebiyazis: Ani başlar, hızlı ve fatal seyreder. Drene edilmelidir. Mental değişiklikler ve fokal nörolojik bulgular ile seyreder. Ürogenital amebiyazis: Renal enfeksiyon direkt karaciğerden veya kan ya da lenfatik yayılım ile gelişebilir. Bol akıntılı ağrılı ülserler ile karakterizedir. Çoğunlukla genital lezyonlar karaciğer veya kolon hastalıklarının fistülü sonucunda gelişir. Laboratuvar Bulgular Dışkının mikroskobik incelemesinde amip kist ve trofozoitlerinin görülmesi tanıyı koydurtturur (Şekil 4.2). E. histolytica trofozoitleri eritrosit içerir. Bu özelliği normal florada bulunabilen E. coli trofozoitlerinden ayırt edici özelliğidir. Trofozoitler süratli parçalandıkları için dışkı alındıktan sonra 20 dakika içinde bakılmalıdır. Kistleri 4 nükleusludur. Endoskopi ile ülser tabanından örnek alınması daha kesin tanı koydurucudur. Dışkıda fazlaca Charcot Leyden kristali görülebilir. Direkt mikroskopi yanında metilen-mavisi ve lugol ile de boyama yapılmalıdır. Boyamalarda kistler aranır. İnvazyon yapmış kolon hastalığında trofozoitlerin içinde eritrositlerin görülmesi önemlidir. Kültür yöntemleri deneysel çalışmalarda kullanılır, rutinde kullanılmaz Karaciğer absesinde AST ve ALT ile alkalen fosfataz seviyeleri yükselir. Serolojik testler karaciğer amip apsesi veya invazyon yapmış kolon hastalığında ve doku amebiyazisinde kullanılır. Anti-amip antikorlar IHA, IFAT veya ELISA testleri ile aranır. Barsak dışı amebiyazis olgularında görüntüleme yöntemleri uygulanabilir. Abse sıvısında amip nadiren gösterilebilirken, duvarda boldur. Tedavi Amipli dizanteri ve karaciğer apsesi 10 günlük metronidazol veya tinidazol ile tedavi edilir. Karaciğer amip apsesinin tedavisi tıbbidir. Perkütan drenaj da uygulanabilir. Peritonitte önce tıbbi tedavi uygulanmalı, cerrahi tedavi sona bırakılmalıdır. Cerrahi tedavi beyin apsesinde endikedir. 168 Giardia Giardiasis etkenidir. Zoomastigophorea sınıfından flagellalı enterik protozoondur; Giardia lamblia, Giardia intestinalis veya Giardia duodenalis olarak da bilinir. Önemli Bilgiler Bulaşmadan kistler sorumludur. G. lamblia kistleri soğuk sularda bulunur; ara konağı yoktur. Trofozoitlerinin iki nükleusu ve iki adet emici diski bulunur ve armut şeklindedir; kistleri klorlamaya ve mide asiditesine dayanıklıdır. Bulaşma kistlerin dışkı ile kirlenmiş yiyecekler ile alınması, infekte eller veya homoseksüellerde oral-anal yolla olur (Şekil 4.3). Gelişmekte olan ülkelerde 10 yaş altı çocukların %15-20'sinde görülür. 10 adet kist bile enfeksiyonun gelişmesi için yeterlidir. Trofozoitler duodenumdaki intestinal villuslara yapışır. GİS'in başka bölgelerinde bulunmaz ve invazyon yapmaz. Olguların yarısı asemptomatiktir. Klinik Bulgular İnkübasyon periyodu 1-4 haftadır. Hem akut hem de kronik enfeksiyon yapar (Tablo 4.2). Giardiasis kliniği Duodenuma yerleştikleri için yağ emilimi bozulur, sağ hipokondrium ağrısı ve yağlı dışkılarına görülür. A, D, E, K gibi yağda eriyen vitaminlerin emilimi bozulur. Uzun süreli enfeksiyonlarında vitamin eksiklikleri görülebilir. Retrograt yolla kolesistit ve pankreatit yapabilir. Olguların %30-50'si kronik giardiasise dönüşür. Kolona ilerleyen trofozoitler kist halini alır, böylece çoğunlukla dışkı mikroskobisinde sadece kistleri görülür. Safra kesesinde kronik forma dönüşür. 169 Tablo 4.2 Giardia enfeksiyonları Daha sık karşılaşılan Akut Kronik • Diyare • Diyare • Karın ağrıları • Birbirini takip eden konstipasyon ve diyare atakları • Psikolojik bozukluklar • Yemekten sonra abdominal ağrı • Malaise • Psikolojik bozukluklar Daha nadir görülenler • Bulantı • Malabsorbsiyon • Kilo kaybı • Makrositer anemi • Kusma • Laktoz intoleransı • Ürtiker • Kilo kaybı • Baş ağrısı İntestinal divertikülü veya IgA yetersizliği olanlarda inatçı enfeksiyonlar yapar. Laboratuvar Bulgular Hastalara 3 gün içinde birbirini izleyen dışkı mikroskopisi yapılmalıdır. Dışkıda amip kist ve trofozoitlerinin görülmesi tanı koydurucudur. Tanı için E. Histolytica'daki gibi trofozoit aranmaz, sadece kistlerin gösterilmesi ile tanı konulabilir. Safra kesesi portörlerinin belirlenmesi için nadir kullanılan daha invazif yöntemler olan safra tubajı veya ip testi yapılabilir. 170 Tedavi ve Korunma Tedavide metronidazol veya kinakrin hidroklorid kullanılır. 10 gün tedavi edilmelidir (Tablo 4.3). Endemik bölgelerde sular kaynatılmalı veya filtre edilmelidir. Profilaktik ilaç veya aşısı yoktur. Tablo 4.3 Gıardıasıs tedavisi Yetişkin İlk seçim Metronidazol veya Tinidazol veya Kinakrin İkinci seçim Furazolidon veya Paromomisin Çocuklar Metronidazol Veya Furazolidon likid Gebeler Mümkünse tedavi doğum sonrasına bırakılır Metronidazol ilk trimestrden sonra kullanılabilir Paromomisin'de denenebilir. Cryptosporidium Hastalık Cryptosporidiosis etkenidir. Gelişmiş ülkelerde %1-3, gelişmekte olanlarda ise %5-10 dışkıda Cryptosporidium gösterilebilir. Ookistler soğuk, nemli ortamlar veya yüzey sularda uzun süre canlılığını korurlar. Önemli Bilgiler AlDS'li hastalarda gelişen ishallerde ilk akla gelecek etkendir. Hücresel immün sistemi yetmezliği olanlarda fulminan diyare ile ölüme kadar giden ağır bir klinik tablo gelişebilir. Parazit ookistlerin içindeki sporozoitlerin oral yoldan alındığı tek bir canlıda evrimini tamamlar (Şekil 4.4). Patogenez ve Epidemiyoloji Enfeksiyon geliştirebilmek için 132 ookist yeterlidir. Fekal oral yoldan alınan kistler sindirim enzimleri ile açılır, yan yana 4 muz halinde görünen hareketli sporozoitler serbestleşir. İntestinal epitel hücreler yapışan sporozoitler sitoplazma dışında, bir vakuol içine alınırlar. intrasellüler ancak ekstrasitoplazmik yerleşirler. Vakuol içinde üreyen parazitler merontlara dönüşür. Merontlar merozoite ilerleyerek lümene salınır, bunların bir kısmı tekrar başka hücrelere invaze olarak enfeksiyon odaklarını geliştirirler. Bazı merozoitler gametositlere değişir, ve bunlardan ookistler oluşur. Ookistlerin bir kısmı dışarı atılırken, bazıları barsağın ilerleyen bölümlerinde yeni enfeksiyon odakları meydana getirirler. Enfeksiyon AIDS hastalarında ve immün sistemi gelişmemiş 2 yaşından küçük çocuklarda görülür. Klinik Bulgular Enterik kriptosporidyoz en sık görülen klinik tablodur. İmmün yetersizliği olan hastalarda kolesistit veya solunum yolu infeksiyonları görülebilir (Tablo 4.4). inkübasyon süresi 5-7 gündür. Sulu, mukuslu, kanlı ve pürülan görünümlü diyare, yüksek ateş ve enfeksiyon belirtileri görülür. Malabsorbsiyon, kolesistit ve solunum sistemi semptomları da bulunabilir. Laboratuvar Bulgular Dışkı mikroskobisinde genellikle eritrosit ve lökosit görülmez, fakat mukus vardır. Lökositoz ve eozinofili nadirdir. Uzun süreli hastalıkta, yağ , B12 vitamin emilimi bozulur. 171 Asıl tanı yöntemi dışkıda C. parvum'un gösterilmesidir. Ookistler dışkının modifiye ARB boyanması ile gösterilebilir. Dışkı %10 formalin ile tespit edilmelidir. Duodenal veya solunum sistemi aspirasyonu ile de elde edilen materyalde ARB pozitif ookistler benzer yöntemler ile gösterilebilir. Tanı için dört dışkı örneğinin incelenmesi tavsiye edilir. AlDS'li hastalarda birinci örnekte tanı koyma olasılığı %96, ikincide %100'dür. Tedavi ve Korunma Tedavi için hastanın immün sisteminin düzeltilmesi gerekir. Tedavide etkili bir ilaç yoktur. Ciddi immün yetersizliği olanlarda tedavi güçtür. Kotrimaksazol, paramomisin, daraprim, makrolidler tedavide kullanılabilir (Tablo 4.5). Tablo 4.4 Cryptosoporidiosis sendromu Sık görülen Nadir görülen Enterik Kolesistit Solunum sistemi 1. Sulu diyare 1. AIDS hastalarında 1. immünyetmezlik durumları 2. Abdominal ağrı 2. Sağ üst kadran ağrısı 2. Öksürük 3. Bulantı 3. Ateş 3. Dispne 4. Kusma 4. Bulantı/kusma 4. Hırıltılı solunum 5. Ateş 5. Yüksek alkalen fosfataz 1. Kilo kaybı 1. Diyare 1. Sinüzit 2. Miyalji 2. Yüksek bilirubin 2. Laringotrakeobronşit 3. Baş ağrısı 4. Malabsorbsiyon Tablo 4.5 Cryptosporidium tedavisinde seçenekler Yetişkin Çocuk İlk seçim Paromomisin Paromomisin İkinci seçim Azitromisin - 172 173 Balantidium coli Amipli dizanteri etkenlerindendir. Domuz dışkısında bulunur. İnsanlara bulaşması domuz dışkısı ile kirlenmiş yiyecekler aracılığı ile olur. Ara konağı yoktur (Şekil 5). Gözle bile görülebilecek büyüklüktedir, silialıdır ve sitostom denilen ağız benzeri yapıları vardır. Tedavisi tetrasiklin ile yapılır. Metronidazol de kullanılabilir. Dientamoeba fragilis Flajellalıdır. Trofozoitleri bulunur, kistleri yoktur Bulaşma Enterobius vermicularis gibi helmintlerin yumurtaları ile olur. Nadir ishal etkenidir (Şekil 4.6). 174 ÜROGENİTAL PARAZİTLER Trichomonas vaginalis Hastalık Trichomoniasis etkenidir Önemli Bilgiler Merkezi nukleusu ve önünde dört adet flagellası vardır. Ondüle membranı 2/3'ünü kaplar. Sadece trofozoitleri vardır, kistleri bulunmaz. Patogenez ve Epidemiyoloji Kadınların vajeninde veya erkek uretrası ile prostat sıvılarında bulunur. Sadece cinsel temas ile değil, trofozoit olmasına rağmen indirekt olarak klozetlerle de bulaşabilir (Şekil 4.7). Klinik Bulgular Kadınlarda genellikle sulu, kötü kokulu, yeşilimsi vajinal akıntı, kaşıntı vardır. Erkeklerde ise asemptomatik enfeksiyon görülür (Gonore'nin aksine). Nadiren üretrit ve prostatit yapabilir. Laboratuvar Bulgular Vajinal veya prostatik sekresyonlarda hareketli trofozoitlerin gösterilmesi ile tanı konur. Tedavi Primer ilacı metronidazoldür. Cinsel ortaklar beraber tedavi edilmelidir. Vajenin pH'ının düşük tutulması yardımcıdır. Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanılması bulaşmayı önler. Profilaktik ilacı ve aşısı yoktur. 175 KAN VE DOKU PARAZİTLERİ Plasmodium Hastalık Sıtma etkenidir. Önemli Bilgiler P. vivax, P. ovale, P. malana, P. falciparum. insanlarda sıtma etkeni olarak görülen parazitlerdir. P. vivax ve P. falciparum diğerlerinden daha yaygındır. Ülkemizde sadece P. vivax görülür. Patogenez ve Epidemiyoloji Enfeksiyon zinciri insan-anofel-insan şeklindedir. Dişi anofelde seksüel (Sporogoni, eşeyli üreme), insanlardaki ise aseksüel (Şizogoni, eşeysiz üreme) üreme görülür. İnsanları sokan dişi anofeller, hastanın kanındaki dişi (makrogametosit) ve erkek (mikrogametosit)'leri emerler. 176 Anofel midesinde her bir mikrogametositten 4 mikro-gamet, makrogametositten ise bir makrogamet oluşur. Mikrogametler makrogameti döller, oluşan zigottan ookinet meydana gelir. Ookinet mide duvarını geçerek ookist halini alır. Oo kist bölünerek içinde birçok sporozoit bulunan sporokistleri yapar. Sporokist parçalanır ve içindeki sporozoitler anofelin vücut boşluğuna dağılır ve bu arada tükrük bezlerine de gelir. İnsanları sokan sivrisinekler aracılığı ile sporozoitler bulaştırılır. (Şekil 4.8). Kan dolaşımına geçen sporozoitler ortalama 1 saat içinde karaciğere gelir ve yüzeylerindeki circumsporozoit protein yardımıyla karaciğer parenkim hücrelerine girerler. Bu döneme ekzoeritrositer (hepatik şizogoni) dönem denir. Hepatik merozoitler 1-2 hafta sonunda karaciğerden dolaşıma geçerler. P. vivax ve P. ovale, yıllarca hipnozoit olarak karaciğerde kalabilir. İyi tedavi edilmemiş olgularda nükslerden sorumludur. Hipnozoiti olanlar sağlıklı insanlardır, periferik kan örneklerinde parazit saptanamaz, tanı ancak karaciğer iğne biyopsisi ile konur (Şekil 4.9). Dolaşıma geçen parazitler eritrositer şizogoni evresini başlatır. Plasmodiumlar sağlam eritrositleri severler, eritrositlerin yapısal veya metabolik anormallikleri var ise doğal olarak sıtmaya karşı dirençlidirler, örneğin; • Duffy kan grubu P. vivax için reseptördür • G6PD eksikliği P. falciparum'a karşı koruyucudur • Yaşlılık • HbF, HbS gibi anormal hemoglobin yapıları • Siyaloprotein, glikoprotein değişikliği • Orak hücreli anemi gibi anomalilerde plasmodium enfeksiyonları görülmez. 177 Ayrıca eritrositlerin yaşının da önemi vardır. • P. vivax ve P. ovale retikülositleri • P. malana yaşlı eritrositleri 178 • P. falciparum ise her türlü eritrositi infekte edebilir. Eritrositlerin içine giren merozoitler genç trofozoitlere dönüşürler. Plasmodium enfeksiyonlarında etkenin P. falciparum olup olmaması önemlidir. Bunun tanınması için kolay yöntemler geliştirilmiştir. Örneğin bir eritrosit içinde birden daha çok taşlı yüzük bulunur, ayrıca, birden fazla nükleer materyali nedeniyle Walkman kulaklığı şeklinde, gametositleri muz şeklinde görülebilir. Ring formu önce, ameboid forma, daha sonra da olgun trofozoitlere dönüşürler. Çekirdek bölününce genç şizont, sitoplazmalar da bölününce olgun şizont oluşmaktadır. Birkaç plasmodium türünün enfeksiyon yaptığı ülkelerde bunların ayrımı için boyama özelliklerinden faydalanılır. 1. P. Vivax Schüffner (Kahverengi) 2. P. falciparum Maurer (Siyah) 3. P. malarla Ziemann granülleri görülür (Şekil 4.10). Eritrositlerin içindeki olgun şizontun içinde de türe göre değişen sayıda eritrositer merozoit gelişir. Oluşan bu merozoitler eritrositleri çatlatarak, yenilerinin infekte etmek üzere kana dökülürler. Bazı trofozoitler ise farklı bir evrim geçirerek makro ve mikrogametositler haline gelirler. Eritrositer şizogoni dönemi P. vivax, P. ovale ve P. falciparum'da 48 saat (tersiyan) sürer. P. vivax"a bening tersiyan, P. falciparum'a ise malign tersiyan (subtersiyan) denir. P.malaria ise 72 saat'de bir (Kuartan) eritrositleri parçalayarak nöbetleri oluşturur. Bulaşmadan sadece sivrisinekler değil, asemptomatik taşıyıcıların kan ve kan ürünleride sorumlu olabilmektedir. Ülkemizde sıtma yapabilen anofeller; A. maculopennis, A. superpictus, A. sacharovi'dir. Klinik Bulgular Kliniğin gelişmesinden sorumlu olan patojenik mekanizmalar şunlardır; • Ateş • Anemi • Mikrosirkülasyon bozukluklarına bağlı hipoksi • İmmünopatolojik olaylar Ateş parazitin eksojen pirojen etkisine bağlıdır. 179 Anemi paraziteminin şiddetine bağlıdır. İnfekte eritrositlerin parçalanması, dalakta eritrositlerin sekestre olması ve otoimmün mekanizmalar anemi sebebidir. Mikrosirkülasyon bozuklukları; Parazitler eritrositlerin yüzeyindeki negatif elektrik yükünü bozarak, rulo formasyon (eritrositlerin para şeklinde dizilmesi) oluşmasını sağlarlar. Bu tıkaçlar küçük damarlarda tıkanmalara sebep olurlar. En ağır formu beyin damarlarının etkilenmesine bağlı olarak gelişen serebral malarya'dır. Eritrositlerin sekestre edildiği dalak büyür, bazen hipersiplenizm ve pansitopeni oluşabilir. Endemik bölgelerde dalak çok büyüyebilir, tropikal splenomegaliler gelişebilir. İnkübasyon periyodu: Hepatik dönem ve birinci eritrositer şizogoni dönemidir. Malarya nöbetleri başlıca; • Titreme • Ateşli kuru dönem • Terleme dönemleri olarak sınıflandırılır. Laboratuvar Bulgular Plasmodiumların eritrosit içeren sentetik besiyerleri vardır, ancak sadece deneysel amaçlı kullanılırlar, rutinde kullanılmaz. Tanıda periferik kandan hazırlanan kalın damla ve periferik yayma preparatları kullanılır. Malaria tanısını koymak için kalın damla kullanılır, periferik preparatlar ile de hangi tip olduğu tanımlanır. Hastalarda eozinofili görülmez. P. falciparum periferik yaymasında sadece taşlı yüzük formu ve muz şeklindeki game-tosit formları görülebilir. P. malaria'nın rozet şeklindeki merozoitlerinin görülmesi tanıda değerlidir. Hastalarda anemi en önemli bulgudur. Özellikle kan merkezlerinde serolojik yöntemler ile tanı konulabilir. Komplikasyonları P. falciparum ciddi klinik seyir gösterir. En sık komplikasyon bu formda görülür. • Anemi • Serebral malarya • Hiperpireksi • Algid Malarya • Karasu ateşi • Akut böbrek yetmezliği • Akciğer ödemi • DIC • Hipersplenizm • Tropikal splenomegali • Hipoglisemi görülebilir. Tedavi P. vivax, ülkemizde görülen tek sıtma tipidir. Tedavide iki tip ilaç kullanılır. 1- Klorokin: Eritrositer seri hücrelere etki eder 2- Primakin: Hipnozoitleri ortadan kaldırmak için kullanılır. Gebelerde ve transfüzyon sonrası gelişen enfeksiyonlarda klorokin kullanılır. Klorokin direnci olmayan bölgelerde P. falciparum ve P. malaria'da 3 gün klorokin kullanılır. Klorokin direnci var ise meflokin veya kinin doksisiklin kombinasyonu kullanılır. Ayrıca gametositler için primakin 15 mg 1x3 kullanılır. Kemoprofilaksi: Endemik bölgelere seyahat edeceklere bir hafta öncesinden başlayarak, orada kaldığı sürece ve 4 hafta sonrasına kadar klorokin 2 tablet/ hafta ve dönünce primakin 14 gün uygulanır. Klorokin direnci olan bölgelerde ise meflokin 1 tablet / hafta ve dönünce primakin 14 gün uygulanır. Korunmada sirkumsporozoit aşılar kullanılmaktadır. 180 Toksoplazma Hastalık Toxoplasma gondii bir zoonozdur, toksoplazmosis etkenidir. Parazitin iki siklusu vardır. Enteroepitelyal seksüel siklus kedilerin ince barsaklarında gerçekleşir, ekstraintestinal aseksüel siklus ise hem kedilerde, hem diğer hayvanlarda (rastlantısal olarak insanlarda) gerçekleşir. Patogenez ve Epidemiyoloji İki önemli bulaşma yolu vardır. Bunlardan birincisi oral yoldan kedi dışkısınaki ookistlerin alınarak yetişkinlerde akut toksoplazmoz gelişmesi, veya gebelerde fetusa geçerek konjenital toksoplazmoz oluşması. İnfekte hayvanların doku kistlerinin veya parazit taşıyan hayvanların dışkılarındaki sporokistlerin oral yoldan alınması ile bulaşır (Şekil 4.12). Vücuttaki tüm dokularda ve organlarda küçük kistler oluşturur (bradizoit). Kandaki trofozoitlerine takizoit denir (Şekil 4.13). Barsakta açılan kistlerden takizoitler çıkar ve vücuttaki tüm hücre ve dokulara yayılır. Asıl problemli klinik tablolar gebelerde oluşur. Gebeliği sırasında infekte olan veya daha önceden infekte olanlarda immün yetmezlik gelişir ise parazitler fetüse transplasental olarak geçer. Konjenital toksoplazmoz gelişmesi için üç önemli faktör vardır. 1) Kadın gebeliği sırasında ilk kez enfeksiyon geçirmelidir. 2) Enfeksiyonun gelişmesi için gebenin gestasyonal yaşın önemi vardır. 3) Hastalığın görülmesinde toplumdaki bilinç, korunma, tanı ve tedavi yöntemlerinin belirlenmiş olması gerekir. Akut olgularda organ nekrozları görülebilir. Subakut olgularda beyin ve göz lezyonları görülebilir. Kronik olgularda beyin, göz, çizgili kas ve sürrenallerde psödokistler oluşur. Kistlerin içindeki bradizoitler metabolizması yavaşlamış parazitlerdir. 181 Klinik Bulgular Akkiz toksoplazmoz: Olguların çoğu asemptomatiktir immün sistemi normal olanlarda enfeksiyöz mononükleoz benzeri bir enfeksiyon tablosu gelişir. En sık görülen tablo ateş, posterior servikal lenfadenomegali ve hepatosplenomegali'dir. Lenfadenomegali çoğunlukla posterior servikal bölgede tek ve büyük olarak bulunur ve aylar boyunca devam edebilir. Bazen meningoensefalit, bazen ciltte makülopapüler ve eritematöz döküntüler görülebilir. Konjenital toksoplazmoz: Gebeliği sırasında enfekte olan anneden çocuğa parazitin geçme olasılığı %40 kadardır. Gebeliğin ilk üç ayında abortus olur, geç dönemde geçirilen akut enfeksiyonlarda ise fetüs etkilenir. Bilateral koryoretinit, hidrosefali, serebral kalsifikasyonlar (toksoplazmoz triadı) görülür. Oküler toksoplazmoz: Konjenital olanda bilateral, akkiz gelişen olgularda ise tek taraflı koriyoretinit görülür. immünyetersizzliği olanlarda gelişen oküler tutulumda ciddi inflamasyon ve nekroz ile karakterize akut koryoretinit gelişir. intrauterin enfeksiyon gebeliğinin ikinci veya üçüncü dekadında olanlarda görülür, 40 yaşından sonra nadirdir. Granülomatöz inflamasyon nekrotizan retinite sekonder olarak gelişir. Hücresel immün yetersizliklerde gelişen toksoplazmoz: HIV ile infekte hastalarda fırsatçı enfeksiyon şeklinde görülür. Antitoksoplazma antikorlarının varlığı, CD4 T lenfosit sayısı, antitoksoplazma ve antiretroviral tedavi kullanımı beyin toksoplazmozu gelişimini etkiler. Profilaksi uygulanmayan HIV pozitif kişilerde CD4 T lenfosit sayısı 100/mm3'ün altına düşerse, %30-50 oranında toksoplazma gelişme riski vardır. Genetik faktörlerin de etkisi vardır. HLA antijen yapısı DQ3 olan AIDS hastaları toksoplazma ensefaliti gelişmesine daha duyarlı iken, DQ1 olanlar daha dirençlidirler. Sadece HIV enfeksiyonlular değil aynı zamanda T hücre yetmezli olan, Hodgkin hastalığı, kalp, akciğer, böbrek ve kemik iliği transplantlılarda da toksoplazma ensefaliti gelişme riski yüksektir. Toksoplazmada immünite: immün sistemi sağlam olanlarda yaşam boyu kalıcı immünite gelişir. Beyinde hücresel immünite humoral olandan daha önemlidir. CD4 ve CD8 hücreler, doğal katil hücreler ve sitokinler parazit-konak ilişkisini düzenlerler. Laboratuvar Bulgular Hastaların kedi ile ilgili anamnezlerinin bulunmaması toksoplazma tanısından uzaklaştırmaz. Tanı etkenin gösterilmesi ile yapılır (Şekil 4.12). Kültür yöntemleri uygulanabilir ancak sık kullanılmaz. Vücut sıvıları Giemsa ile, organ kesitleri ise Hematoksilen-Eozin boyası ile boyanır. Toksoplazma tanısında en önemli birinci adım hastanın parazit ile karşılaşıp kaşlılaşmadığının gösterilmesidir. Klinik bulgular olanlarda serum IgG negatifliği kural olarak erken dönem bulaşmayı gösterir. Nadir de olsa tokosplazmik koryoretinit ve toksoplazma ensefalopatisi gelişenlerde IgG negatifliği gösterilmiştir. IgG pozitifliği belirgin olarak yüksekse ya edinsel enfeksiyonu veya kronik enfeksiyonun reaktivasyonunu gösterir. Gerçek negatif IgM olgularının en azından 6 ay önce enfeksiyon geçirdiği veya kronik enfeksiyonun reaktivasyonunun olmadığı ile ilişkilidir. Pozitif T. gondii IgM antikorları; 1) Yeni oluşmuş edinsel enfeksiyonu, 2) Bazı olgularda 5 yıl süresince IgM pozitifliği devam edebilir, veya 182 3) yalancı pozitifliğin bulgularıdır (Tablo 4.6, Tablo 4.7). Aktivite testlerin ile tokso IgM pozitifliği değerlenirilir. Tablo 4.6 Gebe kadının Toksoplazma serolojisinin anlamı (FDA'ya göre) IgG sonucu IgM sonucu Yorum Negatif Negatif T. gondii infeksiyonu göstergesi serolojik bulgu yok Negatif Şüpheli veya pozitif Akut infeksiyon veya yalancı pozitif IgM. Hastanın serumu referans laboratuarında kontrol edilmelidir Şüpheli Negatif Ortada bir sonuç. Yeni bir serum alınıp çalışılmalı veya IgG için başka bir test yöntemi kullanılmalı Şüpheli Şüpheli Ortada bir sonuç. Yeni bir serum alınıp hem IgG hem de IgM tekrar çalışılmalı Şüpheli Pozitif Muhtemelen akut infeksiyon. Pozitif Negatif 6 aydan uzun süredir T. gondii infeksiyonu Pozitif Şüpheli veya pozitif Muhtemelen akut enfeksiyon. Serum örneğini referans laboratuarına gönderin Tedavi İmmün sistemi sağlam olanlarda ve lenfadenit bulgularında tedavi gerektirmez. Aktif koryoretinit, miyokardit, polyomyozit bulguları olanlar hem erişkin, hem immünyetmezliği olanlar, hem de çocuklarda primetamin + sulfodiazin + folinik asit ve endikasyon var ise kortikosteroid verilir. Sulfonamid alerjisi olanlarda sulfodiazin yerine klindamisin kullanılabilir. Gebeliği sırasında akut enfeksiyon gelişenlerde amniyotik sıvıda PCR negatifleşinceye veya gebelik sonlanıncaya kadar 3g/gün spiramisin kullanılır. Gebeliğin 18'inci haftasından büyük olanlarda amniyotik sıvı PCR testi pozitif ise primetamin + sulfodiazin + folinik asit immünyetmezlikli hastalara verilen dozlarda başlanabilir. Korunma Korunmada bulaşmadan sorumlu olan çiğ etler ve kedi dışkısındaki ookistlerin alınmasının önlenmesi için çaba gösterilmelidir. Doku kistlerinin alınmasının önlenmesi . Çiğ etler ile temas edildikten sonra eller güzelce yıkanmalıdır • Çiğ etler ile temas edildikten sonra mukozalara dokunulmamalıdır • Çiğ et ile temas eden mutfak yüzeyleri güzelce temizlenmelidir . Etler iyi pişirilmelidir • Tütsülenmiş etlerin yenmesinden kaçınılmalıdır Ookistlerin alınmasının önlenmesi • Meyve ve sebzeler iyi yıkanmalıdır • Kedi dışkısı ile kontamine olduğundan şüphelenilen yiyeceklerin tüketilmesinden kaçınılmalıdır 183 • Bahçe işlerinde çalışırken veya kedi kumu boşaltırken eldiven kullanılmalıdır • Kedi kumu atılmadan önce kaynayan suda 5 dakika bekletilmelidir. • Kedilere çiğ et verilmemelidir. Pneumocystis Hastalık İmmünyetmezliği olan hastalarda pnömoni etkenidir Önemli Bilgiler Pneumocystis'in sınıflandırması biraz karışıktır. 1988 yılında rRNA analizlerine göre mantar sınıfına (Saccharomyces cerevisiae gibi) sokulmuştur. Mitokondrial DNA ve değişik enzimler ile yapılan çalışmalar bu fikri desteklemektedir. Ancak medikal olarak protozoon gibi davranmaktadır. Mantar kültürlerinde ürememekte ve antimikotiklere yanıt vermemektedir. At, koyun ve fareler gibi bazı hayvanlarda tespit edilmesine karşın insan enfeksiyonlarında bunların öneminin ne kadar olduğu bilinmemektedir. Dünyada yaygındır. Amerika'da yapılan bir çalışmada sağlıklı çocukların %70'inde antikorları tespit edilmiştir. AlDS'li hastalardaki pnömonilerde ilk akla gelecek etkendir. Patogenez ve Epidemiyoloji Bulaşma inhalasyon yolu iledir. Enfeksiyon akciğerlerdedir. Kistlerden sporozoitler, bunlardan da trofozoitler gelişir. Trofozoitler pulmoner epitel hücrelerin yüzeylerinde ekstrasellüler olarak ürerler (Şekil 4.13). Klinik Bulgular Çoğu insanda asemptomatik olarak normal florada bulunur. Hücresel immünyetersizlik olduğu zaman hastalık yapıcı hale geçer. Riskli hastalarda yüksek ateş ve akciğer bulguları hastalığı düşündürmelidir. Ağır solunum yetersizliği gelişebilir. 184 Laboratuvar Bulgular Akciğer filminde hilustan yayılan infiltrasyon ve akciğerde buzlu cam manzarası görülür. Balgamda, bronkoalveoler lavaj sıvısı veya akciğer endoskopik biyopsi örneklerinde Giemsa boyaması ile kist ve trofozoitler görülebilir. Fluoresans antikor boyama yöntemleri de kullanılabilir. Organizmanın Gram ile iyi boyanmadığı, serolojik testlerinin olmadığı, kültür yöntemlerinin etkili olmadığı unutulmamalıdır. İmmün sistemi sağlan olanlarda normal flora kabul edilebilir, ancak AIDS gibi immünyetmezliği olanlarda pozitifliği anlamlıdır. Tedavi Tedavide trimetoprim-sulfametaksazol, alternatif olarak pentamidin kullanılır. AIDS'li hastalarda bu ilaçlar profilaktik olarak kullanılır. Trypanosoma Medikal önemi olan üç Trypanosoma vardır. T. cruzi Chagas, T. rhodesiense ve T. gambiense ise Afrika uyku hastalığı etkenidir. Trypanosomalar insanda ve vektörlerde morfolojik ve fizyolojik olarak farklılıklar gösterirler. Trypanosoma cruzi Hastalık Chagas (Amerikan tripanosomiyazisi) hastalığı etkenidir. Latin Amerika ülkelerinin hastalığıdır. Önemli Bilgiler Kediler, köpekler, kemiriciler doğal rezervuarlarıdır. 185 Patogenez ve Epidemiyoloji Trypanosoma cruzi'nin tahtakurusu (reduviid bug) veya kene dışkısı ile kontamine ellerle gözlerin kaşınması veya bütünlüğü bozulmuş deri yolu ile bulaşır (Şekil 4.14). Vektörlerde kamçılı tripamostigot, insanlarda ise kamçısız amastigot formundadır. Kana geçen parazitler başlıca monositler, periferik nöronlar ve merkezi sinir sistemini infekte ederler. Klinik Bulgular Chagas hastalığının klinik bulguları akut ve kronik olmak üzere ikiye ayrılır. Akut enfeksiyonda deride eritematöz lezyonlar (chagoma), periorbital ödem ile karakterize Romana işareti (Şekil 4.15), ateş, hepatosplenomegali, lenfadenopati, geçici deri döküntüleri, hematojen chagomalar denilen ağrılı subkutan nodüller, yüz ve ekstremitelerde ödem gelişir. Birkaç hafta veya ay sonra hastalar kronik döneme girerler. Kronik dönemin önemli bulguları kardiak ve gastrointestinal sistemi ilgilendirenleridir. Kardiak hastalığın tipik bulguları biventriküler hipertrofi ve aritmilerdir. Ölüm konjestif kalp yetersizliği veya aritmilere bağlıdır. Chagas hastalığında %40 oranında ani ölüm görülür. Gastrointestinal sistemde otonom ganglionlar harap olur ve megaözofagus ile megakolon görülür. Kongenital chagas hastalığı hepatosplenomegali, sepsis, myokardit ve hepatit ile karakterizedir. Ancak unutulmamalıdır ki kongenital Chagas ortalama 2/3'ü asemptomatiktir. HIV pozitif hastalarda fatal seyirlidir, olguların önemli bölümünde reaktivasyona bağlı serebral abseler görülebilir. Laboratuvar Bulgular Kalın damla veya yayma preparatlarda etken aranır. En sık kulanılan yöntem ELISA testleridir. Sifiliz, malarya, laysmayoz ve diğer parazitler ile çarpraz reaksiyon göstermesi nedeniyle yalancı pozitiflik sık görülür. Rutin kullanıma girmemesine rağmen PCR testi kullanılabilir. 186 Şüpheli serumlar referans laboratuarlarına gönderilmelidir. Tedavi Akut olgularda seçilecek primer ilaç nifurtimokstur. Bu ilaç tripomastigotları kan içinde öldürebilir ancak doku içindeki amastigotlara çok etkili değildir (Tablo 4.8). Kronik klinik tablolarda tedavinin etkinliği yoktur. Tablo 4.8 Chagas hastalığının tedavisi İlk seçenek Alternatif Yetişkin Pediatrik Nifurtimoks Nifortimoks Günde 4 defa 8-10 mg/kg/gû'n 120 gün Günde 4 defa 15 mg/kg/gün 120 gün Benznidazol Benznidazol 5 mg/kg/gün PO 60 gün 5 mg/kg/gün PO 60 gün Trypanosoma gambiense ve rhodesiense Hastalık Afrika uyku hastalığı etkenidir. Önemli Bilgiler Birçok etkeni hayvanları infekte eder ancak, insanlarda hastalık yapanlar T. brucei gambiense ve T. brucei rhodesiense'dir. T. rhodesiense sadece insan değil aynı zamanda evcil hayvanlar ve vahşi hayvanlarda da enfeksiyon etkenidir. Çeçe sineği en önemli vektörüdür. Ancak insandan insana bulaşma da gösterilmiştir. Deriden bulaşmanın ardından hastanın immün sisteminin gücüne bağlı olarak kana ve lenf dolaşımına, oradan da beyine geçer. Hastalığın kliniğinde üç dönem vardır. 187 1- Başlangıçta enfeksiyon alanı olan deride üç hafta kadar süren şankrlar görülür. 2- Kanla veya lenf yoluyla yayılma dönemi, 3- Uyku hastalığı dönemi; koroid pleksus ve subaraknoid aralığa yayılarak meningoensefalit gelişimi. Tanı kanda direkt mikroskopi ile hareketli parazitlerin görülmesi ile veya periferik yayma preparatın Giemsa veya Wright yöntemi ile boyanması ile konulur (Şekil 4.16). Örnekler ateşli dönemlerde alınmalıdır. T. rhodesiense'de daha fazla parazit bulunması nedeniyle tanı daha kolaydır, T. gambiense'de ise sık sık tanı yöntemleri tekrarlanmalıdır. Organizma şankr veya kemik iliğinin aspirasyonu ile de gösterilebilir. Parazitemi olgularında BOS'ta kontrol edilmelidir. Klinik gidiş T. gambiense'de kronik enfeksiyon şeklinde iken, T. rhodesiense'de ise birkaç ay içinde ölümle sonuçlanan daha akut bir enfeksiyon tablosu görülür. Tedavi parazitin başlıca enzimi olan ornitin dekarboksilazı inhibe eden Eflornitin kullanılır. Erken ve geç dönem MSS infeksiyonlarında etkilidir. Suraminde tedavide etkilidir. Pentamidin alternatif ilaç olarak kullanılabilir. Uyku hastalığında relapslar uygun tedaviye rağmen sık görülür. Relaps olgularında aynı tedavi uygulanır. Korunmada Çeçe sinekleri ile mücadele edilmelidir. Korunma amacıyla kemoprofilaksi uygulanamaz ve immunoprofilaksiler etkili değildir. Leishmania Başlıca üç tip hastalık yaparlar 1. Visseral Leishmaniasis (Kalaazar): L. donovani 2. Kutanöz Leishmaniasis (Şark çıbanı): L. tropica 3. Mukokutanöz Leishmaniasis: L. brasiliensis Leishmaniasis tatarcıkların (phlebotom) vektörlük yaptığı ve memelilerin rezervuar olduğu bir zoonozdur. Leishmania donovani Hastalık Kala azar (visseral leishmaniasis) etkenidir. 188 Önemli Bilgiler Yaşam siklusu içinde tatarcıkların önemli bir yeri vardır. Sadece dişi flebotomlar taşıyıcıdırlar (Şekil 4.17). Köpek, tilki ve fareler gibi memeliler rezervuardırlar. infekte hayvandan kan emen flebotom amastigot (insanlardaki kamçısız formu) içeren makrofajları emer. Daha sonra amastigotlar makrofajları terk ederek, tatarcığın midesinde promastigot'a (tatarcıkta kamçılı formu) dönüşürler. Barsaklarda çoğalarak farenkse göç ederler ve bir sonraki ısırıkta bulaşırlar. Tatarcıktaki yaşam siklusu ortalama 10 gün kadardır. Patogenez ve Epidemiyoloji Amastigotlar deri, fagositer ve diğer retiküloendotelyal orjinli hücreleri infekte edebilirler. En ciddi etkilenen organlar karaciğer, dalak ve kemik iliği gibi retiküloendotelyal sistem organlarıdır. Kemik iliği aktivitesindeki düşüklük ve dalaktaki hücresel yıkım nedeniyle anemi, lökopeni ve trombositopeni görülebilir. Bu durum sekonder enfeksiyonların gelişmesine ve kanama diyatezine sebep olur. Enfeksiyon hastalıkları içinde dalağı en çok büyüten hastalıktır (Şekil 4.18). 189 Hastalarda spesifikliği ve koruyuculuğu olmayan IgG artışı bulunur. Kalaazar hipoalbuminemi ve hipergammaglobulinemi ile karakterize bir hastalıktır. Kalaazar'da üç farklı epidemiyolojik bölge vardır. Orta-Doğu, Güney Rusya ve Çin'in bazı kısımlarında ana rezervuar köpekler ve tilkilerdir. Afrika'da fare gibi kemiriciler, Hindistan ve Kenya'da ise ana rezervuar insanlardır. Klinik Bulgular Semptomlar intermittan ateş, kuvvetsizlik, kilo kaybıdır. Çok büyük dalak karakteristik özelliğidir. Açık renkli hastalarda hiperpigmentasyon görülür (Kara hastalık). Hastalık yıllarca sürebilir. Başlangıçta hastalar ateşi tolere edebilir, ancak anemi lökopeni ve trombositopeni hastalığı ağırlaştırır. Tedavi edilmeyen olgular genellikle sekonder enfeksiyonlar ile kaybedilirler. Laboratuvar Bulgular Tanıda ilk adım anamnezdir. Tedavi bening tabiatlı olmadığı için ayırıcı tanıda diğer hastalıkların ekarte edilmesi önemlidir (Tablo 4.9). Tablo 4.9 Cryptcsoporidiosis sendromu İnfeksiyonlar Kutanöz Mukokutanöz Visseral Bakteriyel • Tularemi • Yaws • Bruselloz • Furonkül/karbonkül • Sitiliz • Tifo • Sellülit • Tüberküloz • Yaws • Sitiliz • Atipik tüberküloz • Tüberküloz • Lepra Mantar • Histoplazmoz • Histoplasmosis • Sporotrichosis • Paracoccidiodomycosis • Lobomycosis • Rhinosporidiosis • Histoplasmosis • Coccidioidomycosis • Blastomycosis • Chromomycosis Viral • Orf • infeksiyoz mononükleoz Protozoon • Dracunculiasis • Akut Chagas hastalığı • Schistosomiasis • Karaciğer amip apsesi • Malaria Diğer (noninfeksiyöz sebepler) • Bazal veya squamoz cell • Bazal cell karsinoma carsınoma • Wegener granulomatosis'i • Lenfoma veya metastatik kanserler • Lenfoma • Sarkoidoz • Discoid lupus • Sarkoidoz • Insect bite • Ektima • Kerion • Piyojenik granuloma • Yabancı cisim granuloması Tanı genellikle kemik iliği, dalak veya lenf bezi biyopsilerinde amastigotların gösterilmesi ile konulur. Amastigotlar lökositler, epiteloid hücreler ve makrofajların içinde tipik Leishman-Donovan cisimcikleri görülür (Şekil 4.19). 190 Kültür alınabilir. Hastaların çoğunda indirekt immünfloresans yöntemi ile pozitif bulunur. Hipergamaglobulinemiyi gösteren Formoljel testi spesifik değildir;ancak tanıda faydalıdır. Hasta serumuna bir damla formalin damlatılınca serumda katılaşma görülür. Promastigotlardan hazırlanmış deri testleri bulunur. Deri testlerinin aktif hastalık sırasında negatif, iyileşmişlerde ise pozitif olabileceği unutulmamalıdır. Tedavi Tedavide en önemli ilaç bir beş değerli antimon bileşiği olan sodyum stiboglukonat'dır (Tablo 4.10). Uygun tedavi ile mortalite oranı %5'in altındadır. İyileşme kalıcı immünite ile sonuçlanır. Leishmanmia tropica, mexicana, braziliensis Hastalık L tropica ve L mexicana kutanöz layşmonyoz etkenidir. İkincisi sadece Amerika'da bulunurken, L.tropica tüm dünyada yaygındır. L. braziliensis'de Güney Amerika'da mukokotanöz layşmonyoz etkenidir (Şekil 4.20). Önemli Bilgiler L. donovanide olduğu gibi tatarcıklar etkendir. Patogenez ve Epidemiyoloji Flebotomların ısırması ile bulaşır. İnkübasyon periyodunun ardından ısırık yerinde kırmızı renkli bir papül, daha sonra da yayılarak nekrozlar oluşturur, ülserleşir, krutlanarak ve depigmente sikatris bırakarak iyileşir. İki tiptir; 1. Yaş tip: Etken L. tropica majördür. Lenf bezleri de olaya karışır. 6 ayda iyileşir (Şekil 4.21). Kuru tip: L tropica minör etkenidir. Yavaş ve hafif lezyonlara yol açar, genelde yüzdedir ve 1 yılda iyileşir. Laboratuvar Bulgular Lezyonun krut yanındaki ödemli kısım ile sağlam cilt sınırından enjektörle alınan eksüdada Giemsa veya lesihman boyası ile etken görülebilir. Tedavi Sodyum stiboglukonat ilk seçilecek ilaçtır. Ancak tedavi her zaman başarılı değildir. 191 Tablo 4.10 Leishmaniasis tedavisi Kutanöz İlk seçim Alternatifler • Meglumin antimonat (glukantim) 10 gün 20 mg/kg/gün • L tropica majör veya L mexicana enfeksiyonlarında stibogluconate'ın intralezyonal injeksiyonu her gün 8/24 injeksiyon kullanılabilir. • Stibogukonat mg/kg/gün Mukokutanöz • Stiboglukonat 20 mg/kg/gün IV veya İM iki eşit dozda 30 gün Visseral • Stiboglukonat 20mg/kg/gün İv veya İM iki eşit • Dirençli olgularda: pentamidin, 4 mg/kg haftada 3 kez 5 hafta veya • Amfoterisin B, 1 mg/kg IV bir gün arayla 20 gün 192 • Tedaviye paromomisin eklemek tedavi süresini 28 günden 15 güne düşürecektir. DİĞER PROTOZOONLAR Acanthamoeba ve Naegleria Meningoensefalit, keratit etkeni olan serbest yaşayan amiplerdir. Deri lezyonları mantar enfeksiyonlarını taklit eder. Organizmalar ılık suları olan göllerde ve su birikintilerinde, toprakta bulunur. Hem trofozoitleri hemde kistleri vardır. Kistler dirençlidir, klorlama ile ortadan kaldırılamaz. Primer meningoensefalit etkenidir. Naegleria trofozoitleri genellikle ılık sularda yüzme veya dalma sırasında burun mukozasından girer. Mukozaya penetrasyon sonunda, pürülan menenjit ve ensefalit tablosu ile hastalarda fatal bir tablo yaratır (Şekil 4.22). Tanı için pürülan BOS'da bakteri görülmezse direkt preparatlarda amip aranmalıdır. Tedavide intravenöz ve intratekal amfoterisin B kullanılır. Ancak hızlı ilerler ve fatal seyirlidir. Acanthamoeba solunum yolu veya deri travmalarından ardından immün yetersizlikli hastalarda gelişen granülomatöz ensefalit etkenidir. Fokal nörolojik bulgulardan görme bozuklukları ve ataksi önemli semptomlarıdır (Şekil 4.23). Etkili tedavisi yoktur. Granülomatöz ensefalit gelişen olgular ortalama 40 gün içinde ex olurlar. Acanthamoeba kontakt lens kullananlar, kontamine sularda kornea travmasına maruz kalanlarda keratit yapar. Hastalık körlük yapabilir. Hastalık sıklıkla H5V veya bakteriyel keratitler ile karıştırılır. Tanı biyopsi ile konulur. Acanthomeba kontakt lens takanlarda keratit etkeni olabilir. Tanı BOS'da amiplerin gösterilmesi ile konur. Etkili bir tedavi yöntemi yoktur, ancak amfoterisin B kullanılabilir. Tedavi edilen hastalarda dahi prognoz kötüdür. 193 Babesia Babesia microti babezyoz etkenidir. Kırsal bölgelerde endemik olarak bulunur. Sıtma gibi eritrosit parazitidir. Kenelerle bulaşır. Sıtmadan farklı olarak karaciğer dönemi yoktur. Splenektomi yapılan hastalar daha ağır enfeksiyon geçirirler. Tanı intraeritrositer taşlı yüzük şeklindeki parazitlerin gösterilmesi ile konulur. Eritrositlerin içinde P. Falciparum gibi birden çok taşlı yüzük formu vardır. Plasmodiumlardan farklı olarak intraeritrositer pigmentasyon görülmez, X şeklinde şizontları vardır (Şekil 4.24). Tedavide kinin ve klindamisin ile kombine tedavi daha etkilidir. Cyclospora Cydospora cayetanensis intestinal prozotoondur ve immün yetersizlikli hastalarda sulu diyareler yapar. Hayvanlarda rezervuarı yoktur. Diyareler intermittan ve relapslıdır. Tedavide trimethoprim-sulfometaksazol kullanılır. Isospora Isospora belli diyare etkeni intestinal protozoondur. Özellikle AIDS'li (immün yetersizlikli) hastalarda görülür. Etken fekal-oral yolla alınır. İmmün yetersizliği olan hastalarda kronik, bol sulu diyare görülür. Diyarenin patogenizi bilinmemektedir. Tanı dışkı incelemesinde tipik ookistlerin görülmesiyle konur. Sestodlar Sestodlar scolex denilen bir başa ve proglottid denilen multipl segmentlere sahiptirler. Skoleksler parazitin barsak duvarına tutundukları organelleridir. Sestodlar skolekslerinin arkasına ürettikleri proglottidleri aracılığı ile büyürler. 194 Distal proglottid birçok yumurta içerir ve dışkı ile dışarı atılır. Böylece başka hayvanların ve insanların enfeksiyonunda rol oynar. İnsanlar genellikle iyi pişmemiş etlerde bulunan larvaların yenilmesi ile infekte olurlar. Sisteserkozis ve hidatik kist gibi bazı durumlarda yumurtalar alınır ve kistik hastalıklar oluşabilir. Medikal önemi olan sestodların özellikleri Tablo 4.11'de açıklanmıştır. Tablo 4.11 Medikal önemi olan sestodlar ve özellikleri Sestod Bulaşma Ara konak İnsanda yerleşim yeri Tanı Tedavi Taenia solium (A) İyi pişmemiş etler Domuz GİS Dışkıda proglottidler Biyopsi, CT Praziquantel Praziquantel veya cerrahi tedavi ile kistlerin alınması Beyin ve gözler (Sistiserkozis) (B) İnsan dışkısı ile kirlenmiş besinlerden yumurtaların alınması Taenia saginata İyi pişmemiş etlerden larvaların alınması Sığır GİS Dışkıda proglottidler Praziquantel Diphyllobothrium latum İyi pişmemiş balıktan larvaların alınması Yumuşakçalar ve balık GİS Dışkıda kapaklı yumurtalar Praziquantel Echinococcus granulosus Köpek dışkısı ile kirlenmiş yiyeceklerle yumurtaların alınması Koyun Karaciğer, akciğer ve beyin (hidatik kist) Biyopsi, CT, seroloji Albendazol veya cerrahi tedavi ile kistin çıkartılması Taenia 1. Taenia saginata Hastalık Teniasis etkenidir, insanda larvaları sistiserkozis yapmaz. Önemli Bilgiler T. saginata'nın 4 adet vantuzu vardır, tacı yoktur. 15-25 arasında uterus dallanması vardır, T. solium'da bu sayı 5-10 arasındadır. Yumurtaları morfolojik olarak birbirinden farklı değildir. İnsanlar iyi pişmemiş sığır etlerinin içindeki larvaların (sistiserkus) yenilmesi ile infekte olurlar (Şekil 4.25). Parazit ince barsağın duvarına tutunur, 3 ay içinde 10 metre uzunluğa erişebilir. Sığırlarda sistiserkus bovis gelişir. T. solium'dan farklı olarak insanlarda sistiserkus gelişmez. Patogenez ve Epidemiyoloji İnce barsaklarda hafif bir hasar olabilir. Hastalık dünyada yaygın olarak bulunur. Klinik Bulgular Hastaların çoğu asemptomatiktir. Bazı hastalarda bulantı, iştahsızlık ve karın krampları görülebilir. Hareketli proglottidlerin dışkıda, hatta dışkı yapılmaksızın düşürülmesi önemli bulgudur. Apendisit yapabilir. Laboratuvar Bulgular Tanı dışkıda 15-20 uterus dalı bulunan hareketli proglottidlerin görülmesi ile konur. Yumurtalar proglottidlerden daha az görülür. 195 Tedavi Praziquantel tedavide seçenektir. Korunmada hayvan etlerinin iyi pişirilmeden yenilemesine, infekte kişilerden çıkarılan proglottidlerin hayvanlar tarafından yenilmesine engel olunmalıdır Taenia solium Hastalık Taeniasis etkenidir. T. solium larvaları insanlarda sistiserkozis yaparlar. Önemli Bilgiler Dört adet vantuzu ve tacı vardır. 5-10 arasında dallanan uterusu bulunan proglottidleri bulunur. İnsanlar iyi pişmemiş sistiserkuslu domuz etleri yiyerek infekte olurlar. Parazit ince barsak duvarına tutunur, 3 ay içinde 5 metre büyüklüğe ulaşır. Dışarı atılan proglottidler rastlantısal olarak domuzlar tarafından yenilir. Yumurtadan altı adet çengeli olan embriyo (onkosfer) domuzun barsağına tutunur. Buradan kan damarlarına geçer ve iskelet kaslarına yerleşir. Kaslar içinde sistiserkus gelişir. İnsanlar tarafından yenilinceye kadar stabil olarak kalır. İnsanlar hem ara hem son konak, domuzlar ise ara konaktır (Şekil 4.25). Patogenez ve Epidemiyoloji İntestinal yerleşimli şeritler barsaklarda az hasar yaparlar. Sistiserkuslar ise çok geniş olabilir, özellikle beyinde büyük lezyonlar yapabilirler. Canlı sistiserkuslar inflamasyon yapmazlar, ancak ölürlerse salgıladıkları maddeler ile inflamatuvar yanıt oluştururlar. Böyle durumlarda sistiserkuslar kalsifiye olur ve röntgen ile görülebilirler. Klinik Bulgular Genellikle asemptomatiktir, bazı hastalarda anoreksi veishal görülebilir. Bazılarında dışkıda proglottidler görülebilir. Beyindeki sistiserkoz başağrısı, kusma ve bayılma yapabilir. Gözde olursa üveit ve retinit, bazen de vitreusda yüzen larvalar görülebilir. Laboratuvar Bulgular Dışkıda proglottidlerin görülmesi ile tanı konur. Sistiserkozislerin tanısı görüntüleme yöntemleri ile konulabilir. Tedavi Primer ilaç prazikuanteldir. Alternatif olarak albendazol önerilebilir. Asemptomatik hastalarda yumurtaları yutarak otoinfeksiyona sebep olabilecekleri için tedavi edilmelidir. Cerrahi tedavi gerekebilir. 196 Diphyllobothrium Hastalık Difilobotriyoz etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlara larva içeren balıkların iyi pişirilmeden yenmesi ile bulaşır. İnce barsaklarda erişkin hale gelir (Şekil 4.26). En uzun sestoddur. Boyu 13 metreden uzun olabilir, 30 yıldan uzun yaşayabilir. Bir kişide birden çok parazit bulunabilir. Proglottidinin genişliği uzunluğundan daha fazladır. Yumurtaları diğer sestodlardan farklı olarak ovaldir ve kapaklıdır. Patogenez ve Epidemiyoloji D. latum enfeksiyonu ince barsaklarda hafif bir inflamasyon yapar. Bazı hastalarda parazitin B12 vitaminini kullanmasına bağlı olarak megaloblastik anemiler meydana gelebilir. Hastalık özellikle iskandinavya, Kuzey Rusya, Japonya ve Kanada'da endemiktir. Klinik Bulgular Hastaların çoğu asemptomatiktir. Abdominal ağrıları ve diyaresi olanlara rastlanılır. Laboratuvar Bulgular Dışkıda oval, sarı-kahverengi boyanan, kapaklı tipik yumurtalarının görülmesi tanı koydurucudur. Serolojik testi yoktur. 197 Tedavi Tedavide ilk seçenek prazikuantel'dir. Echinococcus Hastalık Echinococcus granulosus hidatik kist etkenidir. E. alveolaris ise nadir görülür, multiloküler hidatik kist etkenidir. Önemli Bilgiler E. granulosis bir skoleks ve sadece üç adet proglottid'den oluşmuştur. En küçük tenyadır. Köpekler en bilinen son konaklarıdır. Koyunlar ara konaktırlar, insanlar rastlantısal ara konaktır (Şekil 4.27). Yaşam siklusunda, köpeklerin barsağındaki parazit tarafından binlerce yumurta üretilir ve bunlar koyunlar veya insanlar tarafından yenilir. Onkosfer embriyolar ince barsakta meydana gelir ve başlıca karaciğer, akciğer, kemik ve beyine göç ederler. Embriyolar bu dokularda içi su dolu hidatik kistler halini alırlar. 198 Patogenez ve Epidemiyoloji E. granulosis bol sıvılı unisellüler kist üretir. Bu kistlerde binlerce skoleks bulunur ve geniş kistin içinde birçok yavru kistler (kız kist) oluşturur. 199 E. granulosis için yerleşim %60, E. alveolaris için ise %90 karaciğerdedir (Şekil 4.28),. Klinik Bulgular Hidatik kistli hastaların çoğunun kliniği asemptomatiktir. Karaciğer kistleri hepatik fonksiyonlarda bozulma yaratabilir. Akciğer kistleri kanlı balgam, serebral kistler de baş ağrısı ve nörolojik bulgular oluşturabilir. Kistin rüptüre olması anafilaktik reaksiyonlar meydana getirebilir. Laboratuvar Bulgular Tanı görüntüleme yöntemleri ile multipl protoskoleks taşıyan kapsülün gösterilmesi ve bunun mikroskobik incelenmesi veya indirekt hemaglutinasyon test gibi serolojik yöntemlerdir. Artık sadece tarihsel önemi olan iki test Casoni ve Weinberg'dir. Casoni kist sıvısı ile yapılan cilt testidir. Önemli özellik Weinberg ile antikor aranmadan önce Casoni testinin yapılması halinde yalancı pozitiflik ortaya çıkabilir. Tedavi Tıbbi tedavi albendazoldür. Buna cerrahi tedavi eklenebilir. Hipertonik tuzlu sular gibi protoskolisida ajanlar kist içine injekte edilir. Buradaki amaç kistin patlaması durumunda parazitlerin dolaşıma geçmesinin engellenmesidir. DİĞER CESTODLAR Echinococcus alveolaris (multilocularis) Birçok özelliği E. granulosis ile aynıdır. Ancak son konak tilki, ara konaklar ise farelerdir. İnsanlar rastlantısal ara konaktır. Çok yüksek oranda karaciğere yerleşir (Şekil 4.29). Hymenolepis nana Cüce sestoddur. Sadece 3-5 cm. boyutlarına kadar ulaşabilir. Erişkin formu insanlarda bulunan en küçük sestoddur. Diğer sestodlardan farklı olarak yumurtaları insanları direkt olarak infekte edebilir. Ara konakları yoktur (Şekil 4.30). 200 Duodenuma geldiklerinde sistiserkoid larvalara ve sonrasında da yetişkin forma dönerler. Proglottidleri dışarı atılmak için parazitten ayrıldıklarında barsakta açılır ve otoinfeksiyonlara sebep olurlar. Diğer sestodlardan farklı olarak bir kişide yüzlerce H. nana bulunabilir. Çocuklarda enfeksiyon sıklığı fazladır. Karın ağrısı, enterit, anemi, asteni, sinir sistemi belirtileri ve konvulsiyonlar bulunabilir. Tanı dışkıda bipolar saçaklı yumurtalarının görülmesi ile konulur (Şekil 4.31). Tedavi prazikuantel ile yapılır. Hastalığın önlenmesi personel hiyjenine dikkat edilmesi, kontamine yiyecek ve sulardan uzak durulması ile konulur. 201 TREMATODLAR Schistosoma Hastalık Schistosomiasis etkenidir. S. haematobium üriner sistem infeksiyonu yaparken, S. mansonive S. japonicum gastrointestinal sistemde etkilidir. Önemli Bilgiler Trematotlar hermafrodittirler. Schistosomalar diğerlerinden farklı olarak erişkin döneminde erkek ve dişi olarak ayrılır ve dişi erkeğin karın oluğunda (gynecophoric kanal) yaşar (Şekil 32). Böylece sürekli yumurtaları döller. Üçününde kendine has yumurtaları bulunur. S. mansoni lateral dikene sahipken, S. japonicum çok küçük lateral diken ve S. haematobium yumurtalarının ise terminal dikeni vardır. S. mansonive japonicum'un yetişkinleri mezenter venlerinde yaşarken, S.haematobium idrar kesesinde yaşar. Shistosomalar damar içi (kan) paraziti olarak tanınırlar, insanlar çatal kuyruklu serkaryaların deriye penetre olmaları ile infekte olurlar. Buradan kana geçer ve venler aracılığı ile arteriyel dolaşıma çıkarlar. Mezenter arterden, portal dolaşım aracılığı ile karaciğere gelir ve yetişkin parazitleri oluştururlar. Sonrada kendi alanlarına yerleşirler (Şekil 4.33). Yumurtalar dışkı veya idrar ile atılır ve dışarda tekrar serkaryaları oluştururlar. 202 Patogenez ve Epidemiyoloji Yumurtaların karaciğer, dalak, barsak veya mesane duvarına birçok patolojik etkisi vardır. Karaciğerde granulomlar, fibrozis, hepatomegali ve portal hipertansiyon yapabilir. Yumurtaların antijenlerine karşı gelişen immün yanıt granulomların sebebidir. Hepatositler sağlam kaldığından genellikle karaciğer fonksiyon testleri bozulmaz. Portal hipertansiyon splenomegali yapabilir. S.mansoni yumurtaları distal kolon duvarında (alt mezenter ven) hasar oluştururken S. japonicum yumurtaları hem ince barsak hem de kalın barsak duvarında (üst ve alt mezenter ven) hasar oluştururlar. S.haemotobium mesane duvarında granulom ve fibrozis oluşturduğu için mesane karsinomlarına sebep olabilir. Klinik Bulgular Hastaların çoğu asemptomatiktir. Kronik enfeksiyonlar semptomatik olabilir. Penetrasyonun olduğu yerde kaşıntı, bunu takip eden 2-3 hafta sonra ateş, titreme, diyare, lenfadenopati ve hepatosplenomegali görülebilir. Eozinofili görülebilir. Kronik hastalık morbidite ve mortaliteye sebep olabilir. Gastrointestinal hemoraji, hepatomegali ve massif splenomegali gelişebilir. En genel ölüm sebebi özofagus varis kanamalarıdır. S. haemotobium enfeksiyonlarının en belirgin semptomu hematüridir. Bakteriyel süper infeksiyonlar görülebilir. Bazı göllerde meydana gelen yüzücü kaşıntısı insanları infekte etmeyen schistosomalar tarafından meydana gelmektedir. Laboratuvar Bulgular Karakteristik yumurtaların dışkıda veya idrarda gösterilmesi ile tanı konulur (Şekil 4.34, 4.35). Serolojik testler kullanışlı değildir, Orta yükseklikte eozinofili görülebilir. Tedavi Praziquantel primer ilaçtır. 203 Paragonimus Hastalık Paragonimyaz denilen akciğer infeksiyonunu yapar. Önemli Bilgiler İnsanlara az pişmiş veya çiğ yenen metaserkarya bulunduran yengeç etinden bulaşır (Şekil 4.36). İmmatür parazit ince barsaklardan akciğere yerleşir (Şekil 4.38). Tanı tipik kapaklı yumurtalarının balgam veya feçesde tespit edilmesi ile konulur. Praziguantel primer ilaçtır. 204 Clonorchis Hastalık Clonorchis sinensis klonorşiyaz (Oriental karaciğer yassı solucan infeksiyonu) etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlar az pişmiş veya çiğ yenen balık etindeki metaserkaryalar aracılığı ile infekte olurlar. Duodenumda kistindan çözüldükten sonra immatür parazit safra yollarına yerleşir, yetişkin olur. Sıklıkla asemptomatik seyreder, ancak safra yollarında hiperplazi ve fibrozis yapabilir. Tanı küçük, kahverengi, tipik kapaklı yumurtalarının dışkıda tespit edilmesi ile konulur. Praziquantel primer ilaçtır. Fasciola Fasciola hepatica koyun karaciğeri yassı solucanıdır. Boyu yaklaşık 3 cm. kadar olan yaprak şeklinde bir parazittir. (Şekil 4.38). 205 İnsanlar larvalar ile kontamine su terelerini yiyerek infekte olurlar. Duodenumda kistleri açılan parazitler, barsak duvarına penetre olurlar ve karaciğere ulaşırlar ve burada yetişkin hale gelirler. Safra yollarında yumurta üreten hermafrodit yetişkinler feçese bunları dökerler. Yumurtalar tatlı sulara karışır, mirasidyalar tatlı su yumuşakçalarına geçer, bunlardan serkaryalar oluşur ve kistik hale gelen parazitler su bitkilerinin üzerine tutunurlar. Bu bitkileri yiyen koyun veya insanlarda tipik enfeksiyonlarını oluştururlar (Şekil 4.39). Yetişkin parazitler safra yollarına yerleşir, mekanik etki ile hepatomegali kolanjit, sarılık ve ishale neden olurlar. Eozinofili görülür. Portal siroz gelişebilir. Koyun karaciğeri yiyenlerde dışkı mikroskopisinde parazit yumurtalarını görebilirsiniz (yalancı perazitlik). Tanı; dışkıda kapaklı yumurtaların görülmesi ile konulur. Serolojik testi yoktur. Prazikuental ve bitional etkili ilaçlarıdır. Nematodlar Nematodlar (nemathelmintler) silindirik vücuda ve ağız ile anüsü de içeren sindirim sistemlerine sahiptirler. Vücutları kütikül denilen çok dirençli hücre içermeyen bir yapı ile kaplıdır. Dişileri erkeklerine göre genellikle daha büyüktür. Medikal önemi olanlar intestinal ve doku nematodları olarak iki önemli gruba ayrılırlar (Tablo 4.12). Tablo 4.12 İnsanlarda hastalık yapan nematodlar İntestinal nematodlar • Ascaris lumbricoides • Enterobius vermicularis • Ancylostoma duodenale, Necator americanus • Strongyloides stercoralis • Trichuris trichiura • Capillaria philippinensis • Trichostrongylus • Anisakiasis Doku nematodları Filariasis • Wuchereria türleri (lenfatik filariasis) • Brugia türleri (lenfatik filariasis) • Loa loa (Afrika göz nematodu) • Mansonella türleri • Onchocerca volvulus Diğer doku nematodları • Dracunculus medinensis • Trichinella spiralis • Toxocara türleri (visseral larva migrans) • Angiostrongylus cantonensis (menenjit) Enterobius, Trichuris ve Ascaris yumurtalarının oral yoldan alınması ile bulaşırken, diğer intestinal nematodlar larvaları ile bulaşırlar. Rhabditiform larvalar yiyecekler ile bulaşırken, filariform larvalar infeksiyözdür. Doku nematodlarının erişkinleri insan vücudunda yaşarlar, sadece Strongyloides toprakta da yaşayabilir. Önemli doku nematodlarından Wuchereria, Oncho-cerca ve Loa filarial nematodlar olarak bilinir, çünkü kan ve doku sıvılarında mikrofilaria denilen hareketli embriyoları vardır. Bunlar, insandan insana kan emen sinekler aracılığı ile bulaşır. Doku nematodlarından Dracunculus diğerlerinden farklı olarak tatlı sulardaki yumuşakçalarda yaşar ve insanlara içme suları aracılığı ile bulaşır. 206 Nematodlardan bir kısmı insanlarda larvaları ile enfeksiyon yaparlar. Bunlardan en ciddi olanları visseral larva migrans etkeni, köpek askarisi larvası olan, Toxocara canis'dir. Köpek ve kedilerin kancalı kurdunun larvası olan Ancylostoma caninum kutanöz larva migrans etkenidir, daha hafif seyididir. Bir üçüncü nematod da iyi pişmemiş deniz ürünlerinden bulaşan anisakiasis'dir (Anisakis simplex). Strongyloides, Trichinella, Ascaris ve Ancylostoma ile Necator enfeksiyonları sırasında dokularda migrasyon yaparlar. Eozinofili önemli bir bulgudur. Eozinofiller organizmayı fagosite etmezler, IgE aracılığı ile parazitin yüzeyine tutunur, eozinofilik granüllerinde bulunan sitotoksik enzimlerini parazitin üzerine sekrete ederler. Helmintlere karşı konak immün yanıtı T hücrelerin alt tipi olan Th-2'ler aracılığı ile olur. IgE üretimi interlökin-4 aracılığı ile artar ve eozinofiller interlökin-5 aracılığı ile artarlar. Parazitlerin dokulara migrasyonunu olaylaştıran sistein proteaz üretimi IL-5 üretimini stimüle eder. İNTESTİNAL NEMATODLAR Enterobiu vermiculariss Hastalık Kıl kurdu (oksiyür) enfeksiyonu etkenidir. Önemli Bilgiler Sadece insanlarda enfeksiyon yapar. Bulaşma yumurtaların oral yoldan alınması ile olur. Yumurtalar ince barsaklarda açılır, larvalar kolona ilerler. Yetişkin erkek ve dişi parazitler kolonda oturur. Geceleri dişi anüse gider ve perianal deri üzerine binlerce fertilize yumurta boşaltır. 6 saat içinde yumurtalarda larvalar gelişir ve enfeksiyon yapıcı hale gelebilir (Şekil 41). Bunların kaşınma sonucu parmaklara gelmesi ile reenfeksiyon gerçekleşebilir. Patogenez ve Klinik Bulgular Perianal kaşıntı en sık görülen semptomdur. Kaşınma sonucunda sekonder bakteriyel enfeksiyonlar görülebilir. 12 yaş altında dünyada en sık görülen parazittir. 207 Laboratuvar Bulgular Tanıda perianal deri üzerindeki yumurtaları görebilmek için selofan bant yöntemi uygulanır (Şekil 42). Diğer nematodlardan farklı olarak dışkıda yumurtası görülmez. Küçük çocukların anüsünde veya dışkısında küçük, beyaz kıl kurtlarını görmek mümkün olabilir. Serolojik testi yoktur. Tedavi Pirantel pamoat, mebendazol, albendazol tedavide kullanılabilir. İkinci seçenek olarak pivinium pamoat tercih edilebilir. Bu ilaçlar yetişkin parazitleri öldürebilirken yumurtalara etkisizdir, 2 hafta sonra tedavi tekrar edilmelidir (Tablo 4.13) . Reenfeksiyon yaygındır. Ayrıca evde kalan herkes tedavi altına alınmalıdır. Trichuris Hastalık Etken Trichuris trichura'dır. Kolonda parazit enfeksiyonu yapar. Önemli Bilgiler İnsanlar, dışkı ile kirlenmiş yiyeceklerin yenmesi ile infekte olurlar. İnce barsaklara ulaşan yumurta, immatür yetişkin parazitler olan larvalara dönüşür. Bunlar kolona gelir ve olgunlaşır. Kolonda bulunan parazitler binlerce yumurta çıkartır (Şekil 4.42). Embriyone yumurtalar bulaşmadan sorumludur. 208 Patogenez ve Epidemiyoloji Kıl gibi ince olan ön tarafı ile intestinal mukozaya tutunur. Küçük çocuklarda irritasyona bağlı ıkınma hissi oluşur ve prolapsus ani'ye sebep olabilir. Klinik Bulgular Kancalı kurtlar gibi anemiye sebep olmaz, genellikle asemptomatiktir. Bazı hastalarda diyare yapabilir. Laboratuvar Bulgular Limon şeklindeki tipik yumurtalarının dışkıda görülmesiyle tanı konur (Şekil 4.43). Tedavi Albendazol ve mebendazol ilk seçilecek ilaçlardır (Tablo 4.13) . Ascaris Hastalık Ascariasis etkenidir. 209 Önemli Bilgiler İnsan dışkısı ile kirlenmiş yiyeceklerin yenmesi ile bulaşır. Yumurtalar ince barsaklarda açılır, larva barsak duvarından kan dolaşımına buradan da akciğerlere gider. Alveol içinden bronşlara ve sonra trakeaya geçer, buradan farenkse gelen larva yutularak tekrar gastrointestinal sisteme döner. İnce barsaklara geldiğinde yetişkin olmuştur. Barsak lümeninde bulunur, duvarlara tutunmaz, barsak içindeki yiyecekler ile beslenir (Şekil 4.44). Yetişkinleri en büyük intestinal nematodtur (25 cm.'ye kadar büyüyebilir). Binlerce yumurta dışkı ile atılır. Ilık nemli topraklarda embriyolar meydana gelir. Bu embriyolu yumurtaların alınması ile siklus tekrar oluşur. Patogenez ve Epidemiyoloji Başlıca hasar migrasyon sırasında akciğerlerde meydana gelir. Doku reaksiyonlarının olduğu en önemli yer larva antijenlerine karşı gelişen eozinofilik eksüdalı inflamasyonun olduğu akciğerlerdir. Bol miktarda parazit taşıyanlarda (özellikle çocuklar) malnütrisyon sebebi olabilir. Klinik Bulgular Enfeksiyonların çoğu asemptomatiktir. Ascaris pnömonisi (Löffler pnömonisi) ateş, öksürük ve eozinofili vardır. Abdominal ağrı, Ascaris topakları ile obstrüksiyonlar gelişebilir (Şekil 4.45). Laboratuvar Bulgular Dışkı mikroskobisinde yumurtalarının görülmesi ile tanı konur (Şekil 4.46). Yumurtalar oval ve düzensiz yüzeylidir. Bazen dışkıda parazitin kendisi de gösterilebilir Tedavi Tedavide pirantel pamoat, mebendazol veya albendazol kullanılır. Ivermektin, piperazin ve levamizoller ikinci seçenektir (Tablo 4.13). 210 Ancylostoma ve Nerator (Kancalı kurtlar) Hastalık Ancylostoma duodenale ve Necator americanus kancalı kurt enfeksiyonu yaparlar. Önemli Bilgiler İnsanlar genellikle ayak veya bacaklarının derisinden nemli topraklar üzerinde bulunan filariform larvaların direk deriyi delmeleri aracılığı ile infekte olurlar. Larvalar kan damarları aracılığı ile akciğerlerde alveollere, sonra broşlardan yutağa gelirler ve tekrar yutulurlar. İnce barsaklara gelen parazitler barsak duvarına tutunurlar. İntestinal villusların kapillerlerinden kan emerek beslenirler (Şekil 4.47). 211 Patogenez ve Epidemiyoloji Majör hasar parazitin tutunduğu ince barsaklardan kan kaybına bağlı olarak gelişir. Klinik Bulgular Kan kaybı mikrositer anemi yapar ve bunun sonunda solukluk ve halsizlik şikayetleri oluşur. Larvanın deri üzerindeki giriş deliğinde kaşıntılı papül veya veziküller meydana gelebilir. Larvanın akciğerlere migrasyonu sırasında eozinofilili meydana gelebilir. Laboratuvar Bulgular Dışkıda mikroskobik olarak safra ile boyanmayan yumurtaların görülmesi tanı koydurucudur (Şekil 4.48). Hastalarda dışkıda gizli kan görülebilir, eozinofili hemen daima bulunur. Tedavi Tedavide pirantel pamoat, mebendazol ve albendazol kullanılır (Tablo 4.13). Hafif enfeksiyonlar genellikle asemptomatik olduğu için tam bir eradikasyon için 2 hafta sonra tekrarlanmalıdır. Demir eksikliği olan hastalara demir replasmanı yapılmalıdır. 212 Strongyloides Hastalık Strongyloides stercoralis strongyloidiasis etkenidir. Önemli Bilgiler Birisi insan vücudunda, diğeri toprakta olmak üzere İki farklı yaşam siklusu vardır. İnsan vücudundaki yaşam siklusu deriye penetrasyonu ile başlar. İnfeksiyöz flariform larvalar özellikle ayak derisinden vücuda girer ve akciğerlere migrasyon yapar. Alveollerden bronşlara, sonrada trakea yoluyla yutağa gelir ve tekrar yutulur. İnce barsaklara geldiğinde larva yetişkin hale dönüşür ve mukoza içine girerek yumurta üretmeye başlar. Yumurtalar genellikle mukoza içinde açılır ve dışkı ile larvalar atılır. Bu larvalardan bazıları direkt olarak tekrar mukoza içine girerek yeni enfeksiyonları başlatır ve akciğerlere gider (otoinfeksiyon). immün sistemi sağlam olanlarda genellikle asemptomatik seyirli enfeksiyon görülürken, immün yetersizliği olanlarda, organ transplantasyonu yapılanlarda, AIDS'li hastalarda, kortizon tedavisi alanlarda, hematolojik malinitesi olanlarda hiperenfeksiyon sendromu denilen masif otoinjeksiyonla karakterize ağır klinik gidiş vardır. Larvalar birçok organlara yerleşerek fatal seyir gösterirler. Patogenez ve Klinik Bulgular Hastaların çoğu asemptomatiktir. Barsak duvarındaki yetişkin parazit inflamasyon ve sulu ishal yapar. Otoinfeksiyonlar sonucunda enterik bakterilerin yol açtığı sepsis olguları görülmüştür. Akciğerlerdeki larvalar Ascaris'de olduğu gibi pnömoniler yaparlar. Larvanın vücuda girdiği yerde kaşıntı görülür. Laboratuvar Bulgular Tanı dışkıda larvaların gösterilmesi ile konulur (Şekil 4.49). Migrasyon yapan tüm nematodların ortak özelliği belirgin eozinofilinin görülmesidir. Serolojik testler faydalı değildir. Hiperinfeksiyon sendromu sepsis ve bakteriyemileri taklit edebilir. Tedavi Albendazol ve ivermektin ilk seçilecek ilaçlardır. Thiabendazol ikinci seçenek olarak tercih edilebilir (Tablo 4.13). Trichinella Hastalık Trichinella spiralis trichinosis etkenidir. 213 Önemli Bilgiler Memelilerin hepsi infekte olabilirken, özellikle domuzlarda görülür. İnsanlar kasların içindeki kistik yapılarda bulunan larvaların pişirilmeden veya az pişmiş olarak yenmesi ile infekte olurlar. Yetişkin form parazit ince barsaklara yerleşir, infektif larvalar ince barsaklardan kana ve buradan kaslara yayılır. Kaslarda oturan larvalar bir fibröz kapsül içinde kistik yapılar halini alırlar, yıllarca canlı kalırlar ancak sonunda kalsifiye olurlar (Şekil 4.50). Larvaları içeren kasların yenilmesi ile bulaşma meydana gelir. 214 Tablo 4.13 İntentinal nematodların tedavi seçenekleri Ascariasis İlk seçenek İkinci seçenek • Pirantel pamoat, 10 mg/kg tek doz • Ivermektin, 100-200 pg/kg günde tek doz 32 gün • Mebendazol 200-500 mg tek doz (hafif • Piperazin, 75 mg günde tek doz 2 gün enfeksiyonlar) veya 100 mg günde iki kez üç gün Enterobiasis • Albendazol 400 mg tek doz hafif enfeksiyonlar, 400 mg tek doz 3 gün • Levamizol, 150 mg tek doz Pirantel pamoat, 10 mg/kg tek doz • Pivinium pamoate, 5 mg/kg tek doz, 2 hafta tekrar et Mebendazol, 100 mg tek doz, 2 hafta tekrar et • Albendazol, 400 mg tek doz, 2 hafta tekrar et Kancalı kurtlar Pirantel pamoat, 10 mg/kg tek doz, 3 gün • Mebendazol 100 mg günde iki kez üç gün • Albendazol 400 mg tek doz (Ancylostoma) veya 400 mg tek doz 3 gün (Necator) Strongyloides • Albendazol, 400 mg/gün tek doz veya günde iki kez 3-7 gün, 1 hafta sonra tekrarla • Thiabendazol, 25 mg/kg günde iki doz 3 gün dissemine enfeksiyonlarda 5-7 gün devam et • Ivermektin, 200 pg/kg günde tek doz 2 gün Trichuriasis • Albendazol, 600 mg tek doz • Oksantel pamoat, 15 mg/kg tek doz • Mebendazol, 100 mg günde iki doz 3 gün Patogenez ve Klinik Bulgular Hafif enfeksiyonlar genellikle asemptomatiktir. Erken dönemde (1 hafta içinde) diyare, bulantı, kusma şeklinde gastrointestinal semptomlar ön plandadır. Bunu ateş, miyalji gibi sistemik bulgular takip eder. Karakteristik bulgusu periorbital ödemdir. Semptomlar 4-8 hafta sürer. Nadiren miyokardit veya ensefalit görülebilir. Ölüm nadirdir, özellikle kalp yetmezliğinden meydana gelir. Laboratuvar Bulgular Çizgili kas biyopsilerinde larvaların görülmesi ile tanı konulur (Şekil 4.51). Onuncu günden sonra eozinofili ve IgE yüksekliği görülür. Serum kreatin fosfokinaz ve laktik dehidrogenaz konsantrasyonları miyozitin göstergesidir. Trichinella serolojisi ortalama 3 haftadan sonra pozitifleşmeye başlar. Tedavi Trichininosis'in tedavisi başlıca destekleyici tedavidir. 24 saat içinde enfeksiyonun alındığı bilinir ise alben dazol (400 mg günde iki kez, 60 gün), mebendazol (200-400 mg günde 3 kez 3 gün, sonra 400-500 mg 3 kez 10 gün) veya thiabendazol (25 mg/kg/gün 1 hafta) enfeksiyonu önleyebilir. Kaslara yerleşmiş olan larvalar için faydalı bir tedavi yöntemi yoktur. Kaslara yerleşmeyi önleyecek bir tedavi yöntemi de yoktur. 215 DOKU NEMATODLARI Wuchereria Hastalık Wuchereria bancrofti filariasis etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlara dişi sivrisineklerin (özellikle Anopheles ve Culex türleri) ısırması ile bulaşır. Larva deriye penetre olur, lenf nodlarına geçer ve ortalama bir yıl sonra yetişkin hale erişip mikrofilaryalar üretir. Bunlar özellikle geceleri kan dolaşımına geçerler ve tekrar sivrisinekler tarafından alınırlar. Sivrisinekler içinde bunlar infektif larvalar haline dönüşürler ve yeni bir ısırık ile transfer edilirler. Patogenez ve Klinik Bulgular Yetişkin parazitler lenf nodları içinde inflamasyon meydana getirirler ve lenfatik damarlarda obstrüksiyon oluşturup, ödeme sebep olurlar. Mikrofilaryalar semptom vermez. Erken enfeksiyonları asemptomatiktir. Ateş, lenfanjit, sellülit gelişir. Obstrüksiyon sonucunda bacaklarda ve genital bölgelerde ödem meydana gelir. Uzun bir süreç sonucunda elefantiyazis gelişir (Şekil 4.52). Laboratuvar Bulgular Gece alınan kalın damla yaymalarında mikrofilaryaların görülmesi ile tanı konulur. Serolojik testleri yoktur. Tedavi Akut filarial lenfanjitin semptomatik tedavisinde semptomların azaltılması için antihistaminikler ve aspirin kullanılabilir. Dietilkarbamazin sülfat sadece mikrofilaryalara karşı etkilidir. Yetişkin parazitler için tedavi yoktur. Tedavi sırasında ateş, ürtiker veya lenfanjit gibi alerjik reaksiyonlar gelişebilir. 216 Onchocerca Hastalık Onchocerca volvulus onchocerciasis etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlar Simulium cinsi dişi karasineklerin ısırması ile infekte olurlar. Larvalar yara yerinden girer ve subkutan dokulara ilerler ve burada yetişkin hale gelir, genellikle dermal nodüller içindedir (Şekil 4.53). 217 Dişiler mikrofilaryaları üretir ve bunlarda başka sinekler tarafından alınarak bulaştırılır (Şekil 4.54). Patogenez ve Klinik Bulgular Subkutan dokularda inflamasyon ve kaşıntılı papül ve nodüller meydana gelir. Özellikle gözdeki dokularda oturmayı severler ve lezyonlar körlüğe sebep olabilir. Afrika ve Amerika'da endemiktir, nehir körlüğü etkenidir Laboratuvar Bulgular Dokulardan alınan biyopsi örneklerinde mikrofilaryaların gösterilmesi ile tanı konulur. Kanda parazit aranması iyi bir yöntem değildir, çünkü mikrofilaryalar kanda bulunmaz. Serolojik testler de yardımcı değildir. Tedavi İvermektin mikrofilaryalara karşı etkilidir ancak yetişkin parazitlere etkisizdir. Suramin yetişkin formları öldürür ancak çok toksiktir, özellikle göz hastalıklarında kullanılır. Deri nodülleri cerrahi yöntemle çıkarılabilir, ancak endemik bölgelerde yeni nodüllerin oluşabileceği unutulmamalıdır. 218 Loa loa Hastalık Loa loa loaiasis etkenidir. Önemli Bilgiler İnsanlara geyik sineğinin (mongofly) ısırması ile bulaşır. Hastalık sadece merkezi Afrika'da sineğin yaşadığı bölgelerde görülür. Larva ısırık yerinden kana geçer ve yetişkin forma dönüşür. Dişi parazitler mikrofilaryaları üretirler. Kan emen diğer sinekler aracılığı ile bunlar başkalarına bulaştırılır (Şekil 4.55). Patogenez ve Klinik Bulgular Mikrofilaryalara karşı geçici, lokalize, kızarık olmayan, subkutan ödem (Kalabar ödemi) meydana gelir. En dramatik bulgu yetişkin parazitin yavaş yavaş konjonktiva boyunca göze ilerlemesidir (Şekil 4.6). Laboratuvar Bulgular Tanı kan yaymalarında mikrofilaryaların gösterilmesi ile konulur. Serolojik testi yoktur. 219 Tedavi Dietilkarbamazepin mikrofilaryalara karşı etkilidir, yetişkin parazitleri de öldürebilir. Gözdeki parazitler cerrahi müdahale ile çıkarılmalıdır. Dracunculus Hastalık Dracunculus medinensis dracunculiasis etkenidir. 220 Önemli Bilgiler İnsanlara bulaşma infekte larvalar içeren içme sularının kullanılmasıyla olur (Şekil 4.57). Larva ince barsaklardan vücut içine girer ve yetişkin forma dönüşür. Metrelerce uzunluğunda yetişkin dişi parazitler deri ülserlerine sebep olur. Buralardan hareketli larvalar sulara bırakılır (Şekil 4.58). Patogenez ve Klinik Bulgular Yetişkin parazitlerlerin salgıladığı maddeler inflamasyon, özellikle alt ekstremitelerde deride ülserler meydana getirebilir. İnflame papüller kaşıntılıdır, ülserler sekonder olarak infekte olabilirler. Laboratuvar Bulgular Tanı ülserlerden parazitlerin çıkarılması ile konulur. Laboratuvarın tanı açısından önemli bir rolü yoktur. Tedavi Asıl tedavi derideki lezyonlardan parazitlerin çıkarılmasıdır. 221 İNSANDA LARVALARI HASTALIK YAPAN NEMATODLAR Toxocara canis Visseral larva migrans'ın majör etkenidir. T. cati'de etken olabilir. Köpeklerin askarisi'dir. Ancylostoma caninum Köpek kancalı kurdu Ancylostoma caninum ve kedi kancalı kurdu Ancylostoma braziliense kutanöz larva migrans etkenidirler. Angiostrongylus Fare akciğer nematodu olan Angiostrongylus cantonensis eozinofilik menenjit etkenidir. İyi pişmemiş deniz ürünleri ile bulaşır. Anisakis İyi pişmemiş deniz ürünleri ile bulaşır. Anisakis simplex'in larvaları mide ve barsakların submukozasına penetre olur. Gastroenterit, eozinofili ve kanlı dışkılama görülür. Akut enfeksiyonu appendisit, kronik enfeksiyonu da gastrointestinal kanseri taklit eder. İlaç tedavisi yoktur, endoskopi ile larvaların temizlenmesi gerekir. Mikoloji • Yapı ve Büyüme Özellikleri • Fungal Toksinler ve Allerji • Sınıflama • Fırsatçı Mikozlar 222 BÖLÜM 5: MİKOLOJİ YAPI VE BÜYÜME ÖZELLİKLERİ Mantarlar (küfler ve mayalar) ökaryotik organizmalardır. Binlerce mantar türü olmasına rağmen insanlarda 100 kadarı enfeksiyon etkenidir. Sadece dermatofitler ve Candida türleri insandan insana bulaşırlar. İnsan ökaryotik hücrelerinden ayrılan iki önemli yapıları bulunur; 1. Mantarlar kitin denilen (N-asetil glukozamin'in bir homopolimeridir) hücre duvarına sahiptir. Ancak duvar antibiyotiklerinden etkilenmez 2. Mantar hücre membranı ergosterol ve zymosterol bulundurur, bu yapı insan hücrelerindeki kolesterol'den farklıdır. Mantar ilaçlarının çoğunun hedefi bu yapıdır. Küfler ve mayalar olmak üzere iki tip mantar bulunur. Mayalar aseksüel tomurcuklanma ile eşeysiz ürerler. Küfler ise hif denilen uzun filamentlerden oluşmuştur. Ürerken hiflerin uzaması ve dallanması ile küf kolonileri yani miçelyumlar oluşur (Şekil 1). Bazı hiflerin transvers duvarları bulunur (septalı hif), bazılarında ise bu duvar bulunmaz (septasız hif). Septasız hifler multinükleerdir (coencytic). Medikal önemi olan birçok mantar termal dimorfiktir. Farklı ısılarda farklı yapılarda bulunur. Bunlar genellikle doğada küf şeklinde iken insan vücudunda maya şeklinde bulunur. Mantarların çoğu zorunlu aerobdur, bazıları fakültatif anaerob olabilir, ancak hiçbiri zorunlu anaerob değildir. Candida albicans dışında (endojendir) mantarların doğal kaynağı tabiattır. Bazı mantarlar seksüel sporlar yaparak ürerler; 223 1. Zigospor 2. Askospor 3. Basidiospor 4. Oospor Seksüel sporlardır. Çok nadir olarak klinik öneme sahiptirler. Seksüel spor yapmayan mantarlara fungi imperfecti denir. Medikal önemi olan mantarların çoğu aseksüel spor olan konidyalar yaparak ürerler. Konidyaların şekli, rengi ve bulunduğu yer mantarların tanısında kullanılır. 1. Artrosporlar (Coccidioides immitis) 2. Klamidosporlar (Candida albicans) 3. Blastosporlar (C. albicans) 4. Sporangiosporlar (Rhizopus ve Mucor) Medikal olarak önemli mantarlar dışında yiyeceklerin bozulmasına sağlayan mantarlar da bulunur. Patogenez Mantarların çoğu granülomatöz enfeksiyon yaparlar. Coccidioidomycosis, histoplasmosis, blastomycosis gibi birçok majör sistemik mantar granülomlar yaparak hastalık oluştururlar. Hücresel tip aşırı duyarlılık reaksiyonları granulom oluşmasının sebebidir. Aspergillosis ve Sporotrichosis gibi bazı mantar hastalıklarında nötrofillerin hakim olduğu akut süpüratif enfeksiyonlarda gözlenebilir. Mantarlar hücre duvar yapılarında endotoksin bulundurmazlar ve ayrıca bakteriler gibi ekzotoksin üretmezler. Bazı mantar antijenleri intradermal enjekte edilirler ise gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonu oluşturabilir. Pozitif deri testleri anlamlıdır. Ancak akut enfeksiyonun göstergesi olamaz. Negatif deri testlerinin immün yetersizlikli hastalarda bulunabileceği unutulmamalıdır, insanlar normal floralarında Candida taşımalarına rağ men, Candida antijenleri ile yapılan deri testleri immünitesi normal olanlarda negatif çıkmaktadır. Sistemik ve subkutan mantarlar coğrafi lokalizasyon gösterir. 224 Sağlam deri mantarların çoğuna karşı konak defansı görevini görür, ancak deri bütünlüğü bozulunca mantar enfeksiyonları görülebilir. Yağ asitleri dermatofitlerin üremesini baskılar, pubertede olduğu gibi hormanlara bağlı derideki değişiklikler Tricophytonların saçlı deride enfeksiyon yapmasını engellerler. Derinin ve mükoz membranların normal florası da mantarların üremesini baskılar. Ancak antibiyotikler ile normal flora bozulursa mantar enfeksiyonları görülmeye başlayabilir. Respiratuvar sistemde nazofarengeal mukoz membranlar ve alveolar makrofajlar önemli konak defans mekanizmalarıdır. Mantar enfeksiyonları sırasında oluşan IgG ve IgM'in tanısal değeri vardır; korunmada hücresel immün sistem önemlidir. FUNGAL TOKSİNLER VE ALLERJİ Mikotik enfeksiyonlara ek olarak mantarların sebep olduğu iki hastalık daha vardır; 1. Mantar toksinlerinin yenmesi ile oluşan mikotoksikoz (Şekil 5.3) 2. Fungal sporların sebep olduğu allerji Amanita mantarlarının ürettiği beş toksinden ikisi (amanitin ve phalloidin) bilinen en ağır hepatotoksinlerdir. Ergotism vasküler ve nörolojik etkiler yaratır. Aflotoksinler ise Aspergillus fumigatus tarafından üretilir ve karaciğer hasarı, hayvanlarda tümör oluşturur (insanlarda hepatik karsinoma etkenlerinden birisi olduğu düşünülmektedir). Aspergillus sporlarının oluşturduğu allerji ise duyarlı kişilerde astım krizlerine sebep olabilir. Laboratuvar tanı Mantar enfeksiyonlarının tanısında dört yöntem uygulanır ; 1. Direkt mikroskobik inceleme : Balgam, akciğer biyopsi materyali ve deri kazıntılarında karakteristik mantar özelliklerinin %10'luk KOH ile muamele edildikten sonra ışık mikroskobunda görülmesi ile tanı konur (Şekil 5.3). Coccidioides immitis sferülleri ve Cryptococcus neoformans'ın kapsülü çini mürekkebi ile boyanarak gösterilebilir (Şekil 5.4). Mantar duvarının kalkoflor beyazı (floresan boya) ile boyanarak gösterilmesi doku örneklerinde faydalıdır. 225 2. Kültür: Mantarlar Sabouraud besiyerinde kolaylıkla ürerler. Besiyerinde kullanılan antibiyotikler bakterilerin üremesini engellemiştir. Miçelyum ve aseksüel sporların gösterilmesi tanı açısından yeterlidir. 3. DNA testleri: Coccidioides, Histoplasma, Blastomyces ve Cryptococcus için geliştirilmiş hızlı tanı yöntemleridir. 4. Serolojik testler: Mantarlara karşı oluşmuş antikorların hastaların serumunda ve BOS'unda gösterilmesi sistemik mikozların tanısında değerlidir, ancak her mantar enfeksiyonunda kullanılmaz. Coccidioidomycosis, histoplasmosis ve blastomycosis için geliştirilmiş kompleman fiksasyon yöntemleri, ayrıca Kriptokok menenjiti için kapsül antijenine karşı geliştirilmiş lateks aglutinasyon yöntemleri (BOS) kullanılmaktadır. Antifungal tedavi Bakterilere etkili antibiyotikler mantarları tedavi edemez. Bunun sebebi mantarların bakteriler gibi prokaryot olmamasındandır. Antifungallerin çoğunun etki ettiği ergosterol bakterilerde bulunmaz. Antifungal ilaçlara direnç gösterilememiştir. SINIFLAMA Medikal önemi olan mikozlar 4 grupta incelenir; 1. Kutanöz 2. Subkutanöz 3. Sistemik 4. Fırsatçı (opportunistik) 226 Kutanöz ve Subkutanöz Mikoz Kutanöz Mikozlar Dermatofitler Dermatofitler içerdikleri keratinazlar nedeniyle sadece yüzeyel keratinli dokularda (deri, saç, tırnak) enfeksiyon oluştururlar, derin dokulara invazyon yapmazlar. Dermatofitlerin 40'tan fazla türü olmasına rağmen, bunların ancak 15 kadarı insan enfeksiyonlarına sebep olurlar (Tablo 5.1). infektivite, morfoloji ve patojenlik olarak bir farkları yoktur. Önemli dermatofitler Fungi imperfecti sınıfından olan; 1. Epidermophyton 2. Trichophyton 3. Microsporum Dermatofitler, insan (antropofilik), hayvan (zoofilik) ve toprak (jeofilik) kaynaklı olabilir. Dünyada dramatik olarak enfeksiyonları artan Trichophyton rubrum tinea pedis ve tinea cruris etkenidir, infekte kişilerden direkt temas sonucunda yayılır. Microsporum suşları aynı zamanda kedi ve köpek gibi hayvanlarla yayılırlar. Böyle enfeksiyonlarda reenfeksiyon gelişmez. Kırsal kesimde gözlenen jeofilik enfeksiyonlar en nadir görülenleridir. Genetik, aşırı giyinme, sürekli çizme giyme gibi konak faktörleri enfeksiyonlarda önemlidir. Ayrıca atopik dermatit dermatofit enfeksiyonları için hazırlayıcı faktördür. Trichophyton diğer dermatofitlerden farklı olarak yetişkinlerin çoğunda tüberkülin benzeri reaksiyon oluşturur. Klinik Antropofilik enfeksiyonlar konak ile antijenik benzerlikleri nedeniyle diğerlerine göre daha hafif immün yanıt oluşturur, ancak uzun süreli tedaviye dirençli enfeksiyonlar meydana gelir. Tipik dermatofitoz lezyonuna "tinea" denir. Pullanmış, kaşıntılı ve ciltten kabarıktır. Lezyonun ortasında çok az inflamasyon vardır, dış sınırı ise kırmızı renktedir (Şekil 5.6). inflamasyon ve hatta püstüller ile seyredenlere ise "kerion "denir. T. mentagrophytes ve T. verrucosum önemli kerion etkenleridir. Tablo 5.1 Dermatofit enfeksiyonları Hastalık Bulunduğu bölge En sık görülen etken Tinea corporis Saçsız, yumuşak deri Microsporum canis. T. mentagrophytes Tinea pedis (atlet ayağı) Ayakkabı giyenlerin ayak parmak araları T. rubrum, T. mentagrophytes. E. flococcosum Tinea cruris Kasık T. rubrum. T. mentagrophytes. E. floccosum Tinea capitis Saçlı deri : Endotriks ve Ektotriks M. canis, Tinea barbae Sakal T. rubrum. Tinea ungiunim (Onikomikoz) Tırnak T. tonsurans T. men tagrophytes. T. rubrum. T. mentagrophytes, E. floccosum Dermatofitid (İd reaksiyonu) Genellikle parmakların kenarında ve avuç içinde Lezyonlarda mantar görülmez. Sekonder bakteri enfeksiyonları olabilir. Tablo 5.2 Dermatofıtlerın önemli özellikleri Etken Makrokonidi Mikrokonidi Yerleştiği doku Floresans Microsporum Mekik şeklinde Var Saç, deri Yeşil Trichophyton Kalem şeklinde Var Saç, deri ve tırnak Yok (Favus'ta mat yeşil) 227 Epidermophyton Lobut (raket) şeklinde Yok Deri ve tırnak Yok Candida Yok Yok Deri ve tırnak Yok Tinea capitis endotriks, ektotriks ve favus olmak üzere üç farklı klinik formda görülür. Endotriks enfeksiyonunda saçlı deri enfekte olmuştur. Seboreik dermatit benzeri bir tablo ile karşılaşılır. Alopesi ile karakterize gri alanlar görülür, inflamasyon veya siyah renkli alopesi çok nadirdir. Trichophyton tonsurans çocuklardaki en yaygın tinea capitis etkenidir, endotrix tarzında enfeksiyon yapar. Ektotriks enfeksiyonlarında da inflamasyon görülmez, gri renkli alopesi ile karakterizedir. T. rubrum en sık görülen tinea capitis etkenidir. Özellikle M. canis enfeksiyonlarında kerion meydana gelir. Favus kalıcı alopesi yapan en ciddi saç enfeksiyonudur. Favus etkeni T. schoenleinii'dir, kafatasında kabuklar görülür (Şekil 5.7). Tinea barbea sakalların mantar enfeksiyonudur. T. capitis'den farklı olarak bakteriyel süperenfeksiyonları sıktır ve tedaviye dirençlidir. T. mentagrophytes ve T. verrucosum en sık T. barbea etkenidir. Tinea corporis başlıca vücudun kılsız bölgelerinde gelişir. Tinea cruris genellikle erkeklerde perine bölgesinde meydana gelir, nadiren skrotum tutulur (skrotum tutulumunda Candida düşünülür). Enfeksiyon genellikle hastanın ayaklarından genital bölgesine bulaşır. Atlet ayağı da denilen T. pedis dünyada en sık görülen mantar enfeksiyonudur ve an önemli etkeni bir anthropofilik mantar olan Tinea rubrum'dur (Şekil 5.8). 228 Tinea ungiunim veya onikomikoz tırnakların enfeksiyonudur. Tırnakta opaklaşma, sararma, kalınlaşma ve şekil bozukluğu meydana gelir. Onikomikoz yapan mantarların tiplendirilmesi önemli değildir, tedavi seçeneği değişmez. Kaşıntılı papüller ve veziküller, kolay kırılan saçlar ve ince kırılan tırnaklar en belirgin özellikleridir (Şekil 5.9). E. floccosum saç enfeksiyonu yapmaz Microsporum türleri de tırnak enfeksiyonu yapmazlar. Dermatofitler sıcak ve nemli bölgelerde kronik enfeksiyonlar yaparlar. Bazı enfekte kişilerde dermatofitlere karşı aşırı duyarlılık reaksiyonu gelişir "id reaksiyonu veya dermatofitid", parmaklarda veziküller görülür. İdlezyonları dolaşan fungal antijenlere karşı gelişen bir yanıttır, lezyonlarda hifler bulunmaz Deri ve tırnaktan kazınarak alınan örneklerin %10'luk KOH, kalkoflour beyazı ile incelenmesinde mikroskopta hifler görülebilir. Sabouraud agar kültüründe oda ısısında tipik hif ve konidyalar ürer. Microsporum'a bağlı Tinea capitis lezyonları ve T. schoenleinii enfeksiyonları Wood ışığı altında parlak yeşil floresan verir. Tablo 5.3 Mantarlarda Tanı Yönteleri • KOH: Keratinize doku eritmede kullanılır • Laktofenol pamuk mavisi: Kültürde üreyen mantar boyama • Calcoflour beyazı: Mantar duvarında kitin boyama • Çini mürekkebi: Cryptococcus neofrmans • Giemsa: Histoplasma capsulatum Tedavi lokal antifungal kremler (mikonazol, tolnaftat) veya oral griseofulvin iledir. Enfeksiyonun önlenmesi için keratin içeren dokular kuru ve soğuk tutulmalıdır. Tinea versicolor Malassezia furfur tarafından oluşturulan yüzeyel deri enfeksiyonudur. Etken normal flora üyesi küf mantarıdır. Lipofilik mantarlar denir, yağlı ortamlarda üremeyi severler. Lezyonlar genellikle hipopigmente alanlarda dikkati çeker, özellikle güneş yanıklarının ardından göğüs, sırt, boyun ve omuzlarda oluşur (Şekil 5.10). Genellikle sıcak 229 nemli havalarda görülür. Bunun dışında gebelik, oral kontraseptif kullanımı, malnutrisyon, yanık, Cushing hastalığı, kortizon tedavisi görenler ve diğer immünsupresyon yapıcı hastalıklarda da lezyonlar ortaya çıkabilir. Lezyonlar hem tomurcuklanan hücreler hem de hifler içerir. Enfeksiyon genellikle asemptomatik geçer ancak, bazen hafif bir kaşıntı ve kızarıklık görülebilir. Tanı genellikle KOH ile konur, kültür yapılmaz. Tedavide topikal mikonazol, kullanılır ancak hastalarda duyarlılık olması nedeniyle reenfeksiyon sıktır. Tinea nigra Derinin keratinize dokularının enfeksiyonudur. Hitlerinde melanin benzeri pigmentinin bulunması nedeniyle kahverengi lezyonlar şeklinde görülür. Etken Cladosporium werneckii, toprakta bulunur ve yaralanma ile geçer. Tanı mikroskobik inceleme veya deri kazıntılarından alınan kültür ile konulur. Şahsilik asit gibi topikal keratolitik ilaçların kullanılması ile tedavi edilir. Piedra Piedraia hortae saçlı deride sert siyah nodüller (siyah-piedra) oluşturur. Trichosporon beigelii ise aksiller, pubis ve saçlı deride yumuşak açık kahverengi nodüller (beyaz piedra) meydana getirir. Subkutan Mikozlar Bu mantarlar toprakta ve bitkilerde bulunur, insanlara travma ile bulaşıp subkutan dokularında yavaş seyirli (Sporothrix hariç) enfeksiyon yapar. Sporotrikoz Sporothrix schenckii bitkilerde bulunan dimorfik bir mantardır (Çiçekçi hastalığı). Olguların çoğu sporadiktir, nadirde olsa epidemileri yayınlanmıştır. Köpekler, fareler, atlar gibi birçok hayvanda görülebilir Zoonotik bulaşmaların yanı sıra insan-insan bulaşması da gösterilmiştir Olguların çoğunda bulaş yaralanmış deriden olur. Yaralanmış deriden bulaştıktan sonra lenfatikler boyunca uzanan tipik zemini nekrotik nodüllü lokal püstül veya ülserler oluşturur. Genellikle üst ekstremitelerdedir. Sporların inhalasyonu yoluyla primer pulmoner enfeksiyonları da gelişebilmektedir. Sistemik hastalık oluşturabilir. Lezyonlar kronikleşebilir. Farklı türlerinde pigment oluşumu görülebilir. Klinik Kutanöz, ekstrakutanöz ve dissemine sporotrikoz olmak üzere üç farklı tipte klinik gösterir. Kutanöz sporotrikoz en sık görülen klinik formudur. Lenfanjitik kutanöz sporotrikozda lezyonlar direkt inokülasyonun meydana geldiği dokularda görülür. Başlangıçta organizma lokal yerleşir, sonra lenfatikler boyunca ilerler. Diğer deri mantarı enfeksiyonları, tüberküloz, bakteriyel enfeksiyonlar ve yabancı cisim granulomları ile ayırıcı tanı yapılmalıdır (Şekil 5.11). 230 Sporotrikozun en sık ekstrakutanöz yerleşimi eklemler, akciğerler ve merkezi sinir sistemidir. AIDS'li ve hematolojik malinitesi olanlar ile immünsuprese kişilerde multiorgan tutulumu ve geniş kutanöz hastalık ile karakterize dissemine sporotrikoz görülür. Kan kültürleri pozitif olabilir. Deri ve eklem kültürlerinde mikroorganizmanın üretilmesi tanı açısından çok değerlidir. Laboratuvarda, 37°C'de doku örneklerinde ve kültürde yuvarlak sigara şeklinde tomurcuklanan mayalar görülür. İnkübasyondan 3-5 gün sonra başlangıçta beyaz, sonra kahverengi siyah pigmentli kolonileri görülür. Deri testleri epidemiyolojik çalışmalar açısından değerlidir. Tedavi Hastalığın ciddiyetine göre lokal, sistemik ve cerrahi tedavi uygulanabilir. Kutanöz hastalıklarda mekanizması tam olarak bilinmese de oral potasyum iodür kullanılır. Doz hastanın maksimum tolere edebileceği seviyeye kadar yavaş yavaş arttırılır. Tedaviye deri lezyonları iyileşinceye kadar devam edilir. Lenfokutanöz sporotrikozun tedavisinde pirimer seçilecek antimikotik itrakonazol'dür. Tedaviye 3-6 ay kadar devam edilir. Bir alilamin antifungal olan Terbinafin lenfokutanöz sporotrikoz tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Osteoartiküler sporotrikoz tedavisinde itrakonazol veya amfoterisin B kullanılır ancak relaps sık görülür. Sporotrikoz menenjit tedavisinde intravenöz amfoterisin B kullanılır. Kromomikoz Farklı toprak mantarları tarafından (Fonsecae, Phialophora, Cladosorium, vd.) genellikle ayakta oluşturulan yavaş ilerleyen granülomatöz enfeksiyonlar yaparlar. Deriye travma yolu ile bulaşır. Hastalar genellikle immün yetersizliği olanlardır. Tropikal ve subtropikal bölgelerin hastalığıdır. Chromoblastomycosis olarakta bilinir. İnsan-insan bulaşması görülmez. Aylar, yıllar içinde gelişen kronik deri ve yumuşak doku enfeksiyonudur. En sık ayaklarda meydana gelir, ancak eller, kollar ve bacaklarda da görülebilir. Bu mantarlar melanin benzeri pigmentleri ile tanınırlar. Lenfatikler boyunca siğil benzeri verrüköz lezyonlar yaparlar (karnıbahar tarzı). Laboratuvar tanıda, biyopside lökositler ve dev hücreler içinde siyah kahverengi ve yuvarlak fungal hücreler görülür. Sklerotik cisimlerin gösterilmesi tanı açısından değerlidir. Hastalıkların en sık etkeni Fonsecaea pedrosoi'dir. Fonsecaea compactum, Cladosporium carrionii, Phialophora verrucosa, Botrymomyces caespitosus, Rhinodadiella aquaspersa, Exophiala spinifera diğer etkenleridir. Hastalık oral flusitozin veya tiabendazol ile tedavi edilebilir, lokal cerrahi girişim gerekebilir. Mycetoma Toprakta yaşayan mantarlar {Petriellidium, Madurella) yaralardan ayak (Maduromikoz, Madura ayağı), el ve sırta bulaşır ve içinden püy akan sinüslerle karakterize abseler yaparlar. Nocardia'larda benzer lezyonlar oluşturur (aktinomikotik miçetoma). Mantarlar için etkili bir tedavi yöntemi yoktur, cerrahi tedavi tavsiye edilir. 231 Sistemik Mikozlar Bu enfeksiyonlar dimorfik mantarların toprakta yaşayan küflerinin inhalasyon yoluyla alınması ile bulaşır (Şekil 5.12). Akciğerlere ulaştıklarında, sporlar mayalara farklılaşır. Çoğu enfeksiyon asemptomatiktir ve kendi kendine iyileşir. Ancak immünsistemi baskılanmış hastalarda diğer organlara da yayılan ağır bir tablo ile hastalar kaybedilebilir (Tablo 5.4). Tablo 5.4 Sistemik mikozlar ve hastalıkları Hastalık Organizma Dimorfizm 20°C→37°C Yerleşim yeri Çöl romatizması vadi ateşi Coccidioides immitis Hif → Sferül Pulmoner, Meninksler, kemik Histoplazmoz Histoplasma capsulatum Hif→Maya Pulmoner, RES Blastomikoz Blastomyces dermatitidis Hif→Maya Deri Güney Amerika blastomikozu Paracoccdioides brasiliensis Hif → Maya Deri, RES Coccidioides Hastalık Coccidioides immitis coccidioidomycosis etkenidir. Toprakta yaşayan dimorfik mantardır, doğada küf şeklinde, dokularda ise sferüller şeklindedir (Şekil 9). "Vadi ateşi" (San Joaquin ateşi), "çöl romatizması" etkenidir. Bulaşma Çöl ortamı bulunan Amerika'nın güneybatısında endemiktir. Tozlardaki artrosporlar rüzgarla taşınarak inhalasyon yoluyla akciğerleri infekte eder. Toprağın kuru olduğu ve nemsiz havalarda risk artmaktadır. Özellikle endemik bölgeye seyahat öyküsü olanlarda dikkatle araştırılmalıdır. Depremlerde ve fırtınalarda hasta sayısı artmaktadır. Patogenez Artrosporlar akciğerlere ulaşınca sferüller oluşur ve bunlar endosporlar ile doludur. Sferüllerin duvarları yıkılınca, endosporlar açığa çıkar ve yeni sferüller oluşturur. Organizma bir kişiye direkt temas veya kan yoluyla geçer. Başlıca gelişen immün yanıt hücreseldir. Enfeksiyonun kontrolünde T lenfositler önemli rol oynar. Granülomatöz lezyonlar özellikle kemikler ve MSS'de bulunur. Disseminasyonun bulunması hastada immün yetersizlik olduğunu gösterir. Pozitif deri testi hastalığın tekrarlayabileceğini gösterir. Eğer hastalık veya ilaçlar nedeniyle hücresel immünite baskılanırsa, reenfeksiyon gelişebilir. 232 Klinik Bulgular Çoğunlukla asemptomatiktir, deri testi veya serolojik yöntemler ile tanı konulur. Semptomatik hastalarda genellikle öksürük, balgam çıkarma, ateş, başağrısı ve göğüs ağrısı gibi nonspesifik bulgular görülür. Primer enfeksiyonda deri döküntüleri hemen daima bulunur. Spesifik eritrema denilen hem eritema nodosum hem de eritema multiforme bulunması beklenir. %50 akciğer filiminde değişiklikler görülür. Tipik hastalık tablosu pnömonidir ve kendi kendine iyileşir. Genç hastalarda kaviter akciğer hastalığı gelişebilir. Sıklıkla asemptomatiktir ve 2 yıl içinde kendi kendine iyileşir. Olguların yaklaşık %5'inde disseminasyon görülebilir. Ekstrapulmoner hastalık granülomatöz deri lezyonları, subkutan abseler, septik artrit, osteomyelit veya menenjit'tir. Gebeler, immün yetersizliği olanlar, zenciler, çocuk ve gençlerde görülme sıklığı fazladır. Dissemine hastaların ortalama yarısında menenjit görülür. LP tanı için değerli tanı yöntemidir. BOS'ta mononükleer hücre hakimiyeti vardır. Hastaların çoğunda eozinofili görülür. Sıklıkla glukoz düşük, protein yüksektir. Menenjit normalde akut enfeksiyonu takiben 6 ay içinde gelişirken, immünyetmezliği olanlarda daha ileri yıllarda ortaya çıkabilir. Laboratuvar tanı Endemik bölgelere seyahat edenlerde pulmoner sendrom var ise hastalık düşünülmelidir. Asemptomatik hastaların çoğunda tanı deri testleri ile konulur. İnfekte kişilerde coccidioidin veya sferülin deri testleri ile, 48 saat içinde 5 mm üzerinde endurasyon görülmesi ile tanı koydurur. Deri testleri 2-4 hafta içinde pozitifleşir, yıllarca pozitif kalır, disseminasyon varsa negatifleşir. Kültürlerde 2-5 gün içinde oda ısısında (25°C) artrosporlu hifler görülür. Laboratuvarda üretilmesi önemlidir ancak teknisyenler için tehlikeli olduğu unutulmamalıdır. Doku örneklerinde mikroskobik olarak sferüller görülür (Şekil 5.13). Tedavi Asemptomatik ve hafif seyirli enfeksiyonlarda tedavi gerekmez. • Ateşi 1 aydan uzun sürenler • Ağır ve ilerleyici pulmoner hastalığı olanlar • İmmünyetmezliği olan hastalar • HIV hastaları • Gebeler • Dissemine hastalık gelişenler tedavi edilmelidir. Tedavide hastanın durumuna göre amfoterisin B ve oral azol antifungaller kullanılır. Flukonazol ve itrakonazol aynı etkiyi gösterir. Tedavi 12-18 ay gibi uzun sürelidir, bazı hastalarda yaşam boyu sürebilir. Deri testlerinin negatifleşmesi veya antikor fitrelerinin çok yükselmesi relaps açısından risk taşır. Endemik alanlara seyahat edecekler için bir korunma önlemi yoktur. 233 Histoplasma Hastalık Histoplasma capsulatum histoplazmoz etkenidir. İnce duvarlı 2-4 mm çapında oval mayalar dokularda bulunan patojen formu oluşturur. Bulaşma Bu mantarlar dünyanın birçok yerinde görülebilir. Özellikle kuş dışkısının (güvercin) kirlettiği topraklarda bol miktarda bulunur. Kuşlar enfekte değildir, yarasalar infekte olabilir. Mağalara yapılacak gezilerden veya çalışmalardan histoplazmoz salgınları görülebilir. Patogenez ve Klinik bulgular İnhale edilen miçeller makrofajlar tarafından fagosite edilir ve bunların içinde mayalar gelişir. Dokularda, H. capsulatum makrofajların içinde oval tomurcuklanan mayalar şeklinde bulunur ve burada çoğalır (Şekil 5.14). Böylece makrofajlarda yapı ve fonksiyon bozukluğuna sebep olur. Organizma tüm vücuda, lenf ve kan yoluyla (özellikle karaciğer ve dalak) yayılır ancak genellikle asemptomatiktir. Küçük granülomatöz odaklar kalsifiye olurlar. Yoğun mikroorganizma alınırsa klinik bulgular veren pnömoni görülebilir. Daha nadir olarak adrenaller tutulumu, ülseratif gastroenterit lezyonları veya MSS enfeksiyonları şeklinde dissemine enfeksiyonları görülebilir (Tablo 5.5). Organizma infektif doku veya kan kültürlerinden izole edilebilir. Tablo 5.5 Histoplazmozda klinik sendromlar Sık enfeksiyonları Akut primer pulmoner histoplazmoz Nadir enfeksiyonları • Dissemine histoplazmoz • Kronik pulmoner histoplazmoz • Mediastinal granulomatozis • Fibroz mediastinit Akut primer histoplazmoz: Ateş, titreme, nonprodüktif öksürük, göğüs ağrısı ve halsizlik şikayetleri ile karakterize akut enfeksiyon görülür. Akciğer grafisindehiler ve mediastinal lenfadenopati ve fokal infiltrasyon görülür. Hastaların çoğu tedavisiz iyileşir, ancak immünyetmezliği olanlarda aylar süren dispne ve hipoksi meydana gelebilir. Hastaların yaklaşık %10'unda perikardit, diğer %10'unda ise artrit ve eritema nodosum görülebilir. Kronik pulmoner histoplazmoz: Progressif fokal konsolidasyon ve kavitasyon ile karakterize kronik obstrüktif pulmoner hastalıktır. Prodüktif öksürük, halsizlik, kilo kaybı ana semptomlarıdır. Lezyonlar apikal veya subapikal bölgelerde lokalizedir. Hastalarda anemi ve lökositoz görülebilir. Özelikle tüberküloz ile karışabilir. Mediastinal granulomatoz: Akciğer enfeksiyonlarının iyileşmesi granülomatöz inflamatuvar yanıt ile sonuçlanır. Bazı hastalarda iyileşme sırasında lenf nodlarında fibrozis meydana gelebilir. Fibrozis çevre dokularda yapışıklıklar ve kompresyonlara sebep olabilir. Bunun sonucunda öksürük, disfaji, özofagopulmoner fistül, postobstrüktif pnömoni veya bronşektazi meydana gelebilir. 234 Fibroz mediastinit: Nadir olgularda iyileşme sonucunda fibrozis mediastinal yapılar, özofagus, trakea ve vasküler yapıları sıkıştırabilir. Histoplazmoza bağlı fibroz mediastinit süperior vena cava sendromunun maliniteden bile daha çok olmak üzere en sık sebebidir. Laboratuvar tanı Doku biyopsilerinde veya kemik iliği aspirasyonlarında makrofajlar içinde mantar hücrelerinin görülmesi hızlı tanı açısından değerlidir. Sabouraud dekstroz agarda karakteristik tüberküloid makrokonidiyalı ve mikrokonidyalı hifleri görülür. Spesifik T hücre immünitesi 2-4 hafta içinde gelişir. Serolojik testlerinde 1:32 titrasyon üzeri tanı açısından anlamlıdır. Blastomycosis gibi diğer mantarlar ile çapraz reaksiyon görülebilir. Enfeksiyondan 2-3 hafta sonra 5 mm üzerinde endürasyon gösteren histoplazmin deri testi pozitif olarak değerlendirilir, yıllarca pozitif olarak kalır. Yalancı pozitif ve yalancı negatif sonuçların bulunabileceği unutulmamalıdır. Deri testleri özellikle epidemiyolojik çalışmalarda kullanılır. Tedavi Asemptomatik ve hafif enfeksiyonu olanlara tedavi gerekmez. İlerleyici akciğer enfeksiyonlarında oral itrakonazol faydalıdır. Dissemine hastalıklarda Amfoterisin-B kullanılır (Tablo 5.6). Granülamotöz lezyonlar zamanla kalsifiye olarak iyileşir. Ancak granulomların içinde mayalar uzun süre canlılığını korurlar. Blastomyces Blastomyces dermatitidis blastomycosis etkenidir. Kalın duvarlı yuvarlak mayalar dokularda görülür. Türkiye'de bulunmaz, bilinen endemik bölgesi Kuzey Amerika'dır. Doğada küf, dokularda maya şeklinde bulunan dimorfik mantardır. Tozlardaki miçellerin inhalasyonu yoluyla bulaşır. Enfeksiyon başlangıcı respiratuvar sistemde olur. Akciğerlerde mantar mayalara dönüşür. Başlangıçtaki polimorfonükleer lökosit infiltrasyonu daha sonra makrofaj infiltrasyonuna ve granülamatöz dokulara dönüşür. Asemptomatik ve hafif seyirli enfeksiyonları nadiren tespit edilebilir. Enfeksiyon başlıca kan dolaşımı veya lenfatik sistem aracılığı ile uzak dokulara yayılır. Yayılma deri, kemik ve diğer alanlardaki ülserli granülomlardan olur (Tablo 5.7). Hastalık hem pulmoner hem de kutanöz, iskelet sistemini tutan, genitoüriner ve MSS olmak üzere ekstrapulmoner şekilde görülür (Şekil 5.15). Hücresel immünite başlıca korunma sistemidir. Tablo 5.6 Histoplazmoz tedavisi İlk seçim İkinci seçim İmmünyetmezlikli hastalar MSS hastalığı Nonmeningeal, hayatı tehdit eden hastalık AIDS'li hastalar Amfoterisin B 0.7-1.0 mg/kg günlük Amfoterisin B 0.7-1.0 mg/kg günlük İtrakonazol, 200-400 mg/gün 6-12 saatte bir Amfoterisin B 0.7-1.0 mg/kg 14 gün İtrakonazol, 200 mg oral İdame için Amfoterisin İtrakonazol, 200-400 mg gün PO. İtrakonazol, 200-400 mg gün PO Itrakonazol, 200-400 mg gün PO Tablo 5.7 Yetişkin ve çocuklarda blastomikoz klinik sendromları En sık • Pulmoner Daha nadir • Kutanöz • İskelet sistemi • Genitoüriner Ender • MSS • Dissemine 235 B 0.7-1.0 mg/kg günlük Tanı doku biyopsilerinden alınan örneklerden kalın duvarlı mayaların gösterilmesi ile konulur. Dokuların mantar kültüründen etken üretilebilir. Tedavide hayatı tehdit eden enfeksiyonlar, MSS enfeksiyonları ve AIDS'li hastalarda amfoterisin B ilk seçilecek ilaçtır. İtrakonazol, Ketokonazol, Flukonazol de denenebilir. Kutanöz enfeksiyonlar gibi hafif olgularda ilk seçenek itrakonazoldür. FIRSATÇI MİKOZLAR Fırsatçı mantarlar doğada ve normal insan florasında bulunabilir, ancak enfeksiyon immün yetmezlik geliştiğinde ortaya çıkar. Bu mantarlar dünyanın her yerinde yaygındır, endemik değildir. Hem solunum sistemi yoluyla hem de diğer hazırlayıcı faktörler aracılığı ile enfeksiyon meydana getirebilirler. Fırsatçı mantar enfeksiyonları için mutlaka altta yatan bir sebep vardır. Candida Hastalık Candida albicans, pamukçuk, vajinit ve kronik mukokotanöz kandidiyaz etkenidir. İnsanlarda üst solunum yolu, gastrointestinal ve kadınların genital sisteminin normal florasında bulunur. Genellikle tek tomurcuklanan oval mayalardır. Dokularda küfler gibi görünürler, pseudohif denir. Epidemiyoloji Normal flora üyesidir, genellikle hastalık etkeni değildir. Bugüne kadar tespit edilmiş 150'den fazla Candida suşu vardır, bunların içinde C. albicans, C. krusei, C. glabrata, C. tropicalis, C. pseudotropicalis, C. guilliermondii, C. parapsilosis, C. lusitaniae ve C. rugosa insan enfeksiyonlarında saptanmış önemli suşlardır. Candida enfeksiyonlarının gelişmesi için normal flora'nın değişime uğraması gerekir. Candida'nın gerçek enfeksiyon alanı mukozalardır, deri de etkilenebilir. Kadınların 3/4 ünün yaşamlarında en azından birkez Candida vajiniti geçirdiği bildirilmektedir. Risk faktörleri antibiyotik kullanımı, gebelik, oral kontraseptif kullanımı, diabet ve immün yetmezlik olarak özetlenebilir. Pamukçuk, oral mukozada gelişen Candida enfeksiyonudur, gelişme faktörleri vajinit ile aynıdır. Candida hastanelerde alınan kan kültürlerinde dördüncü sıklıkta tespit edilen etkendir. Candida sepsisi için spesifik risk faktörleri antibiyotik kullanımı, uzamış nötropeni, uzun süreli kateter kullanımı ve parenteral nutrisyonel beslenme olarak sıralanabilir. Candida enfeksiyonlarında başlıca etken C. albicans'tır. C. krusei nadir etkenlerden birisidir, ancak özellikle immün yetersizliği olanlarda düşünülmelidir. C. krusei kandidemi, oküler enfeksiyon, endokardit ve renal hastalıklar gibi özel alan enfeksiyonlarında tespit edilebilir. C. krusei flukonazole direnci ile tanınır. C. glabrata da diğer sık rastlanan Candida suşlarından birisidir, önemli özelliği flukonazole orta düzeyde dirençlidir. C. glabrata enfeksiyonlarında dokularda pseudohif örülmez. 236 Mikrobiyolojik özellikler Candida başlıca maya şeklindedir, ancak dokularda hem maya hem küf şeklinde bulunur. Maya hücreleri 4-6 um çapındadır ve tomurcuklanma ('budding' blastospor) ile çoğalır. Candida kültürlerde yumuşak beyaz koloniler şeklinde ürer, klasik tanı yöntemi serumda 90 dakika içinde germinasyon tüpleri oluşturmasıdır. Patogenez ve Klinik Bulgular Normal flora üyesi olduğu için hastalıkları ancak lokal veya sistemik defans mekanizmaları bozulduğu zaman ortaya çıkar. Normal floranın bozulmasına sebep olan iki önemli faktör antibiyotik kullanımı ve deri maserasyonudur. GIS cerrahisi, HIV enfeksiyonu ve nötropeni yaratan kemoterapi gibi faktörler Candida enfeksiyonlarının gelişmesine neden olur. Candida ürettiği proteinler aracılığı ile epitel hücreleri, endotel, trombosit ve fibrin plaklarına, plastik malzemeye tutunabilir. Ayrıca ürettiği proteazlar ile fosfolipazları organizmanın konak defansının önlemesi ve mukozaya invazyonunda kullanır Klinik (Tablo 5.8-9) Candida dermatiti, derinin göğüs altları, kasıklar, tırnak altları ve aksillalar gibi nemli alanlarında meydana gelir. Kronik mukokutanöz candidiasis immün yetmezliği olanlarda antifungal tedaviye rağmen deri ve mukozaları tutan ağır bir enfeksiyondur. Hipoparatiroidizm ve adrenal yetersizlik ile karakterize otoimmün endokrin yetmezliğin eşlik etmesi ile poliglandular otoimmün sendrom tip I meydana gelebilir. Oral candidiasis genellikle asemptomatiktir veya yanma hissi ile karakterizedir. Tipik bulgu dil, yumuşak damak, diğer oral mukozada pamukçuk veya pseudomembranöz kandidiyaz şeklindedir. Özofagial candidisis'in yaklaşık %50'si asemptomatiktir. Diğerlerinde dispne, epigastrik ağrı, bulantı, kusma ve hematemez görülür. Ateş yüksek olabilir. Hastalarda sıklıkla oral pamukçuk ta vardır. Candida vulvovajinitinde risk faktörü olarak gebelik, oral kontraseptif kullanımı, DM, HIV enfeksiyonu ve antimikrobiyal terapi gösterilmesine rağmen olguların büyük bir bölümünde bunlar yoktur. Tipik tablo vulva kaşıntısı ve vajinal akıntıdır. Hafif bir koku bulunabilir. Vulvada yanma, eksternal dizüri, vajinal irritasyon gibi bulgular da bulunabilir. Tablo 5.8 Dermatolojik ve Mukozal Candidiasis Sık görülenler Dermatit Oral Özophegeal GI Vulvovaginal • Eritematöz, masere deri • Eritematöz mukozada dil, yumuşak damak ve farenks üzerinde beyaz plaklar • Asemptomatik • Benign ülserlerde • Vulva kaşıntısı • Disfaji enfeksiyon • Vajinal akıntı • Epigastrik ağrı • Barsaklarda ülserasyon ve pseudomemban gelişmesi • Hafif koku • Derinin nemli alanları • Paronişya • Onikomikosis Nadir • Generalize deri tutulumu • Generalize deri tutulumu • Tek veya multipl 5-10 mm'lik papüller • Candida granüloması • Bulantı kusma Hematemez • Eşlik eden oral pamukçuk • Beyaz plaklar olmaksızın dil ve yumuşak damakta eritematöz mukoza • Kesikler • Perforasyon • Vulvada yanma • Eritematöz mukozada beyaz plakların görülmesi • Midenin diffüz tutulumu • Derin ülserler • Hemoraji • Perforasyon • Mukozada eritem ve ödem • Eritematöz tabanda dil üzerinde kaldırılamayan beyaz plaklar Candida'nın idrarda gösterilmesi enfeksiyon işareti değildir. Ancak antibiyotik kullanımı, üriner kateter kullanımı ve DM candidüri, candida sistiti veya üriner sistem kandidiasisi gelişmesi için predispozan faktördür. Hastalar sıklıkla asemptomatiktir, ancak dizüri görülebilir (Tablo 5.8). Candidemi asemptomatikten fulminan sepsise kadar değişen klinik tablolarla karşımıza gelebilir. Hastalarda genellikle malinite, nötropeni yapan kemoterapi alınması, organ transplantasyonu, GİS cerrahisi, yanık, kateter, geniş spektrumlu uzun süreli antibiyotik kullanımı gibi hazırlayıcı faktörler bulunur. 237 Dissemine candidiasis karaciğer, dalak, göz gibi birçok organda multipl abseler ile karakterize bir klinik tablodur (Tablo 5.9). C. albicans'ın ağızda üremesi beyaz plaklar yapar (pamukçuk). Yüksek pH, diabet veya antibiyotik kullanımı ile ortaya çıkan vajinit kaşıntı ve akıntı ile karakterizedir. Sıcak, nemli bölgelerde deri invazyonu görülebilir. Su ile çalışan kimselerde (çamaşırcı veya bulaşıkçı gibi) tırnak ve parmak enfeksiyonları görülebilir. İmmunsuprese kişilerde Candida bir çok organa dissemine olabilir ve kronik mukokotanöz kandidiyaz meydana getirebilir. Laboratuvar tanı Tanı eksüda veya dokularda, tomurcuklanan mayalar (blastosporlar) ve pseudohiflerin görülmesi ile konulur. Kültür ortamında özel tipte mayalar görülür. 37°C'de germinasyon tüpleri (Şekil 5.16) oluşturur. Klamidospor (Şekil 5.17) oluşumu C. albicans için tipiktir, ancak diğer Candida'larda görülmez. Serolojik testler nadiren faydalıdır. Tablo 5.9 Derin doku candida enfeksiyonu Sık görülenler Üriner sistem Candidemi ve Dissemine candidiasis Endokardit • Asemptomatik • Hastalarda risk faktörleri vardır • Hastalarda risk faktörleri vardır • Hastalarda risk faktörleri vardır • Asemptomatikten septik şoka kadar klinik tablo • Ateş, titreme ve kilo kaybı • Pozitif kan kültürü • Emboli bulguları • Multipl organlarda çoğul abseler Nadir • Dizüri • Negatif kan kültürü (dissemine enfeksiyonu ekarte ettirmez • Kapak perforasyonu • Piyüri • Kongestif kalp yetmezliği • Renal parenkim ve üreter tutulumu • Miyokardit 238 Candida antijenlerine karşı deri testlerinin pozitifliği kişinin hücresel immünitesi için bir göstergedir. Deri testleri anerjik olan bir kişide, diğer testler denenmez. Hasta serumunda mannan antijenleri gösterilebilir. Özefagus enfeksiyonlarında baryumlu özofagus filmleri ve endoskopi yararlıdır. Candida vajinitinde vajinal pH normaldir (< 4.5). Akıntının direkt incelenmesinde mantar elemanları gösterilmesine rağmen abondan lökosit yoktur. KOH preparatları tanı için değerlidir. Tomurcuklanan mayalar ve hiflerin gösterilmesi tanı koydurucudur. Kültürde sıklıkla Candida üretilir, ancak bunun normal florada da bulunabileceği unutulmamalıdır. Üriner sistoskopide kandida sistiti olanlarda mukozada beyaz plaklar görülebilir. Derin kandidiasisde kan kültürü alınmalıdır. Kan kültürünün negatif olması bizi tanıdan uzaklaştırmaz. Tedavi Oral kandidiasis tedavisinde nistatin süspansiyon 7-10 gün süresince günde 4-6 mL 6 kez topikal olarak kullanılır. Sistemik tedavide flukonazol 10-14 gün 100 mg PO veya itrakonazol, 200 mg PO verilebilir. Candida özofajitinde nistatin suspansiyon 10-30 ml 4 kez 10 gün topikal olarak, flukonazol 10 gün 200mg PO, itrakonazol 200mg PO, amfoterisin-B 0.3-0.6 mg/kg/gün IV sistemik olarak kullanılabilir. Candida vulvovajiniti için hem topikal hem de oral birçok antimikotik kullanılabilir. Topikal azol preparatları olan klotrimazol, mikonazol veya terkonazol ile tedavi oranı %75-90 arasındadır. Krem veya vajinal tabletlerin birbirine bir üstünlüğü yoktur. Oral azoller olan flukonazol 150 mg PO veya itrakonazol 400 mg ile topikal tedaviye destek olunabilir. Gebelerde relaps sıktır. Oral azoller gebelerde kullanılmamalıdır. Asemptomatik kandidüri olgularında varsa idrar sondası çıkartılmalıdır. Gerekmedikçe hastalara antibiyotik verilmemelidir. Flukonazol 200 mg başlangıçta ve sonra 100 mg PO 4 gün kullanılabilir. Gerek görülürse amfoterisinB ile irrigasyon yapılabilir. Üst üriner sistem enfeksiyonlarında ise flukonazol 400-800 mg PO/IV, amfoterisin B 0.8-1.0mg/kg/gün IV kullanılabilir. Flukonazol kullanılan hastalara amfoterisin B ile 1 litre steril suya 50 mg karıştırılarak saatte 40 ml gidecek şekilde devamlı infüzyon/direnaj yapılabilir. Tedavi klinik bulguların gerilemesi, parenkim tutulumunun azalması ve pozitif kan kültürünün ardından 14 gün devam ettirilmelidir. Bu hastalarda da idrar sondası varsa çıkartılmalıdır. Mantar topları veya geniş bölgede perinefritik abse var ise cerrahi girişim yapılabilir; dissemine candidiasis gelişebileceği unutulmamalıdır. Dissemine candidiasis tedavisinde erişkinde birinci seçenek flukonazol 400-800 mg PO/IV klinik bulguların gerilemesi, parenkim tutulumunun azalması ve pozitif kan kültürünün ardından 14 gün devam ettirilmelidir. Varsa idrar sondası çıkartılmalı, end organ tutulumu gözlem altında bulundurulmalıdır. Alternatif tedavi olarak amphoterisinB 0.8-1.0 mg/kg/gün IV ve/veya 5-FC 10 mg/kg/gün IV kullanılmalıdır. Aşısı yoktur. 239 Cryptococcus Genel özellikler Cryptococcus neoformans kriptokokkoz, etkenidir. Kriptokoklar oval, tomurcuklanan mayalardır, etrafında geniş polisakkarid kapsülleri bulunur. Rutin laboratuvar testler sıklıkla normaldir. Olguların yaklaşık 1/3 ünde ateş bulunmaz. Epidemiyoloji Mantar doğada yaygındır, özellikle kuş (güvercin) dışkısı ile kirlenmiş toprakta bulunur. Kuşlar enfekte değildir. İnsan enfeksiyonları inhalasyon ile bulaşır. İnsandan insana bulaşma yoktur. Bir diğer suşu olan C. gatti tropikal iklimlerde bulunur ve okaliptus ağaçları aracılığı ile bulaşır. Son 25 yılda AIDS ve immünsupressif ilaçların kullanımı C. neoformans'a bağlı enfeksiyonların gelişmesinde dramatik artış görülmesine sebep olmuştur. AIDS'li hastalarda Kriptokok enfeksiyonu görülme sıklığı çalışmalara göre %6-10 arasındadır. Bu oran Afrika'da %30'ların üzerine çıkmakta ve erkeklerin kadınlara göre 3 kat fazla hastalandığı dikkati çekmektedir. Özellikle CD4 T lenfosit sayısı <100/mm3 olanlarda fungal enfeksiyonlar görülmektedir. Patogenez İnsanlara kuş dışkılarının inhalasyonu ile bulaşır. Alveollere ulaşan mantarlar makrofajlar tarafından fagosite edilir. Organizma genellikle bu aşamada ortadan kaldırılır, ancak immünyetmezliği olanlarda akciğer enfeksiyonları görülebilir. Akciğer enfeksiyonları genellikle asemptomatiktir, bazen pnömoni yapabilir (Şekil 5.18). Hastalık özellikle immün yetmezliği olanlarda (AIDS) gibi görülür, MSS ve diğer organlara yayılır . Bununla birlikte Kriptokok menenjiti geçirenlerin hemen yarısında immün yetmezlik tespit edilememiştir. Mantarın virülansında ana faktörler polisakkarid kapsülü, fenoloksidaz enzimi ve 37°C'de üreyebilme yeteneğidir. Laboratuvar tanı Çini mürekkebi ile boyanan BOS'ta maya hücreleri etrafında geniş kapsül olguların ancak %50'sinde gösterilebilir (Şekil 5.5). Kapsül boyanmaz. infekte BOS'ta, kapsül antijeni lateks partikül aglutinasyon testi ile pozitif sonuç verir. Serumda Kriptokok antijeni gösterilmesi en duyarlı yöntemdir. Lateks aglutinasyon yöntemi ile antijenin gösterilmesi kültür ve çini mürekkep yöntemine göre daha duyarlıdır. Karakteristik özelliği kapsülünde fenol oksidaz enzimi bulundurmasıdır. Bunun gösterilmesi tanı yöntemi olarak kullanılır. Testin Romatoid faktör pozitifliğinde ve Trichosporon beigelii enfeksiyonlarında yalancı pozitiflik verdiği unutulmamalıdır. Ayırıcı tanıda kullanılan mantar kültürü 37°C'de ortalama 72 saatte beyaz, mukoid yumuşak koloniler şeklinde sonuç verir. AIDS'li hastalarda gelişen menenjitte BOS lenfosit sayısı sıklıkla düşüktür. Pulmoner hastalık hemen daima bulunur. Akciğer grafisinde alt loblarda multipl alanlarda infiltrasyon gösterilebilir. Referans laboratuvarlarında PCR yöntemi gibi moleküler yöntemler kullanılır. Tedavi Pulmoner enfeksiyonlarda birinci seçenek flukonazoldür. Menenjit ve diğer dissemine enfeksiyonlar Amfoterisin-B, flusitozin kombinasyonu ile tedavi edilir. Hastalığın gelişmesini önlemek için spesifik önlemler bulunmaz. Kriptokok menenjitin uzun süreli supresyonu için AIDS hastalarında flukonazol kullanılır. 240 Prognoz ve Korunma AIDS'li hastaların MSS kriptokok enfeksiyonları çoğunlukla fatal seyirlidir. Diğer hastalarda tedavi oranı %2530'lardadır. Mental retardasyon, 60 yaşın üzerinde olma, kriptokoksemi, BOS ve kanda yüksek fitrelerde kriptokok antijenin gösterilmesi, BOS'da lökosit sayısının azlığı ve glukoz miktarının düşüklüğü prognozu olumsuz etkileyen faktörlerdir. Profilaktik olarak alınacak fazla bir önlem yoktur. AIDS'li hastalarda flukonazol kullanımı ile kriptokok gelişme olasılığı %7'den %1'e düşürülmüştür. Kapsül aşılarının korunmada başarılı olmadığı gösterilmiştir. Aspergillus Hastalık Aspergillus türleri, özellikle Aspergillus fumigatus, deri, göz, kulak, akciğerlerde mantar topları.allerjik bronkopulmoner aspergilloz etkenidir. Hastaların çoğunun immünyetmezliği olması nedeniyle IgG tipi antikorların tanıda fazla değeri yoktur. Aspergillus türleri dimorfik değildir, karakteristik septalı hifleri ile sadece küf formu vardır. Hiflerinin 45°'lik açılar ile dallanması diğer mantarlardan ayıran önemli özelliğidir (Şekil 5.19). Bulaşma 500'den fazla Aspergillus suşu olmasına karşın insanlarda enfeksiyon yapan sadece birkaç tanesidir. A. fumigatus en sık görülen insan patojenidir. A. niger, A. flavus ve A. terretus'da nadir enfeksiyon etkenidir. Doğada yaygındır ve çok çeşitli şartlarda üreyebilir. Özellikle nemli topraklarda ürerler, evlerde, işyerlerinde ve hastanelerde saksıların topraklan önemli kaynaklardır. Havaya yayılan konidyalar ısıya ve ekstrem şartlara dirençlidir. Konidiyaların hava yoluyla alınması ile bulaşır. İnsandan insana bulaşmaz. Ciddi immün yetersizliği olan hospitalize hastalarda nosokomial enfeksiyonları önemlidir. Filtre edilmemiş hastane havasında sporları bulunur. Özellikle çiçekler önemli kaynaklardır. Pulmoner makrofajlar konidiyalara karşı ilk defans elemanlarıdır. Nötrofillerde onlara yardımcı olur. Fagositoz ve sellüler yetmezlik invazif enfeksiyonun gelişmesi için önemli faktörlerdir. Nötropeni meydana getiren lösemi, kemoterapi, kemik iliği transplantasyonu veya aplastik anemi bilinen en önemli risk faktörleridir. Kronik granulomatöz hastalığı olan çocuklar ve kontrolsüz diabeti olanlarda risk altındadır. Patogenez ve Klinik Bulgular Kolonize olmuş Aspergillus fumigatus deri, yaralar, yanık, kornea, dış kulak yolu veya paranazal sinüslere invazyon yapar. Özellikle nötropenisi olan immün yetmezlikli hastalarda akciğerlerde granülomlar ve hemoptizi görülür. Kaviter lezyonlarında aspergilloma veya fungus topları görülür. Kavite duvarında yüzeyel enfeksiyonları olur disseminasyon nadirdir (Tablo 5.10). 241 Tablo 5.10 Aspergillus enfeksiyonları Sık enfeksiyonları Çocuklar Yetişkinler • Alerjik bronkopulmoner aspergilloz • Çiftçi akciğeri • Aspergilloma • Alerjik bronkopulmoner aspergilloz • İnvazif pulmoner aspergilloz • Aspergilloma • Dissemine aspergilloz • İnvazif pulmoner aspergilloz • Dissemine aspergilloz • Aspergillus sinüziti Nadir enfeksiyonları • Osteomyelit • Endoftalmit • Endokardit • Osteomyelit • Endoftalmit • Disk enfeksiyonu • Endokardit • Osteomyelit • Aspergillus trakeobronşiti İnhalasyon ile alınan conidialar, uygun konaklarda bronşlara ve damarlara invaze olur. Damar invazyonu dissemine enfeksiyonun gelişmesinde önemli faktördür. Dokularda hemorajik infarktlar ve nekrozlar oluşturur. Bu durum pulmoner tutulumda hemoptizi, MSS tutulumunda ise ani bayılmalara sebep olabilir. İnvazif pulmoner aspergilloz nötropeni, kortizon tedavisi, kemik iliği transfüzyonu sonucunda gelişen graft versus host hastalığı, organ transplantasyonu sonucunda akut rejeksiyon, transplantasyon sonrası gelişen sitomegalovirüs enfeksiyonu, ileri dönemlerde AIDS ve kontrolsüz diabetik hastalarının önemli aspergillus enfeksiyonudur. Hastalık başlangıçta asemptomatiktir. Bunu anormal akciğer grafisi bulguları ve balgam kültürü pozitifliği takip eder. Ateş, nonprodüktif öksürük, dispne ve göğüs ağrısı görülür. Hemoptizinin görülmesi invazif pulmoner aspergillusun en önemli bulgusudur. Laboratuar tanısında balgam kültürü kullanılır. Kan kültürü nadiren pozitif olur. Tüberküloz, sarkoidoz, silikozis ve bronşektazi gibi kaviter hastalıkların varlığında gelişen akciğer enfeksiyonuna aspergilloma denir. Mantar topları veya miçetoma da denilen bu klinik tablo kavitelerde ağır aspergillus kolonizasyonudur. En sık klinik bulgu hemoptizidir. Tanı balgam kültüründe aspergillusun üretilmesi ile konulur. Sistemik antifungal tedavinin etkisi yoktur, ciddi olgularda cerrahi tedavi yapılmalıdır. Dissemine aspergillozis immün yetersizlikli hastalarda fatal seyirli bir klinik tablodur. Disseminasyon MSS, deri, karaciğer böbrekler ve gastrointestinal sisteme olur. Tipik bir klinik bulgusu yoktur. İnvazyon gelişen doku veya organ ile ilişkili bulgular vardır. Tanı multiorgan yetmezliği olan kişilerde kan veya doku kültürlerinde aspergillusun izolasyonu ile konulur. Alerjik bronkopulmoner aspergillus alerjik astım şikayeti olanlarda veya kistik fibrozislilerde gelişen eozinofilik pnömoni veya hipersensitivite reaksiyonudur. Astım benzeri semptomları vardır. Periferik eozinofili alerjik bronkopulmoner aspergillusun en önemli işaretidir. Bunlara ek olarak Aspergillus fumigatus'a karşı serum presipitinlerinin tespit edilmesi, IgE yüksekliği gösterilebilir. Diğer eozinofilik pnömoniler ayırıcı tanıda göz önüne alınmalıdır (Tablo 5.11). Kortizon tedavisi uygulamak gerekir. İtrakonazol'ün inatçı olgularda etkili olduğu bildirilmektedir. İnhale kortizon tedavisinin etkisi yoktur. Tablo 5.11 Alerjik bronkopulmoner aspergillozisin tanı kriterleri Tanı kriterleri • Astım bronşiyale • Periferik eozinofili • Aspergillus fumigatus antijenlerine karşı deri testlerinin pozitifliği • Akciğer grafisinde pulmoner infiltrasyon • Fumigatus'a karşı serum presipitinlerinin varlığı • Serum IgE yüksekliği • Santral bronşektazi Spesifik destekleyici kriterler • Kahverengi balgam • Balgam kültüründe A. fumigatus üremesi • Spesifik IgG ve IgE yüksekliği 242 Çiftçi akciğeri Aspergillus sporlarının inhalasyonu ile bir alerjik reaksiyon olan alerjik alveolit veya hipersensitivite pnömonisidir. Semptomlar 6-8 saat içinde gelişen öksürük ve derin soluk alamamak olarak özetlenebilir. Nötrofili görülebilir ancak tipik bulgu eozinofilinin bulunmamasıdır. Hastalık çoğu zaman kendi kendine iyileşir. Aspergillus ciddi immün yetersizliği olanlarda ve nötropeniklerde sinüzit oluşturabilir. Başağrısı, diş ağrısı, nazal konjesyon, pürülan nazal akıntı, sinüs veya göz ağrısı klinik bulguları oluşturur. Nazal sekresyon kültürleri genellikle pozitiftir. Noninvazif sinüzitler neoplazi, inflamatuvar hastalıklar ve bakteriyel enfeksiyonlar ile karıştırılabilir. Laboratuvar tanı Biyopsi örneklerinde dokulara invaze olmuş septalı hiflerin gösterilmesi ile tanı konulur. Kültür pozitifliği, normalde de kolonizasyon olabileceği için herzaman enfeksiyonu göstermez. İnvazif aspergillozisli kişilerin serumlarında yüksek titrede galaktomannan tespit edilir. Tedavi İnvazif aspergillozis amphoterisin-B ile tedavi edilir. Sinüs veya pulmoner kavitede gelişen mantar topları cerrahi olarak tedavi edilir. Allerjik hastalarda steroidler ile antifungal ilaçlar beraber kullanılır (Tablo 5.12). Tablo 5.12 Aspergillus enfeksiyonlarında tedavi Tedavi seçenekleri Çiftçi akciğeri Alerjik Bronkopulmoner aspergillus Aspergilloma İnvazif pulmoner aspergillozis ve dissemine aspergillozis Aspergillus sinütizi Kortikosteroidler Uzamış subakut veya kronik semptomları olanlarda kullanılır Uzamış hastalarda prednizolon Hayır Kesinlikle kontrendike No Amfoterisin B Hayır Hayır Hayır 1.0-1.5 mg/kg/gün 1-1.5 mg/kg İtrakonazol Hayır Araştırma aşamasında Hayır 400 mg PO Hayır Cerrahi Hayır Hayır Selektif olgularda Lokalize Hastalıklarda denenebilir Debridman, cerrahi eksizyon ve drenaj gerekebilir Mucor Mukormikozis doğada yaygın olarak bulunan (Mucor, Rhizopus, Absidia gibi) saprofitik küfler tarafından meydana gelir. Bu organizmalar immün sistemi düşük olan kişilerde aseksüel sporları ile hava yoluyla bulaşır ve dokulara invazyon yapar. Kan damarları, özellikle paranazal sinüsler, akciğerler infekte olur (Şekil 5.20). Diabetik ketoasidozlu hastalarda, yanıklarda ve lösemililerde sorun çıkarır. Tıkanan damarlar nedeniyle dokularda nekrozlar oluşturur. Biyopsi materyalinde septasız dik açı ile dallanan hiflerin görülmesi ile tanı konulur. Eğer erken tanı konulursa, altta yatan hastalık, amfoterisin-B, nekrotik dokuların cerrahi tedavisi beraber uygulanır. 243 244 İmmünoloji • İmmünoloji • Spesifik immün Yanıt • Aktif ve Pasif immünite • Antijenler • Yaş ve immün Yanıt 245 BÖLÜM 6: İMMÜNOLOJİ İmmün sistem hücreler ve eriyebilen komponentin meydana getirdiği bir ağdır. Bu ağın çalışmasından sorumlu immün sistem organları Şekil 6.1'de görülmektedir. Hem konağın kendisinin hem de yabancı antijenlere karşı yanıt verebilir. İmmün sistemin başlıca görevi bakteri, virüs, mantar ve parazit gibi mikroorganizmalar tarafından oluşturulan enfeksiyonları önlemek veya sınırlandırmaktır. İmmünite Nonspesifik ve spesifik immünite olarak ikiye ayrılır. İmmün sistemin tüm komponentleri pluripotent kök hücrelerden gelişirler (Şekil 6.2). Nonspesifik immünite Nonspesifik immünite doğumda başlar, önceden antijen ile karşılaşmaksızın işlev görür ve hafıza hücreleri bulunmaz (Şekil 6.2). Deri ve mide asidi gibi kimyasal bariyerleri mikroorganizmalar için ilk engellerdir. Bunun dışında iki önemli hücresel komponenti vardır. Bunlardan birincisi fagositer sistem, diğeri ise özellikle tümör hücreleri, mikroorganizmalar veya virüsle infekte hücrelere karşı katil hücreler (Tablo 6.1) (Şekil 6.3). Doğal immünitenin eriyebilen komponentini ise kompleman proteinleri, akut faz reaktanları ve sitokinler oluşturur. Doğal ve edinsel immünitenin hümoral ve hücresel immünite ile ilişkisini sağlayan hücreler Tablo 6.2'de görülmektedir. Fagositer sistem denince kandaki nötrofiller ile monositler, dokularda da makrofajlar anlaşılır (Şekil 6.2). Makrofajlar her doku için özelleşmiş hücrelerdir. Örneğin; akciğerlerde alveoler makrofajlar, karaciğer sinüzoidlerinde Kupffer hücreleri, eklemlerde sinovial hücreler, MSS'de perivasküler mikroglial hücreler ve böbreklerdeki mesengial fagositer hücreler. 246 Tablo 6.1 Doğal immünite Mekanizma Faktörler Mikroorganizmanın girişinin sınırlandırılması Sağlam derinin keratin tabakası Gözyaşı ve diğer sekresyonlardakı lizozim Derinin yağ asitleri Respiratuvar silialar Boğaz, kolon ve vajenin normal florası Vajen ve midedeki düşük pH Yüzey fagositleri Mikroorganizmaların vücutta üremelerinin sınırlandırılması Naturel killer hücreler Fagositerler İnterferonlar Transferrin ve laktoferrin Kompleman sistemi Vücut ısısının yükselmesi inflamatuvar yanıt 247 Sitokinler spesifik antijen, nonspesifik antijen veya bir nonspesifik eriyebilen stimülus (örneğin; endotoksin diğer sitokinler gibi) sonucunda aktifleşen monositler ve lenfositler tarafından sekrete edilen immunglobulin olmayan polipeptidlerdir. Sitokinler inflamasyonun ve immün yanıtın etkisini arttırırlar. Sitokinlerin sekresyonu spesifik antijen ile aktifleşen lenfositler tarafından tetiklenmesine rağmen, antijene spesifik değildir, böylece doğal ve edinsel immünite arasında köprü görevi görür. Spesifik immünite Spesifik immünite öğrenilir, adapte edilebilir ve hafıza sistemini geliştirir. Bu sistemin hücresel komponenti lenfositler, eriyebilir komponenti ise immunglobulinlerdir. Lenfositler timusta olgunlaşanlar (T hücreler) ve kemik iliğinde olgunlaşanlar (B hücreler) olmak üzere ikiye ayrılır. Spesifik olarak sınırsız antijen tanıma kapasitesine sahiptirler. B hücrelerinin antijen tanıma fonksiyonu yüzey immunglobulinleri aracılığı ile sağlanır. Yüzey immunglobulinieri ile erimiş antijenleri tanır ve spesifik antikorları salgılarlar. Tablo 6.2 Doğal ve Edinsel immünite hücreleri Doğal Humoral immünite Hücresel immünite Kompleman Makrofajlar Sitokinler Nötrofiller Doğal katil hücreler Edinsel B hücreler Yardımcı T hücreleri Plazma hücresi Sitotoksik T hücreler Antikorlar Ig'ler ikişer adet ağır ve hafif zincirlerden meydana gelir. Ig üzerinde kalıcı ve değişken alanlar vardır. Ag değişken alanlara bağlanır. T hücreler yüzeylerinde Ig bulundurmazlar, Ag'i T hücre reseptörleri (TCR) aracılığı ile tanırlar. TCR Ig ler ile aynı gen familyasına sahiptirler. TCR CD3 molekülü ile bir kompleks yapı oluşturur, buna TCR/CD3 kompleksi denir. Lenfositler fonksiyonları ve yüzey marker'larına göre CD4 ve CD8 olmak üzere ikiye ayrılırlar. Yüzey markerlarına clusters of differentiation (CD) denir. Günümüzde 166 adet CD tanımlanmıştır. 248 Majör Histocompatibility Complex İmmün sistemin kendinden olanlar ile olmayanları tanıması 6. kromozom üzerindeki majör histocompatibilite kompleksi genleri aracılığı ile olmaktadır. Class I MHC proteinleri HLA-A, -B, ve - C'den oluşur, tüm çekirdekli hücreler ile trombositlerin yüzeyinde bulunur. Class II MHC proteinleri ise HLA-D, -DR, -DP ve -DQ'dan oluşur; B hücreleri, makrofajlar, dendritik hücreler, Langerhans hücreleri ve aktifleşmiş (ancak aktifleşmemişlerde yok) T hücrelerinde bulunur. B hücreleri eriyebilen antijenler ile reaksiyona girerken, T hücreleri nadiren bunu yapabilir, asıl MHC/Ag kompleksine etki gösterir. MHC Class II taşıyan hücrelere antijen sunan hücreler (APC) denir. MHC Class I proteinleri ile CD4 hücreler, MHC Class II proteinleri ile ise CD8 hücreler birleşebilir. TCR'nin MHC/Ag kompleksine bağlanması T hücre aktivasyonu için yeterli değildir. Bir koaktivasyon sinyaline daha ihtiyaç vardır. Bu ikinci sinyal T hücre yüzeyindeki CD28 ile APC'Ier üzerindeki CD80 veya CD86'lardır. CD28/ CD80CD86 yokluğunda T hücreler anerjik veya toleran olabilirler. Sitokinler Sitokinler spesifik hücre reseptörlerine bağlanır ve etkilerini böyle gösterirler. Sitokinler interferonlar (IFN -alfa, beta ve gama), tümör nekroze edici faktör (TNF-alfa ve beta), İnterlökinler (IL-1,....., IL-8), transforme edici büyüme faktörleri ve hematopoetik koloni stimülan faktörler (CSF) olmak üzere bir çok gruba ayrılırlar. Majör sitokinler, onların kaynakları ve majör etkileri Tablo 6.3'te gösterilmiştir. Sitokinlerin farklı etkileri vardır. Örneğin; IL-1, IL-2'nin sekresyonunu indükler, IL-2, IL-4 ve IL-6 sitotoksik T lenfositlerin gelişimi için sinerjizm gösterirler. IL-4 ve IFN-gama B hücrelerinin class II ekspresyonunun indüksiyonunda birbirlerinin etkilerini arttırırlar, ayrıca IgE sekresyonunu indüklerler. Kemotaksis ve lökosit migrasyonunu indükleyen sitokin grubuna kemokin'ler denir. Kemokinlerin bazı reseptörleri HlV'in monosit/makrofajların içine girmesine aracılık yaparlar. 249 T hücreleri ve sellüler immünite Sitotoksik T hücrelerinin olgunlaşması, fonksiyonel özelliklerini kazanması ve konak özelliklerini öğrenmesi timusta olur. Burada pozitif ve negatif seleksiyondan geçirilirler ve bu ayrımdan eksiksiz geçen hücreler artık dolaşıma ve lenfoid dokulara çıkabilir. Tüm matür T hücreler yüzeylerinde CD4 veya CD8 reseptörleri taşırlar. Yardımcı T hücreleri (T- helperjh) Yüzeylerinde CD4 taşıyan hücreler T yardımcı (Th) lenfositleri olarak tanınırlar. Bunlar fonksiyonları, sitokinlere yanıtları ve salgıladıkları sitokinlere göre iki majör kategoriye ayrılır. Th hücreler prekürsör hücreler halini alınca IL-2 salgılarlar. Başlangıç stimülasyonunda, bu hücreler ThO hücrelere dönüşürler ve IFN-gama , IL-2, IL-4, IL-5, and IL-10 gibi bir çok sitokin salgılarlar. Sitokinlere bağlı olarak ThO Th1 ve Th2'den birine dönüşür. IFN-° and IL-12 Th1 gelişiminde, IL-4 ve IL-10 ise Th2 gelişiminde önemli sitokinlerdir. Hem hücresel hem de humoral immünitenin üç önemli özelliği vardır. Farklılığı kolaylıkla algılayabilirler, yani milyonlarca farklı antijeni tanıyabilirler. Bu antijenleri uzun süre hafızalarında saklarlar ve spesifik etki gösterirler, böylece antijene karşı spesifik tepkime yaparlar. 250 Tablo 6.3 Başlıca stokinler ve önemli fonksiyonları FAKTÖR KAYNAK HEDEF HÜCRE FONKSİYON • Interferon - alfa Interferon - beta Lökositler, fibroblastlar Virüsle infekte hücreler Tümör hücreleri Antiviral aktiviteyi indükler, NK hücreleri aktifleştirir Hücresi imnüniteyi geliştirir • Interferon - gama CD4 TH1 hücreler NK hücreleri Makrofajlar T hücreler Makrofajların aktivasyonu, inflamasyonun gelişimi TH1 yanıtını artırır ve TH2 yanıtını inhibe eder • IL-1 alfa IL-1 beta Makrofaj, fibroblastlar Epitelyum hücreleri Endotel hücreleri T hücreler, B hücreler PMN, dokular, MSS Inflamatuar ve akut faz yanıtını • TNF-alfa (kaşektin) IL-1 benzeri - IL-1 benzeri, antitümör ve kaşeksikilo kaybı gibi fonks. • TNF-beta T hücreler PMN, tümörler PMN aktivasyonu Lenfotoksin, tümör ölümü, • Koloni-stimülan faktörler T hücreler, stromal hücreler Stem cell Spesifik hücre tiplerinin gelişme ve farklılaşması • IL-2 CD4 T hücreler (TH0.TH1) T Hücreler, B hücreler NK hücreler T ve B hücrelerin gelişimi •IL-3 CD4 T hücreler, keratinositler Stem cell Farklılaşma • IL-4 CD4 fTH0, TH2) T hücreler B ve T hücreler B hücre gelişimi ve farklılaşması, Ig üretimi TH2 yanıtını gelişimi • IL-5 CD4 TH2 hücreler B hücreler, eozinofiller B hücre gelişimi ve farklılaşması ve IgE üretimi, eozinofil üretimi, alerjik yanıtlar •IL-6 Makrofajlar, T ve B Fibroblastlar, epitelyem hücreleri, endotel hücreleri T hücreler ve B hücreler, hepatositler Akut faz ve inflamatuvar yanıtın stimülasyonu, ateş, Ig sekresyonu, B hücre gelişimi ve farklılaşması •IL-7 Kemik iliği, stroma Prekürsör hücreler ve stem cell Pre-B hücreler, timosit, T hücreler ve sitotoksik lenfositlerin gelişimi • IL-10 CD4 TH2 hücreler hücreler B hücreler, CD4TH1 TH1 yanıtının inhibisyonu B hücrelerin gelişimi, • IL-12 Makrofaj NK hücreler, CD4TH1 hücreler Aktivasyon • TGF- beta CD4T3 hücreler B hücreler IgA üretimi, B, T ve NK hücrelerin ve makrofajların immün supresyonu Oral toleransın gelişimi, yara iyileşmesi • Alfa-kemokinler: Bir çok hücre Nörtofiller, T hücreler Kematoksis, aktivasyon Birçok hücreler Bazofiller T hücreler, makrofajlar Kematoksis, aktivasyon oloni sti- İL: interlökin; İP : interferon-MCP : monosit MIP : makrofa NK : Naturai k alfa protein; PMN : polimorfonükleer lökositler; RANTES : regulated on aktivaiton, normal T expressed and secreted; TNF : tümör nekroz faktör. arttırır, ateş T hücrelerin aktivasyonu (örn GM-CSF) C-X-C kemokinler-bir amino asit aracılığı ile iki sisteine ayrılır ayrılır (IL-8; IP-10; GRO-alfa, GRObeta, GR-&) • Beta-kemokinler: C-C kemokinler (MCP)-), MlPalfa, GM-CSF : granulositmakrofaj k mülan faktör; GRO : Grofth related onkogen Ig : immunglobulin; GM-CSF : granulosit-makrofaj koloni stimülan faktör; GRO : Grofth related onkogen Ig : immunglobulin; kemoattraktant protein; İnflamatuvar protein; İler; İL: interlökin; İP : interferon-alfa protein; PMN : polimorfonükleer lökositler; MCP : monosit kemoattraktant protein; RANTES : regulated on aktivaiton, normal T expressed and secreted; MIP : makrofaj inflamatuvar protein; TNF : tümör nekroz faktör. NK : Natural killer; 251 252 SPESİFİK İMMÜN YANIT Hücresel immün sistem Bir bakteri konağa girer ve bir makrofaj tarafından yakalanırsa parçalanır, bu parçalara antijen denir. Antijen veya epitopları makrofajların yüzeyinde Class II majör histocompatibilite kompleksi (MHC) proteinleri aracılığı ile görülür. Antijen-Class II MHC kompleksi yardımcı T lenfositlerinin yüzeyinde bulunan antijene spesifik reseptörler tarafından algılanır. Böylece bu antijene spesifik yardımcı T hücrelerde aktivasyon ve klonal proliferasyon gelişir, sonuçta interlökinler salgılanır, bunların içinde en önemlileri interlökin-1 (makrofajlar tarafından salınır) ve interlökin-2 (lenfositler tarafından salınır) dir. Aktifleşmiş yardımcı T hücreleri, aktifleşmiş makrofajlara yardım ederler ve M. tuberculosiste karşı spesifik olan gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonu meydana gelir. Sitotoksik T lenfositler hücresel immün sistemin spesifik uygulayıcıdırlar, bu etkilerini virüs ile infekte hücrelere karşı meydana getirirler. Örneğin infuenza virüs respiratuvar sistemde bir hücreyi infekte ettiğinde viral zarf glikoproteinleri infekte hücrenin yüzeyinde class I MHC proteinler yardımıyla görülürler. Sitotoksik T lenfosit antijene spesifik reseptörleri aracılığıyla viral antijen-class I MHC protein kompleksine bağlanır. Ayrıca T helper hücreler tarafından salgılanan IL-2 bu hücrelerin klonlaşmasını ve çoğalmasını sağlar. Humoral İmmün Sistem Antikor sentezi, makrofajlar, yardımcı T lenfositleri ve B lenfositlerinin koordineli çalışmasına bağlıdır. Makrofajların parçalama işleminden sonra, yüzeydeki Class II MHC proteinlerinde antijen görülür. Antijen-class II MHC kompleksine yardımcı T hücrelerin spesifik reseptörleri bağlanır ve bundan sonra IL-2 (T hücre büyüme faktör), IL-4 (B hücre büyüme faktörü) ve IL-5 (B hücre diferansiasyon faktörü) salgılanır. Bu faktörler B hücrelerini antijene spesifik antikor üretebilecek şekilde aktif hale geçirir. Aktifleşmiş B lenfositler prolifere olur ve yüksek miktarlarda immünglobulin (antikor) salgılayabilecek plazma hücrelerine dönüşürler (Tablo 6.4). Antikor oluşumu genellikle helper T hücrelere bağlıdır, ancak; bakteri polisakkaridleri gibi bazı antijenler T hücrelerin yardımı olmaksızın B hücreleri aktif hale geçirebilmektedir, bunlara T hücrelerinden bağımsız antijenler denmektedir. Antikorların etkisi toksin ve virüslerin nötralizasyonu, bakterilerin öldürülmelerini kolaylaştırmak için opsonizasyon yapması ve komplemanı aktifleştirmek olarak özetlenebilir (Şekil 6.6) 253 Tablo 6.4 T ve B hücrelerinin ana fonksiyonları Antikora bağımlı immünite (B hücreler) Hücresel immünite (T hücreler) İnfeksiyona karşı konağı koruma (opsonizasyon, toksin ve virüslerin nötralizasyonu İnfeksiyona karşı konağı koruma (özellikle tüberküloz, mantar ve virüsler) Allerji, örn. Yüksek ateş Allerji, örn. Kontakt dermatit Otoimmünite Doku ve tümör rejeksiyonu Antikor yanıtının düzenlenmesi (yardım ve supresyon) AKTİF VE PASİF İMMÜNİTE Aktif immünite yabana antijen ile karşılaşma sonrasında indüklenen dirençtir. Bu karşılaşma klinik veya subklinik infeksiyonu geçirmek, canlı veya ölü mikroorganizmalar, onların antijenleri veya toksinleri ile aşılanmak şeklinde olabilir. Tüm bu şartlarda konak antikorlar aktifleşmiş yardımcı T ve sitotoksik T hücrelerinden oluşan bir immün yanıt oluşturur. Dört çeşit aşı vardır. • Cansız (ölü) mikrop aşıları • Canlı (atenüe) mikrop aşıları • Mikrop ürünlerinden hazırlanan aşılar • Biyoteknolojik aşılar Cansız (ölü) mikrop aşıları Çeşitli yöntemlerle öldürülmüş bakteriler ile inaktive edilmiş virüs aşılarıdır. Bakteri veya virüslar laboratuvarlarda üretildikten sonra 1 cm3 sıvıda belirli sayıda mikrop olacak şekilde sulandırılarak ısı, formaldehit, fenol, aseton, ultraviyole gibi etki veya maddelerle öldürülürler. Bu öldürülme veya inaktivasyon işleminde genellikle mikrop bütünlüğü ve antijenik yapı bozulmaz. Aşağıda cansız mikrop aşılarına birkaç örnek verilmiştir. • İnaktive virüs aşıları : Çocuk felci (Salk tipi), kuduz, influenza (Grip) aşıları gibi. Canlı (atenüe) mikrop aşıları Antijenik niteliği bozulmadan, hastalandırıcılık özelliği (virülansı) ortadan kaldırılan veya virülansı yavaşlatılan mikroplardan hazırlanan bu aşılara canlı atenüe aşılar denir. Atenüe aşılar organizmaya çeşitli yollarla verilebilirler. Bu tip aşılar organizmada, sessiz veya çok hafif seyirli bir infeksiyon oluşturarak doğal infeksiyona benzer nitelikte bir bağışıklık oluştururlar. Aşı hastalığı da denen bu infeksiyon bazı aşılarda açıkça görülebildiği halde (BCG aşısında), bazı aşılarda hafif bir hastalık (kızamıkçık aşısında), bazılarında ise tamamen belirtisiz (çocuk felci aşısında) seyir göster. Canlı mikrop aşıları daha çok hücresel bağışık yanıt oluştururlar ve koruyuculuk süreleri de daha uzundur. Özellikle bazı atenüe virüs aşıları (örn. kızamık, kızamıkçık, kabakulak gibi) tek bir doz ile ömür boyu bağışıklık sağlayabilirler. Bazı örnekler aşağıda verilmiştir. • Canlı (atenüe) bakteri aşıları: BCG Verem Aşısı • Canlı (atenüe) virüs aşıları: Sabin tipi çocuk felci aşısı, Sarı ateş , kızamık, kızamıkçık, kabakulak. Mikrop ürünlerinden hazirlanan aşılar Toksoid (Anatoksin) aşılar: Difteri ve tetanoz gibi bakteri toksinleriyle meydana gelen hastalıklardan korunmada kullanılan aşılardır. Bakteri toksini saf olarak elde edilir ve daha sonra ısı veya formol ile muamele edilerek (%0,3 0,4 oranında formol eklenerek 37°C'de 3-4 hafta bekletilir) zehir etkisi giderilmiş, fakat antijen yapısı bozulmamış toksoidler (anatoksin) aşı olarak kullanılır. Toksoid aşılar daha çok hümoral bağışık yanıt oluşturarak antikorlarla (= antitoksinlerle) koruma sağlarlar. Mikropların belirli bir kısmından hazırlanan aşılar: Bazı infeksiyon hastalıklarında, etken mikrobun belirli bir parçasından (örneğin HBs Ag partikülleri, N. meningitidis'in hücre duvar polisakkariti gibi) hazırlanan aşıların daha iyi koruyucu etki yaptığı araştırmalarla gösterilmektedir. 254 Biyoteknolojik aşılar Aşılamada bazı sorunların yaşandığı infeksiyon hastalıklarında, daha etkili ve yan etkileri daha az olan aşıların elde edilmesi için yeni, moleküler biyoteknoloji kullanılmaktadır. Bu tekniklerle hazırlanan aşılar: • Rekombinant DNA aşıları: Bu teknikle mikropların bağışıklıkta etkili olan proteinlerini kodlayan genleri ayırdedilir ve bu genler bir taşıyıcı hücreye aktarılarak, orada bol miktarda sentezlettirilirler. Örneğin Hepatit B virüsünün yüzey antijenini (HBsAg) kodlayan gen bir maya hücresine aktarılarak çokça elde edilir ve aşı olarak kullanılır (Rekombinant HBV aşısı). Rekombinant DNA tekniğinin bir başka uygulaması, elde edilen "aşı geni"nin taşıyıcı bir virusa (örneğin herpes viruslara) rekombine edilmesidir. • Sentetik peptid aşıları: Bu teknikle, bağışıklıkta etkili olan proteinlerin, aminoasit sıralaması belirlenir ve bu proteinler laboratuvarda sentetik olarak sentezlettirilirler. Örneğin, kolera toksini, streptokok M proteini aşıları gibi. • Mutant aşılar: Canlı mikrop aşıları hazırlanırken uygulanan eski virulans azaltma yöntemleri yerine, biyoteknoloji ile patojen mikroplardaki virulans genleri yok edilerek "avirulan mutant" suşlar ile atenüe aşılar hazırlanabilmektedir. Örneğin V.cholerae bakterisinde toksini kodlayan genin yok edilmesi gibi. • Anti idiotip aşılar: Antikorlar aracılığı ile gerçekleştirilen yeni bir aşı tekniğidir. Sorudaki sıklardan polisakkarit izolasyonu ve purifikasyon yöntemi ile viral aşıları hazırlama tekniği yukarıda da anlatıldığı şekilde viral aşıları hazırlamada kullanılan yöntemler değildir. Bakteri aşıları Çocukluk çağı aşıları DTaP • Tümüyle asellülerdir • B. pertussis içeriği • Pertussis toksoidi • ± Flamentöz hemaglutinin • ± Pertactin (Adhesin) • Difteri toksoidi • Tetanoz toksoidi DTP DTaP ile aynıdır, ancak pertussis komponenti ölü bakteri içerir, toksin yoktur. HIB H. influenzae b tipi kapsülüne difteri toksoidi ve N. meningitidis dış membranı konjuge edilmiştir, böylece infantlara uygulanabilir. Asplenikler Streptococcus pneumoniae: 23 farklı Pnömokok suşundan hazırlanmış kapsül aşısı Sınırlı kullanımı olanlar Neisseria meningitidis • A ve C kapsül polisakkaridi ile hazırlanır • B serotipi enfeksiyonların önemli bir kısmından sorumludur, ancak sialik asit yapılı kapsülü immunojen değildir • Salgınları sırasında antibiyotik profilaksisi de uygulanır • Askerlere rutinde kullanılır Salmonella typhi (ty21 a) • Endemik alanlara seyahat edenlere uygulanan attenue bakteri aşısıdır. Yersinia pestis • İçinde F1 antijen bulunan ölü bakteri aşısıdır • Endemik alanlarda askerlere ve Y. pestis ile çalışan laboratuar personeline uygulanır. 255 Bacillus anthracis • Purifiye proteinlerin supernatantından hazırlanır • Askerlere ve risk altındakiler uygulanır BCG • Attenue M. bovis suşlarıdır • Pulmoner tüberkülozdan korumaz ancak yayılmayı önler. Pasif immünite başka konakta hazırlanan antikorlara bağlı olarak gelişen dirençtir. Difteri, tetanoz, botulizm gibi enfeksiyonlara karşı hazırlanan antitoksin çok kısa bir sürede bol miktarda toksini inhibe edebilir. Bunun yanında rabies, hepatit A ve hepatit B gibi virüslere karşı hazırlanan antikorlar inkübasyon periyodunda viral multiplikasyonunu önleyebilir. Pasif immünitenin diğer bir formu ise anneden çocuğa plasenta yoluyla geçen IgG ve enzirme yoluyla yenidoğana geçen IgA antikorlarıdır. Passif immünizasyonunun başlıca avantajı uygun miktarda antikoru verebilmektir, dezavantajı ise kısa yarı ömürleridir. Ayrıca başka canlı türlerinde hazırlanan antikorların kullanımı ile hipersensitivite reaksiyonları meydana gelebilir. Aktif immünitenin başlıca avantajı uzun süreli kalıcı olmasıdır (Tablo 6.5). Başlıca dezavantajı ise yavaş gelişmesi, özellikle primer yanıtın zayıf olmasıdır. Tablo 6.5 Aktif ve pasif immünitenin özellikleri Mediatörler Avantajları Dezavantajları Aktif immünite Antikor ve T hücreler Uzun süreli (yıllar) Yavaş başlangıç Pasif immünite Antikorlar Anında etki Kısa süreli (aylar) Gebelik ve aşılar Gebelikte kural olarak canlı virüs aşılarının (kızamık, kızamıkçık, kabakulak, polio) teratojenik olabileceği düşüncesi ile yapılması önerilmemektedir. Kızamıkçık aşısının teratojenik etkili olması yüksek bir olasılıktır. Diğerleri için teratojenik etki gösterilememiştir. • Kızamıkçık aşısından sonraki üç ay içinde gebe kalınmaması gerekir. • İnaktive polio (Saik) aşısı her zaman yapılabilir. Fakat pahalıdır. Zorunlu durumlarda (salgınınlarda bulaşma riski yüksek ise) annelere gebeliğin üçüncü ayından sonra oral polio aşısı (Sabin) yapılabilir. BCG'nin, zararlı etkisi gösterilmemişse de gebelikte yapılması tavsiye edilmez. Bu durumda antitüberkülo ilaçlar verilir. Boğmaca aşısının teratojenik ekisi yoktur fakat erken doğuma neden olur. Çok zorunlu olmadıkça kullanılmamalıdır Tetanoz aşısı gebelikte iki doz şeklinde yapılır. İlk dozun gebeliğin erken döneminde yapılır. İlk doz ile ikinci doz arası uzun tutulmalıdır. İkinci doz en geç beklenen doğum tarihinden 2 hafta önce yapılmalıdır. İlk doz gecikmiş ise iki doz arasındaki aralık1 aya kadar indirilebilir. Anneden geçen antikorlar bebeği 1-2 ay kadar hastalıktan korur. Gebe kadınların çocuklarına aşı yapılmasının teratojenik etkisi gösterilememiştir. Gebelikte aşılar Tehlikesizce uygulanabilecek aşılar • İnfluenza • Pnömokok • Tetanoz • HBV • İPV (Salk) • Kuduz (HDCV) • Kolera • İmmünglobulinler (spesifik ve nonspesifik) 256 Ancak riskli durumlarda uygulanan aşılar • Difteri • Meningokok • Boğmaca • OPV • Kuduz (Semple) Kesinlikle uygulanmayan aşılar • Kızamık • Kızamıkçık • Kabakulak • Su çiçeği Pasif-aktif immünizasyon aynı anda uygulanabilmektedir. Buradaki amaç kısa sürede pasif immüniteden faydalanmak, ardından daha sonra gelişecek olan aktif immüniteden uzun süreli olarak yararlanabilmektir. Örnek olarak tetanoz, kuduz ve hepatit B'de uygulamalar verilebilir Akut faz yanıtı C-reaktif protein ve mannozbinding protein gibi değişik plazma proteinlerinin miktarının çok artmasıdır. Bu proteinler karaciğer tarafından sentezlenirler ve mikroorganizmalara ve doku yıkımına karşı bir nonspesifik yanıt oluştururlar. Karaciğerdeki sentez mikroorganizma ile karşılaşan makrofajlar tarafından salınan IL-1, IL-6, TNF gibi bazı sitokinler tarafından indüklenir. Bazı akut faz proteinleri bakteri yüzeyine bağlanarak komplemanı aktifleştirir ve bakterinin ölümüne sebep olur (Tablo 6.6) (Şekil 6.7). Bir antijen ile antikor arasındaki etkileşme çok spesifiktir, bu nedenle mikroorganizmaların tanısında diagnostik test olarak kullanılabilir. 257 Tablo 6.6 Akut faz yanıtı Organ veya hücre tipi Etkisi Antimikrobik defanstaki yeri Hipotalamus Prostaglandin sentezi yoluyla ateş Mikrobiyal replikasyonun inhibisyonu Beyin Somnolans, endorfinlerin salınımı Kasların gevşemesi ve uyuma adaptif yanıt olabilir Hipofiz ACTH, TSH salınımı Adrenokortikoidler vücudun strese uyumunu sağlar Otonom sinir sistemi Nörotransmitterlerin salınımı inflamasyona kardiovasküler ve pulmoner adaptasyon Karaciğer Albumin sentezi düşer Akut faz proteinleri (fibrinojen, komplemanlar, amyloid A proteini, seruloplazmin, CRP, LPSbinding protein, proteinaz inhibitörleri, fibronektin, haptoglobulin) yükselir infeksiyona generalize metabolik adaptasyon, nonspesifik opsoninler, inflamasyon aracılığı ile gelişen doku yıkımının azaltılması İskelet kasları Proteolizis böylece dolaşım sistemine serbest aminoasidler salınır. immün sistem hücreleri tarafından protein sentezi için substrattır Fibroblastlar Proliferasyon kollajen sentezi Yara iyileşmesi Endotel hücreleri Aktivasyon sitokin sekresyonu adhezyon inflamasyon alanına lökositlerin akışına yardımcı olur Kemik iliği Nötrofillerin, üretimi, salınımı ve aktivasyonu artar Pyojenik infeksiyonlarda efektör hücrelerdir Lenfositler Sitokin sekresyonu blastogenez spesifik antijene bağlı yanıt Antimikrobiyal immün yanıt ANTİJENLER Antijen antikor yanıtı oluşturabilen moleküllerdir. Bunun yerine kullanılan immünojen ise immün sistemde yanıt oluşturabilir moleküllerdir. Fakat çoğu zaman aynı amaçla kullanılmaktadırlar. Oysa, haptenlerde olduğu gibi, bazı önemli farklılıkları vardır. Hapten kendisi immünojenik olmayan ancak spesifik antikor yanıtı oluşturabilen bir moleküldür. Haptenler küçük moleküllerdir, ancak bazen yüksek molekül ağırlıklı nükleikasitlerde hapten özelliği gösterebilirler. Birçok ilaç ve dermatit etkeni olan bitki yağı katekol bir haptendir. Haptenler immünojenik değildir, çünkü helper T hücrelerini aktifleştirmezler. Haptenlerin bu özelliği MHC proteinlerine bağlanamamalarından kaynaklanmaktadır. Bir molekülün immünojenliği aşağıdaki faktörlere bağlıdır; 1. Yabancılık: Normal şartlarda organizmalar kendilerine ait olan antijenleri tanırlar ve onlar immonojenik değildir. İmmünojenik olabilmek için önemli şartlardan birisi molekülün yabancı olmasıdır. MHC proteinleri tarafından sadece polipeptidler sunulabilirler, haptenler polipeptid değildirler. Haptenler univalandırlar ve multivalan antijenler gibi B hücreleri aktifleştirmezler. Böylece haptenler ne primer ne de sekonder yanıt oluşturmazlar ancak bir taşıyıcı proteine kovalent bağ ile bağlanırlarsa antijenik özellik kazanırlar. 2. Molekül büyüklüğü: En etkili immunojenler yüksek molekül ağırlıklı (özellikle 100 000 üzerindekiler) proteinlerdir. Molekül ağırlıkları 10000 altında olanlar zayıf immunojeniktirler, bunların da altında olan amino asitler ise immunojenik değildir. Hapten gibi bazı küçük moleküller ise başka moleküllere bağlandıkları zaman immunojenik özellik gösterebilirler. 3. Karışık kimyasal yapı: iki veya üç farklı aminoasit içeren bazı heteropolimerler homopolimer aminoasitlerden daha fazla immunojeniktirler. 4. Antijenik determinantları (epitoplar): Epitoplar antijenler üzerinde bulunan antikor ile reaksiyona girmeyi kolaylaştıran küçük kimyasal gruplardır. Antijenlerin çoğu birçok determinanta sahiptir ve bunlara multivalan denir. Genelde bir determinant düzenli 5 aminoasit veya şeker'den oluşur. 5. Antijenin dozu, yolu ve verilme zamanı: Adjuvanlar bir immunojenin immün yanıtını arttırırlar. Bunlar kimyasal yapı olarak immunojenden farklıdırlar ancak nonspesifik olarak immünreaktif hücreleri aktifleştirirler veya immunojenin yavaş yavaş ortama salınmasını sağlarlar. Bazı aşılarda adjuvan olarak alguminyum hidroksit veya lipidler bulunurlar. 258 YAŞ VE İMMÜN YANIT İmmünite yaşamın başında ve sonunda (yenidoğan ve yaşlılar) sınırlıdır. Yenidoğandaki immün yetersizliğin sebebi bilinmemektedir ancak T hücre fonksiyonlarının yetişkinlere göre çok düşük olduğu tesbit edilmiştir. Yenidoğanda antikorlar genellikle anneden plasenta yoluyla geçen IgG antikorlarıdır. Maternal antikorlar ilk 3-6 aydan sonra çok azalır ve çocuklar infeksiyon açısından çok riskli bir grupturlar. Kolostrum özellikle IgA olmak üzere antikor bulundurur ve bu da çocukları değişik respiratuvar ve intestinal infeksiyonlardan korur. Fetusta bazen IgM yanıtı gelişebilir. Bu genellikle konjenital infeksiyon lehinedir (örneğin Sy'de Treponema pallidum'a karşı). IgG ve IgA doğumdan kısa bir süre sonra yapılmaya başlar. Bazı protein antijenlere karşıda yanıt iyidir böylece poliovirus immunizasyonu 2 aylıkken başlayabilir. Oysa çocukluk döneminde polisakkarid antijenlere karşı yanıt zayıftır S. pneumoniae gibi bazı mikroorganizmalara karşı aşılama 18-24 aylık oluncaya kadar yapılmamalıdır. Yaşlılarda immünite genellikle düşüktür. Bazı antijenlere karşı düşük IgG yanıtı, zayıf T hücre ve zayıf gecikmiş tip aşırı duyarlılık reaksiyonu gözlenebilir. Otoimmün hastalık sıklığı yaşlılarda artmıştır. Bu düzenleyici T hücre sayısının azalmasına bağlı olarak, otoreaktif T hücre proliferasyonuna bağlıdır. İmmün yanıtı meydana getiren hücreler İmmün hücrelerin orijini İmmünolojik yanıt başlıca lenfoid hücreler ile meydana gelir. Embriyonik gelişme süresince kan hücreleri fetal karaciğer ve yolk sak'ta yapılır. Postnatal dönemde ise kök hücreler (stem celi) kemik iliği kaynaklıdır. Kök hücreler eritroid, myeloid ve lenfoid seri hücrelere farklılaşır. Daha sonraki gelişme ise lenfositlerin T ve B hücreler olarak farklılaşmasıdır (Tablo 6.7). T hücrelerinin B hücrelerine oranı yaklaşık olarak 3:1 dir. T hücre prekürsörleri timus içinde farklılaşır. Stem hücrelerin antijen reseptörleri ve yüzeylerinde CD3, CD4 ve CD8 molekülleri yoktur, fakat timus içinde farklılaşırken bu glikoproteinler yüzeyde görülürler. Başlangıçta CD4 ve CD8 negatif olan (double negatif) stem hücrelerde ilk olarak CD4 ve CD8 beraber pozitifleşir (double pozitif), daha sonra CD4 veya CD8'in ikisinden birisi pozitif kalır. Double pozitif hücre eğer üzerinde MHC II proteinler varsa CD4 pozitif hücre halini alır, eğer üzerinde MHC I proteinleri varsa CD8 hücre halini alır. Double negatif ve double pozitif hücreler timusun korteksinde lokalize iken single pozitif hücreler medullasında bulunurlar. Daha sonra bunlar timusu terk eder. Tablo 6.7 T ve B hücrelerin farkları Bulgular T hücre B hücre Yüzeyde antijen reseptörleri Var Var Yüzeyde IgM Yok Var Yüzeyde CD3 proteinleri Var Yok Spesifik antijenlerle karşılaştığında klonal artış Var Var immunglobulin sentezi Yok Var Antikor sentezinin düzenlenmesi Var Yok IL-2, IL-4, IL-5 ve IFN gama sentezi Var Yok Hücresel immünite etkisi Var Yok Timusta olgunlaşma Var Yok Bursa veya onun eşdeğeri organlarda olgunlaşma Yok Var 259 Timus içinde, timus eğitimi denilen bu süreç sonrasında her double pozitif T hücre farklı spefisik bir antijen reseptörü sentezler. T hücreler bu şekilde milyonlarca antijene karşı farklılaşırlar. B hücre prekürsörleri kemik iliğinde farklılaşırlar, asla timusa gitmezler. B hücrelerin klonal delesyon alanları timusta değildir, bilinmeyen bir yerde gerçekleşir. Lenfositler yüzeylerinde farklı familyalardan yüzey reseptörleri taşırlar. Bunların bir kısmı diğer lökositler üzerinde de bulunabilir. Majör familyalar • İmmunglobulin superfamilyası • İntegrin familyası • Selectinler • Proteoglikanlar İmmunglobulin superfamilyası adından da anlaşılacağı gibi yapısal olarak immunglobulinlere benzer; CD2, CD3,CD4, CD8, CD28, MHC Class I ve MHC Class II bunları içerir İntegrin familyası alfa ve beta zincirli moleküllerin heterodimerik yapılarını içerir. Bunların her birinde aynı , zinciri bulunurken, her biri kendine has zinciri içerirler; P2-integrinler CD11a, CD11b, CD11c veya ad ile birlikte p zinciri olarak CD18'İ kullanırlar. Bu kombinasyonlar lenfosit fonksiyon antijenleri olan LFA-1, Mac-1 (CR3), p150,95 ve adp2 yüzey moleküllerini meydana getirir. İkinci aile olan beta1 integrinler ise beta zinciri olarak CD29'u kullanırlar. Selektinler (CD62, E, L ve P) lökositler üzerinde bulunur ve endotel hücreleri ile trombositleri (E ve P) aktifleştirirler. Membran glikoproteinleridir (CD43) Proteoglikanlar, tipik olarak CD44, birçok glikosaminoglikan (GAG) bağlayan (örneğin; chondrotin sülfat için), ve ekstrasellüler matrik yapıların bağlanması için (tipik olarak hyaluronik asit) alanlar içerir. Bunların dışında diğer diğer familyalar • Tumor nekroz faktör (TNF) ve nerve grovth factor (NGF) reseptör ailesi 260 • C tip lektin superailesi • Yedi transmembran segmentli reseptörlerin ailesi (tm7) • Tetraspaninler, dört membran spanning segmentli (tm4) superailedir. (örneğin; CD20) Doğal katil (NK) hücreler büyük granüllü lenfositlerdir (LGL), timusa gitmezler, antijen reseptörleri taşımazlar ve CD4 veya CD8 proteinleri bulunmaz. Virüs ile infekte veya tümör hücrelerini MHC class I veya class II proteinleri ile sunulmaksızın tanır ve öldürürler. Antikora bağımlı hücresel sitotoksisiteden sorumludur. Yüzeylerinde CD16 ve CD56 reseptörlerini taşırlar (Şekil 6.9). Makrofajlar, lenfoid seriden oluşan T hücreler, B hücreler ve NK hücrelerden farklı olarak miyeloid prekürsörden farklılaşır. Makrofajlar fagositoz ve antijen tanıma fonksiyona sahiptir. Olgunlaşmak amacıyla timusa gitmezler ve antijen reseptörleri taşımazlar. Yüzeylerinde yardımcı T hücrelere antijen sunma rolünü üstlenen MHC class II proteinleri bulundurur. 261 T hücreler T hücreler başlıca regülatör ve efektör olarak adlandırılan iki ana yapı üzerinde birçok önemli fonksiyona sahiptirler. Regülatör fonksiyonu interlökinler aracılığı ile yardımcı (CD4) T hücreleri tarafından gerçekleştirilir. Örneğin yardımcı T hücreleri tarafından yapılan IL-4 ve IL-5 B hücrelerinden antikor üretimine yardımcı olurlar, IL-2 CD4 ve CD8 hücrelerini aktifleştirir, gama interferon ise intrasellüler organizmalara karşı gelişen gecikmiş tip hipersensitivite'den sorumlu makrofajları aktifleştirir. Efektör fonksiyonunu ise başlıca tümör hücreleri, allografleri ve virüs ile infekte hücreleri öldüren sitotoksik (CD8 pozitif) hücreler gerçekleştirir. CD4 ve CD8 T hücreler : Timus içinde muhtemelen dış kortikal epitel hücrelerinde, timosinler ve timopoietinler gibi timus hormonlarının etkisiyle T hücre progenitorlerinden farklılaşırlar. Bu hücreler CD3, CD4 ve CD8 gibi glikoproteinler bulundururlar. Tüm T hücreler CD3 reseptörlerini yüzeylerinde taşırlar (T hücre reseptörü). T hücreler üzerlerinde bulunan yüzey proteinlere göre iki ana kategoriye ayrılırlar. Matür T hücreler CD4 veya CD8 yüzey reseptörlerinden birini bulundururlar, ancak her ikisi birden bulunmaz. CD4 lenfositler helper fonksiyonunu görürler. Bunlar B hücrelerinin antikor üreten plazma hücreleri haline gelmelerine, CD8 T hücrelerin aktif sitotoksik T hücreler haline gelmelerine ve makrofajların gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonları göstermelerine yardımcı olurlar. Bu fonksiyonlar CD4 hücrelerin 2 ayrı gruba ayrılması ile meydana gelir. Th-1 hücreler IL-2 ve gama interferonun yardımıyla gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonundan (Şekil 6.11), Th-2 hücreler ise IL-4 ve IL-5 yardımıyla B hücre aktivasyonundan sorumludurlar (Şekil 6.12). Th-1 ve Th-2 hücreler arasında ayarlamayı yapan önemli bir mediatör makrofajlar tarafından salgılanan IL-12'dir. IL12 Th-1 hücreleri arttırır (Tablo 6.8). Diğer önemli regülatör ise Th-2 üretimini inhibe eden gama interferondur. CD4 T hücreler periferik hücrelerin yaklaşık olarak %65'ini oluştururlar, özellikle timus medullasında, tonsillerde ve kanda bulunurlar. 262 CD8 T hücreler sitotoksik fonksiyondan sorumludur ve özellikle virüs ile infekte hücreler, tümör hücreleri ve allograft hücrelerin öldürülmesinden sorumludur. Öldürme işlemini iki yöntemle yaparlar. Bunlardan birincisi hücreden salınan perforinlerin hedef hücrenin membranında delik açması iledir veya apoptozis denilen programlanmış konak hücre ölümüdür. T hücrelerin aktivasyonu (Şekil 30): Helper T hücrelerin aktivasyonu makrofajlar gibi antijen sunan hücrelerin (APC) yüzeylerindeki kompleks yapıyı (Antijen + Class II MHC protein) tanımalarına bağlıdır. Makrofajlar en önemli APC hücrelerdir, ancak B hücreler, dalaktaki dendritik hücreler ve derideki Langerhans hücreleri de yüzeylerindeki Class II proteinler vasıtasıyla APC özelliği gösterirler. Makrofajların sitoplazmasında yabancı protein küçük peptidlere ayrılır ve MHC class II proteinler ile birleşir. Bu kompleks yapı makrofajların yüzeyine çıkar ve CD4 pozitif helper hücrelerin reseptörlerine sunulur. Virüs ile infekte hücrelerde de aynı olaylar meydana gelir, ancak farklı olarak class I proteinler kompleks oluştururlar. Bu yapı da CD8 pozitif sitotoksik hücrelerin reseptörleri tarafından algılanır (Şekil 6.12). Aktivasyon olaylarında birinci adım antijen için spesifik olan T hücre reseptörünün (TCR) antijen ile birleşmesidir. Makrofajlar tarafından salgılanan IL-1 etkili yardımcı T hücre aktivasyonu için gereklidir. TCR ile antijen birleşmesi sırasında CD4 protein MHC Class II proteini ile birleşir. Bu birleşmeye başka proteinlerin birleşmesi de eklenebilir. Örneğin, hem CD4 hem de CD8 hücrelerin yüzeylerinde bulunan LFA-1 proteinleri APC hücreleri yüzeylerindeki ICAM-1 proteini ile birleşir. 263 264 Tablo 6.8 T helper hücrelerin özellikleri Fonksiyon Th-1 hücre Th-2 hücre IL-2 ve gama interferon üretimi Var Yok IL-4, IL-5, IL-6 ve IL-10 üretimi Yok Var Hücresel immünite ve gecikmiş tip hipersensitiviteden sorumluluk Var Yok Başlıca antikor üretiminden sorumlu Yok Var IL-12 ile stimülasyon Var Yok IL-4 ile stimülasyon Yok Var Helper T hücrelerin tam olarak aktifleşebilmesi için bir kostimülatöre ihtiyaç vardır. Bunlardan biri APC üzerindeki B7 proteini ile helper T hücrelerin yüzeyindeki CD28 proteininin birleşmesidir. Eğer bu birleşme gerçekleşir ise helper T hücrelerden IL-2 salgılanır ve bu hücrelerin regulatuar, effektör ve memory fonksiyonlarının işleve geçirilmesini sağlar. Eğer T hücre reseptörleri antijen ile birleşirse (epitop) kostimülatörler meydana gelmez ve anerji denilen cevapsızlık durumu meydana gelir. Anerji epitoplar için spesifiktir, bir epitopa karşı gelişen anerji diğerlerini etkilemez. T hücreler sadece polipeptid antijenleri tanırlar. Bunlarında MHC proteinleri tarafından sunulmuş olması gerekir. Bu olaya MHC restriction denilir. 265 Şöyle bir genelleme yapacak olursak, class I MHC proteinleri endojen kaynaklı antijenleri, örneğin; viral proteinler, MHC class II proteinleri ise fagosite edilmiş ekstrasellüler mikroorganizmaları, örneğin; bakteri proteinleri sunarlar. Bunun önemli bir istisnası ölü viral aşılardır. Bunlar CD8 pozitif sitotoksik T hücreleri aktive etmezler, çünkü virüs hücre içinde replike olmadığı için viral epitoplar class I MHC proteinleri tarafından sunulmaz. B hücreler, yüzey immunglobulinleri (IgM ve IgD) ile antijenlerle direkt ilişkiye girerler. Antijenler T hücrelerde olduğu gibi B hücrelerde class II MHC proteinleri yoluyla sunulmazlar. B hücrelerinde antijen bulunduğu zaman helper T hücreleri ile yüzeylerinde bulunan class II MHC proteinleri ile ilişki kurarlar. T hücrelerin sadece peptid tanıyan antijen reseptörlerinden farklı olarak, B hücreleri peptidler, polisakkaridler, nükleik asidler ve penisilin gibi antijenleri tanıyabilecek farklı birçok yüzey reseptörlerine sahiptirler. Antijenler için T hücre reseptörü CD3 proteinleridir. Süperantijen Stafilokok ve Streptokokların antijenleri gibi bazı proteinler süperantijen özelliği gösterir. Normal şartlarda bir antijen ile bir T helper aktifleştirirken, süperantijenler birden çok T helper'ı aktifleştirir. Böylece yoğun sitokin salgılanması olur ve hastanın kliniği ağırlaşır. Örneğin toksik şok sendromu toksini antijen sunumu olmaksızın direk olarak APC'Ierin class II MHC proteinleri ile T helperlerin TCR'lerini nonspesifik olarak birbirine bağlar. Bunun sonucunda T hücrelerinden IL-2 ve makrofajlardan IL-1 salgılanır (Şekil 6.16). Bu interlökinler toksinler tarafından oluşturulan Stafilokok infeksiyonlarının temelini oluşturur. Bazı retrovirüsler ile CMV ve EBV'nin de süperantijen özelliği gösterdiği bulunmuştur. T hücrelerinin fonksiyonları Gecikmiş tip hipersensitivite: Bu reaksiyon hücre içi yaşayan bazı bakteri ve mantarlara karşı gelişir. Makrofajlar ve CD4 hücreler rol oynarlar. Gama interferon, Makrofaj activating faktör (MAF) ve Makrofaj migrasyon inhibitör faktör (MİF)' in bu oluşumda rolleri olduğu bilinmektedir. Sitotoksisite: Sitotoksik yanıt virüs ile infekte olmuş hücreler, tümör hücreleri ile graft rejeksiyonunda meydana gelir. Antikorlar B lenfositler yüzeylerinde IgM tipinde, bazıları da IgD tipinde, immunglobulinler taşırlar. Bunlar antijenler için spesifik birer reseptördürler. B hücreler immunglobulinlerin Fc kısmı için ve bazı kompleman komponentleri için de yüzey reseptörleridir. Bir antijen B lenfositler ile ilişkiye girince, B hücreler plazma hücrelerine dönüşür ve immunglobulin salgılarlar. 266 Antikor oluşmasının birinci basamağı antijenin makrofajlar tarafından fagosite edilmesi ve bunların T hücrelerine sunulmasıdır. Aktifleşmiş T hücreler B hücreleri ile ilişkiye girer. İlişkiye girilen B hücreler plazma hücrelerine döner ve spesifik antikorları salgılarlar. Antikor yapısı ve fonksiyonu Plazma proteinlerinin yaklaşık olarak %20 kadarını antikorlar oluşturur. Bütün immunglobulin molekülleri hafif ve ağır polipeptid zincirlerinden oluşur. Hafif zincirler Kappa (K) ve lambda (λ) olarak iki tipte bulunmasına rağmen her bir immungulobulin bunlardan sadece birini bulundurur. Ağır zincir her bir immunglobulinde gamma (γ), mu ((µ), alfa (α), delta (δ), epsilon (ε) olmak üzere farklı yapıdadır. H zincirin amino terminal ucu antijen bağlar, karboksi terminal ucu ise Fc bölgesidir. Basit bir antikor molekülü γ şeklindedir ve birbirlerine disülfid bağları ile bağlı iki H iki L tipi zincir taşır (Şekil 6.17). Papain gibi pretolitik enzimler ile muamele edilirse antikor menteşe bölgesinden (hinge region) parçalanır. L ve H zincirleri değişebilir (variabl) ve sabit (constant) bölümlerden oluşur. Değişebilir alan antikor yakalama, sabit alan ise biyolojik aktivitelerden sorumludur. İmmunglobulinler (Şekil 6.18) IgG: iki H iki L zinciri vardır (H2L2). iki antijen bağlama alanı olması nedeniyle divalent olarak isimlendirilir. 267 lgG1 lgG4 olmak üzere 4 alt sınıfı vardır. lgG1 total IgG'lerin %65'idir. lgG2 polisakkarid antijenlere karşı direk etki gösterir, kapsüllü bakterilere karşı defansta önemli yeri vardır. Tablo 6.9 Ig G alt grupları Ig G2 Plasentadan en az geçen, kapsüllü bakterilere etkili lgG3 Yarılanma: 7 gün (diğerleri: 20-21) lgG3 En güçlü kompleman uyarıcı (IgM) Ig G3 Protein A ile bağlanmaz Ig G4 Komplemana bağlanmaz IgG sekonder yanıtın antikorudur, plasentayı geçebilen tek antikordur ve böylece yenidoğanda tespit edilebilen en önemli antikordur. Tablo 6.10 İmmünglobulınlerın özellikleri IgM IgD IgG1 lgG2 lgG3 IgG4 IgA1 lgA2 IgE Ağır zincir µ δ γ γ2 γ3 γ4 α1 α2 ε Moleküler ağırlık 970 184 146 146 165 146 160 160 188 Erişkinde serum seviyesi mg/ml 1,5 0,03 9 3 1 0,5 2,0 0,5 0,0000 5 Nötralizasyon + - ++ ++ ++ ++ ++ - Opsonizasyon - - +++ + ++ + + - NK hücresine duyarlık - - ++ - ++ - - Mast hücresine duyarlık - - + - + - - Kompleman sisteminin aktivasyonu +++ - +++ +++ - + - Epiteli geçebilme + - - - - - +++ - Plasentaya geçebilme - - +++ + ++ +/- (dimer) - Ekstravasküler alana difüzyon +/- - +++ +++ +++ +++ ++ (mono mer) + Fonksiyon +++ Özellikleri 268 IgM: Erken immun yanıtın antikorudur. Monomerik IgM B hücrelerinin yüzeyinde bulunur (Şekil 6.19). Serumda bulunan IgM birbirine J zinciri ile bağlı 5 H2L2 ünitesinden oluşmuştur. Pentamer yapının total 10 tane antijen bağlama alanı vardır. Aglutinasyon, kompleman bağlama ve antijen antikor reaksiyonlarının en etkili immunglobulinidir. Fetus'da ancak infeksiyon var ise bulunur. IgA: Süt, tükrük, gözyaşı ile respiratuvar, intestinal ve genital sekresyonlarda bulunan immunglobulindir. Bakteri ve virüslerden mukozaları korur. Birbirlerine J zinciri ile bağlı iki adet H2L2'den oluşmuştur. IgA dimer molekülleri sekretuvar komponent denilen antikorun mukoza epitel hücrelerine geçişini kolaylaştıran protein taşırlar. IgA serumda monomerik yapıdadır. IgE: Fc kısmı mast hücreleri ve bazofillerin yüzeyindeki reseptörlere bağlanır. Bu bağlanma ile antijen antikor kompleksinin tetiklediği anafilaktik reaksiyonları meydana getirir. Serum IgE tipik olarak helmint infeksiyonlarında yükselir. IgD: Bazı B lenfositlerin yüzeyinde antijen reseptörü olarak görev yapar. Serumda eser miktarda bulunur. 269 Antikora Bağlı Hümoral İmmünite Primer yanıt: Bir kişi antijen ile ilk karşılaştığında antijenin veriliş yoluna, dozuna ve tipine bağlı olarak günler veya haftalar içinde antikor gelişir. Serum antikor konsantrasyonu birkaç hafta devam eder ve sonra düşer. Antikor yanıtı IgM olarak başlar bunu IgG, IgA ve diğerleri izler. Sekonder yanıt: Primer yanıttan aylar veya yıllar sonra aynı antijen ile karşılaşıldığında antikor yanıtının daha hızlı ve daha yüksek olduğu görülür. Yanıtın şiddeti primer yanıttan sonra meydana gelen memory hücrelerinin miktarına ve duyarlılığına bağlıdır. IgM çok az yükselir, IgG'de ise belirli bir yükseklik vardır. (Şekil 6.20). Majör histocompatibilite kompleksi (MHc) MHC moleküller protein antijenlere bağlanır ve bunları T hücrelere sunarlar. T hücre reseptörleri antikorlardan farklıdır. Antikorlar antijen ile doğrudan ilişkiye girebilir ancak T hücre reseptörleri antijen sunan hücrelerin MHC molekülleri tarafından sunulan antijenlere afinite gösterir. MHC insanlarda 6. kromozom üzerinde lokalizedir. HLA (Human lökosit antijen) olarak da bilinen MHC genlerinin en önemlileri class I ve class II MHC proteinlerini kodlar. Class I proteinleri HLA-A, HLA-B ve HLA-C genleri tarafından kodlanır. Class I molekülleri tüm çekirdekli hücrelerde bulunur (Şekil 6.21). 270 Class II proteinleri ise HLA-D alanında kodlanır. Bu bölgeninde DP, DQ ve DR bölgeleri vardır. Bu proteinler makrofajlar, B hücreler ve diğer antijen sunan hücrelerde bulunur. Diğer hücrelerde ortaya çıkması interferon tarafından indüklenebilir. MHC genleri polimorfizm gösterir. Böylece toplumda birbirinden çok farklı MHC genleri bulunur. Kişiler kendi genlerini anne babalarından alırlar. Kompleman sistemi Serum ve membran yüzeylerindeki birtakım proteinlerdir. Majör biyolojik etkileri (Şekil 16.22); 1. Opsonizasyon: Hücreler, antijen-antikor kompleksleri ve diğer partiküller C3b'nin varlığında daha iyi fagosite edilebilirler. Çünkü bir çok fagositer hücrenin yüzeyinde C3b reseptörleri bulunur. 2. Kemotaksis: C5a nötrofillerin hareketlerini stimüle eder. 3. Anafilotoksinler: C3a, C4a ve C5a mast hücrelerinin degranülasyonunu sağlarlar. Mediatörlerin salınımı ile vasküler permeabilite artar ve düz kaslarda kasılma meydana gelir. 4. Sitoliz: C5b6789 kompleksinin hücre yüzeyine oturması ile bakteri, eritrosit ve tümör hücreleri gibi hücrelerin lizisi meydana gelir. 5. İmmünglobulin sentezinde artış: C3b komponenti immünglobulin sentezinde artış sağlar. Kompleman proteinleri karaciğer ve fagositer hücreler tarafından üretilir. Isıya duyarlıdır, 56C'de inaktive edilebilir (bu ısıda immunglobulinler inaktive edilemez) Kompleman komponentlerinin birçoğu proenzimlerdir. Aktivasyon antijen-antikor komplekslerine veya bazı nonimmunolojik moleküllere bağlıdır. Aktivasyon başlıca iki yolla olur (Şekil 6.23); 271 272 Klasik yol: Sadece IgM ve IgG aktifleştirebilir. IgG'lerin IgG 1, 2 ve 3 alt sınıfları aktifleştirebilirken, lgG4 bu yolu kullanmaz. Antikorların Fc kısımlarına bağlanan C1, C1q, C1r ve C1s olmak üzere üç proteinden oluşur. Bunlardan IgG ve IgM'nin Fc kısmına C1q bağlanır. Antijen-antikor kompleksi C1s'i aktifleştirir, bu da C4 ile C2'den C4b2b'yi meydana getirir. Daha sonra C3 konvertas'dan C3a ve C3b meydana gelir. C3a bir anafilotoksindir. C3b ise C4b2b ile birleşerek C5 konvertazı meydana getirir. Bunun etkisi ile C5'den C5a ve C5b meydana gelir. C5a bir anafilotoksin ve bir kemotaktik faktördür. C5b ise C6 ve C/ye bağlanır. Buna daha sonra C8 bağlanır, oluşan komplekse Cg'da bağlanarık membrana atak kompleksi oluşur. Alternatif yol: Bir çok madde (endotoksin, parazitler gibi) farklı bir alternatif yoldan komplemanı aktifleştirebilir. C3, C3 konvertaz görevindeki faktör B, D ve proper-din aracılığı ile C3bBb'ye ayrılır. Alternatif C3 konvertaz daha çok C3b meydana getirir. Bunlarla meydana gelen C3bBbC3b, alternatif C5 konvertaz oluşturur ve bunlarla gelişen C5b membrana atak kompleksi oluşturur. Kompleman yetersizliğinin klinik tabloları Komplemanların genetik eksikliği birçok infeksiyon hastalığına zemin hazırlar. C2 eksikliğinde ciddi piyojenik bakteri enfeksiyonları, MAC eksikliğinde Neisseria enfeksiyonları, Alternatif yolda properdin yetersizliğinde meningokok İnfeksiyonları sık görülür. Transplantasyon Daima tercih edilen otograft (kişinin kendi dokusu) transplantasyondur. İsograft (syngeneic graft) transfer genetik olarak birbirine yakın (örneğin ikizler) arasındaki doku alışverişidir. Heterograft (xenograft) farklı canlılar arasındaki transferdir, hemen daima red edilir. Homograft (allograft) aynı türden olan ancak genetik olarak farklı organizmalar arasındaki transferdir (örneğin, insanlar arasında). İmmünsupresyon yapıcı ilaçlar verilmez ise genellikle alıcılarda red reaksiyonları görülür. Allograft red: immünsupressif ilaçlar alınmadıkça meydana gelecek red olaylarına allograft reaksiyon denir. Akut allograft reaksiyonda yabana dokunun vaskülarizasyonu başlangıçta normaldir ancak 11-14 günler arasında dolaşım bozulur ve mononükleer infiltrasyon gelişir, bunun sonucunda nekroz olur. Buna pirimer reaksiyon denir. Deri ve dokularda meydana gelen ana reaksiyon budur ve T hücreler rol oynar. Kemik iliği transplantasyonunda antikorlarda bu oluşuma yardımcı olurlar. 273 Tablo 6.11 Kompleman komponentlerının eksiklikleri Komponent Enfeksiyonlar Klasik yol Clq, Clr veya Cls C4 C2* Piyojenik Piyojenik Asemptomatik Bazen piyojenik Alternatif yol C3 Piyojenik (stafilokok) Membran atak komplakesi C5 C6 C7 C8 C9 Neisseria Neisseria Neisseria Neisseria Asemptomatik Kontrol proteinleri Cl inhibitör 1 proteini H proteini Bozulma hızlandırıcı faktör Anjiyoödem Piyojenik Hemolitik üremik sendrom Paroksismal noktümal hemogiübinüri * En sık görülen kompleman eksikliği Bunun dışında iki ayrı tip gref reddi gelişebilir: 1. Hiperakut doku reddi; Yeni doku daha önceden gelişmiş antikorlar nedeniyle çok kısa sürede red edilir (örneğin anti ABO antikorlar) 2. Kronik doku reddi; Minör MHC benzemezlik nedeniyle aylar, yıllar sonra gelişebilir. Aynı kişiye ikinci bir allograft uygulanırsa, daha önceden duyarlı hale gelmiş T hücreler aracılığı ile doku reddi 5-6 günde gelişir. Buna hızlanmış (accelerated) reaksiyon denir. İmmün yetersizliğinin mekanizması İmmün sistem B hücreleri, T hücreleri, fagositer sistem ve kompleman sistemi olarak dört önemli bölümden oluşur. Her bölüm birbiriyle ilişkili veya bağımsız olarak yetmezliğe girebilir. İmmün yetersizlik kongenital, edinsel, embriyolojik anormallik veya enzim defekti sonucunda ya da bilinmeyen nedenlere bağlı olarak gelişebilir (Tablo 6.12) 274 Tablo 6.12 Immünyetmezliğin nedenleri Genetik Otozomal resessif Otozomal dominant X'e bağlı Biyokimyasal ve metabolik yetmezlik Adenozin deaminaz yetmezliği Otoimmün hastalıklar Bazen yetişkinlerde kendi antijenlerine immün reaksiyon gelişir ve otoimmün hastalıklar ile sonuçlanabilir. Bu gelişimin en önemli adımı kendi dokularına karşı duyarlılık kazanmış CD4 T lenfositlerin ortaya çıkmasıdır. Th1 ve Th2 hücreler hücresel veya antikora bağlı otoimmün reaksiyonları ortaya çıkarabilir. Otoimmün hastalıkların çoğu antikora bağımlı olanlarıdır. (Tablo 6.13) Otoimmün hastalıkların gelişiminde üç ana mekanizma rol oynamaktadır; 1. Moleküler benzerlik 2. Normal proteinlerde değişme 3. Sekestre antijenlerin salimimi Tablo 6.13 Önemli otoimmün hastalıklar İmmün yanıtın tipi Otoimmün hastalık Hedef Reseptörlere karşı gelişen antikorlar Myasthenia gravis Asetilkolin resep. Graves hastalığı TSH reseptörleri insüline dirençli diabet insülin reseptörleri Lambert-Eaton myasthenia Calsiyum kanal reseptörleri Sistemik Lupus Erythematosus DsDNA, histonlar Romatoid artrit Eklemlerde IgG Romatizmal ateş Kalp ve eklem dokuları Hemolitik anemi Eritrosit membranları İdiopatik trombositopenik purpura Trombosit membranlan Goodpasture's sendromu Böbrek ve akciğer bazam membran. Pernisiyöz anemi intrinsic faktör ve parietal hücreler Hashimoto tiroiditi Thyroglobulin insüline bağımlı DM İslet hücreleri Addison hastalığı Adrenal korteks Akut glomerulonefrit Glomerüler bazal membran Periarteritis nodosa Küçük ve orta boy arterler Guillain-Barre sendromu Myelin proteini Allerjik ensefalomyelit Myelin proteinlerinin reaksiyonu Diğer hücre komponentlerine karşı gelişen antikorlar Hücresel immünite (T hücreler ve makrofajlar) Hipersensitivite (Aşırı duyarlılık) Hipersensitivite veya allerji, immün yanıtın abartılması veya uygun olmayan reaksiyonların meydana gelmesi ile konağa zarar vermesidir. Böyle reaksiyonlar genellikle antijen ile ikinci defa karşılaşmada meydana gelir. Başlıca 4 tip aşırı duyarlılık reaksiyonu vardır. Bunlardan I, II ve III antikora bağımlı, IV ise hücresel tiptedir. 275 Tip I hipersensitivite (Anafilaktik tip) Anafilaksi düz kasların kasılması ve kapillerlerin dilatasyonudur. Bu reaksiyonu spesifik IgE ile bağlanan antijen oluşturur. IgE antikorunun Fc kısmı mast hücrelerine bağlanır. Bunun sonucunda histamin, lökotrienler, platelet aktivating faktör, eozinofil ve nötrofil kematoktik faktör, ayrıca IL-3, 4, 5 ve GM-CSF salgılanır (Şekil 6.26. 276 Allerjenlerin inhale edilmesi sonucunda oluşan allerjik hastalıklarda yüksek ateş ve astım krizleri görülür. Ayrıca birçok yiyecek de allerji yaparak tip I aşırı duyarlılığa sebep olabilir. Tedavide en iyi yöntem mümkünse allerjenden uzak durmaktır. Ayrıca desentizasyon da uygulanabilir. 277 Tip II hipersensitivite: Antikora bağımlı, sitotoksik hipersensitivite Doku yüzeylerindeki antijenlere antikorların bağlanması ile hücre ölümü meydana gelir. Hücreler ya fagositerler tarafından (IgG + C3B) ya da komplemanın MAC etkisi ile lizise uğratılır. Transfüzyon reaksiyonları, yenidoğanın Rh uygunsuzluğuna bağlı hemolitik hastalık, antikora bağlı graft reddi, kan elemanlarına ve böbrek glomerul bazal membranına karşı gelişen otoimmün reaksiyonlar, eritrosit ve trombositlerin ilaca bağlı olarak gelişen hipersensitiviteleri önemli örneklerdir. Tip III. İmmün komplekslere bağlı hipersensitivite Antijen-antikor kompleksleri aracılığı ile meydana gelir. İmmünkompleksler ya kompleman aktivasyonu yoluyla polimorfonükleer lökositlerin dokuları parçalar, ya da trombosit aggregasyonu yoluyla mikrotrombüsleri ve vazoaktif aminlerin salınımını indüklerler. Maksimal 3-8 saat içinde deride pilomorfonükleer infiltrasyon, ödem ve eritem görülmesi arthus reaksiyonu adıyla anılır. Çiftçi akciğeri, pulmoner aspergilloz gibi durumlarda inhale edilen antijen yüksek oranlarda antikor meydana getirir. Yüksek miktarlarda yabancı proteinlerin injekte edildiği durumlarda serum hastalığı meydana gelir. 278 279 Tip IV: hücresel tip veya gecikmiş tip hipersensitivite Antikora bağımlı değildir, antijen ile T hücrelerinin primer etkileşmesi sonucunda meydana gelir. Gecikmiş yanıt temaston sonra saatler (bazen günler) ile ifade edilen sürede meydana gelir ve günlerce sürebilir. İki grupta incelenir; Kontakt hipersensitivitesi; Nikel, formaldehid gibi bazı kimyasallar, bitkiler, topikal kullanılan ilaçlar ve bazı kozmetikler, sabunların kullanımı sonucunda meydana gelir. Küçük moleküller deriye girer ve hapten etkisi yapar, konak proteinlere bağlanınca antijenik özellik kazanır. Aynı madde ile tekrar karşılaşınca duyarlı kişilerde 12-24 saat içinde eritem, kaşıntı, veziküller, ekzema ve deri nekrozları meydana gelir. Antijen sunan hücrelerin, CD4 T lenfositler ile birbirini etkileyen epidermis'in Langerhans hücreleri olduğu düşünülmektedir. Tüberkülin tipi hipersensitivite; En iyi örneği tüberkülin testidir. Deri içine az miktarda verilen tüberkülin 24-72 saatte kızarıklık ve endürasyon yapar. Pozitif deri testi kişilerin infekte olduğunu gösterir, ancak akut infeksiyonu göstermez. Pozitif deri testi yanıtı kemoterapi'de destekleyici olarak kullanılabilir. Lepra'da pozitif lepromin testi tüberküloid lepra lehinedir. Sistemik mantar infeksiyonlarında deri testleri enfeksiyon etkeninin tanınmasında yardımcıdır. Hücresel hipersensitivite herpes simplex ve mumps gibi viral infeksiyonlarda da gelişebilir, ancak bu hastalıklarda tanı daha çok serolojik olarak konulur. 280 281