Sayfa / Page: ISSN: 1302-687 - Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal

advertisement
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
The Journal of Social Sciences Institute
Sayı/Issue:34 – Sayfa / Page:
ISSN: 1302-6879 VAN/TURKEY
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş/Received: 01.02.2017 Kabul/Accepted:18.03.2017
SELÇUK BEY’İN OĞLU MUSA YABGU’NUN
SİSTÂN HÂKİMİYETİ
SISTAN SOVEREIGNTY ACCOMPLISHED BY
SALJUK BEG’S SON MUSA YABGHU
Arş. Gör. Vural ÖNTÜRK
Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü,
Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı,
vural_onturk@hotmail.com
Öz
Ortaçağ tarihinin en mühim siyasî teşekküllerinden biri olan Büyük
Selçuklu Devleti hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bunların yanında
kaleme alınan yeni çalışmalar Selçukluya dair bilgileri biraz daha netleştirmektedir. 1035-1040 yılları arasında meydana gelen Gazneli-Selçuklu savaşları Selçuklu Devleti’nin kesin galibiyeti ile neticelendi. Bu savaşların sonucunda Selçuklular siyasî hüviyetlerini kazanırken Gazneliler çöküş sürecine
girdi. 1040 tarihinden itibaren Selçuklular Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve Musa
Yabgu liderliğinde topraklarını genişletme politikası gütmeye başladılar.
Selçukluların kurucusu Selçuk Bey’in en uzun ömürlü oğlu olan Musa Yabgu,
Tuğrul ve Çağrı Beylerin Gaznelilere karşı verdiği bütün mücadelelere bizzat
iştirak etmiştir. 1040 yılında meydana gelen Dandanakan savaşından sonra
hanedan azası üç liderin kendi aralarında yaptıkları taksimatta da Musa
Yabgu’ya Herat, Büst ve Sistan havalisi tevcih edilmiştir. Musa Yabgu kendisine tahsis edilen toprakları almak amacı ile harekete geçtiğinde ilk olarak
Herat’ı ele geçirmiştir. Nitekim daha sonra bu şehri hâkimiyet bölgesinin de
başkenti yapmıştır. Bu çalışmada Musa Yabgu’nun Sistan’a gelişi ve bölgeyi
hâkimiyeti altına alması konu edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Musa Yabgu, Sistan, Tuğrul Bey, Çağrı Bey.
Abstract
A great deal of work has been done on the Great Saljuk State, one of
the most important political entities of medieval history. At the same time
studies that have been taken yet are clarifying the information about Saljuk.
The Gaznavid-Saljuk wars, which took place between 1035 and 1040, resulted in the definitive victory of the Saljuk State. As a result of these wars the
Gaznavids entered the process of collapse while the Saljuks gained their
political identity. After from 1040 years, the Saljuks entered the policy of
expanding their lands under the leadership of Toghril Beg, Chaghri Beg and
Musa Yabghu. Musa Yabghu who the longest-lived son of Saljuk Beg, the
ancestor of Saljuks, participated personally in all the struggules that of
Toghrul Beg and Chaghri Beg against Gaznavids. After the war of Dandankan which took place in 1040, Herat, Bust and Sistan were given to Musa
Yabghu in the sharing of the three leaders of the dynasties among themselves.
When Musa Yabghu acted to take the land allocated to him, he first seized
Herat. As a matter of fact, he later become the capital of his dominion zone.
It is discussed in this study, Musa Yabghu’s coming to Sistan and taking the
region under his dominion.
Keywords: Musa Yabghu, Sistan, Toghril Beg, Chaghri Beg.
Giriş
Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey Oğuz beylerinden
Dukak’ın (Dukak’ın ismi kaynaklarda Lokman, Tukak, Dukak ve
Yakak şeklinde geçmektedir. Bkz: Göksu-Güneş, 2011: 70; erRâvendî, I, 1999: 86; Ebû’l-Ferec, 1987: 292; el-Hüseynî, 1999: 1;
Ahmed b. Mahmud, 1977: 1-3; İbnü’l-Adim, 2011: 28 ) oğludur. Selçuklular yirmi dört Oğuz kabilesinden Kınık boyuna mensuptur. Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devlet’inde sü-başı (ordu kumandanı) görevinde bulunuyordu. Bir müddet sonra Yabgu’nun, hatunun tahriki ile
kendisini öldürmesinden korkarak askerleri ve oymağı ile kaçıp Cend
(Türkistan’da büyük bir şehrin adıdır. Harezm ile arasında on günlük
mesafe vardır. Halkı Müslümandır. Bkz: el-Bağdadî, 2014: 395;
Özaydın, 1993: 359) yöresine gelmiştir ( el-Hüseynî, 1999: 2; Sümer,
1972: 62; İbnü’l-Esîr, 1987: 361). Sâmânî Devleti (877-999), Selçuklulara Buhârâ yakınlarındaki Nur kasabasında sürülerini otlatma müsaadesi verdi (985-986). Bu müsaadeye karşılık, Selçuklu Oğuzları,
Sâmânîlerin sınırlarını, bu sınırların ötesinden gelecek diğer Türk
istilalarına karşı müdafaa vazifesini üzerlerine alacaklardı. Fakat Selçuk Bey buraya göçemeden Cend’de öldü (1007) ( er-Râvendî, I,
1999: 85; el-Cüzcânî, 2015: 59; Ahmed b. Mahmud, 1977: 5; Hamdullah Müstevfî, 1387: 426-427; Köymen, I, 2000: 35; Bosworth,
2001: 29; Özaydın, 1990: 1-2). Râvendî’deki kayda göre Selçuk
Bey’in Mikâil, Musa Yabgu, İsrâil ve Yunus adında dört oğlu vardır
(er-Râvendî, 1999: 85-86; Sümer, XXXVI, 2009: 365). Kaynaklarda
Selçuk Bey’in oğullarının isimleri hususunda farklılıklar göze çarpmaktadır. Mesela Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye’de isimler Mikâil,
Musa, İsrâil Yabgu ve Yınal şeklinde verilirken; İbn Funduk’un Tarih-i Beyhâk adlı eserinde Mikâil, Musa, Yabgu (Arslan) ve Yusuf
olarak zikredilmektedir (el-Hüseynî, 1999: 2; İbn Funduk, 2003: 65)
Selçuk Bey’in ölümünden sonra ailenin başına geçen Arslan Yabgu,
bir süre sonra Mâverâünnehir’e gelen Gazneli Mahmud tarafından hile
ile yakalanıp (1025) Hindistan’daki Kalincar Kalesi’ne1 hapsedildi.
Nitekim yedi yıl sonra burada öldü (1032) (Sümer, XLI, 2012: 344).
Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış durumdan habersiz birkaç
yıl Hindistan’da dolaştı. Kendisine babasının ölüm haberi ulaştığında
çöl yolundan Sistan’a oradan da Buhârâ’da bulunan amcalarının yanına gelip vaziyeti anlattı. Onlar da kardeşlerinin intikamını almak bahanesi ile uzun zamandır bekledikleri isyan fırsatını yakalamış oldular
(er-Ravendî, 1999: 91; Göksu-Güneş, 2011: 79). Musa Yabgu, Tuğrul
ve Çağrı Beyler Sultan Mesud’a (1030-1041) gönderdikleri mektupta
hizmetine girmek istediklerini bildirdiler. Sultan Mesud bu isteği reddetti ve onları Horasan’dan çıkarmak için 1035 yılında bir ordu yolladı. Bu tarihten itibaren 1040 yılına kadar Gazneliler ile Selçuklular
arasında Nesâ (1035), Serahs (1038), Ulyââbâd (1039), Talhâb (1039)
ve Dandanakan (1040) savaşları meydana geldi. Bu savaşların sonuncusunda Gazneliler kesin olarak yenilgiye uğratıldı ve Selçuklular
Horasan’da bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktılar.
Selçuklular siyasî bir kimliğe büründükten sonra idareleri altında bulunan toprakları kendi aralarında taksim ettiler. Esasen Serahs
savaşından sonra 1038 yılında gerçekleştirilen kurultayda bir kısım
topraklar Selçuklu liderleri arasında pay edilmişti. Bu paylaşımda
Çağrı Bey Merv’i, Musa Yabgu Serahs’ı, Tuğrul Bey de Nişâbur’u
aldı. Taksimattan, kurulmakta olan devletin başına Tuğrul Bey’in
geçtiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu tarihten sonra onun aile içerisinde
lider rolü oynamaya başladığı görülmektedir. Kurulmakta olan devlet
ile ilgili önemli kararlar eski Türk yönetim geleneklerine uygun bir
biçimde kurultayda alındığı gibi, yine eski Türk geleneklerine göre,
1
Arslan Yabgu yedi sene Kalincar kalesinde kaldı. Kendi askerlerinden iki Türkmen
gelip uzun bir müddet o kaleye su taşıdılar. Bir gün bir fırsatını bulup Arslan Yabgu’yu gördüler ve geceleyin onu oradan kaçırmak için bir çare düşündüler. Yolda
önlerine bir orman çıktı, yollarını kaybettiler. Bu sırada kendilerini yakalamak için
gelen askerler yaklaşınca Arslan Yabgu yanındakilere ”benden ümidi kesiniz ve
kardeşlerime şöyle söyleyiniz: “Hükümdarlık elde etmeye çalışınız. Sizi on defa
yenseler bile ümitsizliğe düşmeyiniz ve fikrinizden dönmeyiniz. Çünkü bu hükümdar
kul, köle oğludur. Soyu sopu yoktur ve zalimdir. Onun için hükümdarlık elinde kalmayacaktır ve sizin elinize düşecektir” dedi. Bkz: er-Râvendi, 89-90; Camiü’tTevârih, 78-79.
topraklar fetih hakkına dayalı olarak Selçuklu liderleri arasında taksim
edilmiş ve önemli hanedan üyeleri devlet idaresinde görevlendirilmiştir. Öte yandan 1038 kurultayında yumuşak tabiatlı olan Musa Yabgu’nun derecesi Tuğrul ve Çağrı beylerden geriye düşmüştür. Bu taksimin ardından Tuğrul Bey Nişâbur’da tahta oturdu ve adına hutbe
okundu ayrıca halife tarafından gönderilen elçilik heyetine de o cevap
verdi (Köymen, 1976: 12; Özgüdenli, I, 2013: 74; Alptekin, VII,
1989: 99; Öntürk, 2016: 12).
Musa Yabgu, Tuğrul ve Çağrı Beylerin Gaznelilere karşı mücadelelerine Yabgu (Yabgu, Asya Hunları’ndan Büyük Selçuklular’a
kadar Türk devlet ve topluluklarında görülen idarî bir unvandır. Bkz:
Salman- Özgüdenli, XLIII, 2013: 170-171.) sıfatı ile katılmış ve bizzat
iştirak ettiği Dandanakan savaşını (24 Mayıs 1040) müteakib, zabt
olunacak ülkelerin hanedan azaları arasındaki taksimatında, kendisine
Herat başkent olmak üzere Büst, Gaznin, Sistan ve havalisi düşmüştü.
Tuğrul, Çağrı ve Musa Yabgu gibi üç Selçuklu şefinin en önemli merkezleri paylaştıkları aşikârdır. Bu liderler de dâhil olmak üzere hanedan üyeleri, Türk cihan hâkimiyeti ülküsü mucibince ve merkeze de
bağlı olmak üzere ülkeler fethetme görevini üstlenmişlerdir (Hamdullah Müstevfî, 1387: 428-429; Göksu-Güneş, 2011: 95; Sevim-Merçil,
1995: 27; Ayan, 2012: 27; Yazıcı, 2014: 212; Solmaz, 2010: 554).
Selçuklu istiklâl savaşlarında ehemmiyetli rol oynayan Musa’nın, İbnü’l-Esîr’de ve Tarih-i Beyhâk’ta (İbnü’l-Esîr, IX, 1987:
350; İbn Funduk, 2003: 65) Tuğrul ve Çağrı Beylerin kardeşi gibi
gösterilmesine rağmen, bu muharebeler için önemli kaynaklardan
birisi olan Tarih-i Beyhâkî’de Tuğrul ve Çağrı Beylerin amcaları olduğu bildirilmektedir ( el-Beyhâkî, II, 1319: 673). Ayrıca Selçuklu
soy kütüğünü açısından kıymetli eserler arasında yer alan Râhatü’sSudûr’da ve el-Aksarayî’nin Müsâmeretü’l-Ahbâr’ında da Musa Yabgu, Selçuk Bey’in oğlu olarak zikredilmektedir (er-Râvendî, 1999: 86;
el-Aksarayî, 2000: 6; Ayrıca bkz: Kafesoğlu, 1992: 8).
Musa Yabgu’nun Sistan Hâkimiyeti
Sistan günümüzde bir kısmı İran, bir kısmı Afganistan sınırları içinde kalan tarihî bölgedir. Orta Farsçada “Sakaların ülkesi” anlamındaki sakastan kelimesinden gelen Sistan Arapçaya Sicistan şeklinde geçmiştir. Belhî’nin de işaret ettiği gibi dönemi anlatan Taberî’nin Târih’i ve Yâkut el-Hamevî’nin Mu’cemü’l-Büldân adlı eserleri gibi Arapça ana kaynaklarda Sicistan şeklinde geçerken;
Gerdîzî’nin Zeynü’l-Ahbâr’ı ve Tarih-i Sistan gibi Farsça eserlerde
Sistan şeklinde geçmektedir (et-Taberî, IV, 1970: 180; Yâkût elHamevî, III, 1977, 190; Belhî, 1384: 65; Alkan, 2014: 120).
Tarih-i Sistan’da geçen bilgilere göre Sistan, Gerşâsb b. Esret
tarafından kuruldu. Sistan’ın doğu sınırı Ortaçağ’da zaman zaman
Kandehar’a kadar uzanmıştır. Şehrisuhte ve Kûhihâce’de bulunan
harabeler Sistan’da yerleşik hayatın oldukça eskilere dayandığını göstermektedir. Bölge daha sonra sırasıyla Pers (M.Ö.728-M.Ö.549), Part
(M.Ö. 247–M.S. 224) ve Sâsânî (226-651) devletlerine bağlanarak
İran’ın doğu sınırını oluşturmuştur. Ana kaynak ve araştırma eserlerden elde edilen bilgilere göre bölgenin doğu sınırını Kirman ile Sind
arazisi arasında kalan çöl ve Multân’ın bir kısmı oluşturmaktadır.
Batısı Horasan ve Hind arazisinin bir kısmıdır. Güneyi Sistan, Fars ve
Kirman arasında kalan çöldür ve kuzeyinde ise Herat bulunmaktadır
(Bahâr, 1381: 50-51; İstahrî, 2015: 211; Yâkût el-Hamevî, III, 1977,
190; Özgüdenli, XXXVII, 2009: 274).
Sistan İslâmî dönemde ilk olarak Hz. Osman (644-656) zamanında Rebî b. Ziyâd el-Hârisî tarafından fethedilmiştir (Ya’kubî, 2002:
62). Tarih-i Sistan’da Hz. Osman dönemi fetihleri ilgili geniş malumat
bulunmaktadır (Geniş bilgi içib bkz: Tarih-i Sistan, 112-113). Bu tarihten itibaren İslâm hâkimiyeti altına giren bölge Emevîler ve Abbasîler döneminde merkezden gönderilen valiler tarafından yönetildi.
821 yılına gelindiğinde Abbasî Devleti içinde kurulmuş ilk müstakil
hanedan olan Tâhirîler (821-873), Sistan bölgesinin yeni hâkimi oldu
(İbnü’l-Esîr, VI, 1987: 214). Tâhirîler Sistan’ı 821-867 yılları arasında
Horasan’dan gönderdikleri valiler aracılığı ile idare ettiler. Tâhirîlerden sonra ise bölge Saffârîlerin (867-1003) tahakkümü altına girdi ve
yaklaşık yarım asır bu hanedanın elinde kaldı (Öntürk, 2016: 221).
Saffârîlerin kurucusu olan Ya’kub b. Leys’in 879 yılında ölümü üzerine kardeşi Amr b. Leys hanedanlığın yeni emîri oldu. Amr topraklarını genişletmek gayesi ile harekete geçince Sâmânî Devleti (875-999)
ile karşı karşıya gelmiş oldu. 899 yılında iki taraf arasında başlayan
mücadeleler Sistan üzerinde Saffârîlerin hâkimiyetinin son bulduğu
911 yılına kadar devam etti ve bu tarihten sonra Sistan’da Sâmânî
Emîri Ahmed b. İsmail adına hutbe okundu. Sultan Mahmud Sistan
bölgesini 1003 yılında Gazneli (963-1187) topraklarına kattı (Merçil,
2007,29; Usta, 2007: 92; Duman, 2013: 175).
1003 yılından itibaren Gaznelilere ait olan Sistan 1035-1040
yılları arasında gerçekleşen Gazneli-Selçuklu savaşlarının neticesinde
Selçuklu hâkimiyetine geçti. Yukarıda bahsettiğimiz taksimatın akabinde Sistan’a Musa Yabgu adına ilk olarak yeğeni Ertaş geldi ve
1040 yılında Sistan’ı fethederek burada Musa Yabgu adına hutbe
okuttu (Bahar, 1381: 341; Turan, 1998: 109).
İbnü’l-Esîr’den elde ettiğimiz bilgilere göre Musa Yabgu kendisine tahsis edilmiş memleketleri almak gayesi ile harekete geçtiğin-
de ilk olarak Herat’a geldi ve şehrin hâkimiyetini eline geçirdi. Musa
Yabgu’yu ilk olarak 19 Aralık 1040’da Sistan’da görmekteyiz. O,
Sistan’a geldiğinde daha evvel bölgenin hâkimi olan Ebû’l-Fazl Nasr
b. Ahmed’in davetiyle oraya giden ve Ahmed b. Tahir ve arkadaşları
gibi mütecavizleri bertaraf ederek Musa Yabgu adına hutbe okutan
Ertaş ve Ebû’l-Fazl’ın yardımı ile Gaznelilerin elinde bulunan Büst
havalisine tamamen hâkim oldu. Ancak bu sırada nedenini bilmediğimiz bir şekilde Musa Yabgu ve yeğeni Ertaş arasında anlaşmazlıklar
meydana geldi. Ertaş ordusunu alıp Büst havalisinden geri dönünce
Musa Yabgu da maiyeti ile birlikte Sistan’a dönmek durumunda kaldı.
Tarih-i Sistan’da Türkmen ordusu olarak adlandırılan Selçuklular
Sistan’a döndükten kısa bir süre sonra Musa Yabgu önderliğinde Horasan’a gitmek için bölgeden ayrıldılar. Fakat bölge Selçuklu tabiiyeti
altına girmiş olup Ebû’l-Fazl’ın yönetimine bırakıldı (İbnü’l-Esîr, IX,
1987: 369; Bahar, 1381: 342; Kafesoğlu, XIII, 1958: 119; Agacanov,
2006: 108; Uslu, XVII, 1998: 216.).
Her ne kadar Selçuklular Sistan bölgesinin hâkimi idiyse de
Gaznelilerin kısa bir süre önce kaybettikleri bu topraklardan kolay
kolay el çekmeye niyetleri yoktu. Gazneli Sultanı Mesud’un 1041
yılında ölümünün ardından oğlu Mevdûd (1041-1049) saltanata geçti.
Onun döneminde Ebû Sa’d Cimertî ve Ebû Ömer Ebû Leys, komutanlığını Gimâs el-Hâcib’in yaptığı bir ordu ile Sistan’a geldiler. 10401041 yılında Emir Ebû’l-Fazl kendi maiyeti ve ordusu ile birlikte
Gimâs’ın yolunu kesmek için harekete geçti. Yapılan savaşta Gimâs
yenildi ve Gaznin’e çekilmek zorunda kaldı. Mevdûd bu defa Şengeliyan’dan (Şengeliyan, Sistan’da Şengel kabilesine mensup olanlardır.
Bkz: Metin, XXXV, 2014: 315) iki bin süvari ve on bin piyade ile
ordusunu takviye edip 1042’de tekrar Sistan’a saldırmak için harekete
geçti. Emîr Ebû’l-Fazl ile Gazneli kuvvetleri arasında çetin bir savaş
meydana geldi. Bu savaşta her iki taraftan da çok sayıda kişi öldü.
Mevdûd’un ordusu şehre girince Ebû’l-Fazl hisara sığınmak zorunda
kaldı. Gazneli askerleri şehri yağmalayıp çok kişiyi öldürdüler. Hisar
kuşatıldı ve dört ay sürecek bir savaş başladı (Bahar, 1381: 343).
Ebû’l-Fazl Horasan’da bulunan Ertaş’a bir mektup yazıp ondan yardım istedi. Ancak Ertaş bir Selçuklu seferine katılıp
Mâverâünnehir’e gitmişti. Mektup kendisine ulaştığında Mâverâünnehir’den ayrılıp Temmuz 1042’de kimsenin haberi olmadan Sistan’a
ulaştı. Mevdûd’un ordusu şehri kuşatmaya devam ederken sabahın ilk
saatlerinde Ertaş ordusu ile birlikte ortaya çıktı. Selçuklu ve Gazneli
kuvvetleri arasında meydana gelen yaklaşık bir saatlik savaşta şehir
halkının da Ebû’l-Fazl ile birlikte Ertaş’a destek vermesiyle Gazneli
ordusu yenilgiye uğratıldı. Askerlerin bir kısmı öldürüldü, bir kısmı
esir edildi, bir kısmı ise çölde susuzluktan telef oldu. Hayatta kalan
birkaç kişi Büst’e ulaşmayı başardı. Emîr Ebû’l-Fazl, Gimâs’ı, hâcibleri ve Ebû Sa’d Cimertî’yi Ya’kûbî Sarayı’nda idam ettirdi. Ertaş,
buralarda yeniden asayişi temin ile uğraşırken Musa Yabgu KasımAralık 1042 de tekrar Sistan’a geldi ancak çok fazla kalmadan geri
döndü (Bahar, 1381, 343).
Musa Yabgu daha ziyade Herat’ta oturup Horasan ve
Mâverâünnehir işleri ile meşgul olmuştur. Gazneli kuvvetleri her ne
kadar Ertaş karşısında yenilgiye uğramış olsalar da Sistan’a akınlar
düzenlemeye devam ettiler. Ertaş bu akınlara kesin bir son vermek ve
Gazne’yi ele geçirmek amacı ile büyük bir ordu toplayıp 1045-1046
yılında Gazne’ye doğru sefere çıktı. Ancak yolda tuzağa düşürüldü ve
Sistan’a dönmek zorunda kaldı. İki yıl sonra Sistan’dan Tabes’e geçen
Ertaş 1048-1049 yılında uğramış olduğu bir suikast sonucu öldürüldü.
Onun ölümünden sonra Gazneli Sultanı Mevdûd’un hâcibi olan Tuğrul, Selçuklulara karşı tekrar harekete geçmeyi planladı. Mevdûd’un
ölümünden sonra tahta geçen Abdürreşid (1050-1052), Tuğrul’u hâcibü’l-hüccâb tayin etti. Saray içerisindeki mertebesi de son haddine
kadar yükselen Tuğrul, Abdürreşid’e Oğuzlar üzerine bir sefer düzenlemesini ve onları Horasan’dan uzaklaştırmasını tavsiye etti. Fakat
Sultan bu işe girişmek istemedi. Tuğrul ısrar edince Sultan onu bin
süvari ile birlikte Sistan’a gönderdi. Tuğrul, Ebû’l-Fazl’a haber gönderip Abdürreşid’e itaat etmesini istedi. Ancak Ebû’l-Fazl; “ben Yabgu’nun naibiyim. Ona ihanet etmek dinle de sadakatle de bağdaşmaz.
Sen onunla savaş; eğer kazanırsan kaleyi sana teslim ederim,” cevabını verdi (İbnü’l-Esîr, IX, 1987: 441; Bahar, 1381, 344; İbn Havkal,
2014: 338; Merçil, 2007: 80; Kafesoğlu, 1982: 20; Kafesoğlu, 1958:
119).
Musa Yabgu bu durumu haber alır almaz Tuğrul ile savaşmak
için Sistan’a geldi. Ancak Tuğrul, bin seçkin adamı ile birlikte saklanmıştı. Musa Yabgu’nun ordusu Sistan’a geldikten sonra Tuğrul ani
bir baskınla onu yenilgiye uğrattı. Bu yenilginin ardından Musa ve
Sistan yöneticisi olarak tayin ettiği Ebû’l-Fazl Herat’a kaçmak zorunda kaldılar. Onların bölgeden ayrılmasına müteakiben Tuğrul, Sistan’ın merkezinde yer alan Tak Hisarı’nı daha kuvvetli bir şekilde
muhasara etmeye başladı. Ancak birkaç gün süren bu muhasaranın
neticesinde hisarı ele geçiremeden başarısız bir şekilde Gazne’ye döndü. Sistan’da Selçuklu hâkimiyeti açısından büyük bir tehlike arz eden
Tuğrul bölgeyi ele geçirmek için verdiği bu mücadelede başarısız
olunca gözünü Gazne tahtına dikti. Tabakât-ı Nâsırî’de geçen kayıtlara göre o, sultanlık vasıflarına sahip olamayacak kadar korkak olarak
nitelendirdiği Sultan Abdürreşid’den tahttan çekilmesini istedi. Ab-
dürreşid ise kendi eli ile ordusunu takviye ettiği bu komutanına karşı
fazla bir direniş gösteremeden efrâdı ile birlikte kaleye sığındı. Ancak
gözünü saltanat hırsı bürüyen Tuğrul önce Sultanı ardından da on bir
(el-Cüzcânî, 1864: 17; Şebenkareî, 1376: 85) melikzâdeyi katledip
şehri ele geçirdi (Hândmîr, II, 1333: 395; Mîrhând, 1339: 135; Bahar,
1381: 347; Merçil, 1996: 482). Fakat o kırk günlük saltanatının ardından tahttan indirilip öldürüldü ve yerine Gazneli Sultan Mesud’un
oğlu İbrahim geçirildi (Şebankareî, 1376: 85).
Tuğrul’un Gazne’ye döndüğünü ve orada öldürüldüğünü haber alan
Ebû’l-Fazl yanına Musa Yabgu’nun oğlu Böri’yi de alarak Herat’tan
Sistan’a geldi ve şehri ele geçirdi (Özgüdenli, 25.01.2007). Böri yaklaşık bir yıl Sistan’da kaldıktan sonra Musa Yabgu’nun isteği üzerine
Herat’a gitti. Ebû’l-Fazl 30 Nisan 1053’te Sistan’da hutbeyi tekrar
Selçuklu sultanı Tuğrul b. Mikâil ve Musa Yabgu adına okuttu. 13
Ekim 1054’de Çağrı Bey’in oğlu Yâkutî Sistan’a gelip bir müddet
burada kaldı. Ebû’l-Fazl onu gayet iyi ağırlayıp ordusunun ihtiyaçlarını karşıladı. Ancak daha sonra Yâkutî, bir bahane ile Ebû’l-Fazl’ın
nâkîb-i dergâhı Ebû’l-Muzaffer Hızır’a işkence edip altı bin dinarına
el koydu. Böylece Yâkutî ve Ebû’l-Fazl’ın arası açıldı. Bu olaydan
sonra Yâkutî Horasan’a gidip babası Çağrı Bey’den Sistan’ın menşurunu aldı ve 6 Kasım 1055’de ikinci defa Sistan önlerine geldi. Buradan Ebû’l-Fazl’a elçiler gönderip kendisini menşurdan haberdar etti ve
yine kendi adına Sistan’da hutbe okutulmasını istedi. Ancak Ebû’lFazl onun bu isteğini reddetti. Bunun üzerine Yâkutî ve Ebû’l-Fazl’ın
orduları arasında Cüveyn (Nişâbur’un kasabalarındandır. Burası
Hâricîlerin çokça bulunduğu bir yerdir. Bkz: Yörükhan, 2013: 188)
(30 Kasım 1054) ve iki yıl sonra da Piş-i Zirih (4 Ocak 1056) savaşları
meydana geldi. İki savaşı da Yâkutî kazandı ve 12 Temmuz 1056’da
Sistan’da Çağrı Bey adına hutbe okutulup para basıldı (Bahar, 1381:
349, 350, 351, 352, 353).
Musa Yabgu bu duruma oldukça müteessir olup Irak’ta bulunan Emir Tuğrul’a sitem dolu bir mektup gönderdi ve Horasan’da
toprak paylaşımı için yapılan antlaşmayı hatırlattı. Tuğrul Bey onun
mektubuna cevap verip Sistan menşurunu da kendisine gönderdi. Ayrıca Ebû’l-Fazl’a ve Sistan halkına bir vekil gönderip “Ben Emir Çağrı’ya bir daha böyle edepsizlik etmesin diye bir mektup yazdım. Ayrıca
Sistan menşurunu Musa Yabgu’ya verdim. Siz ona itaatsizlik etmemelisiniz, Musa’nın emirlerini gerçekleştirmeli ve hutbeyi onun adına
okutup yine onun adına para basmalısınız. Eğer Çağrı’nın ordusu
gelirse onlara boyun eğmeyin” dedi. Bunun üzerine Emir Böri 29
Ağustos 1056’da Sistan’a gelip şehri tekrar babasının adına ele geçirdi
(Bahar, 1381: 354).
Musa Yabgu’nun yine Herat’ta kaldığı anlaşılmaktadır. Tuğrul Bey’in ölümünün ardından (1063) Selçuklu tahtına Alparslan geçti. Musa Yabgu ise yeğenine karşı isyan edip tahtı ele geçirmek fikrindeydi. Bunun üzerine Alparslan büyük bir ordu ile amcasına karşı
sefere çıkıp Herat’ı ele geçirdikten başka amcasını da esir aldı (1064)
(İbnü’l-Esîr, X, 1987: 47). Alparslan bu yaşlı amcasına karşı kötü
muamelede bulunmadı, ancak onu yanında alıkoymayı daha uygun
buldu (Kafesoğlu, 1958: 120). Böylece Musa Yabgu’nun kendisine
ayrılmış olan topraklarda devam ettirdiği hâkimiyet son bulmuş oluyordu.
Sistan bölgesi daha sonraki Selçuklu hükümdârları zamanında
Nasrî Melikleri veya Nimruz Melikleri denilen mahallî bir hanedan
tarafından yönetildi. XII. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise bölge önce Gurlular’ın daha sonra da Harezmşahlar Devleti’nin tabiiyetine girdi ((Özgüdenli, XXXVII, 2009: 275).
Sonuç
1038 kurultayı ile siyasî hüviyetini kazanan Selçuklu Devleti
hızlı bir şekilde topraklarını genişletme politikasına girmişti. Bu politikanın temelleri ise Dandanakan savaşından sonra Selçuklu hanedan
azası Tuğrul, Çağrı ve Musa Yabgu’nun fethedilecek bölgeleri kendi
aralarında paylaşması ile atılmıştır. Bugünkü Afganistan taraflarına
geçişte önemli üs noktalarından birisi olan Sistân, Büst ve Herat ile
birlikte Musa Yabgu’ya verilmiştir. 1040 yılından itibaren kendisine
tahsis edilen memleketleri almak amacıyla harekete geçen Musa Yabgu ilk olarak Herat’ı ele geçirip kendi topraklarının başkenti yapmıştır.
Yeğeni Ertaş ise Sistân’ı amcası adına Selçuklu topraklarına dâhil
edip bu havalide onun adına hutbe okutmuştur.
Gazneli Devleti Sultan Mahmud’un ölümünden sonra (1030)
gerileme sürecine girmesine rağmen yanı başında cereyan eden hadiselere de kayıtsız kalmadı. Özellikle Selçuklulardan önce Gazneli
topraklarının bir parçası olan Sistan, bu iki devlet arasında çeşitli savaşlara sahne olmuştur. Sistan bölgesi Mesud ve Mevdûd dönemlerinde genelde Selçuklular özelde ise Gazneli Devleti’nin önemli dış politikalarından biri haline gelmiştir. Öte yandan Çağrı Bey’in oğlu
Yâkutî de Sistan’ı ele geçirmek amacıyla Musa Yabgu ile karşı karşıya gelmekten çekinmemiştir.
Musa Yabgu’nun Sistan’ın resmî olarak sahibi olmasına rağmen fiiliyatta bu topraklar üzerinde tam bir hâkimiyet kuramadığı
hatta zaman zaman hâkimiyetini tamamıyla kaybettiği anlaşılmaktadır. Gazneli Devleti ile yapılan savaşlar ve Selçuklu Devleti’ndeki iç
meseleler Musa Yabgu’nun Sistan üzerinde hâkimiyetini büyük ölçüde etkilemiştir.
Kaynakça
Agacanov, Sergey Grigoreviç,(2006), Selçuklular, Çev: Ekber
N. Necef-Ahmet R. Annaberdiyev, İstanbul.
Ahmed b. Mahmud, (1977), Selçuk-Nâme, I, Haz: Erdoğan
Merçil, İstanbul.
Alkan, Öznur, (2014), Zeynü’l-Ahbâr’ın Tercüme ve Değerlendirmesi, Gaziantep.
Alptekin, Coşkun, (1989), “Büyük Selçuklular”, Doğuştan
Günümüze Büyük İslâm Tarihi, VII, 95-232, İstanbul.
Ayan, Ergin, (2012), “Büyük Selçuklu Devleti’nin Temelleri
Atılırken Siyasî Meşruiyet Süreci”, 18-37, Ordu.
Bosworth, C. Edmund, (2001), The History of The Saljuq
Turks, London.
Duman, Abdullah, (2013), Nerşahî’nin Târih-u Buhârâsı, İstanbul.
el-Aksarayî, Kerîmüddin Mahmud, (2006), Müsâmeretü’lAhbâr, Çev: Mürsel Öztürk, Ankara.
el-Bağdadî, Safiyyü’d-dîn Abdü’l-mü’min b. Abdü’l-hakk,
(2014), Merâsidü’l-Ittılâ’ Alâ Esmâi’l-Emkine ve’l-Bikâ’, Terc: H.
İbrahim Gök, Ankara.
el-Beyhâkî, Ali b. Zeyd (İbn Funduk), (2003), Tarih-i Beyhâk,
Arapça Terc: Yusuf el-Hâdî, Dımaşk.
el-Beyhâkî, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Hüseyin Kâtib, (1319),
Tarih-i Beyhâkî, II, Neşr: Said Nefisî, Tahran.
el-Cüzcânî, Ebû Ömer Minhaceddin Osman b. Sıraceddin,
(1864), Tabakât-ı Nâsırî, Tash: Captain W. Nassu Lees- Mevlevî Hadım Hüsein- Abdu’l-Hai, Calcutta.
el-Cüzcânî, Minhaceddin Osman b. Sıraceddin, (2015), Tabakât-ı Nâsırî, Gazneliler, Selçuklular, Atabeglikler ve Hârezmşâhlar,
Terc: Erkan Göksu, Ankara.
el-Hüseynî, Sadruddin Ebü’l-Hasan Ali İbn Nâşır İbn Ali,
(1999), Ahbârü’d-Devleti’s-Selçukiyye, Çev: Necati Lügal, Ankara.
er-Râvendî, Muhammed b. Ali b. Süleyman, (1999), Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, I, Çev: Ahmet Ateş, Ankara.
et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Târîhu’r-Rüsul ve’l-Mülûk,
IV, Kahire.
Göksu, Erkan- H. Hüseyin, Güneş, (2011), Camiü’t-Tevârih
(Selçuklu Devleti), İstanbul.
Gregory, Ebû’l-Ferec, (1987), Tarih, I, Çev: Ömer Rıza Doğrul, Ankara.
Hamdullah Müstevfî, Ebû Bekir b. Ahmed b. Nasr Müstevfî
Kazvinî, (1387), Tarih-i Güzide, Tah.: Abdü’l-Hüseyin Nevâhî, Tahran.
Hândmîr, Gıyâsüddin b. Hümâmüddin, (1333), Tarih-u Habibi’s-Siyer fi Ahbâr-i Efrâd-i Beşer, II, Tahran.
İbn Belhî, (1384), Farsnâme, Tash: Guy Strange-Reynold
Nicholson, Tahran.
İbn Havkal, (2014), İslâm Coğrafyası, Terc: Ramazan Şeşen,
İstanbul.
İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasan Ali b. Ebü’l-Kerem Muhammed b.
Muhammed b. Abdü’l-Kerem, (1986), el-Kâmil fi’t-Târih, VI, Çev:
Ahmet Ağırakça, İstanbul; IX, Çev: Abdülkerim Özaydın, (1987),
İstanbul; X, Çev: Abdülkerim Özaydın, (1987), İstanbul.
İstahrî, (2015), Ülkelerin Yolları (Mesâlikü’l- Memâlik), Çev:
Murat Ağarı, İstanbul.
Kafesoğlu, İbrahim, (1958), “Selçuk’un Oğulları ve Torunları”, XIII, 117-130, İstanbul.
________, (1992), Selçuklu Tarihi, İstanbul.
Kemaleddin İbnü’l-Adim, (2011), Buğyatü’t-Taleb fi Târih-i
Haleb (Selçuklularla İlgili Hal Tercümeleri), Neşr ve Çev: Ali Sevim,
Ankara.
Köymen, Mehmet Altay, (2000), Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, I, Ankara.
_______, (1976), Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul.
Merçil, Erdoğan, (1996), “Gazneliler” DİA, XIII, 480-484, İstanbul.
_______, (2007), Gazneliler Devleti Tarihi, Ankara.
Metin, Tülay, (2014), “Târîh-i Sistân’da Selçuklular İle İlgili
Bilgiler”, 309-340, Konya.
Mîrhând, Mîr Muhammed b. Seyyid Burhaneddin Hândşâh,
(1339), Tarih-u Ravzatü’s-Safâ, Tahran.
Öntürk, Vural, (2016), “Saffârî Emîri Ya’kub b. Leys’in Siyasî Faaliyetleri”, 217-239, Van.
_______, (2016), Tarih-i Sistan Adlı Eserin Tercüme ve Tanıtımı, Van.
Özaydın, Abdülkerim, (1993), “Cend”, DİA, VII, 359-360, İstanbul.
_______, (1990), Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu
Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara.
Özgüdenli, Osman Gazi, “Musa Yabgu”, Encyclopedia İranica, http://www.iranicaonline.org/articles/musa-yabgu.
________, (2009), “Sistan”, DİA, XXXVII, 274-276, İstanbul.
________, (2013), Selçuklular, I, İstanbul.
Salman, Hüseyin–Osman Gazi Özgüdenli, (2013), “Yabgu”
DİA, XLIII, 170-171, İstanbul.
Sevim, Ali –Erdoğan Merçil, (1995), Selçuklu Devletleri Tarihi –Siyaset, Teşkilat ve Kültür-, Ankara.
Solmaz, Sefer, (2010), “Selçuklu Tarihini Derinden Etkileyen
Bir Olay: Selçuklu Yabgulu Mücadelesi”, 545-575, Kayseri.
Sümer, Faruk, (2009), “Selçuklular”, DİA, XXXVI, 365-371,
İstanbul.
_______, (2012), “Tuğrul Bey”, DİA, XLI, 344-346, İstanbul.
_______, (1972), Oğuzlar, Ankara.
Şebenkarâî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, (1376), Mecmaü’l- Ensâb, Tash.: Mîr Hâkim Muhaddis, Tahran.
Tarih-i Sistan,(1381), Neşr. ve Tash. Muhammed Tâki Bahâr,
Haz: Fatma Safaî-Mino Ercûmendî, Tahran.
Turan, Osman, (1998), Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul.
Uslu, Recep, (1998), “Herat”, DİA, XVII, 215-218, İstanbul.
Usta, Aydın, (2007), Türklerin İslâmlaşma Serüveni, İstanbul.
Ya’kubî, (2002), Ülkeler Kitabı (Kitâbu’l- Buldân), Çev.: Murat Ağarı, İstanbul.
Yâkût el-Hamevî, (1977), Şihabüddin Ebû Abdullah,
Mu’cemü’l-Buldân, III, Beyrut.
Yazıcı, Nesimi, (2014), İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Ankara.
Yörükan, Yusuf Ziya, (2013), Ortaçağ Müslüman Coğrafyacılarından Seçmeler, İstanbul.
Download