1 1. GİRİŞ: Periodonsiyum dört ana bölümden oluşur: gingiva, alveoler kemik, periodontal ligament ve sement. Periodontal dokuların temel görevi, fonksiyonel gereksinimleri karşılayarak dişleri ağızda tutmaktadır (Ainamo A.,1978;Ainamo ve Ainamo,1978). Periodontal hastalıklar, bu dokularda bazıları geri dönüşü olmayan patolojik değişikliklere neden olurlar (Mc Fall, 1982). Periodontal dokuların sağlıklı halinin bilinmesi bu dokuları etkileyen hastalıkların anlaşılması açısından önemlidir. Sağlık, statik bir durum değildir; yaşayan ve fonksiyon halinde olan bir organizma ya da doku değişen çevre ile devamlı denge halindedir. Çevresel değişiklikler gerçekleştiğinde normal fonksiyonuna devam edebilmesi için doku aktivitesindeki değişiklikler de uyarılır. Bu durum; normal doku aktivitesinin, normal fonksiyonu ve yaşamın devamlılığı için gerekli olup homeostaz olarak bilinir. Eğer çevresel değişiklik çok büyükse homeostaz idame edilemez; anormal doku aktivitesi izlenir. Normal fonksiyon devam ettirilemez ve doku değişiklik aktiviteleri hastalık olarak tanımlanır (Eley ve Manson, 2004). Bakteriler, çevremizin önemli bir parçasıdır ve bakterisiz bir yaşam mümkün değildir. Yaşayan dokuları içeren doğadai tüm yüzeylerin üzeri bakteriyle kaplıdır. Oral mukoza da sindirim sisteminin bir parçası olduğundan, oral flora olarak bilinen çok sayıda bakteriyle örtülüdür. Bakteriler, bu yüzeylere çeşitli mekanizmalarla tutunurlar: mikroskobik pürüzlü yüzeyler, saç benzeri mikroskobik uzantılar ve 2 protein ve polisakkarit yapıdaki doğal yapıştırıcılar (Eley ve Manson, 2004). Farklı yaşam formları, zaman zaman birinin diğerine yardım etmesiyle yüzyıllardır denge halinde yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Simbiyoz yaşam olarak bilinen bu sistem, bizim vücudumuzda da bakterilerle bir denge halinde sürmektedir ve yalnızca ani değişiklikler olduğunda bu durum değişir. Örnek olarak; diş çürüğü ve periodontal hastalık normalde ağzımızda bulunan mikroorganizmalarca oluşturulur. Primitif insanlarda, dental hastalık prevalansı günümüze göre oldukça düşüktü; bakteriyel plak oldukça az miktarda ve nadiren diş-kontak yüzeylerinin apikalinde gözleniyordu. Aksine bugün bakteriyel plak, tüm diş yüzeylerinde gözlenir ve dental hastalık yaygındır. Bunun nedeni; diyetteki değişiklikler ve kolay fermente olabilen karbonhidrat alımıyla diş ve dişeti marjini çevresindeki bakteriyel yapının ve dolayısıyla oral çevrenin değişmesi; sonuçta da bakteri-doku ilişkisinde dengesizlik olmasıyla bakterilerin doku yıkım kapasitesi olan ürünler üretmesidir (Eley ve Manson, 2004). 1.1.Mikrobiyal Dental Plak: Mikrobiyal dental plak; periodontal hastalığın başlama ve ilerlemesinde ana etyolojik ajan olarak kabul edilmektedir ( Löe ve ark.,1965). 3 Dental plak; tek bir yapı içinde birbirleriyle kompleks ilişkili, çok sayıda farklı bakteriyel tür içeren biyofilm tabakasıdır (Costerton ve ark.,1987). Plak yapısı başlangıçta dişler ve bakteriyel yapı arasında ilişkilidir; ardından bakteriyel topluluk içindeki farklı türlerle fiziksel ve fizyolojik çevre arasında ilişki başlar. Plak içindeki bakteriler, konakla ilişkili çevresel faktörlerden etkilenirler. Bu durumda, periodontal sağlık bakteriyel populasyon ve konak arasındaki dengeden etkilenmektedir. Dengenin bozulması konak ve biyofilm içindeki bakterilerde değişikliğe neden olabilir ve ardından periodontal doku yıkımı gözlenir. Pelikıl oluşumunun ardından, ilk birkaç dakika içinde bakteriler popule olmaya başlarlar. İlk birkaç saat içinde gözlenen streptokok türleri ve daha az oranda Actinomycesler başlangıç kolonizasyonu oluştururlar (Doyle ve ark.,1982). Dental plak; çok sayıda mikroorganizma içerir ve plağın 1 gr. ında yaklaşık 2x1011 bakteri bulunmaktadır (Gibbons ve ark.,1963; Socransky ve ark.,1963). Oral örneklerde tespit edilen 500’ den fazla türün (Wittaker ve ark.,1996) 325’ den fazlasının plak içindeki bakteriyel tür olduğu tespit edilmiştir (Moore ve ark.,1987). Plak içinde, ayrıca bakteriyel olmayan türler olarak mycoplazma türleri, protozoa ve virüsler de izlenmektedir. Supragingival plak formasyonunda sıklıkla gözlenen bakteriler ekstrasellüler polisakkarit üretme yeteneği olan; bu sayede diş ve diğer bölgelere tutunabilen St. mitior, St.sanguis, A.viscosus ve A. naeslundii’ dir. 4 Birincil plak formasyonunun ardından, plağa yerleşen ikincil kolonizerler; plak büyümesi ve metabolizmasını etkileyerek çevresel değişiklikler yaparlar. Bu mekanizmada ilk olarak; Neisseria ve Veillonella türleri, gr.(-) bakteriler devreye girerek bakteriler arası ilişkiyi sağlayan interstisyel aralıkları oluştururlar. Ardından, 4-7 gün sonra gingival enflamasyon gelişir. Bu mekanizma boyunca, çevresel durumda bazı değişiklikler meydana gelir. Bakteriyel büyüme için bir alan olarak gingival sulkusun açılması ve gingival sulkuler sıvı akışının başlaması gözlenir. Bu arada Provetella, Porphyromonas, Capnocytophaga, Fusobacterium ve Bacteroides gibi gr.(-) rodları içeren farklı bakteriyel türler de plağa yerleşirler. 7-11 gün içinde plağın yapısı spiroket ve vibrios gibi motil bakterilerin de gözlenmesiyle kompleks bir hal alır (Kölenbrander ve London,1993; Kölenbrander ve ark.,1989). 1.2. Periodontal Hastalık: Periodontal hastalık, primer olarak anaerobik, gr (-) bakterilerden kaynaklı periodontal dokuların miks bir enfeksiyonudur (Haffajee ve Socransky, 1994). Bu enfeksiyonun prevalansı, populasyonda önemli bir sıklıkta gözlenir. Bu enfeksiyonun ilerleyişi boyunca gözlenen periodontal sulkus derinliğinde; tek bir patolojik periodontal cep içinde 109 ya da 1010 oranında gözlenen bakteriyel hücre seviyesiyle sonuçlanan bir bakteriyel proliferasyon gözlenir. Periodontal cebin epitelyal hattındaki ülserasyon bölgesi; lokal ve sistemik konak cevabına, bakteriyel orijinli lipopolisakkarit ve diğer antijenik yapılarla immün sistem değişikliklerine neden olan cep boyunca bir geçit oluşturur (Ebersole& Taubman 1994). Önemli olarak, periodontal enfeksiyonda gözlenen çeşitli patojenik türler dokuya 5 invazyon özelliği gösterir ( Meyer ve ark.,1991, Sandros ve ark.,1977, Lindhe,2003). Periodontal dokular, enflamatuar, dejeneratif ve neoplastik patolojik değişiklikler gösterebilir. Bunların dışında otoimmün hastalıklar gözlenebilir. Enflamasyon, periodontal patolojilerin en yaygın gözlenen formudur. Sadece gingivayı etkilediği zaman gingivitis; daha derin periodontal dokulara ilerlediği zaman periodontitis adını alır. Enflamasyon; akut veya kronik olabilir. Kronik gingivitis ve kronik periodontitis, kronik enflamatuar periodontal hastalığın farklı aşamalarıdır (Papapanou, 1994). 1.2.1. Periodontal Hastalık Sınıflaması: Hastalık sınıflaması, klinik ve laboratuar tanı ve spesifik tedavilerin ayırt edilmesi ya da durumlarının belirlenmesi açısından gerekli bir olaydır. Bu amaçla hastalıkların ayırım kriterleri son sınıflamada, hastalığın başlama yaşı ve ilerleme oranındansa genetik faktörler, etyoloji ve histopatoloji ile idealize edilmiştir. Son sınıflamadaki ana değişiklikler; 1. Gingival hastalıklarla ilgili kapsamlı bir bölüm eklenmiştir. 2. Erişkin periodontitis tanımı, kronik değiştirilmiştir (Papapanau;1996). periodontitis olarak 6 3. Ayrı kategorilerde incelenen, hızlı ilerleyen ve inatçı periodontitis tanımları elimine edilmiştir. 4. Çoğu vakada başlama yaşının tespitindeki klinik zorluklar nedeniyle erken başlayan periodontitis tanımı agresif periodontitis olarak değiştirilmiştir. 5. Sistemik hastalıklar sonucu oluşan prepubertal periodontitis grubunu da içeren sistemik hastalıklarla ilişkili periodontitis adı altında yeni bir grup oluşturulmuştur. 6. Periodontal apseler, periodontal-endodontal lezyonları ve kazanılmış ya da gelişimsel deformiteleri içeren yeni bir kategori oluşturulmuştur ( Eley ve Manson ; 2004). Buna göre düzenlenen son sınıflama şu şekildedir: Tip I: Gingival hastalıklar A. Dental plak bağımlı gingival hastalıklar 1. Yalnız plakla ilişkili givgivitis 2. Sistemik faktörlerle modifiye olan gingival hastalıklar 3. İlaç kullanımıyla ilişkili gingival hastalıklar 4. Kötü beslenme ile ilişkili gingival hastalıklar B. Dental plakla bağımlı olmayan gingival lezyonlar Tip II: Kronik periodontitis A. Lokalize B. Generalize Tip III: Agresif periodontitis Tip IV: Sistemik hastalıklarla ilişkili periodontitis 7 Tip V: Nekrotize periodontal hastalıklar Tip VI: Periodontal apseler TipVII: Endodontik lezyonlarla ilişkili periodontitis Tip VIII: Gelişimsel veya kazanılmış durumlar (Wolf ve ark.,2004) 1.2.1.1. Gingival Hastalıklar: Sağlıklı dişeti pembe renkli, dantela tarzında izlenen, sıkı yapıda ve bıçak sırtı şeklinde dişler üzerinde sonlanan bir formdadır. Sağlıklı dişeti ile gingivitis arasındaki ayırımın tespiti oldukça zordur. Çünkü dişeti, klinik olarak sağlıklı izlense bile histolojik olarak orta düzeyde bir enflamatuar içerik daima mevcuttur. Eğer klinik ve histolojik enflamasyon artarsa, junctional epitelde lateral proliferasyon gözlenir. Gingival dokulardaki patolojik değişiklikler, gingival sulkustaki mikrorganizma varlığı ile ilişkilidir. Bu mikroorganizmalar, sentezledikleri ürünlerle epitelyal ve bağ dokunun yıkımına neden olurlar. Mikrobiyal ürünler, prostogalandin E2, interferon, tümör nekrozis faktör ve interlökin 1 gibi vazoaktif içerikleri üreten monosit ve makrofajları aktive ederler. Tüm bu olayların varlığı histopatolojik aşamada gingivitis oluşumuyla beraber gözlenir (Carranza,2002 ). 8 Plak bağımlı gingivitisin karakteristik yapısı şu şekildedir: 1. Gingival marjinde plak mevcuttur. 2. Hastalık gingival marjinden başlar. 3. Dişeti renginde değişiklik gözlenir. 4. Dişeti konturunda değişiklik izlenir. 5. Sulkular ısı değişikliği vardır. 6. Dişeti sıvısında artış vardır. 7. Müdahale ile kanama gözlenir. 8. Ataşman kaybı izlenmez. 9. Kemik kaybı yoktur. 10.Enflamatuar lezyonda gözlenen histolojik değişiklikler mevcuttur. 11.Plak ortamdan uzaklaştırıldığında olay geri döner (Mariotti,1999). İleri gingivitis vakalarında dokudaki ödem ve hiperplaziye bağlı olarak, sıklıkla klinik gözlemde yalancı cep formasyonu izlenir. Dişeti cebi ve yalancı cep, bağ dokuda ataşman kaybı izlenmediğinden dolayı gerçek periodontal cep değildir. Bununla beraber, yalancı cep de oksijenden periodontopatik fakir bir anaerobik ortam oluşturacağından mikroorganizmaların dolayı, gelişmesine izin verebilir. Plak birikiminin en yoğun olduğu ve temizliğinin genellikle ihmal edildiği bir alan olan interdental bölge aynı zamanda histolojik yapısı da müsait olduğundan dolayı, dişeti enflamasyonu sıklıkla bu bölgeden başlar. Kan damarlarındaki genişleme sebebiyle doku kırmızıdır. Ayrıca enflamatuar eksudadan dolayı da ödem mevcuttur. Bunların dışında klinik olarak hastalarda dişetinde kanama, 9 konforsuzluk, ağrı, hoş olmayan tat duyusu ağız kokusu da gözlenir ( Eley ve Manson ; 2004). Gingivitisin periodontitise gelişebileceği doğrudur. Bununla beraber, tedavi edilmediğinde bile, yıllarca yalnızca küçük varyasyonlar göstererek sabit pozisyonda kalabilir. Tedavi edildiği taktirde, kesinlikle geri dönüşümlüdür. 1.2.1.2. Kronik Periodontitis: Kronik periodontitisin klinik bulguları gingival enflamasyon( renk ve yapı değişiklikleri), gingival cep bölgesinden, sondalamada kanama(BOP), periodontal cep oluşumu, klinik ataşman kaybı ve alveoler kemik kaybıdır. Dişetlerinde çekilme ya da büyümeler, kök furkasyon bölgesinde açıklık, diş mobilitesinde artış, yer değiştirme ve sonunda diş kaybı diğer bulgulardandır (Kinane ve Lindhe,2003). Bunların dışında rahatsızlık, ağız kokusu ve hoş olmayan tat duyusu da diğer bulgulara eşlik eder (Eley ve Manson ; 2004). Kronik periodontitis, puberteden sonra gingivitis olarak başlar; fakat kemik kaybı ve ataşman kaybı gibi semptomlar hemen gözlenmez. Kronik periodontitis genellikle, herhangi bir aşamada ataşman kaybıyla ilişkili akut eksaserbasyon gösterebilirken; periodontitisin yavaş ilerleyen bir formudur. Prevalans çalışmalarında kronik periodontitis, periodontitisin en sık gözlenen formudur. Kronik periodontitisin ileri formları yalnızca populasyonun bir kısmında gözlenir. 10 Socransky ve arkadaşları(1984), periodontitisin eksaserbasyon ve remisyon epizodları şeklinde ilerlediğini göstermiştir ve bu olay “burst hipotezi” olarak adlandırılır. İleri çalışmalarda ise; akut eksaserbasyon periyodu altındayken devam eden bir mekanizma olduğudur. Özet olarak; kronik periodontitis: 1- Bazı bireylerin deneyimleriyle ilişkili ileri bir lezyondur. 2- Spesifik dişler etkilenir. 3- Bu enflamatuar hastalığın ilerleyişi lokalize eksaserbasyon ve ara sıra remisyonla karakterize epizod çizen devamlı bir ilerlemedir. Lokal ve sistemik risk faktörleri, hastalığın ilerleyişini etkiler. Lokal risk faktörleri, bir bölgedeki plak akümülasyonunu ya da retansiyonunu arttıran faktörler (taşkın restorasyonlar), travmatik okluzyon, lokal sigara etkileri vb. dir. Klinik ataşman kaybı, yetişkin populasyonda yaklaşık 1-2 mm. olarak bulunmuştur. Klinik ataşman kaybı bir ya da daha fazla alanda 3 mm. ve üstü olan bireylerin sıklığı yaşla birlikte artar. Bununla beraber, genetik ve çevresel risk faktörleri de etkilemektedir (Fleming,1999). Çizelge 1.1.de kronik periodontitisin karakteristik özellikleri izlenmektedir (Lindhe,2003). klinik ve 11 ÇİZELGE 1.1.Kronik Periodontitisin Karakteristiği ve Kliniği Kronik periodontitisin karakteristiği ve klinik bulguların özeti: 1- Kronik periodontitis yetişkinlerde sık görülür; fakat çocuk ve adolesan döneminde de gözlenebilir. 2- Periodontal yıkım miktarı oral hijyen ya da plak seviyeleri gibi lokal predispozan faktörlerle ve sigara kullanımı, stres, diabet, HIV ve konak defans faktörlerini içeren sistemik risk faktörleriyle orantılıdır. 3- Mikrobiyolojik plak kompozisyonu komplekstir ve hastalarla subgingival kalkulus arasındaki ilişki yaygın bir bulgudur. 4- Kronik periodontitis; 30 dan daha az bölge etkilendiğinde lokalize, daha fazla bölge etkilendiğinde generalize periodontitis olarak adlandırılır. 5- Hastalığın ileri klasifikasyonu, varolan klinik yıkımın şiddeti ve yaygınlığından temel alır. 6- Kronik periodontitiste hastalığın ilerlemesi ve patogenezi konak faktörleri, mikrobiyal plak tarafından başlatılır ve desteklenir. 7- ilerleme yalnızca ileri klinik çalışmalarla saptanabilir ve tedavi edilmemiş olan hastalıklı alanlarda rastlanır. 12 1.2.2.Periodontal Hastalığın Histopatolojisi ve Patogenezi: Periodontal hastalık patogenezi, sağlıklıdan periodontal cep formasyonu, periodontal ataşman kaybı ve alveoler kemik kaybı gibi lezyonların oluşumuna kadar ilerleyen bir seri olaylar dizisidir. Periodontal hastalığın enfeksiyöz doğasının bilinmesi hastalığın anlaşılması açısından önem taşımaktadır. Bakteriler, gingivitis ve periodontitisin çeşitli formlarının primer etyolojik ajanıdır. Dişeti kenarında çoğalarak enflamasyona yol açan plak mikroorganizmaları sağlıklı bireylerde oral mikrofloranın parçası olarak nadiren gözlenirler. Periodontal hastalıkla ilişkili spesifik mikroorganizmaların çoğunluğu gram(-) anaeroblardır ve vücuda girdiklerinde virulandırlar. Bu mikroorganizmaları periodontal bölgede tutmak ve yayılmasını önlemek açısından konak cevabı çok önemlidir. Periodontal bakterilere bağlı ciddi, ölümcül reaksiyonlar nadir olduğundan konak düşünülebilir. savunma Ancak mekanizmasının periodontal iyi bakterilerce çalıştığı oluşturulan periodontitis dişi destekleyen bağ doku ve kemiğin lokal olarak yıkılmasıdır ve konak cevabının etkisinin doku yıkımını periodonsiyumda lokalize etmek ve bu patojenlerce ileri derecede lokal ve sistemik enfeksiyonlardan korumaktır. 1.2.2.1.Periodontal Hastalıkların Histopatolojisi: Sağlıklı periodontal dokuların gingivitis ve periodontitis sırasında birtakım hücresel ve yapısal çalışmalarda gösterilmiştir. değişikliklere uğradığı yapılan 13 Normal periodontal dokular; dentogingival birleşim alanında plak birikimi engellendiğinde dişeti aralığında, birleşim epitelinde ve dişeti bağ dokusunda çok az miktarda lökosit izlenir. Sağlıklı bireylerde, birleşim epitelinde rete-peg yapısı gözlenmez ve oldukça iyi yapılanmış kollajen fibril demetleriyle desteklenmiştir. Histolojik olarak sağlıklı dişeti yalnızca plak birikiminin olmadığı dişeti aralığına komşu alanlarda gözlenir. Bu tablo insanlarda oldukça nadir olarak izlenir; çünkü dişeti aralığında değişen miktarlarda plak varlığı ve cevap olarak da subklinik değişiklikler mevcuttur. Buna rağmen klinikte sağlıklı dişeti olarak kabul edilir(Page ve Schroeder,1976). Başlangıç lezyonu; dişeti sulkusunda plak birikimi başladıktan 2-4 gün sonra bu tablo gelişmeye başlar. Birleşim epiteline komşu damar duvarında vaskülit söz konusudur. Dişeti sulkusunda eksüdasyon izlenir. Birleşim epiteli ve gingival sulkusa lökosit göçünde artış vardır. Perivasküler bölgede kollajen kaybı gözlenir(Page ve Schroeder,1976). . Erken lezyon; plak birikiminin başlangıcından 4-7 gün sonra bu tablo gelişir. Başlangıç lezyonundaki bulgularda artış vardır. Birleşim epitelinin hemen altında lenfosit yoğunlaşması izlenir. Yerleşmiş lezyon; erken lezyon tablosu uzun süre değişmeden kalabilir. Yerleşmiş lezyonun en belirgin özelliği enflamatuar hücre infiltrasyonunun kompozisyonundaki değişikliktir. Artık b lenfositler ve plazma hücreleri infiltre bağ dokuda izlenmektedir. Kemik kaybı 14 gözlenmezken akut enflamasyon bulgularına rastlanır. Bağ doku fibrillerindeki kayıp devam etmektedir. Yıkılan fibrillerden kalan boşluğu enflamatuar infiltrasyon doldurmaktadır. Birleşim epitelinin apikale proliferasyonu, apikal yönde göçü ve lateral gelişiminin yanı sıra cep formasyonunun erken bulguları gözlenebilir. Birleşim epiteli incelmiş, hatta kimi alanlarda devamlılığını kaybetmiştir. İlerlemiş mevcuttur. lezyon; yerleşmiş Lezyonun alveoler lezyonda kemik gözlenen ve tüm periodontal bulgular ligamente uzandığı ve alveoler kemiğin belirgin şekilde rezorbe olduğu görülür. Cep epiteline komşu alanlarda kollajen kaybı devam etmektedir ve uzak alanlarda fibrozis gözlenir. Periodontal cep formasyonu vardır; birleşim epiteli apikal yönde göç etmiştir. Cep epitelinin lezyondan etkilenen bağ dokusunun derinliklerine uzantılar yaptığı gözlenir ve yer yer ülseredir. Hastalığın remisyon ve eksaserbasyon dönemlerine bağlı olarak tablo değişiklikler gösterebilir (Page ve Schroeder,1976). 1.2.2.2. Periodontal Çevreye Bakteriyel Tutunma: Gingival sulkus ve periodontal cep, cep tabanında gözlenen gingival sulkuler sıvı akışıyla devamlı yıkanır. Bakteriyel türler; bu bölgede kolonize olurken cep sıvısı akışının uzaklaştırma çabasına rağmen yüzeylere tutunabilmek zorundadır. Bu yüzden periodontal patojenler için tutunma özelliği önemli bir virulans faktördür. 15 Tutunması gereken yüzeyler plak yapısı, dokular, kök ve diş yüzeyidir. Periodontal ortama bakterilerin başlangıç kolonizasyonu diş yüzeyini tükürüğün kaplamasına veya diş yüzeyine pelikılın tutunmasına oldukça benzer. Uygun bir örnek olarak Actinomyces viscosusun tükürüğün örttüğü diş yüzeyine; prolinden zengin proteinlere sahip bakteriyel yüzeyindeki fimbrialarla tutunması gösterilebilir (Mergenhagen ve ark.,1987). Tutunmada en iyi karakterize edilmiş ilişki A.viscosusun yüzey boyunca sahip olduğu fimbrialarla S.sanguisin polisakkarit reseptörlerine tutunmasıdır (Mcintire ve ark.,1987). Bu tip ilişkiler periodontal çevreye kolonizasyonda primer önem taşımaktadır. Ek olarak, bakteriyel tutunma konak dokuya kolonizasyonda önemli rol oynadığı kadar bakteriyal invazyon işleminin de önemli bir parçasıdır. Benzer şekilde; P.gingivalisin diğer bakterilere (Kinder ve Holt,1989; Kolenbrander ve Andersen,1989) , epitelyal hücrelere (Dickinson ve ark;1988) ve fibrinojen ve fibronektin (Lantz ve ark.,1991) içerikli bağ dokuya tutunması mikroorganizmanın virulansında önemli bir etkendir. 1.2.2.3.Periodontal Hastalık Patogenezi: Periodontal hastalıklardaki doku değişiklikleri ve konak ile bakteri arasındaki etkileşimler patogenezin dört aşamasıyla açıklanabilir. Bunlar; 1. kolonizasyon, 2. invazyon, 3. doku yıkımı, 4. iyileşme ve fibrozistir. 16 1.2.2.3.1.Kolonizasyon: Başlangıçta dişin minesi veya sement yüzeyinde pelikıl birikir. Kısa süre sonra pelikıl kaplı yüzey spesifik ve nospesifik olarak bağlanan St.mutans ve Acrinomyces türlerince kolonize edilir. Sonrasında diğer türler plağa eklenir. Diş yüzeyine tutunduktan sonra mikroorganizmalar çoğalır ve plak kütlesi büyür. Plak aynı zamanda bakteriyal çoğalmanın yanı sıra hareketli bakterilerin etkisiyle apikal yönde de gelişir. Dişeti cebi sıvısı ve kemotaktik faktörler spiroketleri gingival sulkusa veya periodontal cebe yönlendirir. Benzer şekilde diğer hareketli mikroorganizmalar da cep içine yönlenirler. Subgingival alanda kolonize olan mikroorganizmalar diş veya epitel yüzeyine tutunabilen ya da hareketli olanlardır. Aksi takdirde, dişeti cebi sıvısının akışına karşı koyamazlar. 1.2.2.3.2.İnvazyon: Bu aşamada mikroorganizmanın kendisi veya yan ürünleri cep epiteli yoluyla dişeti bağ dokusu derinliklerine hatta alveoler kemik yüzeyine kadar ulaşabilirler. Bakteriyel penetrasyonun, çoğu periodontal hastalık formunda sınırlı olduğu görülmektedir. Ancak agresif periodontitiste bağ doku derinliklerinde canlı A.actinomycetamcomitans hemen hemen her zaman izlenebilmektedir. Benzer şekilde nekrotizan ülseratif gingivitiste spiroketlerin dokuya invazyonu da bilinmektedir. Kronik periodontitiste de P.gingivalis cep epiteli hücreleri arasında, epitelin hemen altındaki bağ dokuda 17 gözlenmekte ancak doku derinliklerine ilerlememektedir (Carranza,1990). Periodontal dokularda kok,rod, filament ve spiroketleri içeren gram(-) ve gram(+) bakteriler alveoler kemiğe komşu bölgelerde ve gingival bağ doku içinde gözlenmişlerdir. Bakteriler gingival sulkus ya da cep epitelindeki ülserasyon boyunca giriş yolu bulabilirler ve gingival dokunun hücreler arası boşluklarında gözlenmişlerdir (Carranza,2003). 1.2.2.3.3.Doku Yıkımı: Mikroorganizmalar veya onların ürünleri dokuya invaze olduğu zaman doku yıkımı gözlenebilir. Doku yıkımından sorumlu tutulan iki mekanizma vardır: 1. Direk etkiler: mikroorganizmaların kendisi ya da onların enzimleri doku yıkımına yol açarlar. Kollajeni parçalayabilir veya bağ doku ataşmanının yıkımına neden olabilirler. Endotoksin, lipoteikoik asit gibi bakteriyel ürünler kemik rezorbsiyonunun potansiyel stimülatörleridir. 2. İndirek etkiler: A. actinomycetemcomitans ve P.gingivalis gibi çeşitli periodontopatojenlerin doğrudan ileri derecede doku yıkımına neden oldukları bilinmektedir. Fakat, aynı zamanda konağın doku yıkıcı mekanizmalarını da başlatarak doku yıkımını arttırırlar. İndirek veya konağa bağlı doku yıkım etkisi, lokal doku yıkımına yol açan konak hücrelerinin veya humoral faktörlerin indüksiyonu, stimülasyonu veya aktivasyonunun sonucudur. 18 1.2.2.3.4.İyileşme ve Fibrozis: Bu safhada enflamasyonun çözülmesi ve periodontal dokularda iyileşme görülmektedir. Bu aşama hakkında çok az şey bilinmektedir; ancak histopatolojik ve klinik çalışmalardan periodontal hastalığın episodik olduğu, dönemlerinin eksaserbasyon(aktif) bulunduğu saptanmıştır. ve remisyon(pasif) Remisyon periyotları; enflamasyonun azalması, dişeti kollajenöz dokunun restorasyonu ve sıklıkla gingival fibrozisle karakterizedir. Alveoler kemik konturlarındaki remodelasyon ve radyografik olarak belirgin olan kemik içi ceplerde sklerotik değişiklikler remisyon döneminde iyileşmenin olduğunu göstermektedir (Carranza,1990). 1.3.Bakteri Hücrelerinin Yapısı ve Genel Özellikleri: 1.3.1.Bakteri hücre Yapısı: Hücre yapıları ve örgütlenmenin karmaşıklığı temelinde birbirinden ayırt edilen ökaryotik ve prokaryotik olarak iki temel ve birbirinden farklı tipe evrimleşmiştir (Levinson ve Jawetz,.2001). 19 Şekil 1.1. prokaryot ve ökaryot hücre yapısı Hayvan hücreleri, bitkiler ve mantarlar ökaryotik iken bakteri ve mavi-yeşil algler prokaryotiktir. Çekirdek ve diğer organellerin yokluğuna ek olarak, prokaryotlar daha küçük ribozomlar içerirler. Çoğu bakteri çevreye karşı onları koruması için membranları etrafında peptidoglukan yapıda ağ benzeri hücre duvarına sahiptir. Şekil 1.1. de prokaryot ve ökaryot hücre yapısı izlenmektedir(Murray ve ark.,2005). Bakteriler şekillerine göre kok, basil ve spiroket olarak üç temel gruba ayrılırlar. Koklar yuvarlak, basiller çubuk, spiroketler zemberek şeklindedir. Bazı bakterilerin şekilleri değişkenlik gösterir; bunlara pleomorfik yani çok şekilli adı verilir. Bakterinin şeklini katı hücre duvarı belirler. Bir bakterinin mikroskoptaki görünümü bunun tanınmasında kullanılan en önemli göstergelerden bir tanesidir (Şekil 1.2.) (Levinson ve Jawetz,.2001). 20 Şekil 1.2. bakteri hücre şekilleri Özgün şekillerine ek olarak, bakterilerin diziliş biçimi de önemlidir. Bazı koklar çiftler (diplokok), bazıları zincirler ( streptokok), diğerleri ise üzüm salkımı gibi kümelenmiş (stafilokok) haldedir. Bu düzenlenme bakterilerin hücre bölünmesi sırasında konum ve birbirlerine tutunma dereceleri tarafından belirlenir. Bakterilerin boyu yaklaşık 0.2-5µm. Arasında değişir. En küçük bakteri aşağı yukarı en büyük virus kadar olup konakçı dışında yaşayabilen en küçük mikroorganizmadır. Hücre duvarı, bütün bakterilerde ortak olan, en dışta yer alan hücre yapıtaşıdır. Bazı bakteriler, daha az ortak rastlanan kapsül, kamçı ve pilum gibi hücre duvarı dışında yer alan bazı yüzey yapıları içerir. Hücre duvarı çok katmanlı bir yapı olup zar peptidoglikan’ dan oluşan bir iç katman ve kalınlığı ile kimyasal bileşimi bakteri tipine bağlı olarak değişen bir dış katmandan oluşur. Peptidoglikan çatıya destek verir ve hücrenin tipik şeklinin sürdürülmesini sağlar (Levinson ve Jawetz,.2001). 21 1.3.2.Gram-pozitif ve Gram-negatif Bakterilerin Hücre Duvarı: Hücre duvarının yapısı, kimyasal bileşimi ve kalınlığı gram-pozitif ve gram-negatif bakterilerde farklıdır. Peptidoglikan katman gramnegatif bakterilere oranla gram-pozitif bakterilerde çok daha kalındır. Bazı gram-pozitif bakterilerde peptidoglikandan dışarı taşan teikoik asit lifleri de bulunurken gram-negatif bakterilerde buna rastlanmaz. Bunun aksine, gram-negatif organizmalar lipopolisakkarit, lipoprotein ve fosfolipidden oluşan karmaşık bir dış katmana sahiptir. Gram-negatif bakterilerde dış zar katmanı ile sitoplazmik zar arasında yer alan boşluğa periplazmik aralık denmekte olup burası bazı türlerde penisilin ve diğer β-laktam ilaçları yıkan ve betalaktamaz adı verilen enzimlerin bulunduğu yerdir (Levinson ve Jawetz,.2001)(Şekil 1.3.). Dış membran Peptidoglik an tabaka Kapsül Pili Mezozom Kapsül Sitoplazmik membran İnklüzyon cisimciği İnklüzyon cisimciği Peptidoglikan tabaka Sitoplazmik membran Yüzey Kamçı proteini Ribozom Ribozom Kromozom Periplazmik yüzey Kamçı Şekil 1.3. gram(+) ve gram(-) hücre özelikleri 22 1.3.2.1.Gram Boyama: Gram boyama, tedaviye başlamadan önce bakterilerin iki ana sınıfı arasındaki farklılığı klinisyene tanımlayan güvenilir ve kolay bir testtir (Murray ve ark.,2005). 1884’ de Danimarka’lı hekim Christian Gram tarafından geliştirilen bu boyama işlemi mikrobiyolojideki en önemli işlemdir. Bu yöntemle bakterilerin çoğu iki gruba ayrılır: 1- mavi boyanan gram-pozitif bakteriler; 2- kırmızı boyanan gram-negatif bakteriler, Gram boyama 4 basamaklı bir yol izler: 1- kristal viyole boya tüm hücreleri maviye boyar. 2- Bir kristal menekşe-iyot karması yapmak üzere iyot çözeltisi eklenir; bütün hücreler mavi görünmeye devam eder. 3- Aseton veya etanol gibi organik bir çözücü; mavi boya karmasını, lipidden yoksul, kalın duvarlı gram-pozitif bakterilere göre lipidden zengin, ince duvarlı gram-negatif bakterilerden daha büyük ölçüde söker. Gram-negatif organizmalar renksiz görünürken gram-pozitif bakteriler mavi kalmaya devam eder. 4- Kırmızı safranin boyası rengi kaybolmuş olan gram-negatif hücreleri kırmızıya boyarken gram-pozitif hücreler mavi kalmaya devam eder. Bakterilerin tümü gram boyama ile görülemez. Bu mikroorganizmalar mikobakteriler, treponema pallidum, mycoplasma pneumoniae, 23 leigonella pneumoniae, klamidyalar ve riketsiyalardır (Levinson ve Jawetz,.2001). 1.3.3.Aerobik veAnaerobik Üreme: Bakteriyel büyüme her zaman bir enerji kaynağına ihtiyaç duyar ve hücrenin yapı ve biyokimyasal makinesini oluşturan proteinler, yapıtaşları ve membran için gerekli hammadde üretiminde önem taşır. Bakteriler hücrenin blok üretimleri için lipidleri, karbonhidrat ve aminoasitleri sentezlemek zorundadır. Büyüme için minimum ihtiyaç, bir karbon ve nitrojen kaynağı, bir enerji kaynağı, su ve çeşitli iyonlardır. Oksijen, konak olan insan için önemli olduğu kadar, birçok bakteri türü için de özellikle önemlidir. Bazı mikroorganizmalar, gaz gangreni sebebiyle oksijen varlığında üreyemezler. Bu bakteriler zorunlu anaerobdur. Diğer mikroorganizmalar, üreme için oksijen varlığına ihtiyaç duyarlar ve zorunlu aerob olarak tanımlanırlar. Bununla beraber, bazı mikroorganizmalar da oksijenin varlığında da yokluğunda da üreyebilirler. Bu bakterilerse fakültatif anaeroblar olarak tanımlanır (Murray ve ark.,2005). 24 1.4. Oral Bakteriler: Doğumdan sonra ağız sterildir; fakat saatler içinde mikroorganizmalar, özellikle de Streptococcus salivarius gözlenmeye başlar. Diş sürmesinin ardından zamanla kompleks bir flora izlenir. Bakteriler; tükürük, dil ve yanaklar üzerinde, diş yüzeyleri özellikle fissürlerinde ve gingival sulkus içinde gözlenir. Tükürükteki bakteri miktarı mililitrede binlercedir; fakat bakteri populasyonunun çoğunluğu dil dorsumunda bulunur. Sağlıklı gingival sulkusta bile tükürüktekinden daha fazla bakteri vardır ve periodontal hastalıkta sulkuler populasyon çoğalır. Dil, yanak, diş fissurları, tükürük, gingival sıvı, gibi ağzın çeşitli bölümlerine bakıldığında farklı ekosistemde farklı bakteri türleri gözlenmektedir ki bunlar diğer dokularla ve birbirleriyle denge halinde Bireyden bulunurlar. bireye, Baskın ağzın mikroorganizmalar farklı bölümlerinde, streptokoklardır. aynı dişin farklı yüzeylerinde fırçalama ve yemek yeme öncesi ve sonrası miktar ve tipi varyasyon gösterir. Yaş, diyet, tükürük kompozisyonu ve akış hızı gibi sistemik faktörler oral florayı etkiler. 1.4.1. Subgingival Flora: Subgingival bakteri kolonizasyonu sadece supragingival plak ve gingivitis varlığında gözlenir. Plağın basit olarak apikale doğru büyümesi olarak gözlenmez. Fakat öncü bakterilerin basit bir apikale hareketindense besin ve oksijen tansiyon gradientlerine bağlıdır 25 (Newman;1977). Başlangıç öncü büyümeyi diğer yerli bakterilerin progresif kolonizasyonu ve gram (-) rod ve spiroketler gibi özellikle subgingival duruma iyi adapte olmuş bakterilerin çoğalması takip eder. Bazı türlerin diğerlerini seçici inhibasyonu ve farklı bakteriyel türler arasındaki simbiyotik ilişkiler de kısmen çevrede gözlenir. Subgingival floradaki morfolojik çalışmalarda, dişle ilişkili ve dokuyla ilişkili bölgelerde farklılık gözlenir. Dişle ilişkili plak, kalkulus formasyonu yumuşak ve doku kök çürükleriyle yıkımında ilgiliyken; potansiyel dokuyla önem taşır. ilgili plak Anaerobik actinomyces türleri kök yüzeyiyle ilişkilidir. Diğerleri cep içinde tutunmamış ve serbest halde bulunur. Subgingival flora birçok farklı tür içeren kompleks bir yapıdır ( Eley ve Manson ; 2004). 1.4.2. Subgingival Florada Anaerobik Rodların Terminolojisi: Steenbergen, 1991’ de Oral black pigmente gram (-) anaerobik rodların terminolojisinde tanımlamıştır ( Çizelge1.2.). son zamanlarda gözlenen değişiklikleri 26 Çizelge 1.2.Mikroorganizmaların yeni terminolojisi ESKİ ADI YENİ ADI Black-pigmente bakteroidesler black-pigmente anaerobik rodlar Bacteroides gingivalis porphyromonas gingivalis Bacteroides endodontalis porphyromonas endodontalis Bacteroides corporis porphyromonas corporis Bacteroides melaninogenicus porphyromonas melaninogenicus Bacteroides denticola porphyromonas denticola Bacteroides loescheii porphyromonas loescheii Bacteroides forsythus ismi aynı kalmıştır: fakat veillonella recta , camphilobacter recta olarak tekrar isimlendirilmiştir. Subgingival plak örneklerinde; rutin olarak üretilmesi zor olan çeşitli yeni türler rapor edilmeye başlamıştır( Tanner 1991). Bunlar; E. Timidum, E. Brachy , ve E. Nodatumu içeren Eubacterium türleri, ( Hobleman 1980) Streptococcus oralis ve S. Gordonii, ( Kilian 1989) , Actinomyces georgiae, A. Genencseriae ( Johnson 1990) içeren gr. (+) bakterilerdir. Nazlı gr. (-) Fusobacterium alocis ve F. Sulci( Cato 1985), Mitsukella dentalis, socranski alt Tanner1986). motil selemonas( türleri( Smibert Moore 1984), ve 1987), Treponema B. Forsythus tur( 27 1.4.3. Sağlık ve Hastalıkta Subgingival Flora: Karanlık alan ve faz konrast mikroskobisi çalışmaları periodontal sağlıkta hareketsiz rod ve kokları içeren çok yetersiz bir subgingival flora varlığını göstermiştir ( Litsgarten 1992). Gingivitiste kok miktarında azalmayla birlikte hareketli rod ve spiroketlerde paralel artış gözlenir. Kronik periodontitiste hareketli rod ve spiroket miktarında iki kat artış gözlenmektedir. Tekrarlayan periodontitiste inaktif olana göre cep içinde spiroket ve hareketli rod sayısında artış gözlenir ( Litsgarten 1984). Kültür çalışmalarında, periodontal cep içinde yaklaşık 300 bakteriyel örnek tanımlanmıştır. Sağlıklı gingival sulkus içeriğinde gr (+) fakültatif St.coc ve Actinomyces türleri baskındır ve benzer bir flora başarılı tedavi edilen periodontal ceplerde de bulunur. Kronik gingivitiste; kültüre edilebilen floradaki gr (-) anaerobik bakteri miktarı yaklaşık %45’ tir(Slots 1979). Predominant bakteriler; Actinomyces türleri, Streptokok türleri, Fusobacterium nücleatum; Provetella intermedia ve çeşitli non-pigmente Bacteroides türleridir. İleri yetişkin periodontitiste gr (-) bakteri yaklaşık % 75 olana kadar bu bakteriler artmaya devam eder ve anaerobik fakültatif bakteri kültürel florada yaklaşık % 90’dır. Kronik yetişkin periodontitiste yaygın olarak buluna gr (-) bakteriler; P. Gingivalis, P. İntermedia, F. Nucleatum, Capnocytophaga türleri; C. Recta, Eikonella corrodens ve A.a. dır (Slots,1979; Slots ve mikroskobisinde spiroketler izlenir Genco1984) ve karanlık alan 28 Sağlıklı, gingivitis ve ileri periodontitisle ilişkili subgingival floradaki bakteriyel türlerin kesin olarak tanımlanması, son yıllarda floranın özelleştirilmesiyle çalışılmaktadır. Bu bakteriyel türler, Taner(1991) tarafından tanımlanmış ve bildirilmiştir ve Çizelge 1.3.,1.4.,1.5. de listelenmiştir. 29 Çizelge 1.3. Sağlıklı bireylerde gözlenen bakteriyel türler Sağlıklı bireylerde gözlenen bakteriyel türler Gram-pozitif rodlar Actinomyces israelli Rothia dentocariosa Actinomyces naeslundii Actinomyces gerencseriae Actinomyces odontolicus Gram-pozitif koklar Streptokokus mitis Streptokokus sanguis Streptokokus oralis Streptokokus gordonii Peptostreptokokus micros Gram-negatif rodlar Selemonas sputigena Capnocytophaga gingivalis Provetella intermedia Fusobacterium nucleatum Çizelge 1.4. Gingiviste gözlenen bakteriyel türler Gingiviste gözlenen bakteriyel türler Sağlıklı,gingivitis ve periodontitiste gingivitiste gingivitis ve periodontitiste Actinomyces gerencseriae Actinomyces naeslundii Actinomyces naeslundii Provetella intermedia Camphilobacter concisus Eubacterium timidum Bacteroides gracilis Streptokokus anginosis Fusobacterium nucleatum Capnocytophaga ochacea Haemophilus aphrophilus Proprionibacter acnes Veillonella parvula Gamella ( Streptokokus ) morbillorula Streptokokus anginosis Camphylobacter recta 30 Çizelge 1.5. İleri periodontitisle ilişkili bakteriyel türler İleri periodontitisle ilişkili bakteriyel türler Gram- pozitif rodlar Gram-pozitif koklar Eubacterium brachy Peptostreptokokus micros Eubacterium nodatum Peptostreptokokus anaerobius Eubacterium timidum Peptostreptokokus acnes Proprionibacter acnes Lactobasillus minutus Gram-negatif rodlar Gram-negatif spiroketler porphyromonas gingivalis Borrelia vincenti Provetella intermedia Trepenoma denticola Provetella intermedia Treponema macrodentium Provetella denticola Trepenoma oralis Provetella oralis Trepenoma socaranskii Bacteroides forsythus Actinobacillus actinomycetemcomitans Eikenella corrodens Campylobacter recta Fusobacterium nucleatum Fusobacterium alocis Selenomonas alocis Selenomonas sputigena Çizelge 1.5. de gösterilen bakterilerin çeşitli kombinasyonları, dünyanın çeşitli bölgelerindeki hastalarla yapılan çoğu çalışmada ileri periodontitisli alanlarda artış göstermiştir. Kronik periodontitisli 3059 yaşlarında 148 Çinli yetişkin hastada yapılan bu çalışmada; ileri periodontitisli alanlarda olduğu gibi P. Gingivalis, T.denticola, 31 B.forsythus ve C.recta dikkate değer olmak üzere; bu türlerin miktarında artış gözlenmiştir. Cep florası kompozisyonu; dişin bir alanından diğerine ve bireyden bireye varyasyon gösterebilmektedir. Cepteki belirli bakterilerin gösterilmesi zorunlu değildir ki; cep florasındaki bu bakteriler normal oral floradan çeşitli miktar ve sıklık olarak farklı bakteriyel türler olduğundan yaygın olmayan patojenlerdir(Theiladen 1986). 1.5.Destrüktif Periodontal Hastalıktaki Patojenler: 1.5.1.Actinobacillus actinomycetemcomitans: Destrüktif periodontal hastalık ve patojen arasındaki en kuvvetli ilişki A.a. da gözlenmiştir. formunda, kanlı Küçük, agarda yıldız hareketli şekilli olmayan, üreme gram(-), formu rod gösteren mikroorganizmalardır. İlk kez bu türler; sağlıklı, gingivitis ve periodontitisi içeren diğer klinik durumlardaki plak örneklerinde mevcut olan periodontitis yoğunlukla lezyonlarında karşılaştırıldığında çok sayıda tespit lokalize edildiğinde jüvenil olası periodontopatojen olarak tanımlanmışlardır ( Newman ve ark. 1976, Slots 1976, Newman ve Socransky 1981). Hastalığın başarıyla tedavi edilmesinin ardından, A.a.’ ya çok daha düşük seviyede rastlandı veya hiç rastlanmadı (Slots ve Rosling 1983, Haffajee ve ark.1984). A.a. invitroda, insan epitelyal hücrelerden (Blix ve ark. 1992, Sreenivasan ve ark. 1993), insan vasküler endotelyal hücrelerden ( Schenkein ve ark. 2000) ve invivoda bukkal epitelyal hücrelerden (Rudney ve ark. 2001) izole edilmiştir. 32 A.a. destrüktif periodontal hastalığın yetişkin formlarında da tespit edilmiştir; fakat rolü hala net değildir. A.a. yetişkin periodontitis formlarından izole edilmesine rağmen; lokalize juvenil periodontitisli bireylerdeki lezyonlardan daha az sayı ve sıklıkta rastlanmaktadır. Ek olarak, yetişkin lezyonlardaki plak örneklerindeki miktarı aynı plak örneklerindeki diğer türler kadar yüksek değildir. 1.5.2.Porphyromonas gingivalis: P.gingivalis bir diğer periodontopatojendir. Gram (-), anaerobik, hareketli olmayan, kısa rodan koka doğru değişen morfolojiye sahip mikroorganizmalardır. P.gingivalis; çoğu araştırmada black-pigmente bacteroides grubunun üyesi olarak tanımlanır. Bu türün üyeleri kollejenaz, hemolizin, yağ asitleri, NH3, H2S, indol gibi ürünler açığa çıkarırlar. P.gingivalis epitelyal bariyeri geçen PMN’ lerin migrasyonunu inhibe edebilirler (Madianos ve ark. 1997). A.a. gibi P.gingivalis de in vitroda insan gingival epitelyal hücrelerde (Lamon ve ark. 1992; Duncan ve ark. 1993; Sandros ve ark. 1993) ve in vivoda bukkal epitelyal hücrelerde ( Rudney ve ark. 2001) gösterilmiştir. Epitelyal hücrelere tutunma ve invazyonu, P.gingivalisin fimbriaları ile gerçekleştirmektedir (Njoroge ve ark. 1997). 33 1.5.3.Bacteroides forsythus: Peirodontopatojenlerden biri olan B.forsythus ilk olarak 1979’ da tanımlanmıştır (Taner ve ark 1979). Bu organizmalar; gram (-), anaerobik, iğ şekilli, yüksek pleomorfik özellikli, rod forma sahip mikroorganizmalardır. Yaygınlıkla subgingival bölgede gözlenirler (Socransky ve ark. 1988).gingivitis veya sağlıklı bölgelerden ziyade, periodontal apse ya da destrüktif periodontal hastalıkta yüksek oranda izlenmektedir (Lai ve ark. 1987; Herrero ve ark. 2000; Papapanonu ve ark. 2000). Ek olarak; B.forsythus inaktif lezyonlardan çok aktif lezyonlarda sıklıkla tespit edilmektedir (Dzink ve ark. 1988). 1.5.4.Spiroketler: Gram (-), anaerobik, heliks şekilli, yüksek motil yeteneği olan mikroorganizmalar bulunurlar. olup Destrüktif çoğu periodontal periodontal cepte hastalığın yaygın olarak patogenezinde spiroketlerin geniş bir etkisi vardır. ANUG için spiroketler ana etyolojik ajandır; etkilenmiş bölgelerden alınan doku biyopsilerinde bol miktarda varlıkları gösterilmiştir (Listgarten ve Socransky 1964). Periodontal hastalığın diğer formları için spiroketlerin rolü açık değildir. Bu gruptaki mikroorganizmaların dikkat çekmesinin esas nedeni cep derinliğinin arttığı bölgelerde sayılarının da artmasıdır. Çoğunlukla spiroketlerin spesifik türleri periodontal yıkımla ilişkilidir. Treponema denticola, sağlıklı bölgelerdense periodontal 34 hastalıklı bölgelerde, supragingival plaktansa subgingival plakta oldukça yaygın olarak bulunmuştur (Simonson ve ark. 1988; Yuan ve ark. 2001). Sifilizin etyolojik ajanı olan Treponema pallidum, sağlıklı, periodontitis ve ANUG’lu bireylerden doku ve/veya supra ve subgingival plak örneklerinde tespit edilmiştir. 1.5.5.Provetella intemedia/ Provetella nigrescens: Gram (-), kısa, anaerobik rod olan P.intermedia, ANUG’ da ( Loeshe ve ark.1982) ve kronik periodontitiste ilerlemekte olan bölgelerde tespit edilmiştir (Taner ve ark. 1996). Bu türler P.gingivalisin virulans özelliklerini gösterir ve laboratuar hayvanlarına enjeksiyonunda miks enfeksiyonlar gözlenmiştir (Hafstrom ve Dahlen 1997). İn vitroda oral epitelyal hücrelerde varlıkları gösterilmiştir (Dorn ve ark. 1998). 1.5.6.Fusobacterium nucleatum: F.nucleatum gram (-), anaerobik, iğ şekilli bir mikroorganizma olup yaklaşık 100 yıl önce subgingival florada varlığı gösterilmiştir (Plaut 1894). Periodontitisli bireylerde ve periodontal apse varlığında F.nucleatum tespit edilmiştir (Herrera ve ark. 2000). İn vitroda insan gingival epitelyal hücreler içine bu türlerin invazyonu epitelyal hücrelerden IL-8 sekresyonu artmaktadır (Han ve ark.2000). 35 1.6.Mikrobiyal Kompleks: Karmaşık biyofilm yapıdaki bakteri ilişkileri tesadüfi değildir, bakteriyel türler arasında spesifik ilişki vardır. Sokransky ve arkadaşları (1998), 185 yetişkin bireyden alınan 13.000 subgingival plak örneği ile dental plaktaki spesifik mikrobiyal grupların varlığını göstermek amacıyla çalıştılar. Birbiriyle yakın ilişkili 6 bakteriyel grup tanımlandı. capnocytophaga Streptokokları türlerini içeren içeren yeşil sarı kompleks, kompleks, V.pargula ve A.odontolikusu içeren mor kompleks ve actynomyces türlerini içermektedir. Bu gruplar diş yüzeyinde ilk kolonize olan mikroorganizmalardır; onların büyümesi sıklıkla gram – kırmızı ve turuncu C.Gracilis, kompleksin çoğalmasını C.rectus, F.periodonticum, C.showae, P.micros, tetikler. Turuncu E.Nodatum, P.intermedia, komplex F.nucleatum, P.nigrescens, S.Concellatus’u içerirken kırmızı komplex de B.forsytyus, P.gingivalis ve T. Denticola bulunmaktadır. Bu iki komplex periodontal hastalıkta majör etkili ajandır(Şekil 1.4.). Benzer ilişkiler farklı oral bakteriyel türler arasında da çalışılmıştır. (Colenbrander ve arkadaşları, 1999) farklı gruplardaki bakterilerde bulunan benzer adezinler diğer bakteri hücrelerinin benzer reseptörlerince tanımlanabilir. Çoğu insan oral bakterileri diğer oral bakterilere tutunur. Bu hücreler arası tutunma koagregasyon olarak bilinir. 36 Şekil 1.4.Plağın mikrobiyal kompozisyonu Sağlık ve hastalık arasındaki ana farklılık kırmızı komplexin miktarı ve yoğunluğundaki artıştır. Ek olarak da turuncu komplex üyeleri olan P.Micros ve C.showae içeren putatif periodontopatojenlerin periodontitisli bireylerde daha sık izlenmesidir. Subgingival ortamı etkileyen konak faktörlerinden biri cep derinliğidir. Kırmızı komplex türleri artan cep derinliği sayısı ve sıklığıyla ilişkili olarak artmaktadır. Tüm turuncu komplex türlerinde de bu ilişki gösterilmiştir. Kırmızı ve turuncu komplex yalnız bireydeki hastalık durumuyla değil aynı zamanda periodontal bölgedeki hastalık durumuyla da ilişkilidir. Bu iki kompleksteki mikroorganizmalar diş etinde kızarıklık, sondalamada kanama ve 37 süpurasyonun ölçüldüğü gingival enflamasyonlu bölgelerde ayırt edilmiştir. 1.7.Oral Floradaki Diğer Mikroorganizmalar: 1.7.1.Proprionibacterium: Proprionibakteri; sıklıkla kısa zincir formlu küçük gr.(+) rodlardır. Sıklıkla; deri, konjuktiva, dış kulak yolu, orfarenks ve bayanların genital bölgesinde bulunur. Organizmalar anaerobik ya da aerotolerans, hareketsiz, katalaz pozitif, ana ürün olarak propionik asit üreten mikroorganizmalardır. İzole edilen en yaygın iki tipi P.acnes ve P.proprionicus’tur. P.acnes iki ana enfeksiyon tipinden sorumludur: 1)Ergenlikte veya genç yetişkinlikteki akneler, 2)Protetik ürünler veya intravasküler bölgelerdeki kateterli hastalarda görülen fırsatçı enfeksiyonlar. Proprionibakteri, en yaygın olarak kan kültürlerinden izole edilir. Fakat ciltte bakteri ile kontamine alanlarda da sıklıkla gözlenir. Aknede, P.acnes’in ana rolü enflamatuar cevabı stimüle etmesidir. Yağ foliküllerinde biriken bakteri düşük molekül ağırlıklı peptit 38 üreterek lökositleri uyarır. Bakteri fagosite edilir ve ardından bakteriyel hidrolitik enzimler salınır.( lipaz, proteaz, neuroaminidaz ve hyaluorinidaz) Lokalize enflamatuar cevap stimüle olur. Deney hayvanlarına enjekte edildiğinde P.acnes, lakrimal kanal enfeksiyonu ve apseye sebep olmuştur (Murray ve ark.,2005). Proprionibacteriumun çeşitli türlerinin ağız içinde varlığı bildirilmiştir. Dental plakta P.acnes’in boyamalarındaki lakrimal varlığı rapor kanalikulit edilmiştir. vakalarında P.propionicus ve fırsatçı patojenler olarak izole edilmiştir. Kök yüzey çürüklerinden alınan örneklerde de izolasyon sağlanmıştır (Marsh ve Martin,1999). 1.7.2.Bifidobacterium Türleri: Anaerobik non-spor proprionibacterium, formda eubacterium, gram(+) rod grubu bifidobacterium, üyeleri lactobasillus, actimomyces ve mobiluncustur. Bifidobacterium türleri insan ve hayvanların intestinal sistemleri ve lağımlarda bulunur. Proprinionibacterium türleri deri ve oral kavitede izlenir. Bifidobacterium türleri ile klinik materyallerde nadiren karşılaşılır. Patojenik potansiyelli bifidobacterium türlerinden yalnızca B.dentium gözlenmektedir. edilmiştir. Bu mikroorganizma da dental çürükten izole 39 Maiden ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada; flurojenik substrat testi kullanılarak periodontal bakteriyal içeriğin karakteristiğini değerlendirmişlerdir. Periodontal örneklerde, Proprionibacterium türleri ve bifidobacterium dentium tespit edilmiştir.( manual clin. Microbiology) 1.7.3.Veillonella Türleri: Çoğu önemli gram(-) anaerobik üst solunum yolu, gastrointestinal sistem ve genitoüriner sistemde kolonize olmaktadırlar. Bu gruptaki rodlar Bacteroides, Fusobacterium, Porphyromonas ve Provetella iken kok ise Veillonelladır. Anaerobik gram(-) koklar, kontaminasyon olmadığı sürece klinik örneklerden nadiren izole edilir. Veillonella üyeleri orofarenkste predominant mikroorganizmalar olmasına karşın klinik örneklerdeki izolasyonu %1’ den daha azdır (Murray ve ark.,2005). Veillonella türleri özellikle orofarenks ve intestinal mukozada olmak üzere insan florasında bulunan gram(-) anaerobik koklardır. Bu mikroorganizmalar oral kavitenin bakteriyel ekolojisinde önemli rol oynar ve gingival ve periodontopatik mekanizmada etkilidir. Veillonella türlerinin osteomyelit ve endokardit gibi bazı ciddi enfeksiyon hastalıklarında tek etyolojik ajan olarak bildirilen vakalar mevcuttur ( Reig, 1997). 40 1.7.4.Viridans Streptokoklar: Viridans streptokoklar, W-hemolitik ve non-hemolitik streptokok grubunda bulunup orofarenks, gastrointestinal sistem ve genitoüriner sistemde kolonize olurlar. Yağ asitleri onlar açısından toksik olduğu için cilt yüzeyinde nadir bulunurlar. Bu mikroorganizmalar çeşitli enfeksiyonlara neden olurlar. Özellikle diş çürükleri, subakut bakteriyel endokardit ve supuratif intraabdominal enfeksiyonlarla ilişkilidir. Viridans streptokok türleri spesifik hastalıklarla ilişkili olduğundan türlerin tanımlanması önemlidir. Mesela, subakut bakteriyel endokardit S.gordonii,S.mitis kaynaklı iken; diş çürükleri S.mutans ve S.sobrinus’tan; apse formasyonu ise S.anginosus,S.constellatus ve S.intermedius’tan kaynaklanır (Murray ve ark.,2005). 1.7.5.Koagulaz Negatif Stafilokoklar: Stafilokoklar; cilt, yumuşak doku, kemik ve üriner sistemi içeren geniş spektrumlu sistemik hastalıklara ve fırsatçı enfeksiyonlara neden olan önemli patojenlerdendir. Bunların yalnızca insanda rastlanan türleri koagulaz enzimi üretirler. Bazıları ise bu enzimi üretmez ve koagulaz negatif stafilokok adını alırlar. Mikrokoklar altı alt gruba ayrılır ve çoğunlukla insan cilt yüzeyinde kolonize olurlar. Bu koklar stafilokoklara benzerler ve koagulaz 41 negatif stafilokok grubuna dahil edilirler. Bazı bireylerde fırsatçı enfeksiyonlara neden olabilirler. Koagulaz negatif stafilokoklar fakültatif anaerobturlar. Normal insan florasında cilt ve mukozal yüzeylerde bulunurlar. Kateter ile ilişkili bakteriyemiyle, subakut endokarditle ve santral sinir sistemi shunt enfeksiyonları ile ilişkili oldukları bilinmektedir (Murray ve ark.,2005). 1.8. Periodontal Hastalıkların Neden Olduğu Sistemik Problemler: Yirminci yüzyılın başlarındaki medikal görüş; ileri sistemik enfeksiyonun lokal alan enfeksiyonuyla sonuçlanabileceğiydi ve bu görüş fokal enfeksiyon fikrini geliştirdi. Hastalığın lokal ve sistemik savunma mekanizmalarının anlaşılmasıyla bu fikir reddedilmeye başlandı (Eley ve Manson ; 2004). Fokal enfeksiyon teorisi 19.yüzyılda ve 20.yüzyıl başlarında önem kazanmaya başlamıştır. Oral mikroorganizmaların tanımlanması ve sınıflanmasının ardından normalde yalnızca oral kavitede bulunan mikroorganizmalarla başka şekilde karşılaşılması oral fokal enfeksiyonun öneminin değerlendirilmesine neden olmuştur (Li ve ark.,2000). 42 Dental plağın her bir mgr.ında 1011 den fazla bakteriyel tür gözlenmektedir.insanlardaki endodontal ve periodontal enfeksiyonlar kompleks bir mikroflora ile ilişkilidir.apikal periodontitiste yaklaşık 200, marjinal periodontitiste ise 500’den fazla mikroorganizma türü ile karşılaşılmaktadır. Bu enfeksiyonlar sıklıkla anaerobik, gram(-) rodlardan kaynaklıdır. Mikrofloranın kan akım sistemine anatomik yakınlığı bakteriyel ürünlerin, içeriklerinin ve komplekslerinin sisteme karışmasına ve bakteriyemiye neden olabilir (Li ve ark.,2000). Periodontal hastalıkların patogenezi ve ilerlemesinde konağa bağlı faktörlerin etkisi bilinmektedir. Fiziksel, çevresel ve sosyal konak stresleri hastalığın ortaya çıkmasını etkileyebilir ve modifiye edebilir (Mealey, 1999). Sistemik bozuklukların nötrofil, monosit ve/veya lenfosit fonksiyonlarını etkileyerek, sitokinler ve inflamatuar mediyatörlerin üretimi veya aktivitesinde değişikliklere yol açması söz konusudur. Bakteriyel atağa karşı konak cevabındaki bu değişikliklerin, kemik veya ataşman kaybında klinik olarak lokalize veya generalize artışlara sebep olması mümkündür. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, periodontal enfeksiyonların çeşitli önemli sistemik hastalıkların başlangıcı ve/veya ilerleyişinde rolü olduğu konusunda önemli kanıtlar sağlamıştır (Nery ve ark., 1987; Scannapieco ve Genco, 1999). Periodontitis, özellikle şiddetli formu, birtakım sistemik hastalıklar için riski anlamlı derecede arttırabilmektedir. Bu sistemik durumlar için ateroskleroz, koroner kalp hastalığı, kalp krizi sonucu ölüm riski, diabet, respiratuar hastalıklar, romatoid artrit, felç ve erken doğum 43 ve düşük doğum ağırlığında dünyaya gelen bebekler örnek olarak verilebilir (Holmstrup ve ark., 2003). Bunların dışında, periodontal enfeksiyon; pulmoner enfeksiyonlar, bakteriyemi, septisemi, infektif endokardit gibi enfektif hastalıklara neden olabileceği gibi; daha nadir olarak da dental problemlerin toksik şok sendromu, beyin apsesine neden olduğu vakalar da bildirilmiştir (Eley ve Manson ; 2004). Bu konunun doğası ve oluş şekli hakkında çeşitli otörler farklı görüşler öne sürmektedir. Bu teorileri açıklamak ve desteklemek adına çeşitli mekanizmalar ortaya konulmuştur. Teorik olarak bir veya daha fazla çeşitli mekanizma ile periodontal hastalıkların sistemik sağlığı etkileyebileceği düşünülmektedir: Bu hipotetik mekanizmalar; 1. Periodonsiyumdan derin komşu dokulara (fasiyal plan, sinüs veya beyin enfeksiyonları) enfeksiyonun direkt olarak genişlemesi. 2. Oral bakterilerin, uzak bölgelerde enfeksiyonlara sebep olacak şekilde sistemik dolaşıma penetrasyonu (endokardit, tromboz/ateroskleroz). 3. Oral bakterilerin, ürünlerinin veya konak ürünlerinin distal mukozal alanlara hastalığı ilerletmek veya alevlendirmek üzere yayılımı (pulmoner veya gastrointestinal enfeksiyon)’dır. 4. İnflamatuar mediyatörlerin periodonsiyumdan dolaşıma, uzak bölgeleri etkileyerek (ateroskleroz). fonksiyon görmek üzere geçişi 44 5. Periodontitis ve aterosklerozu etkileyen ortak predispozan mekanizmalar. 1.8.1. Düşük Doğum Ağırlığı: Düşük doğum ağırlığı(DDA) için yaygın risk faktörleri; sigara ve alkol bağımlılığı, ilaç beslenmeyle kullanımı, beraber sosyo-ekonomik periodontal hastalık durum, olarak yaş ve belirtilmiştir ( Williams ve ark., 2001). Offenbacher ve arkadaşları; 1996’ da yaptıkları bir çalışmada, 124 hamile kadının 93’ ünde DDA bildirmişlerdir. DDA ve NDA(normal doğum ağırlığı) vakalarının, periodontal değerlendirme ve klinik ataşman seviyeleri karşılaştırıldığında; NDA grubuna göre DDA grubunda klinik ataşman seviyesi anlamlı oranda kötü bulunmuştur. Damare ve arkadaşları; 1997’ de yaptıkları bir çalışmada erken trimesterda rutin amniyosentez yapılan 18 hamile kadının amniyon sıvısı ve dişeti oluğu sıvısında IL-1B ve PGE2 seviyelerini karşılaştırmış ve anlamlı oranda ilişkili bulmuşlardır. Yine Offenbacher ve arkadaşlarının 1998’ de yaptıkları bir başka çalışmada; 48 hamile kadında DOS ‘ da PGE2 ve IL-1B seviyelerine bakmışlardır. DNA probe yöntemi kullanılarak; P.gingivalis, A.a., B.forsythus ve T.denticola’ nın tespiti için subgingival plak örnekleri alındı. DDA ve kontrol grupları karşılaştırıldığında DDA vakalarında IL-1B ve PGE2 anlamlı oranda yüksek bulundu ve bakteri oranı da daha yüksek seviyedeydi (Eley ve Manson, 2004). 45 1.8.2. Diabetes Mellitus: Diabetes mellitus, rölatif ya da kesin insülin yetmezliği kaynaklı hiperglisemi ile karakterize klinik bir sendromdur. Çeşitli metabolik anormalitelerle karakterizedir ve gözler, böbrek, sinir sistemi, damar yapısı ve periodonsiyumu içeren uzun dönem komplikasyonları mevcuttur. Diabet, insülin bağımlı ya da tip1 ve insülin bağımlı olmayan tip2 olarak sınıflandırılır. Etyolojisi hala açık değildir; fakat diabetin ana tiplerinde genetik eğilimlerle beraber çevresel faktörlerin ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Genetik yatkınlıkla genellikle klinik sendrom gelişir ve geri sayım başlar. İnsülin bağımlı diabette çevresel faktörler virüs, diet, immünolojik faktörler ve pankreas hastalığıdır. İnsülin bağımlı olmayan diabette ise, yaşam stili, yaş, hamilelik, pankreas patolojisi ve insülin sekresyon ve direnciyle alakalıdır. İleri periodontal hastalık sıklıkla ileri diabetle beraber gözlenir. Diabet ileri periodontal hastalık için risk faktörüdür. Benzer şekilde periodontal hastalık da diabet için predispozan ya da etkileyici faktördür. Son zamanlarda Grossi ve Genco(1998)ileri periodontal hastalığın diabetin şiddetini arttırdığını ve metabolik kontrol problemi olduğunu bildirmişlerdir. Sitokin sentez halkasının enfeksiyon aracılığıyla düzenlenmesi ve periodontopatik mikroorganizmaların ürünleri ve lipopolisakkaritlerin kronik stimulusu, AGE aracılı sitokin cevabını arttırabilir. Bu iki yolun kombinasyonu, yani enfeksiyon ve 46 AGE aracılı sitokin düzenlenmesi, diabetik periodontitiste gözlenen doku yıkımındaki artışını ve diabetin şiddetini nasıl arttırdığını açıklamada yardımcıdır. Diabetiklerde, diabetik olmayanlara göre periodontal hastalık gelişimi daha yüksektir ve hastalığın şiddeti diabetin süresi ile ilişkilidir (Li ve ark.,2000). 1.8.3. Pnomani: Pnömoni, bakteri virüs ve parazitleri içeren ve geniş yelpazede enfeksiyöz ajanlardan enfeksiyonudur. kaynaklı Özellikle yaşlı ve pulmoner parankimin otoimmün hasta bir grubunda yaşamını tehdit eden enfeksiyonlardır ve tüm yaşlardaki hastalarda anlamlı oranda ölüme neden olur. Mikroorganizmalar alt solunum yolunu 4 olası yolla enfekte edebilir. Orofarengeal içeriğin aspirasyonu, enfeksiyöz aeresolün inhalasyonu, çevre alanlardan enfeksiyonun yayılması ve enfeksiyonun pulmoner bölge dışından hematojen yoldan yayılması. En yaygını alt solunum yoluna orofarengeal floranın aspirasyonuyla oluşan bakteriyal pnömonidir. Konak defans mekanizması bakterileri elimine edemez ve doku destrüksiyonu gelişir. Aspirasyondan önce oral kavite ya da farengeal mukoza yüzeylerinde ilk kolonize olan patojen benzerdir. Bu patojenler antibiyotik tedavisinden sonra normal oral floradaki üremenin ardından eksojen yolla kolonize olabilir. Streptekokus pneumonie, mycoplasma pneumonie ve haemophilus enfluenzae gibi çoğu potansiyel respiratuvar patojen orofarenkste kolonize olabilir ve alt solunum yoluna aspire edilebilir. 47 Diğer türler, P.gingivalis ve fusobakterium gibi anaeroblar ve A.a. yı içeren normal oral florada bulunan mikroorganizmalardır. Bu organizmalarda aspirasyonun ardından pnömoniye sebep olabilir. Pnömoni, anaerobik bakteri enfeksiyonuyla sonuçlanabilir. Dental plak özellikle de periodontal hastalıklı bireylerde bu formdaki mikroorganizmaları içermektedir. Subgingival bakteri özellikle anaerobik türler olmak üzere çeşitlilik gösterir. Pnömoniye neden olan oral bakteriyel türler A.a., Actynomyces israelii, capnocytophaga spp, eikenella corrodens, provetella intermedia ve St.conctellatus’ tur. 1.8.4. Kardiyovasküler Hastalık: Yapılan çalışmalarda kardiyovasküler hastalıklar için klasik risk faktörlerinden içiminin olan hipertansiyon, kardiyovasküler hastalık hiperkolesterolemi vakalarının ve sigara insidansındaki değişkenliğe 1/2 ila 2/3 oranında etkili olduğu gösterilmiştir (AAP, 1998). Buna göre kardiyovasküler hastalıkların patogenezine başka faktörlerin de etki edebileceği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Son on yıldır; kötü oral sağlık kardiyovasküler hastalıkla(KVH) yakından ilişkili bulunmuştur ( Mathula ve ark, 1989,1993,1995). Ek olarak, periodontal hastalıkla koroner kalp hastalığı arasında anlamlı ilişki rapor edilmiştir (Beck ve ark, 1998). Bu çalışmalarda; periodontal değişken olarak alveoler kemik seviyesi, sondalama derinliği ve kaybedilen diş sayısı kaydedilmiştir. Periodontal hastalık için, risk değerlendirmesi retrospektif olarak yapılmıştır. Yaş, cinsiyet, sosyoekonomik durum, sigara kullanımı ve kolesterol gibi 48 faktörler ayrıca düzenlenmiştir. Bir başka çalışmada, fatal kardiyovasküler hastalık ve periodontal sağlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Oral sağlık skorları, yaş, cinsiyet, sigara kullanımı ve kardiyovasküler hastalık arasında fatal değerlendirme açısından anlamlı ilişki bulunmuştur. Çeşitli araştırma grupları ise; KVH ve periodontal hastalık arasında düşük seviyeli istatistiksel anlamlılık buldular. Bu gruplardan biri;( Damare ve ark.,1997)olası mekanizma olarak; Prostoglandin E2 ve interlokin-1B salınımını uyaran gr.(-) bakterilerin lipopolisakkaritlerinin salınımı olabileceğini bildirmişlerdir. Eğer periodontal hastalık; KVH için risk teşkil ediyorsa aşağıdaki mekanizmalar sonucu olabilir: ♦ LPS, prostoglandin ve proinflamatuvar sitokinlerin oranlarının etkisiyle tromboembolik olay predispoze olabilir (Beck ve ark.,1998). ♦ Periodontopatik agregasyonunu bakterilerden üretebilir. Loubokos salınan ve faktörler arkadaşları; platelet 2001’ de yaptıkları bir çalışmada P. Gingivalis’den salınan gingipain etkisini değerlendirmişler ve platelet agregasyonunu teşvik ettiğini bulmuşlardır. Son olarak; periodontal patojenleri içeren oral bakteriler atheron plağının içinde bulunmuşlardır ( Beck ve ark.,1998). 49 1.8.4.1. Ateroskleroz: Periodontal enfeksiyonlar ve ateroskleroz arasındaki ilişkiyi açıklama konusunda çeşitli olası mekanizmalar söz konusudur. Enfeksiyöz ajanların aterom plağı oluşumuna direkt etkileri, enfeksiyonla tetiklenen indirekt veya konak kaynaklı etkiler, periodontal hastalık ve ateroskleroza yönelik genetik predispozisyon ve genel risk faktörleri olarak sayılabilir. Dişler deskuamatif olmayan yüzeylerle transkütanöz ilişkidedir ve periodontal cep konak organizma ile devamlı etkileşim halinde bulunan yüksek sayılarda gram (-) anaerobik mikroorganizmaları içerir. Buna ek olarak inflame epitelyal bariyer bakteriyel invazyona karşı zayıflamış bir koruma sergiler ve bu durum oral kaynaklı metastatik enfeksiyonların sebepsel orijininin biyolojik olasılığını açıklar. Dental plağı oluşturan bakteriler kuvvetli adhesiv özelliklerine göre ekolojik olarak seçilmiştir ve endotelyal hücrelere adhezyon kapasitesi ve buna bağlı olarak artmış patojenite gösterir. Mukozal bariyer zarar gördüğünde oral kavitenin kommensal florasının streptokokları opportunistik patojenler olarak hareket edebilirler. Normalde patojenik olmayan sanguis tipi, ekosistemde patojenlere karşı konak defansında bir problem olmadıkça koruyucu rol oynar. 50 Subgingival plağın kolonizasyonundan sonra A. actinomycetemcomitans ve P. gingivalis gibi patojenler mukozal epitelyal hücrelere saldırır, lizise uğratır ve bağ dokusuna doğru kendine bir yol oluşturur. Bağ dokusunda invaziv flora periodontal inflamasyonu stimule eder ve ilk olarak gingival dolaşımdan plateletlerle karşılaşılır. İnflame ve ülsere olmuş gingival olukta relatif olarak zararsız kommensal streptokoklar dolaşım ve kan komponentleri gibi sistemik kompartmanlara geçer ve trombüs benzeri agregasyona sebep olur (Beck ve Offenbacher, 2001). 1.8.5. Enfektif Endokardit: İnvitro çalışmalar ve deneysel hayvan çalışmaları göstermektedir ki enfektif endokarditin gelişimi çeşitli fazlarda olabilmektedir. İlk olarak kapak yüzeyinde bakteriyel tutunma ve kolonizasyon için uygun değişiklikler olmak zorundadır. Yüzey değişiklikleri, çeşitli lokal ve sistemik faktörlerden etkilenebilir. Bu değişikler; platelet ve fibrin depozisyonu endokarditle(BOTE) ve sonuçlanır. bakteriyel Ardından olmayan trombotik mikroorganizmalar bu alana tutunur ve birikirler. Kolonizasyonun ardından, yüzey fibrin ve plateletle hızlıca örtülür. BOTE’ de başlangıç kolonizasyon, kapağın endotelyal yüzeyinde oluşur. Kapak yüzeyinde yıkım olmadığında bakteri enfeksiyonuyla deneysel hayvan çalışmalarında, enfektif endokardit gelişmemektedir. Polietilen kateter aortik kapağa yerleştirildiğinde, intravenöz olarak enjekte edilen mikroorganizmalarla kolaylıkla endokardit gelişmiştir. 51 Mikroskobik çalışmalar göstermiştir ki; mikroorganizmalar fibrinplatelet depozitlerine tutunmaktadır. Kapak yüzeyi değişiklikleri, hayvan ve insanlarda bakteriyel kolonizasyon için eğilim yaratır. BOTE; malignite, romatik ya da doğumsal kalp hastalığı ve bağ doku hastalığı olan bireylerde özellikle gözlenmiştir. Geçici bakteriyemi, BOTE’ de etkin olan mikroorganizmaların kolonizasyonuna neden olabilir ve enfektif endokardit gelişimine neden olabilir. Bakteriyemi dental çekim ve diğer oral cerrahi prosedürler gibi travmatize işlemlerde, bakteriyle ağır bir şekilde kolonize olan mukozal yüzey olduğu zaman bakteriyemi daima gözlenir. Bakteriyeminin derecesi, cerrahi işleme bağlı oluşan travmanın şiddetiyle ve yüzeyle ilişkiye geçen mikroorganizma miktarıyla bağlantılıdır. Geçici bakteriyemi, çoğu vakada düşük oranda gözlenir ve kan akımı çoğu bireyde 20 dakika içinde steril hale gelir (Nord ve ark.,1990). 1.8.5.1. Enfektif Endokarditteki Mikroorganizmalar: BOTE’ de mikroorganizmaların tutunma yeteneği, endokarditin gelişmesinde önemli bir basamaktır. Endokarditle sıklıkla ilişkili mikroorganizmalar; ♦ Viridans streptokok ♦ Enterokok ♦Staf. Aureus ♦S. epidermidis 52 ♦Pseudomonas aeroginosa Endokarditte nadir görülen mikroorganizmalar; ♦ E.coli ♦ Klebsiella pneumoniae Endokarditte sık görülen mikroorganizmalar, nadir görülenlerden daha iyi tutunma özelliğine sahiptirler. Gram pozitif aerobik streptokok veya stafilokoklar infektif endokarditte beş vakadan dördünün sebebi olarak görülse de anaerobik bakteriler daha nadir ama önemli bir etkendir(Rajasuo ve ark.,2004). Periodontal hastalık patojeni olan A.a. ise son zamanlarda enfektif endokarditte etken mikroorganizma olarak tanımlanmıştır. Bu mikroorganizmanın neden olduğu 60’ dan fazla endokardit vakası bildirilmiştir. Oral bakterilerin kapak yüzeyine tutunma yeteneği ürettikleri ekstraselüler polisakkarit olan dekstranla bağlantılıdır. Endokarditin patogenezinde bakterilerin tutunma yeteneği önem kazanmaktadır. Ürettikleri ekstraselüler dekstranla en yüksek oran oral bakteriler içinde S.mutans, S.sanguis, S:bovis ve S.mitior ‘dadır. Dekstran üretimi endokardit düşünülmektedir. patogenezinde virülans faktör olarak 53 Dental prosedürle enfektif endokardit ilişkisini incelemek için yüzlerce vaka değerlendirilmiştir. Bu vakaların çoğunda enfektif endokarditin ortaya çıkışı dental işlemlerin ardından olmuştur. Dental prosedürler enfektif endokardit için çok yüksek risk teşkil etmezler; fakat oral cerrahiden sonra tüm hastalarda geçici bakteriyemi gözlenmektedir ve nadir de olsa enfektif endokardit eğilimi yaratabilir ( Nord ve ark.,1990). 1.8.5.2. Enfektif Endokardit Risk Grubu Hastalar: Antibiyotik proflaksisi gerektiren riskli kalp rahatsızlıkları ve proflaksi gerektirmeyenler aşağıda özetlenmiştir. (AHA : American Heart Association) Antibiyotik proflaksisi gerektiren durumlar: Yüksek risk grubu o o o o Protetik kalp kapağı taşıyanlar Geçirilmiş bakteriyel endokardit Konjenital kalp hastalığı( tek ventrikül veya büyük arter transpozisyonu) Sistemik pulmoner shunt cerrahisi geçirenler Orta risk grubu o o o o Diğer konjenital kardiyak malformasyonlar Acquired valvar dysfunction (eg, rheumatic heart disease) Hipertrofik kardiyomiyopati Valvar problemi içeren Mitral kapak prolapsusu 54 Endokardit proflaksisi gerektirmeyen durumlar: Genel populasyondan daha yüksek risk taşımazlar. o o o o o o o o İzole atriyal septal defekt Arteriyel septal defekt, ventriküler septal defekt, patent duktus arteiozusun cerrahi tedavisi Geçirilmiş by-pass operasyonu Valvar problemi içermeyen mitral kapak prolapsusu Fizyolojik veya fonksiyonel kalp murmur Geçirilmiş Kawasaki hastalığı Valvar disfonksiyonu olmayan romatik ateş Kalp pili kullananlar 1.8.5.3. Antibiyotik proflaksisi: Antibiyotik proflaksisisi bakteriyel endokarditten korunmak amacıyla geliştirilmiştir. Endokardit, kolonizasyonuyla karakterize kalp bir kasında hastalıktır. Kalp bakterilerin üzerindeki deformasyon ve enflamasyon yaşamsal standartları etkilemektedir. Endokarditten korunmak amacıyla AHA risk grubu hastalar için bir proflaksi rejimi önermiştir. İlk olarak 1955’ te tanımlanmış, çeşitli defalar farklılaşmıştır. Son önerilen rejim hasta uyumunu artıran basitleştirilmiş bir rejim olup antibiyotiğe karşı dirençli bakteri gelişme ihtimalini azaltmaktadır. Eğer bireyler yüksek veya orta risk grubunda ise dental işlemlerden önce çizelge 1.6.’da kısaca özetlenen, AHA tarafından önerilmiş olan antibiyotik rejiminin uygulanması gereklidir. 55 Çizelge 1.6.Enfektif Endokarditte Antibiyotik Proflaksisi durum Standart profilaksi Oral yolla ilaç alamayanlar Penisilin alerjisi olanlar Penisilin alerjisi olan ve oral yolla ilaç alamayanlar ilaç dozaj Amoxicillin Ampicillin Clindamycin veya Cephalexin veya cefadroxil veya Azithromycin veya clarithromycin Clindamycin veya Cefazolin yetişkin: 2.0 g; çocuk: 50 mg/kg işlemden 1 saat önce oral yolla yetişkin: 2.0 g IM veya IV; children: 50 mg/kg IM veya IV işlemden önce yarım saat içinde yetişkin: 600 mg; children: 20 mg/kg işlemden 1 saat önce oral yolla yetişkin: 2.0 g; children; 50 mg/k işlemden 1 saat önce oral yolla yetişkin: 500 mg; children: 15 mg/kg işlemden 1 saat önce oral yolla yetişkin: 600 mg; çocuk: 20 mg/kg IV işlemden önce yarım saat içinde yetişkin : 1.0 g; çocuk: 25 mg/kg IM veya IV işlemden önce yarım saat içinde 1.9. Bakteriyemi: Geçici bakteriyemi; rutin dental maniplasyonlar sırasında enfekte oral dokuların cerrahi maniplasyonundan, alt üriner sistem enfeksiyonlarından kaynaklı, apselerin insizyon ve drenajı sebebiyle, intravenöz veya intra kardiyak katater gibi cihazlarda kolonizasyon sebebiyle oluşabilir. Gram negatif bakteriyemi arlıklı oluşur ve fırsatçıdır. Sağlıklı bireylerde herhangi bir sorun yaratmayabilir. Ancak immun sistem problemli bireylerde ciddi önem taşır. Decübit ülserli bireylerde cilt kaynaklı, genitoüriner veya gastrointestinal sistemde veya akciğer enfeksiyonları primer odak olabilir. Bunların dışında valvuler kalp hastalığı, protetik kalp kapakçığı ve diğer 56 intravasküler protez taşıyan hastalar gibi risk grubu bireylerde dental işlemlerin ardından gözlenebilir. Kronik hastalığı olan veya immün sistemi baskılanmış bireylerde gram negatif bakteriyemi yaygın olarak gözlenebilir. Ek olarak, aerobik basil, anaerob ve mantar kaynaklı da kan dolaşım sistemi enfeksiyonları gelişebilir. Geçici, düşük seviyeli bakteriyemi, özel risk taşıyan hastalar dışında asemptomatiktir. Bulgu verdiğinde, taşipne, titreme, ateş ve abdominal ağrı, bulantı, kusma ve diyare gibi gastrointestinal sistem değişiklikleri gösterir. Tanıda klinik bulgular dışında gram boyama ve kültür önerilir. Kan kültürleri aerobik ve anaerobik mikroorganizmaların her iki grubu için de yapılmalıdır. İki ayrı kan kültürü iki ayrı bölgeden birer saat arayla alınmalıdır. Bununla beraber, eğer hasta daha önce antibiyotik kullanmışsa, gram boyama ya da kültür negatif sonuç verir. Bakteriyemi, cerrahi prosedür veya intravenöz ya da üriner kateter kaynaklıysa tespit edilemez ve eğer hastanın valvular kalp hastalığı, intravaskuler protezi yoksa veya immün sistemi baskılanmamışsa antibiyotik proflaksisine gerek yoktur. Bu gibi hastalarda endokarditten korunmak için antibiyotik proflaksisi önerilir. 57 1.9.1. Oral İşlemlerin Ardından Bakteriyemi: Romatoid kalp hastalığının azalmasına ve antibiyotik proflaksisinin gelişmesine karşın, enfektif endokardit son yıllarda artan sıklıkla rapor edilmiştir. İleri medikal ve cerrahi tedavilere rağmen, hala %27 mortalite oranıyla yaşamı tehdit eden hastalıklar listesindedir. Sthaphilococcus aureus, özellikle bazı populasyon grubunda, son çalışmalarda ana etiyolojik ajan olarak bulunmuştur. Son moleküler biyolojik tekniklerin kullanımı enfektif endokardit hastalarında, geliştirilmesi zor olan gram(-) bakterilerin tanımlanmasına izin vermiştir. Bu mikroorganizmaların bazıları enfeksiyöz özellikli oral kavitedeki tipik bakterilerdir ( Carmona ve ark.,2002). Dental prosedürlere bağlı olarak yüksek riskte bakteriyemi gözlenen işlemler; - Diş çekimi - İmplant yerleştirilmesi ve diş reimplantasyonu - Cerrahi ve cerrahi olmayan periodontal işlemler - Kök apeksini ilgilendiren endodontik tedavi ve endodontik cerrahi - Ortodontik bant yerleştirilmesi - İntraligamenter enjeksiyon - Kanama riski olan politür işlemi - Antibiyotikli fiber ya da striplerin subgingival yerleştirilmesi 58 Düşük bakteriyemi riski olan dental prosedürler; - Restoratif prosedürler - Lokal anestezi enjeksiyonu - Rubber dam uygulanması - Sutur kaldırılması - Oral ölçü işlemi - Florid tedavisi - Oral radyograflar - Süt dişlerinin düşmesi olarak belirtilmiştir. Carmona ve arkadaşlarının yaptıkları retrospektif bir çalışmada, infektif endokardit tanısıyla 1997-1999 yılları arasında hastaneye yatmış 101 birey araştırmaya dahil edildi. Bu bireylerin 12 sinin oral kaynaklı infektif endokardit olduğu tespit edildi. 12 bireyin 6 sı oral enfeksiyon, 6 sı ise oral işlem sonucu enfektif endokardit geçirmişti. Bu çalışmada infektif endokardit geçirdiği tespit edilen hastaların mevcut oral enfeksiyonları periodontal apse, odontojenik apse, pulpitis ve çok miktarda çürük olarak tespit edilmiştir. İnfektif endokardite neden olan müdahaleler ise, diş çekimi, dolgu, politür ve kök yüzeyi düzleştirmesi mikroorganizmaların olarak bildirilmiştir. Tanımlanan % 45,4’ ü streptokok, % 37,5’ i stafilokok olarak tespit edilmiştir. Araştırıcılar, bu sonuçları temel alarak, oral hijyenin artırılması ve dental bakımın geliştirilmesinin gerekliliğini hem sağlıklı hem de risk grubu hastalar için zorunlu olduğunu bildirmişlerdir (Carmona ve ark.,2002 ). Okabe ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmaya bir veya daha fazla dişi çekilecek 183 hasta dahil edildi. Bireylerin herhangi bir sistemik problemi mevcut değildi ve son iki haftadır antibiyotik 59 kullanmamışlardı. Dişler; marjinal veya apikal periodontitis, perikoronit gibi enflamatuar nedenle ya da meziodens, gömülü diş, protetik amaçlı veya çene kırığı nedeniyle enflamatuar olmayan nedenlerle çekilmişlerdi. Alınan kan kültürleri sonucunda enflamatuar nedenle çekim yapılan 155 hastanın 121’ inde üreme tespit edildi. Enflamatuar olamayan nedenle çekim yapılan 28 bireyinse 11’ inde üreme mevcuttu. Üreyen mikroorganizmalar anaerob, fakültatif anaerob ve aerob mikroorganizma grubuna dahildi. Bu çalışmanın mikroorganizmalar alakalı olan sonucuna anaerob bakteriyemiler göre, özellikle mikroorganizmalardı. özellikle geçici tespit Diş edilen çekimiyle bakteriyemi olarak bildirilir. Bununla beraber, bakteriyemiler yalnız enfektif endokardite neden olmaz; aynı zamanda daha nadir olarak beyin apsesi, karaciğer apsesi gibi sonuçlar da doğurabilir. Bu yüzden immün sistemi baskılanmış olan sistemik problemli hastalarda diş çekimine bağlı oluşan bakteriyemi komplikasyonlarından korunmak için önlem alınmak zorundadır (Okabe ve ark.,1995). Erverdi ve arkadaşları uygulama işleminin yaptıkları çalışmada; ortodontik bant ardından bakteriyemi sıklığını değerlendirmişlerdir. İyi oral hijyene sahip 40 sağlıklı ortodontik hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Sistemik problemli hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Her bir hastaya molar dişine bant uygulanmasının ardından, standart işlemlerle gerekli kan örnekleri toplanmıştır. Bireylerin % 7,5’ inde bakteriyemi tespit edilmiştir. Üreyen mikroorganizmalar S.mitis ve S.sanguis’ tir. Bu iki mikroorganizma da infektif endokarditte etken mikroorganizma olarak bildirilmiştir. Bununla beraber bu çalışmaya göre, ortodontik bant uygulaması sırasında görülen % 7,5 ‘ lik bakteriyemi, diş fırçalamada gözlenen %25 ( schlein ve arkadaşları) ve dental işlemde gözlenen %22-40’ lık ( Wilson ve Van Scoy) orandan daha düşüktür. Düşük risk teşkil 60 ettiğinden dolayı bu çalışmada önerilen bant uygulaması öncesi, antibiyotik kullanımın sistemik risklerinden dolayı yalnızca gargara kullanımının yeterli olabileceğidir. Eğer sistemik riskli hasta grubu mevcutsa düşük de olsa bakteriyemi riskinden dolayı antibiyotik proflaksisi önerilebilir (Geerts ve ark.,2002). Flood ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada; dento-alveoler apsesi bulunan 25 hastanın pü ve kan kültürlerini değerlendirmişlerdir. Bireylerin 12 sine aspirasyon yapılırken 13’üne insizyonla drenaj sağlamışlardır. Yalnızca insizyonla drenaj yapılan hastaların 3’ ünde geçici bakteriyemi gözlenmiştir. Bu araştırma sonucunda aspirasyonla drenajın özellikle risk grubu hastalarda daha koruyucu olacağı bildirilmiştir. Eğer aspirasyonla drenaj mümkün değilse risk grubu hastalar için insizyonla drenajdan önce antibiyotik proflaksisi önerilmektedir (Flood ve ark.,1990). King ve arkadaşları; dikiş alınmasının ardından gözlenebilecek bakteriyemi riskini değerlendirmişlerdir. Bu amaçla çalışmaya dahil ettikleri 36 hastanın 16’ sını diş çekimi ardından 20’ sini ise dikiş alımının ardından değerlendirmişlerdir. 16 hastanın 14’ünde bakteriyemi gözlenirken; 20 hastanın sadece 1’inde bakteriyemi gözlenmiştir. Oran çok düşük olmasına rağmen kardiyak riski olan hasta grupları için antibiyotik desteği önerilmiştir (King ve ark.,1988). 61 1.9.2. Periodontal Tedavi Sonrası Bakteriyemi: Periodontitisin lokal enflamatuar ve enfeksiyöz doğası iyi bilindiğinden beri, çoğu araştırma patojenik bakteri ve konak cevabı arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Patojenitesi periodontitisin çeşitli formlarıyla ilişkilendirilip olan bakteriler, tanımlanmışlardır. Periodontal bakteri ve onun ürünlerinin direkt periodontal dokulara hücum edebildiği ve sistemik sirkülasyona katılabildiği gösterilmiştir. Kısa süreli bakteriyemi, çeşitli oral işlemlerle provake olabilir. Oral kaynaklı bakteriyeminin derecesi gingival enflamasyonun derecesiyle direkt ilişkilidir (Christan ve ark.,2002). Bakteriyemi, herhangi bir sebeple bakterilerin kan akımına karışması olarak tanımlanmaktadır. Dental prosedürlerde sondalamanın ardından bile rutin periodontal bakteriyemi gözlenmektedir. Periodontitisli hastalarda, rutin periodontal sondalamanın ardından % 43 oranda bakteriyemi izlenmektedir. Cerrahi olan ve olmayan periodontal tedavilerden sonra bakteriyemi izlenebilmektedir. Bu bakteriyemiler normalde 15 dk.dan daha uzun sürmez ve 2- 5 dk. içinde büyük oranda dağıtılır. Odontojenik bakteriyemi, sakız çiğneme ve diş fırçalama gibi rutin vücut fonksiyonlarından sonra da görülebilmektedir. Tüm bakteriyemiler anlamlı değildir ve kalp dokusu üzerinde ciddi bir yıkıma neden olmayabilir. Odontojenik bakteriyemilerin şiddeti ve insidansı, periodontitis ya da fokal enfeksiyonlarla ilişkili olarak artabilmektedir. Genellikle tüm bakteriyemiler enfektif endokardit gelişimine neden olmaz( Nord ve Heimdahl,1990). Bakteriyemi, bakterilerin yoğun olarak kolonize olduğu mukozal yüzeylerin diş çekimi ve diğer oral cerrahi işlemlerle travmatize edilmesi sonucu ortaya çıkar. Bakteriyeminin derecesi, 62 yüzeydeki mikroorganizma miktarıyla ve cerrahi prosedürün şiddetiyle bağımlıdır (Nord ve Heimdahl,1990). Çeşitli araştırmalar, oral kavitedeki küretaj, subgingival irrigasyon, endodontik tedavi, diş çekimi, fırçalama ve çiğneme gibi işlemlerden sonra çeşitli yollarla kan akımına karıştığını tanımlamışlardır (Geerts ve ark.,2002) .Bu işlemlerin ardından gözlenen bakteriyemi ortalama 10-30 dk. sonra izlenmektedir ve sağlıklı bireylerde klinik olarak çok önem taşımamaktadır (Erverdi ve ark.,1999). Bakteriyemi çoğu vakada düşük derecede izlenmektedir ve genellikle kan dolaşımı 20 dk. içinde steril olmaktadır (Nord ve Heimdahl,1990). İmmün sistemle ilgili olarak, bakteriyeminin bu episodları sağlıklı bireylerde kısa sürelidir ve vücut sıcaklığındaki hafif artış dışında nadiren sistemik semptomlara neden olur. Bununla beraber bazı vakalarda, sistemik sirkülasyondaki oral orijinli bakteriler beyin apsesi, enfektif endokardit ve protetik alet enfeksiyonları gibi ileri sistemik enfeksiyonlara neden olabilirler (Geerts ve ark.,2002). Diğer yandan protetik kalp kapakçığı, önceden geçirilmiş bakteriyel endokardit, kardiyak malformasyonlar, romatoid prolapsusu, sentetik vasküler disfonksiyonlar, mitral kapak greftleri taşıyan bireyler için bakteriyemi ciddi bir risk faktörüdür (Geerts ve ark.,2002). Son yıllarda, anaeroblardan kaynaklı oral enfeksiyonlar oldukça sık gözlenmektedir ve anaeroblardan kaynaklı bakteriyemiye de bazı çalışmalarda rastlanmıştır. Periodontal cep, anaerobik bakterilerin büyümesi için ideal bir ortam oluşturmaktadır(Okabe ve ark.,1995). Actinobacillus actinomycetemcomitans periodontal hastalık için bir patojendir ve mikroorganizma son zamanlarda olarak mikroorganizmadan enfektif tanımlanmıştır. kaynaklı 60 vaka endokardit için Şu kadar, ana bildirilmiştir etken (Nord bu ve 63 Heimdahl,1990). Periodontal cep duvarındaki ülsere cep epiteli, patolojik cep içindeki mikroorganizmaların kolaylıkla derin dokulara ardından da kan sirkülasyonuna karışmasına izin vermektedir. Kolaylıkla travmatize olabileceğinden cep içine yerleştirilen periodontal sondla bakteriyemi oluşabilmektedir. Bunun dışında diş fırçalama gibi rutin günlük alışkanlıklarda bile bir miktar bakteriyemi olduğu tespit edilmiştir. Geerts ve arkadaşlarının ( 2002 ) yaptıkları bir çalışmada, periodontal hastalığı olan ve olmayan bireylerde dikkatli çiğnemeye bağlı oluşan endotoksemiyi değerlendirmişlerdir. Kardiyovasküler hastalık gibi sistemik problemlere periodontitiste, periodontal preinflamatuar bakteriyel cep neden içindeki toksinlerin kan olduğu düşünülen endotoksin akımına gibi geçtiği düşünülmektedir. Çalışmanın sonucunda, özellikle ileri periodontitise sahip bireylerde, kan dolaşımında oral kaynaklı bakteriyel endotoksin varlığı gösterilmiştir. Daly ve arkadaşlarının ( 2001 ) yaptıkları bir çalışmada, full- mouth sondalamaya bağlı gözlenen bakteriyemiyi değerlendirmişlerdir.20 kronik gingivitis, 20 kronik periodontitisli hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Periodontal sondalamaya bağlı olarak kronik periodontitisli hastaların 8’ inde, kronik gingivitisli hastaların 2’ sinde bakteriyemi gözlenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda infektif endokardit riski altında olan bireyler için periodontal sond kullanımı öncesi radyografik değerlendirme yapılarak periodontitisi olan hastalarda antibiyotik proflaksisi önerilmiştir. 64 Lucartorto ve arkadaşlarının ( 1992 ) yaptıkları bir çalışmada, HIV(+) hastalarda periodontal enfeksiyon varlığında ve diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesi işleminin ardından bakteriyeminin tespitini incelemişlerdir. 22 HIV gingivitisli hastanın 7’sinde; 19 HIV periodontitisli hastanın 7’sinde bakteriyemi tespit etmişlerdir. Lofthus ve arkadaşlarının ( 1991 ) yaptıkları çalışmada, diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesinden sonra oluşan bakteriyemi sıklığını azaltmada bakteriyemiye hastada neden bakteriyemi kullanılan olup subgingival olmadığını tespit edilmiştir. irrigasyonun, değerlendirmişlerdir. Bunlardan 10 18 tanesi klorhexidin grubu, 5 tanesi steril su grubu, 3 tanesi yalnız diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesinden sonra gözlenmiştir. Waki ve arkadaşlarının ( 1990 ) yaptıkları çalışmada, diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesinden sonra gözlenen bakteriyemi sıklığına, evde yapılan gargara ve profesyonel subgingival irrigasyonun etkisini değerlendirmişlerdir. Bu işlemlerden sonra, 10 hastada bakteriyemi tespit etmişlerdir. Klorhexidinin subgingival veya oral irrigasyonda kullanımının bakteriyemi sıklığı üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını belirtmişlerdir. Hunter ve arkadaşları, air polishing işleminin ardından oluşan doku yıkımı sonucu oluşabilecek bakteriyemi değerlendirmişlerdir. Bu amaçla 40 hastayı iki gruba ayırıp bir grupta rutin politür işlemi, diğer grupta da air polishing cihazı kullanmışlardır. Deney grubunda 3 hastada, kontrol grubunda ise 7 hastada bakteriyemi tespit edilmiştir. Gruplar arası anlamlı farklılık bulunmazken dental 65 temizlik işleminin bakteriyemi için risk teşkil ettiği bildirilmiştir. Bakteriyeminin plak miktarı ve gingival enflamasyon şiddeti ile orantılı olduğunu belirtmişler ve risk grubundaki hastalar için antibiyotik proflaksisi gerektiğini vurgulamışlardır (Hunter ve ark.,1989). 1.10. Amaç: Periodontal hastalıkların bakteriyel kaynaklı olduğu bilinmektedir. İleri periodontal probleme sahip bireylerde periodontal cep içinde mevcut olan bakterilerin ülsere cep epiteli veya gingival marjin aracılığıyla kan akımına karıştığı gözlenmiştir. Bakteriyemi olarak tanımlanan bu durum, kardiyak problemli hastalarda ve yüksek enfektif endokardit risk grubundaki hastalarda ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Periodontitisli bireylerde, rutin günlük işlemlerin ardından bile bir miktar bakteriyemi gözlenmesi bu hastalar için yüksek standartta oral hijyene sahip olmanın gerekliliğini doğurmaktadır. Rutin işlemlerden ve konvansiyonel periodontal tedaviden sonra gözlenen bakteriyemi varlığının ve şiddetinin tespiti, etken mikroorganizmanın tespiti risk grubundaki hastalar için önem taşımaktadır. Dental işlemlerin ardından, özellikle cerrahi işlemlerden (diş çekimi ) sonra oluşan bakteriyeminin tespiti ile ilgili çok sayıda çalışma mevcuttur. Periodontal tedavi prosedürleri içinden sondla muayene, küretaj, subgingival irrigasyon, politürün ardından bakteriyemi tespiti için çalışılmıştır. Ancak, periodontitisli bireylerde, periodontal tedaviden önce ve periodontal tedavinin ardından diş fırçalamayla 66 oluşan bakteriyemi riskinin tespiti ve periodontal tedavinin bakteriyemi riskinin azalıp azalmayacağına dair yeterli bir çalışma mevcut değildir. Araştırmamızın amacı, periodontal probleme sahip sistemik yönden sağlıklı bireylerde diş fırçalama gibi rutin ağız bakım işleminin ardından, olan periodontal tedavi öncesi ve sonrasında bakteriyemi varlığı ve derecesinin gözlenme riski saptanması, etken mikroorganizmaların tespiti; periodontal tedaviyle bu riskin azalıp azalmayacağını araştırmaktadır. . 67 2.GEREÇ ve YÖNTEM: 2.1. Klinik Değerlendirme: Çalışma, Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Etik Kurulu tarafından etik açıdan uygun olduğuna karar verilerek yürütülmüştür. Çalışmamıza 20’si kronik periodontitis ve 14’sı gingivitis tanısı koyulmuş toplam 34 hasta dahil edildi. Araştırmaya dahil edilen bireylerin yaş aralığı 21-55(ort:37,87) idi. Klinik muayenede ataşman kaybı ve radyografik olarak alveoler kemik kaybı izlenen orta ve derin cep derinliğine sahip en az 8 dişi olan, her segmentte en az 2 dişinde sondalamada kanama değeri pozitif olan bireylere kronik periodontitis tanısı koyuldu. Klinik muayenede 4 mm. den derin cebi olmayan ve Gingival İndeks değeri en az 10 dişinde 1 ve üzeri değerleri alan bireylere ise gingivitis tanısı koyuldu. Alınan ayrıntılı anamnezle; herhangi bir sistemik rahatsızlığı ve düzenli ilaç kullanmayı gerektirecek bir problemi olmayan çalışmaya bireylere başlandı. aydınlatılmış Tedavi onam öncesi ve formları sonrası imzalattırılarak yapılan klinik ölçümlerin standardizasyonu için her hastaya özel oklüzal stendler kullanıldı. 68 Hastalar için hariç bırakılma kriterleri; Yakın zamanda diş çekimi hikayesi olması. Profilaktik antimikrobiyal ajan uygulamasını gerektirecek genel sağlığı etkileyen bir hastalığa sahip olması, Sistemik viral, fungal veya bakteriyel enfeksiyona sahip olanlar, kalp hastalığı, romatizmal hastalıklar, kan hastalığı, diabetes mellitusu olması. Periodontal tedavi öncesi ve sonrasında diş fırçalama öncesi kan kültüründe üreme olanlar, Periodontal tedavi öncesinde diş fırçalama sonrası üreme olmayanlar, Ayrıca; - kardiyolojik açıdan enfektif endokardit riski taşıması, - son 1 ay içinde gribal enfeksiyon geçirmiş olması, - antibiyotik baskısı altında olması, Ayrıntılı olarak alınan anamnezle belirlenmiştir. Bu bireyler de çalışma dışı bırakılmışlardır. Hastanın yaşı, cinsiyeti, şikayeti, daha önceki periodontal hikayesi ve sistemik hastalık bakımından durumu ile ilgili hasta takip formları çalışmaya katılan tüm bireyler tarafından dolduruldu. Hastalar tarafından doldurulan form aşağıda verilmiştir: . 69 NO: ../../….. 1.Ad Soyad: 2.Yaş: 3.Cinsiyet: 4.Eğitim Durumu: 5.Meslek: □ Okumamış □İlkokul □Yükseklisans □Lise □Üniversite 5.Hastanın Şikayeti: 6.Başvuru Sebebi: □Dişeti problemi □Dental problem □Kontrol 7.Ağız temizliği için hangi ürünleri kullanıyorsunuz? □Fırça □Dişipi □Gargara 8.Günde kaç kez dişlerinizi fırçalıyorsunuz? □Kürdan □Diğer □Hiç □1kez □2kez veya daha fazla 9,Günde kaç kez dişipi kullanıyorsunuz? □Düzensiz □Hiç □1kez □2kez veya daha fazla 10.En son ne zaman diş hekimine gittiniz? □Düzensiz □6 ay önce □1 yıl önce □2 yıl önce □5yıl veya daha fazla □ Hiç 11.Diş doktoruna ne sıklıkla gidersiniz? □6 ayda bir □1 yılda bir □ 5 yılda bir 12.Tıp doktoruna ne sıklıkla gidersiniz? □6 ayda bir □1 yılda bir □ Şikayetim olduğunda 5 yılda bir □ Şikayetim olduğunda 13.Diş hekiminiz diş etlerinizde problem olduğunu söyledi mi? □Evet □ □Hayır 14.Dişetlerinizden tedavi gördünüz mü? □Evet □Hayır 15.Şu an dişetlerinizin sağlığı ile ilgili problemiz var mı? □Evet □Hayır 16.Daha önce dişetlerinizden probleminiz oldu mu? □Evet 17.Dişetleriniz kanar mı? □Hayır □Hayır □ Evet arada sırada kanar □Evet sık sık kanar 18.Dişetlerinizin görünümü nasıl? □Normal □Şiş □Çekilmiş □Kırmızı □Soluk □Koyu renk 19.Sizce dişetlerinizin durumu nasıl? 70 □Çok kötü □Kötü □iyi □Çok iyi 20.Tatlı, sıcak , soğuk , ekşi yiyecekler yediğinizde ağrı yapar mı? □Evet 21.Dişleriniz sallanıyor mu? □Evet □Hayır □Hayır 22.Dişleriniz sallanıyorsa bu şikayetiniz ne zaman başladı? □6ay içinde □1sene içinde □2yıl veya fazla □Dişeti tedavisinden sonra 23.Dişleriniz yer değiştirdi mi veya uzadı mı? □Evet □Hayır 24.Yemek yedikten sonra dişlerinizi temizleyene kadar devam eden ağrılarınız oluyor mu? □Evet □Hayır 25.Elma gibi sert yiyecekler yediğinizde dişetleriniz kanar mı? □Evet □Hayır 26.Dilinizle veya elinizde oynadığınızda dişinizde sallanma olur mu? □Evet □Hayır 27.Sabah uyandığınızda yastığınızda ağız kaynaklı kan gördüğünüz oldu mu? □Evet □Hayır 28.Dişeti tedavisinden beklediğiniz sonuçlar nelerdir: 29.Diştaşı temizliği ve gerekirse dişeti tedavisi için sizce yeterli mi ilave olarak gargara veya ilaç tedavisi gerekli midir? □Evet □Hayır 30.Dişeti hastalığı sizce ailesel geçiş gösterir mi? □Evet 31.Daha önce diş çektirdiniz mi? □Hayır □Evet □Hayır 32.Diş çektirdiyseniz hangi sebeple çekilmişti? □Çürük □Sallanma □Hatırlamıyorum 33. Diş hekimine gittiğinizde sık sık diştaşı temizliği ve parlatma yapılır mı? □Evet □Hayır 34.Koku yapan yiyeceklerden yemeseniz bile ağzınızın koktuğunu düşünüyor musunuz? □Evet □Hayır 35.Kötü tat bırakan yiyeceklerden yemeseniz bile ağzınızda kötü tat oluyor mu? □Evet □Hayır 36.Diş gıcırdatma veya sıkma alışkanlığınız var mı? □Evet □Hayır 37.Sabah uyandığınızda çenenizde veya yanaklarınızda ağrı olur mu? □Evet □Hayır 38.Ağzınızda köprü veya kron(kaplama) var mı? 71 □Evet □Hayır 39.Hareketli protez kullanıyor musunuz? □evet □Hayır 40.Hareketli protez kullanıyorsanız kaç yıldır proteziniz var? 41.Ağzınızda dolgulu diş var mı? □Evet □Hayır 42.Ağzınızda kanal tedavili diş var mı? □Evet □Hayır 43. Sigara kullanıyor musunuz? □Evet □Hayır 44.Sigara kullanıyorsanız günde kaç sigara içiyorsunuz? □5veya daha az □6-10arası □ 11-20arası □21veyadaha fazla 45. Tedavi sonuçları sizi ne kadar tatmin etti? Hiç Çok 0 10 72 2.1.1. Klinik İnceleme Parametreleri Hastalara yapılacak olan klinik değerlendirmede kullanılan indeksler; ♦- Plak indeks (PI;Silness&Löe,1964) ♦- Gingival indeks (GI;Löe& Silness,1967) ♦- Sondalamada cep derinliği (CD) ♦- Sondalamada kanama indeksi(SKİ)(BOP) ♦-Sondalamada pü varlığı, ♦- Sondalamada ataşman seviyesi (SAS) ♦-Enfeksiyon riski için periodontal indeks (PIRI) (Geerts ve ark., 2002) olup, her hastada var olan dişlerin 6 yüzeyinden kaydedilmiştir.(mesiobukkal, midbukkal, distobukkal, mesiolingual, midlingual, distolingual) 2.1.1.1.Enfeksiyon riski için periodontal indeks (PIRI) PIRI; Rompen ve ark. tarafından 2001 yılında tanımlanmış bir indeks sistemidir. Anaerobik oral bakteri ve toksinlerinin sistemik yayılım riskinin tespiti amacıyla geliştirilmiştir. Skor 1:Periodontal cep derinliği ve sayısına göre Skor 2:Furkasyon problemlerinin sayısı ve şiddetine göre Her iki skor için penaltı noktası belirlendikten sonra her ikisinin toplamı PIRI değerini verir. Hastalar PIRI değerine göre 3 kategoriye ayrılır: 73 Düşük Risk Grubu→Pırı=0 Orta Risk Grubu→1≤ Pırı≤5 Yüksek Risk Grubu→6 ≤Pırı ≤10 Çizelge 2.1. PIRI Skorlandırma Sistemi PERİODONTAL CEP SKOR 1 5-6 MM.LİK 5’DEN AZ CEP 5-6 MM.LİK 5 YA DA 1 DAHA 2 FAZLA CEP 7-8 MM.LİK 5 DEN AZ CEP 7-8 MM.LİK 5 YA DA 3 DAHA 4 9MM. VEYA DAHA DERİN 3 DEN 5 FAZLA CEP AZ CEP 9 MM. VEYA DAHA BÜYÜK 3 YA 6 DA DAHA FAZLA CEP FURKASYON PROBLEMİ SKOR 2 3 DEN AZ KLAS 1 FURKASYON 1 3 VEYA 3 DEN FAZLA KLAS 1 FURKASYON VEYA 3 DEN AZ KLAS 2 2 FURKASYON 3 VEYA 3 DEN FAZLA KLAS 2 FURKASYON VEYA 3 DEN AZ KLAS 3 3 FURKASYON 3 VEYA 3 DEN FAZLA KLAS 3 FURKASYON 4 PIRI SKORU SKOR 1+SKOR 2 74 Gingivitis ve periodontitis gruplarına ayrılan hastaların ilk ölçümlerinden bir gün sonra ilk kan örnekleri alınıp 3 dakika boyunca diş fırçalama işlemi yaptırıldıktan en geç 3 ila 5 dakika sonrasında ikinci kan örnekleri alındı. Fırçalama öncesi kan örneklerinde üreme olan ve fırçalama sonrası kan örneklerinde üreme olmayan hastalar araştırma dışında bırakıldılar. Fırçalama öncesi kan örneklerinde üreme olmayan ancak fırçalama sonrası kan örneklerinde üreme olan hastalara ise gerekli cerrahi olmayan periodontal tedaviler uygulandı. Tedavi planmasında kronik periodontitisi olan bireyler için ağız dört kadrana bölünerek kök yüzeyi düzleştirmesi işlemleri dört seansta tamamlanmıştır. Cerrahi olmayan periodontal tedavinin ardından, son seansta dişlerin politürü bitiminin ve kontrolleri yapılmış, hastaya 1 ay sonrası için randevu verilmiştir. Gingivitis grubundaki bireyler içinse oral hijyen eğitimi verilmesinin arından diştaşı temizliği yapılmıştır. Yalancı cebe sahip olan gerekli vakalarda sorunlu bölgeler için subgingival detartraj işlemi uygulanmıştır. 1 ay sonraki kontrollerde tespit edilen problemli bir bölge yoksa venöz kan örnekleri aynı şekilde sol koldan 16 ml. başlangıç kan örneği alınıp, diş fırçalama işleminin ardından yine sol koldan 16 ml. ve sağ koldan 8 ml. venöz kan örneği diş fırçalamanın ardından 3 ile 5 dk. arasında alınarak başlangıçtaki işlem tekrarlanmıştır. 1 gün sonra tekrar hasta çağrılmış ve son klinik ölçümler alınmıştır. Alınan venöz kan örnekleri bakteriyemi varlığının tespiti, periodontal bakteriyemi üzerindeki etkisi açısından değerlendirilmiştir. tedavinin 75 Çizelge 2.2.Araştırma Protokolu Hasta seçimi (Gingivitis-kronik periodontitis) Başlangıç kan örneklerinin toplanması Sol kol fırçalama öncesi 16 mlt. 3 dk. Diş fırçalama (3-5 dakika içinde) sol kol fırçalama sonrası16 mlt. Pozitif sonuç sağ kol 8 mlt. negatif sonuç Periodontal tedavi 1ay sonra ikinci kan örneklerinin toplanması 76 2.2.Kan alma tekniği: Araştırmanın başlangıcında ve klinik iyileşme sağlandıktan sonra her iki grup için de; hastalardan 16 ml. ilk kan örneği sol koldan alındı ve ardından hastalara 3 dakika boyunca diş fırçalama işlemi yaptırıldı. Daha sonra 3 ile 5 dk. arasında beklenerek sol koldan 16 mlt. ve sağ koldan 8 ml. daha kan alındı. Bu arada alınan kan örnekleri şu şekilde şişelere yerleştirildi: 77 Çizelge 2.3. Toplanan Kan Örneklerinin Şematik Planı 8 ml. anerob şişe Fırçalama öncesi sol koldan alınan 16 ml. kan Fırçalama sonrası sol koldan alınan 16 ml. kan 8 ml. aerob şişe 8 ml. anaerob şişe 8 ml. aerob şişe Fırçalama sonrası sağ koldan alınan 8 ml. kan 8 ml. aerob şişe 78 Kan örnekleri, tek bir hemşire tarafından alındı ve Cilt ve ortam kontaminasyonunun engellenmesi amacıyla boş ve temiz bir odada sadece hemşire, hasta ve doktorun bulunduğu sırada toplandı. Hemşire, maske ve eldiven kullanarak hiç konuşulmadan örnekleri aldı. Kan alınacak kol her seferinde cilt dezenfektanı ile kan alımından önce silindi. Kol silinirken dezenfektanlı spanç tek hareketle yukarıdan aşağıya doğru hareket ettirilerek cilt kontaminasyon riskini en aza indirmek amaçlandı. Alınan kan örneği o sırada üstündeki koruma kapağı açılan kan kültür şişelerine aktarıldı ( Resim 2.1. –a,b,c,d-). Daha sonra da, en kısa süre içinde A.Ü. İbn-i Sina Hastanesi Merkez Laboratuarı’ na ulaştırıldı. Kayıtları yapıldıktan sonra BACTEC 9050 cihazına yerleştirildi. -a- -b- 79 -c- -d- Resim 2.1.(a) kolun dezenfektanla silinmesi, (b-c) kan örneğinin alınışı, (d) kan kültür şişesine aktarımı Diğer koldan ayrıca 8 ml. kan örneği alınmasının sebebi, oluşabilecek kontaminasyona bağlı olarak gözlenen bakeri üremesini ekarte edebilmek amacıyladır. 2.3.Kan Kültür Sistemi: Kan örneklerinin taşınması ve saklanmasında Bactec 9050 ile uyumlu olan özel kan kültür şişeleri kullanılmıştır. Bu şişeler aerob ve anaerob mikroorganizmalar için ayrıca özelleştirilmiştir. Kan kültür şişelerine kan örneklerinin aktarılmasının ardından hızlıca Bactec9050 sistemine yerleştirildi ve cihazdan pozitif alarm gelmesi beklendi. 80 Resim 2.2. ve resim 2.3. de Bactec sistemle uyumlu BACTEC Plus aerobic/F ve Plus Anaerobic/F kan kültür şişeleri gösterilmektedir. Resim 2.2. Kan kültür şişeleri Sol taraftaki aerob, sağ taraftaki Resim2.3. Alınan kan örnekleri şişelere aktarıldı. anaerob mikroorganizmalar için kullanıldı. Resim 2.4.’ de görülen bu cihaz; şişelerin hemen altında bulunan sensörler aracılığıyla kan kültür şişelerinde üreme olduğu taktirde alarm vermektedir. Şişelerde üreme olduğu takdirde şişe içindeki oksijenasyonun değişmesinin ardından sensörler uyarılır ve pozitif alarm verir. 81 Resim 2.4. Bactec9050 Kan örnekleri, inkübasyon ve tarama periyotları için BACTEC floresan maddesi konmuş şişelere test edilmesi amacıyla inoküle edildi. Her şişe mikroorganizmaların üremesi sonucu açığa çıkan CO2 oranının artışını tespit edecek kimyasal sensörler içermektedir. Sensörler her 10 dakikada bir floresandaki artışı monitörize eder. Bu floresan artışı mevcut CO2 oranıyla doğru orantılıdır. Pozitif sonuç şişede üreyen mikroorganizma varlığını göstermektedir. Eğer BACTEC şişelerinin içine inoküle edilen örnekte, mikroorganizmalar mevcutsa mikroorganizmaların metabolize ettiği ürünlerden çıkacaktır. Ardından sistem pozitif alarm verecektir. CO2 açığa 82 2.4. Mikrobiyolojik Değerlendirme: Pozitif alarm vermeyen kan kültür şişeleri üreme olmadığından dolayı; herhangi bir işleme tabi tutulmazken, pozitif alarm veren kan kültür şişeleri aerob veya anaerob koloni üretmek amacıyla uygun besi yerlerine yerleştirildi. Aerob mikroorganizmalar için kanlı agar ve EMB besi yerleri kullanılırken, anaerob mikroorganizmalar için schaedler agar kullanıldı. 2.4.1. Kullanılan Besi Yerleri: 2.4.1.1.Kanlı Agar: Dehidre besiyeri 40 g/l konsantrasyonda olacak şekilde gerekirse ısıtılarak distile su içinde eritilip otoklavda 121 oC ‘da 15 dakika sterilize edilip, otoklav çıkışında 50 oC ‘a soğutulur ve %5 oranında defibrine koyun kanı ilave edilir, karıştırılır ve petri kutularına dökülür. Kan ilave edilmiş besiyeri buzdolabında en çok 3 ay depolanabilir. Standart ekimden ve inkübasyondan sonra kanlı agar petrileri hemoliz açısından değerlendirilir. S. aureus tipik ß hemoliz oluşturur. 500 g olan bir kutu dehidre besiyeri ile %5 kan ilave edilmek üzere ve 12,5 ml/ petri kutusu hesabı ile 1050 petri kutusu elde edilir (Black ve Buskırk,1973). 83 Resim 2.5. kanlı agar besi yeri 2.4.1.2.EMB Agar: Dehidre besiyeri 36 g/l konsantrasyonda destile su içinde ısıtılarak eritilir, otoklavda 121 oC ‘da 15 dakika sterilize edilip petrilere dökülür. Besiyerindeki boyalar refakatçı floranın gelişimini baskılar. Bu besiyeri, bileşimindeki laktoz ve sakkaroz nedeni ile asıl olarak her iki karbohidrat bakımından da negatif olan Salmonella ve Shigella ‘nın ayrımı için geliştirilmiş olmakla beraber, yaygın olarak koliform grup bakteri sayımında ve E. coli tanımlanmasında kullanılmaktadır. 35 –37 oC ‘da 24 saat inkübasyon sonunda saydam, amber renkli koloniler Salmonella ve Shigella gibi laktoz ve sakkaroz negatif bakterileri, menekşe renkli ve yansıyan ışıkla yeşilimsi metalik parlak görülen koloniler E. coli ‘yi, pembe – menekşe renkli, mukoid, gri kahverengi merkezli koloniler Enterobacter, Klebsiella ve diğer koliformları gösterir. 500 g olan 1 kutu besiyeri ile 12,5 ml/petri hesabı ile 1111 adet petri kutusu hazırlanır. Bu besiyerinin Levine tarafından modifiye edilmiş formu olan Levine EMB agar (Merck 1.01342) yukarıdaki özelliklere ilaveten Candida albicans ‘ın hızlı tanımlanmasında kullanılır (Harrıs ve Teague,1916). 84 Resim 2.6. EMB besi yeri 2.4.1.3.Schaedler Agar: Anaerobik mikroorganizmaların kültüründe kullanılır. Anaerobik bakteriler travma veya cerrahi sonrası yara enfeksiyonları, menenjit, endokardit ve bakteriyemi gibi çeşitli insan enfeksiyonlarından sorumludur. Anaerobik mikroorganizmaların yaşamlarını devam ettirebilmeleri oksijen hasiyetlerine, beslenme ortamlarına, kültür ortamlarına ve inkübasyon süresi ve ısıya bağımlıdır. Schaedler agar, anaerobik mikroorganizmaların üremesi için standart prosedüre uygun bir besi yeridir (Balows ve ark., 1991). Anaerob ortam yaratılması amacıyla; anaerob üreme olan örnekler koloni üretilmesi için Genbox anaerob jara yerleştirilip yeterli koloni oluşana kadar beklendi. Aerob besi yerlerinde inkübasyon süresi 24 saat iken, anaerob besi yerindeki inkübasyon süresi 48 saat olarak belirlendi. Besi yerlerinde koloni oluşmasının ardından; uygun görülen koloni, öze ile alınarak tiplendirme amacıyla kullanılan API kitleri ile muamele edildi. Bu amaçla kullanılan olan kitler; 85 Aerob mikroorganizmalar için: Streptokok tayininde→API-20 Strep Stafilokok tayininde→Plazma koagülaz Anaerob mikroorganizmalar için→API-20A olarak tercih edilmiştir.( Resim 2.7.) Resim 2.7. API Kitleri Bu araştırmanın mikrobiyolojik bölümü A.Ü. İbn-i Sina Hastanesi Merkez Laboratuarı’nda yürütülmüştür. 2.1.5. Veri Analiz Yöntemleri Çalışmanın sonucunda elde edilen tüm klinik verilerin ve hesaplanan değerlerin analizi, bilgisayar ortamında SPSS for Windows 10.0 istatistiksel analiz programı kullanılarak yapılmıştır. 86 Her grup için yaş cinsiyet ve sigara kullanımı açısından dağılımları gösterilmiştir. Teşhise göre ve genel olarak tüm gruptaki klinik indekslerin bakteriyemi ile ilişkisi Mann Whitney U testi ile incelenmiştir. Üreme olan bireylerde tedavi öncesi ve sonrası klinik indeks değişimlerinin değerlendirilmesi Wilcoxon Signed Rank testi ile yapılmıştır. PIRI değişimlerinin incelenmesinde Ki Kare testi (Chi- Square) uygulandı. . 87 3. BULGULAR: 3.1. Demografik Bulgular: Çalışma populasyonundaki demografik özellikler çizelge 3.1. ve çizelge 3.2.’ de verilmiştir. Populasyondaki yaş aralığı 21-55 yaş arasındadır. Yaş ortalaması 37,8’ dir. Çizelge 3.1. Populasyondaki yaş dağılımı YAŞ n Minimum Maksimum ortalama standart sapma 34 21,00 55,00 37,8235 8,32474 Çalışmaya dahil edilen toplam 34 hastadaki cinsiyet dağılımı ve yüzdesi çizelge 3.2.’ de gösterilmiştir. Toplam 34 hastanın 21’ i kadın, 13’ ü erkekti. Çizelge 3.2. Cinsiyetin dağılımı cinsiyet dağılım Yüzde Kadın 21 61,8 Erkek 13 38,2 Total 34 100,0 88 Çizelge 3.3. de deneklerin sigara alışkanlığına ait dağılım izlenmektedir. Gingivitis grubunda sigara içmeyen bireyler %71,4’ ünü oluştururken periodontitis grubunda bu oran %60’ tır. Çizelge 3.3. deneklerin sigara alışkanlıklarına ait dağılım Gingivitis 0 1 2 3 4 total Periodontitis 0 1 2 3 4 total Dağılım 10 Yüzde 71,4 1 2 1 0 14 12 7,1 14,3 7,1 0 100,0 60,0 2 3 2 1 20 10,0 15,0 10,0 5,0 100,0 : 3.2. Biyometrik Bulgular: Çalışma grubundaki mevcut hastaların 14’ ü gingivitis, 20’ si periodontitis teşhisi konan bireylerdir. Gingivitis grubu populasyonun % 41.2’ sini oluştururken, periodontitis grubu % 58.8’ ini oluşturmaktadır. Hasta dağılımı, çizelge 3.4.’ te verilmiştir. 89 Çizelge 3.4. Teşhise göre hasta dağılımı Teşhis Dağılım Yüzde Gingivitis 14 41,2 Periodontitis 20 58,8 Total 34 100,0 Çizelge 3.5. de teşhise göre cinsiyet dağılımı izlenmektedir. Gingivitis grubunun % 57,1’ i kadınken periodontitis grubunun % 65’ ini kadınlar oluşturmaktadır. Her iki grupta da kadınlarda yoğunluk izlenmektedir. Çizelge 3.5.teşhise göre cinsiyet dağılımı Gingivitis kadın Dağılım 8 Yüzde 57,1 6 42,9 14 100,0 13 65,0 7 35,0 20 100,0 erkek toplam Periodontitis kadın Erkek toplam Tüm çalışma grubunda üreme olan bireylerin sayısı çizelge 3.7.’ de gösterilmektedir. Tedavi öncesi diş fırçalama işleminin ardından bireylerin % 29,4’ ünde bakteriyemi gözlenmiştir. 90 çizelge 3.7.bakteriyemi gözlenen bireylerin sayısı Kan sonucu Dağılım Yüzde Üreme yok 24 70,6 Üreme var 10 29,4 34 100,0 Total Çizelge 3.8 de bakteriyemi gözlenen bireylerde üreyen mikroorganizmalar listelenmiştir. Çalışmada toplam 12 bireyin kan kültür örneklerinde üreme olmuş, ancak bu deneklerden 2’sinde üreyen mikroorganizmalar bacillus türleri olup cilt flora kontaminasyonu olarak değerlendirildiğinde istatistiksel incelemeye dahil edilmemiştir. Çizelge 3.8. Üreyen Mikroorganizmalar Hasta no teşhis cins üreme zamanı üreyen m.org. 1 periodontitis anaerob fs/bl propıonı acnes 2 periodontitis aerob fs/bl Staf.hominis 3 periodontitis aerob fs/bl Staf.spieces 6 periodontitis anaerob fs/bl Veillonella parvula Bifidobacterium spp 9 periodontitis aerob fs/bl Bacillus spp** kogulaz negatif stafilokok 21 gingivitis aerob fs/bl microkok 23 gingivitis aerob fs/bl gr(+) basil difteroid 25 28 gingivitis gingivitis anaerob anaerob fs/bl St. Constellatus fs/bl St. Constellatus St.milieri 30 gingivitis anaerob fs/bl St.mitis 91 Çizelge 3.9.’de üreme olan ve olmayan bireylerin teşhise göre dağılımı izlenmektedir. Buna göre gingivitis grubundaki bireylerin %35,7’ sinde periodontitis grubundaki bireylerin %25’inde üreme olmuştur. İstatistiksel olarak bakteriyemi gözlenen bireylerde teşhisle bakteriyemi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır ( p>0,05). Çizelge 3.9. üreme olan ve olmayan bireylerin teşhise göre dağılımı Gingivitis sayı yüzde Periodontitis sayı yüzde Total sayı yüzde Üreme yok 9 %64,3 15 %75,0 24 %70,6 Üreme var 5 %35,7 5 %25,0 10 %29,4 total 14 %100,0 20 %100,0 34 %100,0 Çizelge 3.10.’da üreme olan ve olmayan bireylerin cinsiyete göre dağılımı izlenmektedir. erkeklerinse %38,5’ Buna inde göre üreme kadınların olmuştur. %33,3’ İstatistiksel ünde olarak bakteriyemi gözlenen bireylerde cinsiyetle istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır ( p>0,05). 92 Çizelge 3.10.Üreme olan ve olmayan bireylerin cinsiyete göre dağılımı Kadın Erkek Total Üreme yok 15 %71,4 9 %69,2 24 %70,6 sayı yüzde sayı yüzde sayı yüzde Üreme var 6 %28,6 4 %30,8 10 %29,4 total 21 %100,0 13 %100,0 34 %100,0 Çizelge 3.11.’da üreme olan ve olmayan bireylerin sigara kullanma alışkanlıkları ile dağılımı izlenmektedir. Sigara içmeyen bireylerin %40,9’unda bakteriyemi gözlenirken sigara içen bireylerin % 25’ inde bakteriyemi alışkanlıkları gözlenmemiştir. arasında Bakteriyemi istatistiksel ile olarak sigara anlamlı kullanma bir ilişki bulunamamıştır ( p>0,05). Çizelge 3.11. Üreme olan ve olmayan bireylerin sigara kullanma alışkanlıkları Sigara içmeyen Sigara içen Total sayı yüzde sayı yüzde sayı yüzde Üreme yok 14 %63,6 10 %83,3 24 %64,7 Üreme var 8 %36,4 2 %16,7 10 %35,3 total 22 %100,0 12 %100,0 34 %100,0 Çizelge 3.12. de periodontitis grubundaki hastalarda, bakteriyemi gözlenen ve gözlenmeyen gruplardaki PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri arasındaki ilişki izlenmektedir. Periodontitis grubunda 93 üreme olan bireylerde gingival indeks ortalamaları daha yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır ( p>0,05). Çizelge 3.12.Periodontitis grubunda PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri Üreme yok n Ortalama Median Minimum Maksimum Üreme var n Ortalama Median Minimum Maksimum Toplam n Ortalama Median Minimum Maksimum Plak indeks 15 2,110 2,114 1,43 2,54 5 2,038 1,857 1,43 2,90 20 2,092 2,105 1,43 2,90 Gingival indeks 15 1,434 1,440 1,02 1,77 5 1,508 1,565 1,23 1,91 20 1,453 1,449 1,02 1,91 Cep derinliği 15 3,032 2,759 1,72 4,38 5 2,388 2,419 1,52 3,03 20 2,871 2,690 1,52 4,38 Ataşman seviyesi 15 2,41 1,845 1,24 4,25 5 1,689 1,724 1,30 2,19 20 2,231 1,783 1,24 4,25 Çizelge 3.13. de ise gingivitis grubundaki hastalarda, bakteriyemi gözlenen ve gözlenmeyen gruplardaki PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Gingivitis grubunda üreme olan bireylerde plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyeleri ortalamaları daha yüksek olmasına rağmen istatistiksel ( p>0,05). olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır 94 Çizelge 3.13.Gingivitis grubunda PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri Üreme yok n Ortalama Median Minimum Maksimum Üreme var n Ortalama Median Minimum Maksimum Toplam n Ortalama Median Minimum Maksimum Plak indeks 9 2,335 2,380 1,66 2,85 5 2,287 2,369 1,90 2,81 14 2,318 2,374 1,66 2,85 Gingival indeks 9 1,392 1,355 1,12 1,68 5 1,462 1,463 1,31 1,56 14 1,417 1,443 1,12 1,68 Cep derinliği 9 3,794 3,779 2,75 4,49 5 3,982 3,935 3,51 4,44 14 3,861 3,870 2,75 4,49 Ataşman seviyesi 9 3,364 3,154 2,36 4,95 5 3,401 3,580 2,59 3,69 14 3,377 3,377 2,36 4,95 Çizelge 3.14. de tüm çalışma grubunda, bakteriyemi gözlenen ve gözlenmeyen bireylerdeki PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır ( p>0,05). 95 Çizelge 3.14.Tüm çalışma grubunda PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri Üreme yok n Ortalama Median Minimum Maksimum Üreme var n Ortalama Median Minimum Maksimum Toplam n Ortalama Median Minimum Maksimum Plak indeks 24 2,194 2,177 1,43 2,85 10 2,163 2,075 1,43 2,90 34 2,185 2,174 1,43 2,90 Gingival indeks 24 1,418 1,417 1,02 1,77 10 1,485 1,496 1,23 1,91 34 1,438 1,446 1,02 1,91 Cep derinliği 24 3,318 3,721 1,72 4,49 10 3,185 3,267 1,52 4,44 34 3,279 3,639 1,52 4,49 Ataşman seviyesi 24 2,769 2,976 1,24 4,95 10 2,545 2,392 1,30 3,69 34 2,703 2,873 1,24 4,95 Çizelge 3.15. de tüm çalışma grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri izlenmektedir. Tedavi öncesi bakteriyemisi olan tüm bireylerin tedavi öncesi ve sonrası plak indeks ve gingival indeksteki bulunmuştur (p<0,05). değişimler istatistiksel olarak anlamlı 96 Çizelge 3.15. tüm çalışma grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri PI-1 PI-2 GI-1 GI-2 CD-1 CD-2 AS-1 AS-2 N 10 10 10 10 10 10 10 10 Ortalama 2,16 3 2,07 5 0,46 1 1,43 0,39 4 0,33 3 0,17 6 0,27 1,48 5 1,49 6 0,19 6 1,23 0,33 9 0,34 2 0,09 1 0,21 3,18 5 3,26 7 0,95 0 1,52 2,18 6 1,97 5 0,69 4 1,51 2,54 5 2,39 2 0,97 7 1,30 2,14 9 1,98 9 1,00 7 1,13 2,90 0,86 1,91 0,48 4,44 3,28 3,69 3,63 Median Standart sapma Minimum Maksimu m Çizelge 3.16. de periodontitis grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri izlenmektedir. Yine tedavi öncesi bakteriyemisi olan tüm bireylerin tedavi öncesi ve sonrası tüm klinik indekslerindeki bulunmuştur (p<0,05). değişimler istatistiksel olarak anlamlı 97 Çizelge 3.16. periodontitis grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri PI-1 PI-2 GI-1 GI-2 CD-1 CD-2 AS-1 AS-2 N 5 5 5 5 5 5 5 5 Ortalama 2,28 7 2,36 9 0,36 9 1,90 0,43 4 0,32 7 0,24 2 0,27 1,46 2 1,46 3 0,09 7 1,31 0,35 1 0,37 7 0,11 0 0,23 3,98 2 3,93 5 0,35 4 3,51 1,58 9 1,60 3 0,08 3 1,51 3,40 1 3,58 0 0,45 4 2,59 1,24 9 1,25 2 0,10 4 1,13 2,81 0,86 1,56 0,48 4,44 1,71 3,69 1,37 Median Standart sapma Minimum Maksimu m Çizelge 3.17. da gingivitis grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri izlenmektedir. Yine tedavi öncesi bakteriyemisi olan tüm bireylerin tedavi öncesi ve sonrası plak indeks,gingival indeks ve ataşman seviyesi değişimleri istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). 98 Çizelge 3.17. gingivitis grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri PI-1 PI-2 GI-1 GI-2 CD-1 CD-2 AS-1 AS-2 N 5 5 5 5 5 5 5 5 Ortalama 2,038 Median Standart sapma Minimum Maksimum 1,508 0,327 2,388 2,784 1,689 3,049 0,355 1,857 0,340 1,565 0,333 2,419 2,702 1,724 2,876 0,552 0,085 0,276 0,078 0,566 0,429 0,337 0,494 1,43 0,27 1,23 0,21 1,52 2,24 1,30 2,60 2,90 0,46 1,91 0,43 3,03 3,28 2,19 3,63 Çizelge 3.18. de çalışmaya dahil edilen tüm bireylerde sondalamada kanama ve pü değerlerinin bakteriyemi ile ilişkisi değerlendirilmiştir. Her iki klinik değerlendirme için de her bir bireydeki toplam etkilenmiş bölge sayısı toplamı üzerinden median değerleri istatistiksel değerlendirmeye alınmıştır. Yapılan değerlendirmede istatistiksel olarak anlamlılık bakteriyemi gözlenen bulunamamıştır bireylerde sondalamada bakteriyemi olmayan bireylere göre daha yüksektir. (p>0,05). Fakat kanama değeri 99 Çizelge 3.18. tüm bireylerde sondalamada kanama ve pü değerlerinin bakteriyemi ile ilişkisi Bakteriyemi(-) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Bakteriyemi(+) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Toplam N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum bop 24 95,37 30,71 100,00 38,00 151,00 10 108,80 36,70 125,50 41,00 146,00 34 99,32 32,60 101,00 38,00 151,00 pü 24 8,33 9,43 5,00 0,00 30,00 10 5,30 5,31 4,50 0,00 13,00 34 7,44 8,47 4,50 0,00 30,00 Çizelge 3.19. de ise gingivitis grubundaki bireylerde bakteriyemi ile sondalamada kanama (BOP) ve pü arasındaki ilişki incelenmiştir. İstatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir (p>0,05). 100 Çizelge 3.19. gingivitis grubundaki bireylerde bakteriyemi ile sondalamada kanama (BOP) arasındaki ilişki Bakteriyemi(-) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Bakteriyemi(+) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Toplam N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Çizelge 3.20. bakteriyemi ile da bop 9 81,55 34,51 100,00 38,00 120,00 5 81,80 34,01 92,00 41,00 123,00 14 81,64 32,99 96,00 38,00 123,00 periodontitis sondalamada tanısı kanama pü 9 0,00 0,00 0,00 0,00 0,00 5 2,40 5,36 0,00 0,00 12,00 14 0,85 3,20 0,00 0,00 12,00 konmuş ve pü olan bireylerde arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. İstatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik tespit edilememiştir (p>0,05). 101 Çizelge 3.20. periodontitisli bireylerde bakteriyemi ile sondalamada kanama ve pü arasındaki ilişki Bakteriyemi(-) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Bakteriyemi(+) N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum Toplam N Ortalama Standart sapma Median Minimum Maksimum bop 15 135,80 25,93 100,00 57,00 151,00 5 135,80 7,22 136,00 128,00 146,00 20 111,70 26,64 120,50 57,00 151,00 pü 15 13,33 8,65 13,00 2,00 30,00 5 8,20 3,70 9,00 4,00 13,00 20 12,05 7,95 10,50 2,00 30,00 Çizelge 3.21. de periodontitisli bireylerde üreme olan ve olmayan gruplarda PIRI skorlarının dağılımı izlenmektedir. Üreme olan toplam 5 hastanın 3’ ünde PIRI skoru 6 dır.bu hastalar yüksek risk grubuna girmektedirler. Üreme olmayan gruptaki yüksek risk grubuna dahil olan hasta sayısı 1’ dir. 102 Çizelge 3.21. PIRI skorları dağılımı Üreme yok PIRI-3 N 4 Yüzde 26,7 PIRI-4 N 7 Yüzde 46,7 PIRI-5 N 3 Yüzde 20 PIRI-6 N 1 Yüzde 6,7 TOPLAM N 15 Yüzde 100,0 Üreme var 0 0,0 2 40 0 0,0 3 60 5 100,0 toplam 4 20 9 45 3 15 4 20 20 100,0 Çizelge 3.22. de PIRI ya göre orta ve yüksek risk grubundaki dağılımın bakteriyemi ile ilişkisi gösterilmektedir. Bakteriyemi gözlenen hastaların %60’ı yüksek risk grubundayken, bakteriyemi gözlenmeyen hastaların %6,7’si yüksek risk grubundadır. İki grup arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0,05). Çizelge 3.22. PIRI ya göre orta ve yüksek risk grubundaki dağılımın bakteriyemi ile ilişkisi PIRI-orta risk grubu(=3-4-5) N Yüzde PIRI-yüksek risk grubu(=6) N Yüzde Toplam N Yüzde Üreme yok Üreme var Toplam 14 93,3 2 40,0 16 80,0 1 6,7 3 60,0 4 20,0 15 100,0 5 100,0 20 100,0 103 Çizelge 3.23. değerlerinin de periodontal tedavi öncesine tedavinin göre ardından dağılımı değişen izlenmektedir. PIRI Bu sonuçlara göre, üreme olan grupta periodontal tedavi öncesi yüksek risk grubunda olan 3 birey tedavinin ardından orta risk grubuna düşmüştür. PIRI skoru 6 olan 3 bireyin skorları 2,3 ve 5 değerlerine değişmiştir. PIRI skoru 4 olan iki birey de 2 skoruna düşmüştür. Çizelge 3.23. Periodontal tedavinin değerlerinin tedavi öncesine göre dağılımı ardından değişen PIRIİLK-4 PIRISON 2 2 PIRISON 3 0 PIRISON 5 0 PIRIİLK- 6 1 1 1 PIRI 104 4.TARTIŞMA: Hekimlerin temel görevi insanların yaşam süresini uzatmak ve özellikle bu sürenin kalitesini yükseltmektir. Ağız ve diş kaynaklı enfeksiyonlar ise hem yaşam kalitesini düşürmekte, hem de bazı durumlarda yaşam için ciddi tehdit oluşturmaktadırlar. Geçici bakteriyemi de bunlardan biridir. Geçici, düşük seviyeli bakteriyemi, özel risk taşıyan hastalar dışında asemptomatiktir. Bulgu verdiğinde, taşipne, titreme, ateş ve abdominal ağrı, bulantı, kusma ve diyare gibi gastrointestinal sistem değişiklikleri gösterir. Kronik hastalığı olan veya immün sistemi baskılanmış bireylerde garam negatif bakteriyemi yaygın olarak gözlenebilir. Ek olarak, aerobik basil, anaerob ve mantar kaynaklı da kan dolaşım sistemi enfeksiyonları gelişebilir. Ağız enfeksiyonları, özellikle risk grubu hastalarda sadece dental girişimler sırasında değil rutin ağız bakım işlemleri sırasında bile bakteriyemi kaynağı olarak gösterilmişlerdir ( Carmona ve ark.,2002;Christan ve ark.,2002). Araştırmamızda sadece diş fırçalama sırasında bireylerin karşılaşacakları bakteriyemi riskini ve bu riskin periodontal sağlık oluşturularak azaltılıp azaltılamayacağını incelemeyi hedefledik. Sistemik yönden sağlıklı bireylerde genelde ağız kaynaklı bakteriyemi ciddi bir tehdit oluşturmazken sistemik açıdan risk taşıyan hastalarda bu tehdit artmaktadır. Bu nedenle risk grubu hastalara uygulanacak dental tedaviler öncesi antibiyotik profilaksisine ihtiyaç vardır. Antibiyotik profilaksisi altındaki hastalarda bakteriyemi 105 varlığını ortaya koyamayacağımız için de çalışmamızı sistemik yönden sağlıklı bireyler üzerinde yürüttük. Dental işlemler sonrası görülen bakteriyemi sağlıklı bireylerde nadiren 15 dakikadan daha uzun sürer ve çoğunlukla 3-5 dakika içersinde gözlenir, çoğu hastada kan dolaşımı 20 dakika içersinde steril olmaktadır (Sande ve ark., 1984). Bu nedenle biz de kan örneklerini fırçalama sonrası 3-5 dakika içerisinde aldık. Mikrobiyolojik yöntem olarak kullandığımız API sistemleri (bio Merieux, France) bu tür çalışmalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Hasasiyeti ve güvenilirliği ispatlanmıştır(Kinane ve ark.,2005; Lucartorto ve ark.,1992; Lucas ve ark.,1999; Coulter ve ark., 1990; Messini ve ark.,1999). Çalışmaya dahil edilen 34 bireyin diş fırçalama sonrası 10’ unda (%29,4) bakteriyemi gözlenmiştir. Bu hastalar dışında iki hastada da kan kültür örneklerinde üreme gözlenmiştir; ancak üreyen mikroorganizmalar bacillus türleri olup cilt florasında gözlenen mikroorganizmalardır ve cilt flora kontaminasyonu olduğundan dolayı bu iki hasta bakteriyemi grubunda değerlendirilmeyip araştırma dışı bırakılmıştır. Diş fırçalama sonrası oluşan bakteriyemi yi inceleyen Hartzell ve arkadaşları (2005) sistemik olarak sağlıklı 30 bireyde diş fırçalama işleminin ardından bakteriyemi varlığını değerlendirmişlerdir. Hastalardan aldıkları toplam 180 kan kültür örneğinden 3’ünde üreme gözlenmiş, fakat her 3’ünün de cilt flora kontaminasyonu olduğunu bildirmişlerdir. Sonuçta bu çalışmada gerçek bakteriyemi 106 yüzdesi 0 olarak bulunmuştur. Bu oran literatürdeki diğer çalışmalara göre oldukça düşüktür. Kinane ve arkadaşlarının 2005 yılında yaptıkları çalışmada, toplam 30 gönüllü bireyde periodontal işlemlerin ardından bakteriyemi varlığını incelemişlerdir. Kültür metodu kullanarak bakteriyemi sıklığı değerlendirmesinde ultrasonik temizliğin ardından %13, periodontal sondalamada %20 ve diş fırçalama işleminin ardından %3 olarak bulunmuştur. PCR metoduyla bakıldığında ise ultrasonik diş temizliğinin ardından %23, periodontal sondalamanın ardından %16 ve diş fırçalama işleminin ardından %13 olarak tespit edilmiştir. Nord ve Heimdahl’a göre bakteriyemi derecesi yüzeydeki mikroorganizma miktarıyla ve cerrahi işlemin şiddetiyle ilişkilidir. Bhanji ve arkadaşlarının 2002’ de yaptıkları bir araştırmada manuel diş fırçası ile Sonicare diş fırçası kullanımı sonucu gözlenen bakteriyemi yi karşılaştırmışlardır. 50 sağlıklı çocuğun dahil edildiği çalışmada manuel diş fırçası ile gözlenen bakteriyemi oranı %46, Sonicare diş fırçası ile gözlenen bakteriyemi oranı %78 olarak bulunmuştur. Literatürde çeşitli araştırmalar, oral kavitedeki küretaj, subgingival irrigasyon, endodontik tedavi, diş çekimi, fırçalama ve çiğneme gibi işlemlerden sonra mikroorganizmaların kan akımına karıştığını tanımlamışlardır. Schlein ve arkadaşları, diş fırçalama sonrası %25, Wilson ve Van Scoy diş ipi kullanımı sonrası %20 işlemlerde %22-40’lık ve dental oranlarında bakteriyemi rapor etmişlerdir. Lucas ve arkadaşları 1999 yılında yaptıkları çalışmada, diş temizliği işlemlerinin ardından toplam 52 bireyin %39’unda diş fırçalama sonrası bakteriyemi gözlemişlerdir. 107 Bizim çalışmamızda %29,4 oranında diş fırçalama sonrası bakteriyemi izlendi. Bu miktar literatürde bildirilen diş fırçalama sonrası gözlenen göstermektedir. sonuçların . bazı bakteriyemi Çalışmamızda olması ise elde hasta yüzdeleri ettiğimiz ile farklılık bulgudan popülasyonunun, farklı uygulanan bakteriyolojik inceleme yöntemlerin farklı olması yada fırçalama sonrası kan alma sürelerinin farklılığından kaynaklanmış olabilir. Çalışmamızda toplam 10 bireyde üreyen mikroorganizmalar çizelge 3.8.de listelenmiştir. Kan kültür sistemiyle ürettiğimiz mikroorganizmalar; Proprionibacterium acnes, Stafilococus hominis, koagülaz negatif stafilokok, Veillonella parvula, Bifidobacterium spp., Micrococcus, Difteroid spp., Strepcoccus constellatus, Streptococcus mitis ‘ tir. Kinane ve arkadaşları (2005) diş fırçalama ve dental işlemler sonrası kan kültüründe Gamella P.acnes, Difteroid, Micrococcus ve koagulaz negatif stafilokokların ürediğini bildirmişlerdir. Lockhart ve arkadaşları ise 2004 yılında yaptıkları bir çalışmada, entübasyon ve dental işlemlerin ardından değerlendirmişlerdir. mikroorganizmalar Kan arasında gözlenen bakteriyemi yi kültür örneklerinde üreyen viridans streptokoklar, S.mitis, S.constellatus, koagulaz negatif stafilokoklar, P.acnes, Bifidobacterium ve Veillonella mevcuttur. Crawford ve arkadaşlarının 1974 yılında yaptıkları bir çalışmada, diş çekiminin ardından gözlenen bakteriyemi varlığını değerlenmişlerdir. Toplam 25 bireyin 23’ ünde bakteriyemi gözlenmiştir. Kan kültür örneklerinde üreyen mikroorganizmalar Veillonella, S.mitis ve Proprionibacterium dışında Bacteroides, Peptostreptococcus, Leptotrichia ve S.mutans’tır. Lucas ve arkadaşları 108 kan kültürü sonucunda yine bizim çalışmamızla benzer olarak koagulaz negatif stafilokok üretilmiştir. Ayrıca St.mitis ve St.sanguis da üretilen tamamı diğer mikroorganizmalardır.bu bakteriyel endokardit mikroorganizmaların patogenezinde önemli rol oynamaktadır. Rajasuo ve arkadaşlarının 2004 yılında yaptıkları bir çalışmada, üreyen Veillonella türleri mikroorganizmalar ve S.constellatus, Proprionibacterium türleridir. S.mitis, Erverdi ve arkadaşları 1999 yılında yaptıkları çalışmada, ortodontik bant uygulamasının ardından üreyen mikroorganizmalar S.mitis ve S.sanguis’tir. Bu mikroorganizmaların enfektif endokarditle güçlü bir ilişkide olduğu bu araştırmada özellikle vurgulanmıştır. Flood ve arkadaşları (1990) dentoalveoler apsenin insizyon ve drenajının ardından üreyen mikroorganizmalar ise S.mitis ve S.sanguis’tir. Hunter ve arkadaşları 1989’da yaptıkları araştırmada polisaj işlemi ardından viridans streptokoklar, difteroid ve koagulaz negatif stafilokoklar saptamışlardır. King ve arkadaşları diş çekimi ve sutur alınmasının ardından P.acnes, Veillonella parvula ve S.mitis gözlemişlerdir. Waki ve arkadaşları ise ( 1990 ) yaptıkları çalışmada, diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesinden sonra Streptokok, neisseria ve stafilokok türleri ile birlikte P.acnes üreyen mikroorganizmalardır. P.acnes literatürde bazı araştırmalarda cilt kontaminasyonu olarak değerlendirilirken kimi araştırıcılar da ciltle beraber oral florada da bulunan mikroorganizmalar olarak değerlendirilmektedir (Waki ve arkadaşları,1990). Bizim yaptığımız literatür taramaları sonucunda Proprionibacteriumun çeşitli türlerinin ağız içinde varlığı bildirilmiştir. Dental plakta boyamalarındaki P.acnes’in lakrimal varlığı rapor kanalikulit edilmiştir. vakalarında P.propionicus ve fırsatçı patojenler olarak izole edilmiştir. Kök yüzey çürüklerinden alınan örneklerde de izolasyon sağlanmıştır (Marsh ve Martin,1999). 109 Lucartorto ve bakteriyemi arkadaşları varlığını (1992), diş yüzeyi değerlendirmişler temizliği sonrası üreyen P.acnesi cilt kontaminasyonu olarak bildirmişlerdir. Hartzell ve arkadaşları (2005) fırçalama sonrası bakteriyemiyi değerlendirmişler 3 hastada üreyen P.acnesi cilt kontaminasyonu olarak kabul etmişlerdir. Brown ve arkadaşları da (1998) sutur işleminin ardından bakteriyemi sıklığını araştırdıkları çalışmalarında P.acnes üreyen hastaları çalışma dışı bırakmışlardır. Farklı araştırmalarda farklı mikroorganizma türlerinin varlığı gösterilmişse de, çalışmamızda fırçalama sonrası ağız içi kaynaklı bakteriyemi etkeni olarak saptanan ve rapor edilen tüm mikro organizmalar yukarıda bildirilen mikroorganizmalarla uyum içersindedir. Çalışmamızda fırçalama sonrası gözlenen bakteriyemi gingivitis grubunda %35.7 iken periodontitis grubunda ise %25 idi. Sonuçlarımıza göre gingivitis ve periodontitis grubundaki bireyler arasında, diş fırçalama sonrası gözlenen bakteriyemi açısından istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Lucartato ve arkadaşlarının 1992 yılında yaptıkları bir çalışmada, HIV-gingivitis ve HIV-periodontitisli hastalarda diş yüzeyi temizliği sonrası bakteriyemi yi değerlendirmişlerdir. Her iki hasta grubunda da bakteriyemi insi dansı birbiriyle benzer olarak gözlenmiştir. Diğer taraftan Daly ve arkadaşlarının ( 2001 ) yaptıkları çalışmada, tüm ağız sondalamaya bağlı gözlenen bakteriyemi yi değerlendirmişlerdir.20 kronik gingivitis, 20 kronik periodontitisli hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Periodontal sondalamaya bağlı olarak kronik periodontitisli hastaların 8’ inde, kronik gingivitisli hastaların 2’ sinde bakteriyemi 110 gözlenmiştir. Enfektif endokardit riski altında olan bireyler için periodontal yapılarak sonda kullanımı periodontitisi önerilmiştir. Bu olan öncesi hastalarda çalışmada değerlendirildiğinden radyografik antibiyotik profilaksisi sonrası bakteriyemi periodontitis gruplarında sondalama gingivitis ve değerlendirme çalışmamıza göre farklı sonuç çıkması doğaldır. Üreme olan bireylerin kadın erkek dağılımı ise %33,3’e, %33,5 oranında bulunmuştur. Cinsiyetler arasında üreme açısından anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Okabe ve arkadaşları (1995) diş çekiminin ardından bakteriyemi varlığını değerlendirmişler; erkeklerin %73,9’unda ve kadınların %70,3’ünde bakteriyemi gözlemişlerdir. Kadın ve erkek denekler arasında bizim çalışmamızla paralel olarak istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Literatürlerde de bakteriyemi riski açısından cinsiyetle bağlantılı istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilmemiştir. Üreme olan ve olmayan bireylerin sigara kullanıp kullanmamalarına göre karşılaştırıldığında ise yine istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken sigara içenlerin %16,7’sinde üreme varken, sigara içmeyenlerin %36,4’ünde üreme olmuştur. Sigara kullanımı ile bakteriyemi arasında direk anlamlı bir ilişki bulunmamasına karşın, sigara kullanımının enflamasyonu ve gingival kanamayı gizlediği bilinmektedir Feldman ve ark.,1983; Preber ve Bergstrom,1985; Bergstrom ve Preber,1986; Haffajee ve Socransky,2001a). Bu yüzden sigara kullanan bireylerde, kanama daha az olacağından dolayı bakteriyeminin rastlanma sıklığı azalabilir. Her ne kadar iki grup arasında anlamlı bir fark olmasa da sigara içmeyenlerde bakteriyemi görülme oranı daha fazladır. Denek sayısının azlığı bu farkın ortaya 111 koyulamama nedeni olabilir. Daly ve arkadaşları da (2001) sigara kullanımı cinsiyet ve yaşın bakteriyemi ile ilişkisinde anlamlı bir fark bulamamışlardır. Çizelge 3.14. de gösterildiği gibi tüm çalışma grubunda, bakteriyemi gözlenen ve gözlenmeyen bireylerdeki PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Bu parametreler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Çizelge 3.18. de çalışmaya dahil edilen tüm bireylerde sondalamada kanama ve pü değerlerinin bakteriyemi ile ilişkisi değerlendirilmiştir. Her iki klinik değerlendirme için de her bir bireydeki etkilenmiş bölge sayısı toplamı üzerinden median değerleri istatistiksel değerlendirmeye alınmıştır. Yapılan değerlendirmede istatistiksel olarak anlamlılık bireylerde bulunamamıştır. sondalamada kanama Fakat bakteriyemi gözlenen değeri bakteriyemi olmayan bireylere göre daha yüksektir. Lucas ve arkadaşları (1999), diş fırçalama sonrası 52 bireyin %39’unda bakteriyemi gözlemişlerdir. Dental plak ve gingivitis varlığını O’Leary metodunun bir modifikasyonunu kullanarak değerlendirmişlerdir. Bu araştırıcılar da bakteriyemi ile plak varlığı ve gingivitis arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulamamışlardır. Bhanji ve arkadaşlarının 2002’ de yaptıkları bir araştırmada manuel diş fırçası ile Sonicare diş fırçası kullanımı sonucu gözlenen bakteriyemi yi karşılaştırmışlardır. Plak ve gingival indeks skorları gruplar arasında farklılık gözlenmemiştir. Aynı zamanda bakteriyemi varlığı ve plak ve gingival indeks skorları 112 arasında korelasyon tespit edilememiştir. Coulter ve arkadaşlarının 1990 yılında yaptıkları bir çalışmada, diş çekiminin ardından gözlenen bakteriyemi varlığını değerlendirmişlerdir. Toplam 26 denekle yürütülen çalışmada plak indeks ve gingival indeks skorları değerlendirilmiştir. Dişeti marjininde plak varlığı ve dişetinde hafif enflamasyon tespit edilmesine rağmen bakteriyemi ve klinik indeksler arasında istatistiksel anlamlılık tespit edilememiştir. Hunter ve arkadaşları ise (1989) polisaj işleminin ardından bakteriyemi varlığını değerlendirmişlerdir. Periodontal incelemede plak indeks ve gingival indeksten yararlanılmıştır. Bu deneklerin 10’unda bakteriyemi gelişmiştir ve bakteriyemi gelişen grupta plak ve gingival indeks skorlarında bizim çalışmamızdan farklı olarak bakteriyemi gözlenmeyen gruba göre istatistiksel olarak anlamlılık göstermiştir. Araştırmamıza gingival indeks skorları 1 ve üzerinde olan gingivitisli hastalar dahil edildiği için ve periodontitisli hastalarda aktif dönem seçildiği için her iki grubun gingival indeks skorları birbirine yakın idi. Aynı şekilde her iki grubun plak indeks skorlarımızda yakındı ve fark istatistiksel olarak anlamlı düzeyde değildi. Bu nedenle Hunter ve arkadaşlarının çalışması ile farklı sonuç elde edilmiş olabilir. Daly ve arkadaşları(2001), periodontal sondalamanın ardından gözlenen bakteriyeminin plak indeks, cep derinliği ile ilişkisine bakmışlar ve plak indeks ile ilişkili bulunmazken cep derinliği ve sondalamada kanama bakteriyemi ile ilişkili bulunmuştur. Çalışmamızın sonuçlarına göre sondalamada kanama ile bakteriyemi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamasına rağmen üreme olan bireylerde sondalamada kanama değerleri üreme olmayanlara göre daha yüksektir. İstatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamama nedenimiz yine sayının azlığından kaynaklanmış olabilir. 113 Çizelge 3.15. de tüm çalışma grubunda üreme olan bireylerdeki tedavi öncesi ve tedavi sonrası plak indeks, gingival indeks, cep derinliği ve ataşman seviyesi değişimleri izlenmektedir. Tedavi öncesi bakteriyemisi olan tüm bireylerin tedavi öncesi ve sonrası plak indeks ve gingival indeksteki düşüş yönündeki değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Çizelge 3.16. ve 3.17 de ise periodontitis ve gingivitis grubundaki bireylerin tedavi öncesi ve sonrası indeks değişimleri izlenmektedir ve her iki grupta da istatistiksel olarak anlamlı farklılık izlenmiştir (p<0,05). Hastalara uygulanan cerrahi olmayan periodontal tedavinin etkisi ve oral hijyen eğitimi ile hasta motivasyonuyla alakalı olarak tedavinin ardından tüm klinik değerlendirme kriterlerimizde gözlenen düzelme periodontal tedavinin beklenen bir sonucudur. İyileşmeyle paralel olarak da tedavisi yapılan hastaların hiçbirisinde periodontal tedavinin ardından bakteriyemi izlenmemiştir. PIRI’daki tedavi öncesi ve sonrası değişim bu sonucu desteklemektedir. Çizelge 3.21. de üreme olan toplam 5 hastanın 3’ ünde PIRI skoru 6 dır ve bu hastalar yüksek risk grubuna girmektedirler. Üreme olmayan hastalardan yüksek risk grubuna dahil olan hasta sayısı 1’ dir. Üreme olan diğer iki hastanın PIRI değeri 4 olup orta risk grubuna girmektedir. Çizelge 3.22. de PIRI ya göre orta ve yüksek risk grubundaki dağılımın bakteriyemi ile ilişkisi gösterilmektedir. Bakteriyemi gözlenen hastaların %60’ı yüksek risk grubundayken, bakteriyemi 114 gözlenmeyen hastaların %6,7’si yüksek risk grubundadır. İki grup arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Rompen ve arkadaşları (2001), periodontitisli hastalarda periodontal enfeksiyonun sistemik etkisi üzerine ilişkisini incelemek amacıyla yeni bir indeks sistemi geliştirmişlerdir. Çalışmamızda tek tek PI, GI, cep derinliği ve ataşman seviyeleri değerleri ile bakteriyemi arasında bir ilişki bulunamazken bu indeks kullanıldığında gözlenen fark indeks sisteminin geliştirilme amacına uygun olduğu ve benzer çalışmalarda daha yaygın kullanılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Çalışmamızda üreme olanlarda PIRI’ya göre yüksek risk grubunda olan üç bireyin tamamı tedavi sonrasında orta risk grubuna düşmüşlerdir. Orta risk grubunda PIRI değeri 4 olan bireyler tedavi sonrasında 2’ye düşmüştür. Periodontitis hastalarımızın tümünün furkasyon problemi olduğu göz önünde bulundurulursa bunların düşük risk grubuna inmeleri beklenemezdi. Geerts ve arkadaşları(2002), çiğneme işleminin ardından endotoksemi varlığını değerlendiren çalışmalarında PIRI’ya göre düşük risk grubunda %16, orta risk grubunda %22 ve yüksek risk grubunda %40 olarak bildirmişlerdir. Lucartorto ve arkadaşlarının ( 1992 ) yaptıkları bir çalışmada, HIV(+) hastalarda periodontal enfeksiyon varlığında ve diş yüzeyi temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesi işleminin ardından bakteriyeminin tespitini incelemişlerdir. 22 HIV gingivitisli hastanın 7’sinde; 19 HIV 115 periodontitisli hastanın 7’sinde bakteriyemi tespit etmişlerdir. 2 bireyin ilk 24 saatte ateşi 38.5 0C’nin üzerine çıkmıştır. Romatoid kalp hastalığının azalmasına ve antibiyotik profilaksisinin gelişmesine karşın, enfektif endokardit son yıllarda artan sıklıkla rapor edilmiştir. İleri medikal ve cerrahi tedavilere rağmen, hala %27 mortalite oranıyla yaşamı tehdit eden hastalıklar listesindedir. Sthaphilococcus aureus, özellikle bazı popülasyon grubunda, son çalışmalarda ana etiyolojik ajan olarak bulunmuştur. Son moleküler biyolojik tekniklerin kullanımı enfektif endokardit hastalarında, geliştirilmesi zor olan gram(-) bakterilerin tanımlanmasına izin vermiştir. Bu mikroorganizmaların bazıları enfeksiyöz özellikli oral kavitedeki tipik bakterilerdir (Carmona ve ark.,2002). Periodontal hastalık patojeni olan A.a. ise son zamanlarda enfektif endokarditte etken mikroorganizma olarak tanımlanmıştır. Bu mikroorganizmanın neden olduğu 60’ dan fazla endokardit vakası bildirilmiştir. Kan kültür örneklerinden yapılan tiplendirme incelemelerinde biz, A.a. yı gösteremedik. Fakat literatürde A.a. nın enfektif endokardit için etken hastalığın mikroorganizma kendisinin, oral olarak bakım tanımlanması işlemlerinin ve periodontal periodontal tedavinin uygulanmasının risk grubu hastalarda önemli olduğu anlaşılmaktadır. Bu bireylerin oral hijyeni yüksek standartlarda olmalı, periodontal tedavileri antibiyotik profilaksisi altında yapılmalıdır. BOTE’de mikroorganizmaların tutunma yeteneği, endokarditin gelişmesinde önemli bir basamaktır. Endokarditle sıklıkla ilişkili 116 mikroorganizmalar; Viridans streptokok, Enterokok, Staf.aureus, S.epidermidis, Pseudomonas aeroginosa’dır. Kan kültürlerimizde üreyen mikroorganizmalar; propıonı acnes, Staf.hominis, Staf.spieces, Veillonella parvula, Bifidobacterium spp, Bacillus spp, gr(+) kok, gr(+) basil, S. Constellatus (viridans streptokok) dur. Viridans streptokok enfektif endokarditle ilişkili mikroorganizmalardan mikroorganizmaya biridir bağlı ve hastalarımızdan bakteriyemi ikisinde gözlenmiştir. bu Çalışma grubumuzdaki hastalar, sistemik olarak sağlıklı bireyler olduğundan kan dolaşımı 20 dakika içinde tekrar steril olmaktadır. Fakat diş fırçalama ile bile bakteriyemi gözlenmesi ve etken mikroorganizmalardan birinin enfektif endokarditte neden olan gruptan olması, risk grubu hastalar için oral hijyenin önemini gözler önüne sermektedir. Aynı zamanda, bu hastalara uygulanan periodontal tedavinin ardından gerçekleşen iyileşmeyle birlikte üreme olmaması da periodontal sağlığın bu hastalar açısından önemini göstermektedir. 117 5.SONUÇ ve ÖNERİLER: Periodontal probleme sahip sistemik yönden sağlıklı bireylerde diş fırçalama gibi rutin bakım işlemlerinin ardından gözlenebilecek bakteriyemiye periodontal tedavinin etkisini inceleyen araştırmamızdan şu gözlemler çıkmıştır: Çalışmaya dahil edilen hastaların %29.4’ünde diş fırçalama sonrası bakteriyemi izlenmiştir. Bakteriyemi risk değerlendirmesi açısından gingivitis ve peiodontitis grupları arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Tedaviye alınan tüm bireylerde PI, GI, CD, BOP, AK ve pü değerleri başlangıca oranla periodontal tedavi sonrası istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalmıştır. PIRI değerleri ile bakteriyemi riski açısından istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Tiplendirme sonucu tanımlanan mikroorganizmalardan biri olan viridans streptokok enfektif endokardit için etken mikroorganizmalardandır. Üç hastada tanımlanmıştır ve bu da risk grubu hastalar için periodontal önemini göstermektedir. sağlığın endokardit açısından 118 Periodontal tedavi gözlenmemiştir. ardından Periodontal hastaların tedavi hiç birisinde bakteriyemi üreme insidansını azaltmaktadır. Risk grubu hastalara yemek yeme, diş fırçalama gibi rutin işlemlerde bile antibiyotik profilaksisi uygulanamayacağından dolayı, bu hastalarda bakteriyemi ve dolayısıyla enfektif endokardit riskini azaltmak için ayrıntılı periodontal tedavi ve oral hijyen eğitimi verilmesi şarttır. Bu grup hastalar için periodontal sağlığın önemi açıktır. 119 ÖZET Periodontitise Bağlı Olarak Gözlenen Bakteriyemi ve Periodontal Tedavi Sonrası Bakteriyemi Risk Değişimlerinin İncelenmesi Periodontal hastalıkların bakteriyel kaynaklı olduğu bilinmektedir. İleri periodontal probleme sahip bireylerde periodontal cep içinde mevcut olan bakterilerin ülsere cep epiteli veya gingival marjın aracılığıyla kan akımına karıştığı gözlenmiştir. Bakteriyemi olarak tanımlanan bu durum, kardiyak problemli hastalarda ve yüksek enfektif endokardit risk grubundaki hastalarda ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Araştırmamızın amacı, periodontal probleme sahip sistemik yönden sağlıklı bireylerde diş fırçalama gibi rutin ağız bakım işleminin ardından, periodontal tedavi öncesi ve sonrasında gözlenme riski olan bakteriyemi varlığı ve derecesinin saptanması, etken mikroorganizmaların tespiti; periodontal tedaviyle bu riskin azalıp azalmayacağını araştırmaktadır. Araştırmamıza A.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Ana Bilim Dalı’ na başvuran 8 gingivitis, 18 periodontitis olmak üzere toplam 26 hasta dahil edilmiştir. Alınan ayrıntılı anamnezde mevcut herhangi bir sistemik hastalık tespit edilmemiştir. Klinik değerlendirmede PI, GI, CD, SKİ, SAS ölçülmüştür. Mikrobiyolojik değerlendirmede ise; alınan kan kültür örneklerinde üreme olduğunda; tiplendirme ( isimlendirme) amacıyla API-20A ve API-Strep kitlerinden yararlanılmıştır. Hastalarda başlangıçta diş fırçalama öncesi ve sonrası kan alınmış, periodontal tedavileri yapılmış, fırçalama sonrası eğer üreme mevcutsa tedavinin ardından 1 ay sonra tekrar kan alınıp değerlendirme yapılmıştır. Toplam 26 hastanın 9’ unda fırçalama sonrası üreme tespit edilmiştir. Bunların 4’ ü gingivitis, 5’ i kronik periodontitis grubuna dahildir. Bu hastaların hiçbirinde periodontal tedavinin ardından üreme gözlenmemiştir. Anahtar Kelimeler: Bakteriyemi, periodontitis, gingivitis, küretaj 120 SUMMARY Bacteremia Which is Observed in Periodontitis and The Evaluation of Bacteremia Risk Variations Following Periodontal Therapy It’s known that periodontal diseases are caused by bacterial. It’s been observed that in the patients who have severe periodontal disease, the bacterial which exist in the periodontal pocket are entered into the blood circulationby means of ulsere pocket epitelium or gingival margin. This case which is called bacteremia causes serious problems for the patients who have cardiac disease and for those who belong to high enfective endocardit risk group. The aim of our research is to determine the risk of bacteremia existence which can be observed before and after periodontal treatment and its severity in the patients who have periodontal problem but don’t have any sistemic disease and who brush their teeth regularly as a daily care, and to find out whether this risk can be reduced by periodontal treatment. In our research 26 patients who applied A.Ü. Faculty of Dentistry Department of Periodontology were involved. 18 of them were periodontitis and 8 of them were gingivitis. In the received anamnesis it’s observed that there existed no systemic disease. In clinical evaluation PI;GI, PD, BOP,AL and pus were measured. In microbiological evaluation, culture samples, API-20A and API-Strep cits were used to identify them. First blood was taken from patients before and after brushing their teeth then periodontal treatment was done. When there existed reproduction after brushing, blood was taken again and examined one month later than the treatment. Reproduction was observed in the 9 of 26 patients after brushing teeth, 4 of them belonged to gingivitis group and 5 of them belonged to chronic periodontitis. After periodontal treatment reproduction was not observed in these patients. Key Words : Bacteremia, periodontitis, gingivitis, curettage 121 KAYNAKLAR : Ainamo A. Influence of age on the location of the maxillary mucogingival junction. J of Periodont res 1978;13:189. Ainamo A.,Ainamo J. The width of attached gingiva on supraerupted teeth. J Periodont res 1978;13:194. Armitage G.C.(1999) Development of a classificationsystem of periodontal diseases and conditions. Annals of Peiodontology.4: 1-6. Balows A.,W.J. Hausler,Herrmann K.L., Isenbergend H.D., Shadmony H.J. 1991. Manual Clinical Microbiology. 5 th edit. American Society for Microbiology. Washington, D.C. Beck JD, Offenbacher s, Williams R, Gibbs P and Garcia RG(1998) Periodontitis: a risk factor for coronary heart disease ?Annals of Periodontology.1,127-141 Bergstrom J. ve Preber H.(1986) The influence of tobacco smoking on the development of experimental gingivitis. J of Periodontal Research. 21,669-676. Black, W.A. a. Van Buskırk, F.: Gentamicin blood agar used as a general-purpose selective medium. – Appl. Microbiol., 25; 905-907 (1973). Carranza F.A., Glickman’s clinical periodontology. 7th edition. WB SaundersCo.Philedelphia. London,Toronto,Montreal,Sydney,Tokyo,1990. Carranza F.A., Newman M.G., Takei H.H. (2002). The historical backround of periodontology Glickman’s clinical periodontology. 9th edition. N.V.B. Sounder G., Part 2; chapter 4 : 64-74 Carmona t, Dios PD ve ark. An update on infective endocarditis of dental origin . J Dent. 2002; 30: 37-40. Costerton J.W., Cheng K.J., Geesey C.G., Ladd T.I., Nickel J.C., Dasgupta M. And Marrie T.J. (1987) Bacterial biofilms in nature and disease. Annual review of Microbiology. 41; 435-464 Christan C, Dietrich T ve ark. White blood cell count in generalized aggressive periodontitis after non-surgical therapy. J Clin Periodontol. 2002; 29: 201-206. Carmona t, Dios PD ve ark. An 122 update on infective endocarditis of dental origin . J Dent. 2002; 30: 37-40. Cato E.P., Moore L.V.H. and Moore W.E.C.(1985) Fusobacterium alocis sp.nov. and Fusobacterium sulci sp.nov. from the human gingival sulcus. International J of Systematic Bacteriology. 35; 475477 Daly CG, Mitchell DH ve ark. Bacteremia due to periodontal probing: A clinical and microbiological investigation. J Periodontol. 2001; 72: 210- 214. Dickinson D.P.,Kubiniec M.A.,Yoshimura F. et al. Molecular clonning and sequencing of the gene encoding the fimbrial subunit of bacteroides gingivalis. J bacteriol 1988;170:1658. Doyle R.J., Nesbitt W.E., and Taylor K.J.(1982) On the mechanism of adherence of Streptococcus sanguis to hydroxiapapatite. FEMS Microbiology. Letters:57; 1194-1201. Erverdi N, Kadir T ve ark. İnvestigation of bacteremia after ortodontic banding. AM J Orthot Dentofac Orthop. 1999; 116: 687-90. Eley B.M., Manson J.D.(2004) Periodontics. 5th edition. Elsevier Ltd; London: chapter1: 1-; chapter 2: 21; chapter 12: 144-145 Feldman R.S.,Bravacus J.S., Rose C.L.(1983) Association between smoking different tobacco products and periodontal disease indexes. J of Periodontology. 54,481-487 Flemming T.F. Periodontitis. Annals of Periodontology 1999:4;32-38. Flood TR, Samaranayake LP ve ark. Bacteremia foolowing incision and drainage of dento-alveoler abcesses. Br Dent J. 1990; 169: 51-53 Geerts SO, Nys M ve ark. Systemic release of endotoxins induced by gentle mastication: Association with periodontitis severity. J Periodontol. 2002; 73: 73-78. Gibbons R.S., Socransky S.S., Sawer B., Kapsimalis B. and Macdonald J.B.(1963). The microbiata of the gingival crevice of man. II. Predominant cultivable organisms. Archives of Oral Biology. 8; 281-289. Grossi S.G.,Genco R.J. 1998. Periodontal disease and diabetes mellitus: a two-way relationship. Ann. Periodontol. 3: 51-61 123 Haffajee A.D.,Socransky S.S.(2001a) Relationship of cigarette smoking to the subgingival microbiata. J of Clinical Periodontology. 28,377-388. Holdeman V.,cato E.P., Burnmeister J.A. and Moore W.E.C.(1980) Description of Eubacterium timidum sp.nov., Eubacterium brachy sp.nov.,and Eubacterium nodatum sp.nov. isolated from human periodontitis. Internatioanl J of Systemic Bacteriology.30;163-169. Holt-Harrıs, J.E., Teague, O.A.: A new culture medium for the isolation of Bacillus typhosus from stools. - J. Infect. Dis., 18; 596600 (1916). Hunter KM, Holborow DW ve ark. Bacteremia and tissue damage resulting from air polishing. Br Dent J. 1989: 167; 275-278 Johnson J.L., Moore L.V.H., Kaneko B. and Moore W.E.C. (1990) Actinomyces georgiae sp.nov.,Actinomyces genencseriae sp.nov., designator of two genospecies of Actinomycesnaeslundii and inclusion of A.naeslundii serotypes II and III and Actinomyces viscosus serotype II in A.naeslundii genospiciesII. International J of Systemic Bacteriology. 40, 273-286. King RC, Crawford JJ ve ark. Bacteremia following intraoral suture removing. Oral Surg Oral Med Oral Pathol. 1988; 65: 23-28 Kilian M., Mikkelson L. And henrichsen J.(1989)Taxonomic study of viridans streptococci;description of streptococcus sanguis(White and Niven1946), Streptococcus oralis(Bridge and Neath 1982) and Streptococcus mitis(Andrews and Horden 1996) International J of Systematic Bacteriology. 39: 471-484. Kinder S.A.,Holt S.C. Characterization of coaggregation between bacteroides gingivalis T22 and fusobacterium nucleatum T18. ınfect Immun 1989;57:3425. Kolenbrander P.E. and London J.(1993) Adhere today, here tomorrow: Oral bacteria adherence. J of Bacteriology. 175; 32473252 Kolenbrander P.E., (1988) Intergenic coaggregation human oral bacteria and ecology of dental plaque. Annual Review of Periodontal Disease. In: Lang N.P. and Korring T.(eds). Proceeding of the 1st 124 European Workshop on Periodontology. Publishing Co. Ltd; pp 23-41 London: Quintessence Kolenbrander P.E.,Andersen R.N. Inhibition of coaggregation between fusobacterium nucleatum and bacteroides gingivalis by lactose and related sugars. ınfect Immun 1982; 35:256. Lantz M.S.,Allen R.D.,Duck L.W. et al: ıdentification of Porphyromonas gingivalis components that mediate its interactions with fibronectin. J Bacteriol 1991: 173:4263. Levinson W., Jawetz M.D. Medical Microbiology and Immunology.6th Edition. 2001. San Francisco. Li X.,Kolltveit K.,Tronstad L.,Olsen I. Systemic diseased caused by oral infection. Clin Mİcrobiol Rewievs. Oct. 2000.,Vol 13: No 4; 547558 Lindhe J., Karring T., Lang N.P.(2003) Clinical Periodontology and Implant Dentistry. Blackwell Publishing Company.: chapter 2; p.71.;chapter 8. Listgarten M.A.(1992) Microbial testing the diagnosis of periodontal disease. J of periodontology. 63:332-337. Listgarten M.a., Levin S.,Schifler C.C. (1984). Comparative differantial dark-field microscopy of subgingival bacteria at clinically healthy and periodontally diseased sites in humans.J. of Clinically Periodontology 5,115-132 Lourbakes Y, Yuan YP, Jenkins AL et all (2001)Actuatan ofProtease activated receptors by gingipains from Porphyromonas gingivalis leads to platalet aggregation: anew train in microbial pathogenicity blood 97,3790-3797 Lofthus JE, Waki MY ve ark. Bacteremia following subgingival irrigation and scaling and roort planning. J Periodontol. 1991; 62: 602- 607. Lucartorto FM, Franker CK ve ark. Postscaling bacteremia in HIVassociated gingivitis and periodontitis. Oral surg Oral Med Oral Pathol. 1992; 73: 550- 554 125 Maltilu K, Vale MS,Niemisen M, Valtnen V.V. and Hietaniani KL(1993)Dental infections coronary artherosclerosis. Alkrosclerosis103,205-211 Maltilu K ,Valtonen VV, Niemisen M ve Huttunen KK(1993) Dental infections and the risk of new coronary events:prospective study of patients with coronary artery disease. Clinical İnfections Disease 20, 588-592 Maltilu , Niemisen M ve Valtonen V,(1998) Association between dental health and acute myocardial infarction. British Medical Journal 298,779-783 Mariuttti A. Dental plaque induced gingival diseases. Annals of periodontology; 1999:4:7-19. Marsh P.,Martin M. Oral Microbiology. 4th edition.Oxford,1999. McIntire F.C.,Bush C.A.,Wu S.S.et al: Structure of a new hexasaccharide from the coaggregation polysaccharide of streptococcus sanguis 34.Carbonhyrd Res 1987:166:133. Mc Fall W.T.(1982) Tooth loss in 100 treated patients with periodontal diseases. A long term study. J Periodontol., 53:539-549 Mergenhagen S.E., Sandberg A.l., Chassy B.M.,et al:Molecular basis of bacterial adhesion in the oral cavity. Rev Infect dis 1987;9:S467. Moore (1987). Microbiology of periodontal disease. J of Periodontal Research. 22: 335-341. Moore L.V.H., Johsen J.L., and Moore W.E.C. (1987). Selenomonas noxia sp.nov.,Selenomonas flueggie sp.nov., Selenomonas infelix sp.nov.,Selenomonas dianae sp.nov., and Selenomonas artemidis sp.nov. from human gingival crevice. International J of Systemic Bacteriology. 36; 271-280. Mousques T.,listgarten M.A. and Phillips R.W.( 1980). The effect of scaling and root planning on the composition of human microbial flora. J of Peiodontal Research. 15: 144-151. Murray P.R.,Rosenthal K.S.,Pfaller M.A., Medical Microbiology. 5th edition.2005. Elsevier Mosby. 126 Newman H.N.(1977). Ultrastructure of the epitel border of dental plaque.. In: Lehner T.(ed) The borderland between caries and Periodntal Disease. London: Academic Pres,pp. 79-103 Nord CE ve Heimdahl A. Cardiovascular infections: bacterial endocarditis of oral origin. Pathogenesis and prophylaxis. J Clin Periodontol. 1990; 17: 494-496 Okabe K, Nakagawa K ve ark. Factors affecting the occurence of bacteremia associated with tooth extraction. Int J Oral Maxillofac Surg. 1995; 24: 239- 42. Page P.C. ve Svhroeder h.E. Pathogenesis of inflammotory periodontal disease. A summary of current work. Laboratory ınvestigation 33:235-249. Papapanou P.N.,(1994) epidemiology and natural history of periodontal disease. In: Lang P.N. and Korring T.(eds) Proceeding of the 1st European Workshop on Periodontology. London: Quintessence Publishing Co Ltd; pp 23-41 Papapanou P.N.(1996). Peiodontal diseaes: epidemiology. Annals of Peiodontology; 1: 1-36 Preber H. Ve Bergstrom J.(1985) Occurance of gingival bleeding in smoker and non-smoker patients. Acta Odontologica Scandinavia. 43,315-320. Reig M.,Mir N.,Baquero F.,Penicilin resistance in veillonella. Antimicrobial Agents and Chemotherapy.May 1997,p.1210.,Vol41;No 5. Sconyers J. Relationship of bacteremia to thootbrushing in patients with patients. Chapel Hill, North Carolina: University of North Carolina,1971. Slots J(1979) Subgingival microflora and periodontal disease Journal of Clinical Periodontology 6,35-352 Slots J and Genco RJ(1984) Black –pigmented Bacteroides species, Capnocytophaga species and Actinobacillus actinomycetemcomitans in human periodontal diseases. Journal of clinical periodontology 15,85-93 127 Smibert R.M., Johnson J.L.and Ranney R.R.(1984). Treponema socranskii subsp.socranskii subsp.nov. , Treponema socranskiisubsp.nov. buccale subssp.nov. and treponema socranskii subsp. Paerdis subsp.nov. isolated from human periodontitis. International J of Systematic Bacteriology. 34: 457-462 Socransky S.S., Gibbons R.S., Dale A.C., Borntnick L., Rosenthal E., and Macdonald J.B. (1963) The microbiata of the gingival crevice of man. I. Microscobic and viable counts of spesific microorganisms. Archives of Oral Biology. 8; 275-279. Tanner A.C.R.(1991) Microbial succession in the development of periodontal disease. In: Hamada S., Holt s.C. and McGhee J.R.(eds). Periodontal Disease: Pathogens and Host Immune Responses. Quintessence Publishing co.Ltd., Tokyo,pp 13-25 Tanner A.C.R., Listgarten M.A., Ebersole J.L. and Strzempko M.N.(1986). Bacteroides forsythus sp.nov., a slow growing fusiform Bacteroides sp. From human oral cavity. International j of Systematic bacteriology. 36: 213-221. Theiladen, E(1986)The non- specific theory in microbial ethiology of inflammatory periodontal diseases. Journal of clinical periodontology .15,85-93 Williams C.E.,Davenport E.S.,Sterne J.A.,Sivapathasundram V.,Fearne J.M. and Curtis M.A. (2000).Mechanisms of risk in low birth weight infants.Periodontology2000 23:142-150 Wittaker C.J., Klier C.M. and Kolenbrander P.E. (1996) Mechanisms of adhesion by oral bacteria. Annual review of Microbiology. 50; 513522 Wolf H.,Rateitschak K., Hassell T. Color atlas of dental medicine in periodontology 2004. 3rd edition. Germany. 128 ÖZGEÇMİŞ I- Bireysel Bilgiler Adı: Burçin Hilal Soyadı: SONBAY Doğum yeri ve tarihi:Ankara/ 28.05.1976 Uyruğu: TC Medeni Durumu: Evli İletişim adresi: 4.Etap Yardımcı Sitesi 17689 Ada 5/3 Eryaman/ANKARA II- Eğitimi Yabancı Dil: ingilizce Üniversite: Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fak/ Ankara Ortaokul- lise: Atatürk Lisesi/Ankara İlkokul: Emek İlkokulu / Safranbolu III- Ünvanları Diş hekimi, 1998 IV- Mesleki Deneyim 1999-2005 yılları arası doktora öğrencisi olarak Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Anabilim Dalı Kliniği’nde çalıştım. V- Üye Olduğu Bilimsel Kuruluşlar Türk Periodontoloji Derneği Balkan Stomatoloji Derneği 129 VI- Önal Bilimsel İlgi Alanları H.,Günhan Ö.,Günhan M.,Akaya M. Ligneous Periodontitis:A case report. Congress of the Balkan Stomalogical Society , 1999, Theselanica/Greece. Önal H., Boduroğlu B., Güzeldemir E., Gürgan C. Diş Hekimliği Öğrencilerinin Kişisel Ağız Sağlığı Bilgi ve Davranışları ve Periodontal Durumlarının değerlendirilmesi:II- Klinik kayıtlar. Türk Periodontoloji Derneği 31. Bilimsel Kongresi. 2001/İzmir. Boduroğlu B.,Önal H., Güzeldemir E., Gürgan C. Diş Hekimliği Öğrencilerinin Kişisel Ağız Sağlığı Bilgi ve Davranışları ve Periodontal Durumlarının değerlendirilmesi:I- Anket Çalışması. Periodontoloji Derneği 31. Bilimsel Kongresi. 2001/İzmir. Türk