M. Meclisi B : 30 14 .1 . 1963 Meölisinin denetleme vazifesini bir derece da­ ha genişi ©time imkânını veren (Genel görüşme) mekanizmasından ilk defa istifade ediyoruz. [Buradaki istifade ediyoruz sözcüğü cümlenin gelişi icabıdır. Hakikatte, dört günden beri de­ vam eden bu genel görüşmeden esas beklenen istifade ne dereceye kadar sağlanabilmiştir; 'bu 'Hususta hepiniz gibi tereddütlerim ve ayrı­ ca şahsan üzüntülerim var. Bana öyle geliyor ki, asıl istifade edenler dört günden (beri bizi dinlemek üzere gelmiş, fakat bizi görmüş olan­ lardır. Şimdilik bu kadarcık bir kayıt ile yeti­ nerek hemen esas konuya geçiyorum. ilk temas etmek istediğim (Balkan Paktı) dır. Bu pakt ilk defa 1930 da ve pek parlak bir şekilde imzalandı. Atatürk ve onun iki Baş­ vekili bu palkta hususi flbir gözle baktılar ve bu pakt içinde de (Türk - Yunan) yakınlığını bir mesnet lolaraik kabul ettiler. 1938 yılı Nisanın­ da 'Türk Başvekilinin Atina'da imzaladığı (Türk: - Yunan ek paktı) ile bu dostluğun adı siyasi literatürde (Türk - Yunan Birliği) ne yükseltildi. Bu birlik sözünü ilk sarf eden Yu­ nan Başvekili General Metaksaıs yalnız değildi. Ondan çok evvel Tevfik Rüştü Aras'ın, Harici­ ye Vekilimiz olarak, memleketlerimiz arasında 'hudut farklarının gözlerden silindiği yolunda­ ki sözlerini hatırlıyoruz!.. Bu hudut farkları­ nın gözlerden silinişinden Yunan bakıcılarının yıllar yılı naısıl istifade ettiklerini de keza ha­ tırlıyoruz. ikinci dünya harbinin tarumar ettiği Bal­ kanlarda yeniden ve bu defa (Türkiye, Yugos­ lavya ve Yunanistan) arasında Ankara'da 2 8 . 2.1953 te yeni bir Balkan Paktı imzalandı. Bu pakt ile Yugoslavlar, memleketlerindeki Türk emlâkini pek tatlı bir şekilde tasfiye ettiler. Yunanlıların sularımızda avlanmaktan daha illeri küçük 'bir istifadeleri daha vardı ki, o devam etti. Bu iküçük ve dostça istifade Türikiye^de ve hilhassa istanbul'da iş ve ticaret ha­ yatına katılmaktan ibarettir. Bunların miktarı­ nı söylemekte tereddüdediıyoruım. Türkiye'de Yunan pâJsaportu ile iş ve ticaret yapan insan­ ların miktarı 20 binden fazladır. Eğer bir yan­ lışlık varsa bunu alâkalı hakan ellbet kati ra­ kamları bildirmek suretiyle doğrulturlar. Yu­ n a n i s t a n l ı n Avrupa Ortak Pazarına üye gir­ mesi görüşülürken Sayın Başbakan Yardımcısı Yunanlıların enıvizible gelir 'kaynakları var bu- 0:1 yurdular. Bu envizibil kaynakların Türkiyenıiz için pek ziyade nüizible olduğunu bu münase­ betle söylemeye mecburum. 1918 müterakisini takibeden yıllarda Yunan pasaportlu veya uy­ ruklu on binlerin kurdukları şebekelerin Türk iktisadi hayatında oynadıkları ağır menfi rolü 'bilenler henüz ölmediler. Biz bugün bu mesele­ ye o tecrübelerin gözlüğünü takarak eğilmek mecburiyetindeyiz. Biz, bu dostluk paktların­ dan Garbi - Trakya Türkleri nefine hiçbir şey elde etmiş değiliz. Türk pasaportu ile Atina'­ da dükkân, tezgâh sahibi kaç Türkün bulun­ duğu da meçlhulümüzdür. ister istemez içten gelen şu mısraları huzurunuzda tekrar edece­ ğim : Eyvah ki, bu baziçede bizler yine yandık, ira ki, zarar ortada bilmem ne kazandık! Aslında politika merhametsizdir. Muvaffak «olacak bir politika ancak realitelere dayanan politikadır. Biz ise dış politikamızda az realist bir yoldayız. Eskileri değil, yenileri de öyle. Hattâ ve hattâ öyle görünüyor ki, gelecekler de öyle. Buna misal olarak bu kürsüden üç gün evvel söylenen bir sözü alacağım. Hatip dedi k i : «Kıb­ rıs meselesinde bizim gideceğimiz yer Lefkoşa değil, Atmadır.» Arkadaşlar, Kıbrıs konusun­ da öylesine ıbir hata yaptık ki, durup durur­ ken Atina'yı kendi elimizle bu dâvanın içine soktuk. Hakikatte bizim tek muhataibımız Lon­ dra idi. Nitekim 4 ncü Salisbury Hariciye Vekili iken yine Kıbrıs Adası bir mesele olarak gaze­ telere düşmüştü. O zamanki sefirimiz Rüstem Paşa gidip ingiltere Hariciyesine dayanınca Salisbury sefirimize şöyle demişti : «Bir ingiliz gazetesinde böyle bir haber çık­ ması ingiltere'nin Kıbrıs Adasını Yunanistan'a terk edebileceğine delâlet etmez. Böyle bir şey hiçbir zaman akla getirilmemelidir. Kıbrısta Yunanistan'ın hiçbir hakkı yoktur ve yer yü­ zünde bir ingiltere, bir de Türkiye mevcudoldukça Kıfbrıs, Yunan toprağı olamiıyacaktır.» Sefirin bu görüşmeden sonra gönderdiği tez­ kere Hazinei Evrakta (bulunuyor. '5 nci Salislbury'nin 5 Ocak 1958 tarihli mek­ tubu ise aynı derecede ehemmiyetlidir. Fakat ben bugün için Kıbrıs meselesini konu olarak: almıyacağım için sözü yine bu kürsüden konu­ şan o arkadaşa getireceğim. Yani, «Atinaya - 9 6 -