T.B.M.M. B:55 17.12.1994 0:3 ÇEVRE BAKANI RIZA AKÇALI (Devamla) —Bunu ben organize ediyorum; ama, belediyenin bu konuda herhangi bir niyeti olmazsa yasalar yönünden yapabileceğimiz bir şey yok; çünkü, çöpün sahibi belediye ve tasarruf etme yetkisi de belediyeye ait. Çevre Bakanlığının, onun üzerinde teknik bir vesayet kullanma yetkisi yok. Bizim yakındığımız konu da odur; istediğimiz de odur; yani, çevresel öncelikleri tespit edilmiş her kurum ve kuruluş, kendi programını, kendi yatırımını, kendi planlamasını mutlaka yapmalı. Bunlara müdahale söz konusu değil; ama, bu plan­ lamaların Türkiye'nin belirli bir çevresel hedefine doğru yapılması lazım. İşte, bizim aradığımız bu; sektörler ve kuruluşlar arasındaki koordinasyondan, kuruluşlararasındaki işbirliğinden anladığımız mana budur. Her kurum ve kuruluş, kendi işini ayrı ayrı yapacak, buna müdahale yok; ama, bunu yaparken, bunun önceliklerini seçerken, ülkenin çevresel geleceğini hedefleyerek seçecek; bütün politikalarında, çevre hedefine yönelik olarak kendi alt programlarını yapacak. Dünyanın yaptığı budur. Yoksa, Çevre Bakanlığının bir yatırımcı bakanlık haline gelmesi, ülkede çevreyle ilgili bütün yatırımları yapmış olması fiziken mümkün değil, dünyanın hiçbir yerinde de yok; o zaman, başka bakanlıkların anlamı da yok. Çünkü, "çevre" dediğiniz zaman, ormanından sanayisine, arıt­ masına, hava kirliliğine ve enerjisine kadar hepsini içine alan bir sektördür. Bunların hepsiyle ilgili yatırımları Çevre Bakanlığının yapması diye bir yol, bir yöntem aklî ve mantıkî değil; bu, pratik de değil, mümkün de değil. Dolayısıyla, her yatırımcı kuruluş kendi yatırımını yapacaktır; ama onu yaparken, onu hedeflerken; hedefleyeceği nokta bellidir. İşte, Çevre Bakanlığı orada, bir sektörler arası kesişim konumunda olacaktır; işte orada rol alacaktır; ama, sadece tavsiye edici olmayacak­ tır. Tavsiye edici olduğu zaman netice almak zordur. Orada bir teknik vesayeti olması söz konusu. İşte, bunu sağlamalıyız. Eğer, ülkede bunu sağlayabilirsek, birtakım meselelerin daha kolay, daha rantabl ve daha düzgün işlediğini hep beraber göreceğiz. Ayrıca, Sakarya'daki balık ölümleri belki de bizim gündeme gelmemize vesile oldu. Yani, Türkiye'nin gündemi bir anda çevre konusuna karşı hassaslaştı. Nitekim, bugün İstanbul'da hava kirliliği oldu, kamuoyu bir anda hassas hale geldi. İşte, bu hassasiyet devamlı olmalı; ama devam­ lı olmuyor: Bir müddet sonra, sanki her şey yoluna girmiş gibi unutuluyor. Böylesine bir dönemde biz yeni bir genelge çıkardık. Her zaman çıkardığımız genelgeler var­ diyama nedense bu genelge biraz daha gündemde kaldı; çünkü, günün hassas konusuydu ve bütün valiliklere yazdığımız bu genelgede, deşarj izni olmayan bütün fabrikaları tek tek tespit ediniz, bunlara arıtma tesislerini yapmaları için süre veriniz, noter kanalıyla taahhütte bulunsunlar ve biz şu sistemle, şu şekilde arıtma tesisini, teknolojisine göre şu kadar ayda yapacağız desinler ve bu taahhütleri aldıktan sonra bunları takibe alınız; ayrıca, bu süreler içerisinde yatırımlarını yap­ mayanların faaliyetten men edilmesi konusunda Çevre Kanunun İ5 ve 16 ncı maddesini harekete geçiriniz dedik ve düğmeye bastık. Bunların tespitleri ekim ayı sonuna kadar yapılmıştır. Şu an­ da süre çalışmaktadır ve aldığımız bilgiler, 1995 yılı sonuna kadar, bu konudaki hemen hemen bütün taahhütlerin -sanayicilerimizin verdikleri taahhütnamelerin- yerine getirilmiş olacağı şek­ linde. Şimdi "Kocaeli'nde Sakarya Nehrindeki balık ölümlerinin müsebbibi kim" sorusuna cevap vermek çok zor; çünkü, bu, bir bardağın dolup taşmasıdır. Bütün kirlilikler bir araya geliyor; pekçok kurumunki bir araya geliyor ve artık olay bir anda sona eriyor ve ölümler söz konusu oluyor. Dolayısıyla, bir tanesini sorumlu tutmak mümkün değil. Olay, bir toplam kirliliğin sonu­ cudur. -938-