Serxwebûn durmak önemlidir. Bazılarının sandığı gibi yeniden yapılanmak ne tasfiyecilik ne de kendini basit bir dernek seviyesine indirgemek anlamına gelir. PKK’de yeniden yapılanmaya hükmedecek zihniyet dünyamızın temel güçlerinden teorik görüşlerimiz (theoria= tanrısal görüş, bakış anlamına gelir. Dünyaya bakış açısı, paradigması olarak da tanımlanabilir) konusunda savunmalarımızın birçok bölümünde açımlamaya çalıştık. Evren, doğa, fizik, kimya, biyoloji, insan ve toplumu konusunda vardığımız sistematik görüşler olarak teorimizin özelliklerine sık sık değindik. Kozmostan kuantuma, evrenin ilk oluşumundan insan düşüncesine kadar teorik yaklaşımlarımız en azından tanımlanma düzeyinde aydınlatılmıştır. Tekrarlamak yerine, gerektiğinde ilgili konulara yansıtmaya devam edeceğiz. Yani hep teorik hareket ediyoruz. Teorik olmayanlar parti hareketine kolay kolay önderlik edemez. Teorik güçlenmeyi ne kadar sağlarsak, pratik çözümleyicilik de o oranda gelişir. Yapılanma başarılır. Demokrasi devleti ilgilendirmez halkın öz işleridir Temmuz 2004 Sayfa 19 “Türkiye Cumhuriyeti açısından, genelde tüm Türkiye için, özelde ağırlıklı konumlarından ötürü Kürtler için bir reform ve Rönesansçı yaklaşıma ihtiyaç vardır. Özellikle Kürt sorununa içten olmayan yaklaşım ve inkarcılık sürdükçe anayasal uzlaşım zordur. PKK yeniden yapılanırken, kendisini esas olarak Kürdistan’la sorumlu tutma durumunda olduğundan, bu dört devletli alanda demokrasiyle devlet iktidarının uzlaşmasını en önemli bir konu olarak görür.” ◆ Bu kuruma cumhuriyet demek tanımlamaya uygun olarak mümkündür. Halkın yönetimi anlamına gelmektedir ki, demokrasi ile özdeş bir tanımlamadır. Fakat genel kamu otoritesi seçimi değil atamayı esas aldığı için, demokrasiyle özdeşleşmesi doğru bir görüş olmayıp, demokrasiye duyarlı, onu kabul eden devlet olarak tanımlanması daha doğrudur. Böyle tanımlanan bir Türkiye Cumhuriyeti Kürtler açısından özgür yurttaşlığı ve (anayasa dahil) yasallaşmayı ifade eder veya etmelidir. Kürtlerin yasallaştırılması demek, kanunen kimliklerinin ya genel ya da özel olarak kabul edilmesi demektir. Kürtlerin halk ve kültür olarak cumhuriyeti tanımaları, cumhuriyetin onları bir kültürel varlık ve siyasal hak sahibi olarak tanımasına bağlıdır. Tanımalar karşılıklı ve yasal güvencelere dayalı olmak durumundadır. demektir. Sınırları belirlenmiş ve küçülerek üzerinde uzlaşılmış bir devlet varlığına ihtiyaç vardır. Zaten klasik anlamda bu otoriteye devlet denilemeyeceğini, daha çağdaş ve demokrasiye özde ve biçimde bağlı bir genel toplumsal kurum denilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Öte yandan Kürdistan’da demokrasi, halkın hem yerel hem genel anlamda düzenli aralıklarla kendi ekonomik, sosyal, siyasal ihtiyaçları başta olmak üzere, ortak toplumsal ihtiyaçlarına yanıt arayıp bulmakla görevli delegelerini seçmek ve denetlemek anlamına gelir. Demokrasi devleti ilgilendirmez. Halkın öz işleridir. Devlet ancak onun demokratik iradesine saygı gösterebilir. Gerekli bir hizmeti söz konusu olursa, onu yerine getirir. Kısacası önümüzdeki dönemde Kürdistan’da iyice tanımlanmış ve üzerinde uzlaşılmış, “Demokrasi + genel kamu otoritesi olarak çiş, buna uygun bir yasal statü siyasal reformun önemli bir parçasıdır. Kürdistan adına parti kurulması halen yasaklı bir konudur. Devlet partisi dışındakilere fazla şans tanınmaz. Açık ki bu statünün değişmesi gerekir. Kürdistan adına parti ve koalisyonlar demokratikleşmenin özü ile ilgilidir. Yeter ki ayrılıkçı ve şiddet aracına başvurmasınlar. Kürdistan’da demokratik siyaset ve toplum kavrayışı ve dönüşüm çabaları büyük önem taşımaktadır. Özellikle politik olgunun despotik karakteri demokratik kriterlerin kavranması ve uygulanmasını hayati kılmaktadır. Sadece sağ merkez politikalarının değil, sol politikaların çoğunluğu da devlet odaklı, despotik ve rant karakterindedir. Bu temel özellikler Ortadoğu haklarının neden siyasetten nefret ettiğini de iyice açıklamaktadır. Politikaya yüklenen rol aldatma ve bastırma olduktan sonra, toplu- Türkiye Cumhuriyeti açısından, genelde tüm Türkiye için, özelde ağırlıklı konumlarından ötürü Kürtler için bir reform ve Rönesansçı yaklaşıma ihtiyaç vardır. Her ne kadar bazı yasal ve anayasal düzenlemeler yapılıyorsa da, bunlara reform demek zordur. Özellikle Kürt sorununa içten olmayan yaklaşım ve inkarcılık sürdükçe anayasal uzlaşım zordur. PKK yeniden yapılanırken, kendisini esas olarak Kürdistan’la sorumlu tutma durumunda olduğundan, bu dört devletli alanda demokrasiyle devlet iktidarının uzlaşmasını en önemli bir konu olarak görür. Devletler –buna Federe Kürt devleti de dahildir– Kürdistan’da varlığını sürdürmek istiyorlarsa, bunun kriterleri halka karşı olmayan genel güvenlik ve temel kamusal alan hizmetidir. Kürt halkının temsilcileri devlet yetkilileri ile bu kriterleri belirlemek ve uzlaşmakla görevlidir. Tek taraflı sınırsız bir devlet uygulaması, doğal olarak halkın rızasına dayalı değilse kabul görmez. Zorla dayatılırsa halkın direnme hakkı doğar. Dolayısıyla genel kamu otoritesi olarak devletle demokratik iradesini ortaya koymuş halkın görevlileri arasında bir uzlaşma gerekir. Programın bu en önemli maddesini “Kürdistan’da halkın kendi öz demokratik yönetimi + genel kamu otoritesi olarak devlet” olarak özetleyebiliriz. Statüsü böyle belirlenmiş bir Kürdistan hem demokratik, hem özgür ve eşitliğe yakın bir konum kazanmış demektir. Tümüyle devletsiz demokrasi demek, kendini mevcut tarihsel dönemde kandırmak ve maceraperest kılmak Türkiye, İran, Irak ve Suriye devleti” formülü temel bir program maddesi olarak öngörülebilir. Bir program maddesi derken, tek maddelik demiyoruz. Gerekirse üç beş maddeye ayrıştırılabilir. Kürdistan’ın demokratikleştirilmesi yasal bir sorunun ötesinde kapsamlı bir toplumsal projedir. Halkın kimliğini ve kaderini belirlemesini inkar eden kesimlere karşı ve onların dışındaki toplumsal kesimlerin kendi ekonomik, sosyal, siyasal iradelerini oluşturma, kurumlaştırma, yönetme ve denetlemelerini içerir. Sürekli işleyen bir süreçtir. Seçimler sadece bu iradenin belirlenmesi için başvurulan araçlardan biridir. Esas olarak halkın işlevsel örgütlenmesini, eylemini gerektirir. Yerel köy ve kent komünlerine, kent meclislerine, belediyelerine ve genel halk kongresine kadar uzanan demokratik bir süreçtir. Dinamik bir siyasal yaşamı ifade eder. Koşullara göre komşu halklarla ortaklaşa bir demokrasi olarak örgütlenebileceği gibi, buna imkan verilmezse kendi öz demokratik sistemi olarak da oluşturulabilir. Siyasetin demokratikleştirilmesi de siyaset alanına ilişkin önemli bir görevdir. Demokratik siyaset demokratik partileri gerektirir. Devlet odaklı olmayan, toplumsal talepleri esas alan partiler ve yan kuruluşları olmadıkça, siyasal yaşamın demokratikleştirilmesi beklenemez. Türkiye’de parti yapılanmaları devletin propaganda kolu ve devlete konduklarında rant dağıtmayı amaçlayan araçlar olmaktan öteye anlam ifade etmezler. Toplumsal sorunlara odaklı partilere ge- mun politika dışında kalması, daha doğrusu tahakkümcü politikanın nesnesi haline gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Politikanın bu yabancılaşmasını aşacak en iyi yöntem, demokratik toplum amaçlı ve eksenli demokratik siyaset yapma sanatıdır. Demokratik politikayı teorik ve pratik olarak esas almadan, tüm toplumsal grupların içinde yürütülecek çabalar aldatıcı olmaktan kurtulamaz. Burada iyi niyet fazla anlam taşımaz. Platonik halk bağlılığıyla demokratik politika sanatı arasındaki bağı ve farkı iyice görmek gerekir. P rogram üzerinde durmaya ihtiyaç vardır. Devam edelim. Çağımızda parti programları alışılageldiği üzere dört ana bölümden oluşur: Siyasal, sosyal, ekonomik ve bireysel haklar düzlemi olarak. Siyasal düzlemde devlet ve rejim sorunları irdelenerek, yerine konulmak istenen siyasal düzenlemeler ilkeler düzeyinde belirlenir. Şimdiye kadar ki çözümlemelerimizden anlaşıldığı üzere, yeni partileşmemizin Türkiye ve Kürdistan somutuna ilişkin siyasi yaklaşımları çözümlenmeye çalışılmıştır. Devlet ve siyasete ilişkin sosyolojik bir yaklaşım geliştirilmiştir. Devletin oligarşik ve antidemokratik özelliklerine dikkat çekilmiştir. Demokrasi söylem düzeyinde olmasına karşılık, öze ilişkin adım atılmamıştır. Kürt sorununda bu husus kanıtlanmaktadır. Siyasal alan demokratikleşmiş olmaktan uzaktır. Özellikle tüm partiler siyasal alanda devletin propaganda ve ajitasyon kolu olarak çalışmaktadır. Toplumun demokratikleşme özlemi güçlü olmasına karşın, devletçi geleneğin ağır etkisi yüzünden kendini sivil toplum, insan hakları, çevre ve kadın özgürlüğüne doğru demokratikleştirememektedir. Ordunun yenilenme çabalarına karşın, geleneksel etkisi siyasal sistem üzerinde halen belirleyici olacak kadar güçlüdür. O halde programımızın siyasi alandaki isteminin başında devletin gerçek demokrasiye laftan öte duyarlı olmasını sağlayacak bir reform düzenlemesi şarttır. Eski PKK Programı’nda devlet tümüyle dışlanmış sayılmaktaydı. Yani varlığının tümüyle kaldırılması. Yerine düşünülen ise, pek belirgin olmamakla birlikte bir Kürt devletine benzer oluşumlardı. Bu görüşün uygulanmasının zor olmasından ötürü değil, ilkesel olarak devletçi olmamız dünya görüşümüzle uyuşmadığı için, “Türk devleti kalksın, yerine Kürt devleti gelsin” gibi kaba bir yaklaşımı doğru bulmuyoruz. İkinci husus, ‘devlet hiç olmasın’ görüşü de gerçekçi olmayıp daha çok nihilizme, eski anarşizme çağrı yapmaktadır. Ayrıca devletin Türk’ü, Kürt’ü olmaz. Tarihsel bir ağır gelenek olarak dar bir azınlığın çıkarlarına hep öncelik verir. Kamusal alana hizmeti ise oldukça dar ve göstermeliktir. Fakat kamusal alan ve genel güvenlik günümüzde de ihmal edilemeyecek konular olduğundan, Türkiye’deki ve tüm Kürdistan’daki yerleşik devlet anlayışımızı yeniden yorumluyoruz. Devletin hemen ortadan kalkmasının bilimsel olarak da gerçekçi olmaması, olduğu gibi sürsün anlamına da gelmemektedir. Klasik anlamda devletin varlığı ve özellikle mevcut despotik iktidar uygulamaları ne kadar devletle özdeşleştirilmek istense de kabul edilemez. Doğru olan, genel güvenlik ihtiyacına ve kamusal alan hizmetine cevap veren, sınırlandırılmış, küçültülmüş, eski anlamıyla devlet sayılmayan, genel kamu otoritesi olarak tanımlayabileceğimiz siyasi bir kurum üzerinde uzlaşmak gerekir. Feodal kurumlar demokrasi önünde engel teşkil ederler S avunmam esas olarak Kürdistan’da demokratik siyasetin önünü açmaya birincil öncelik tanımaktadır. Bireyde ve kurumlarda çok etkili olan boyun eğme ve eğdirme kültürünü ancak demokratik evrensel kriterleri uygulayarak aşabiliriz. Son dönemde PKK mirası üzerinde de muazzam antidemokratik uygulamalara tanık olunmuştur. DEHAP’ın son seçimlerde istenen başarıya ulaşmamasının temelinde yönetim, kadro ve çalışma tarzları sorunlarında demokratik teori ve pratiğin çözüm tarzı olarak geliştirilip uygulanmaması yatmaktadır. Diğer Kürdistan parçalarında zaten despotik politika daha çok egemendir. Önümüzdeki dönemde özgür bir Kürdistan için öncelikle gerekli olan, her parçanın somut tarihsel, toplumsal özelliklerine uyarlanmış demokratik toplum ve siyaset merkezli siyasi oluşumların gerçekleştirilmesidir. Mevcut parti, dernek ve sivil toplum kuruluşlarının bu temelde dönüştürülmesidir. Demokratik siyaset dönemini tüm gücümüzle inanarak, bilerek ve uygulayarak açmaktan daha değerli bir çalışma olamaz. Dolayısıyla her Kürdistan parçasında ve Kürt topluluklarının yoğun bulunduğu komşu metropol kentlerinde, azınlık kırsal alanlarda ve başta Avrupa olmak üzere yurtdışında demokratik bir işleyişi örgüt ve çalışma tarzında, eylemlilikte gerçekleştirmek temel görevdir. Halkımız birlikte yaşadığı Kürdistan içi azınlıklar ve gönüllü dostları da içine alma esnekliğini göstererek, kendi taban örgütlenmelerini ve eylemliliğini her şeyin önünde tutmalıdır. Kendi demokrasisini bizzat örgütleyip uygulamalıdır. Mevcut demokratik yasalara bağlı hareket etmek kadar, demokratik yasaların olmadığı koşullarda kendi demokratik kurallarına, tüzük ve yönetmeliklerine göre yaşam ve mücadelesini düzenlemelidir. Yılda bir alan kongreleriyle tüm demokratik kurum (Komünden KONGRA GEL’e kadar) yönetimlerini başarı ve çözüm oranlarına göre yeniden seçmelidir. Uygun yöntemlerle kendi seçim ve aday sistemini hazırlamalıdır. Bir yönetici iki dönemden fazla seçilmemeli ve ancak yeni projeler temelinde iki dönemden sonra yeniden aday olabilmelidir. Başta Avrupa’daki halkımız olmak üzere, tüm parça ve metropollerde kendi öz demokrasisini uygun bulduğu yöntemlerle işleterek tüm kurumlarına (yerel komünden KONGRA GEL’e kadar) en başarılı bulduğu adayları seçmeli, düzenli rapor istemeli ve bu temelde denetlemelidir. Devletler kendi demokrasisine saygılı davranırsa uzlaşmalı, aksi halde uygun yöntemlerle demokratik direnişini sonuna kadar sürdürmelidir. Halkımız için en uygun özgürlük ve eşitlik yolu olan öz demokrasisini sonuna kadar kavramak ve zafere kadar uygulamak esastır. Siyasal alanda özgür medyanın da varlığına ihtiyaç duyulur. Özgür medya olmadan, devletin demokratik duyarlılığı ve siyasal alanın demokratikleşmesi sağlanamaz. Bireysel haklar olarak değil, kamusal haklar olarak Kürdistan’da bir medyatik düzenlemeye ihtiyaç vardır. Dil ayrıcalığı olmamalıdır. Feodal kurumların demokrasi önünde engel teşkil ettikleri bilinmektedir. Ortaçağ kalıntısı ağalık, şeyhlik, aşiretçilik ve tarikatçılık uygun yöntemlerle demokratik dönüşüme zorlanmalıdır. Asalak ve zihni uyuşturan, özgür ahlakın önünde engel teşkil eden bu kurumlar, klasik devlet kurumları kadar demokratikleşmeyi engellerler. Tüm bu hususlar uygun maddeler halinde siyasal alanda program ilkeleri olarak düşünülebilir. Siyasal alana ilişkin teorik yaklaşımı ve uygun madde düzenlemesini bu çerçevede geliştirmek, hakim sistem gerçeğiyle halkın gerçekliği açısından gerçekçidir ve uygulanma, pratikleşme şansına sahiptir. Sosyal alana ilişkin programatik düzenlemenin özünü aile, kadın, sağlık, eğitim, ahlak, din ve sanatsal etkinliklerinin önündeki sorunlar ve çözüm görevleri oluşturur. Siyasal ve ekonomik alanla ayrılmaz bir bütünlük oluşturan sosyal alan bölümlenmesi, kolaylık sağlaması açısından ayrı bir bölüm olarak düzenlenebilir. Esas belirleyici alan olarak düşünülmesi gerekmekle birlikte, siyasi alandaki tahakküm ve ekonomik istismar nedeniyle sosyal alan büyük bir sıkışmayı yaşamaktadır. Neredeyse hastalıklı bir gövdeye dönüşmüştür. Sosyal alanı giderek güçlendirmek ve savunmak programın temel işlevlerinden sayılmalıdır. Ağırlık ekonomi ve siyasetten sosyal alana taşırılmalıdır. Devlet sistemlerinde toplumun kontrol edilmesinde sıkça denenen ekonomik olanakları toplumun elinden çekip, tekrar toplumun bağlanması karşılığında topluma azar azar sunulması yönteminin terk edilmesi, toplumsal düzeyin özgürleşmesinde temel bir noktadır. Toplumun ekonomi ile terbiye edilmesinden vazgeçilmelidir. Kürt toplumunda yoğun denenen bu yöntem halkımızı tam bir DİLENCİ durumuna düşürmüştür. Toplumsal alanda öncelikle bu