Emek Düşmanlığı

advertisement
Ali Sirmen
Emek Düşmanlığı
1 mayıs 2013 İstanbul'da yer yer afet, yer yer savaş görüntüleri
vardı. Bütün vapur, metro, otobüs seferleri durdurulmuş,
köprüler kesilmiş, kimi yerlerde yaya trafiği de engellenmiş
durumdaydı.
Eskiden, kimi çevrelerce ustaca beslenen ve yaşatılan
bir
emekçi, daha doğrusu işçi sınıfı korkusu vardı ki, kimi hallerde
emekçiler arasında bile yaygınlaştırılmıştı.
Artık o da yok, olması için de şu anda neden de bulunmuyor.
Buna karşılık kentin çeşitli kesimlerinde, polis ve jandarma el ele
vermiş nerede bir topluluk görseler, veriyorlardı gazı,
basıyorlardı ilaçlı suyu.. .
İşçiler bütün dünyada iktidara uzak, işçiler bütün dünyada
eskisine göre örgütsüz.
Tarihimizde, her 1 mayısın kendine özgü sloganları olmuştu.
Dününki şuydu:
Toplum içinde
durumdalar.
“Jandarma polis emeğe karşı el ele!”
Türkiye için durum daha da acınası. Türkiye'de kayıtlı işçi sayısı
11 milyon. Bunların ancak % 9 u yani 1 milyonu sendikalı bu 11
milyon işçi kötü çalışma koşulları yüzünden son 11 yılda 12 bin
kayıp vermiş, 36 bin kişi de ölmüş, iktidarın bunlara yaklaşımı
ise, maden kazasında ölenler için Bakan'ın ağzından “İyi öldüler”
demek şeklinde olmuş. Ölen öldüğüyle, söyleyen söylediğiyle
kalmış, bir şey olmamış.
Amaç emekçilerin taksim meydanına çıkışlarını önlemekti.
Geçmişte
yaşananları
söyleyebilirlerdi:
bilmeyenler
rahatlıkla
şunu
-Neden onarım çalışmalarına sahne olan Taksim Meydanı için
direniyorlar ki?...
Taksim Meydanı için direniyordu emekçi, çünkü orada onlarca
şehit vermişti. 1 mayıs 1977’de orada öldürülenlerin katilleri
hala bulunmuş, kanlı olayın sorumluları ortaya çıkarılmış
değildi.
Bunun hesabını veremeyenler, daha doğrusu sormaya bile
tenezzül etmeyenler, iktidara geldiklerinden bu yana çeşitli
bahanelerle, Taksim'i emekçiye kapatmak istiyorlardı.
Taksim, avantaya açıktı. Taksim, kamunun elinden alınan
yeşilinin talanına açıktı.Taksim AVM ve rezidans rantiyesinin
yağmasına açıktı. Taksim, PKK aktivistine açıktı. Ama Taksim
emekçiye kapalıydı.
Emekçiyi çileden çıkaran da buydu işte.
***
Devletin tüm güvenlik birimleriyle el ele emekçilere karşı olması
boşuna değildi. Emekçilerin 1 mayıs 1977 de orada yitirdiği
yoldaşlarını anmak için Taksim'e gitme istemini Başbakan
AKP'ye ve kendisine karşıtlık olarak yorumluyordu.
Formel mantık çerçevesinden bakıldığında haksız da değildi.
Şöyle düşünmüş olmalı:
-Ben onlara karşıt olduğuma göre , onlar da bana karşıt olsalar
gerek.
Aslında, İstanbul'un dünyanın 1 mayıs gösterisinin yasaklandığı
tek yer olmasının başka izahı yoktu.
http://www.mgkmedya.com
önemlerini,
örgütlenmişliklerini
yitirmiş
Emek işte böylesine çaresiz ve etkisiz konumda günümüz
Türkiye'sinde.
***
Dün, İstanbul'da olanlar, bu iktidarın emek karşıtlığının
simgesidir.
Dikkat buyurunuz, “bu iktidar işçi sınıfına karşı” demiyorum, çok
daha ötesinde, emek karşıtlığıdır söz konusu olan.
Normaldir.
Ekonomisini talan yağma, avanta rüşvet ve sadakaya bağlamış
olan üretimi yaşamın temeli haline getirmekten kaçınan bir
iktidarın emek karşıtı olmaması düşünülemez.
Böyle olunca da, rantiyeye, yağmacıya, “aktivist”e açılan Taksim
meydanı emekçiye kapanır.
Demokrasiler, üretimin üzerine bina edilmedikleri, emek kutsal
kavramlardan biri olarak kabul edilmediği sürece toplumlar
bunun bedelini acı sonuçları yaşayarak öderler.
Daha emek sömürüsüne bile varamamış olan toplumlar, kendi
kaynaklarını tüketerek, kendi zengiliklerini geliştirmek yerine
yağmalayarak, yok ederek, bir kaosun içine yuvarlanırlar.
O toplumlar için, sağlıklı bir demokrasinin temelini oluşturan
sürdürülebilir bir kalkınma imkansızdır. Sürdürülebilir
kalkınmanın olmadığı yerde sürdürülebilir bir demokrasi de
hayaldir.
Çarşamba, Mayıs 1, 2013 - Sayfa 1 / 1
Download