ÖN SÖZ Felsefi Propedotik adıyla yayımladığımız bu eser, felsefe meraklılarına hem yol gösterici bir işlev görmesi hem de okuyucu için bir altyapı oluşturması amacıyla hazırlanmıştır. Esere felsefe meraklılarının bilinçlerinin ışığı yansıdığı zaman, amaçlanan hedefe varılmış ve eser işlevini görmüş olacaktır. Çünkü böylelikle akılların çabaları harekete geçirilmiş, bilinçlerin ışığı birbirini aydınlatmış olacak ve bu karşılıklı ışınma toplumdaki zihinsel aydınlanmaya katkı yapmış olacaktır. Eserin ismindeki ‘Propedotik’ kavramı okuyucuların bazılarınca haklı olarak yadırganacaktır. Eser, tarafımızca kitap dünyasında yaygın olduğu biçimiyle Felsefeye Giriş ismiyle de isimlendirilebilirdi. Fakat Aristoteles’in, ‘Propedotik’ kavramına Türkçe’deki ‘giriş’ sözcüğünün manasından daha kapsamlı ve derin bir anlam yüklediği düşüncesiyle, Türkçe yazma duyarlılığı gösterenlerin hoşgörülerine güvenerek, şimdilik Türkçe tam karşılığı bulununcaya kadar bu kavramı kullanmayı uygun bulduk. Bu kitabın hazırlanmasında en önde gelen neden; entel merakların tatminine yönelik değil de, felsefeyle ciddi olarak ilgilenmeye başlayanlara yol gösterici bir öge olabileceği ve okuvii yucuda biraz da felsefi altyapı oluşturacağı beklentisidir. Farklı amaç ve hedefleri olan kitaplar temel alınarak hazırlanan eserlerde sistematik bir bütünlük oluşturulamadığı gibi, bu eserler okuyucunun geneli için de ilgi çekici bulunmayabilir. Çünkü kaynak olarak alınan eserlerde pek çok düşünürün görüşlerine yer verildiği hâlde, günümüz bilgisayar teknolojisiyle ‘kes yapıştır’ tarzında yazılan kitapların yazarları üzülerek belirtelim ki özgün değil de yapay oldukları izlenimini vermektedir. Bir doktora tezi savunmasında, bazı jüri üyelerinin, düşünce ve yorumlarını göremedikleri adaya “bu eserde herkes görülüyor, yalnız sen yoksun” demeleri çarpıcıdır. Bu eser, sırf felsefe akımlarına ilişkin merakların giderilmesi amacıyla okunurken değil, felsefi bir zihnî yapıya, problematik bir kafaya sahip olanların derin incelemeleri sırasında anlam bulacaktır. Çünkü bilgi ve düşünce iki kişinin zihinleri arasındaki düşünceye dayalı alışverişlerde ortaya çıkan ürünlerde görülür. Her felsefi eserde, teyit edilmeyecek düşünce ve yorumların olması olağandır. Eserde eleştirdiğimiz görüş ve yaklaşımları ya da katıldığımız noktaları yazarlarla müzakere etmek cesareti ve erdemi gösterilirse, ülkemizde asırlardır tanık olmadığımız düşüncelerde sürekliliğe katkı yapılmış olacaktır. Eseri hazırlarken, önemsediğimiz üç kavramın öne çıktığını söyleyebiliriz: Bunlar; açık-seçiklik, eleştiriye açıklık, kalıcı olanla değişici olanın belirlenmesidir. Eser, hazırlanma süreci uzadıkça düşünülenden daha geniş bir boyuta ulaştı. İfadeler, okuyucuları bıktıracak kadar uzun olmaması gerektiği gibi; dinleyenin anlamasına engel olacak kadar da kısa olmamalıdır. Yine, hazırlanan bir kitap, Alman düşünürü Lesling’in “büyük bir kitap, okuyucu için büyük bir viii kötülüktür” sözünden yola çıkarak yazarın meramını anlaşılmaz kılacak kadar kısa, okuyucuları bıktıracak kadar da uzun olmamalıdır. Eser yedi bölümden oluştu. Bu bölümlerde sistematik felsefe disiplininin çerçevesini, tarihî değil de problematik bağlamda sergilemeye çalıştık. Düşünce ve eylemimiz, okuyucuların bir kısmında okuma, anlama, yorumlama ve düşünme yetisi ve felsefi altyapı oluşturulmasında katkı veren bir çabaya dönüşürse kendimizi bahtiyar sayarız. Yazarlar ix II. BASKIYA ÖN SÖZ Eylül 2014’te Kahramanmaraş Sakınmaz Matbaası’nda bastırdığımız Felsefi Propedotik adlı kitabımızın ilk baskısı öğrencilerin ve felsefeye ilgi duyan okuyucuların beğenisi sonucu nüshası tükenen eserin yeni bir baskısını yapmak zorunlu hale geldi. Basın alanında pek çok kitap ve dergi basılır. Bazıları ilgi görüp yazarlarına şevk, yayımcıya gayret okuyucuya da heyecan verdiği için piyasada bulmak imkânsızlaşınca yeni baskılarına gereksinim duyulur. Bazıları da ilgi görmedikleri, okunmadıkları için ya matbaalarda ya yayınevlerinde ya da kitapçılarda kolileri bile açılmadan yılların yıpratıcılığına terk edilerek en sonunda büyük şehirlerdeki sahaflara ve açık kitap sergilerine düşer. Bu durum da yazarlarını, basımevlerini ve kitapçılarını üzer. 1970’li yılların başından beri içinde olduğumuz felsefi çabanın yanına muhtelif liselerde felsefe grubu ders öğretmenliği ve 25 yıla yaklaşan üniversite hayatımızdaki felsefe hocalığı deneyiminden yararlanarak Felsefi Propedotik adlı eserimiz bastırdığımızdan henüz iki yıl içinde II. Baskısına karar verdik. Dolayısıyla II. Baskı için de bir önsöz yazmak bir zorunluluk halini aldı. Ayrıca iki yıl önce yayımlanan eserimizde bazı ifade yanlışları ve baskı hatalarını da düzeltme fırsatı bulduk. xi Her dönemim anlayış ve teknolojisine kapılan toplumsal gruplar olduğu gibi bu anlayış ve teknolojiyi kendi zihinsel algı ve anlayışlarıyla insani boyuta taşımak isteyen birey ve gruplar da vardır. Günümüz teknoloji ürünlerinin insanlara ve toplumlara konfor ve rahatlık sağladığı göz ardı edilemez. Ancak bu, tekniğin yaratıcı bir öğe olduğu zehabına kadar götürmemelidir, insanı. “Makineleşmek “istemekle makineyi denetim altında tutmak istemek aynı şey değildir. İlki, kendi oluşturduğumuz tekniğin altında kalmayı, diğeri ise kendi yaratılarımızı asla kendimizden daha üstün görmemek gibi ileri bir bilinç düzeyini yakalamayı betimlemektedir. Bunun için bilim insanları ortaya koydukları eserleri sürekli gözden geçirmeleri ve farklı bir ışıkta okumaları, yeni ufuklar açmayı yeğlemelidirler. İnsanın zihin yetisi hakikat denilen bilimsel olguyu dışlaştırma evresine ancak tutkulu bir ilgi ve merakın tetiklediği emek sayesinde ulaşabilir. Yaklaşık iki asır öncesine kadar yalnızca kendi uzmanlık alanıyla değil de varlık dünyasına tümel anlamda bakan, metafizikle bağını kopartmayan bilginlere rastlanırdı. Olgucuatomcu bilim paradigmasının tek bilim paradigması olduğu tezini bilimsel çevrelerde baskılamasıyla bilimsel çalışmalarda yalnızca doğa bilim alanlarında değil insan bilim alanlarında da kozalite (neden-sonuç zorunlu ilişkisi) ilkesi nesnellik merkezine oturtulmaya çalışıldı. Böylelikle bazı bilim uzmanları kendi inceledikleri sınırlı alanın yöntem ve bulgularını yapılması gerekli olan tüm bilimsel alanlara da geçerli kılmaya kalkıştılar. Metafiziği reddetmek için çıktıkları yola, ters taraftan “varlık maddeden ibarettir” biçimindeki dogmatik başka bir metafiziğin içine kendileri de düştüler. Oysaki bilim insanı, incelediği dar bölgenin sağlam bir dayanağının olmadığını çabucak fark etmesi gerekir. Olgucu atomcu bazı uzmanların bu tutumu, bir su birikintisinin üzerindeki ağaç parçasının üzerinde yaşayan xii karıncanın ağaçtan başka bir şey görmeyen özgüvenine benzemektedir. Karıncanın her an hareketlenebilir olan sudan habersiz oluşu gibi bazı uzmanlar da iştigal ettikleri çok özel bilimin üstünde ve ötesinde hiçbir şey görmek istememektedirler. Elde ettikleri bulgular tikel olduğu halde tümel olarak algılamayı yeğlemekteler. Hâlbuki tabiat bilimleri insan bilimleriyle dayanışma halindedir ve birbirlerine nüfuz ederek birbirini karşılıklı olarak güvenilir hale getirmektedir. Emile Boutroux, “Tabiat kanunlarının zorunsuzluğu ya da olasılığı üzerine yaptığı çalışmalarda, tabiat kanunlarının evrime elverişli olup olmadığını, evren sürekli olarak değiştiği halde, bu evrimin kendilerine göre vücut bulduğu kuralların da bütün bu değişimin dışında kalan kurallar olup olmayacaklarını düşünmüştür. Böyle bir anlayışın bilginlerce hiçbir suretle benimsenmesi ihtimali yoktur; onların anladıkları manada, bilimin mümkünlük ve tekinliğini yadsımadan bunu onaylamazlar. Herakleitosçu Kallikles’e ait olduğu söylenen “Pan tai rai (Herşey akıyor/değişiyor”, ilkesi tabiattaki her nesnenin olduğu gibi nesnelerin mahiyetini ve hareket ve oluşum yasalarını da kapsaması bir paradoks oluşturmaktadır. Doğabilimlerin incelenmesi ancak nesnel yöntemlerle mümkün olabilir yargısından hareketle “doğanın ya da doğal bir olayın nedeninin bir önceki doğal bir neden olabileceğine ilişkin kesin kanı (dogma) yla, metafizik öngörüye geçiliyor ki, bu olgucu bilim ortadan kaldırdığını savunduğu metafiziği kapıdan kovmaya çalışırken bacadan içeri almasına benzemektedir. Yazarlar xiii