HZ. MUHAMMED ve GENÇLIK

advertisement
TÜRKiYE DiYANET VAKFI YAYlNLARI 1171
HZ. MUHAMMED
ve
•
GENÇLIK
(Kutlu
Doğum Haftası
---
--------~
---
ANKARA 1995
: 1992)
TÜRKiYE DiYANET VAKFI
YAYI.\; MATBAACILIK VE TiCARET iŞLET,\tF.Si
\\e;ruTı\'e!
Tel:
Cod_ Bayrndor Sk. ~o: 55 • KJJ_,ıJ,;A'.;(A~-\
418 59 49 • 417 09 04 • 42.0 2~ ~5
• F,1X.!312J41-GIJW'
ıl12)
Tel~x:4343ltd,ktr.
Yayın
No :
ı 7ı
Sempozyumlar ve Paneller Serisi - 5
ISBN 975~389~ı78~4
95.06Y0005. ı 7ı
Bu kitap
Türkiye Diyanet Vakfı
Yayın Matbaacılık ve Ticaret İsıetmesi'nin
Dizgi. Fotomekanik. Ofset ve Ciiİ tesislerinde
hazırlanmıştır
İSLAiv.ı HUKUKU'NUN KAYNAKLARI VE İCTİHAD
Prof. Dr. Mustafa UZUNPOSTALCI
Hz. Peygarnber (a.s.)'ın mucizelerinden biri de !:;;:endilerine peygan1ber
olarak gönderildiğ;i her tülü kayıt, kanun, nizam, hukuk, örf ve adetten
uzak, sadece bazı taklid ve cahiliye geleneklerine tabi olarak yaşayan
bir topluluktan kısa sürede medeni bir toplun1 ıneydana getirmiş olına­
sıdır. Bu da islam'ın getirdlgi "Hukuk" sayesinde gerçekleşmiştir.
islam'ın gelişiyle ona baglanan insanlar artik, kabile asabiyeti gütmüyor, h:an davası ve intikam duygusu peşinde koşmuyor. aralarında uzun
yıllar süren harpleri sona erdiriyorlardı. Neticede insanın insan olduğu­
nu hatırlatan. ona insanca yaşamasını sağ;lıyan !~arşılıklı saygı ve sevgi
dogmuş ve bu gittikçe kuvvetlenmiştir. Aralarındaki münasebet şahsın
sadece kendi hakkını korumasını sağlayan bir tarzda değil, aksine herl<esin hakkına saygı göstern1esini sa@ayacak tarzda gelişıniştir. Çünkü
bir peygamber olarak Efendimiz (a.s.)'ın getirip tebliğ; ettiili islam Dini ve
onun kitabı olan Kur'3n-ı. Kerim, insanlara bir taraftan ve her şeyden
önce tevhid inancının esası olan iman esaslanyla birlikte ruhun terbiyesi ve maneviyatın kuvvetlendirilmesini sağlıyan ahl3Jd hükümleri bildirirken, diğer taraftan da mükelleflerin söz ve fiilieriyle ilgili olan arneli
hükümleri bildirmiştir.
Bu amel:i esaslardan bir kısmı namaz, oruç, zekat ve hacc gibi ibadetler olduğu halde, bir kısmı da muamelat dedigirniz ve ibadetlerin dı­
şında kalan diger hükümlerdir. Bugünkü huhık tabiriyle söyleyecek
olursak, genel olarak "Husus! Hukuk" ve "Amme Hukuku" sahasına
giren bütün hükümlerdir. Zira Kur'an-ı Kerlm "insanlıgın ayakta durmasını saglıyacak olan helal, haram ve diger hükümlerle ilgili ilmi ihtiva
etmektedir." (el-Kurtubl, el-Cami' li Ahkami'l-Kur'an, Kahire 1950, I, 75;
Ebü Zehra, Muhammed, Usülü'l-Fıkh, Daru'l Fikri'l-Arabl, s. 85). Yani
Kur'an ferdin fertle, ferdin cen1iyet ve devletle, cemiyetin cemiyet ve devletle ve devletin diğer bir devletle olan ilgi ve ınünasebetlerini tanzim
edecek hükümleri getirmiştir. Her ne kadar başta ignas Goldziber
olmak üzere bazı n1üsteşrikler, Roına Hukuku'nun bir kopyası olduğu­
nu iddia etseler de, İslam Hukuku o güne kadar uygulanmakta olan
herhangi bir hukuktan aktarına yapmamış, genel olarak. hiçbir huku--KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - - i5i - -
kun tesiri altında kalmamıştır. İslan1 Hukuku varlığını >/eya herhangi
bir müessesesini Ron1a Yeya diger hukuk sistenüeıine borçlu degildir. O
diğer hukukların kaynaklanndan ay-rrı kaynaklardan- doğınuş, ictih§.dın
gerektirdiği diger delillerle genişleyip inkişaf etmiştir. (EbU Zehra, age,
85 vd; Uzunpostalcı, Mustafa. Hukuk ve İslam Hukuku, l, Konya 1990,
s .. 125. vd).
Kur'an-ı Kerlın'in getirdikleri ile, önceki ve o yıllarda dünyanın diğer
bölgelerinde uygulanmakta olan Roına Hukuku'nun aynı konuya bakı­
şını kısaca karşılaştırıvermek bile durumun böyle olduğunu isbat etme·
ye yeter.
İslam Dininin esası olan Kur'an-ı Keriın'e göre ırk ve cinsler arasında
fark yoktur. O, Arabı yabancıya, yalıaneıyı başkasına üstün kılmamış·
tır. Üstünlük ancak takva iledir. (Hucurat, 49/3). Halbuki Roma Huku·
ku nda Ron1alılar üstün ve iıntiyazlıdır. Suç işleyen bir Romalı'nın cezası
Romalı olmayanın cezasından azdır. Mesela. Roma Hukukunda zina suçundan cezalandırılan bir kölenin cezası idam olduğu halde, aynı suçu
h ür bir Ron1alı işlerse onun cezası basit bir işkenceden ibarettir.
Bilindiği
gibi kölelik İslamdan önce de, sonra da bütün dünyada yay·
durumda idi. Kölenin ise hiçbir şahsi hakkı bulunmuyordu. Buna
mukabil İslam Dini köleliği istisnai bir durum olarak görmüş bundan
dolayı h ür! er için tanıdığı hakları köleler için de tanımıştır. Köle yapma·
yı ancak savaşlara münhasır kılmış ve onu da bir misilleme hareketi
olarak sınırlandırmış, buna mukabil köle azad etmeyi Allah katında en
iyi ibadet ve bazı günahların keffareti olarak kabul etmiştir. Bu ise köle·
lerin azad edilmelerini teşvik eden en öneınli unsurdur. İslam Hukuku
köle ve esiriere yalnızca bazı haklar tanımakla kalmamış, bunun yanın­
da onları dövrneyi bile yasaklaınış, Kur'3n'da onlara iyi davrananlar
övülmüştür. (İnsan, 76/8· 10)
gın
Ne Kur'an, ne de hadislerde insanı köle yapmanın meşruluğunu
anlatan. teşvik eden bir hükmün bulunn1aması, islam Dininin
insana gösterdiği saygının bir ifadesidir. İslam Hukuku, Roma Hukuku·
nun aksine cezayı şahsiyete tabi kıldığı, cezayı şahsiyetle orantılı belirle·
diği içindir ki, zina eden hür insana yüz değnek vurma cezası getirdiği
halde, aynı suçu işleyen köleye bu cezanın yarısını tayin etmiştir. (Nis:i,
açıkça
4/25).
isEını Hukuku kadına da hak ve hüniyetini tam olarak vermiş, kadı·
nın
rnal ve n1ülk
--152
ayrılığını
kabul
etn1iş, reşid
olmayan çocugun zin1meti-
·~---~---------KUTLU DOGUM--
............................
------
---
olunca mali ve şahsi hürriyetine
onu her yönüyle hukuka muhatap kılmıştır. Halbuki
Roma Hukukunda kadın evlenmeden önce babasının, evlenciikten sonra
da kocasının vesayeti altındadır. Baba hayatta olduğu müddetçe, erkek
de olsa. çocuk üzerinde velayeti devam eder. Baba hürriyet vermedikçe
evladın yapacağı bir şey yoktur. Çünkü Roma kanuniarına göre çocuk
için hürriyet bir hak değil. babanın çocuğuna bir lütfudur. Roma Hukukunu esas alan hukuk sistemlerinde bütün bu durumlar ancak çağı­
ınızda düzeltilmeye başlamış, kadınlara hak ve hürriyet tanınınıştır.
(Ebü Zehra, age. s., 86 vd)
ni velisinin
zirnınetinden ayırn1ış. reş:id
kavuşturmuş,
Ayrıca İslam
Hukuku birden fazla kadınla evlenıneye cevaz verir. Bo-genellikle- kocanın hakkıdır. Mirasta erkek iki kız hissesi alır.
V3ı-is murisin borçlarını yüklenmez. Mu3.mel8.t basit ve merasimsizdir.
Vakıf, süt kardeşliği, tazir cezası, borcun havalesi gibi müessese ve kaideleıin İslam Hukukuna mahsus olduğu görülmüştür. Bunlar ve bunlar
gibi pek çok özel müessese ve kaideleri gönnezlikten gelerek İslam Hukuku ile Roma Hukuku arasındaki bazı benzerlikleri ileri sürüp, İslam
Hukukunun Roma Hukukunun bir kopyası olduğunu ve Roma Hukukunun İslam Hukukuna tesir ettigini iddia etmek ona iftiradan öteye
geçmez. Üstelik Peygamber (a.s.) Efendimiz degil hukuk, hiçbir konuda
tahsili olmayan bir kişidir. Romalılarda İslamın dogup yayıldıgı topraklara asla girmemiş, İslamın yayıldıgı yerleıi asla istila etmemişlerdir. Bu
tarihi gerçekleri gözönünde bulundurursak ileri sürülen iddiaların iftira
olduğu gerçeği ortaya çıkar. Aksine bu ve benzeri farklılıklar göstermektedir ki, İslam Hukuku, iddia edildigi gibi, Roma Hukukunun bir kopyası olmadıgı gibi, herhangi bir hukuki müessesesini ona veya bir başka
hukuka borçlu da degildir. Bütün müesseseleri kendi içinde dogmuş
nev'i şahsına münhasır bir hukuk sistemidir.
şanma
İslam Hukuku her şeyden önce mükelleflerin vicdanlarını terbiye
ederek onlara iyiligi, sevmeyi ve yapmayı, aksine kötülüklerden kaçın­
mayı emretmiş, bunlara mukabil dünyevi ve uhrevi mükafatlar ve cezalar koymuştur. Ayrıca insanın manevi yönünü ihmal etmemiş, ibadetlerle insanı temiz tutmayı ve onun yaratanına karşı vazifesini yapınasını
öngönnüştür. Bu ise, kendilerine uygulanacak, inandıgı dinden almış
her türlü kanun ve kaidelere onların kolaylıkla uymasını saglıyacak unsurlardır. Çünkü bu durumda mükellefin inancıyla uygulanan kanunların menşei, yani kaynagı çatışmaz.
Bundan anlaşılacagı üzere İslam Hukukunun kaynagı dinidir. O, en
--KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - 1 5 3 - -
son ve en şümullü din olan İsl8.111 Dininin getirdiğ:i bir hukuktur. Kaynakian da esas itibariyle dinin ebedi olan kitabı Kur'an ile onun bir
açıklayıcısı ı,:e uygulayıcısı olan Hz. Peygamber (a.s.)'ın sünnetidir. Bu
bakımdan İslam Hukukunda. hukuk kaidelerini tesbit etme. kanun
yapınayetkive sel3.hiyeti seçiın, tayin ve taht işi değil, ilüıı ve ehliyet işi­
dir. Alim olup ictihada ehil olan kimseyede ·'müctehid'' denir. Müctehidler birer alinı olduklan için de bir müctehidin i etihadını bir başka mü ctehidin ictihadı bozmaz, bozamaz. O da ayrı ictihii.d yapabilir. Bu durum ise İslam Hukukunun gelişmesini sağlayan bir özelliğidir. Çünkü
İslam Hukukunda kaynak değ;işmez. fakat ictihadlar farklı olabilir. Nitekim tarihi seyri içinde incelediğimizde hep böyle oldugunu görürüz.
Ana kaynagı olan Kur'an-ı Kerim, hükümleri bildirirken onları bazan
hiçbir açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek şekilde açıkça beyan etmiş,
bazan da konuları icmali ve ana hatlarıyla zikretmiş, açıklama işini Hz.
Peygamber (a.s.) Efendimize bırakmıştır. r+)l J_;.;L. crw.ı ~ _}jjl e.L,Jil;J_;.;IJ
"Kur'dn'ı sana insanlara gönderileni açıldayasın diye indirdik" (Nahl. 16/
44) ayeti bunu göstermektedir. Allah bununla akılları, bir takım maslahatlardan hali olmayan hükümler üzerinde düşünmeye yöneltiyor.
Alimleri ciddi çalışma ve ictihada teşvik ediyor. Her alim kendi güç ve
takahne göre içinde bulundugu zaman ve mekanın gerektirdiği şekilde,
birlikte yaşadıgı toplumun, şari'in muteber kabul ettigi, örf ve adetlerini
de dikkate alarak ictihadda bulunmaya yönlendiriyor. Şüphesiz böyle
yapmada kolaylıgın tercihi ve güçlügün kaldırılırrası gibi önemli hususlar vardır.
Eger Kur'an bütün hükümleri tafsilii.tlı ve kesin sınırlan çizilmiş olarak zikretseydi, insan aklı yalnızca bu sınırlar içinde kalır. ictihad yapıl­
maz, aklında yapması gereken bir şey kalmaz ve akıl boşa giderdi. Böylece alimler de ilelebet rahat içinde ömür sürerlerdi. Halbuki Allah bir
çok ayette insanlan çalışmaya, ugraşmaya, öyenmeye. düşünmeye, yarattıkları üzerinde tefekküre ve ictihadda bulunmaya teşvik etmektedir.
Mesela .:ır-;liJ Jr.ıJ ~illi_,_,.,......; 1)-..ol JSJ "De ki: Yapacağınızı yapın.
Ame!inizi Aı!ah da, Rasülü de, mü'minler de görecektir" (Tevbe, 9/105);
.:ı) Wl ':il 41i...ı L.J "Onları ancak bilenler düşünüp anlayabilirler." (Arıkebüt,
29/43); ~ ':i cr-..iJIJ .:ı_,..J...., cr.jjl .>,::....; JA JS"Ey Muhammed! De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer. 39/9) gibi ayetler bunlardan bir
kaç örnektir.
Ayrıca Allah Teala bize Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip okuyarak ibadet
etrnemizi, bütün hükün1lerini öğrenmemizi farz kılmışhr. Bütün hü-
- - 1 5 4 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM--
künıleri mufassal bir şekide bildirseydi o zaman da bunun sının olnıaz
·ve mükelleflere bunları öğ;renmek güç gelircli. Halbuki Allah~~ L>.J
t:._.r ~~'":!..lll.) ··o din hususunda üzerine hiçbir zorlulc yülclen1edi" (Hacc.
22/78) buyummştur.
Kur'an-ı Kerln1'in ana kaideleri ve külll hükün1leri ihtiva eden bir
kitap olarak indirilnıesinde şüphesiz yüce ilahi hikn1etler vardır. Bunlarda birtakın1 hiknıet ve ınaslahatlann bulundugunu bizzat Kur'an
haber vernıekteclir. Böylece müctehidin, her zaman ve nıekEmda yeni
yeni ortaya çıkacak olayların hüküınlerini istinbat etrne konusunda.
Kur'an'a müracaat etmesi kolayıaşmış olmaktadır. Bu da İslam Hukukunun her devrin ve her bölge insanlannın ihtiyaçlarına cevap verebilnıe özelliğidir. İctin1al ve iktisadi nı üesseseler ile bunları nizan1a koyan
kaideler zanıan ve rnekina göre değişebilir. Bu husus İslam Hukukunun durgun ve donnıuş bir hukuk oln1adığını gösterir. Yalnız ilahı nasslar beşeıi ictihadlara degişmez.
İşte bu özellikleri sayesinde İslam Hukuku ondört asır boyunca
İslam aleminde kısınen veya tamamen uygulanınıştır. Son devirlerde
"İslanı Hukuku zamanımızın ihtiyaçlarına cevap veremez veya veremi-
yor" tarzında ileri sürülen iddialar haklı değildir. Buna benzer iddialar
ya İslam Hukukunu bilmemekten veya kasıtlı hareket etmekten kaynaklanmaktadır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki, İslam Hukuku
hakkında ileri sürülen bu iddiaların zaınan içinde haklı gibi görünrrıesi­
nin sebebi İslam Hukuku üzerinde yapılan ictihadların, onu geliştirecek
çalışn1aların durması, daha önce yapılan ictihadlarla yetinilmesi, yani
İslam Hukukunun işlenmemesidir. Halbuki Mecelle'de de zikredildigi
gibi zamanın degişmesiyle hükümlerinde degişmesi normaldir. (Madde,
39).
Şu hususu da gözden uzak tutmamak gerekir: Bugün memleketimizde ve yabancı ülke hukuk fakültelerinde İslam Hukuku'nun bir ders
olarak okutulması, asla bir özenti değil, İslam Hukukunun önen1indendir. Bununla birlikte "Devletler Husus! Hukuku" prensibini kabul eden
ve buna uyan devletlerin mahkemeleri de, taraflar istedikleri takdirde.
İslam Hukuku mevzuatına göre hüküın verınek ınecburiyetinde kalabilirler.
İSLAM HUKUKUNUN KAYNAKLARI
Biraz önce İslam Hukukunun kaynaklarının diger hukuk sistemleri--KUTLU D O G U M - - - - - - - - - - - - - 1 5 5 - -
nin kaynaklarından farklı olduğundan söz etn1iştiın.
lar ve özellilUeıinden kısaca bahsetınek istiyorum.
Şin1di
bu kaynak-
İslam Hukukunda her hükmün çıkarılclıgı bir delil. bu delilin ele
genel bir kaynağı Yardır. Her müctehid. hükmünü öğrenmek istedigi
hangi konu olursa olsun, ınutlaka bu kaynaklara n1üracaat etmek mecburiyetindedir. Bu kaynaklann bir kısını, §.1iınler arasında üzerinde ittifak edilen kaynaklar alınasına rağ;ınen, bir kısmı. alimler arasında
ihtilaf bulunan kaynaklarclır. Aıimlerce üzerinde ittifak eelilen kaynaklar
ise Kur'an-ı Kerim (genel olarak) Kitap, Rasulullah (a.s.)'ın Sünneti,
İcma' ve Kıyas olınak üzere dörttür.
Bu kaynaklar üzerinde her ne kadar ittifak edilmişse ele, hepsi aynı
dereceele degildir. Kur'an-ı Kerim'in Peygamber (a,s.) Efenelimize inclirilen Allah'ın kelamı, ün1metin yolunu belirleyen düstur ve bütün insanlık için bir hidayet kaynagı oldugunda hiçbir müslümanın aykırı görüşü yoktur. Rasulullah (a.s.)'clan saclır oldugunda şüphe olmayan ve
kesin olarak sabit olan mütavatir sünnet ele aynı kuvvettenclir. Fakat
genel olarak Sünnet Kitap'tan sonra ve ikinci clerececleclir. İcma'a gelince, Rafiziler ve bazı Şiller buna muhalefet etmişlerdir. Kıyas'a da, bazı
boş clelillere dayanarak bir kısım Mu'tezile ile zabiriler muhalefet etmiş­
lerdir.
Bu kaynaluar kuvvet ve derece itibariyle böylece
Allah Teala bir ayette şöyle buyurmaktaclır:
.JJ ı
dı ,
j , ,)
~
,)
sıralanırlar.
Nitekim
rj ~,;,; .:ı u ~ .r' "J ı dj ıj J_,..,J ı ı_,._,ı, ı, .JJ ı ı_,.,_,1 ı ı_,:,.ı "".u ı ~ ı l;,
)i,,),; 0-"'IJ
~ clli _,;,'jl 1_,ıı, .JJ~ .:ı,c.Y
rs .:ıl J,..)IJ
"Ey inananlari A11a1ı' a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi
olanlara da itaat edin. Eğer birşeyde anlaşmazlığa düşerseniz -AIIalı'a ve
ô..hiret günii.ne inanmış s anız- onu AlLah' a ve Peygambere götürün. Bu hem
hayırlı, hemde ne!lce bakımındandaha iyidir." (en-Nisa, 4/59).
Ayette geçen "Allah'a ve Peygambere itaat edin" şeklindeki emirelen
maksat, Allah'ın Kitabı olan Kur'an ve Rasulünün Sünnetine uymaktır.
"Buyruk sahibi (ülü'l emr)"nclen maksat da müctehicllerclir. Onlann,
üzerinde ittifak ettikleri şey yani "icma'"a uymaktır. Çünkü müctehicller
hükümlerin istinbatıncla, yani teşriinde "ülü'lemr"clirler. Anlaşmazlığa
düşülen konuların Allah ve Rasulüne götürülmesinden maksat ise hakkında nass veya icma bulunmayan konularda "kıyas"a uymaktır.
Çünkü kıyas, hakkındanass veya icma, bulunmayan bir olayı, hükümlerinin illetlerinde elenklik bulunması sebebiyle, hakkında bir nass veya
~~-~~--~---KUTLU DOGUM~-
icına·bulunan olayın hükn1üne ilhak etmek demektir. (Yazar, Eln1alılı
Hamdi. Hak Dini Kur'an Dili. Türkçe Tefsir. II. Baskı. İst. 1960. C. II. s.
1376 vd: Uzunpostalcı. age, IL 26 vd.)
Görüldügü gibi yukarıda zikredilen ayet, İslam Hukukunun kaynakolan dört delili bu şelülde zikretmiş ve sıralamış bulunmaktadır. Bunlardan:
larından
A) KİTAP (KUR'AN-I KERİM)
Dini olan İslam Hukukunun birinci kaynağı Kur'an-ı Keriın'dir.
Kur· an Allah kelan1ıdır ve İslam Dininin her yönden birinci kaynağıdır.
İslam Hukukunun esası olduğu gibi, diğer bütün İslami ilimierin de,
dinin de esasıdır. Hatta Allah tarafından gönderilmiş olması sebebiyle
Kur'an'ın bütün beşeriyet ve herkes hakkında şer'! bir delil olduğunda
müslümanlar arasında bir ihtilaf da yoktur.
Kur'an Hz. Peygamber (a.s.) Efendimize yaklaşık yirmi üç yılda indirilerek tamamlanmıştır. Bir kısmı Hz. Peygamber (a.s.) Mekke'de iken, bir
kısmı da
Medine'de indirilrniştir. Mekke'de indiiilen ayet ve süreler
hemen hemen İslam Dininin inançla ilgili yönünü açıklar. Burada yaşa­
yan müşriklere çeşitli misaller verir, ibretli kıssalar anlatır, müşrik ve
azgınların sonlarını açıklayarak onlara hatırlatır. İnsanların atalanndan
gördükleri şekilde, iman ederek, inançsızlık içinde devam etmeleri yerine onları, düşünerek ve ibret alarak bu inançsızlık boyunduruğundan
kurtulmaya davet eder, kurtuluşa çağırır. (Bakara, 2/270).
Medine'de indirilen ayet ve süreler ise, ibadetlerle birlikte hukuki
da bildirmektedir. Çünkü artık bunların kabulü, uygulanışı kolaylaşmıştır. Bu hükümleri uygulayacak bir İslam toplumu teşekkül etmiştir. Bu bakımdan, şahsi hukukun yanında evlenme, boşanma,
neseb, evlatlık. velayet, miras gibi aile içindeki fertlerin birbirlerine
karşı hak ve vazifelerini bildiren aile ile ilgili hükümlerinden tutun da
alış-veriş, borçlanma rehin ve benzeri akidler cinsinden şahısların mali
işleriyle ilgili hükümler: hakimin hüküm vermesi ve bununla ilgili şahit­
lik, yeınin vs. mnhakemeyi düzenleyen hükümler; suç ve cezalarla ilgili
hükümler: idare edenlerle edilenlerin birbirleriyle olan münasebetlerini
düzenleyen hükümler: Müslüman bir ülkeyle diğer ülkelerin ve vatandaşlannın duruınlarını belirleyen harp ve sulh zamanlanndaki münasebetleri tanzim eden hükümler ve devletin gelir kaynakları ile harcamalan ve fertlerin her türlü iktisadi durumlarına varıncaya kadar, fert ve
esasları
--KUTLU D O G U M I - - - - - - - - - - - - - - 1 5 7 - -
cemiyeti ilgilendiren bütün münasebetleri düzenleyen
ne'de indirilrniştir.
hükünıler
Medi-
Kur'an-ı Kerinı
genel olarak ferd \·e toplunılann ihtiyaç duydukları,
fiilieriyle ilgili hükünıleri kendinde toplanınıştır. Nitekinı şöyle
buyrulınaktadır: ~ .:r '"="'·l::SJI ı) U._,;\.... ''Kitapta biz hiç bir şeyi eksik bırak­
madı/c., (el-En'§.nı, 6/38). Ve U:.....L.JJ r.>~..J ;,_,_..._,.; ,_;..uı_ı U..: __L<J ı.;y '"="':..::SJI ~ W~.,;..ı
··Sema bu kitabı her şey için bir açıldama. bir fıidayer ue rahnıet kaynağı
ve müslümanLar için de bir mi~jdeci oLarak indirdilc." (N ahl. 161 89) b uyukulların
rulnıuştur.
Kerim, diğer bütün kaynaklardan önde gelir
Çünkü ictihadda, hükünı çıkarnıada kullanılan diğer
bütün kayı:ıaklar buna nicidir.
Bu
ve
bakınıdan Kur'<in-ı
onların aslıdır.
şer'i
Kur'an-ı Kerinı'in hüküın koynıada üslubu, ister bir fiilin yapılınası,
ister yapılmaması, ister mükellefi yapıp yapmamakta muhayyer bırak­
mak için olsun, tek ve aynı değildir. Eğer Kur'an-ı Kerinı, hüküınleri
açıklarken tek bir üslılb benimseıniş olsaydı, insanlar onu okurken
veya dinlerken usanır, insanın tabiatı ondan sıkılır ve aklı ondan bezginlik duyardı. Bundan dolayı Kur'an'ın üslübu yerine göre değişik ve
çeşitlidir. Böylece usanmadan, sıkılmadan ona meyletmek, sarılmak
ınün1kün olrrıaktadır.
Kur'an-ı
Kerim' e baktığımız zaman onun mükelleften bir şeyin yapıl­
bazen ;,ı, ;;,;1, l.+-o .~>iJ JS' iJJJ.,Li .Ji)iJ <,;i) i "Zina eden
kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun," (Nur, 24/2) ayetinde olduğu gibi emr-i hazır siğasıyla, bazen:
i_,j_,h.,JJ !'"'oJ),; i_,j_,JJ ~ i_,.a.ı,J r"
masını istediğinde
~i c:.,l~ "Sonra kirlerini giderip temizlensinler, Adaklarını yerine getirsinler, Kabe'yi tavaf etsinler," (Hacc, 22/29) ayetinde olduğu gibi emr-i
ga,ib siğasıyla bildirmektedir, Bazen de: 4lıi ,)i uc Vii iJ'Y i
illi i
"Hiç şüphesiz Allah size emanetleri ehline teslim etmenizi emreder."
u t'rlc
u
(N isa, 41 58) ayetinde olduğu gibi bizzat emir lat'zıyla hükmü bildirerek
bir işin yapılınasını istemektedir. Bir diğer talep yönü de bir işin mükellefler üzerine yazılnıış olduğunu veya farz kılındığını haber vern1e yoludur, Mesela: .);:ili,) cf'L,;Ji ~ y::5 i,_:.T eı<JJi \.ı, i~ "Ey inananlari Öldürülenler l1alckuıda size kısas yazıldı" (Bakara, 2/ 178) ayeti ile C. ~ J,j
[.?' 0lJ.c u~ "J-,>J ~L,i.;:SJ, L.J r+"iJjl,) ~k) "Bir zorluğa uğramaman
için nıü'minLeıin eşıeri ve eCuiyeLeri hakkında onLarın Ü2erin.e neyifarz !aLmış olduğumuzu bildirmistik" (Azab, 33/50) ayeti böyledir,
Kur'an-ı
Kerin1 bazen de bir
işin
iyi ve
hayırlı olduğunu
haber vermek
- - 1 5 8 - - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM--
suretiyle yapıln1asını mükellef1erden talep eder. Mesela: ._,.,L.::. ::..II.:,_...r:.. di~JL. . .~_.J
c">WI . .u: ··sana yetimleri sorar-lar. De ki: Onlann işLerini dlizelnnek
hayırlıdır..., {Bakara . 2/220) ayeti ile :.u·~ Le ~~ <.? ....JI ~~..ıl_:j· .:,) ··sevdiğiniz
şeylerden AUah yoLunda lwrcamadıkça iyiU_ğe erişemezsin iz .. , (Al-ı İmr8..ı1 .
3/92) aveti bu tarza örnektir.. Bazan da talebin şart cün1lesinin cevabı
olarak ğeldiğini görüyoruz . Mesela (...5~: .J-A ....~ 1 W f . .....a.:><liJU ··Eğer ahkonursanız koLayımza gelen bir kurbam gönderir·." (Bakara. 2/196) ayeti
buna örnektir .
__.-?. :~
Durum bir işin yapılman1asını talip konusunda da aynıdır.. Kur'an-ı
Kerin1 bazen bir şeyin yapıln1aı11asını isterken bunu ya açık nehiy siğa­
sıyla ·veya en1ir siğasıyla bildirrnektedir.. Mesela:
~ü .:ıl5" ..01 ~)1 I.J-;_,..~.; :13
)~ • L.-3 ··sakın zinaya yaldaşmayın. Doğrusu o, çirkindir ve kötü bir yoldur ... (İsra, l 7 /32) ayeti ile; rl;l t.'J "On1ann eziyetterine boşver (a1dır·
ma) . ., ayeti bu tip yasaklamalardandır.
Bazen de, "nehyetıne", "haran1 kılına" köklerinden alınn1ış ihbari
cümlelerle yasakladığını göıiiyoruz. Mesela
<) r'Pll cr.ill,r .J.II r'LB lif
r)Y' eıl fe-1_,;.1 e,k IJ,>LJ;J r'A> .:ro r'_,.,._,;.ıJ cr..UI
':Allah aneale sizince din uğ·
runda savaşanlan ve yurtlannızdan çılcan..[manıza yardım edenleri dost
edinmenizi yasale eder." (Mümtehine, 60/9) ayeti ile
· f'i+ol ~ G.o.r~I....P-I...ı ~l;,..,.J, "Sizlere anneleriniz, lcızlannız, f-cız kardeşlerinizle evlenmek
haram lcttmdt." (Nisa, 4/23) ayeti böyledir.
Yasaklamanın bazen de yapılmaınası istenen işin kötü olduğunun
veya iyi olınadıgınıiJ. haber veriln1esi _şeklinde olduğunu görüyoruz .
Mesela: r-ıJ .rO,> ek r-ıJ '!_,.;,. ,> ,J.;,; .:ro .J.II r-Lıl li Cı~ cr. ili ~'lJ"Altalün kere·
minden
verdiği
bol
nimetıeTinde
cimTililc edenler,
sakın
bunu kendiLeri için
hayır olduğunu sanmasınlar . Alesine bu onlar için bir şerdir" (Al-i İrrır8..n,
3/180) ayetinde
olduğu
gihi.
Bazan da yasaldama tehditle veya yapıldığında günah
bildirtimesi ile yapılmaktadır. Mesela: l;..,; 'i.UI> f"-6> ,;ı_r,.; 'ı~
olduğunun
~ .:r'J
"Kim bir mü'mini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir." (Nisa', 4/93) ayeti ile <i)-'<; ~~ili e,k ...::ı Li U~ L...ı...., ..J..ı., u-i "Vasi·
yeti işittikten sonra değL,stiren olursa, bunun günahı değiştirenierin üzerinedir." (Bakara, 2/181) ayeti böyledir. İşin olumsuzluğunu bildirme
t.:..,;..
veya helili olmadığını haber verme şeklinde de yasaldandığı görülür.
Mesela: U;-ll1JI e,k ~i oiJ.ı..o )li i..ı+='l eıll "Eğer vaz geçer1erse, artık zutmedert·
terden boşlcasma dii.şmcmhk yolctur." (Bakara, 2/ 193) i'cyeti ile cr. ili i.ı-;1 le
k./. L.:.ll l,;i,; 01rS:J """''i iy..1 "Ey iman edenler! Kadm1ara zor1a mirasçı olmaya lwlkmamz size he1ô.1 değildir." (Nisii., 4/ 19) ayeti de bu çeşit ya·
---KUTLU DOGUM
159--
saklan1anın
örneklerindendir.
Kur'an-ı Kerim'in bir fiilin yapılıp yapılman1ası konusunda mükellefleri ınuhayyer bırakırken de değ;işik üslüb kullandığ"ını göri'ı.rüz. Bazen
bir işin yapılınasının helal olduğunu bildirir. Mesela: ..::ol,.,1.11
J>l 1_,)1
··Bugün size temiz olanlar l1elcil kılmdı. ·· (Maide, 51 5) ayeti böyledir.
r>J
Bazen yapılacak işin günah ve güçlüğünün kaldırıldıgı bildirilerek
mükellef işin yapılmasında serbest bırakılır. Mesela: ,\.c':!_, t_~ _,i _)ı.;,\ eri
~ f"'l :J,j ·:Kim darda kalırsa. başkasının payma el uzatmamak ve zararet
miktarını aşmamak üzere bir rniktar yerse günah sayıLmaz" (Bakara, 2/
ı 73) ayeti ile
l~...o 4-oJ ;;,s:_, ,i ll_,.,., 1);-.ı.r eıl c.4 r'-,1.<..,..,! "İçinde size
ait bir şeylerin bulunduğu boş evlere ginnenizde bir sakmca yoktur" (N ür,
24/29) ayeti ve
~;ı_, c.r- c.a.-_)1 ~ '!_, [ r [,;>'il~ 'J_, V '-"""':!1 ~ ~
~~j w_,.,., _,1 r<(;; _,.,., 0-" \).s'i: ol~\, "Köre bir gılçlük yoktur. Topala gılçlılk
yoktur. Hastaya da gılçlılk yoktur. Sizin için de gerek kendi evleıinizden,
gerek babalarınızın evlerinden ... yemenizde bir salanca yoktur." (N ür,
24/61) ayeti bunlara örnektir.
r>J
Şüphesiz Kur'an-ı Kerim yapılması ve yapılmaması gerekenleri bildirirken şunu yapın, şunu yapmayın şeklinde emir ve nehiy olarak bildirebilirdi. Ama o zaman Kur'an sadece bir eınirler ve yasaklar kitabı olurdu. Halbuki o başkalarını, bir benzerini meydana getirmekten aciz
bırakan, I-Iz. Peygamber (a.s.)'ın mucizesi olan bir kitaptır.
B, SÜNNET
İslam Hukuku'nun ikinci kaynağı sünnettir. O da Peygamber (a.s.)
Efendimizden nakledilen, O'nun sözleri, fiilleri ve takrirleridir.
Sünnetin çogu kavli olup, bunlar Peygamber (a.s.) Efendirniz çeşitli
vesilelerle söyledikleri hadislerdiL Mesela: c5_,;L. ~_,..,1 J5.l l.il_, -:>l,.;l~ JL.c'Jilil
"Ameıter ancak niyettere göredir. Herkesin niyet ettiği ne tse eline geçecek olan da ancak odur." (Ahmet Naim, Tecrid-i Sarid Tercümesi, Ankara, 1970, c. II, s. 1) hadisi böyledir.
( Sünnetin llili olanı ise, O'nun abctest alışı, namaz kılışı, haccı, bir
Şiı.ht ve yeminle hüküm vennesi gibi bizzat dini açıklamaya yönelik yaptıklandır. Huzurunda yapılan bir işi görüp, söylenen bir sözü duyduğu
veya gıyabında yapılan ve söylenen bir şeyi duyup ögrendigi halde, aley"hinde bir şey deıneden onu güzel gördüğ;ü veya ona rizasının olduguna
delalet eden bir şeyin kendisinden zuhur etmesine takıirl sünnet denir.
Mesela: Peygamber (a.s.) Efendimizle birlikte olan bazı sahabilere yeme- - - - - - - - - - - - - - K U T L U DOGUM--
kızartılmış bir keler eti getirildi. Sahabiler bundan yenıeye baş­
fakat Peygamber (a.s.) yemedi. Sebebi sorulduğunda da: "BlL
benim yaşadığım topraldarda btL1lLnmaz. Onun için gön1üm çekmedi'' buyurdular. Şüphesiz sahabileıin bu eti yenıeleri ve O'nun bunları menetmemesi keler etinin yenmesinin helal olduguna delalet eder. Nitekim
aJimlerin çoğunluğunun görüşleri de budur.)
leri için
ladılar.
Her ne kadar zaman zaman dinin aslı olarak Kur'an-ı Kerim'i görüp
Onun dışındaki delillere şer'i bir kaynak olarak bakmayan ve böylece
kendilerini digerlerinde üstün görıne sevdasında olanlar çıkıyorsa da
sünnet rivayet itibariyle "mütevatir'', "meşhur", "aha d" da olsa hükünı­
lerin çıkarılmasında şerT bir delildir. İslam Hukukunun ikinci kaynağ;ı­
dır. Çünkü dinde zaruri olarak sünnetle sabit olan hükünılerin varlıgı
malumdur ve kesindir. Mesela, farz namazların beş vakit, öğle namazı­
nın dört rekat olduğu ve her rekatın bir rüku ile iki secdeden meydaıı.a
geldiği ancak sünnetle sabit ve ondan öğrenilmiş hükümlerdir. Alimler
geçmiş devirlerde sünnetin delil olması konusunda aksi görüş ve düşüncede olanların iddialarını çürüterı ve delil olduğunu ispat eden pek
çok nakli ve akli deliller göstermişlerdir. Sünnetin delil oluşuna karşı çı­
kanların dinden nasilıleri yoktur. Onların batı! görüşleri ve saçmalıkla­
rıyla uğraşıp onlara cevap vermek bile gerekmez. Ancak Kur'an-ı Kerim' i
delil olarak kabul edenlerin sünneti de delil olarak kabul etmeleri gerekir. Çünkü Kur'an değişik yönlerden sünnetin delil olduğunu bildiren
8.yetlerle doludur. Bunlardan bazı ömekler vermek gerekirse:
1- Kur'an bizzat Hz. Peygamber (a.s.)'a iman etmeyi emreder. Mesela,
l:J_;;I c>.iJI J,.JIJ .Jr-» .JJ~ l,.:.."li "Öyleyse Atlah'a Peygamber'ine ve indirdiğimiz
"nur"a (Kur'dn'a) inanın" (Tağabün, 64/8) ayeti bunlardan biridir. Pey-
gambere iman ise O'nun ister Kur'an, iste sünnet,
tasdikini gerektirir.
getirdiği
her
şeyin
2- Yine Kur'an Hz. Peygamber (a.s.)'ın, Kur'an-ı Allah katında makbul bir açıklamayla açıklayıcı olduğunu haber vermektedir. Mesela:
~1 J_;;L. ""WJ U:ç.1 )'.iJI d.,JI l:JjiJ "Sana da insanlara gönderi/eni açıldayasın
diye Kur' ön' ı indirdi/c".
3- Kur'an Hz. Peygamber (a.s.)'a itaati emretmektedir. J,..)IJ .JJII,...,11"
0J-<»_;~"Bize 1nerhamet edilmesi için, Aııah'a ve Peygambere itaat edin"
4-Kur'an sadece Hz. Peygamber (a.s.)'a itaatin vacip olduğunu değil,
zamanda O'ndansadır olacak hükümlere de uymanın vacip olduğunu haber vermektedir. ~_,;; rs:.l fo..J illi~..;_,.,.,~.; illi o~
ol Ji"Ey
aynı
~-KUTLU D O G U M I - - - - - - - - - - - - - -
r:5'
161 - -
.Mulw.mmed.l De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin
ve günahlarınızı bağışlasın.·· (Al-i İn1ran, 3/3 l) ayeti bunlardandır.
5- Allah Peygaınberine de. kendisine Yahyedilene uyn1ayı, onu insanlara tebliğ etmeyi eınrediyor ve onda her hangi birşeyi noksan bırak­
ınaktan 1-'e onu değiştirmekten de nehyediyor. d.ı..J ~...ı ~~~u>Y- Lo ~IISana
Rabbinden val1yolunana ''Y·" (Ahzab. 33/2) ayeti ile J"~l Lo f:l< J_,..)l L,.,l ~
c"l;JI0-' ~ .illl3 dl-3 c:..i.l; w CW; r.lol3 <!1.) cr d,JI ''Ey Peygamber Rabbin·
den sana indirtLeni tebıiğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun dçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur." {Maide, 5/67).
Hz. Peygaınberin peygamberlik görevini tam olarak yaptığında, kendisine bildirileni tebliğ; ettiginde ise bütün alimierin ittifakı bulunmakta·
dır.
6- Kur'An Hz. Peygamberin
konuştuklarının doğruluğuna
ve
ahlakına
şahitlik etmektir. Nitekim: c?-" <?3 'il .Y' ;,l.;.>fll cr~ l-3 "O kötü arzula·
rına göre lconu.,c;maz. O'nun lconı.ı,sması vahyedilenden başkası değildir"
(Necm, 53/3,4) ayetleri ile
c;J> J.J d.;IJ'Şüphesiz sen büyük bir ahlaka
sahipsindir." (Kalem, 681 4) ayeti böyledir.
r-h
Ahlak ise bütün ihtiyar[ fiilierin ve sözlerin kaynağıdır. O da büyük·
lükte sınırsız olunca Allah katında bu ahiakın sahibinden sadır olacak
fiilietin de aynı şekilde büyük ve üstün olacağında şüphe yoktur.
varid olan hükün1lere göre Sünnetle Kitap arasındaki n1ünasebete
bunun dört ayrı durum gösterdiğini görüyoruz:
baktığımızda
l· Sünnet, Kitap'ta olan bir hükme uygun ve ona mutabık hüküm
getirir. Bu durumda Kur'an'da olan hükmü te'kit etmiş ve onu tasdik
etmiş olur. Mesela, ..:.o~~ ':il
C5.r'l Jt.. ~ 'i "Bir müslümanın malL
arıcak kendi gönlüyle verdiğinde heldl olur." hadisi (eş· Şeyh. Mansur
Muhammed, Teysiru Usüli'I·Fıkh, Kahire. s. 56).
r1-'
Kur'an'daki
f.:.. cıPI_,; cr •3~.,:: ;,.;0 ol ':il J1L,J~ ~ ~1_,..11_,.15h 'i 1,.:..1 .:ı;.lll L,.,l
"Ey iman edenler! Mallar-ınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile
ticw-etle yeyin" (Nisa, 4/29) ayetinin bildirdiği hükmü te'kit et·
yapılan
m ektedir.
2· Sünnet Kur'an'da mücmel yani topluca bildirilen hükümleri açık·
lar, onları ihtiyaca göre beyan eder. Namazlarm kılmış şekillerini,
rek8.tlarını, zekatı verilecek malları ve nisablannı açıklaması gibi.
3· Sünnetin ayeti nesiledeceğini kabul edenlere göre Sünnet Kitapta
olan bir hükn1ü nesheder. Mesela: Cı)) ~.J "'1 "Vôrise vasiyyette bulun--162
KUTLU DOGUM--
mak yolctur. _
.. [eş-Şeyh. Mansur J\1uhammed, age, s. 57) hadisi t'~ ~
J"_,..ll, 0;)'iiJ ,,,.UI_,.lJ ~)1 '1_,.,.;. d; eıl o _,ll f»l .ra> ISI
·'Büinize ölüm geldiği
zaman,
eğer
mal
bırakıyorsa,
ana babaya.
ydlcınlara
uygun bir tarzda
uasiyyet etmesi size farz kılındı" (Bakara. 2/180) ayetinin bildirdiği yakınlara
vasiyyet etn1enin
meşruluğ"unu neshetmiştir.
4- Kur'an'ın hüküm beyan etn1ediğ"i bir konuda sünnet hükünı bildirir. Bir şahit ve yen1inle hüküm verilebileceği, ninenin ınirası, sadaka-i
fıtnn v<lcip oldugu, evli olup zina edenin recm edileceğ:i gibi hüküınler
sünnetle sabit olan hükümlerdir.
Sünnetin Kur'i.in'ı açıklayıcı veya te'kit edici olarak gelebileceğ"inde
81imlerin ihtilafı yoktur. Fakat müstakil olarak hüküm koyabiieceği konusunda bazı alimler sünnetin getirdiğ;i hükümlere icm81i veya tafsili
bir şekilde de olsa Kur'in'da delaletin bulunduğunu ileri sürerek, n1uhalefet etmişlerdir. Buna mukabil cumhur bunu hem caiz, hem de viki
görn1ektedir. Onlara göre sünnetin müstakil hüküın koyabiln1esine
mani bir delil bulunmadıgı gibi. n1üstakilliği olmayan bir delilin Kur'3.n'ı
açıklaması veya te'kit etmesi de düşünülemez.
Özet olarak söylenıek gerekirse, sünnet Kur'an'dan sonra ikinci delildir ve İslam Hukukunun kaynağıdır.
C) İCMA'
J-:lz. Peygamber (a.s.)'ın vefatından sonraki bir zamanda herhangi dini
konuda O'nun ümmetinden müctehidlerin ittifakı demek olan icn1a'
İsl8.ın Hukukunun üçüncü kaynağıdır.
İcma'ın, İslam Hukukunun kayrıaklarınc!an olduğuna Kitap ve Sünnetten deliller vardır. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
c:JL..j ~ .ı.L,;j ._)_;; 1.. .u_,; ~;ll~ .r.-< ~_, c>.c,.ll .u 0;-1 1.. .c.., 0' J_,....)l ""l.:..ı C;'J
"Doğru yoL/cendisine apaçık beLLi oLduktan sonra, Peygambere kim
ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda
bıralcınz ve cehenneme solcanz. O ne lcötü bir yerdir" (N isa, 4/1 .15).
l.r.-"-'
karşı çıkar
Allah ayette Peygamber (a.s.)'a karşı çıkanlarla mü'minlerin yolların­
elan ayrılanlan azabla tehdit ediyor. Mü'minlerin yolundan ayrılmak
mubah olsaydı o zaman tehclitte mubah olanla haram olan birleştiril­
miş ve neticede mubah olan bir işi yapan da azabla tehdit edilmiş olurdu. Bu ise caız değildir.
Ayrıca
burada bahsedilen
mü'nıinlerin yollarından
maksat,
----KUTLUDOGUM---------------------------
onların
163 - - - -
ittifak ettikleri hükün1lerdir. Eğer onların ihtilaf ettikleri bir hüküın olsaydı. o zaman onların yolu ittifak edilen değil, ihtilaf ettikleri görüşle­
rinden her biri olurdu. Bu da mü'minlerin yolu olamaz, ancak onlardan
bir kısınının yolu olurdu. Üzerinde mü'n1inlerin ittifak ettikleri onlann
yolu olunca hak olan \'e uyulması vacip olan bu olur. Öyleyse icma' bir
delil dir.
Mü'ıninlerin bir konuda ittifak etıneleıi halinde. hata işlemiş olınıya­
caklanna dehilet eden değişik lafızlarla, fakat aynı ınanayı ifade eden
pek çok hadis nakledilmiştir. Bu hadisler bu konuda manevi tevatürü
saglıyacak şekilde rivayet edilmiştir. \b J. '--""'1 ~'! "Ümmetim l1atada
birleşmez" ve ;;J)\.0 J. '--""'1 ~'1 "Ümmetim sapıklı/eta birleşmez' gibi hadisler bunlardandır. (Zeydan, Abdülkerim, Fıkıh Usulü. (Ruhi Özcan'ın
tercümesi), 1982, s. 236).
İcma'ın
delil olarak alınıp alınamıyacağı konusunda ortaya çıkan
husus, icma'ın dayanağı konusudur. İcma'ın dayanağı eğer Kitap ve
sünnetten bir nass olursa, bu icma'ın delil olacağında ihtilaf yoktur.
Ancak icına'ın dayanagı kıyas olursa bunda ihtilaf vardır. Şurası da bir
gerçektir ki icma'ın dayanagı kıyas olabilir. Çünkü kıyas zaten şer'1 bir
delildir. Nitekim vaki de olmuştur.
Sahabiler Hz. Ebü Bekir'in halife olması konusunu Hz. Peygamber
iken yaptıgı imamlıga kıyas ederek, icma' etmişler ve
böylece. Onun halifeligi ittifakla yani icma' ile gerçekleşmiştir.
(a.s.)'ın saglığında
Ç)KIYAS
Kıyas, aralarındaki illet birligi sebebiyle hükmü bilinmeyen bir meseleyi, hükmü bilinen bir asl'a ilhak etmek demektir. Bu da İslam Hukukunun dördüncü kaynagıdır.
Allah Teala. hükümleri teşri ederken, ya bir maslahatın celbi veya bir
kötülügün d efi şeklinde olsun, kullara raci bir takım hikmet ve maslahatları gözetmiştir.
Olaylar sonsuz ve sınırsızdır. Her gün artarak yeni olaylar zuhur etmektedir. Bu, kıyamete kadar da böyle devam edecektir. Halbuki
Kur'an'ın nassları sınırlıdır. Sınırlı olanın sınırsız olanı ihata etmesi de
ınümkün değildir. Buna mukabil İslam Hukuku ıiınumidir, her zaman
ve mekana uygundur. Bu durumda şüphesiz, ortaya çıkan olaylarla yenilenen ve kendisinden şer'l bir hükmün ortaya çıkarıldıgı bir kaynak
- - 1 6 4 -------~--------KUTLUDOGUM--
olmalıdır. İlahi bir hikmet. kıyası işte böyle bir kaynak kılmıştır. Müctehid, oıiaya çıkan ve hakkında nass veya icma' bulunmayan bir nJeselede kıyasa sarılır ve bu yolla meselenin hükmünü beyan eder.
.::Allah Teala pek çok ayette mü'minlere bu yolu göstermiştir. Bir çok
hükmün illetini zikrederek akıl sahiplerini bunları düşünn1eye çağırn1ış.
hükmün sebebi kıldığı illetin aynı olması halinde hakkında nass bulurı­
mayanı. hakkında nass bulunana ilhak etme hususunda akla yol göstenniştir. Mesela şöyle buyurmuştur: .;_i..ll 4-;.:---:. jJ rJ ~J iU:..JI (..5"'?'"-:. ~ Ju
~ ~;J.;. JS., -'"3 ö_r J3! t..Lr,
"İrısarı. çürümüş. urı ufak oınmş kemilcleri kim
diriltecek? diye soruyor. Ey Niuhammed! De Jci: Oı1ları ille defa yaratarı diriltecelctir. O her türlü yaratmayı bilerıdir" (Yasin. 36/78, 79).
Allah burada, ikinci dirilişi, hiç yoktan insanı ve diğer varlıkları yaratan Allah'ın ilk yaratışma benzeterek kıyas ediyor. İlkine kadir olan için
onu tekrar yapmak daha kolaydır.)..,
Müctehidlerin çoğunluğu ve usülcüler "kıyas"ı İsl8.n1 Hukukunun
kaynaklanndan sayn1ışlardır. Çünkü Kur'an, sünnet ve akıl onun delil
olduğunu teyit etmektedir.
Delil olduklan İslam Hukukçulan tarafından kabul edilen bu dört
asli kaynaktan ayrı olarak, alimler arasında ihtil§.f bulunan, bazı
alimlerce delil sayılıp diğerlerine göre delil kabul edilmeyen bundan dolayı da asli değil. ancak fer'i delil olarak değerlendirilen İslam Hukukunun bazı kaynaklan daha vardır. Genel olarak söyliyecek olursak bu deliller esas itibariyle asli delilden birine dayanırlar. Bu delillerden birine
dayanmıyorsa muteber bir delil kabul edilmez. "Sahabi kavli", "İstih­
san", "Mesalih-i Mürsele", "Örf ve Adet" bu delillerin en çok kullanılan­
larındandır.
İslam Hukukunun kaynakları hakkında kısa da olsa bu kadar bilgi
verdikten sonra bir de ictihad konusuna göz atalım.
isLAM HUKUKUNDA İCTİIIAD
Bir meselenin hükn1ünü şer'l delillerden öğrenebilmek için müctehidin bütün gücünü kullanması demek olan ictihad İslam Hukukunun
tazeliğini, her zaman ve her yerde uygulanabilir oln1asını sağlıyan bir
unsurdur.
İctihadla
ortaya çıkan hüküm zanni olur. Çünkü müctehid çeşitli
yönlerden delilleri değerlendirerek kendisine itininan veren hükmü alır.
-~KUTLU DOGUM:-----~--------- 1 6 5 - -
Böylece bu hükün1 yüzde yüz kesin bir hüküın oln1az da galip bir zan
olarak kalır. Bundan dola~yı ictih<id yapan alimler, dogruyu bulınaya ça~
lışır. gerçegi nerede bulursa alır ,.re neticede n1utlaka kendi görüşünün
doğ;ru oldugu ve başkalarınınkinin yanlış oldugunu iddia etınez. Nitekim büyük müctehidlerin hepsi şöyle düşünınüşler ve söylemişlerdir:
"Bi:ôn1 görüşün1üz doğrudur, fakat yanlış da olabilir. Başkalarının gö~
rüşleri yanlıştır, fakat doğru da olabilir.,. Şüphesiz böyle bir sözü şu
veya bu düşüneeye saplanıp İsLiını yalnız kendisinin ve kendisi gibi düşünen kimselerin anladı,ğını sanan ve İslan1ın inhisarlannı almaya çalı­
şan kiınseler değil, belli bir olgunlı1ğa ermiş olan kimse söyleyebilir. Bu
olgunluğu da kişiye ilim kazandırır.
Bunlardan da kolayca anlaşılacağı üzere ictihadı ancak belli bir seviyeye eıişmiş olan kiınseler yapabilir. Alimler kendisini ictih<ida veren
kiınsenin bir takın1 bilgilerle mücehhez olması gerektiğini söyleınişler­
dir. Bunlarda bazı şartlar aramışlardır. Buna göre rnüctehid her şeyden
önce n1üslün1an olmalıdır. Çünkü ictihad dini bir hükınü, yine dini delillerden, bütün bilgisini ortaya koyarak, var gücünü kullanarak çıkar­
maktadır. Bunu yapabilmek için de Kur'an'da mevcut ahkam ayetlerini
bilmelidir. Alimierin ifadelerine göre Kur'an'da beşyüz kadar ahkamla ilgili ayet bulunmaktadır. Şüphesiz bu ayetleri yalnızca mana olarak bilmek yetmez. Onları müctehid, umumi, husus!, mutlak, mukayed, hakikat, mecaz, n1üşterek, mücmel, n<lsih ve mensuh olma gibi çeşitli
yönleriyle değerlendirebilecek şekilde bir bilgiye sahip olmalıdır. Sünneti
de aynı şekilde n1etin, senet ve r8.vilerin durumlarını da içine alan bir
biçimde bilmelidir ki, sahih olanı olmayandan ayırabilsin. Bu kaynaklar
Aı-apça olduklan için de bunları aniayabilecek kadar Arapçayı ve delillerden hükümlerin nasıl çıkanlabileceği konusunda yol gösteren, bazı
kaideler koyan "Fıkıh Usulü" ilıninL aksine hüküın vermeye kalkışma­
ınak için icına' meydana gelmiş konuları da bilmelidir.
Çünkü icma'a aykırı ictihad edip hüküm verrnek haramdır. Fakat ictihad, bazen "Farz-ı aynı" Kifaye", bazen de "Mendub" olabilir.
Mesela, bir kimsenin başına bir olay gelse veya böyle bir şey birisine
sorulsa, kendisine sorulabilecek başka kimse de bulunmasa ve gecikildiği takdirde işin dine aykırı bir tarzda yapılacağından korkuluyarsa o
konuda ictihad eimek "Farz-ı Ayın" olur. Böyle bir korku yok veya sorulabilecek başka kimseler vaı-sa o zaman "Farz-ı Kifaye" olur. Bunlardan
birisi ictihad ederse, diğerlerinden vücubiyet düşer. Hiç biri ictihad etmezse hepsi günahkar olur. Vukuu muhtemel olaylaı- hakkında ictihad
etmek ise "Mendub"tur.
--166
-----------------KUTLUDOGUM---
İctih;idın
bizzat Hz. Peygamber (a.s.) tarafından da yapıldığ;ını görü~
yoruz. Peygamberimizin ictih§..d yaptığına bazı ayet ve hadisler de
delalet etmektedir. Nitekiın Bedir Gazasından sonra alıııan esirlerle ilgili
olarak Allah şöyle buyurmaktadır:
.r..r .JJI" ;.,.;'lı"'-" .JJIJ L,;.UI •.,r- cJ.ı.,_;; ..,03 ~1,..; ~es"-> c<rl..l ch ol'-'"'"" oLS' Lo
~'o' ll; r'.i.;.l ~ ,s:-ı c~ .J.II;r 'o-'l;S ':i_,J ·~"Yeryüzünde savaşırken. düş­
manı yere senneden esir almak hiç bir peygambere yaraşamaz. Geçici
dünya maLını istiyorsunuz. Oysa Alıah dhireti kazanınanızı ister. AHah
güçlüdür, hakimdir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hükiim olmasaydı aldılclarınızdan ötürii size biiyiik bir cızab eri.şirdi." (Enfal, 8/67, 68).
Bu ayet şüphesiz ictihadla yapılmış bir işin neticesini bildirmektedir.
Peygamber (a.s.)'ın vahiyle değil de ictihadla hareket ettiğini göstermektedir. Ayet nazil olunca Peygamber a.s. Efendimiz if Lo' I......JI;r .,.,ı,;,. J,;; _,J
.r"' ,ni. w IEğer gökyüziinden bir cızab inseydi Ömer'den başkası bundan
kurtulamcızdı" (eş-Şeyh, Mansur Muhammed, age, s. 136) buyurmuşlar­
dır.
Hz. Peygamber (a.s.) Bedir Gazvesi öncesi ashabıyla gelerek bir yerde
Bunu gören sahabeden birisi "eğer buraya vahiyle gelip yerleştiysek bir diyeceğim yok. Fakat ictihad vereye göre yerleştiysek burası uygun değildir." dedi. Bunun üzerine Peygamber (a.s.) bunun ictihad
ve reyle olduğunu söyleyince sahabi başka bir yer gösterdi de oraya yerleştiler. Bu da başka bir açıklal'1aya ihtiyaç bırakmaycak kadar Hz. Peygamberin ictihad yaptığına delalet etmektedir.
Hz. Peygamber (a.s.) yalnızca kendileri ictihad etmekle kalmamış,
aynı zamanda ashabına da izin vermiş ve bu konuda onlara yol göstermişlerdir. Nitekim Hz. Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde aralarında şöyle
bir konuşına geçmiştir:
- Ey Muaz! Sana bir dava gelirse ne yapacaksın? Ne ile hüküm vereceksin?
- Allah'ın kitabında olanla hüküm veririm.
- Eğer Allah'ın kitabında bulamazsan, orada yoksa?
konakladı.
- Rasulullah'ın sünnetiyle hüküm veririm.
- Peki ya orada da bulamazsan, orada da yoksa?
- Reyimle ictih<ld eder onunla hüküm veririın.
dan da genişletınem.
Genişi daraltnıam,
Böyle bir cevaptan sonra Hz. Peygamber elini Muaz'ın gögsüne koyve "AUah'ın Rasuıünün eLçisini O'nurı razı oldıığu şeye muvaffak
D1UŞ
167--
--KUTLU DOGUM
-- --r-
lcüan AUah'a hamdolsun.·· diyerek memnuniyetini
belirtmiştir.
Rasulullah Ukbe b. Amir ve Amr b. el-As'ı iki hasım arasındaki davagörmek üzere h<lkinı tayin etti ve onlara şöyle dedi: "Eğer isabet ederseniz ikinize de onar sevab var. Eğer hata ederseniz birer." (eş-Şeyh,
Mansur Muhammed, age. s. 138: Uzunpostalcı, age, I, 68)
yı
Bilindiği
gibi İslam Dini dinlerin sonuncusudur. Kıyamete kadar
bir din gelmeyecektir. Peygamber Efendimiz böyle davranarak ashabına, külli delillerden hükümlerin nasıl çıkarılacağını gösteren
ictihad yollarını öğretmek ve onları ictihada alıştırmak istemiştir. Kendisinden sonra da §Jinılerin aynı şekilde hareket etmelerini, zamanın değişmesine, milletierin kalkınınasına ve olaylara uygun hükümler verebilmelerini istemiş tir.
başka
Yine Peygamber Efendimiz bir çok hadislerinde ve verdikleri hükümlerde hükümleri illetleriyle birlikte zikrederek ashabına açıklamışlardır.
Mesela, yeğenin halasıyla birlikte nikiilılanamıyacağmı bildirirken
~l..) ~ eU;
01 "Eğer böyle yaparsanız akrabalık bağlarını kesmt,s
rW
olursunuz" buyurmuştur.
Dikkat edersek aliınierin konuyla ilgili olarak farklı hükümler verdiklerini görürüz. Acaba Allah katında hak ve doğru olan bir tane midir?
Yoksa fazla mıdır? Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir. Buna bağlı olarak da bir müctehidin yaptığı istihadlarda bazen isabet edip bazen de
hata ettiği veya hep isabet ettiği konusunda da ihtilaf etmişlerdir.
Gerçek olan şu ki, Allah her olaya mahsus bir hüküm koymuştur.
Müctehid bazen hata, bazen de isabet eder. Ona uygun hüküm verirse
iki ecir, uymayan hüküm verirse bir ecir alır.
Nitekim biraz evvel Bedir esirleriyle ilgili olarak verdiğimiz ayette esirIere böyle davranmaması gerektiği Allah tarafından Peygamberine bildiriliyor. Burada Hz. Peygambere bir tenbih bulunmaktadır.
Peygamberlerde böyle ictihad hataları olursa diğerlerinde haydi haydi
olur. Ancak Peygamberler diğerlerinin aksine hatada devam etmezler.
Hz. Peygamber (a.s.)'dan sahih ve ınüteaddit yollarla nakledildiğine
göre: "Hdkim eğer ictihddında isabet ederse iki, hata ederse bir ecir alır".
Hz. Ebü Bekir'e "kelale" sorulunca o şöyle demiştir: "Onun hakkında
kendi reyimle söylüyorum; eğer isabet edersem Allah'tandır, lmta edersen1 benden ve şeytandan".
Bunlardan da
edebilir.
- - - 168
açıkça anlaşılacağı
üzere müctehid hata da isabet de
----------------------------KUTLUDOGUM---
Gerçekte sahabiler Hz. Peygamber (a.s.)'ın vefatından sonra ortaya
konular hakkında. O'nun gösterdiğ;i yolda yürüyerek ictih<idlarda
bulunmuşlardır. Bazen ictihadlannda birlik ;·e ittifak hasıl olmuş.
bazen de olnıanııştır. Onları gören t8.biin aliınler: sahabilerin yolunda
yürünıüş ve ictihad gittikçe aı-tan bir hızla devaın etmiştir. Bunun neticesi olarak da mezhepler doğmuştur. Mezheplerin ortaya çıkmasından
sonra da iş tavsamış, giderek duraklamıştır. Böylece günümüze kadar
çıkan
gelmiştir.
Biraz önce belirttiğ;iıniz müctehidde bulunınası vacip oldugu belirtilen ilim ve şartlan dikkate alarak bakacak olursak. günüınüzde bunlann bir ki.şide bulunmasının zor olduğunu görürüz. Çünkü insanlar. delilleri anlama ve onlardan hüküm çıkannayı geliştirecek dini ilimleri
tahsil etınekten uzaklaşmış, dünyevi ilimiere ağırlık vermiş görünmektedirler. Dini ilimlerle meşgul olanlar da öğrenebildikleri kadarıyla yetinmektedirler. Zira bunlar da ilmi dünyevi bir kazanç temini maksadıyla
öğrenmektedirler. Bugün ilıni ilim için öğrenen doğruyu bulmak için
ıneseleleri inceleyen kimseye nadiren rastlanmaktadır. Tabii bu söylediklerimiz, usul ve kaidelere dayanarak şer'l kaynaklardan hüküm çıka­
rabilecek Ebu Hanife, Şafii ve Malik gibi mezhep sahibi mutlak müctehidler derecesinde bir müctehid içindir. Yoksa bir mezhebe müntesib,
hakkında mezhep imamından hüküm nakledilmemiş bir konuda değer­
lendirme yapabilecek, dört mezhep imamından veya mensubu bulunduğu mezhebin içinden farklı görüşler nakledilmiş de bunlar arasında tercih söz konusu oln1uşsa, bunları yapabilecek müctehidler her asırda
bulunmuştur. Günümüzde de böyle müctehidler vardır.
Cumhur, kendisine fetva sorulabilecek ınüctehidin her asırda bulunmasının caiz olduğunu kabul etmiştir. Çünkü Peygamber (a.s.) şöyle
buyurmuşlardır:
'Ylp, l..._;J v-l:JI .\X;I r!l.o ~ r!ISI c?, w.JI ~ ~
c_,D3 i.ol_r;l r-LJI
~ 'Y illi 01
I_,J..;,IJ 1)-.ai rl-" .r.-'< Irili I_,J:....i 'Allah ilmi insanın kafasından çekerek almaz;
fakat hiçbir alim kalmayıncaya kadar alimleri kendine çekmek suretiyle
ilmi de insanlardan almış olur, ilim de kalmaz. Neticede halk cahi11eri reis
edinirler. Onlarafetva sorarlar. Onlar da ilimsizfetva verirler, hem saparlar, hem de saptınrlar".
Herhangi bir zamanda bir müctehidin bulunmaması, Peygaınber
bu haberin yalan olması demektir ki bu da düşünüle­
ınez, yani her devirde, hadisten çıkan mana gereği, müctehid gelmesi
icabetmektedir.
(a.s.)'ın verdiği
---KUTLU D O G U M I - - - - - - - - - - - - - - 1 6 9 - -
Download