Hazırlayan Rayna R. Reiter Kadın Antropolojisi Çeviri Bürge Abiral dipnot yayınları İÇİNDEKİLER Giriş Rayna 7 R. Reiter Cinsiyet Farklılıklarının Gelişimi Üzerine Perspektifler Lila 19 Leibowitz Toplayıa Kadın: Antropolojide Erkek Önyargısı Sally 37 Slocum Ailenin Kökeni Kathleen 53 Gough İKung Kadınlan: Avcı-Toplayıcı ve Yerleşik Bağlamlarda Cinsel Eşitlikçilik Farkları Patricia Draper Aborijin Kadın: Eril ve Dişil Antropolojik Perspektifler Ruby ...83 Rohrlich-Leavitt, Elizabeth Barbara 119 Sykes, Weatherford Papua Yeni Gine Dağlanndaki Kâfe'lerde Kirlilik Kavramı Elizabeth Faithorn Anaerki: Bir İktidar Vizyonu Paula 137 Webster 153 Kadın Ticareti: Cinsiyetin "Ekonomi Politiği" Üzerine Notlar Gayle 171 Ruhin Engels'i Yeniden Değerlendirmek: Kadınlar, Üretimin Organizasyonu ve Özel Mülkiyet Karen Iroguois Kadınlar: Etnotarihsel Bir İnceleme Judith 231 Sacks K. 259 Broıon Fransa'nın Güneyinde Erkekler ve Kadınlar: Kamusal ve Özel Alanlar Rayna R. Reiter Bir İspanyol Köyünde Kadınlar ve Kelimeler Susan 277 313 Harding Toplumsal İşlevin Göstergesi Olarak Yaşam Krizi: İtalya Örneği Sydel F. Silverman 343 Aşk Birleştirir, Açlık Ayınr: Dominik Cumhuriyeti'nde Yoksul Kadınlar Susan E. 357 Brozon Kolombiya Kırsalında Kapitalizmin Yayılmasının Yoksul Kadınlar Üzerindeki Etkisi Anna 369 Rubbo Az Gelişmişlik ve Kadınların Deneyimi: Nijerya Örneği Dorothy 397 Remy Kırsal Çin'de Kolektivizasyon, Akrabalık ve Kadınlann Statüsü Norma Diamond 413 GİRİŞ Rayna R. Reiter Bu kitap köklerini kadın hareketinden alıyor. Bir teori ve bilgi birikimi arayışında olan güncel feminizm, cinsiyetler arasındaki eşitlik ve eşitsizliği tanımlamak ve açıklamak için yüzünü ant­ ropolojiye çevirmiş durumda. Feminizmin sorduğu sorular sa­ dece akademik değil: bu soruların cevaplan, kendi toplumu­ muzda cinsiyetçilikle savaşırken biz feministlere yardıma ola­ cak. Kadınların tabi kılınması günlük varlığımızın bir gerçeği, ancak bu durum ne modern kapitalizm ile başladı ne de sosya­ list toplumlarda otomatik olarak yok olacak. Diğer kültürlere baktığımızda, cinsel eşitsizliğin dünyada yaygın olduğunu ve içinde bulunduğu kurumların uzun ve karmaşık bir tarihe sa­ hip olduğunu görüyoruz. Bu olguyu tam olarak anlamak için onun köklerini bulmalı ve çok sayıdaki dizilim ve dönüşümü­ nün izini sürmeliyiz. Sunduğumuz politik eleştiri, cinsiyetçiliğin kökenleri ve gelişimini anlamalı, kendini bu anlayışa dayandırmalıdır. Hem kültürlerarası bilgi hem toplumun gelişimi hakkında teorileri içerdiğinden, ilk bakışta antropoloji bu arayışta femi­ nistlere yararlı gözükmektedir. Antropoloji, aile sistemlerinin köken ve işlevleri, cinsiyet rolleri ve sosyalleşme ile işbölümündeki farklılıklan inceler. Ancak bütün bu araştırmalann teme­ linde bulunan, kadınlann konumu hakkındaki bazı varsayımlar 8 | Kadın Antropolojisi antropolojiyi şüpheli duruma sokuyor. Çoğu antropolog, kültü­ rü doğrudan biyoloji üstünden okumayı tercih ediyor. İşbölü­ münün ilk sorumlusunun kadının üremedeki rolü olduğunu ve erkeğin üstünlüğünün de bu bölünmeden ortaya çıküğını iddia ediyor.1 Ancak feministler bunun neden kaynakladığını bilmek istemişlerdir. Özellikle kadınların üstlendiği aktif rollerin çeşitli­ liğini tasvir eden kültürlerarası veriler göz önünde bulundurul­ duğunda, anneliğin kültürel olarak tabi kılınmayla olan ilişkisi feministler için hiç de apaçık olan bir şey değildir. Anaakım ant­ ropoloji ise, feminist öğrencilerin sorduklan asıl sorulara ya ka­ palı kalmış ya da bunları önemsizleştirme eğiliminde olmuştur. Birkaç dönem boyunca, kadınlara antropolojik bakış açısın­ dan yaklaşan ve öğrencilerin yönlendirdiği bir dersi planlama ve öğretmeye yardıma oldum. Bu süreçte kendi eğitimim ile eğitimimin temelini oluşturan teorileri tekrar incelemek duru­ munda kaldım. Ders heyecan vericiydi, ancak aynı zamanda son derece sinir bozucuydu. Çeşitli kaynaklan okudukça oku­ duğumuz yazarlar ve bakış açılarına olan güvenimiz sarsılıyor­ du. Bu sırada, antropolojinin feminist teoriye katkısının da kül­ türümüze bütünüyle nüfuz etmiş varsayımlarla kirlenmiş oldu­ ğunu gördük. Kadınlar hakkında epey bir bilgi mevcut, ancak bu bilgi kadınların kendileri hakkında sorduklan sorulardan çok, çoğunlukla erkeklerin kendi eşleri, kızlan ve kız kardeşleri hakkında sorduklan sorulardan oluşuyor. Erkeklerin ürettiği bilgiler genellikle kültürel bir bütünün bir parçası olarak değil de, bir grubun bütünsel gerçekliği olarak sunuluyor. Kadınlar ve görevleri sık sık geçiştiriliyor, yeterince incelenmiyor veya bunlara ancak şöyle bir değiniliyor. Kadınların yaptığı iş ev işi diye adlandınlıyor, konuştuklan ise dedikodu diye. Diğer yan1 Marksist antropologlar ilk insan topluluklarının ya cinsiyet bakımın­ dan eşitlikçi ya da anaerkil olduğunu savunmaya meyillidirler. Ancak hem çağdaş toplumlar hakkındaki bilgi hem de antropolojinin siyasi tarihi ile il­ gili nedenlerden dolayı bu iddialar dikkate alınmamıştır. Giriş 19 dan erkeklerin yaptığı işler toplumun ekonomik temeli olarak algılanıyor, bilgileri ise önem arz eden bir toplumsal iletişim olarak. Akrabalık çalışmaları genellikle erkeıderi merkeze alı­ yor, evlilik sistemleri erkeklerin toplumsal ağlar kurmak ama­ cıyla kadınları kullanarak yaptıkları mübadeleler olarak incele­ niyor. Evrimsel modeller insan toplumunun köken ve gelişimini açıklarken erkeğin avlanmadaki rolüne ağırlık vererek, kadınla­ rın toplayıcılığını pek de değerlendirmeye almıyor. Bunların hepsi antropolojiden şüphelenmemize sebep olan son derece eril yönelimler.2 içerdikleri önyargılan inceleyebilmek için eli­ mizdeki bütün bilgileri eleştirel bir mercekten geçirmeliyiz. Teo­ ri, her zaman verileri toplama, tahlil etme ve sunma biçimimizin temelini oluşturur; hiçbir zaman tarafsız değildir. O nedenle, kendimiz ve başka toplumlardaki kadınlar hakkmda bilgilere ulaşma adına, anaakım antropolojinin objektif olarak betimledi­ ği yazına karşı duyduğumuz güvensizliği ifade ederken biz fe- 2 Antropoloji bünyesinde bu erkek önyargısı konusunda istisnalar da ortaya çıkmıştır. Margaret Mead'in Sex and Temperament (Cinsiyet ve Mizaç) (1935) veya Ruth Landes'in Ojibwa Woman (Ojibwa Kadını) (1938) gibi kla­ sikler, disiplin içerisinde kendilerine yer edinmiştir. Diğer araştırmacıların çalışmaları daha az ilgi çekmiştir (örneğin Salter7in Daisy Bates ile ilgili kita­ bına [1972]) bakınız). Geçtiğimiz birkaç yılda, kendi kültürümüzde kadının yeri yeniden sorunlu hâle geldikçe, kadınların bakış açılarını dikkate alan makale ve kitapların sayısı artmıştır. Örnek olarak, Elizabeth Fee'nin on do­ kuzuncu yüzyıl evrimciliği hakkında yaptığı feminist yoruma (1973), Ma­ rilyn Strathern'ün aşırı derecede erkek egemen bir Yeni Gine grubundaki kadınların deneyimlerini tarhşnğı çalışmasına (1972) ve Rosaldo ve Lamphere'in çeşitli kültürlerdeki ideolojik ve politik sistemler içerisinde kadınla­ rın rolü hakkındaki bilgilendirici makalelerine (1974) bakılabilir. Ancak, bu tür çalışmaların miktarının çok olmadığı ve çoğu antropologun bunlan araştırma ve öğretimlerinde pek kullanmadığı, dolayısıyla söz konusu ya­ zının antropoloji içerisinde ulaşuğı çevre de sadece feminist bir azınlıkla sı­ nırlı kaldığı da belirtilmelidir. 10 | Kadın Antropolojisi ministler, Üçüncü Dünya ülkelerinin insanları, Amerika'daki siyahiler ve Amerikan yerlilerine katılıyoruz.3 Diğer kültürler hakkında yapılan antropolojik açıklamalarda ikili erkek önyargısı olabüeceğinin farkına varmamız lazım: kendi araştırmamıza getirdiğimiz önyargı ile eğer çalıştığımız toplumda erkek egemenliği hâkimse farkında olmadan alıcısı olduğumuz önyargı. Farklı kültürlere yaklaşırken bütün antro­ pologlar etrafa kendi kültürlerinin at gözlüğünden bakarlar. Bi­ zim gözlerimiz de en az araştırdığımız insanların gözleri kadar koşullanmıştır.4 Bizim kendi akademik eğitimimiz, kültürümü­ zün içinde bulunan erkek üstünlüğü savlarını yansıtmakta, des­ teklemekte ve yaygınlaştırmaktadır. Eğitim, alan çalışması, uz­ manlaşma ve yayınlanma sürecinden sağ çıkan antropologların büyük bir çoğunluğu ya erkektir ya da erkekler tarafından eği­ tilmiş kadınlar. Hangi soruların önemli olduğu ve nasıl cevaplandınlmalan gerektiği konusunda hemfikir olan insanların se­ çimlerinin fazlasıyla erkek odaklı olduğunu söyleyebiliriz.5 Ant­ ropoloji de bu bağlamda diğer disiplinlerden farklı değil. Erkek önyargısı alan araştırmasına da yansımaktadır. Diğer kültürler­ deki erkeklerin dışandan gelen yabancılara (özellikle erkek ya­ bancılara), onların sorulanna cevap verirken daha açık davran3 Antropolojik pratik ve teori hakkında yapılan benzer eleştiriler ve di­ siplin içinden çıkan yanıtlar için bkz. Hymes, 1972; Deloria, 1969; Mafeje, 1971; Lewis, 1973. 4 Örnek olarak Diamond'un (1974) ilerleme kavramının medeniyete öz­ gü olduğu fikrine dair ele aldığı tartışmaya veya Valentine'ın (1972) antro­ polojik teori ve Siyahi Çalışmalan arasındaki ilişki üzerine yaptığı çalışmaya bakınız. 5 Antropolojideki yaygın görüş Ruth Benedict ve Margaret Mead'in alanda baskın olduğunu ima etse de, sayılar ve istatistikler, akademik dere­ celer ile yayın ve üniversite hiyerarşilerindeki unvanların üretiminde erkek üstünlüğünün antropolojide diğer sosyal bilimlere oranla benzer derecede olduğunu gösteriyor (antropoloji içerisindeki cinsel katmanlaşmanın istatis­ tikleri için bkz. Vance, 1975). Giriş 111 dıklan sık sık anlatılır. Daha öncelikli ve daha dddi bir problem de kendi kültürümüzde inandığımız gibi diğer kültürlerde de dikkate değer bilgilere erkeklerin sahip olduğu inanadır. Bu nedenle onlan arayıp bulur, kadınlara pek ilgi göstermeyiz. Er­ keklerin konuşmaya daha yatkın ve önemli kültürel alanlarla daha ilgili olduğuna inanırken, onların sahada daha iyi bir ha­ ber kaynağı olduğunu keşfeder ve kendi kehanetimizi gerçek­ leştirmiş oluruz. Erkek önyargısı aslında ırksal önyargı veya etnosantrizm gi­ bi aşılabilir bir önyargıdır, ancak bunun gerçekleşmesi için ken­ dini eleştiren bir araştırma alam olarak ciddiye alınması gerekir. Antropoloji, ırk araştırmalarında biyolojiyi kültürden ayıran te­ orik bir bakış açısı geliştirdi6, aym ayrımcılığı toplumsal cinsiye­ te yapma olasılığı da mevcut. Diğer konuları incelerken, antro­ pologlar farz edilen biyolojik temelden yola çıkarak bu temelin üstüne kurulmuş üstyapıyı otomatik olarak okuma hatasına pek nadir düşerler -ama toplumsal cinsiyet analizinde yaptıkları tam da budur. Cinsiyet farklılıklarının biyolojik temelleri ve toplumsal cinsiyet sistemleri ile ilgili son çalışmalar, bu farklılık­ ların esnek ve kültürden etkilenen yapılar olduğunu ortaya ko­ yuyor (örneğin bkz. Money ve Ehrhardt, 1972; Maccoby ve Jacklin, 1974; Oakley, 1973). Biyolojiyi bir yazgı olarak varsaymak yerine (ki bu, kültürel esneklik hakkındaki çalışmalanyla tanı­ nan bir bilim dalı için son derece kuşku uyandıran bir görüş olurdu), toplumsal cinsiyetin bütün toplumlarda nasıl işlediğini anlatan yeni modeller oluştururken hem biyoloji hem de kültür hakkında çok daha incelikli bilgiler kullanmalıyız. Erkek önyargısının ikinci sorununa ancak ilki önem kazan­ dığı zaman yaklaşabiliriz. Bu sorun, incelediğimiz toplumlarda var olan pek sıkıntılı erkek egemenliği problemidir. Antropolo- 6 Örneğin Boas'ın ırk, dil ve kültür arasında yaptığı ayrımla ilgili olarak Stocking'in sunduğu tartışmaya bakınız (1968). 12 | Kadın Antropolojisi jik kayıtlarda kültürler, iki cinsiyetin de üyeleri tarafından bi­ linçli olarak ifade edilen cinsiyet eşitliği veya eşitsizliğinin nice­ liğinde çeşitli farklılıklar gösterir. Ava-toplayıa BaMbuti ve­ ya !Kung gibi bazı gruplar kadınla erkek arasında ya asgari de­ recede statü farkı içerir ya da hiç içermez. Bazıları da, örneğin bahçeci Mae Enga'lar veya göçebe çoban Fulani'ler, cinsiyete göre aşın derecede ayrım ve erkeklere daha fazla prestij sağla­ yan bir hiyerarşi gözetir. Aynı üretim tarzına sahip gruplar, ör­ neğin anasoylu veya babasoylu olmalarına bağlı olarak, tamamiyle farklı cinsiyet statülerine sahip olabilirler. Aslında bir grupta "erkek egemenliği" olduğunu söylerken tam olarak ne­ den bahsettiğimizi bile bilmiyoruz. Egemenlik ve saldırganlık insan olmayan primatlarda bile dikkatle kullanılması gereken etiketlerdir; yiyecek toplayıcılığı, cinsel basan, bir grubun hare­ keti için gereken liderlik kabiliyeti ve bunlar gibi çok çeşitli aktivitelerle ilişkili davranışlan tek bir kategoriye toplamaktan ka­ çınmalıyız (bkz. Dolhinow 1971). Bu tür terimleri insanlara uy­ guladığımızda tam olarak neyi etiketlendirmiş oluyoruz? Erkek faaliyetlerine kültürel bağlamda daha fazla değer veren, cinsiye­ te göre belirlenmiş katı bir işbölümünden mi söz ediyoruz? Yoksa erkek egemenliği, erkeklerin fiziksel olarak kadınlan kontrol etme gücüne sahip olduğu durumlan mı ifade ediyor? (Örneğin, Mundurucu erkekleri toplu tecavüzden bahsederken, "kadınlanmızı muzla yola getiriyoruz" diyorlar.) Egemenliği neyin oluşturduğuna dair çok belirgin bir fikrimiz yoksa eğer, şunu da bilemeyiz: erkek başatlığı kadınlann ve erkeklerin de­ neyimini beraber mi yansıtıyor, yoksa (Kaberry'nin çalışmasın­ da olduğu gibi) sadece erkeklerin ileri sürdüğü kadınlann da reddettiği bir şey mi? Böyle bir durumda, egemenlik bir erkek fantezisi mi, antropolojik bir fantezi mi, yoksa sadece bir kısmı­ nı bildiğimiz bir sistemin içsel işleyişi ve çelişldlerinin bir ifadesi mi? ilkel insanların dünyayı iki iktidar sahasına ayınp ayırmadıklan belli değil. Son derece hiyerarşik bir kültürel çevreden Giriş 113 geldiğimiz için toplumsal farklan kapsayan kategoriler inşa ediyor, sonra da bunlan iktidar açısından sıralıyoruz. Bu tür farklılık kavramlarından büyük teoriler üretiyor, ancak oluştur­ duğumuz zıtlık ve hiyerarşilerin evrensel mi olduğunu yoksa sınıflara ayrılmış bir toplumda bizim kendi deneyimlerimizi mi yansıttığını bilmiyoruz.7 Erkek egemenliğinin antropolojik tasvirleri muğlaktır ama, bu olgunun kökenlerini açıklamak için yapılan yorumlar daha da muğlaktır. Bazı antropologlar, erken dönem toplumlann eşitlikçi olduğunu ve erkek üstünlüğünün sınıflı toplum ve sö­ mürgeci nüfuzun gelişmesi ile ortaya çıktığını savunuyorlar (örneğin bkz. Leacock, 1972). Bazılan da, erkeğin avcılığı ile ka­ dirim anneliği arasındaki işbölümünün her zaman biraz da olsa erkek tahakkümünü içerdiğini ileri sürüyorlar (özellikle Wash­ burn ve Lancaster, 1968; ve Tiger ve Fox [1971], Morris [1967] vb. gibi popüler etoloji örnekleri). Üçüncü bir grup, kadınlann erkekler tarafından evlilik temelinde mübadele edilmesini kül­ türün merkezine koyuyor (örneğin bkz. Lévi-Strauss, 1969). Ba­ zılan da bu yapısalcı bakış açısını genişletip, her toplum tara­ fından yapıldığı iddia edilen kültür-doğa aynmında kadınlann kültürü temsil ettikleri ve bu süreçte değersizleştikleri sonucuna vanyorlar (bkz. Ortner, 1974). Bu açıklamaların faydalı olup ol­ madığı sorusu, tam da en temel sorular pek sorulmadığı ve ce­ vaplandırmadığı için tartışmaya hâlâ açık. 7 Levi-Strauss'un ikili karşıtlık ilkeleri üzerine kurduğu yapısal hiyerar­ şiler modeli hakkında yapılan eleştirel bir değerlendirme için bkz. Dia­ mond, 1974.