TBMM B:55 10.2.2009 0:2 Dünyanın bütün bölgelerinde sosyal, ekonomik, yasal ve siyasal haklar açısından toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri vardır. Bu eşitsizliklerin varlığı, toplumsal cinsiyet indeksleri geliştirilerek somut olarak da saptanmıştır. Kadınlar, aile reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme, siyaset, karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilme gibi konularda erkeklerle eşit değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğin kamusal ve özel alanda eşit fırsatlar, haklar ve sorumluluklara sahip olması, kadın ve erkeğin eşit biçimde görünür, güçlü ve eşit yurttaşlar olması anlamına gelmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hukuki düzenlemeler kadar önemli bir konu da hukuki düzenlemelerin fiilî hayata yansımalarının gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Kadınların, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik karar alma süreçlerinde tam ve eşit pay sahibi olabilmeleri, top­ lumun ve özel yaşamın bütün alanlarına aktif katılımlarını önleyen engelleri ortadan kaldırmak, kadın erkek eşitliğini fiilî anlamda da sağlayabilmek için gerekli ve şarttır. Kadınlar ve erkekler arasında görev, sorumluluk ve rollerin paylaşımındaki eşitsizlikler, eşit olma­ yan güç ilişkilerine, kadınların ikincilleştirildiği bir sosyal yapıya neden olur. Sonuçta ortaya çıkan top­ lumsal cinsiyet eşitsizliği, sadece kadınların sorunu değil, bir demokrasi ve demokratikleşme sorunudur. Yetki ve sorumluluğun kadın ve erkek arasında paylaşılması ilkesinin, evde ve kamusal alanda, ekonomik ve siyasi hayatta kabul görmesi sağlanmalıdır. Pekin Eylem Platformu'nda da belirtildiği gibi, kadın ve erkek arasındaki eşitlik, bir insan hak­ ları sorunu, sosyal adaletin önemli bir koşulu ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçil­ mez ve temel ön koşuludur. Kadın erkek eşitliğini sağlamak, anayasal koruma altına alınan sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir. Ayrıca, uluslararası çeşitli platformlarda da kabul edildiği üzere, kadının ve kız çocuklarının insan hakları, evrensel insan haklarının vazgeçilemez, ayrılamaz ve bölünemez bir parçasıdır. Kadının ilerlemesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması, sadece kadınları ilgilendiren bir mesele değildir. Kadın erkek eşitliği, sürdürülebilir, adil ve kalkınmış bir toplum inşa etmenin temelidir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sadece kadınları ilgilendiren bir sorun değildir, bunu söyledik; ül­ kenin demokratikleşmesi ve insani kalkınması, sosyal adaletin gelişmesi, bireylerin özgürleşmesi, sağlıklı bir toplum-birey ilişkisi toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan mümkün olmayacaktır. Top­ lumsal cinsiyet ayrımcılığına son vermek, Türkiye'nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin, adaylık sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği eşit­ lik müktesebatının gereği ve Anayasa'nın 10'uncu maddesinin devlete verdiği bir görevdir. Top­ lumsal cinsiyet eşitsizliğinin temelinin ekonomik güç dengeleriyle ilintili olduğunu göz önünde bulundurursak, kadın erkek eşitliğini sağlamanın yolunun kadının yoksulluğunu azaltmaktan geçti­ ğini görürüz. 1990'dan beri toplanan bütün Birleşmiş Milletler konferanslarında ama özellikle Ko­ penhag Dünya Kalkınma Zirvesi ve Pekin Dünya Kadın Konferansında kadınların yoksulluğunun bir dünya sorunu olduğu teyit edilmiştir. Yoksulluk Kopenhag'da saptanan üç temel sorundan biri­ dir ve bu konferansta yüz seksen hükümetin üzerinde anlaşmaya vardıkları 10 eylem alanı arasında 2'nci sıradadır. Bu konferans metninde erkeklere kıyasla daha çok kadının mutlak yoksulluk içinde bulunduğu çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır. Yine Pekin 4'üncü Dünya Kadın Konferansında kabul edi­ len Pekin Eylem Platformu'nda ise "yoksulluğun kadınlaşması" kavramı yoğun olarak kullanılmıştır. Yoksulluğun kadınla özdeşleşmesi politik, ekonomik ve sosyal dönüşümün kısa dönemdeki so­ nucu olarak ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerde son zamanlarda önemli bir sorun hâline gel­ miştir. Ekonomik unsurlara ek olarak sosyal yönden tanımlanmış cinsiyet rollerinin katılığı ve kadınların yetki, eğitim, öğrenim ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaşımının yanı sıra ailenin güvenli­ ğini tehdit edebilecek diğer unsurların ortaya çıkması da bu durumun sorumlusu olan unsurlardır. - 271 -