1 Kafkasya Mücahidleri ve Kafkasya Emirliğine Dair Destek ve İftihar

advertisement
Kafkasya Mücahidleri ve Kafkasya Emirliğine Dair
Destek ve İftihar Beyanatı
Ebu Muhammed el-Makdisi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Tevhidi destekleyenleri şereflendiren, şirki yayanları alçaltan Allah’a hamd olsun…
Salat ve selam; muvahhidlerin imamı, mücahidlerin önderi, Allah’tan başkasına ibadet edilmemesi ve
insanları kula kulluktan kurtarmak için kitap ve demir ile gönderilen Peygamber’in üzerine olsun…
Tabarani’nin rivayet ettiğine göre O, (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Hediyeyi, hediye olduğu müddetçe kabul edin. Fakat o, dinde bir rüşvet olursa almayın.
Ve kitap nereye giderse siz de oraya gidin. Muhakkak ki kitap ve sultan (egemenlik ve güç),
ayrılacaklar. O zaman siz kitaptan ayrılmayın. Muhakkak, sizin üzerinize öyle emirler gelecek
ki, sizin için yapmadıklarını kendileri için yapacaklar. Eğer onlara itaat etmezseniz sizi
öldürürler; itaat ederseniz sizi saptırırlar.” Oradakiler sordu: “Ey Allah’ın Resulü! O zaman ne
yapacağız?” O, (s.a.v) şöyle cevapladı: “İsa bin Meryem’in havarilerinin yaptıklarını… Onlar
testereyle doğrandılar ve ağaç kütükleriyle taşındılar. Allah’a itaat ederek ölmek, Allah’a
isyan ederek yaşamaktan iyidir.”
Bunun ardından;
İçindeki tüm grupların tevhid sancağı altında ve Emir Dokka Ebu Osman’ın (Allah O’nu korusun)
liderliğinde birleştiği Kafkasya İslam Emirliği’nin kuruluşunun üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. O,
(Dokka Ebu Osman) şöyle diyordu: “Biz, Yüce ve Kadir olan Allah’ın kanununa -Şeriata- göre
yaşama hakkımız için savaşıyoruz. İnsanlar, Putin ve Surhov’un yazdığı kanunlara göre
yaşamasınlar diye… İşte bunlar, bizim sloganlarımızdır.”
Düşmanlarıyla kıyaslandığında zayıf kaynak ve imkânlara sahip olmalarına, karşı karşıya kaldıkları ağır
baskılara ve düşmanın kural tanımaz bir savaş sürdürmesine rağmen menheçlerinin saflığından, bildirilerin
netliğinden, liderliğin ayrıcalığından, tevhide karşı sadakatlerinden ve hiçbir sapkınlığa düşmeyişlerinden
dolayı oradaki mücahid kardeşlerimizin ve emirliğin haberlerine bakanların gözleri parlayacaktır. Onların
düşmanları, öylesine adi ve alçak bir düşmandır ki; mücahidlerin akrabalarını, kardeşlerini, analarını,
babalarını gece gündüz takip ederler, evlerini yakarlar ve mallarına zarar verirler. Onların mücahidlerle olan
savaşlarındaki sinsilik, tüm beldelerdeki mücahidlerin savaştığının tamamen aynısı; ve bu diyardaki nifak da
Kafkasya’daki nifakın aynısı…
Kafkasya’daki kardeşlerimizden bazıları bana Medekhali, Cehmiye ve Mürcie benzeri insanların, Ruslar’ın
yanında sofilerden bile daha popüler olmaya başladığını anlattılar. Öyle ki; şu zamanlarda onları övdüklerini,
dini pozisyonlara atadıklarını; onların destekçilerini, arkadaşlarını ve hamilerini, eskiden kendilerini dini
pozisyonlara atadıkları sofilerden bile daha faydalı bulduklarını görürsünüz.
Kardeşlerden birinin bana anlattığına göre O’nun kardeşlerinden birisi, Arap ülkelerinin birinde dini
eğitimini tamamlayıp Kafkasya’daki ailesinin yanına dönmesinin ardından FSB tarafından davet edilmiş.
O’na dağlardaki mücahidlere katılmayıp evinde, ailesinin yanında sessiz ve sakin bir hayat sürmesi için dini
görevler ve seçenekler önermişler. Aralarındaki görüşmede, Mürcie ve Cehmiyye itikatlı kişileri övüp O’na
demişler ki: “Neden siz de Suudi şeyhleri gibi olmuyorsunuz? Onlar yöneticilere itaat ediyor ve
rejime muhalefet etmiyorlar.”
Sevinin ey Mürcie ve Cehmiyye şeyhleri! Ateist Ruslar bile sizden memnun! Öyle ki insanları, sizin
yolunuzu ve yaklaşımınızı benimsemeye zorluyorlar. Bu konu, Nadir bin Şumeyl’in geçmişte söylediğinden
başka bir şey değil: “Mürcienin yöntemi, yöneticileri memnun eder.” Artık ateistler ve tağutlar
tarafından bile hoşlanılan bir din haline geldi…
Kafkasya’daki mücahidlerden bazıları da bana, az sayıdaki sözde ‘Müslüman Kardeşlerin de’ mücahidlerin
1
temiz sancağına karşı durduğunu; Afganistan’dan Irak’a, Somali’den Gazze’ye tüm sözde ‘Müslüman
Kardeşlerin’ yaptığı gibi onları terk ettiklerini anlattı. Aralarında, geçmişte mücahidleri destekleyenlerin de
olduğu bu grup, mücahidlerin tek sancak altında birlikteliklerini ve mübarek emirliklerini ilan ettikleri
zaman tüm desteklerini kesmede yarış etmişler…
Batıya önem atfeden, onların baskılarına ve demokrasilerine boyun eğen insanların akli yaklaşımları
aynıdır. Mücahidlere kara çalarlar, yüzeysellikle suçlarlar, onları toprakları üzerinde İslam emirliğini ilan
etmede acelecilikle itham ederler… Onlar, burada olduğu gibi orada da mevcutlar...
Bu sebepten dolayı, Gazze’den ulaşmış olan ve bazı pratik nedenlerden dolayı beni bundan uzak tutmaya
çalışan mesajlara rağmen birçok kez Hamas konusundan yüz çevirmeyi ve onu arkama atmayı denedim. Yine
de Hamas’ın şüphelerine ve kardeşlerimize yönelik suçlamalarına detaylı yanıtlar verdim. Kendi niyetime
karşın Gazze’de Şeriatın işlevsizliği konusundaki belirsizlik hakkında yorum yapmayı kendim için zorunlu
hissettim. Bu belirsizlik; insanların Kafkasya’daki mücahidleri, İslam Emirliği’nin deklarasyonu nedeniyle
kınamalarının sebebidir. Ve bu belirsizlik; Irak, Somali ve Gazze’deki kardeşlerimizin de benzer şekilde
kınanmalarının sebebinin aynısıdır…
Bu nedenle, bu konunun üzerinde düşünmek ve mücahid kardeşlerimizin buna ilişkin duruşlarını
incelemek için önemli bir ara olmak zorundadır. Bizim için yeterli olanın ne olduğu ve bu bölgedeki
mücahidlere yönelik muhalefetin ıvır zıvır söylemlerini çürütmedeki susuzluğumu giderecek olanın ne
olacağı, Kafkasya Emirliği’ndeki yüksek mahkemenin Ahmed Zakayev’e yönelik ilmi araştırmasından bazı
ayrıntılardır. Bu araştırma, Dokka Umarov tarafından Kafkasya Emirliği Şeriat Mahkemelerinin başkanı
olarak atanan, aziz kardeşim ve gözümüzün aydınlığı Ebu İmran Seyfullah Anzor bin Eldar Astemir
tarafından yürütüldü.
Zakayev, yıllar evvel batıya yerleşti. Ve sizin de bildiğiniz gibi O, Rusya’da aranıyordu. Çünkü önceden
Çeçen direnişinin liderleri arasındaydı; fakat yaralandı ve tedavi için yurtdışına gönderildi. Ancak batıda
tedavi olan şey yalnızca Zakayev’in yaraları değildi. Batılılar, özel yöntemleriyle O’nun zihnini de iyice tedavi
ettiler(!) ve beynini yıkadılar. Birdenbire şunu ifade etmeye başladı: Çeçen devleti, BM tarafından
tanınmaksızın bağımsız olamaz. Ayrıca bu tanınmayı sağlamak için yasallığını parlamento tarafından
anayasa ve kanunlarda belirtilen Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan meşru bir devlet olmak
zorunda olduğunu ekledi. O, yönetimde Şeriatı esas almanın tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek anlamına
geldiğini ve bu durumun Çeçen halkının felaketine neden olacağını iddia etti.
O’nun şüphelerine bakarak diyebiliriz ki; onlar da ülkelerimizdeki geveleyenlerin ve
bozguna uğramışların aynısı…
Zakayev, onların seçimlerini kendine, oynaması için rol olarak görüyor. O, önceden Rusya’ya karşı bir
savaşçıydı ve savaşta yaralandı. Fakat düşmanlar, kendi kuklalarını kurnazlıkla nasıl seçeceklerini iyi
biliyorlar... Zakayev, eski Çeçen parlamentosundan kimi halen aktif, kimiyse aktif olmayan üyelerle irtibata
sahip. Batı ülkelerine yerleşen 12 temsilci vardı. Bazıları O’nunla birlik oldu ve onların arasında parlamento
başkanı Zhaloudi Saralyapov da vardı. Sonra onlar, telefon üzerinden seçim(!) yaptıklarını ve O’nu
(Zakayev’i) Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin başbakanı olarak atadıklarını ilan ettiler!
Ben derim ki: Bu komedi, özellikle Kafkasya mücahidlerinin emiri Dokka Umarov’un tüm insan yapımı
kanunlardan ve “cumhuriyet” isimli bir devletten bağımsızlığını deklare ettiği “Kafkasya Emirliği
Bildirisinin” ardından meydana geldi. O, Kafkasya’nın ve mücahidlerin hakimiyeti altındaki tüm bölgelerin,
Kafkasya Emirliği’nin birer vilayeti olduğunu ilan etti. Dokka Umarov ayrıca, “Başkan” olarak anılmayı
reddetti ve kendisinin Kafkasya’nın emiri ve Çeçenya’nın valisi olduğunu bildirdi. Kafkasya’nın tüm
mücahidleri, Emir Abdülhalim Sadullayev’in şehadetinin ardından O’na emir olarak biat edip emirliğini
tasvip ederek destek vermişlerdi.
Zakayev ise yalnızca Dokka Umarov’u kabul etmemekle kalmadı; bir de onları Çeçenya’nın demokratik
hükümetine ihanetle suçladı. Mücahidlerin emirini, mücahidlerin eliyle Çeçen devletini yıkmaya muktedir
2
olan FSB’nin ajanı olmakla suçladı!
Çünkü O’nun iddiasına göre Çeçen devleti, BM’nin tanıması olmaksızın bağımsız olamazdı. Ayrıca bu
tanınmanın kazanılması için, meşruiyetini parlamento tarafından belirtilen kanun ve anayasada gösterildiği
şekilde Çeçen halkının çoğunluğunun isteğinden alan yasal (!) bir devletin var olması gerekliydi.
Yine Zakayev, Şeriat ilan etmenin tüm dünyaya düşmanlık ilan etmek manasına geldiğini ve bunun, Çeçen
halkıyla beraber Çeçenistan meselesinin yok edilmesine neden olacağını düşünüyordu. O yine Rusya’nın,
Müslümanların Şeriat yönetimi arzusunu, Çeçen halkını bağımsızlıktan engellemek için kullandığını ve
onları “Uluslar arası terörizm” arasına katmak suretiyle bu halkı yok etmeyi kolaylaştırdığını iddia da iddia
etti.
Zakayev bunun için Dokka Umarov’un Kafkasya Emirliği’ni reddetti ve Kafkasya’nın tüm savaşçılarını,
“Çeçenistan Parlamentosuna” itaat etmeye davet etti.
Bu ahmak (Zakayev), Peygamberimizin (s.a.v) düşmanların saldırılarını durdurmak için kafirlere ve
münafıklara karşı zorunlu kıldığı Şer’i cihadı, mücahidlerin terk etmelerini istiyor. O, mücahidlerin dağlarda
ve ormanlardaki hatlarını bırakıp cihadlarını anayasaya ve parlamenter yapıya uygun olarak tamamlamaları
için “mücahitler parlamentosuna (!)” katılmalarını istiyor ki böylece batının ateist kurumları onlardan razı
olsun. O, ülkesinin tanınması için yalvarıyor ve uluslararası meşruiyet bahşetmeleri için doğudaki ve batıdaki
tağutların bozulmuş mevcudiyetlerinden hiçbir farkı olmadığını göstermek suretiyle onlara karşı son derece
nazik olmaya çalışıyor.
Kafkasya Emirliği Şer’i kadısı değerli kardeşimiz Ebu İmran, Zakayev davası üzerinde çalışıp yakından
inceleyerek bu davayı, Şeriat hükümleri mukabilinde anlayışlı ve objektif bir şekilde araştırdı. Ve ardından
29/05/1430 (hicri) tarihinde “Kafkasya Emirliği Yüksek Şeriat Mahkemeleri” adına Ahmed Zakayev
hakkındaki karara ilişkin soruşturmanın dini-ilmi kısmı olan değerli bir araştırma makalesi yayımladı.
Mahkemenin kararı, soruşturmanın bu bölümü temelinde yayımlandı ve Zakayev’in bir mürted olduğu
ilan edildi. Ve eğer yakalanmadan evvel tevbe etmezse öldürülmesi emredildi!
Derim ki; o diyardaki kardeşlerimiz, İslami bilgi ve kavrayış yönünden berraklık ve olgunluk safhasına
ulaşmışlar. Bu da demektir ki; o diyardaki cihad hakkında inşallah Müslümanlara müthiş güzel haberler
getirecekler...
Yeryüzündeki cihadi hareketlerin çoğunun, bugünlerde böyle derslere ve örneklere ihtiyaçları var.
Bunların üzerinde durmaları, düşünmeleri ve bunlardan ders çıkarmaları gerekiyor.
Bugünlerde birçok popüler figür, gün ışığı gibi alenen Ahmed Zakayev’in söylediklerinin aynısını söylüyor.
Ve O, ne için çabalıyorsa onlar da aynısı için çabalıyorlar.
Bizim aramızda O’nun gibileri çoktur. Şeyh Şerif’in, Meşal’in, Heniyye’nin bildirileri de Zakayev’in
bildirilerinin hemen hemen aynısı değil mi? Hatta bazıları, Zakayev’in söylediklerinden ve yaptıklarından
daha kırıcı ve daha zararlı şeyler yaptılar ve söylediler. Unutamayız ki O, diğerlerinden bazılarının savaştığı
gibi savaştı, onlardan bazılarının yaralandığı gibi yaralandı ve onların zorlandığı gibi O da göçe zorlandı. Bu
yüzden onlardan hiçbiri, O’ndan daha imtiyazlı değildir.
Yeryüzünün her parçasında aynı tablo vuku buluyor ve her hizbin varislerinin, her yerde seleflerinin
miraslarını taşıdıklarını görürsünüz. Bir tarafta İmam Ahmed, ibni Teymiyye ve onların takipçilerinden olan
peygamber varisi imanlı İslam alimlerinin varislerini ve Halid, Sa’d, Ebu Ubeyde, Kaka’a gibi fatih liderleri ve
destekçi mücahidleri; öbür tarafta ise Firavun, Haman, Karun, Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ukbe bin Ebi Muayt
gibi küfrün önderleri ve onların putlarını görürsünüz. Aynı şekilde ibni Sebe, ibni Selül, et-Tusi, el-Alkami
gibi münafıkların varislerini de görürsünüz. Yine cehennem kapısında davet edenler arasında dalalet ehli
toplulukların varislerini görürsünüz. Ve ayrıca cennetin kapısında bekleyenler arasında, Hak ehli
toplulukların varislerini görürsünüz. Pazarlar kurulur ve anlaşmalar imzalanır. Orada kendini Allah’a satıp
O’nun rızası için çabalayanlar vardır. Ve de Allah’a, Resulüne ve Müminlere ihanet edenler vardır. Herkes,
selefinin yolunu takip eder: “… ve Rabbiniz, kimin yolunun hak olduğunu en iyi bilendir.”
3
Bu yüzden Kafkasya mücahidlerine ve onların birleşik emirliklerine saygımı, desteğimi ve bağlılığımı ifade
etmek, benim için büyük bir sevinçtir. Bundan başka, bu erkeklere saygı ve övgüler sunarım. Değerli
kardeşim, İslami yargıç ve emir Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov (Allah O’nu korusun) adına
bir makaleden önce bu pozisyondan bahsedilmesi de büyük bir onurdur. Bundaki amacım onun sözlerinin,
görüşlerinin, bildirilerinin ve reddiyelerinin seviyesini teşhis etmektir. Hiç şüphesiz o, mücahidler arasındaki
takipçileri için bir örnektir. Allah onları şereflendirsin ve dini onlarla muzaffer eylesin!
Bundan sonra herkes cihadın terimleri içinde bu makul, ciddi ve ayırt edici konuşmayı, bu grupların
liderlerinin, müftülerinin, şeyhlerinin ve profesörlerinin İslam’a atfedilen konuşmalarıyla karşılaştırmak
ister.
Herkes, birçok imanlı gencin, daha yakın veya kendi ülkelerine bitişik cepheleri bırakıp yeryüzünün farklı
yerlerindeki mücahidlere ve cihada destek vermek amacıyla uzak diyarlara gidişinin sebeplerini bilmek
zorundadır.
“Tağutları reddetmek, Kafkasya mücahitlerinin asıl zaferidir” başlığıyla “Kafkasya Emirliği’nin
ilanının hazırlanmasını” açıkladığı bir demeçte O, (Seyfullah Astemirov) diyor ki:
“Mücahidlerin emiri Ebu Osman Dokka Umarov, içinde tüm şirk unsurlarını reddettiği bir bildiri
yayınladı ve takipçileri için bir İslami yönetim sistemi kurdu. Yani O, tağuti sistemlerle ya da ikinci
bölümünde “Çeçen İçkeriya halkı, egemenliğin yegane kaynağıdır. Halk yasama yetkisini, egemen
otoritenin hukuki kurumları ve yönetim aracılığıyla kullanır” yazan Çeçen İçkerya anayasası ile hiçbir
alakası olmadığını resmen ilan ediyor. Ayrıca emirimizin bildirisi, egemen otoritenin yegane
kaynağı olarak yüce ve her şeye kadir Allah’ı ve yol gösterici elçisi Hz. Muhammed’i (s.a.v)
görüyor. Bu yüzden İslam ile çelişen tüm terimlerden vazgeçiyor: cumhuriyet, parlamento, başkan vb…
O’nun bildirisi, imanda, yönetimde ve ayrıca onlarla ilgili prensiplerde demokratik sisteme bir reddiyedir.
Kafkasya mücahidlerinin dinimizle uyuşmayan terimlerle (uluslar arası hukuk, insan
hakları, ifade özgürlüğü, din özgürlüğü, töreler vb.) hiçbir birlikteliği yoktur.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Siz ne kadar iyisiniz, destekçileriniz ne kadar iyi. Sizin askerleriniz, bu sisteme göre cihadı sürdüren askeri
topluluğunuz; gerçekten onlar tevhidin askerleridir.
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
Müslümanların zaferi için temel şart, onların tevhide kesin bağlılıklarıdır. Tevhid, bizim hayatımızın
amacıdır. Bizler onun için savaşırız, onun için ölmeye hazırız. Ve o, kafirlerin ve münafıkların bizi doğru
imandan uzak tutmak ve müşrik yapmak için hedefidir. “Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları
gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye
kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve
bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.” (Nisa,89)
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Allah seni korusun, sen bunu kavramışsın. Sonra en sağlam kulpa tutunmuşsun ve onun üzerinde sabit
duruyorsun. Allah seni sabit tutsun ve seninle bu dine zafer bahşetsin.
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“İyi bilinir ki bu yönetim sistemi, dinimizin temellerinden birisidir. Yine iyi bilinir ki, dinin bir kısmını
reddetmek, dinin tamamını reddetmek gibidir. Ve bugünlerde kafirlerin en çok izledikleri şeylerden birisidir.
Bize İslami yönetim sistemini reddettirip kendilerininkini yaymaya çalışıyorlar. Böylece bizi küfre doğru
çekiyorlar. İmanımızı müdafaa etmek için bir direniş sergiliyoruz ve cihadımız, kendi canlarımızı ve
mallarımızı savunmaktan Allah’ın kelimesini yüceltme evresine döndü. Ve sadece bunu
açıkça ilan etmeye ihtiyacımız var. “Helak olması gerekenler, deliliyle helak olsun; yaşaması
gerekenler, deliliyle yaşasın diye…”
4
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Hiç şüphe yok ki bu evre, en yücesidir. Dinimizde canı ve malı müdafaa etmek, meşrudur. Bununla
birlikte Allah’ın kelimesini yükseltmek, bir Müslüman muvahhid için en yüce amaçtır. Allah’ın kelimesi
tevhiddir. Ve bu, uğrunda peygamberlerin gönderildiği en büyük şeydir. Uğrunda kitapların indirildiği,
uğrunda cihadın meşru kılındığı ve uğrunda şehadet aramanın tatlı olduğu en önemli şeydir. Allah’ın elçisi,
(s.a.v) buyurdu ki: “Kim Allah’ın kelimesinin en yüce olması için savaşırsa, işte o, Allah
yolundadır.” (Muttefekun Aleyh)
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“Rusya’ya karşı bu savaşın tarihsel mukaddimesi, 13 yıldır meydana gelmekteydi; emirlik birçok safha
geçirdi. Bu süre zarfında bu savaşa katılanlardan birçoğu, düşmanlara katılarak gerçek yüzlerini gösterdi.
Mücahidlerin arasında kalanlar, yalnızca Şeriatı destekleyenlerdi ve demokrasinin, terimleri ve ünvanları
hariç hiçbir şey kalmadı. Hizipleşme tehlikesi aşıldı ve yönetimde Şeriat sistemine dönüş kararı, an meselesi
haline geldi. Abdullah Paşayev bize, İçkeriya İslam Devleti’nin vatandaşı olma ve devlet sisteminden tüm
tağuti sembolleri temizlemeye karar vermek üzere bulunan Kafkasya mücahidleri askeri konseyinin bir
parçası olma şansı verdi.”
Emir Dokka Umarov ile irtibat:
Emir Ebu Osman (Dokka Umarov) ile irtibata geçmede ilk fırsatta, O’nu demokrasiyi ve tağuti yönetim
sistemini terk etmeye; İslam’ın saf ve şirkten özgür sancağını yükseltmeye çağırıyorum. O’nu, böyle bir
kararın konseyin davetini gerektirmediği, bunun kendi sorumluluğu olduğu hakkında bilgilendirdim.
Kıyamet gününde öncelikle kendi nefsinden sorumludur ve O’nu kurtaracaktır. Ama aynı zamanda kendi
takipçilerinin nefislerinden ve askeri taktiklerinden de sorumludur ve yüce Allah’ın önünde bunun için hesap
verecektir.
Dinin temelleri, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilir. Kuran, okuma ve yazmayı bilmeyen insanlara
indi. Bunun için bizlerin, Kuran ve sünnetin açık delillerini gördüğümüz zaman Şer’i metinleri çarpıtarak ve
tefsirlerini az bir fayda için değiştirerek gerçeği saklamaya çalışanlardan iktibas yapmaya ihtiyacımız
olmuyor. Ki Emir, kıyamet gününde şöyle diyerek kendini temize çıkaramaz: “Ey Rabbim! Ben senin
yasalarınla yönetmek istedim ancak İslam alimleri, bunu yapmamı engellediler (!)”
Emin olun ki amelleri sözlerine uyan İslami ilim adamlarına saygı gösteririz. Yine de akidenin temel
meseleleri hakkında alimleri taklit etmeye izin verilmemiştir. Onlardan herhangi birinin akideye ilişkin
sözlerini kabul yahut reddetmeden evvel, kesin kanıtları sormamız gerekir.
Mesajımda ayrıca, velev ki herkesin Şeriatı seçeceğinden emin olsak bile böyle bir
mevzuda seçim yapmanın imkansız olduğunu da ekledim.
Yüce Allah buyuruyor ki:
“Allah ve Resulü bir işi karara bağlamışsa artık mümin bir erkek ve kadın, işlerinde kendi
isteklerine göre karar verme hakkına sahip değillerdir. Kim Allah ve Resulünün hükmüne
karşı gelirse o, apaçık bir sapıklık içindedir.” (Ahzab,36)
Yine Emir’in dikkatini, 2002’de devletimizin kuruluşunda yer alan “Emir’in konseyde bir oyu vardır”
şeklindeki prensip hususunda, bunun İslam ile çeliştiği ve kafirlerden alınan bir bid’at olduğuna çektim. Eğer
biz buna ve diğer sapmalara bir son vermeseydik, yüce ve kadir olan Allah, bu dünya hayatında düşmanlara
karşı bir başarı vermezdi. Hatta bizi mükâfattan alıkoyar ve cezalandırırdı. Evet; böyle bir adımın çatışma ve
bölünmeye sebep olabileceği tehlikesi vardır. Mamafih; eğer Şeriatın tanımladığı sınırları aşan insanlardan
korkarsak Allah Azze ve Celle, bizi kesinlikle çatışma ve bölünme içine düşürecektir.
Emir Ebu Osman, bir mesajında bu konunun kendisine açık olduğunu ve bizim sistemimizin nasıl
olacağına ilişkin hiçbir şüphesi olmadığını söyledi. Önceki mesajlarında O, Allah’ın davasında yalnız İslam ve
Şeriat için savaştığını belirtmişti. Emir Dokka, gerçekte bir karar verdiğini ve bu konuya ilişkin bir açıklama
yapılacağını söylemişti.
5
Konuşmasının ayırt edici olmayan bir sancak altında (gayri İslami kavmiyetçi veya muhalif hainlerin
sancağı) veya saf İslam emirliğin bayrağı altında savaşmayla ilgili kısmında O, (Seyfullah Astemirov) şöyle
söyledi: “Biz burada kardeşlerimizden biri hakkında konuşuyoruz. Biz Emir Dokka’ya nasıl : ‘Ey
kardeşimiz! Sen bir süreliğine kafir olmalısın. Aksi takdirde düşmanları yenmemiz zor.’ deriz?
Birilerinin itiraz etmesi , koşulların bizi böyle yapmaya zorladığını ve bunun kafirleri saptırmak için gerekli
olduğunu söylemek muhtemeldir.”
Ben derim ki: Allah’ın diniyle oynamayın! Herkes askeri ve siyasi gerekliliklerle küfrü haklı çıkarsaydı,
dinimizden hiçbir şey kalmazdı. Tüm sünni İslam alimleri ittifak etmişlerdir ki; kim ikrah altında
olmaksızın küfür sözünü söylerse o, küfre girer. Velev ki kalben küfürden nefret etse bile…
(bkz. Kahtani, vela&bera)
Sonra O, (Seyfullah Astemirov) şöyle devam etti: “Kafirler biliyor ki; Arap yarımadasındaki
Müslümanların bağışları, Çeçenistan’daki cihadın finansmanının ana kaynağıdır. Düşmanlarımız düşündüler
ki, yardım selini baltalamaya ilişkin krallığın üst konseyiyle bir anlaşmaya gitmek yeterlidir ve böylece
Çeçenistan sorunu çözülecektir. Başlangıçta Rusya, ABD ile teröre (!) karşı birlikte savaşma konusunda bir
anlaşma yaptı. O zaman Kral Abdullah, (o zaman prensti) Moskova’ya geldi ve Rusya ile bir anlaşma
imzaladı. O, Putin’e Çeçen cihadını finanse eden kanalları kesme sözü verdi. Yine de dış yardımın yokluğu,
mücahidleri durduramadı. Çoğu birlik, finansman için kendi kaynaklarını buldu ve dış destekten bağımsız
hale geldi.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Bunun üzerine bir yorumum yok… Benim için kitabımdaki yorum yeterlidir. (Suudi Rejiminin Küfrü
Hakkında Apaçık Deliller)
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“Rus efendileri tarafından atanan Kafkasya cumhuriyetlerinin yeni başkanları, camiler açtılar ve
kendilerini Müslümanların çıkarlarının savunucuları olarak ilan ettiler. Ortadoğu’nun alimlerinden bir heyeti
Nalçik’e davet ettiler ve sonra da yerel yöneticileri Kabardey-Balkarya Müslümanlarının emirleri olarak
gösteren bir fetva yayımlattılar. Dağıstan’da da böyle bir prosedür yaşandı mı bilmiyorum ama sanırım orda
da aynı senaryo izlendi.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Asla üzülmeyin kardeşlerim! Onlar, İslam alimi değil ajandırlar. Onlar, Müslümanların sevip iltifat
ettikleri Şeriat ve Allah’ın dini kisvesi altında, sultanların amaçlarına ulaşmak için kullandıkları birer
ayakkabı ve binek hayvanıdırlar. Onların küfürlerinin propagandasını yaparlar ve sultanlar da bu binek
hayvanları vesilesiyle Müslümanların önünde kamufle edilirler. Bununla birlikte, sultanlar daha da yoldan
sapmışlardır ve her kim onlardan, onların kanunlarından ve küfürlerinden yüz çevirirse O’nu kılıçlarıyla
vurmaktadırlar.
Bildiğiniz gibi cami yaptırmak ve kapılarında toplanmak önemlidir. Fakat en önemli şey, tevhidi
gerçekleştirmektir. Ve yeryüzü tağutları, bugünlerde sıradan Müslümanları aptallaştırmaya çalışmakta ve
camiler açarak, onlara isimlerini vererek ve kameraların önünde ibadet ederek onların desteğini
kazanmaktadırlar. Bu, Allah’ın lütfuyladır; ve sonra tağutları ortaya çıkaran Allah yolunda cihadın
bereketiyledir. Ve Allah’ın izniyle, hiçbir şey artık tağutların suçlarını yamama yetisine sahip değildir ve bu
tağutlar ile ilgili hakikati anlayan sıradan Müslümanlar, bir daha onlar tarafından aldatılamazlar.
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“Onlar, (mücahidler) kafirlerin kanunlarıyla politika oyunu oynamazlar ve Çeçenistan’da demokratik bir
rejimin yerleştirilmesini yahut Hamas’ın seçimleri kazanmasını bir zafer olarak görmezler. Onlar, tevhidin
yerleştirilmesiyle meşguller ve dinlerini uyduruk politik kazançlar için asla satmazlar.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
6
Haklısın; ne kadar müthiş konuştun! İslam’da, şirke düşmek nasıl büyük bir zafer olabilir? Hamas bunu
anlamıyor mu? Hamas’ın içinde, Kafkasya ormanlarındaki mücahidlerin ulaştığı bu anlayışa
ulaşamadıklarını iddia eden Şeriat konusunda uzmanlar ve profesörler var. O, (Seyfullah Astemirov) yasal
seçimleri ve demokrasi oyununu kazanmanın bir zafer olmadığını ilan etti. Bu, dinle oynamayı ve küfür
kanunları yoluyla politik oyunlara katılımı içerir!
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“Biz, Kuran ve sünnetten açık delil getirenlerin, Allah’a güvenenlerin, kurtulmuş fırkanın ve taifetü’l
mansuranın izini takip edenleri izlemeliyiz. Bu arada, kafirlerin entrikaları suya düşecek ve komploları
başarısız olacaktır.
“Bizim seçimimiz yani tağutları reddetmek; stratejide, politikada ve her şeyde bizi kullanan tüm şüphelere
bir son verdi. Biz kimiz ve gerçekten ulaşmaya çalıştığımız şey nedir? Batıdaki kafirlerin çoğu,
Çeçenistan’daki direniş gruplarına yardım etmeye hazırdır fakat yine de bizden, İslam ve küfür arasındaki
çatışmadaki yerimizi belirtmemizi istediler. Sadece halkın maddi rahatını hedefleyenler, Emir
Dokka Ebu Osman’a küfre eğilmeyi ve İslam’a ve Müslümanlara sadakati kesmeyi önerdiler.
“Kafkasya’nın bazı sözde uleması, kendi kuruntularını “Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin liderliği
tarafından bir plan ve program” adı altında takdim ettiler. İşte devletin başına sunulan seçimlerin olduğu
görüşler:

Din adamları arasındaki kuklalar, dinin Rusya’ya karşı cihada davet etmeyen her formuna katılır.

Sözde din adamları, Şeriatın kısmen yerine getirilmesini talep edebilirler. Fakat onlar, Şeriatın
öncelikle ve en başta tevhid olduğunu unutmuş gözüküyorlar. Bundan sonra hadler (İslam’ın uygulamaları,
ibadetler, günahkarlara karşı cezalar), muamelat vs. gelir.

Ülkede küfre çağrıya ve Allah’ın dinine gülmeyi serbest bıraktığımızda Şeriata ait cezaların sistemine
aşamalı geçiş, manasızdır.

Ülke kafirlere Müslümanlarla aynı hakları veren, onlara eşit seçim hakları bahşeden demokratik
sistemle yönetilirken Şeriatın aşamalı bir şekilde uygulanmasından bahsetmek faydasızdır. Önce küfre
“hayır”, sonra da Şeriata “evet” demeliyiz. “
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Ne güzel söyledin. Sen, tevhidin içindeki kardeşlerden birisin. Gerçekten Allah, tağutu (Allah’tan başka
ibadet edilen her şey) reddetmeyi O’na (c.c.) iman etmekten öne koymuştur. Ayette şöyle buyruluyor;
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru yol, batıl olandan ayrılmıştır. Kim tağutu inkar edip
Allah’a iman ederse O, kopmayacak olan sağlam kulpa tutunmuş olur. Ve Allah işitendir,
bilendir.” (Bakara 256)
Aynı şekilde Allah, tevhidin şehadetinde “la ilahe illallah” nefyi ispattan öne koymuştur.
Ve bunda Şeriatın aşamalı olarak uygulanması çağrısında bulunanlar, Şeriatı etkisiz kılanlar, demokrasiyi
bir din olarak alanlar ve beşeri kanunları koyanlar için bir ders ve örnek vardır. Öncelikle putları reddederek,
demokrasi gibi Allah’ın Şeriatıyla çelişen dinleri reddederek tevhide ulaşın ve beşeri kanunları terk edin!
Eğer doğruysanız önce bunu yapın, biz de sizin Şeriatın aşamalı uygulanmasın çağrınıza inanalım.
(Seyfullah Ebu İmran Anzor b. Eldar Astemirov’un İfadeleri:)
“Biz ne kaybettik ve ne kazandık! Bazıları iddia ediyorlar ki, Kafkasya Emirliği yapılanmasının açık
deklarasyonuyla çok şey kaybettik… “Biz” diyerek Allah rızası için ve O’nun kelimesinin her şeyden yüce
olması için savaşan mücahidlerden bahsediyorum. Demokrasinin patronlarıyla ilişkili olanlar için, her şey
çok açık. Onlar ilk bakışta, böyle bir karar vererek her şeyi kaybettiler. Fakat biz, kendimizi farklı bir
pozisyona yerleştirdik.
Tevhid büyük bir sorumluluk ve ağır bir yüktür. Yüce ve Kadir olan Allah, Kuran’da şöyle buyuruyor:
“Gerçekten biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara teklif ettik ama onlar, bunu taşımayı
7
reddettiler ve ondan korktular. Fakat insan onu yüklendi. Gerçekten O, zalim ve cahildir.”
(Ahzab 72)
Bu, hayatımızın amacı ve imtihanımızdır. İnanıyoruz ki en önemli şey olan tevhid; biz ise Yüce ve Kadir
olan Allah’ın yardımını kazandık ve O’nun desteğiyle tüm zorluklara üstün geleceğiz. Sadece O’na hizmet
edip O’na güveneceğiz.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Eğer Allah’ın tevhidini kazandınız ve yerine getirdiyseniz o zaman her şeyi kazandınız ve gerçekte hiçbir
şey kaybetmediniz.
“Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır. Allah'tan
başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar
yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminde bulunarak yalan
söylemektedirler.” (Yunus 66)
“Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak,
ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap
verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.” (Ra’d 14)
“Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu
gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” (Ankebut 41)
(Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov’un ifadeleri:)
“Birincisi: Kaybetmiş olduğumuz şeylere bir bakalım:

Batının desteği!: Bu hususa ilişkin ortaya çıkan bazı şüpheler:

İlk olarak: Böyle bir destek hiç var oldu mu? Eğer öyleyse de, önemli bir şey değil sadece yüzeyseldi.
 İkincisi: Eğer batı, Rusya ile gerçekten bir çatışma içindeyse ve O’nun üzerinde bir baskı uygulamak
istiyorsa o zaman bizim Kafkasya Emirliği ilanına ilişkin açıklamamız, onları mücahidleri desteklemekten
alıkoymayacaktır.
Beyaz saray çok iyi biliyor ki bizler ABD’yi önemsemiyoruz. Ve eğer Avrupalı politikacılar, gerçekte
Putin’den kurtulmak için kaygılı olsalardı, aralarında “anti-demokratik güçler” de dahil mümkün olan her
türlü yöntemi kullanmaları gerekirdi.
Tüm dünya, ABD ve bazı Avrupalı ülkelerin uyguladığı çifte standart hakkında konuşuyor. Mesela ABD,
Çin’e karşı Doğu Türkistan mücahidlerine desteğini gizlemiyor. Amerikan yetkilileri, Afganistan’da
tutuklanıp Guantanamo Üssü’ne getirilen Uygur kardeşlere, hapishanede kalmayacaklarını söylemişler;
aksine onlara özel eğitim şansı teklif edip Çin’e karşı cihad ilan etmelerini önermişler. Amerikalılar,
Uygurların hangi bayrak altında savaşacaklarına karışmayacaklarını söylemişler. “Orada şeriat, hilafet,
istediğinizi kurun! Fakat Çin’e karşı savaşın, size yardım edeceğiz.”
Bu, aynı ABD’dir ki; demokrasiye uyan hiçbir şey olmamasına rağmen (seçimlerin olmaması, suçluların
şeriata göre cezalandırılması vs.) Suudi Arabistan ile iyi ilişkilerini sürdürmektedir. Gerçekte batı,
demokrasiyi önemsemez; onlar öncelikle o ülkede bir kukla yönetim atamayı, orada askeri üsler kurmayı ve
kaynaklara sahip olmayı önemserler.
Tüm bunlardan sonra, hangi destek bizim için daha önemli? Batının desteği yahut Allah’ın
desteği? Bence cevabı çok açıktır.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Amerika, Şeyh Usame bin Laden’in ortaya çıktığı farz edilen Suudi Arabistan gibi rejimlerin sınırları
içinde; bu rejimlerin hırsızlığa ve diğer suçlara Şeriatın hadlerini uygulamasını önemsemez. Amerika
Somali’de, Şeriat mahkemelerinin eski temsilcisi Ahmed Şerif’in, bu eksik ve deforme yolda Şeriatın halkın
istediği ölçüde uygulamasını onayladı. Bu rejimlerin Amerika’ya hakiki bağlılıkları olduğu müddetçe bu,
Amerika ve diğerlerine zarar vermez; onların politikaları ve sistemleri Amerikan geçit töreninde
8
yürümektedir. Onun menfaatlerini gözetmektedir. Amerika kime düşmanlık ederse O’na düşmanlık ederler,
kime lütfederse ona lütfederler. Amerika için önemli olan budur ve rejimlerin ülke sınırları içinde hangi
kurallarla hükmettikleri O’nu ilgilendirmemektedir. Ve hatta, bu ülkeler, Amerikan yasalarına göre başka
ülkenin arazisine tecavüz yahut insan haklarına aykırı olan şeyleri bile yapsalar, bu rejim Amerika’ya
tamamen sadık olduğu müddetçe O, kör bir göze döner. Bu, Amerika için önemli olanın ne olduğudur ve
tağut, kendi halkını imha etmekte serbesttir. Bu, bir iç mesele olarak görülür ve içişlerine karışılmaz! Bunun
örnekleri, bizim hayatımızda ve perişan ülkelerimizin rejimlerinde sayılamayacak kadar çoktur.
Ben derim ki: Din, vela ve bera dışında ne içindir ki? Bu, imanın en sağlam kulpudur.
Yine her günahkâr ve hatalıyı terk etmek de din için; sevgi (Müslümanlar için), nefret (kâfirler için) ve
sadakatten (Müslümanlara) başka bir şey değildir.
Bu yüzden o insanlar, Şer’i hadleri veya İslam Şeriatını uygulamama konusunda, Amerika’nın, İsrail’in
korkusunu veya tüm dünyanın kendilerine karşı savaştıklarını iddia ederek mazeretler üretiyorlar. Bunların
hepsi de makul olmayan mazeretlerdir ve kırılgan bahanelerdir; ve tüm bunlardan evvel Yüce Allah şöyle
buyurur:
“…Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa
değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)
Şu anlaşılmaz şeyler yapıp insanları aptallaştıran, tevhidi ve onun en sağlam kulpunu yerine getirmeksizin
ve şirki terk edip kâfirlerden ayrılmaksızın bazıŞşer’i hadleri yerine getirerek Müslüman halklardan bazı
şeyleri gizleyenlerin durumu da aynısıdır. Gerçekte bu, Şeriatla yönetmek değil; kitabın bir kısmına inanıp
bir kısmını inkârdır. Ayrıca dinin en önemli ve en büyük direğine güvensizliktir. Bu, tıpkı İslam’ın sabit bir
ihlalcisi iken sürekli oruç tutup namaz kılan birine benzemektedir.
Sonra Seyfullah Astemirov, (Allah O’nu korusun ve kendisiyle dine zafer bahşetsin)
Mutekhatilin’in (İslami öğretinin yerine getirilmesini savsaklayanların) savunmalarını
reddetme ve mücahidlerin, Kafkasya Emirliği’ni ilan ederek ne kaybettikleri babında şöyle
devam etti:
“Devlet, devletin meşruiyeti ve uluslararası hukukun bakış noktasında meşruiyeti; bunlar bizi savaşı
durdurma ve uluslar arası organizasyonlar (BM, AGİT vb. örgütler) aracılığıyla müzakereler yapma
ihtimalinden mahrum edecektir.!

Birincisi: Bizim, “Uluslararası hukuk” adı verilen şirk yasasına göre meşruiyet ya da Allah’ın
yasasına (Şeriat) göre meşruiyet dışında fazla bir seçim hakkımız yoktur ve biz ikincisini tercih ettik.

İkincisi: Biz, devleti kaybetmedik; bilakis çelişkilerden kurtulduk. Ve Şer’i İslami otoriteyi, yeniden
canlandırdık. Demokratların, kaybettikleri için üzüldükleri devlet, şirk yasaları (Çeçen İçkeriya Cumhuriyeti
anayasası) üzerine bina edilen devletti ve Müslümanlardan hiç kimse, böyle bir devleti kaybetmekten dolayı
üzülmeyecektir.
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Ne kadar güzel konuştun; siz hiçbir şey kaybetmediniz fakat Allah’ın izniyle kazandınız ve asla pişman
olmayacaksınız.
Sizin İslam Şeriatı’nı seçişiniz ve onu, uluslararası meşruiyete tercih edişiniz, doğru akidenizin ve
sancağınızın üstünlüğünün işaretidir. Allah sizi, bu apaçık hak üzerinde sebatlı kılsın!
(Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov’un ifadeleri:)
“Yurtdışındaki bazı temsilcilerin desteği hakkında: Biz sadece sizin desteğinizi kaybetmedik,
bununla birlikte sizin şahsınızda yeni düşmanlar kazandık. Onlar, alenen Şer’i Emir’e başkaldırdılar ve O’nu
yönetimden uzaklaştırma arzularını ilan ettiler.
Allah(c.c.) buyuruyor ki:
“Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka
9
çıkaracaktır” diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın,
mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (Münafikun 8)
Peygamberinin
ve
Gerçekte biz, bu insanları kaybetmedik bilakis onlardan kurtulduk.”
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Sen haklısın ve seni haklı yapan, Hz. Peygamber’in (s.a.v) sözlerinde, Hudeybiye barış görüşmelerinde
Müslümanlar arasından irtidat edip kâfirlere gidenlerin Müslümanlara teslim edilmemelerini konusunda
kâfirlerin durumunu onaylamayla ilgili tefsirinde… O, (s.a.v.) buyurdu ki: “Gerçekten kim kâfirlere
giderse Allah O’nu terk etmiştir.”
(Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov’un ifadeleri:)
“Eğer bizimle kafirler arasında bir ateşkes ilan edilseydi, o zaman çabucak gelirler ve kendi
başarılarından söz ederlerdi.”
Allah(c.c.) buyuruyor ki:
“Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip
olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik?” derler. Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa,
“Size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden korumadık mı?” derler. Allah, kıyamet günü
aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol
vermeyecektir.” (Nisa 141)
Onlar, güzel konuşmalar yapacaklar ve uluslararası hukuk ve uluslararası politika hakkındaki bilgilerini
sergileyecekler. Avrupalı ve Amerikalı dostlarını Kafkasya’ya getirecekler ve “Batıdaki güçlü müdafileri” ile
gurur duyacaklar. Ve mücahidlere diyecekler ki: “Siz, politikadan hiç anlamazsınız! O, çok karmaşık bir
şeydir. Siz savaşırken biz sizin askeri operasyonlarınıza karışmadık. Siz savaşa ne lazım geldiğini, biz ise
politikaya neyin lazım geldiğini biliyoruz. Herkes, yetiştiği alanda faydalı olmalıdır.”
Ve onlar, Arap ülkelerindeki Müslümanlara fayda sağlayacak fetvalar dağıtan sözde alimler ile hemen
ilişki kuracaklardır. Tıpkı, Amerika’daki Müslümanlara, “Yahudi Gore’un iktidara gelmemesi için” Bush’a oy
vermelerini salık verenler gibi… Fakat elhamdülillah, biz bu münafıklardan kurtulduk.
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Allahu Ekber! Allah hakkı için onlar, bizim ülkelerimizdeki profesör ve doktorların bir kenara attıkları ve
hakkında cahil oldukları aydınlık sözlerdir. Ve şunu söyleyen doğru söylemiştir: En mükemmel fıkhı,
sınırlarda bulunan kişilerde (İslam’ı ve Müslümanları savunanlar) bulacaksınız.
“Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz
Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebut,69)
Allah sizleri apaçık hakikat üzerinde sabit kılsın!
(Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov’un ifadeleri:)
“İşte bu, bizim kaybettiklerimizdir. Gelin şimdi de kazandıklarımıza bakalım:

Amellerimizin şeriata göre meşruiyeti. Daha önce bununla meşgul olduk ve bunu tekrar etmeye
lüzum yok.

Açıkça bilinen amaç -Allah’ın dininin unsurlarını dikkate almaksızın yalnızca rasyonel olarak
düşünseydik dahi- bilmeliyiz ki bir savaş, disiplin ve teşvik olmaksızın sürdürülemez. Demokrasi oyunu
neredeyse Kafkasya’daki cihadı bitirmek üzereydi. Eğer biz, hangi sancağın altında savaşacağımız konusunu
önemsemeseydik, Şeyh Abdulhalim’in (r.a.) tekliflerini kabul etmez; bize çok para ve uluslararası destek
teklif eden başka kişilerin tekliflerini kabul ederdik. Eğer biz insanları, turuncu demokratik devrim
bayraklarının altında ve buna ilaveten biraz da milliyetçilik ideolojisiyle motive etseydik… Fakat biz, dinimizi
satmayız.
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
10
Allahu Ekber! Ne kadar çok insan ve hareket, dinlerini ve akidelerini para ve uluslararası destek için sattı!
Öyleyse tebriklerimiz, bu sebatkârlıklarından, erdemlerinden ve yenilgiye uğratmalarındaki namlarından
dolayı Kafkasya Emirliği’ne ve mücahidlerinedir.
(Seyfullah Ebu İmran Anzor bin Eldar Astemirov, Sözlerini Şu Şekilde Bitiriyor:)
Emirimize sebat verdiği, O’nu dayanıklı kıldığı ve bu makul seçimde O’nu güvenle doldurduğu için Allah’a
hamd ederim.
Emir Seyfullah, Nalçik Şehri, 11 Kasım 2007
(Şeyh Ebu Muhammed el-Makdisi Devam Ediyor:)
Oradaki mücahitlere derim ki: Sevinin! Allah’ın zaferi, siz bu menhece sadık olduğunuz müddetçe
yakındır. Asla düşmanların büyük sayıları, ekipmanlarının, yeteneklerinin ve paralarının geniş miktarı ile
asla zaafa uğramaz. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi:
“Şüphe yok ki, kâfirler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve
harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye
uğrayacaklardır. Zaten kâfirler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir. Allah, pis olanı
temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri üstüne koyup yığarak cehenneme koymak için
böyle yapar. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Enfal 36-37)
Asla sayınızın, ekipmanlarınızın ve elinizde olanların azlığı ile üzülmeyin. Yüce Allah’ın söylediği gibi:
“nice az topluluklar, Allah’ın izniyle büyük topluluklara galip gelmiştir. Ve Allah,
sabredenlerle beraberdir.”
Adiy bin Hatim’in İslam’a giriş öyküsünde O, Müslümanların zayıflığına, donanımlarının azlığına ve
düşmanlarının onlara karşı olan açlığına dikkat etti. Allah Resulü (s.a.v) dedi ki: “Belki bizim
yoksulluğumuzu ve insanların bizlere karşı toplandığını görmen, seni İslam’dan
engelleyecekti. Sen Haire’yi (Irak’ın eski bir bölgesi) gördün mü?” Ben “Hayır ama yerini
biliyorum” dedim. O, (s.a.v) buyurdu ki: “Yüklü develer Haire’den kalkıp muhafız olmaksızın
Kabe’ye kadar yürüyecekler ve Kisra bin Hürmüz’ün hazineleri bizlere açılacak.” Ben dedim ki:
“Kisra’nın hazineleri mi?” O (s.a.v) cevapladı: “Evet. Ve mallar, O’nu infak edecek kişi kalmayana
kadar dolup taşacak.” Adiy diyor ki: “Ben Haire’den korumasız develerin kalktığını gördüm. El-Medain’e
(eski bir Pers şehri) akın eden ilk atlıların arasındaydım ve Allah’a yemin ederim ki; Allah’ın Nebisinin
söylediği üçüncü söz de meydana gelecektir.”
“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri
egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve
razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini
mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar bana kulluk eder ve bana
hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta
kendileridir. (Nur,55)
Kafkasya Emiri Dokka Umarov’un (Allah O’nu korusun) bazı sözleriyle bitiriyorum:
“Allah’ın inayetiyle bugünlerdeki durumumuz, 2006, 2007 ve 2008’dekinden daha iyi. Elhamdulillah bu
Allah’ın dilemesiyledir, bizim sayemizde değildir. İşte bundan dolayı bugün ben, Supyan yahut Magas
şehadete ulaşsak da inşaAllah Allah’ı seven, O’nunla cennet karşılığında iş yapan yeni bir nesil gelecek ve
Allah’tan daha fazla sözüne sadık olan kimdir? Bu nedenle, bize bağlı olan hiçbir şey yoktur. Ve bugün size
%100 garanti veririm ki, Kafkasya’daki cihad, kıyamet gününe ve Allah’ın sözü komple yerine gelene kadar
devam edecektir inşallah.”
Ey Allah’ım! Kafkasya’daki mücahit kardeşlerimizi muzaffer eyle ve onları bariz hakikat üzerinde sabit kıl.
Sancaklarını yükselt, saflarını birleştir. Atışlarına isabet ver, düşmanlarını bastır ve yeryüzünde yalnız sana
ibadet eden ve sana şirk koşmayanlara muvaffakiyet ver. (Amin)
11
Ebu Muhammed El-Makdisi
15 Ramazan 1430
12
Download