M. Meclisi B : 80 el'e bir teleks notu var, Llbya'daki alıcı firmanın is­ mim istiyor Ticaret Bakanlığı, «onu bildir» diye tel­ graf çekmiş, ona Mopar cevap veriyor: «Bugüne ka­ dar hiç bir ülke bizden alıcı ülkedeki firmanın adını istemek cüretini gösterememiştir, siz kim oluyorsu­ nuz?» diyor, bir şey daha söylüyor : «Bu bahanelerle taahhütlerinizi yerine getirmekten kaçınamazsınız, 15 nisan 1975'e kadar bu malları Libya'daki herhangi bir limana teslim zorundasınız. Bu şartı yerine getirmez­ seniz, her türlü zarar ziyan haklarımızı sizden talep edeceğimizi beyan ederiz, Mopar ne yapıyor? O da hiç bir şey yapmıyor. Halbuki, Mopar akredidifi 27 Ocak 1975'te açtırmış, 1 236 100 doları Yapı Kredi Bankası Kızılay şube­ sine havale etmiş, kendisine düşen bütün yüklemleri yerine getirmiş. Karşılığı olan mallar hâlâ gönderil­ memiş; ses çıkarmıyor. Yapamazdı değerli arkadaşla­ rım, ses çıkaramazdı; çünkü, Etablissement Mopar, Comamar, Inter Tradermpex K. Arden Şellefyan Yahya Kemal Demirel... Aynı soygun çarkının dişli^ leridir; bu çark döndüğü sürece hepsi yararlanacaktır. Bir Parti Genel Başkanının deyimi ile, zıkkımlaııacaklardır. Böyle bir çarkın, bir soygun çarkının dişlileri­ nin birbiriyle çatışmasını, mücadele etmesini bekle­ mek mümkün müdür? Meclis olarak üzerine eğilmemiz gereken husus ve sormamız gereken soru, Yahya'nın ne yaptığı, Arden Şellefyan'ın ne yaptığı değil Hükümetin ne yaptığı­ dır, Evet, bütün bu olup bitenlerden sonra Hükümet ne yapmıştır? Şimdi bunu gözden geçirelim: 1 2 . 5 . 1975 tarihin­ de, daha,evvel şifahen arz edilen husus, yazılı olarak bir not halinde ve Müsteşar, ihracat Genel Müdürü, Dış Ticaret Genel Sekreteri tarafından Bakana uzun süren, 6 - 7 saat süren bir toplantı boyunca anlatılır. Bu toplantının sonunda Bakanın, biraz evvel de arz ettiğim gibi, iki talimatı olur. 24 . 3 : 1976 O:2 doğru bir soruşturma açmalısın» Müsteşar yine müs­ teşardır, geriye doğru gidildiği zaman da yine müste­ şardır, adamın korkusu yok; adam hesabını vermeye hazır, ama hesabını vermekten kaçanlar suçluyacak adam arıyorlar ve akıllarınca da buluyorlar. O güne kadar, yani 12 mayıs 1975 gününe kadar toplanan bil­ giler arasında; ikmal edilmiş sön parti ihracatta aracı olarak gösterilen şirketin mevcut olmadığı, bu işe Şellefyan'ın karıştığı, alıcı ülkelerdeki firmaların hiç bilinmediği "vardır. Üstelik, Gümrük ve Tekel Ba­ kanlığı müfettişleri olaya el koymuşlar, sessiz seda­ sız soruşturmayı yürütmektedirler. Allahtan ki, sessiz sedasız yürütmüşlerdir; yoksa Ticaret Bakanlığı men­ suplarının başına gelenler, sayın Öztrak karşı çıkmak da istese, belki onların da başına gelirdi. Bütün bunlar sayın Bakanı harekete geçirmeye yetmemiştir. Aslında Ticaret Bakanının konu ile ilgili hiç bir şey yapmadığını söylemek haksızlık olur. Bü­ tün bu olup bitenleri, Ticaret Bakanlığı idarî kade­ mesinin başı Müsteşar olarak doğrudan görevli ve sorumlu olan Dış Ticaret Genel Sekreteri ve İhracat Genel Müdürü ile birlikte Bakana anlatan ve onlarla birlikte soruşturma açılması gereğini savunan Müste­ şar, 21 Mayıs 1975 günü görevinden alınmıştır. Böy­ lece, Ticaret Bakanının konuya ne ölçüde önem ver­ diği daha iyi anlaşılmaktadır. Daha sonra, 20 tem­ muzda aynı Müsteşarın evine bomba atılacak, ertesi günü kurşun yağmuruna tutulacak ve failler polisin gözü önünde sırra kadem basacaklardır. 1. — «Bu son ihracat talebini, 6 ncı parti ihracat talebini reddediniz». 2. — «İhraçta vergi iadesi oranlarının yeniden gözden geçirilmesi hazırlıklarına başlayınız.» Sayın milletvekilleri, aslında soygun ve yağma ile şiddet eylemlerini birbirinden ayırmak mümkün değil­ dir. Biri diğerini tamamlayan, birbirini besleyen fak­ törlerdir. Yağmacı, soyguncu, aldattığı kimselere, te­ kerine taş koyanları işaret ederek hücum emri vere­ cek; bu aldatılmışlar, günlük nafaka veya sırtlarının sıvazlanması uğruna vuracak, kıracak, yakacak, yı­ kacaklardır. Meydana gelecek toz duman içinde soy­ gunlar, yağmalar halkın gözünden daha kolay gizle­ necektir. l Ne diyordu Maliye Bakanı, iş adamlariyle yap­ tığı toplantıda onlara? Başka? Başka bir şey yok. Halbuki Bakana an­ latılmıştır ki, «Konu idarî kademelerin inceleme yapmalarıyle yetinlecek boyutları aşmıştır, mutlaka soruş­ turma açılması gerekecektir, bu soruşturmanın geriye dönük olması da zorunludur. «Bakanda yine bir hare­ ket yok. Şimdi ne deniyor?» «Efendim bunun baş suç­ lusu o zamanki müsteşardır» O zamanki müsteşar di­ yor ki Bakana: «Soruşturma açmalısın, hem de geriye !«Solcu yazarlar, vergi iadesine karşı 'hücum edi­ yorlar Hedefleri biz değiliz, sizsiniz. Kendinizi ko­ ruyun. Bunlara ilân vermeyin.» Aradan Ibunca zaman igeçmesine rağmen yalanlan­ mayan bu sözlerin sahibi hâlâ Bakan koltuğunda oturmaktadn'. Ne gariptir; dun radyo ve televizyonda dinlemişsinizdir, bugün bütün gazeteler de yazdı; Japonya'da — 352