Mevlânâ Celaleddin

advertisement
Tevhid Bilgisini Ve Aşkını Farsça Dizeleriyle Globalleştiren
Türkiye'li Bilge: Mevlânâ Celaleddin-i Rumi
Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz Tarihsel kişilikleri ele alırken onları dar bölgeci zihniyetle ele alıp değerlendirmek onların konumuna haksızlık etmek olabileceği gibi gerçeğin kendisine de ters düşer. Babasının kader yolculuğu ile beraber Turan'dan, İran'dan geçerek Suriye üzerinden o zamanlar Rum diyarı olarak kabul edilen Anadolu'ya yerleşen Mevlana Celaleddin Rumi'yi anlama ve okuma çabası üç temel eksen olmadan asla tam olarak anlaşılmaz: Tevhid, Bilgi ve Sevgi. O Tevhid’in varoluşsal temeldeki hakikatini geçmişin ve geleceğin kadim bilgelik ortak paydasında gönül diliyle evrensellik boyutlarına taşıma fırsat ve esnekliğini yakalayabilen nadir ve nevi şahsına münhasır ulu bir çınar gibidir. Hakkında o zamanlarda söylenen şimdilerde abartılı gibi görünecek "Peygamber olmadığı halde kitabı var" denilen bir özgünlüğün sahibi olabilmek her faniye nasip olabilecek bir şey değil elbette. Mevlana kendi çağındaki karmaşa, bunalım ve kaosa tarihin ana ritmi ve akış çizgisi olarak görülen anlamsız dalaşma, aşağılama ve savaşma eğilimindeki bir yorum ve okumadan İslam'ın insanlığa kattığı ve kazandırdığı değerler çerçevesinde bir yorum ve okuma tarzını ortaya çıkarıyor ve koyuyordu. Halen bile doğru düzgün anlaşılmamasının en önemli sebebi kişi ve birey temelli bir yaklaşımın yerine etnik köken ve mezhebi aidiyet ve sadakatin ön plana çıkarılarak geriye doğru bir tarih projeksiyonu ile grup dinamiklerinin öncelikli tutulması temel rol oynamaktadır. O Kur'an ve Sünnet çizgisini temiz, kutlu ve aydınlık bir Ehl-­‐i Beyt sevgisi ekolüne dönüştürebilmiş bir dava ve ideal insanıydı şüphesiz. Üzerindeki tartışmalar küçük dünyaların kendini büyütüp çoğaltmak adına yapmış oldukları bilgi ve inanç görünümlü çarpıtma ve şartlandırmalarına karşı ustaca ortaya koyduğu etkiden ve belki tepkiden kaynaklanmaktaydı. Orta Asya, İran, El Cezire ve Arabistan'ın kültür ve medeniyet ölçekli kazanımlarında Kadim Hikmet Geleneğini İslam'ın tevhid potasında eritip biçimlendiren evrensel bilgi ve sevgi yöneliminin büyük bir etkisi vardır. Arap ve Fars dili ve edebiyatı bu noktada mühim bir rol oynamıştır. Sadece İran-­‐Abbasi dönemine mahsus olmayan bu artı değer ve zenginlik üretimi Selçuklu ve Osmanlı genelinde de gözlenebilir. Ancak bu İslam'ın mesajının evrenselliğiyle beraber her kültür ve medeniyet havzasının kazanımlarının tevhid ekseninde insanî ortak payda ve miras olarak görülmesi ve kabulüyle de doğrudan ilişkilidir. George Washington Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmakta olan bilim ve İslam başta olmak üzere birçok konuda birbirinden değerli eserler veren başta Amerika olmak üzere tüm Batı dünyasında seçkin bir kariyere sahip olan, özellikle 11 Eylül 2001'den sonra yazmış olduğu 'İslam’ın Kalbi' (Heart of Islam) eseriyle geniş yankılar uyandıran Seyyid Hüseyin Nasr Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu'nda Mevlânâ’yla ilgili şu tesbitleri yapmaktadır: Nasr'a göre Mevlânâ geniş ölçekli tüm dünya için bir anlam ifade eden bir İslam velisi ve düşünürü olarak küresel bir isimdir. Mevlânâ'nın nev'i şahsına münhasır derinliği, belirli bir vahyin ilhamıyla kendine özgü bir dünyadan beslenmekteydi. Bu özel dünyadan geçmeden evrenselliğe ulaşmak da asla mümkün değildir. Mevlânâ'da evrenselliğin ona özgü bir kokusu vardır ve bu gerçekten de Kuran’ın ilahî zeytin ağacının ne Doğu'ya ne de Batı'ya ait olduğunun belirtildiği Nur Suresi'nin o meşhur ayetinde ifadesini bulmaktadır. Mevlânâ'nın Mesnevisi Kuran'ın Farsça dilinde yazılmış bir tefsiridir. Mevlânâ'nın evrensel barış mesajı anlam boyutunu, huzur boyutunu, hakikat ve estetik boyutlarını içermektedir. Göklerin ve yerin nuru olan Allah ile beraber hayat bir ruh ve mana kazanmaktadır. Güzellik her yere yayılmıştır ve güzellik anlam gibidir, güzellik olmadan yaşanamaz. Mevlânâ "Allah güzeldir ve güzeli sever" hadisini de en yetkin bir şekilde yansıtmaktadır. Günümüz dünyasında da Doğu ve Batı ayırımlarının üzerine çıkabilecek, ne Doğu'ya ne de Batı'ya ait olan ilahî hakikat güneşi, ilahî aşk yoluyla atomlar Tevhid bilgisini Ve Aşkını Farsça Dizeleriyle Globalleştiren Türkiye'li Bilge: Mevlânâ Celaleddin-­‐i Rumi – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz (zerreler) gibi sema (dans) etmektedir. Mevlânâ'yı dar şovenizmden korumak gerekir. Afganlılar Mevlânâ'nın bir Afgan olduğunu, İranlılar ise Farsça yazdığı için İranlı olduğunu, doğal olarak türbesinin Konya'da bulunmasından dolayı Türkler de onun Türk olduğunu söylemektedirler. Ulusalcılığın İslam dünyasına getirdiği yeni tür bir dar görüşlülük aşılmalıdır. Mevlânâ herkesindir (Nasr, 2010: s. 41-­‐52). Mevlânâ üzerindeki araştırmalarıyla tanınan William Chittick modern Türkiye'de olanlara bakarak Mevlânâ’yı yeniden yakalamak, keşfetmek son derece önemlidir tesbitini yapmaktadır ve Mesnevi'den şu dörtlüğü aktarmaktadır (Chittick, 2010: s. 77-­‐79): Dış biçimimizin, suretimizin geçip gittiğini hatırlayın Ama anlamlar dünyası, ma'na sonsuza kadar kalıyor Siz biçimi görüyorsunuz, ancak anlamı unutuyorsunuz Akıllıysanız inciyi kabuğundan alırsınız!' ("Remember that the outer form, basurat, passes away But the world of meaning, mâna, lasts forever You are seeing the form, but you are forgetting the meaning If you are clever, pick up the pearl from the shell") Çoğulculuk (pluralizm) 'insanlığın kadim ve büyük dinî gelenekleri, aynı zirveye ulaşan farklı yollardır, hepsi kurtuluşa ulaştırır ve hepsi doğrudur' derken, dışlayıcılık (exclusivism) 'sadece benimki doğru ve benimki kurtuluşa eriştirir' demekte, kapsayıcılık (inclusivism) ise 'benimki doğru ve diğerleri beni temsil ettiği kadarıyla doğrudur ve beni temsil oranında doğru yola iletir' demektedir. Dışlayıcılığın tarihi, Papa 8. Boniface'in 1302 yılındaki kurtuluşa ermenin yolu sadece kutsal Katolik Kilise'sine bağlılıkla mümkündür açıklamasıyla şekillenen temel paradigmadır. Kapsayıcılık paradigması çoğulculuk gibi yenidir ve dinî çoğulculuğu savunan düşünürlere karşı muhafazakâr Hristiyanlığın geliştirdiği bir çıkış yolu arayışıdır (Aslan, 2010: s. 214-­‐215). Mevlânâ’nın "kandiller farklı ama ışık aynıdır, zira o maveradan gelmektedir" sözünü John Hick kendi fikri tekâmülünün ulaştığı son netice olarak ifade etmektedir. Hick bu düşüncesiyle İslâm'da da dinî bir çoğulculuğun var olduğunu savunmaktadır (Hick'ten aktaran Aslan, 2010: s. 216-­‐217). Mesnevi mütercimi Şefik Can Mevlânâ’nın İslâmiyet dâhil bütün dinleri bir olarak görmediğini fakat bütün dinlerin hakikatini bir gördüğünü ifade etmektedir ve bu düşüncesine delil olarak "ihtilaf gidiş tarzındadır, yoksa yolun hakikatinde değil" beytini ileri sürmektedir (Çan'dan aktaran Aslan, 2010: s. 217). Aslan, Mevlânâ’nın yaklaşımına 'fenomenolojik seviye', 'teolojik seviye' ve 'aşkî seviye' olarak üç seviyeden baktığını söyler. Fenomenolojik seviyede dinleri olduğu gibi tasvir etmektedir. Teolojik seviyede Hristiyanlığın tahrif edildiğini ve İslâm'ın Hristiyanlık'tan üstün olduğunu söylemektedir. Aşkî seviyede ise bütün farklılıklar, bütün dinî, ırkî ve bedensel kimlikler kaybolmakta ve tam bir birliğe ulaşılmaktadır. Mevlânâ’da aşk kurtuluşun tam nihâî halidir. Şu şiiri bu duruma ayna tutmaktadır (Aslan, 2010: s. 219-­‐
232): ... Ne doğudayım ne Batıda, ne karadayım ne denizde Tabiatın ürünü değilim ben, dönen çarkı feleğin de... ...Ne Hintliyim ne Çinli, ne Bulgar ne de Saksin (Saxon) Ne Irak ülkesindenim ne de Horasan diyarından... Mekanım mekansızlık benim, nişanım nişansızlık Ne beden ne ruhum ben, sevgilinin canıyım -­‐ 2 -­‐ Tevhid bilgisini Ve Aşkını Farsça Dizeleriyle Globalleştiren Türkiye'li Bilge: Mevlânâ Celaleddin-­‐i Rumi – Dr. Mehmet Hişyar Korkusuz 'Bir'i arıyorum ben; 'Bir'i biliyorum, 'Bir'i görüyorum, 'Bir'i istiyorum Evvel O’dur, ahir O’dur; O'dur zahir, O'dur batın. Mevlana'yı dar zihniyet koridorlarından engin gönül otobanına çıkmadan anlamak, anlamlandırmak mümkün değildir. O bizim global asabiye olarak tanımladığımız 'farklı akılların bileşke vektörü' yaklaşımının öncülerindendir. İbni Haldun'un daha sonra tarih ve sosyal bilimlerde gerçekleştirdiği insani-­‐İslami ve bilimsel zihniyet devriminin aşk ve bilgelik modunda görkemli, zarif ve nurlu bir tebessümüdür diyebiliriz. Sevgi'de, gönülde derinleşip enginleşmeden Bilgi'de zenginleşmek söz konusu olamazdı zaten. Daha insanlığın tanımadığı nice hazinelerden bilinenleridir sadece bu Bilge insanlar. Evet Bilge Mevlana bizlere ışık, bilgi ve sevgi oldun ve olmaya devam ediyorsun. Hişyar oluşun anlamını da bize sen öğrettin: Huruşan der sehar guyend kum kum ki eyyuhel gafil Tu ez mesti nemidani kesidanet ki hişyarest (Horozlar Seher vakti kalk kalk diye seslenirler ama sen sarhoş olduğun için bunu duymuyorsun bunu ancak uyanık olan arifler-­‐bilenler duyuyor) Mevlana'ya ve öğretisine ihtiyaç ruh ve mana kökümüze dönüş demektir. 12 Aralık 2014, Çamlıca-­‐İstanbul -­‐ 3 -­‐ 
Download