SAYFA i 3 MİLLİYET HAFTALIK İLÂVE ÇOCUKLUK HATIRALARINI ANLATIYORLAR. H K I BEKİR SEVDİĞİ VE EVLEND KADINLARIN SAYISINI UNUTMUŞ! Çocukluk ve gençlik günlerini anlatan Türkiyenin Ağa Han'ı, başından ilk aşk söylüyor rüzgârlarının yedi yaşında H icrî 1310 Milâdî 1894 yılı Mart ayının Kadir’e müsadif 28 inci gecesi Fatih Haydar mahallesinde dünyaya ağlayarak gözlerini açan küçük bir yavru ev halkını neş’eye boğmuştu. Ebe onun göbeğini besmele ile kesmiş, komşu Hafız efendi de ezan-ı Muhammedi ile adını Ali Muhiddin olarak kulağma bağır­ mıştı. O devirde babası Bekir efendi Saray şekercisi ve Bahçekapıda da bir dükkânın sahibi idi. Küçük Muhiddin ilk yaramaz­ lığını kundağına girmemekteki direnmesi ile gösterdi. Ve sırası ile kendini, «Hatırlamaya başla­ dığım...» dediği, beş yaşma kadar olan müddet zarfında muhtelif haşarılıkları ile vakit geçirdi. Saçları kırlaşmış, gözlerinde hâlâ gençlik pırıltıları yanıp sö­ nen, temiz yüzlü, dürüst bakışlı muhatabımız ellibeş sene evve­ line ait ilk hatırasını şöyle anla­ tıyor: Hindistandaki İsmailiye Mez­ hebinin Reisi Ağa Han aşk ma­ ceraları ile ne kadar meşhur ise, bizde de Ali Muhiddin o derece maruftur. Zorla değil ya cinsî lâ­ tife, havva kızlarına karşı sev­ gisi, meyli pek fazla... Bakın ilk gönül macerasını na­ sıl anlatıyor: «— Altı yedi yaşlarında zaif un yucuKium. Bütün ihti­ mamlara rağmen bir dirherh et tutamıyor, mütemadiyen zayıflı­ yor, üstelik ha bire de öksürü yordum. Hattâ bir aralık babam doktor­ lara da kızar olmuştu. «— Parmak kadar çocuğun bir öksürüğünü kesemediniz gitti.» Nihayet uzun konsültasyonlar sonunda benim evden alınarak yabancı bir muhite sokulmam, orada leyli olarak kalmam ka rarlaştırıldı. Böylelikle hem ha­ şarılıktan kurtulacak, biraz can­ lanıp kanlanmam temin edilecek hem de ilk tahsilim için gerekli bilgileri ve lisanı öğrenebilecek tim. Bunun üzerine beni Modada bir Fransız ailesinin işlettiği pan siyonlu okula yazdırdılar. İyi hatırlıyorum yedi yaşından faz­ la yoktum. Başladım orada yaşa­ maya. Fakat talih bu zahir, gön­ lüm mektep müdürünün yedi ya­ şındaki Fransız kızma akıver mişti. Yahut bizimkilerin söyledi­ ğine bakılırsa onunla dostluğu­ muzdan çıkarılacak tek mâna bu idi. Haliyle beni oradan da aldılar.» Ali Muhiddin’in gönlünün hav­ va kızlarına kayması bu yaşta başlıyor ama bitmiyor ki. Hayatında tanıdığı kadınların had ve hesabı yok... «— Her halde saçlarınızın teli kadar olmalı?» Röpariaj: ümit D ENİZ n iH IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIItlIIIIIIIIIIIIIf maktan zevk alır. Marifet bunun aksini yapabilmektir. Asıl mu vaffakiyetin sırrı da budur işte.. Bizim Ağa Han’ımız. *— Hiç sevdiniz m i?» sualine: «— Sevmek m i?» Diyor. «Ta­ bii! Hem de bütün ömriimce... Daima da seveceğim.» «— Kaç kadın?» «— Bilmem. Sayısını unuttum bile. Fakat şunu asla aklınızdan çıkarmayınız. Sevmek, sevilebilmek başlı başına bir kabiliyet tir. Ve insanı da daima bir tekâ­ müle götürür, insana azim verir. Cüret, cesaret enjekte eder. Mazi­ ye bakınız. Dün sevdiğinizi bu­ gün hatırlamıyorsunuzdur bile. Eski sevgilinin yerine gelenler mutlaka daha iyisi, daha güzeli, daha münasibidir. İşte hayatî te­ kâmülünüz böylece seyrini taki­ be başlar.» Onun aşk felsefesi de böyle! «— Kaç kere evlendiniz?» Gülerek ellerini açıyor. «— Şer’isi medenîsi bir hayli var. Onların yekûnunu da unut­ tum diyebilirim.» Sami ÖNEMLİ Hacı Bekir Zade A li Muhiddin, komşu m emeleketlerde, mimullerini tanıtmak için muhtelif şubeler açmıştır. Aşağıdaki resimde kendisini iki şekerci ustası ile beraber Kahire’de açtığı bu dükkânlardan birisini» önünde görüyorsunuz. Bu sırada on altı yaşındadır. Babasını küçük yaşta kaybeden A li Muhiddin « Ailenin bütün yü ­ kü, mesuliyeti omuzlarıma çökmütşü» diyor. «— Bir yandan m ektepte okuyor, bir yandan da babamdan kalan tezgâhı işletmeye, idameye hattâ ilerletm eye çalışıyordum. Nitekim mâmullerimiz bu devreden itibaren şöhret bulmaya, rağbet görm eye başladı. Ama bu çalışmalar da hiç kolay olmadı.» W '- G ü lü m s ü y o r : <— Evet ama ne çare ki, onla­ rın da bir kısmı döküldü» di­ yor. Hacı Bekirzade, belki de Tür­ kiyenin bir numaralı çapkını... Çapkınlığın muvaffakiyet sırrını şu sözlerle ifadeden kendini ala­ mıyor: «— Ketum olacaksmız. Öylesi­ ne ketum ki, hattâ tanıdığınız kadını bir müddet sonra sizin bi­ le hatırlayamıyacağınız bir ketu­ miyet. Evli erkeğin ketumiyeti zorakidir. Mecburidir. Çünkü ne olursa olsun karısından korkar. Halbuki bekâr böyle değildir. O Çapkınlığını kendine ünvan yap­ ;■*> -i //# / - ' ? . mm • //X ' Hacıbekir zade’nin en büyük sevgisi at’a karşı. Zamanında ahırlarında en saf kanından yirmi beş taneye kadar at beslediği ol­ muş. Nitekim ilk Gazi koşusunu kazanan Neriman da onun atı... «— Bu sevgi,» diyor «bende se­ kiz yaşında başladı.» Kadıköydeki Zühtü Paşa mektebine giderken ona babası bir midilli hediye et­ miş o zamandan beri atlara hay­ ranmış. # «— Evvelden atlarımı yanşa da sokardım. Fakat sonraları bundan vaz geçtim. Maahaza Adada - Çün ku yazları Büyük Adadaki köş­ künde ikamet ediyor - yine de arabam ve cins hayvanlarım var.» O tahsilini evvelâ Kadıköydeki Zühtü Paşa iptidaisinde yapmış. «— Kadıköylü olur da Zühtü Paşamda okumamış olur mu hiç» diyor. Sonra Moda’daki Fransız lisesi­ ne devam etmiş oradan çıkınca da Ticaret Mektebi Alisine girmiş ve oradan mezun olmuş. Mesleği iç in : «— Şekerciliği iyi bilirim,» di­ yor. «Çünkü bunu bana çok iyi öğrettiler.» «— Şekeri sever misiniz?» «— Evet. Ve kendi mamulâtımdan başkasını da yemem.» Ali Muhiddin Hacı Bekir hasta­ lık derecesinde koyu Fenerbahçeli. Sporda Atçılığı ve Futbolu tercih ediyor. «— Esasen,» diyor «Bende ifrat ile tefritin ortası yoktur. Seversem deli gibi severim. Nefret edersem de o nesne ne ise semtine uğra­ mam ve yanıma sokmam.» «— Peki öyleyse neleri seversi­ niz?» «— Tiyatroyu severim.» «— Hiç sahneye çıktınız m ı?» «— Hayır, işlerim buna mâni idi. Fakat tiyatro ile çok meşgul oldum. O devirde bütün tiyatrola­ rın toplandığı Şehzadebaşından ayrılmazdım.» «— Daha ziyade sizi piyesler mi alâkadar ederdi, yoksa aktrisler mi?» Gülüyor. «— Her ikisi de ...» «— İçki sever misiniz?» «— Evet!» «— Kumar?» «— Sevmem fakat oynarım. Ve büyük kumar oynarım. Bugünkü rayice göre 40-50 bin liraya ba­ karada «Banko» dediğim olmuş, bu meblâğı rulette bir gecede ka­ zanmış veya kaybetmişimdir.» Babasmı 9.5, annesini 38 yaşmda iken kaybetmiş olan Hacıbekir Zade A li Muhiddin muazzam ser­ vetine rağmen çok mütevazı bir insan... O da bizim Ağa Han’ımız. Birin cisi gibi bunun da son zevcesi eski bir tiyatro ve sinema artisti. Onun gibi bu da büyük servetine rağ­ men sessiz sedasız, dedikodusuz dağdağasız bir hayat yaşamasmı tercih ediyor. Yalnız iki farkları v a r ... Bizimki mezhep reisi değil. Bir de iki oğlu yerine onaltı yaşmda bir kızı var. Altmış sene evvelin çocuğu bu­ günün büyüğü Hacibekir Zade AK Muhiddin böyle bir insan işte— İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi