Yapılan araştırmalar, psikolojik rahatsızlıkların en yaygın olanı depresyonun genlerle taşındığını ortaya koydu. Yaşları 10 ila 14 arasında değişen doksan yedi sağlıklı kız çocuğundan DNA örneği alındı. Kızların yaklaşık yarısının annesi depresyon geçmişine sahipti, diğer yarısının annesinin depresyon geçmişi yoktu. Kızlardan hiçbirinin depresyon geçmişi yoktu. Anneleri depresyon geçirmiş olan kızların telomer uzunluğunda ciddi azalmalar söz konusuydu. Hepimiz DNA tellerimizin ucundaki başlıkları, yani telomerleri, anlamak isteriz; çünkü bunlar uzun oldukça daha uzun ömürlü olma ve kalp hastalığı, felç, bunama, diyabet ve kemik erimesi gibi yaşla ilintili hastalıklardan muaf şekilde yaşama eğiliminde oluruz. Araştırmanın kontrol grubunu teşkil eden anneleri depresyon geçmişi bulunmayan kızlarda telomerlerinin uzunluğundaki azalmalar neticesinde DNAlarında aynı değişiklikler görülmemiştir. Araştırmacılar araştırmayı bir adım daha öteye taşıyarak her iki kız grubunu, yani ilk veya “yüksek riskli” grubu ve kontrol veya “düşük riskli” grubu stresli zihinsel görevlere verdikleri yanıtı ölçmek suretiyle mukayese etmiştir. Anneleri depresyon geçirmiş çocuklar bu görevleri yerine getirirken stres hormonunuz olan kortizol hormonunu kontrol grubundakilerden ciddi oranda yüksek seviyede salgılamış, buna mukabil kontrol grubundakilerin kortizol seviyeleri stresli görevler öncesi ve sonrasında normal seviyelerde kalmıştır. Bu bulgular bilim adamlarının asosiasyon diye tabir ettikleri, rast gele birlikte gerçekleşmesi muhtemel olmayan birlikte bulunan ciddi seviyede önemli olaylardır. Kendi içlerinde bunlar birinin diğerinin oluşmasına sebep olduğunu kanıtlamamakla birlikte, bunlar kazara meydana gelmeyen önemli bir şeyin vuku bulduğunu belirtmektedir. Bu araştırma anneleri depresyon geçiren kızların daha kısa telomerlere sahip olduğunu ve strese karşı daha fazla hormonsal tepki verdiğini ortaya koymuştur. Bu kızlar 18 yaşına kadar takip edildiğinde, yüksek risk grubundaki kızların yüzde 60'ının depresyon geliştirdiği görülmüştür ki bu durum kızların üzerinde yürütülen ilk araştırmada tespit edilememiştir. Telomer bir biyobelirteç olup kişinin bir hastalık için, bu araştırmada depresyon, yüksek risk altında olduğunu gösteren kişisel bir niteleyici özelliktir. Kısalan telomerlerin kronik, fiziksel hastalıklar için bir risk faktörü olduğunu zaten biliyorduk, fakat şimdi bunların depresyondaki muhtemel rolüne ilişkin kanıt da ortaya çıkmaktadır. O zaman gidip tükürüğünüzü test mi ettirmeniz icap ediyor? Testi yapmaktan memnuniyet duyacak laboratuarlar mevcut. Fakat bu konuda vereceğiniz kararın, anne tarafınızda depresyon geçmişi olması gibi, risk altında olduğunuzdan şüphelenmek için bir sebep olup olmadığına bağlı olması gerekir ki bazen bu gerçekten bilmeniz gereken tek şey olabilir. Fakat diğer yandan bilgi ancak bir şey yapabileceksek kıymetlidir. Ki bu konu da bir şeyler yapabiliriz. Elimizde yoga, yogasal nefes alma, meditasyon, bilişsel antrenman teknikleri, egzersiz, diyet ve destekleyici, stabil ilişkiler ile ev ve iş ortamları oluşturmaya çalışma dahil stres tepkilerimizi kontrol altına almaya yardımcı olacak birçok araç mevcuttur. Stresle alakalı hastalıklar için yüksek risk altında bulunan insanların (ki hepimiz risk altındayız, sadece bazılarının risk derecesi diğerinden daha fazladır); bu teknikleri yaşamlarının erken dönemlerinde öğrenip geliştirmesi ve sağlıklı ve uzun bir yaşam sürdürmek için kullanması onların faydasına olacaktır. Aynı zamanda depresyondan muzdarip anneleri daha iyi tespit edip tedavi etmemiz gerekmektedir. Elimizde annelerde tedavi edilmeyen depresyonun onların çocuklarına olan bağlılığını zayıflattığı ve bu durumun çocukların çocukluk döneminde davranışsal ve duygusal problemler geliştirmesiyle ilişkilendirildiği konusunda kuvvetli delil bulunmaktadır. Şayet bu anneler düzgün şekilde tedavi edilirse bu hem kendilerinin hem de çocuklarının faydasına olacaktır. Ruhsal bozuklarla ilgili uzun kusurlu geçmişi telafi etmeye ve bunların tespit, erken müdahale ve etkin tedavi edilmesi ve mümkün mertebe önlenmesi gereken hastalıklar olduğunu göstermeye çalıştığımız bu zamanda bu telomer araştırması depresyonun "sadece kafamızda olan bir şey" olmadığına dair bol miktarda kanıt sunuyor. Genetik yatkınlıklarımızı anlamak, güvenilir biyobelirteçler geliştirmek, bulunduğumuz ortam ve stresi idare etmek, kendimizi zararlı hormonlardan korumak ve etkili tedavilerden faydalanmak sağlıklı ve uzun bir yaşam için en iyi reçetelerdir.