Suçluluk yolculuğunda Auschwitz-Gazze hattı BİLGE YAĞMURLU Ç ok değil, bundan birkaç ay önce, Nijerya’da Boko Haram 234 kız çocuğunu kaçırdığında yer yerinden oynamış, Batı kamuoyu gereken tepkiyi vermiş, bu zalimlik karşısında ayağa kalkmıştı. Gazze’de üç hafta içersinde İsrail devleti tarafından yaklaşık 300’ü çocuk 1600 kişi öldürüldü. Batı kamuoyu hâlâ sessiz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Boko Haram için karar alırken, İsrail’e karşı çıkardığı ses cılız. Uluslararası toplumun en güçlü kuruluşunun ve Batılı devletlerin bu gibi büyük bir zulümde sessiz kalmasında ticari, ekonomik, askeri, konjonktürel ve daha birçok unsur rol oynuyor olabilir. Peki devletten bağımsız olarak Batı’daki insanları, kamuoyunu Gazze konusunda sessiz kalmaya iten nedir? Cevaplardan biri kuşkusuz suçluluk duygusu. Holocaust, tarihteki en acı, en travmatik olayların başında yer alıyor. Holocaust’ta, modern devletin ahlaki değerleri kaybettiğinde ne kadar korkunç bir yok etme makinesine dönüşebileceğini, o ülkenin insanlarının ne denli vicdansızlaşabileceklerini görmüştü dünya. Bütün Avrupa’da neredeyse 1000 yıldır süren bir anti-semitik geleneğin zirvesini oluşturan Holocaust felaketinden sonra, ülkelerin tümü anti-semitik geçmişlerini sorgulayıp, büyük bir vicdan muhasebesi yaptılar. Hiç süphesiz, tüm ırkçılıklar gibi anti-semitizm de 03 Ağustos 2014 Pazar mutlaka lanetlenmesi gereken, kabul edilemeyecek bir düşüncedir. Fakat bugün anti-semitizm bir Avrupalı için üstüne almak istemeyeceği öyle büyük bir günah ki, bu korkuyla İsrail devletini eleştirmek dahi bir tabu haline geldi. Öyle ki geçtiğimiz hafta Berlin’de yapılan gösteride, 700 İsrail yanlısı göstericinin çok büyük bölümü anti-semitizmle savaşmayı kendine görev bilen sol kanat aktivisti Alman öğrencilerden oluşuyordu. Avrupa gazetelerinde de okuyabileceğiniz gibi bugün Avrupa ülkeleri, özellikle Almanya, kendine soruyor: Anti-semitizm kompleksine kapılmadan İsrail devleti eleştirilebilir mi? Çünkü Hitler Almanya’sının ağır yükü altında pek çok Avrupalı, İsrail’e ne yapması gerektiğini söyleme cesaretini kendinde bulamıyor. Batı’da süregelen bu suçluluk hissinin, İsrail’in kuruluşunda ve verdiği tüm savaşlarda işine yaradığını anlatan çok sayıda yazar, düşünür vardır. 13 Nisan 2010 tarihli Haaretz’te çıkan yazısında Shtrasler bu süreçleri çok iyi anlatır ve sonra ekler: “Holocaust dehşetinin ortaya çıkmasından 65 yıl sonra, Avrupa’da artık daha fazla ses İsrail’e artık şunu diyor: Yeter. Suçluluk duygusunun da kendi sınırları var. Bundan sonra size normal bir ülke muamelesi yapacağız. İyi ya da kötü artık yaptıklarınızla değerlendirileceksiniz.” 1984’te Nobel Barış Ödülü kazanan Güney Afrika Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Desmond Tutu da 2008’de Beit Hanoun’daki incelemeleri sırasında Batı’nın Nazilerin işlediği korkunç suçtan dolayı büyük vicdan azabı hissettiğini ama bunun bedelini Filistinlilerin ödediğini söyler. Ve Noam Chomsky... 1992’de yayınlanan Chronicles of Dissent’te Holocaust’un manipülasyonu konusuna da yer verir ve İsrail’in bunu bilinçli olarak nasıl kullanıldığını üstünde durarak açıklar. Çoğu insanın bunu ahlak dışı bulduğunu ama dile getirmeye korktuğunu vurgular. İsrail içinde bunu söyleyebilen çok ender liderlerden Nachem Goldman’ın ne kadar dürüst olduğunu, ancak Holocaust’un başka insanlar üzerinde baskı kurmak için kullanılmasını eleştirmesi sebebiyle çok büyük tepki çektiğini anlatır. Yerinde bir suçluluk duygusu tabii ki sağlıklı vicdan gelişiminin parçasıdır. Suçluluk, kişinin kendi kontrolünde olan görev ve sorumlulukları gerçekleştiremediği durumda ortaya çıkan bir duygu olarak tanımlanır; benlik hissi ile birlikte belirir. Suçluluk duygusuna, pişmanlık, korku, üzüntü ve kaygı eşlik eder; bu duygular kişide kendi içsel değerlerinin çiğnendiği durumu telafi etme isteği doğurur. Her ne kadar psikoloji literatürü suçluluk duygusunun yapıcı bir duygu mu, yoksa yıkıcı mı olduğuna dair farklı görüşler ortaya koysa da, genel olarak şu söylenebilir: Makul boyutlardaki suçluluk hissi, bireyi toplumda kabul görmeyen davranışları ortaya koymaktan alıkoyarak uyumlu davranışlara yönlendirme işlevi görür; empatiyi arttırır ve kişiyi hatalı davranışın telafisi için olumlu davranışlara teşvik eder. Suçluluk duygusu, insanı insan yapan özelliklerdendir. Ve işte dün ve bugün yaşadığımız pek çok sorunun altında vicdana sığmayan, merhametsiz, duyarsız hareketlerimiz yatar. Dolayısıyla hatayı telafi etmeye yönelik davranışlar elbette olumludur. Ancak suçluluk duygusu bir o kadar da kullanılmaya, istismar edilmeye açıktır. Ülkelerin ve insanların hareketlerini vicdanlarımızda tartarken, ırktan ve dinden bağımsız bir değerlendirme yapabilmemiz gerekir. Nijerya’da kaçırılan kızlar için hissedilen sorumluluğu, Holocaust’tan duyulan suçluluğun ağırlığı ile Gazze’de öldürülen masum insanlardan esirgemek, evrensel etikle ve hedeflediğimiz insani değerlerle bağdaşmaz. Üstelik anti-semitist görünmemek için İsrail devletinin yaptıklarının eleştirilmemesi, İsrail halkına da büyük kötülüktür. Keza böyle giderse bugünün Gazze’si, dünün Auschwitz’i, bugünün İsrail’i dünün Almanya’sı olacak. * Koç Üniversitesi 7