Dr.Tuğrul BAYKENT Baykent Bilgisayar & Danışmanlık TÜRKİYE'DE DİNİ OLUŞUMLAR VE GELECEĞİMİZ (Araştırma) Düzenleyen: Dr.Tuğrul BAYKENT 17 Eylül 2007 w.ekitapozeti.com TÜRKİYE'DE DİNİ OLUŞUMLAR VE GELECEĞİMİZ Genelde dini oluşumları etkileyen üç önemli esas vardır. Birincisi; Din şahsidir. Vicdanidir. Ve kişisel bir olgudur. Ancak, şahsi ve vicdani olan bu fenomen, bir toplumsal algıdır. Dini oluşumlarla ilgili problemlerin çözümünde, dinin sosyal bir olgu olduğunu bilerek yola çıkmak gerekir. Aksi takdirde toplumsal tepki yaratılmış olur. Bugün Türkiye'de yaşayan insanlarımızın % 98'i Müslüman olduğuna göre bizim araştırdığımız "dini oluşumların" temelini de özellikle İslami oluşumlar teşkil etmiştir. Bu oluşumlar da toplumun büyük bir kısmını etkilemektedir. İkincisi; Dinin toplumsal bir olay olduğunu kabul etmeye bağlı olarak, dinle ilgili her türlü olayı kendi özeli içinde değerlendirmek gerekmektedir. Ne müdahale edilmeli ne de ilgisiz kalınmalıdır. Üçüncüsü de; Sosyal bir olgu olan din konusunda "serbestlik" esas olmalıdır. Bu da çok önemlidir. Din konusunu vicdani bir olgu olduğunu kabul ettiğimizde, bu onun kaçınılmaz bir sonucu olur. Otoriter bir rejimle, zorlayıcı bir düzenle bu tür olgular ortadan kaldırılamaz. Zorlayıcı bir düzenle dinin vicdani olduğu kuralı göz ardı edilemez. Din her halükarda vicdani bir olaydır. Atatürk'ün görüşleri bu bakımdan çok önemlidir. "Biz dine ve dindarlığa karşı değiliz. Biz taasuba ve dinin dünya işlerine alet edilmesine karşıyız" diyor. Atatürk bu konuda işin özünü belirtiyor ve aklının yolunun bir olduğunu bize gösteriyor. Bu üç önemli konuda anlaştıktan sonra bunların alt başlıklarını belirleyebiliriz. Ülkemizde din konusunun merkezindeki olgu "İslam" dinidir. İslam dinine baktığımızda gerek kaynakları ile gerekse 1400 yıllık bir geçmişi ile yukarıda belirlediğimiz üç esas ile örtüşmektedir. İslam dininin, vicdani alanda olsun, toplumsal düzenlemelerle ilgili beyanları ile olsun, kesinlikle dayatmacı bir tutumu yoktur. Kutsal kitabımız Kur'an; "Hesabı Allah'a aittir", "Bununla ilgili hesabı ahirette halledeceğim" diyor. Bu nedenle söz konusu olan İslam dini, hangi düşünce ile olursa olsun, tartışmasız bir şekilde "zorlayıcı, baskıcı, kesinlikle dediğini uygulayıcı bir dindir" diye tarif edilemez. Böyle yapanlar İslamiyete iftira etmiş olur. Kaldı ki temel kitabı olan Kur'an'ın her satırında AKLI, DÜŞÜNCEYİ ve BİLİMİ ön planda tutan İslam dini, Allah'ın bile tartışılmasını istiyor. Dinin en önemli kısmı; Diğer bilimlerde olduğu gibi, dini olguları da tartışabilecek kapasitede insanlar ve insanların bilimsel kapasitesiyle yakından ilgilidir. Çünkü insanlar yaşamlarının başlangıcında ait oldukları dinin esaslarını öğrenmeden gelenek ve görenekler içinde kendisine empoze edilen bilgilerle o dine taraftar olurlar. Daha sonra sorgulamaya, incelemeye başlarlar. Böylece ait oldukları din, kendi akıl ve mantıklarına ne kadar yatkınsa o kadar o dine ait olurlar. Dolayısıyla gerçek dini kavramak, dinin felsefesine ulaşmak doğru bilgi birikimi ile olur, yani bilimsel açıdan gelişmiş, ihtisaslaşmış insanlar gerçek dindarlardır. Cahil insanların dini kavraması çok zordur. Bilenle, bilmeyenin bir olması mümkün değildir. Herkesin her şeyi bilmesi ve her türlü ayrıntıya sahip olması da mümkün değildir. Allah bile Kur'an da "Cahillerden yüz çevir" diyor. Dolayısıyla diğer bilimlerde olduğu gibi dinde de ihtisaslaşmış ve bilgileri ile uzmanlaşmış kişilere yönelme kaçınılmazdır. Dinde ihtisaslaşmış kişiler arasında tartışmalar sürerken, dini açıdan bilinç düzeyi düşük olan kişiler de kendi aralarında, ancak daha ziyade kulaktan dolma bilgilere dayanarak tartışmalarını sürdürmektedirler. Ancak toplumun bilinç düzeyi düşük olan bu bölümünün tartışmalarında ortaya çıkan sonuçlarda doğruluğu oldukça düşük bilgilerdir. Önemli olan toplumun bu kesiminin, aşağılanmadan, dışlanmadan eğitilerek fikri düzeylerinin yükseltilerek, doğru sonuçlara ulaşmaları için yol göstermelidir. Bu kesimin bilinç düzeyini 2 yükseltmeden, onların yaşam boyu elde ettikleri ve doğru kabul ettikleri bilgileri silerek yerine yeni bilinç yüklemesi yapmak ciddi bir sürece ihtiyaç gösterir. Bu da göstermektedir ki, "Din eğitimsiz olmaz, eğitim de doğru dini bilgiler verilmeksizin olamaz" Son olarak, dinin kendisi bir tehdit değildir. Ancak her konuda olduğu gibi “Dinde de eğitimsizlik bir tehdittir ve her türlü kötülüğün anasıdır”. Toplumda bütün insanlar eşit değildir. Özellikle düşünceleri ve yetenekleri farklıdır. Bu farklılığın ortadan kaldırılması mümkün değildir. Önemli olan üst düzey bilince sahip insanlar, bu konuda bilinç düzeyi düşük olan kesimi doğru bilgilerle bir şekilde bilinçlendirme yollarını mutlaka bulmalıdır. Üst bilgi düzeyi, alt bilgi düzeyinde olan kesimin bilgi düzeyine inerek, onları ikna ederek bilinç düzeylerini yükseltmelidir. Aksi takdirde dini açıdan bilinçli insanlar, bilinç düzeyi düşük, cahil kişilerce dinsizlikle itham edilebilirler. Dini oluşumların nedeni din değildir. Dini oluşumların temel kaynağı bizatihi insanın kendisi ve onların oluşturduğu toplumdur. Din insanın kullandığı bir alandır. İnsan bu alanı seçmekte hürdür ve bu diğer insanları, toplumsal yaşamı etkilememelidir. İnsanlar ve inançlar farklıdır. Farklılık ise gelişmenin temel nedenidir. Farklılık olmazsa gelişme durur. Din de gelişmek zorundadır. Dinde değişim çok önemlidir. Gelişmeyi sağlar. Dini oluşumlar da bu gerçeğin tamamı değil bir parçasıdır. Konu aklını ve bilimi kullanan, gelişmeyi hedef alan insan ise, bu oluşumlara, din cevaz veriyor. Değilse kabul etmiyor. Bu nedenle din sürekli gelişimi destekliyor ve sürekli değişimin ve gelişimin içinde oluyor. Aksi taktirde insanların işine yaramadığı için din de, dini gelişmelerde her oluşum gibi kendiliğinden yok oluyor. Bu konuda Atatürk "Din vardır ve bir gerçektir. İslam dini akla ve bilme uygundur ve bunun için en son dindir. Bir şey akla ve bilme uygunsa biliniz ki o şey dine de uygundur." demek suretiyle toplumumuz için dinimizin işe yaradığını, gelişmeye açık olduğunu, insanlarımızın işine yaradığını, bu nedenle de yaşayan bir olgu olduğunu vurguluyor. Dini oluşumların kuruluşuna bakıldığında liderlerin din duygusu yüksek insanlar olduğu görülür. Bu oluşumlara katılan insanlar zamanla kolonileşir. Grup kendi içinde üyelerinin sosyal sorunlarını halletmek için çözümler üretmeye başlar. Bu grubun tesanüdünü, gücünü artırır. Dini oluşumların milli güvenliğimize zarar verdiğine inanılırsa bu oluşumların sosyal alanda ürettiği çözümleri karşılayacak bir güce ulaşmak gerekir. Sosyal devlet bütün gücü ile sosyal işlevlerini yerine getirmeli veya bazı tedbirlerle getirtmelidir. Çözüm olarak din her konuda gelişmeye açıktır. Cami cemaati toplumumuzun nabzının kontrol edilebildiği en önemli yerlerdir. Aydınlar, liderler her konuda cami cemaati içine girerek onları bilinçlendirerek, bilinç düzeylerini yükselterek sorunlarına birlikte çözüm üretmeleri sağlanmalıdır. Hristiyanlıktaki ruhban sınıfı bilimsel açıdan asırlar boyunca eğitilmiş insanlardan oluşmuştur. Her kilise kütüphaneleşmiş, topluma, kişilerin sorunlarına ışık tutmuştur. Kilise her zaman devlet ve milletin çıkarları doğrultuda hareket etmiştir. Hristiyanlık müessesesi, dini ve ahlaki konularda toplumu kilise etrafında organize etmiştir. Kilise ve devletin birbirlerinin işlerine karışmamasına laisizm denmiştir. Oysa İslamiyette ruhban sınıfı olmadığı ve din kişisel olduğu için din adına toplumu organize etme görevini bu tür dini oluşumlar üstlenmiştir. Sonuç olarak; Cami cemaatini yönlendirecek aydın din bilimcileri, fanatik ve bağnaz olmayan , çağdaş din adamları köyde, kasabada, şehirde caminin yanındaki lojmanlarda yaşayarak, insanların ruhsal ve dinsel sorunlarına çözümler üreterek, onların dert ortağı olacak, sorunlarını giderecek, ihtiyaç duyulacak bir hale getirilmelidir. Dini esaslar ve kaynaklar, güzel Türkçemizle toplumumuzun her kesiminin anlayabileceği şekilde sunulmalıdır. Böylece, dini oluşumların üstlendikleri rol, camilerce ve aydın din 3 görevlilerince üstlenilebilir. Böylece, camii merkezli bilimsel bir yapı ile, zararlı dini oluşumların oluşması engellenebilir. Bu gün ülkemizdeki dini oluşumlar gerçekten toplumumuz için bir tehdit midir? Bu değerlendirmeyi yapabilmek için doğru verilere ihtiyacımız vardır. Bu gün dini oluşumlarla ilgili alınan bilgiler bir takım resmi raporlar veya kişisel araştırmalardan oluşmuştur. Bu amaçla "Bilimsel Alan Araştırmalarına" kesinlikle ihtiyaç vardır. Bu bilgiler, bugün mevcut olan dini oluşumların, ne kadar kişiye ve bilinç düzeyi ne seviyede olan insanlara, hangi usul ve personelle ulaştığını, bu insanlara ne gibi faydalar sağladığını, devletimizin bekası veya milletimizin refah düzeyini riske atacak faaliyetleri olup olmadığını belirlemelidir. Bu konular iyi bir "Bilimsel Alan Araştırması" ile tespit edilmelidir. Bu araştırmayı yapacak grup, dini oluşumların içine girip onlarla birlikte birkaç yıl yaşayarak doğru bilgilere ulaşılabilir. Bu konuda yapılmış araştırmalara ait elimizde somut bilgiler yoktur. Örneğin dini oluşumları destekleyen basını takip eden insanlarımız ile ilgili yapılacak bir araştırmayla, bu vatandaşlarımızın dini oluşumlardan herhangi birine üye oldukları varsayımından hareketle, devlete karşı tehdit oluşturacak dediğimiz suçlardan vergi vermemek, askere gitmemek, devletin zorunlu kıldığı eğitimden kaçmak vb. faaliyetler içinde mi bulundukları veya gereksinimlerini mensup oldukları grup tarafından mı karşılandığını ortaya koymak gerekir. Bu tip bir araştırma sonucu gerçekten vatandaşlarımızdan ne kadarının dini oluşumların maddi ve manevi etkinliklerinden istifade ettikleri, ne kadarının ise dini oluşlumun içinde olmayan sade vatandaşlar olduğu tespit edilebilir. Sorunun teşhisinin tam olarak yapılamadığı için 28 Şubat hareketi sonucunda alınan tedbirlerle de dini oluşlar önlenememiş ve halen de devam etmektedir. Anayasamıza göre herkes din ve vicdan hürriyetine sahiptir. Böyle söylemekle devlet dinde farklılıkları kabul ettiğini göstermektedir. Bu prensibi koyduktan sonra dinde ve inançlarda farklılaşmayı yok kabul etmek mümkün değildir. Sivil toplum örgütlerinin oluşmasında en önemli kriter, yasal olmaları ve gönüllülük esasıdır. Halen mevcut dini oluşumlarda gönüllü olarak oluşmaktadır. Ancak, bunların icra ettikleri faaliyetler devlet tarafından belirlenecek kırmızı çizgileri aşmamasını sağlayacak bir denetim mekanizmasına kavuşturularak kontrol altında tutulabilir. Anayasanın değiştirilemez dediği hususlar devletin kırmızı çizgileri olup, bunun dışındaki tedbirler toplumsal anlaşma ile uygulanabilir. Tarihimiz boyunca din ve dini oluşumlar devletimiz için bir tehdit oluşturmamıştır. Tehdit dini kullanan siyasal yapıdan kaynaklanmıştır. T.C. Devleti bir hukuk devletidir. Yasalarımıza göre tarikatlar yasal değildir. Türkiye'de "Sivil Toplum Örgütleri" adı altında vakıflar, dernekler, odalar vb. kuruluşlar vardır. Bu kuruluşların hepsinin ayrı, ayrı yasaları vardır. Ve Türkiye'deki dini oluşumlar da yasal olarak, vakıf ve dernek adları altında teşkilatlanmışlardır. Dolayısı ile zaten birer sivil toplum örgütü gibidirler. Şayet bu kuruluşlar kuruluş amaçları dışında çalışırlarsa, hukuk devleti gereğini yasal olarak yapmaya muktedirdir. Genel sonuç olarak; - Dini oluşumların nedeni din değildir. Dini oluşumların temel kaynağı bizatihi insanın kendisidir. - Siyasi gruplarca ; . Siyasal adaletsizliklerin giderilmemesi, . Rejim değişikliğini hedef alan kuruluşların yasaları istismar etmesini önlemek için, anayasal ve yasal mevzuattaki boşlukları giderilmemesi, . Gelir dağılımındaki aşırı dengesizliğin engellenmemesi, . İşsizliğin asgari düzeye indirilememesi, . Eğitim sisteminin yetersizliğinin düzeltilememesi, . Vergi adaletinin sağlanamaması, 4 . Sivil toplum örgütü sayılan vakıf ve derneklerin parasal kaynaklarının amaçları doğrultusunda kontrol altında tutulamaması, . Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarının yalan ve iftiraya dayalı yayınlarının önlenememesi, . Bazı komşu ülkelerin rejim ihraç faaliyetlerinin önlenememesi, . Türk milletinin milliyetçilik duygularına, örf ve adetlerine ve dinine bağlılığının psikososyal açıdan yapılan baskılarla yıpratılmasının önlenememesi, devletin gücünü azaltır. Böylece, devletin yapamadıklarını kendi olanakları ile gerçekleştirmeye çalışan dini kullanan veya kullanmayan, yasallık kılıfı altında veya yasal olmayan, oluşumlar ortaya çıkar. - Şiddeti ve terörü kullanan, dini olsun veya olmasın bütün örgütler hukuk dışıdır. Ve T.C. yasalarınca cezalandırılır. - Dini kullanan veya kullanmayan, hiçbir örgüt Anayasamızın değiştirilemez maddeleri gereğince rejim değişikliğini esas alamaz. - Devleti ele geçirmek için, devlet içinde açık veya gizli örgütlenme çalışmaları yapan hiçbir kuruluş veya örgüt masum sayılamaz. Bu husus da yasalarca cezalandırılır. - Bunun dışında yasal olan dini oluşumlar, devletimizin bekası ve milletimizin refahı açışından bir tehdit değildir. Devlet, yasalar çerçevesinde, diğer bütün sivil toplum örgütlerinde olduğu gibi yasal olan dini oluşumların da; . İşsizliğin önlenmesi, . Vergi, gelir ve eğitim konusundaki adaletsizliklerin giderilmesi, . Demokrasinin geliştirilmesi, . Psiko-sosyal açıdan gerçek dinin anlatılarak ahlaki değerlerin yükseltilmesi, ahlaki sapmaların giderilmesi, - Atatürkçü düşünce sisteminin, özellikle milliyetciliğin ve laikliğin güçlendirilmesi, - İnsan haklarının korunması, konularında çalışmalar yapmasına karışmamalı, hatta yasal olarak teşvik etmeli, ancak olası sapmaları da alacağı tedbirlerle kontrol altında tutmalıdır. 5