İSLAM’A GÖRE ÖTEKİ KAVRAMI Kur’an-ı Kerim, kendisini “en doğruya ileten ilahi bir rehber” şeklinde nitelemektedir. Bu nitelemeye göre Müslümanlar uhrevi ve ebedi kurtuluşun Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği dinde bulunan ilke ve öğretilere uygun yaşamakta olduğunu savunurlar. Ancak bu inanç sadece bize ait olduğu için “öteki” açısından göreceli hatta yanlıştır. Zaten insanların dinlerinin batıl olduğunu kabul edip o dinde bulunmaları mümkün değildir. Bu kapsamdan bakacak olursak nasıl ki bir Müslüman için kurtuluşun kaynağı Kur’an ise Yahudi ve Hıristiyan için de Tevrat ve İncil’in kurtuluş kaynağı olarak görülmesi tabiidir. Her din mensubunun kendi dinini kurtuluşun yegane kaynağı olarak görmesi insanlık tarihi kadar eski bir düşüncedir. Ancak, cennete girmeye ya da kurtuluşa erme konusundaki iddialar salt kuruntudan ibarettir. Nitekim Nisa suresi 123. Ayette “(kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza ve ne de Ehli Kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” buyrulmaktadır. Bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz için “din” ve “İslam” kavramlarını iyi tahlil etmemiz gerekir. Din, kavramı Kur’an-ı kerimde bir çok yerde geçmekte ve farklı anlamlar ifade etmektedir. Ayetlerde; yöneltme, yönetilme, itaat, hüküm, tapınma, tevhid, adet, hak din, halis din, dinde samimi olma gibi çeşitli anlamlara gelmektedir. Örn; Mekke döneminde müşriklere hitaben “sizin dininiz size benim dinim bana” ayetiyle müşriklerin yaşam biçimlerini karşılamıştır “din” kavramı. Medine döneminde ise “şüphesiz, Allah katında din islamdır”; “Kim islamdan başka bir din ararsa, o din ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır” ayetinden de sadece kendilerinin cennete gireceklerini söyleyen Yahudi ve Hıristiyanların durumlarına ilişkin bir açıklama getirilmiş ve “din” ile “İslam” bir biriyle özdeşleştirilmiştir. Bütün peygamberlerin getirdiği din İslam olarak kabul edilmiştir. Bir hadisi şerifte ise “bütün peygamberler baba bir kardeştirler” buyrulmaktadır. “İslam”, ise teslim olmak, bir şeyi birisine teslim etmek, boyun eğmek,teslimiyet, barış ve esenlik anlamlarına gelmektedir. İslam genel anlam ifade etmektedir. Örneğin, İbrahim(a.s) bir çok surede Müslüman olarak nitelendirilmiştir. Keza diğer peygamberler de aynı şekilde nitelendirilmiştir. “Allah katında din İslam’dır”(Al-i İmran 19.Ayet)’ten de anlaşılacağı üzere İslam kelimesi tüm peygamberlerin getirdiği dini kast etmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere İslam dar bir mana da değil tüm peygamberlere inen dinin ortak adıdır. Bu bağlamda İslam’da öteki kavramına gelecek olursak; Hz. Muhammed (s.a.v)’in Ehl-i Kitap tan olan Yahudiler ile doğrudan teması hicretten sonra Medine döneminde olmuştur. Yahudiler ile Medine vesikası imzalanmış, vatandaşlık ya da siyasi birlik temelinde tek bir toplum kabul edilmiştir, Müslümanlar ile Yahudiler. Vahiy sürecinde de Ehl-i Kitapla ilgili ilk inen ayetlerin hitabı oldukça yumuşaktır. Örn: Ankebut suresinin 46 ve 71. Ayetlerinde, zulüm ve haksızlıktan uzak durdukları sürece Ehl-i Kitap ile güzel şekilde tartışılması istenmektedir. Yine diğer taraftan başka bir ayette “ … eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun” şeklinde ifadeler yer almaktadır. Hz. Muhammed(s.a.v) nüzul sürecinin bu evresinde “nötr” bir tavır sergilemiştir. Ancak zamanla Yahudilerin Medine vesikası sözleşmesi şartlarını yerine getirmemeye başlamaları sonucunda Kur’an-ı Kerimde daha sert ifadeler yer almaya başlamıştır. Yahudilerin sergilemiş oldukları tutumlardan dolayı lanetlenmeye varan durumlar olmuştur. Bunlara olanlara rağmen Kur’an bu zümrenin tamamını aynı kategoriye almamıştır. Zira muhtelif ayetlerde, bu zümrenin hepsinin bir olmadığını, çoğunlukla fasık olmakla birlikte içlerinde gerçekten inanan insanların da bulunduğunu, bunların hem Müslümanlara indirilene hem de kendilerine indirilene inandıklarını, Allah’a ve ahret gününe iman ettiklerini, bu kimselerin Salih insanlar oldukları ifade edilmiştir. Bu da göstermektedir ki genelini ifade eden bir lanetleme dışlama söz konusu değildir. Bu durum günümüz içinde geçerlidir. Diğer dinlere mensup olup Allah’a, peygambere, kitaplarına, meleklerine, ahret gününe inanan bir çok insan olabilir. Bunların hariç tutulması gerekmektedir. Bunlar bu inançlara sahip insanlar ötekileştirilemez. Kur’an da öngörülen kurtuluşun asgari koşullarını, Allah’a ve ahiret gününe iman, Salih amel işleme ve bu şekilde kendini ıslah etmek şeklinde belirlemek mümkündür. Nitekim Bakara suresi 62. Ayette mealen: “ muhakkak ki(bu ilahi kelama) iman edenler ile Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve sabilerden Allah’a ve ahiret gününe inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olan kimseler Rab’lerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır ve yine onlar ne korkacak ne de üzüleceklerdir” buyrulmaktadır. Hz. Peygamber efendimizin ötekine bakışı ise; öncelikle peygamber efendimiz kendi tebliğinin ötekilerin devamı olduğunu biliyordu. Üstlendiği misyonun İbrahimi geleneğin yeniden bir ihyası olduğuna inanıyordu. Bu nedenle Hz. İbrahim, Musa ve İsa gibi şahsiyetlerin kendisi gibi Allah’ın elçisi olduğunu, onlara gönderilen kitapların Hak olduğunu biliyordu. Hz. Peygamber kendisinden önce gönderilen hak dinlere ve elçilere inanmakla birlikte insanlar tarafından tahrif edilmiş hallerine ise karşı çıkmaktadır. Ötekinin benimsediği Tanrı inancının doğru kabul edilebilmesi için öncelikle tevhid ilkesine bağlı ve ondan sapmamış olması gerekmektedir. Eğer tevhid ilkesinden uzaklaşılma olmuş ise örn. İsa’ya oğulluk isnad edilmek gibi. Orada ötekini kabul etme söz konusu olamaz. Hz. Muhammed(s.a.v) temelde kendisinden önce gelen kitapların vahiy kaynaklı olduğunu savunmakla birlikte tahrifatı dikkate bu kitaplardaki bilgilerin doğruluğu konusunda araştırma yapmadan görüş açıklamanın doğru olmayacağını söylemiştir. Diğer dinlere mensup insanların, dinlerini rahat yaşamaları için gerekli ortamlar oluşturulmuş, dinlerini değiştirme konusunda bir baskı yapılmadığı gibi dinlerinin gereklerini yerine getirmeleri hususunda ortam da hazırlanmıştır. Zira İslam da zorlama yoktur. Menine vesikasında da inanç özgürlüğü teminat altına alınmıştır. Bunlardan çıkaracağımız sonuca gelince; İslam’ın genel bir anlam ifade ettiği Allah’ın bir ve tek olduğuna inanan ve emir ve yasaklarına uyanların kurtuluşa erecekleri anlaşılmaktadır. İslam insanlara hoşgörüyle muamele edilmesine önem verir. İnsanların dinlerini değiştirmeli konusunda zorlanmaları söz konusu olamaz. Hangi dine mensup olursa olsun mümkün olduğunca hoşgörülü davranmak gerekir. İnsanları tamamı için kesin yargılardan söz etmek doğru değildir. Günümüz de Yahudi, Hıristiyan olup tam manasıyla İslam’ın gereklerini Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirenler olabilir. Velhasıl ötekine karşı hoşgörülü ve zorbalıktan uzak olmak gerekmektedir.