Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 Ersan ÖZTEN1 GENÇLİK VE ÖZGÜRLÜK İLİŞKİSİNDE GÜNCEL DİNİ SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ2 Özet İnsanın yaratılışından itibaren fiziksel gelişimiyle beraber birçok konuda olduğu gibi dini konularda da çeşitli istek ve ihtiyaçları olduğu görülmektedir. Bireyin dini ihtiyaçlarının sağlıklı ve doğru bir şekilde karşılanmaması durumunda, hem birey hem de toplum için çeşitli problemler ortaya çıkmaktadır. Dini değerlerden uzak tek taraflı yetiştirilen bir bireyin/gencin eğilimlerinin de o yöne doğru ağırlık kazanması doğaldır. Hayata atılan gençlerimiz, psiko-sosyal ve kültürel açıdan maalesef yetersiz olarak atılıyorlar. Yirmili yaşlardaki birçok gencin hâlâ kendisini nereye ait hissedeceğine, kültürel olarak hangi kültürün temsilcisi olduğuna karar verememe çelişkisi yaşadığı görülmektedir. Bu nedenle bu çalışmamızda sadece maddi dünyayı ela alıp onun için çalışan, ancak manevi ihtiyaçları yok sayan düşüncelere karşı din ve ahlak eğitiminin bir gence; dolayısıyla topluma olan katkısını, bu konuya eğitimciler ve ilgililer tarafından özel bir hassasiyet gösterilmesi gerektiğini izaha çalıştık. Anahtar Kelimeler: Gençlik, Özgürlük, Kimlik, Değer, Sorun CURRENT RELİGİOUS ISSUES RELATİNG TO YOUTH AND FREEDOM AND PROPOSED SOLUTİONS Abstract It is seen that there are various demands and needs in religious matters as well as in many subjects with the physical development since the creation of man. If the religious needs of the individual are not met in a healthy and correct way, various problems arise both for the individual and society. It is natural that an individual / genetic tendency unilaterally distant from religious values gains weight 1 2 Yrd.Doç.Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi Kelam/İslam Mezhepleri., erozten@hotmail.com Alanya Alaatin Keykubad Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen II. Uluslararası Sosyal Bilimler Sempozyumu'nda sunulan tebliğin geliştirilmiş halidir. Ersan Özten in that direction. Our young people who are taken for granted are unfortunately ineffective in psycho-social and cultural terms. So we see that many of our young people in their twenties still have contradictions about where they will feel and where they can not decide which culturally representative they are culturally. For this reason, in our work we have only to take the material world and work for it, but a gesture of religious and moral education against the thoughts that ignore spiritual needs; Thus contributing to the collective, we have tried to visualize that this issue should be given special attention by educators and concerned. Keywords: Youth, Freedom, Identity, Value, Problem GİRİŞ Dini ve kültürel değerlerimizi en iyi bir şekilde öğrenmek ve onları yaşayarak korumanın önemi aşikârdır. Çünkü din bireysel olduğu kadar, aynı zamanda sosyal bir olgudur. Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm’ın ahlâkı da hayâdır. Bu prensip dâhilinde gençlere hayâdan, iffetten, namustan bahsedince o kadar şaşırıyorlar ki insan kendisini bir başka dünyadan gelmiş gibi hissediyor. Bu konuları anlatabilmek insana oldukça zor geliyor. Bir eğitimci olarak etrafımda gelişen olayları daha dikkatli gözlemleme ihtiyacı hissetmekteyim. İçinde bulunduğumuz olumsuz hayat şartları, aile yapımızda çok büyük değişikliklere neden oluyor. Bu değişikliklerin gitgide olumsuz yönde artması doğrusu korkutucu boyutlardadır. Bütün olarak aile, birey olarak anne, baba, kız çocuk, erkek çocuk, yaşlı ebeveyn, yakın akrabalar hak ve vazifelerini unutmuş ve bir karmaşa içinde sürükleniyor. Kimlik problemi: Bu siyasal kimlik değil, dini ve kültürel kimlik. 15-25 yaş arası gençlerimize biraz daha yakından baktığımızda, onların dünyasına biraz daha yakından girdiğimiz zaman karşımıza henüz dini ve kültürel kimliği oturmamış, kendi içerisinde derin çelişkiler ve çatlaklar yaşayan bir profil çıkıyor. Müslümanlığı bir üst kimlik olarak kabul etmiş olsa bile yeterli derecede İslam ve din hakkında bilgi sahibi olmadığı için pratikteki mezhebi ve fikri uygulamalar noktasında (hanefilik, malikilik vb.) sokakta beraber zaman paylaştığı diğer kültürlerin temsilcisi olan arkadaşlarının etkisi ile med-cezirler yaşamaktadır. Bunun yanı sıra, diğer bir kısmında da Müslüman üst kimliği içerisinde bir yabancı -Alman ya da bir Fransız ğayr-ı müslim- gibi helal-haramlardan bağımsız yaşayabilme arayışları içerisinde olduğunu gözlemlemekteyiz. Nikâhsız beraber yaşama, içki kullanımı vb. hususlar büyük çelişki oluşturmaktadır. Bu çelişki bazen ana haramları bile inkâr noktasına varabilmektedir. Bu durumda olan gençler karşısında ebeveynlik, sadece olunan bir şey değil, yapılması gereken bir görevdir. Anne-baba olmak, eylemi gerektirir. Ebeveynlik; İslam, yaşam, ilişkiler, dürüstlük ve saygı gibi konularda çocuğunuzun neleri bilmesi gerektiğine karar vermenizi de içerir. Kendi kişisel karakterlerini oluştururken çocuklarımıza belli konularda yardım etmeyi kapsar. Anne baba olmak, çocuğumuza nasıl bağımsız ve sorumluluk sahibi iyi Müslümanlar olacağı hususunda örnek olmayı gerektirir. İslam’a ve insanlığa hizmet eden, huzurlu bir dünya ve aile için sağlıklı nesillere ihtiyaç vardır, bunun için de kadınlarımıza çok büyük görevler düşmektedir. Annelerimiz, çocuklarının elbiselerinin temizliğine gösterdikleri özenden daha çok kalplerinin temizliğine, çocuklarının midelerini doyurmaya gösterdikleri özenden daha fazlasını TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 282 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 kafalarını doyurmaya özen göstermek zorundadır, aksi halde çocuklarımız bir canavar olarak yetişecektir. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir, kadın anadır, kadını da erkeği de insan gibi yetiştirme sorumluluğu kadına aittir, onun için kadınımızın daha fazla okuması, daha fazla düşünmesi, yaşadığı dünyaya tanıklık etmesi gerekir. Eğer kadınlık ve analık görevlerini yerine getirmezler ise çocukları adam gibi yetişmez. Bu ise hem kendi başlarına hem de toplumun başına bir problem açacaktır. İnsanın yaratılışında kendi etkisi olmamakla beraber, büyüdükçe kabiliyetlerinin geliştirilmesi ve kullanılması yönünde serbestliği vardır. Dolayısıyla davranışlarının huy haline gelmesi, adeta meleke kesbetmesi, aile ve çevresinin onu yönlendirmesiyle oluştuğu bir gerçektir. İnsanın kişiliği, ailesinin, yaşadığı toplumun, mensup olduğu dinin katkılarıyla olumlu veya olumsuz yönde gelişmektedir. Din, ahlak ve hukuk kuralları, bu noktada olumlu gelişim için devreye girmektedir. Bütün ilahi dinlerin ana esaslarından biri nesli muhafazadır. Bunun gerçekleşmesi de sadece eğitim ve öğretimle sağlanabilir. Eğitim ve öğretim denince ilk akla gelen doğal olarak insandır. Çünkü insan Allah’ın kendisine lütfettiği akıl sayesinde öğrenebilme, yeteneklerini geliştirebilme, söyleneni anlama gibi üstün meziyetlere sahiptir. Ancak unutulmamalıdır ki bu üstün meziyetlere sahip olan insan, dünyaya geldiğinde çocuk olarak dünyaya gelmektedir. Adeta boş bir beyaz sayfa olan çocuğun kendinden bekleneni ortaya koyabilmesi için sağlıklı bir büyümeye, iyi bir eğitim ve öğretime ihtiyacı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla insan yaşadığı müddetçe her konuda olduğu gibi dini konularda da kendisini geliştirmesi ve dini hassasiyetlerini koruması gerekmektedir. Çocukların gelişim döneminde, din ve ahlak eğitimi alamaması veya yanlış yönlendirilmesi halinde, yaratılışına uygun, meleke haline gelebilecek güzel huyları onlara tekrar kazandırmak çok zor olabilir. Zira Kur’an-ı Kerimde; “Onlara „yeryüzünde bozgunculuk yapmayın‟ dendiği zaman, „bizler sadece ıslah edicileriz!‟ derler”3. Onlar “sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler”4. ayetlerinden de anlaşılabileceği üzere çocukların din ve ahlak sahasında ihmal edilmesi ileriki yaşlarda hem kendileri hem de toplum açısında tamir edilmesi güç problemlere sebep olabilmektedir. Yine “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır”.5 ayetini, insanın algılama ve idrak kabiliyetlerinin kaybedilmesi olarak anladığımız takdirde, çocuğun hayatı boyunca din ve ahlak eğitiminin eksikliğini hissedeceği asla göz ardı edilmemelidir. Bundan dolayı özellikle günümüzde yaşayan vatandaşlarımıza yönelik din eğitimi hizmetlerine yönelik çalışmaların önemli ölçüde artırılması gerekmektedir. Bununla beraber din eğitiminin her safhası içten gelen bir istek ve samimiyetle verilmesi ve sevdirilmesi gerekir. Baskıyla ve sevdirilmeden verilen din eğitiminden istenilen sonuç asla elde edilemez. Eğitimcilerin müdahalesi; yaşanılan ortamı gözardı etmeden, bilimsel verilerin ışığı altında6 dünyevi sebeplere sarılıp insanın içinde, gönlünde olan din duygusunu harekete geçirmek olmalıdır. Bu ortam içerisinde unutulmamalıdır ki çocuklarımızın ve bizlerin cennete 3 Bakara 2/11.DİB. Yayınları Kur’an-ı Kerim Meali 12. Baskı Ankara, 2006. Bakara 2/18. 5 Bakara 2/7. 6 Buyrukçu, Ramazan, Türkiye‟de Mesleki Din Eğitim Öğretimi, Isparta 2007, s.2 4 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 283 Ersan Özten girmesi, çocuklarımızın iyi bir lise ya da üniversiteye girişinden daha önemlidir. Elbette çocuklarımız okuyacak, ilim tahsili yapacaktır, ama her şeyden önce imanlı ve kâmil bir Müslüman olmaları gerekir. Bunun için de kafalarının ve gönüllerinin, önce ebeveynleri sonra da eğitimciler tarafından doyurulmuş olması gerekir. Biz bu çalışmamızda Yurtdışı Cami merkezli olarak yaptığımız örnek çalışmanın sonuçlarını değerlendirip, Din Görevlilerinin aileler ve gençler üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koymaya çalışacağız. Gençlik Çağı İnsan hayatının önemli bir dönemi olan “gençlik çağı ”, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal ve sosyal gelişmesinin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsamaktadır. Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, çelişkiler ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir. Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, gençliğin kişilik ve kimlik arayışının en yoğun ve en çalkantılı olduğu bir dönemdir. Gençler, genel bilgiye yeterince sahip olmadıkları gibi, kendi kimlikleri için zaruri olan bilgilere de sahip değillerdir. Bu da, eğitim sistemimizin toptan gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Araştırma sonuçlarından, gençlerin, teknolojiyi çok iyi kullandıkları, hatta bir kısmında teknoloji kullanma bağımlılığı meydana gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Gençler, sosyal medya ve internetten ciddi bir şekilde etkilenmektedirler. Yeni neslin en temel özelliği, benmerkezci oluşu; en vazgeçilmez değeri de, özgürlüktür. Anketlerdeki sorulara verdikleri cevaplarda Din-Ahlâk’ın öneminin dördüncü sırada yer alması, gelecekte çok ciddi sıkıntı ile karşı karşıya kalacağımıza işaret etmektedir. Gençlik dönemini; biyolojik, psikolojik, ahlâkî ve sosyal açıdan gel-gitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlayabiliriz. Gençlik çağında çocukluk dönemi geride kalmıştır fakat genç, henüz yetişkin toplumda belli bir noktaya ulaşmış değildir. Bu yüzden gençlik çağı bir belirsizlikler ve arayışlar devresidir. Bu çağ hayat için bir yön ve gayenin arandığı, mesleki ve ailevi rollerin üstlenilmesi için gerekli şahsiyet özelliklerinin kazanıldığı, ferdin daha müstakil ve sorumlu bir kimse olarak hareket etmeye başladığı bir hazırlanma dönemidir. Bu dönemin en başta gelen psikolojik özellikleri, Kişilik bunalımı, isyankârlık, hayat gayesi oluşturma, sorumluluk duygusunun geliştirilmesi, hayattan tatmin arama, macera ve hareket isteğidir. Bu hareketlilik onların dini yaşantısı üzerinde de gözlemlenebilmektedir (Koştaş, 1995, s. 4). Kişiliğin büyük oranda şekillendiği 18-28 yaş arasında nicel yapı gelişme ve olgunlaşma devresine girerken, kişiliğin sosyo-kültürel kısmı da bu dönemde teşekkül eder ve istikrara kavuşur. Duygu öğesi yerine düşünme öğesi tutumlara etki etmeye başlar. Bu yaş gurubuna kadar duyguların etkisi altında bulunan davranışlar yavaş yavaş duyguların etkisinden kurtularak mantıklı düşünmenin etkisine girer ve davranışlar reel bir yapıya kavuşur (Arslantürk, 1998, s. 68). Gençlerin gerek yaşadıkları geçiş dönemi itibariyle, gerekse içinde bulundukları toplumun hızla değişmesi itibariyle pek çok sorunla karşılaştıkları görülmektedir. Bu sorunların başlıcaları yabancılaşma, kimlik bunalımı, değerlerdeki değişmeler, psikolojik sorunlar ve değişik kaygılar olarak TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 284 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 sıralanabilir. Gençlik sürecindeki kimlik ve kişiliğin oluşmasında dünyaya bakışta ve problemlerin çözümünde değerlerin oldukça önemli bir rolü vardır (Aydın, 2003, s. 246). Nesil meselesi, bir kültür ve medeniyet davasıdır. Nesil, bir ülkenin, bir milletin ve bir devletin geleceğidir. Neslin kaybı; ülkenin, milletin ve devletin kaybı demektir. Bu sebeple nesil meselesi, sadece ailenin meselesi olmayıp, topyekûn bir milletin, siyasetin ve devletin meselesidir. Siyasetin, kısır meselelerle uğraşmaktan kurtulup, geleceğimiz olan neslin inşasına yönelmesi, şarttır, elzemdir ve zorunludur. Gençlerin kahir ekseriyetine göre din; duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Kimliklerin melezleşip, “ne o, ne de bu” biçimine dönüşmesinin yanı sıra, din algısında da benzer bir karmaşanın yaşandığı tespit edilmiştir. Dini önemseyen ve ölçü kabul eden, hatta başta namaz olmak üzere, bazı ibadetleri düzenli olarak yerine getirdiğini söyleyen gençlerin bir kısmının, dinî-ahlâkî değerler, din-aile değerleri, din-bireyler arası ilişkiler gibi birçok konuda dinden bağımsızlaştıkları; dini, daha çok vicdanî bir unsura dönüştürdükleri veya daha doğru bir tanımlamayla, dini, hayattan uzaklaştırdıkları anlaşılmaktadır. Tüm bunlar ise, Türkiye’nin sosyal gerçekliği olan, İslâm’ın gençler tarafından büyük oranda yanlış bilindiği veya en azından kendisini Dindar, Müslüman, İslâmcı kabul edenlerin bir kısmı açısından bunun, böyle olduğu anlamına gelmektedir. Çok daha önemlisi, düzenli beş vakit namaz kılma sorumluluğunun farkında olacak kadar dinle ilgili olan bazı fertler açısından bile İslâm anlayışında, İslâmî değerler konusunda, yanlış bilgi ve kabullerin yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Dünyevileşme/ Dini Buyrukları Yok Sayma Modern çağın en yaygın inanç problemlerinin başında dinin önem ve gerekliliği hakkında şüphe duyma ve çoğunlukla bu sebepten ötürü dini dikkate almama problemi gelmektedir. Bu anlayışa göre artık modern insanın dine ihtiyaç duymadığına, din olmadan da insanların iyi ve güzel davranışlar sergileyerek ahlâki bir yaşam sürebileceklerine inanılmaktadır. Üstelik söz konusu iddia sahiplerinin önemli bir kısmını Allah’ın varlığına inanan insanların oluşturduğu görülmektedir. Allah’ın varlığına inanmasına rağmen dine ihtiyaç duymadığını iddia eden kişiler açısından belki de en fazla belirsizlik taşıyan şeyin Allah-insan ilişkisi olduğu söylenebilir. Çünkü bu kişiler, evrenin ve yaşamın Allah tarafından yaratıldığına inanmalarına rağmen, Allah ile yaratmış olduğu evren ve insan başta olmak üzere diğer canlılar arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu net bir şekilde ortaya koyabilmiş değillerdir.7 Modernleşen dünyanın insanı” kendine yeni bir prototip yarattı. Katı bir anlayışla rasyonalizm ve sekülerizm/dünyevileşme gibi bir takım izmleri benimseyerek; dünyasını bireysellik, bencillik ve faydacılık gibi temeller üzerine inşa etti. Şüphesiz rasyonel bakış açısına sahip olmak dini inanca sahip kişiler için de gerekli bir şeydi. Ancak rasyonel bakış açısı, bir amaç değil kökensel ve evrensel sorularımız için aradığımız cevaplara ulaşmamızda kullanmamız gereken bir araçtır. İnsanlar akıl ve inanç arasındaki o hassas bağı kuramadığı gibi maneviyata dair ne varsa hepsinden soyutlanmış haldedir. Neydi peki bu dünyevileşme? Özetle, 7 Alexis Carrel, İnsanlar Uyanın, çev: Leylâ Yazıcıoğlu, Arif Bolat Kitabevi, İstanbul, s. 176. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 285 Ersan Özten dinin bireyin ve toplumun hayatındaki etkisinin azalması ya da bir şekilde tamamen ortadan kalkması veya başka bir ifade ile dini olanın karşıtını ifade ediyordu.8 Aydınlanma teorisini savunanlara göre bir süre sonra insanlar dini tamamen terk edecek ve dünyevileşerek farklı bir dünya bakışına sahip olacaklardı. Bilim ve teknolojinin ilerlemesinin insanın varlıksal ihtiyaçlarına cevap vereceğine inanıldı. Hâlbuki geride bırakılan iki yüzyılın ve bu zihniyette yetiştirilen nesillerin sonunda, söz konusu teorisyenlerin çok büyük bir yanılgıyla haksız çıktıkları görüldü. Çünkü insan yaratılışı gereği yaratıcısı ile kendisi arasındaki manevi bağı oluşturan dine muhtaç yaratılmıştı. Hem kendi varlığına hem de bir parçası olduğu evrenin ve yaşamın varlığına dair temel sorulara mantıklı bir cevap bularak tüm bunları anlamlandırması gerekiyordu. Sonuçta din dışında tüm bunları anlamlandırabilecek makul ve rasyonel bir cevap ya da sistemin var olmadığı görüldü. Din insana yaratılışı gereği verildiğinden aklı başında hiçbir insan dinsiz yaşayamaz.9 Ahlâki Değerler Kendiliğinden Oluşabilirler Mi? Bazı ateistler adalet, merhamet, sevgi gibi bazı ahlaki değerlerin kendiliğinden herhangi bir temele ihtiyaç duymadan var olduklarını iddia edebilmektedirler. Esasen bu bakış açısına göre objektif ahlaki değerlerin varlığı kabul edilirken bu değerlerin Allah’a dayandırılması reddedilir. Ancak adalet, sevgi, merhamet ve benzeri kavramların kendiliğinden var olduğunun anlaşılması oldukça zordur. Üstelik bu gibi ahlaki değerlerin kendiliğinden var olduğu kabul edilse de bu gibi değerlerin insanlar için ahlaki yükümlülükler oluşturduğunun göstergesi de yoktur. Kendiliğinden oluşmuş bir şeyin birey olarak benim üzerimde neden bir yaptırım gücü olsun? Böyle bir yükümlülüğü bana dayatacak olan kim ya da ne? Ben neden kendi menfaatime olan bir şey söz konusuyken başkasını da düşünmeliyim? Neden daha fazlası mümkünken olanla yetinmeliyim? Neden kötülüklere güzellikle karşılık vermeliyim? Ya da neden zayıfı ezmemeliyim? Neden paylaşıp yardımlaşmalıyım? Neden başkaları tarafından belirlenmiş ahlâki ilkeleri dikkate almalıyım? Kendi ahlâki kriterlerimi yaratamaz mıyım? Bir başkasının benden daha doğru olduğunun ölçüsü nedir? Bu gibi soruları çoğaltmak mümkündür. Anlaşılması gereken şey Allah olmadan objektif bir ahlâkın ve ahlaki değerlerin rasyonel temelinin olmasının mümkün olmadığıdır. Ateist bakış açısına göre her şeyin tesadüfen kendiliğinden oluştuğu dikkate alındığında insanların eylemlerinin ahlaki sorumluluğunu üstlenmelerini gerekli kılacak bir temel olmadığı gibi örneğin Hitler gibi yaşamakla Hz. Muhammed (a.s.) gibi yaşamak arasında da bir fark kalmamaktadır. Üstelik bu şekilde bir yaşam algısında insanın daima kendi menfaatine olanı gözetmesi ve anlık haz ve zevklerini her türlü değerin üzerinde görmesi de gayet doğal olacaktır. Dikkat edilirse, deizmi tanımlamaya yönelik bütün bu çabalarda genelde iki temel husus ön plana çıkmaktadır. Birincisi, “âleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışı”, ikincisi, “akla ve bilime gösterilen büyük güven”.10 Bu iki temel anlayışa yine bunların bir sonucu veya 8 Carrel, İnsanlar Uyanın, s. 172. Tolstoy, Din Nedir, çev: Murat Çiftkaya, Kaknüs Yayınları, İstanbul (2009), s. 11. 10 Aydın, a.g.e., s.173 9 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 286 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 tamamlayıcısı olarak ortaya çıktığı düşünülebilecek üçüncü bir hususu daha yani “akla dayalı bir doğal din anlayışı” nı da eklemek mümkündür. Din ve Değerler Din, bireysel ve toplumsal hayata yön veren önemli öğüt ve taleplere sahip olması yönüyle etkin bir değer11 sağlayıcıdır. Bireyler dini özümserken dinden gelen değerleri de özümserler. İslam kaynaklarının anne babaya dair öğütlerindeki vurgunun neticesi olarak toplumumuzda modern hayatın bütün dönüştürmelerine rağmen hala gücünü koruyan ebeveyne saygı düşüncesi ya da Müslüman toplumlarda helal, Yahudi toplumunda da koşer12 gıda arayışları dinin değer sağlayıcı olarak sahip olduğu etkinlik akla gelen örneklerindendir. Günümüz algısına göre din, önemli bir değer sağlayıcı olmakla beraber tek başına bütün değerlerin kaynağı değildir. Özellikle aydınlanma sonrası dinin, değer alanındaki etkin konumunun giderek zayıfladığı kabul edilmektedir. Bu durumu toplumlarda meydana gelen ahlaki çürümeyle ilişkilendirenler de az değildir. Birçok alandan uzman din ve değer arasındaki ilişkiye hala ilgi gösterilmesini; özellikle batı toplumunda meydana gelen dindarlaşmadaki düşüşe bağlı olarak meydana gelen değer kaybına bağlamaktadır. Her ne kadar din, bir ahlaki değerler ve kurallar bütününe indirgenemese de değerler her dinin önemli bir kısmını teşkil eder. Gençlerde Dini Dünya Görüşleri ve Alternatifleri Dünya görüşü, Cevizci (1999) tarafından “bir bireyin, ya da bir grup insanın evren, Tanrı, insanlık, gelecek ve benzeri konularda sahip olduğu inançlar, düşünceler, tavırlar ve değerler bütününe; bizi çevreleyen dünya ve içinde yaşadığımız toplumla ilgili felsefi, sosyo-politik, estetik, bilimsel görüşlerin tamamına verilen ad” şeklinde tanımlanmaktadır. Tarihsel olarak dinin dünya görüşlerinin oluşmasında etkin rolünün olduğu bilinmektedir. Bu etki bazen dinî dünya görüşünün benimsenmesi tarzında olacağı gibi dini eleştiri amacıyla da olsa dünya görüşleriyle irtibatlandırılmıştır. Dünya görüşleri, insanların hayatını anlamlandırmalarında, kimlik kazanmalarında ve davranışlarını kontrol etmelerinde önemli fonksiyon icra ederler. Ayrıca, fertlerin dünya görüşlerine göre hareket etme eğiliminde olduklarını belirtmek gerekir. Belirli bir dine ait dünya görüşü (İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık) bu dinlerdeki Allah algılamasına göre şekillenmektedir. Aslında ölçekteki kavramların neredeyse tamamının Allah tasavvuru karşısındaki pozitif ve negatif tutumlara göre şekillendiğini belirtebiliriz. Hümanizma, hayata anlam vermenin kaynağının insan olduğunu söyleyen dünya görüşüdür. 11 Dilbilimsel olarak “değer, bir şeyin önemini belirlemeye yarayan ölçü, bir şeyin değdiği karşılık” eğitime bakan yönüyle de “Bir varlığın ruhsal, toplumsal, ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı düşünülen yüksek ya da yararlı nitelik” olarak tanımlanmıştır. (TDK). Öte yandan değer tanımlamaları yapılırken inanç, eğilim, norm, kanaat, normatif standartlar ve tutumlar gibi kavramlara sık sık atıfta bulunulduğu görülmektedir. Değer kavramı bu kavramların her biriyle bir yönüyle ilişkili olsa da nevi şahsına münhasır bir anlam bütünlüğüne sahiptir. Değerler; birey davranışlarını yönlendiren güç olmaları yönüyle psikolojiyi, toplumsal bir olgu olmaları yönüyle sosyolojiyi ve kültürden kültüre değişebilen bir yapı arz etmeleri ile de antropolojiyi ilgilendirmektedir. Değerlerin bu çok yönlü yapısı “değer” kavramının tanımlanmasında farklı bakış açılarının oluşmasına sebep olmuş ve birçok değer tanımı yapılmıştır. 12 “Koşer” sözcüğü, anlatımda vurgulanmak istenen tanımına uygun olarak dilimize “ Dinen Uygun / Mubah / Caiz / Helal” olarak çevrilebilir. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 287 Ersan Özten Ölçekte hümanizmi bir anlamda dini hümanizm olarak da isimlendirebiliriz. Kutsal, bir anlamda insan için iyi olana indirgenmiştir. İçkinlik dünya görüşü ise, kutsalın insanın kendinde olduğunu, içsel-manevi bir deneyim olarak yaşanacağını ve bir anlamda insanlığın Tanrı’nın küçük bir yansıması olduğunu savunmaktadır. Panteizm, Tanrı’yı evrenin içine yerleştiren, Tanrı ile evrenin bir ve aynı olduğunu, Tanrı’nın maddi varlık alanına aşkın değil de, içkin olduğunu öne süren dünya görüşüdür. Metateizm, insanüstü üstün bir gücün olduğuna inanıp insanın bunu anlamaktan uzak olduğuna inanma olarak tanımlanabilir. Evrenselcilik, bütün dinlerin aynı Tanrıya ulaştıran yollar olduğunu savunan dünya görüşüdür. Bir anlamda dini çoğulculuk görüşüne benzer bir yaklaşım içermektedir. Seküler karakterli bir dünya görüşü olan pragmatizm, hayata insanın anlam verdiğini ve herkesin kendi hayatına anlam vermesi gerektiğini söylemektedir. Naturalizm, insan hayatının kaynağının Tanrı değil de tabiatın olduğunu ve tabiatı merkeze alan bir dünya görüşüdür. Kozmolojik dünya görüşü, naturalizme benzer şekilde insanüstü yüce bir gücü kabul etmekle birlikte bunun Tanrı olmayıp kozmosun kendisi olduğunu savunmaktadır. Dini eleştiricilik ise, dinin gerçek anlamda insanın hayatına anlam vermesini engellediğini öngören din karşıtı bir söylemdir. Nihilizm (hiçcilik), hayatın herhangi bir anlamı olamayacağını, evrenin ve hayatın anlamsız olduğunu öne süren bir dünya görüşüdür. Ayrıca din karşıtı unsurlar da barındırmaktadır. Agnostizm (bilinemezcilik) ise, dini gerçeklik ve Tanrı’nın var olup olmadığı konusunda şüphe gösteren bir dünya görüşüdür. Bunlar, kabul ile red arasında şüphe pozisyonu içerisindedirler. Materyalist din karşıtı bir görüş olan Ateizm, Tanrı’nın var olmadığını delil göstererek reddetmeye çalışan bir anlayıştır. Ateizm: Tanrı tanımazlık demek olan ateizmin 2 kabulden hareket ederek Tanrı'yı inkâr ettiği bilinmektedir. Bunlardan biri, âlemin akıllı bir tasarımın, planlı bir yaratmanın ürünü olmadığı, aksine tesadüfen meydana geldiği şeklindedir. Ancak fizik teorilerinin, içinde yaşadığımız evrenin tesadüflerle izah edilemeyecek kadar hassas bir ayara bağlı bir sisteme sahip olduğu fikri, ateizmin bu tesadüf iddiasını çürütmüştür. Ateistlerin Tanrıyı inkârlarındaki ikinci temel, kötülük problemidir. Hastalıklar, ölümler, savaşlar, depremler, seller ve bütün bunların getirdiği yıkımlar; ateistlere göre var olduğu kabul edilen Allah'ın iyi niyetli olmadığına, iyi niyetli olsa da bu iyi niyetini hâkim kılacak bir kudrete sahip bulunmadığına işaret etmektedir. Hâlbuki Allah Kur'an'da; "Âlemde meydana gelen kötülüklerin insanların elleriyle kazandıklarının sonucu olduğunu"13 belirten ayet, Allah'a fatura edilen kötülüklerin gerçek kaynağına işaret etmektedir. Günümüz Gençliğinin Modası Ateizm 13 Rum, 30/41 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 288 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 2013 yılında Eurobarometer, KONDA ve diğer araştırma kuruluşlarının yapmış olduğu kamuoyu araştırmalarına göre, Türkiye’deki nüfusun 4.5 milyonunun ateist olduğu belirlenmişti. Aynı araştırma şirketlerinin 2015 yılında yapmış olduğu kamuoyu araştırmalarına göre ise, 2 yılda Türkiye’deki ateist nüfusun 750 bin–1 milyon kişi arasında bir artışla 5.5 milyona ulaştığı belirlendi. Ateistler, yapılan anketlere göre, yüksek eğitim seviyeleriyle de dikkat çekiyor. Anketlere katılanların yüzde 72’si üniversite veya yüksekokul, yüzde 17’si yüksek lisans veya doktora, yüzde 7’si de lise mezunu. Kendi inançlarını tanımlarken en çok şu terimleri kullanılıyor: Ateist (yüzde 63), Agnostik (yüzde 13), Dinsiz (yüzde 8). Verilere göre, ateistlerin yüzde 85’i 35 yaşın altında. Katılımcıların yüzde 47’si 15-24, yüzde 37’si 25-34, yüzde 10’u da 35-44 yaş grubunda yer alıyor. Son günlerde çokça rastlanan bir durumdur ateizm.14 Forumlarda hangi tartışmaya girsem dinden imandan bihaber gençler görüyorum. Ben İslam’ı savundukça adamlar İslam’ı kötülüyorlar. Yahu arkadaş biri de kayda değer bir şey söylese ya bari. Neymiş efendim bizim bilimde ilerleyemeyişimizin sebebi İslam’mış. Sen icat yaptın da İslam mı engel oldu buna? Sen insanlığa faydalı bir şey yaptın da biz yapma mı dedik? Nasıl saçma bir düşüncedir bu! Sağdan soldan duyduğu lafların aslı astarı nedir araştırmadan söylüyor. Hatta birini biraz araştırayım dedim. Adam (!) 16 yaşında millete benim ateist olmam kimseyi ilgilendirmez diyor. Anasının babasının haberi yok daha belli. Üstelik ateistim demesine rağmen gayet güzel de Allah’ın selamını veriyor. Niye böyle oluyor peki bu gençler? Bence bunun bir numaralı sebebi özentidir. Bakıyor çevresinde bundan daha önce “imi bin itiştim” diyenler var. Bu da onlara uymak için ben de sizler gibiyim diyor. Hoop hep beraber ateistiz heyyo. Daha sonra da namaz kılmak, uçkuruna sahip olmak, harama bakmamak, harama bulaşmamak zor geliyor bu insanlara. Sonra da ben ateistim nasıl olsa diyerek sözde özgürlüklerini (!) ilan ediyorlar. Bir de popüler olma kaygısı var şimdiki gençlerimizde. Bunun için de ya komünizm gibi bir ideolojik kimliğe bürünüyorlar ya da ateizm gibi bir inanca sahip oluyorlar. Bunun yanında bir de hiç ölmeyeceklerini sanıyorlar. Tüm bunların başka bir sebebi de televizyon diye düşünüyorum ben. Gençlik dizileri o kadar fazla ki. Her türlü ahlaksızlıklar bu dizide. Adamlar öyle bir dizi çekiyor ki günümüz gençleri için çok büyük tehlike Allah muhafaza. Her şeyi tozpembe gösteriyorlar. Hoş televizyon olayı sadece gençler için değil popüler kültürün yayılmasında da en önemli araçlardan biri. Günümüz Gençliği Neden Ateist ya da Satanist Olur? Gençlerin bu soruya verdikleri cevaplara bakıldığında; "Beni fakir bir ailede dünyaya getiren Tanrıya kızdığım için ateist ya da satanist oldum", "Huzur aradığım için" ya da "Bu dünyanın anlamsız olduğunu anladığım için" "Daha fazla özgürlük için" şeklinde cevaplar bulunabilir. Görüldüğü gibi bazı gençler fakir aile efradı olduğu için, Allah'a kızmakta; bazıları ailede bulamadığı huzur için bazıları da daha fazla bağımsızlık ve daha fazla özgürlük için böyle 14 Türkiye'de yaklaşık 5,5, milyon, dünya'da 1.5 milyar sayısına ulaşmış durumdadır. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 289 Ersan Özten gruplara katılmaktadır. Bu aslında gençlerin bir şeylere veya bir yerlere isyan ve tepkilerinin bir yansıması olmaktadır. Gerek Batıda gerekse ülkemizde bu duruma daha çok; Parçalanmış aile çocukları, evindeyuvasında anne-babasından gerekli sevgi ve ilgiyi göremeyenler, evinde-ailesinde aradığı huzuru bulamayan, toplum ve arkadaşları tarafından dışlanan kimseler, ilgisiz ve desteksiz kalanlar, kimliğini ve kişiliğini tam olarak gerçekleştiremeyenler ve bu yüzden bunalıma düşenler, ergenlik dönemi problemlerini kolay atlatamayan ve bu dönemlerde bunalıma girenler, insanlardan farklı görünmek isteyenler ve bunun için haklı veya haksız olarak ailesine, çevresine veya öğretmenine tepkisi bulunan bazı isyankar gençler, maddeten ve manen tatmin edilmeyen ve köklü bir dini eğitim almayanlar olarak göze çarpmaktadır. Ateizmin Yaşamınızda Yaptığı Değişiklikler Nedir? -Artık özgür düşünebiliyorum, p…. filmler izlerken daha rahatım... namazı kıldın kaçırdın, yok orucu tuttun-tutamadın yok... kutsallık olmayınca, totemler olmayınca, hayat daha güzel... Ateizmin Doğurduğu Davranış Bozuklukları ve Psikolojik Sorunlar Tanım: Davranış bozukluğu temel özellikleri başkalarının temel haklarına saldırıldığı ya da içinde bulunulan yaşa uygun olarak başlıca toplumsal değerlerin ya da kuralların hiçe sayıldığı, tekrarlayıcı bir biçimde ve sürekli olarak görülen bir bozukluktur. Özellikle sosyal medyada ortaya konulan yazılı ifadeler incelendiğinde, ateizm düşüncesini benimseyen kişilerin benzer karakterlerde davranış bozuklukları sergiledikleri görülmektedir. Bu bozuklukların temel sebebi, ateizm düşüncesinin ortaya koyduğu yanlış değerlendirmelerin bir sonucu olarak, insanın yaratılıştan sahip olduğu bazı ruhi gereksinimlerin yok farzedilmesi ve buna bağlı olarak, ortaya çıkan içsel çelişkiler olarak görülebilir. Bu bağlamda, özellikle ateizm düşüncesi üzerinden oluşturulmaya çalışılan hayat perspektiflerinin ortaya çıkardığı sorunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: 1. Yokluk Kavramının İçselleştirilmesi: Ateizm düşüncesi, insanın sonsuz varolma arzusunu ve isteğini sahip olduğu bu en yetkin özelliğinin yani bilincinin önüne koyar ve kabul etmesini ister… Bu durum insanın etrafındaki her şeye karşı bir değersizlik atfetmesi, ahlaki kavramların yok sayılması, toplumdan kopuş gibi olumsuzlukların ortaya çıkmasına sebep olur. 2. Mutluluk amacından yoksunluk: Her insanın en büyük ideali ve en büyük amacı şüphesiz ki mutlu olmak ve bu mutluluğu devam ettirmektir. Her şeyin sonlu olduğu düşüncesi, insanda mutluluk amacının yitirilmesine sebep olur… Bu konuda Bedri Ruhselman’ın söylediği şu sözler çok anlamlıdır: “(…) insanlar gerçek mutluluk ve kurtuluşu, ancak maddelere tapan benliklerinin heva ve hevesine tutsak olmuş iradelerine göre değer biçtikleri birtakım uydurma kurallardan beklemektedirler. (…) Maddelere ve objelere bağlı mutluluklar, doğal olarak bu cansız şeyler gibi geçicidir (fanidir) ve günün birinde onlar gibi çökecek, yıkılıp gidecek, yok olacaklardır. Fani şeylere bağlı ve onlarla geçerli hiçbir mutluluk devamlı olamaz… 3. Kronik amaçsızlık: İnsanlar belirli amaçlara sahip değillerse boşluğa düşerler, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri de bu amaçlılık farkındalığıdır… Amaçlılık sonuç odaklı motivasyonu doğurur, motivasyon insanın hayata tutunmasının en önemli TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 290 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 etkenlerindendir. Ateizmin insan psikolojisinde yaptığı en büyük yıkımlardan biri insanın motivasyon potansiyelini kıran genel amaçsızlık sendromudur. Ateizm insanın sürekli başarı, başarının tekrarı, gelişim, değişim, kendini gerçekleştirme, potansiyelini ortaya koymak vd. gibi amaçlılık alt disiplinlerini zamanla deforme eder ve ilerleyen süreçte amotivationalsyndrome denilen motivasyonsuzluk hastalığının gelişmesine zemin hazırlar. 4. Ahlaki Çöküntü Sorunu ve Değersizleştirme Takıntısı: İnsan yaratılış itibariyle belirli ahlaki değerlere sahip olarak gelir, acıma duygusu, sevme duygusu, yardım etme duygusu gibi pek çok insani duygular yaratılışta potansiyel olarak var edilen ve insanın zihni ve ruhi tekâmülünün sürekliliğini sağlayan içsel dinamiklerdendir. Toplumsal yaşamın huzur ve düzeni o toplumu oluşturan bireylerin ahlaki değerlerinin hayata geçirilmesi ile gerçekleşir. Ateizm bireyin ahlaki değerler sisteminin çöküntüye uğramasına sebep olur. Ateizmin öğretilerinde temel ahlaki değerlerin bile bir anlamı doğal olarak bulunmamakta ve bu durum ateizmin ahlak sistemlerine yaklaşımlarını havada bırakmaktadır. Bu durum, ateizme yönelen bireylerin doğuştan sahip olduğu ahlaki potansiyellerinin çöküntüye uğramasına ve ilerleyen süreçlerde temel değerlerinin de deformasyona uğramasına sebep olacaktır. Örnek olarak, ateizmi seçmiş bir birey için yalan söylemenin çirkinliğini bir değer olarak görmesini gerektirecek bir sebep yoktur, çünkü ateizmin rasyonellik kriterleri içinde yalan söylemek bir şey ifade etmemektedir, hatta kimi zaman yalan söyleyerek belirli faydalar elde etmek bir zekâ göstergesi bile sayılabilir aynı çerçeve içinde… 5. Alaycılık üslubu ve çatışma hali: Alaycılık genel anlamda bir davranış bozukluğudur ve insanın değerler sistemiyle çatışma halidir. Özellikle kişilik gelişimi tamamlanmamış ergenlik döneminde sıklıkla görülür ve ilerleyen yaşlarda zihinsel olgunlaşma ile azalır. Ateizm düşüncesini benimseyen genç ve orta yaşlı bireylerde sıklıkla rastlanan alaycılık, bir davranış bozukluğu olarak ciddi konuların alaya alınması, kutsal değerlerin aşağılanması ve mizahi bir konu gibi gösterilmeye çalışılması şeklinde kendini gösterir ve ilerleyen zamanlarda yerini konsantrasyon eksikliği, sorumsuzluk ve anti-sosyal kişilik bozukluklarına bırakır. Çağımızda seküler ve dinsiz ahlak anlayışının yol açtığı diğer bir çıkmaz da bireysel seviyede olmuştur. Geleneği ve geleneksel değerleri yıkma pahasına toplumlarda pek çok tahribat yapılmış, geçmiş kötülenmiş ve bir takım hayali içi boş sözcüklerle toplumu oluşturan bireyler, aile, çevre, kültür ve mensup oldukları dinlerinden koparılmıştır. Bireysellik, özgürlük, ilericilik ve çağdaşlık adına bu kişilerin beyni yıkanmış, bu uğurda pek çok insanın zihni bulandırılmış, dini ve ahlaki değerler karalanmış15 ve kasıtlı olarak her türlü ilerlemenin önünde tek engel din gösterilmiştir. Bireyler kendilerini sadece yiyip-içen, robot gibi çalışan, fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları için yaşayan sorumsuz birer canlı durumunda görmüştür. Çevresinden ve dininden koptuktan sonra üzerinde ahlaki bir otorite görmeyen pek çok genç insan bir anda kendini kötü alışkanlıkların içerisinde bulmuş, içinden çıkamadığı ve bir türlü terk edemediği sapkınlıkların ve tutkularının esiri olmuştur. Gençlik ve Uğrunda Mücadele Etmeye Değer Şeyler 15 Topaloğlu, Aydın, Ateizm ve Eleştirisi, DİB Yayınları, Ankara, 2000, s. 78 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 291 Ersan Özten Gençlerin, “Uğrunda mücadele etmeye değer en önemli şeyin”, ne olduğunu öğrenebilmek için üç farklı düzeyde tercih yapmaları istenmiştir. Burada gençlerin önemsediği, ağırlık verdiği beş değişken göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılacaktır Birinci tercih düzleminde, “Uğrunda mücadele etmeye değer en önemli şeyin”, gençlerin%40’ı için “özgürlük-barış-eşitlik”, %18’i için “aile-çocuklar-gelecek nesiller”, %15’i için “adalet-hak-hakikat”, %14’ü için “din-ahlâk ” ve %7’si için “meslek-kariyer” olduğu tespit edilmiştir. İkinci tercih düzleminde “uğrunda mücadele etmeye değer en önemli şeyin” gençlerin%31’ı için “adalet-hak-hakikat”, %23’ü için “aile-çocuklar-gelecek nesiller”, %15’i için “özgürlük-barış-eşitlik”, %11’i için “din-ahlâk ” ve %10’u için “meslek-kariyer “olduğu tespit edilmiştir. Üçüncü tercih düzleminde “uğrunda mücadele etmeye değer en önemli şeyin” gençlerin%20’si için “aile-çocuklar-gelecek nesiller”, %19’u için “din-ahlâk ”, %14,1’i için “adalet-hak-hakikat”, %14’ü için “meslek-kariyer” ve %12’si için “para-zenginlik” olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlardan sonra yurtdışı merkezli yaptığımız araştırma sonuçlarını da değerlendirerek devam etmek istiyoruz: Öğrencilerin Camilerdeki Kur’an Kurslarıyla İlgili Genel Görüşlerini Almak İçin Sorulan Sorular 1. DITIB Camisinde Verilen Din Eğitimi Kursuna Gelme Nedenleri Araştırmaya katılan öğrencilerin Ditib Camisinde verilen din eğitimi kursuna gelme nedenlerine ilişkin dağılım Tablo 1’de verilmiştir. Öğrencilerin %32,1’i kendi isteğiyle din eğitimi kursuna gelmekteyken, %61,7’si ailesinin isteğiyle kurslara devam etmektedir. Öğrencilerin %6,2’si ise arkadaşları vasıtasıyla din eğitim kursuna gelme kararı almışlardır. Tablo 1. Din Eğitimi Kursuna Gelme Nedenleri Frekans Yüzde Kendi İsteği 26 32,1 Ailenin İsteği 50 61,7 Arkadaş Tavsiyesi 5 6,2 Toplam 81 100,0 Öğrencilerin camiye gelmelerine etki eden faktörü tespit etmek amacıyla düzenlenen bu soruya, 26 öğrenci “kendi isteğimle” geliyorum cevabını verirken, 50 öğrenci “ailem istediği için” demiş diğer 5 kişi arkadaşlarının etkisi olduğunu ifade etmişlerdir. Buna göre arkadaş çevresini kursa gelmelerinde etken olarak gören öğrenciler çok azınlık gibi görülse de bunları dikkate alıp, öncelikle onlara cami ve kursun sevdirilmesi gerekir. Bu düşünceyle verilecek dini TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 292 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 eğitim sonucu mevcut niyetlerinin “kendi isteğimle” şekline çevrilmesi sağlanabilir. Din eğitiminin amacını kişide istendik değişiklikler meydana getirmek16 olarak düşünüp anket sorumuza verilen cevaplara baktığımızda 55 kişinin kendi istekleri dışında bir seçeneği işaretlemesi dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu nedenle camideki din eğitimi kursuna gelen 55 öğrencinin kendi isteği dışında gelmesi derslerden beklenen verimin tam olarak alınamaması sonucunu da doğurabilir. Almanya’da bugün hemen hemen her şehirde bir veya daha fazla DİTİB Camisi olmasına rağmen Müslüman Türk çocuklarının birçoğu çeşitli sebeplerle camilere gelememektedir. Anketten elde ettiğimiz verilere göre gelenlerin çoğunluğu da kendi isteği dışında gelmektedir. Zira yaşanılan çevre ve sosyal hayat tarzı çeşitli şekillerde buradaki öğrencilerin birçoğunun camilere gitmesine engel olabilmektedir. Necip Fazıl’ın sözüyle; “camiler açık ama camiye giden yollar kapalıdır.”17 Aileler ve ilgililer tarafından dikkat edilmediği takdirde yaşanılan sosyal çevre onları kolayca camiden uzaklaştırabilmektedir. 2.DITIB Camisinde Verilen Din Eğitimi Kursuna Gelme Amacı Araştırmaya katılan öğrencilerin Ditib Camisinde verilen din eğitimi kursuna gelme nedenlerine ilişkin dağılım Tablo 2’de verilmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin %7,6’sı ailelerini memnun etmek için din eğitimi kursuna gelmekte iken, %27,8’i ise dini bilgiler öğrenmek için bu kursa gelmektedir. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu olan %59,5’lik bir kısmı din eğitimi kursuna Kur’an öğrenmek için gelmektedir. %5,1’lik bir öğrenci kısmı ise kursa gelme amacını net olarak bilmemektedir. Tablo 2. Öğrencilerin Din Eğitimi Kursuna Gelme Amaçları Frekans Yüzde Aileyi Memnun Etme 6 7,6 Dini Bilgiler Öğrenme 22 27,8 Kur’an Öğrenme 47 59,5 Bilmiyor 4 5,1 Toplam 79 100,0 Camide verilen din eğitimi kursundan öğrencilerin beklentisini tespit edebilmek için sorduğumuz bu soruya 6 öğrenci “ailemi memnun etmiş olacağım” demiştir. 47 öğrencinin “Kur’an öğrenmiş olacağım” seçeneğini işaretlemesi öğrenciler tarafından beklentinin yönünü göstermesi açısından önemli görülebilir. Zira diğer iki seçenekten birisi olan “dini bilgiler öğrenmiş olacağım” 22 ve “bilmiyorum” seçeneği 4 öğrenci tarafından işaretlenmiştir. Bizce burada öncelikle “neden ve niçin din eğitimi” sorusunun cevabı üzerinde durulmalıdır. Böylece din eğitiminden beklenen sonuca daha kolay ulaşılabilir. Objektif bir şekilde bu sorunun cevabı tespit edilmeye çalışılmalı ve daha sonra bilimsel verilerin ışığı altında çözüm yolları 16 17 Aytekin Bulut, Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Ankara 2004, s.19 Abdülkerim Bahadır, Diyanet Aylık Dergi, Sayı 250. Ekim 2011, s.16 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 293 Ersan Özten üretilmelidir. Bunun içinde din eğitimiyle ilgili çalışmaların çoğaltılması gerektiği açıktır. Burada din eğitimcileri başta olmak üzere konuyla ilgili olan herkese büyük görevler düşmektedir. Öğrencilere Verilen Din Hizmetlerinin Yeterliliğine Yönelik Analizler Bu bölümde öğrencilere aldıkları din hizmetlerinin yeterliliği ölçmek amacıyla, Yetersiz Orta - Yeterli ölçeğinde hazırlanmış 14 soru sorulmuştur. Öğrencilerin ilgili sorulara verdikleri cevapların yüzdesel olarak gösterimi Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3. Öğrencilerin Aldıkları Din Hizmetlerinin Yeterliliğine İlişkin Bulgular Yetersiz Orta Yeterli F (%) f (%) F (%) Almanya’da din görevlileri tarafından Türklere/Müslümanla ra yönelik camide verilen din eğitiminin yeterliliği 5 6,2 32 39,5 44 54,3 İnanç esaslarıyla ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 5 6,2 30 37 46 56,8 İbadetler ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 4 4,9 32 39,5 45 55,6 Kur’an öğretimiyle ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 1 1,2 28 34,6 52 64,2 Ahlak konularıyla ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 6 7,6 39 49,4 34 43 Kutsal gün ve geceler ile ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 10 12,5 29 36,3 41 51,2 Türk Kültürü, örf ve adetleriyle ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 20 25 30 37,5 30 37,5 Diğer dinler ve özellikle Hıristiyanlık ile ilgili verilen bilgilerin yeterliliği 23 28,8 29 36,3 28 35 Diğer din mensubu arkadaşlarıyla karşılaştırıldığında 6 7,6 34 43 39 49,4 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 294 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 kendini din bilgiler açısından yeterli bulma Ailenin camide alınan eğitimin yeterliliği hakkında görüşü 6 7,5 26 32,5 48 60 Camide alınan eğitimin kimlik kazandırma konusundaki yeterliliği 7 8,8 32 40 41 51,2 Camide kullanılan eğitim materyallerinin yeterliliği 41 51,9 16 20,3 22 27,8 Camideki eğitim alanları dışındaki kütüphane, oyun alanı gibi alanların yeterliliği 50 62,5 - - 30 37,5 Camide din görevlisi tarafından verilen eğitimin dini ve ahlaki gelişime etkisinin yeterliliği 4 5,1 38 48,1 37 46,8 Araştırmaya katılan öğrencilerin %54,3’ü Almanya’da din görevlileri tarafından Türklere/Müslümanlara yönelik camide verilen din eğitimini yeterli bulmaktadır. Öğrencilerin %39,5’i bu eğitimin yeterliliğini orta düzeyde olduğunu belirtirken, %6,2’si ise eğitimi yetersiz bulmaktadır. Genel olarak yeterli ve orta düzeyde yeterli diyenler büyük çoğunlukta olmasına rağmen %6,2 lik dilimi teşkil eden yetersiz diyenler mutlaka dikkate alınmalı ve bu yönde gereken takviye çalışmalar yapılmalıdır. Zira orta diyenlerle beraber %45,7 lik bir kitle verilen eğitimin tam olarak istenilen seviyede olmadığını söylemektedir. Almanya’da DİTİB’e bağlı olan her camide bir din görevlisi olmasına rağmen camiye din eğitimi için gelen çocuk sayılarına baktığımızda bazı camilerde bir din görevlisinin yeterli olamadığı görülmektedir. Zira sınıf sayıları zaman zaman çok kalabalık olabilmektedir. Konuyla ilgili bizzat müşahede ettiğimiz bir hususu izah edecek olursak; Nürnberg merkez camide resmi iki din görevlisi dışında resmi görevi olmayan ancak cami dernek idaresinin görevlendirdiği fahri 17 okutmanın görev yapmaktadır. Çünkü 500 civarında talebe vardı ve cami dersliklerinin yetersiz kalması sebebiyle cumartesi kız çocukları, pazar günleri de erkek çocukları haftada birer gün ders alabilmekteydiler. Böyle kalabalık ve tek görevlisi olan yerlerde verimli bir çalışma yapmanın ve tam olarak disiplini sağlamanın zorluğu da açıktır. Diğer birçok yerde de öğrenciler arasındaki yaş aralığının ayrı bir sorun olduğu müşahede edilmiştir. Zira din görevlileri tarafından hala (sebebini tam olarak tespit edemediğimiz bir şekilde) toplu eğitim modeli yerine tek tek okutma usulü tercih edilmektedir. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 295 Ersan Özten Bu usulle disiplini sağlamak bile bazen çok zor olabilmektedir. Bu durum her hususta olduğu gibi, camideki din ve ahlak eğitiminden sağlıklı bir netice almayı zorlaştırabilmektedir. Disiplin olması herkesin ortak fikridir. Ancak buradaki mesele disiplinin nasıl sağlanacağı konusudur. Zira "16.Yüzyılda ülkemizi gezen yabancı bir seyyahın, hocaların sevgi ve şefkatinden bahsettiği görülürken, daha sonraki dönemlerde maalesef din eğitimi denilince ilk akla gelen dayak olmaktadır. Gerçi batıda da bu anlayışın yüzyıllarca devam ettiği söylenmektedir."18 Maalesef bizde de günümüze kadar gelip kısmen de olsa "eti senin kemiği benim” düşüncesi devam etmektedir. Ayrıca “hocanın vurduğu yerde gül biter” sözü de hiç sorgulanıp düşünülmeden normal karşılanmış ve karşılanabilmektedir. Durum böyle olunca şiddetin olduğu yerde sevgiden muhabbetten ve istendik bir eğitimden bahsetmek çok zor olmaktadır. Özellikle söz konusu olan din ve ahlak eğitimi olunca konu daha da bir önem arzetmektedir. Kur’an kursları, Müslüman bireylerin yaygın din eğitimi konusundaki ihtiyaçlarına cevap vermek üzere kurulmuş olan yaygın din eğitimi kurumlarıdır.19 Kur’an kurslarındaki din eğitimi faaliyeti Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan programlar doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.20 Ancak genel olarak yurtdışında yaşayan ve özellikle Almanyada yaşayan Müslüman/Türkler için hazırlanmış müstakil bir programın olmaması Ditib camilerinde verilen din eğitiminin yeterliliği ve etkinliği açısından büyük bir eksiklik olarak görülebilir. Almanyada verilen din eğitiminin yeterliliği ve başarısı belli bir programın olmaması sebebiyle öğreticilerin niteliğiyle/yeterliğiyle doğrudan alakalandırılmaktadır. Dolayısıyla uzmanlaşmanın ve nitelikli iş gücünün öne çıktığı günümüzde Kur’an öğretimi alanında da mutlaka uzman öğreticilere ihtiyaç olduğu aşikardır. Bunun için yaygın din eğitimi hizmeti veren Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapmakta olan personelin sahip olması gereken nitelikleri belirleme ihtiyacı duymuş, genelde tüm din görevlilerinin özelde ise Kur’an kursu öğreticilerinin sahip olmaları gereken yeterlikleri belirleyerek söz konusu yeterliklerin yer aldığı bir de kitapçık yayınlamıştır.21 Bu çalışma genelde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği tüm din hizmetlerinin özelde ise yaygın din eğitimi hizmetlerinin bilimsel bir anlayışla geliştirilmesi ve daha nitelikli hale getirilmesi yönünde atılmış önemli bir adımdır.Ancak burada da yurtdışında görev yapacak personelin niteliklerinden tam olarak bahsedilmemiştir. Almanya’da Diyanet işleri Başkanlığını temsilen kurulan ve birinci önceliği din hizmeti sunmak olan DİTİB’in işlevselliğinin sorgulanması, günün ihtiyaçları doğrultusunda güncellenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu husus konunun bir boyutunu oluşturmaktadır. Bunun yanında Almanya’da halen görev yapmakta olan din görevlilerinin yeterliliklerinin hangi düzeyde olduğu ve olması gerektiği hususlarının araştırılması gerekmektedir. Zira bugüne kadar yapılan çalışmaların yeterli olmadığı görülmektedir. Bu çalışmamız bu hususa katkı sağlamak ve ipuçları vermek maksadıyla yapılmıştır. Din eğitiminde yeterlilik ölçmenin birçok alt boyutu olması, böylesine yüzeysel ve genel sorularla yoklanması, görev yapmakta olan öğreticilerin söz konusu yeterliklere sahip olma 18 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı. İstanbul.2001 s.137–138 Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Kursları İle Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği, Resmi Gazete No: 23982. 20 Komisyon; “Kur’an Kursları Öğretim Programı (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 2004, DİB Yay.; Komisyon; Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programları, Ankara, 2005, DİB Yay 21 Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra Teşkilatında Din Hizmetlerini Yürütenlerin Temel ve Özel Yeterlikleri, DİB Yay., Ankara, 2005. 19 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 296 Gençlik ve Özgürlük İlişkisinde Güncel Dini Sorunlar ve Çözüm Önerileri1 düzeylerinin ne olduğu, onların yeterli olup olmadığı vs. hakkında sağlıklı tespit ve değerlendirmeler yapmayı doğal olarak zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla böylesine genel sorulardan elde edilen sonuçların öğreticilerin meslek öncesi eğitimlerinin nasıl olması gerektiği, meslekte görev yapan öğreticilerin yeterliklerinin nasıl geliştirilebileceği 22, Almanya’ya gelmeden önce seçme aşamasında hangi kriterlerin aranacağı konularına katkısının, beklenene kıyasla düşük kaldığı söylenebilir. Çözüm Önerileri Olarak; a) Her şeyden önce anne-babalar çocuklarına sahip çıkmalıdırlar. Maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçları da tatmin edilmelidir. b) Eğer insan manevi yönden tatmin edilmezse gençlerin manevi tatmin için deizme, ateizme ve satanizme gidebilmektedir. c) Bütün insanların ortak ihtiyaç ve arzularından biri de huzur ve güven içinde yaşamaktır. Huzur bulunacak yegâne yer insanın ailesidir. Ailede huzur olmazsa gençler huzuru; kahvede, barlarda ve sokakta arayacaktır. d) Gerek yapılan araştırmalar gerekse yaşanan olaylar, bu tür zararlı akımlara kapılan gençlerin genelde 13-25 yaş aralığında olduğunu gösteriyor. Bu yaştaki gençler ergenlik dönemi gençleridir. e) Gençlerin düştüğü bu durumlar -deizm, ateizm ve satanizm- inancı ilgilendiren konulardır. Bize göre yanlış olsa da gençler inanç uğruna intihar etmektedirler/ölmektedirler. f) Gençlerin düşebileceği deizm, ateizm ve satanizmin dini ve dinler tarihini ilgilendiren boyutu olduğu gibi, psikolojik, sosyolojik, hatta ekonomik ve hepsinden önemlisi de "Din Eğitimini" ilgilendiren boyutu da vardır. Dolayısıyla gençler bu tür zararlı akımlarla tanışmadan önce onlara Allah inancının, devletin kontrolünde ve yine devletin atadığı ehil kimseler tarafından sağlıklı bir şekilde öğretilmesi gerekir. Ayrıca gençlere dini bilgi verirken çok dikkatli olmalıdır. Çünkü din adına yapılan herhangi bir yanlış, bazı kimselerin dine karşı tavır almasına, hatta dinin karşısında yer almasına sebebiyet vermektedir. Hâlbuki hiçbir kimsenin din adına yanlış yapmaya hakkı yoktur. Zira deizm, ateizm ve satanizm gibi zararlı akımlar özellikle batıdaki Hıristiyan din adamlarının din adına yapmış oldukları yanlışların sebebiyet verdiği iddia edilmektedir. KAYNAKLAR Akyüz, Y. (2001). Türk Eğitim Tarihi, 8. Baskı. İstanbul. Bahadır, A. (Ekim 2011). Diyanet Aylık Dergi, Sayı 250. Bulut, A. (2004). Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Ankara. 22 Dr. Mehmet KORKMAZ, Yaygin Din Öğretiminde Yeterlik Ölçeği Geliştirme Süreci: Kur’an Kursu Öğreticileri Eğitim-Öğretim Yeterlikleri Ölçeği Örneği Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi S. 28, 2010/1 s.239-256 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298 297 Ersan Özten Buyrukçu, R. (2007). Türkiye‟de Mesleki Din Eğitim Öğretimi, Isparta. Carrel, A. İnsanlar Uyanın, çev: Leylâ Yazıcıoğlu, İstanbul: Arif Bolat Kitabevi. Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Kursları İle Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği, Resmi Gazete No: 23982. Diyanet İşleri Başkanlığı Taşra Teşkilatında Din Hizmetlerini Yürütenlerin Temel ve Özel Yeterlikleri, DİB Yay., Ankara, 2005 Korkmaz, Dr. M. (2010/1) Yaygın Din Öğretiminde Yeterlik Ölçeği Geliştirme Süreci: Kur‟an Kursu Öğreticileri Eğitim-Öğretim Yeterlikleri Ölçeği Örneği, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi S. 28. Kur’an-ı Kerim Meali 12. Baskı, (2006). Ankara: DİB. Yayınları. Tolstoy, (2009). Din Nedir, çev: Murat Çiftkaya, İstanbul: Kaknüs Yayınları. Topaloğlu, A. (2000). Ateizm ve Eleştirisi, Ankara: DİB Yayınları. 298 TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 4, Sayı: 12, Eylül 2017, s. 281-298