Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 Sinan ÇAYA1 İSTİKLÂL HARBİ’NDE MORAL-MÂNEVÎ UNSURLAR Özet Birinci Dünya SavaĢı sonunda Osmanlı Devleti ve müttefikleri; münferit kimi baĢarılara rağmen, neticede mağlûp çıktılar. Mütareke yıllarında galipler Anadolu’ya da el atınca, Müslüman Anadolu halkı bu gayrı-Müslim istilâya içerleyip karizmatik bir liderin etrafında örgütlendi. Mukavemetin elindeki maddî kaynaklar fevkalâde az idi. Silâh, cephane, giyim kuĢam, teçhizat, mâlî kaynaklar, gıda hep yetersizdi. Üstelik; Anadolu insanları; Balkan Harbi’nden beri çarpıĢma görmekten yorgundu. Yine de bileĢik düĢmanlara karĢı kayda değer bir üstünlükleri vardı: Onlar, kalpleri umut dolu iyi müminlerdi. Son kale olan anavatan tehlikedeydi ve iĢgalcileri kovalamak üzere son bir gayret elbette gerekliydi. Millî mücadele boyunca onların moral kuvveti giderek pekiĢirken, hasmâne birliklerde tam aksi bir kararsızlık ve ruhî dayanıklılık zâfiyeti biteviye tesirini iĢledi. Kuvvetli imânından kaynaklanan itici güçle Türk tarafı yeni bir bağımsızlık savaĢından muzaffer olarak çıktı. Anahtar Kelimeler: Moral; mânevî; Müslüman; Türk; Yunan; güç; harp. THE MORAL AND SPIRITUAL ELEMENTS DURING THE TURKISH WAR OF INDEPENDENCE Abstract At the end of the First World War, despite certain displays of success, the Ottoman State and its allies got defeated in the end,. As the winners also set their hands to Anatolia during the Armistice Years, the Muslim Anatolian people resented this and got organized around a charismatic leader. The material possessions of the resistance were exteremly scarce. Armements and ammunition, clothing, equipment, financial resources, food were all insufficient. Moreover; 1 Dr., Ġstanbul Üniversitesi, Deniz ĠĢletmeciliği ve Bilimleri Enstitüsü, sinacaya@hotmail.com Sinan Çaya Anatolian people were fatigue-stricken, having witnessed fights ever since the Balkan Wars. Still; they had a significant advantage over the combined enemies: They were good believers full of hope in their hearts. The homeland was at stake and a last effort was indeed necessary to expel the invaders. Along the course of the national struggle, their moral forces kept getting reinforced; while the opposite effects of weakening in determination and psychological endurance kept inflicting the hostile troops. Through the driving force based on their strong faith, the Turkish side came out victorious at the end of a new salvation struggle. Key Words: Moral; spiritual; Moslem; Turk; Greek; force; war. GİRİŞ Millî Mücadele boyunca iĢgalci Yunanlı kuvvetlere ve onların destekçisi koskoca emperyalist güçlere karĢı, mazlum Anadolu halkının, göze görünmez bir büyük kozu vardı: Ġnanç temelli bir mâneviyat yüceliği ve müthiĢ bir moral üstünlük! Bu mücerret / soyut oluĢum, hareketin önderi ile takipçileri arasında çeĢitli safhalardan geçerek katmerleĢmiĢ muhteĢem bir etkileĢim olageldi. O rehber; sonradan bir veciz sözünde; “Türk milletinin kuvve-i mâneviyesinin, diğer bütün milletlerinkinden pek çok üstün” olduğunu dillendirerek, âdeta tescil edecektir. Rehberin büyüleyim gücü (karizma) esasen Çanakkale’de pekiĢmiĢ ve bütün birliklere mâl’olmuĢtu. Askerler kendi aralarındaki sohbetlerinde onun mermilere yakalanmadığını; zira “Ģerbetli” olduğunu anlatıyorlardı. KarĢı taraftan siperlere doğru yönelen bir yoğun bombardıman sırasında bir atıĢ, göğüs cebindeki hediye saati parçaladığı anda bile o, serin 131kanlılığını kaybetmemiĢtir. Böylece bir müessif hâdise, tam aksine, olumlu bir dönüm noktasına bir temel teĢkil etmekteydi. Bilindiği gibi ─Alman sosyolog Max Weber tarafından üretilmiĢ bir kavram olan─ karizmatik güç, yerine göre kırılgan bir özelliktir ve sürekli beslenip desteklenmesi gereklidir. Bu surette gittiği kadar gider, dayanır. Sahibinin “efsunu” astlarına tesir etmeye devam eder; onlara üstün bir Ģevk ve heyecan kazandırır. O yıllarda sinema filmleri de yaygınlaĢmaya baĢlamıĢtı. (Sessiz filmler zamanı 18941929 arasıdır). Dönemin sinema salonlarında; mevzulu filmlerden hemen önce; bazı önemli haber bültenleri; bir belgesel niteliğinde seyirciye gösteriliyordu. ĠĢte Kemâl PaĢa’nın ordu dıĢında sivil halk kitleleri tarafından tanınıp efsâneleĢmesinde, bu emekleme devri sinemasının, yadsınamaz bir katkısı mevcuttur. Karlsbad kaplıcalarına (1) hareketinden önce PaĢa, Ġstanbul’da böbrek ağrıları yüzünden yatak istirahatına çekilmiĢ iken; Yeni Mecmua’dan genç bir gazeteci olan RuĢen EĢref’in (Ünaydın) kendisiyle gerçekleĢtirdiği görüĢme de yine, geniĢ çapta tanınma dalgasının yayılmasında önemli bir merhâledir. PaĢa; yukarıda anılan isabet alma olayını o röportajda açık yüreklilikle anlatmıĢtır. “Yanımdaki süvari zabiti „vuruldunuz mu efendim?‟ diye sordu. Durumu açığa vursak, bunun asker üstünde sebep olacağı moral bozukluğunu düşündüm. Elimle subayın ağzını tıkadım” diye konuĢmuĢtur. Şarapnel parçası üniformasının altındaki saate isabet ederek gövdesinde küçük bir iz bırakmıştır (Jevakhoff 1989: 40). TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 132 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar Dumlupınar’da “Garip Hâller” Ana tarafımız Türkiye’ye, Lousanne muahedesi ardından mübâdil olarak gelmiĢler. Önceden Selânik’in Vodina ilçesinin Kapinya köyünde meskûn imiĢler. Anneannemiz defalarca anlatmıĢtır ki kapı komĢularından bir kaç genç, Yunan hükümetince askere celbedilip Anadolu iĢgal ordusuna (2) yollanmıĢlar. Türk tarafının Büyük Zaferi’nden sonra süklüm püklüm köylerine dönmüĢler. Hepsi garip ruh halleri içine düĢmüĢler. Etrafa; Türk tarafında büyük muharebede Ģâhit oldukları olağanüstü durumları anlatıp durmuĢlar. 133 Şekil 1. Düzenli ordunun ihdasından önce; iĢgalci Yunan’a ilk mukavemeti gösterip halkın moral bulmasını sağlayan zeybekler (Yazarın çizimidir.) Yüksek atlar üzerine binmiĢ, ellerinde uzun kılıçlar taĢıyan, beyaz sakallı ve yeĢil sarıklı, bakıĢları delici bazı varlıklar; akarcasına doludizgin, onların üstüne üstüne geliyorlarmıĢ! Onlar da cephede kaçacak delik aranıyorlarmıĢ! Türk tarafının bu zuhuratları görmediği, anılan varlıkların sadece Yunan ordusuna göründükleri ise, sonraki günlerde bir Ģekilde aydınlık kazanmakta imiĢ. Anneannemizin düĢüncesine göre; bu komĢu Yunan çocukları; köylü neferler olduklarından ötürü; yaĢantılamıĢ oldukları bu durumu; ağız birliği içinde nakletmeleri mümkün olabilmiĢtir. Aksi halde; Ģehirde ağızlarını tutamayıp da benzer Ģeyler söylemek gafletinde bulunabilecek kiĢilerin; mutlaka delirmiĢ muamelesine tâbi tutulacakları istikametindeki izahatını; anneannemiz defalarca dile getirmekten usanmıyordu. Burada toplumbilimsel açıdan; savaĢ meydanında söz konusu sosyal gerçekliğin aslında bizatihî ne olduğu sualinden ziyade; ilgili sosyal aktörler tarafından ve o anda hükümfermâ Ģartlar içinde nasıl algılandığı ve kurgulandığı; esas bilimsel kıymeti haiz bir husustur. Olgucu TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 Sinan Çaya (pozitivist) bir yorumun; ezici bir mağlûbiyete uğrayan tarafın büyük moral bozukluğu içinde bir toplu histeri fenomeni ortaya koyabileceği; fertlerin de ona göre teker teker benzer sanrılar / hezeyanlar (délires / delusions) gösterebilecekleri Ģeklinde bir açıklama; elbette çok muhtemeldir. Bir anlamda da oldukça rasyonel / akılcı bir yorum tarzı demektir. Maddiyuncu (özdekçi) kafa yapısı; böyle bir izahatlar manzumesi yoluyla, kolayca meselenin içinden çıktığına hükmeder. Halbuki Müslümanlar için; istisnaî hallerde fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının koyucusu Kâdir-Yaradan; dilediğinde o yasaları geçersiz eyleme kudretine de elbette sahiptir! Peygamberler mucizeler (3) baĢarmıĢlardır. Ümmetlerin istekleri uğrunda ve ispat maksadıyla, âdetâ Yaratıcı ile bir pazarlık neticesi olarak; o mübârek nazlı-niyazlı elçiler; dua ve yalvarıp yakarıĢlarıyla; maddeten imkânsız nice fiillerin, Ģâhit gözler önünde gerçekleĢmesini sağlamıĢlardır. Peygamberler devrinin kapanmasından sonra olağanüstü hallerin; bu defa pazarlıksız, yani istek ve irade dıĢı bir surette ve faillerini de ĢaĢırtacak Ģekilde birden ortaya çıkabilecekleri hususu; yine Müslümanlar nezdinde inanılmaya Ģâyândır. Burada bildirilen hâl, keramet (4) kavramının tanımıdır. (Hattâ olağan dıĢı bazı durumlar; belli riyazet / perhizcilik ve gayretler sonunda; dinî bakımdan makbuliyeti bulunmayan kiĢilerin elinde dahi istidraç adı altında ortaya çıkabilir). Seçkin, sevap ve ecirlere gark olmuĢ, sâlih kulların (ermiĢ / veli zât-ı Ģerifler) üzerlerinden ve onların aracılığıyla bir takım tabiat üstü hallerin sâdır olmaları, Müslüman’ın dünya görüĢünde, mesele dahi edilmez. Ġslâmiyet’in ilk gazvesi Bedir’de, çok sayıda melâkenin de müĢrikler ordusuyla çarpıĢtığı inancı tastamam böyle bir anlayıĢtır. 134 Şekil 2. Türk Milleti’nin yiğitlik söylenceleri zengindir. “BaĢını vermeyen Ģehit” gibi nice menkıbeler, müĢterek tarihî hâfızaya iĢlenmiĢ yüce değerler hükmündedir (Yazarın çizimidir ) TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar Sakarya Melhame-i Kübrası (Büyük Meydan Muharebesi) ve İlgili Tenkidler Sinir harbinin çok önemli bir merhalesi Sakarya Meydan Muharebesi’nde yaĢanmıĢtır. Muharebenin baĢlangıç günlerinde M. Kemâl PaĢa, Ģâha kalkan atından düĢünce, üç kaburga kemiği kırılmıĢ; Ankara’da Cebeci Hastanesi’ne getirilip göğsü sargılara alınmıĢtır. Bir–iki günlük istirahattan sonra otomobiliyle tekrar cepheye dönmüĢ, bu talihsiz olayı kendisine hiç dert edinmemeyi bilmiĢtir. 22 Gün 22 gece süren inatlaşmanın sonunda esneyen taraf Yunan ordusu olmuştur. Ardında yanmış topraklar bırakarak batıya doğru çekilmiştir. Artık bu ordu, ruh hâli bozulan bir generalin emir komutasında, bir süre âtıl vaziyette öylece kalacaktır. Kemâl ise kendisini çelik gibi hissetmektedir! (Falk 1956: 43). Yukarıda anılan Yunan komutan, bir öncekinin yerine gönderilmiĢ olan yeni generaldir ve davranıĢ bozuklukları Sakarya mağlûbiyetinden sonra iyice yoğunluk göstermeye baĢlamıĢ, giderek bâriz bir psikoz seviyesine tırmanmıĢtır: Ruhsal sorunlar geliştiren general, bacaklarını camdan yapılmış zannetmeye başlamış ve artık bacakları kırılır korkusuyla yataktan dışarı çıkamaz olmuştu (L’Etang 1970: 192). Fransız yazar Benoit-Méchin (1954: 298) de bu hususa Ģöylece değinmektedir: Populas‟ın yerine geçen General Hadjeniastis, tuhaf halüsünasyonlara [marazî hayaller/ varsanılar] kapılıyordu. Bazen kendisini ölmüş görüyor; bazen vûcudunun camdan yapıldığına inanıyordu. Bu aklen kendine yabancılaşma durumu [tıbbî anlamda] kesinlik kazanınca; 1922 yılı Ağustos ayı başında Atina‟ya geri çağrılmıştır. Onun yerine; birlikleri de araziyi de hiç tanımayan General Tricoupis yollanmıştır. Tricoupis Büyük Taarruz’da Türk tarafınca esir alınacaktır. Ancak Türk asâleti onu centilmen bir edâ içinde karĢılayacak ve hiç aĢağılamayacaktır. Anadolu’daki mücadelenin özellikle son safhalarında; Yunanistan’da patlak veren huzursuz aranıĢlar ve çalkantılar; Türk tarafının güçlü ortak iradesi ve engin moral kudreti ile tam anlamıyla bir tezat teĢkil ederler. Kral Constantin taraftarları ile BaĢvekil Venizelos’u tutan cumhuriyetçi Yunanlılar arasında kızıĢan iktidar kapıĢması, oralarda kol gezen güvensizlik ve kargaĢa hissiyatının somutlaĢan göstergesidir. Belki Freudian bir yorumla düĢünülebilir ki; Yunanlılar; Ġngiliz dayatması ve üstelemesi yüzünden; yanlıĢ bir dâvâ uğruna ve haksız amaçlar için Anadolu toprağına sürülmüĢ olduklarını; bizatihî kendi kollektif Ģuuraltlarında inceden inceye sezinlemekteydiler. Türk tarafında ise; baĢlangıçta belli kıĢkırtmalar istikametinde patlak vermiĢ ve bastırılmıĢ bazı iç isyanlar hariç tutulursa; kurtuluĢ yolunda bir uzlaĢı ve yöneĢme giderek güçlenip pekiĢmiĢtir. Anadolu’daki ilk kurtuluĢ kıpırtılarının Ġstanbul tarafından olumsuzlanır olmasının izahı da Ģudur: Temelde Düvel-i Muazzama karĢısında zevahiri kurtarmak ve onlara Ģirin gözükmek. Böylece iĢgalci güçlerin karĢı durulamaz tazyiklerini böylesi bir diplomasi üzerinden olabildiğince esnetip yumuĢatmak. Meclis; (o günkü iki dereceli seçimle yeni belirlenen âzâlar ile, Ġstanbul’daki son Meclis-i Mebusan’ın Ġngiliz eliyle basılmasından kurtulanların ─Malta sürgünü kafilenin TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 135 Sinan Çaya haricinde kalanlar ─Ankara’da bir Cuma günü buluĢmalarıyla; dualar ve ilâhîlerle açılmıĢtır. BaĢta Ankara müftüsü Rifat (Börekçi) Efendi ve Mehmet Âkif (Ersoy) gibi muhterem zâtlar olmak üzere, Anadolu ulemâsının kontr-fetvaları artık sonuna kadar bütün gönüllerde yer etmiĢtir. Ġstanbul’daki Saray erbâbında bile ─Damat Ferid PaĢa ve diğer bazı istisnalar dıĢında─ Anadolu’ya örtülü bir destek ve sıcak bir bakıĢ hükümfermâ olmuĢtur {Bahriye Nâzırı Salih PaĢa’nın (Salih Hulusi Kezrak) önce Amasya sonra Bilecik görüĢmelerindeki yumuĢak tavrı; Birinci Ġnönü zaferi ardından toplanan Londra Konferansı’nda ―o esnâda sadrâzam― Tevfik PaĢa’nın lâfı doğrudan Ankara temsilcisi Bekir Sami (Kunduh) Bey’e bırakması gibi göstergeler buna karine sayılır}. Kemâl‟in siyasî muarızları bile giderek muhalefeti sadece perde arkasından sürdürür olmuşlardı. Bunu açıkça yapmanın, Yunan‟a karşı millî hareketi tehlikeye sokacağı sonucunu getireceğinden onlar dahi endişe etmekteydiler (Weiker’a atıfla kaydeden Shaw & Shaw 1992: 362). Ġki taraf arasındaki genel siyasal konjünktür açısından bir karĢılaĢtırma Lewis (1961: 248) tarafından da ele alınmıĢtır: Yunan tarafı iç anlaşmazlıklar, rejim ve politika değişiklikleriyle zayıflıyordu. Türkler ise boyuna güç kazanıyorlardı. Ağustos 1922‟de harbin son aşamasına gelinecekti. Büyük Zafer ile Mudanya Mütarekesi Arasında 26 Ağustos 1922 günü sabaha karĢı Türk topçusunun sürpriz bombardımanıyla baĢlayan hücum, daha sonra Mehmetçiğin piyade savaĢına dönüĢmüĢtür. Türk istihkâm birimleri dikenli telleri kesip geçitler açmıĢ; Mirliva Fahrettin PaĢa (Altay) kumandasındaki süvari kuvvetleri de geniĢ bir çevirme harekâtına giriĢmiĢlerdir. DüĢman sonunda pes edip batıya doğru kaçmaya (5) koyulmuĢtur. Büyük Zafer’den (30 Ağustos 1922) ve Ġzmir’in kurtuluĢundan (9 Eylül 1922) Mudanya Mütarekesi tartıĢmalarına (03-11 Ekim 1922) kadar geçen kısa dönemde, tekrar büyük bir sinir harbi yaĢanılacağı vardır. Elinde savaĢ gemisi bulunmayan Türk tarafının, Trakya’da takibi devam ettirmek için tek çâresi; Çanakkale Boğazı’ndan geçmek olabilirdi ama oralarda Ġngiliz birlikleri konuĢlanmıĢ idi. Çanakkale‟deki İngiliz birlikleri müstahkem şartlara kavuşturulmuştur. Gemileri ve uçakları mevcuttur. Kovalanmış Yunan kuvvetleri ise Doğu Trakya‟da tekrar toparlanabilecek durumdadır. Şimdi yeni bir sıcak temas gölgesi altında diplomatik bir çatışma kızışıvermiştir! Türkler için önemli olan nedir? Barışı karşı taraf talep etsin! Onlar da lûtfedip kabûl buyursunlar! (Armstrong 1937: 171). İngilizler muharebeyi göze alsalardı Türkler epeyce zorlanırdı. İngilizler geçit vermemekle blöf mü yapıyorlardı? İstanbul‟daki Sir Charles Harrington kendi saygınlığını da kurtarmak durumundaydı. Londra ile telgraf iletişimi yoğunluk içinde devam etti. Türk askerleri Çanakkale‟de dikenli tellere kadar sokulmuşlardı; ancak tüfekleri havadaydı. İlk mermi atan taraf olmasınlar diye kesin tenbih almışlardı. Emir böyleydi. İşte o gerilim esnasında ateşkes buluşması ayarlanıverdi. Fransızlar [20 Ekim 1921 Ankara AntlaĢması’ndan Türkler’e tanıdık] Franklin-Bouillon‟u ara bulucu yapmışlardı ve bu hariciye elemanı bütün müttefikler adına TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 136 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar Doğu Trakya‟dan Yunan askerinin [30 gün içinde] tahliyesi sorumluluğunu yükleniyordu. Kemâl Paşa kabûl cevabını bildiriyordu. Ayrıntıların hallolması için de İsmet‟i [Ġsmet PaĢa] Mudanya‟ya gönderiyordu (a.g.e.). Benoit-Méchin’in (1954) teslim ettiği gibi; [Prusyalı savaĢ kuramcısı] Clausewitz‟in önerdiği ilkeleri gayet iyi bilen Gâzi Mustafa Kemâl Paşa; zaferden sonra şöyle düşünmüştür: “Yunan‟ın Doğu Trakya‟daki kuvvetlerini hemen bertaraf etmek mecburiyeti elzemdir”. Gerilim diplomasisi sonucunda ise pes eden taraf İngiliz generali Harrington olmuştur. Kemâl‟in iradesi ve kazanma arzusu yine galip gelmiştir. SONUÇ Müslüman-Osmanlı ahâli; (Mondros) Mütâreke yıllarındaki düĢman kuvvetler istilâsını inancının izzetine yakıĢtıramamıĢ; Sütçü Ġmam gibi kahramanların teĢvikiyle Anadolu’da içten içe bir direniĢ hâlet-i ruhiyesi geliĢtirip, yer yer silâha sarılmıĢtır. Giderek baĢarılar zinciri uzamıĢ; nihayet milis kuvvetleri yerini yeni kurulan nizamî orduya bırakmıĢ ve Anadolu’nun morali fevkalâde bir Ģekilde kuvvet kazanmıĢtır. KarĢı tarafın moral gücü o nispette azalırken; bu oluĢum bir etkileĢim sarmalı olarak kendi dinamiklerini iĢletip gitmiĢtir. Bazı tarihçilerin çok haklı olarak teslim ettikleri gibi; Millî Mücadele’nin kazanılmasında bir anlamda “maddeye karĢı mânânın üstünlüğünü” görmek pekâlâ mümkündür! Notlar 1) ġehsuvaroğlu’nun (1981: 9-10) kaydettiği gibi; PaĢa; daha Samsun’a ayak bastığında, Trablusgarp’tan beri eski sıhhî sorunu olan böbrek ağrıları nüksetmiĢti. Bu yüzden Havza‟ya geçerek 25 Mayıs-12 Haziran arasını kaplıcalarda geçirmişti. PaĢalığının ilk zamanlarında ise Viyana yakınlarındaki kaplıcalarda 1918 yılının Temmuz ayını geçirmiĢ; bu zaman parçasını; kurtuluĢ hareketi için planlamalar yaparak kıymetlendirmiĢtir. Âfet Ġnan’ın (1983: 14) belirttiği gibi orada “memleketinin durumunu daha sükûnetle düĢünmeye ve çâreler aramaya; aynı zamanda bazı kitapları okumaya fırsat bulmuĢtur”. 2) Bâzen savaĢ ve benzeri siyasal sebeplerle eski komĢuların dahi kendilerini bir anda zıt taraflarda konuĢlanmıĢ bulmaları kaderin bir cilvesidir. Sakarya muharebesinde esir alınmıĢ bir Yunan askerinin Selânik’ten gelmiĢ olması hasebiyle Kemâl PaĢa’nın ve annesinin dikkatini çekmesi bir diğer misâldir. Anılan savaĢ tutsağının köĢke getirilip izzet ikram gördüğü; Zübeyde Hanım ile Grekçe lisanında yârenlik ettiği kimi kaynaklarda nakledilmiĢtir. Selânikli paĢaannesi; bu esir sayesinde; geride kalmıĢ eski bildiklerin izlerini sürmeye çalıĢmıĢtır. Zübeyde Hanım’ın, kızı Makbule ile birlikte apar topar memleketten koparak, bir muhacir kafilesi ile Ġstanbul’a ulaĢtıkları günler; dokuz yıl daha öncesine, 1912 Balkan mağlûbiyetine rastlar. 3) Bayraktaroğlu’nun (Eylül 2014: 49) kaydettiği gibi; Kırım Han’ı Devlet Giray’ın Moskova seferinden sonra telaĢa düĢen Rus Çarı, Osmanlı’ya yaltaklanma gereğini duyarak Dersaadet’e elçisini yollar. Sultan II. Selim, Çar’ın bu jestine cevaben kendisine gönderdiği bir nâme-i hümayunda [saray mektubu]; Hz. Peygamber’in ―vefâtından sonra bile devam eden― mucizeleri ve erenlerin kerametleri mevzularına değinir. Bir yandan elçinin ilettiği “muhabbet yüklü” mektuptan memnuniyetini belirtir. Bir yandan da, Venedik’ten alınmıĢ [1570] Kıbrıs TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 137 Sinan Çaya adasına gönderme yaparak; “aksi halde, Allah’ın inayeti ve Peygamberimizin mu’cizatı kesiresi [bolluğu] ve evliyanın yardımlarıyla” Osmanlı askerinin; kötü niyetlilere karĢı hep galebe çalacağını hatırlatır. 4) Harplerde sıra dıĢı olaylara pek ziyade tesadüf edilir: 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı‟nda; belli bir müfrezenin askerleri içinde sevilen bir kişiliğin, zaman zaman komşu müfrezeden geliyormuşçasına ortalıkta gözüktüğü; bir kaç muharip ile yakın ahbaplık kurarak, bu harbi atlattıktan sonra hayatta kalırlarsa gelip kendisini memlekette ziyaret etmelerini onlara tenbih ettiği; tevatür edilmiştir. Aradan bir kaç yıl geçtikten sonra o silâh arkadaşlarından ikisinin Çankırı üzerinden geçecekleri tutar ve anılan askeri hatırlarlar. Tıpkı kendisinin vakt-i zamanında belirttiği gibi ismi (Astarlızâde Mehmed Hilmi) şehirde sahiden herkesçe bilinmektedir! Amma hemşerileri, gelen iki misafiri, hayatta olmayan bir insanın yanına sevk ederler. Demek arkadaşları bu arada Rahman-ı rahmete kavuşmuş olmalıdır. Fakat o da nedir? Kabir taşındaki vefat tarihi 1962 yılını göstermektedir! Yani harekâttan on iki sene önceki bir zamanı! İşte o anda anlarlar ki; arkadaşları; aslında [Allah-ı Tealâ’nın izniyle] türbesinden kalkıp [konkre / müĢahhas bir surette gencecik vûcut bulup] harbe iştirak etmiş bir evliyadan başkası değildir! (Çaya 2015: 42-43). 138 Foto: Yaygınağ Foto: Yaygınağ TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar 5) Bu müthiĢ bozgun; aslında tarihsel anlamda hatırı sayılır bir medenîliği ve inceliği söz konusu olan Yunan’ı, birden ruhen süflî bir seviyeye çekip irdirivermiĢtir! Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban adlı romanında resmettiği gibi; Ġzmir yolunda; bu mağlûp ordunun neferleri, subaylarının denetiminden neredeyse boĢa çıkmıĢ bir halde; karĢılarına çıkan yerleĢim birimlerinde yıkıcı ve zedeleyici davranıĢlarıyla kendi insanlık kıymetlerini düĢürmüĢlerdir. Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Dairesi’nin doksanlı yıllarda ait bir yayınında; zamanında Ankara’ya gönderilen bir telgrafın Osmanlıca’dan transkripsiyonunun açınımında; ricat etmekte olan Yunan ordusu mensuplarının; genç kadın ve kızlara olduğu kadar henüz hat gelmemiĢ (sakallanmamıĢ / bıyığı terlememiĢ) eli yüzü düzgün delikanlılara da tâcizkâr niyetleri bildirilmekteydi {ki bu anlayıĢ, Antik çağlardan beri Grek kavminin geleneksel kültürünün bir özelliğidir; tıpkı Renault’un (1972 bütüne atıf) bir tarihsel romanında ana tema olarak iĢlediği gibi}. Nitekim Yunan ordusunun ricat esnâsında yapıp ettikleri, dünya kamu oyunun gözünde bir savaĢ tazminatı için yadsınamaz bir gerekçe oluĢturur. Ona göre de Lozan’da bu doğrultuda bir resmî yaptırıma mâruz kalır. Nakit yokluğu sebebiyle, para ödentisine mahsuben, Meriç’in ötesindeki Karaağaç köyü; bu bağlamda yeni Türk devletine teslim edilir. KAYNAKLAR ARMSTRONG, H.C. (1937). Grey Wolf, London: Penguin Books. BAYRAKTAROĞLU, Necdet (Eylül 2014). “Sultan II. Selim’in Rus Çarı IV. Ġvan’a Mektubu”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi 333/56, s. 49. BENOIST-MÉCHIN, Jacques (1954). Mustapha Kémal ou la mort d‟un Empire, Paris: Éditions Albin Michel. ÇAYA, Sinan (2015). “Folk-beliefs and Folk-healing in Rural Turkey”, Journal of Health Science, Volume 3, Libertyville-Illinois: David Publishing, January 30, pp. 45-52. FALK, André (1956). Turquie, Paris: Éditions du Seuil. JEVAKHOFF, Alexandre (1989). Kemal Atatürk, les chemins de l‟occident, Paris: Éditions Tallandier. ĠNAN, AyĢe Âfet (1983). Mustafa Kemâl Atatürk‟ün Karlsbad Hâtıraları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. L’ETANG, Hugh (1970). The Pathology of Leadership, New York: Hawthorn Books Inc. Publications. LEWIS, Bernand (1961). The Emergence of Modern Turkey, London: Oxford University Press. RENAULT, Mary (1972). The Persian Boy, London: Longman Publications. SHAW, Stanford J. & Shaw, Ezel Kural (1992). History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Volume II, London: Cambridge University Press. TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 139 Sinan Çaya ġEHSUVAROĞLU, Bedi (1981). Atatürk‟ün Sağlık Hayatı, Cağaloğlu-Ġstanbul: Hür Yayın. Ek: Dört Pâre Epik Manzûme GELMĠġ GEÇMĠġ ġEHĠTLERE: Ey mübarek Ģehitler! Sizler bu vatan için Maddeten mümkün olan En çoğunu verdiniz! Sizler, can bahĢettiniz! Ancak buna mukabil Hem ahrette mertebeniz Hem yediden yetmiĢe Sayısız yurtseverin Gönül tahtında yeriniz Ne yücedir bilseniz! Yazar ÜNĠFORMAM Kamuflaj-üniformam Var oldukça üstümde; Bütün gündüzlerimle Ve sayısız gecemle Cân-ü gönülden varım Her emrin gereğine! Yorgunluk ve bezginlik Ġnan olsun değmez bile O kutsî elbisenin Güç kattığı tenime... Yazar TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 140 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar SAVAġIN HAKĠKATĠ ĠÇĠNDE MEHMETÇĠKLER “Sağımda solumda öldü nevcivan yiğitlerim benim!” Köroğlu Koçaklaması’ndan Kolay iĢ mi muharebe? Ürkütücü bir yanı var “tablo”nun: Süngünü saplamıĢsın düĢmana; Yeniden kurtarmaya Onu insan etinden; Bir ayağınla öyle Basacaksın adama Asılırken bir yandan! ***** Kan öyle bir kokar ki Barut ile karıĢık... Ya yaz olup da mevsim Sinek de üĢüĢürse? Ġntikalde günlerce 141 Hiç çıkmamıĢ postallar, ġırk yapıĢır ayağa Ve yer çorap bezini! Çorap diye bir Ģeycik Kalmaz bile geriye Ter kaplamıĢ hacimde... ***** Ancak vûcut bu denli Kir pasa bulanırken Ruh o nispet yücelir Harbeden Mehmetçik’te: Bir nûr hâlesi sarar Onun pâk benliğini; Okunur gözlerinde, Semâvî çehresinde... Yazar TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 Sinan Çaya HUDUTTA MÜBÂDĠLLER… Benim anne tarafım Lozan mübâdilleri. AntlaĢmanın ardından Dedemle büyükannem Bir de tek evlâtları, Dört yaĢındaki dayım (DoğmamıĢ daha annem) Vodina-Selânik’ten BaĢlayıp yolculuğa DayanmıĢlar hududa! 142 ***** ĠĢlemler yapılırken En yakında dikilen Yunanlı nöbetçiyi GöstermiĢ birden çocuk! Sonra parmakçığını GezdirmiĢ boğazında (Kesme “simülasyonu”)! DemiĢ büyüklerine : “Kesice‟m bu gâvuru!” ***** TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 İstiklâl Harbi’nde Moral-Mânevî Unsurlar Bizimkiler “kızanı” sus pus etmek isterken GörmüĢ bile nöbetçi! Korku almıĢ bunları! ġimdi bir tartaklama düĢer mi paylarına? ***** Amma olgun adammıĢ Yunan’ın o askeri: Bilgiç bir gülümseyiĢ Gözüken tek tepkisi; Görmezliğe, duymazlığa vererek GeçiĢtirmiĢ olayı... Yazar TİDSAD Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies Yıl: 3, Sayı: 7, Haziran 2016, s. 131-143 143