EHL-İ BEYT’TE EBU BEKİR (RADİYALLAHU ANH) SEVGİSİ www.at-tawhid.org 1 Ehl-i Beyt'te Ebu Bekir (radiyallahu anh) Sevgisi* Ehl-i Beyt’in, Ebu Bekir (radiyallahu anh) Hakkındaki Görüşleri ve Düşünceleri Ali (radiyallahu anh)’a göre bu ümmetin en faziletlisi, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dır. O şöyle diyor: “Size peygamberinden sonra bu ümmetin en hayırlısını haber vereyim mi? O, Ebu Bekir’dir.” (Ahmed, Müsned; Hakim, el-Müstedrek ala’s Sahihayn; benzeri rivayet için bkz: Ebu Davud) Ali (radiyallahu anh), “Sıddık” lakabının Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a Allah tarafından verildiğini söylemiştir. Nitekim Ebu Yahya Hakim İbni Sa’d’ın anlattığına göre Ali (radiyallahu anh) şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki Ebu Bekir’in Sıddık ismi gökten inzal edildi.” (Taberani, el-Mu’cem’ul Kebir; Hakim, el-Müstedrek ala’s Sahihayn; Benzer ifadeler için bkz. Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1295, #4455) Yine Ebu Bekir (radiyallahu anh) vefat edip kefenlendikten sonra Ali (radiyallahu anh) yanına girmiş ve “Amel defteriyle Allah’a kavuşanlar (Allah Teala’nın sahifesini dürdüğü kimseler) arasında hiç kimse bana şu kefenine sarılan zattan daha sevimli değildi.” (İbni Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 30/442; Zehebi, Tarih’ul İslam, 3/120 diyerek ona olan sevgisini dile getirmiştir. Ali (radiyallahu anh)’a göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendisini en çok sevdiği ve kendisine en fazla güvendiği kişi Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dır. (Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1296, #2457) Onun nazarında Ebu Bekir (radiyallahu anh), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yakın dostu, sırdaşı ve müsteşarıdır. Sahabenin Allah’tan en çok korkanı, İslam’a yardım hususunda en cömerdi ve mertebece en şereflisidir. (Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/225. Benzer ifadeler için bkz. Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1296, #2457) Ali (radiyallahu anh), kendisinin Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dan üstün olduğunu söyleyenleri uyarmış ve Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın, “Müslüman olma ve Müslümanlığını ilan ve izhar etme, 2 hicret etme, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’le mağarada bulunma ve imamlık yapma” olmak üzere dört hususta kendisinden öncelikli olduğunu1 ifade etmiştir. (Muhibbuddin et-Taberi, erRiyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/77-78) Ehl-i Beyt’in diğer üyeleri ve onların neslinden gelenler de Ali (radiyallahu anh) gibi Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkında müspet düşünmüşler ve ondan sitayişle bahsetmişlerdir. Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve Ali (radiyallahu anh)’ın amcaoğlu Abdullah İbni Abbas (radiyallahu anhuma ecmain), onun için şöyle derdi: ‘Allah Ebu Bekir’e rahmet etsin. Vallahi o fakirlere merhamet eder, Kur’an okur, şeriatın hoş karşılamadıklarından men eder, dinini bilir, Allah’tan korkar, haramları yasaklar, iyiliği emreder, gecelerini namazla gündüzlerini oruçla geçirirdi. Takva ve az ile yetinmekte arkadaşlarından üstün, züht ve iffet bakımından onların efendisiydi. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 53) Ali (radiyallahu anh)’ın oğlu Hasan (radiyallahu anh) da, Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ömer (radiyallahu anh)’a son derece saygı duyar, hatta Kur’an ve Sünnet’ten sonra onların yolunun takip edilmesi gerektiği kanaatini taşırdı. Nitekim halifeliği Muaviye İbni Ebi Süfyan (radiyallahu anhuma ecmain)’e devrederken ileri sürdüğü şartlardan biri de onun insanlar arasında Allah’ın Kitabı, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Sünnet’i ile amel edip hüküm vermesi ve Raşit Halifeler’in yolunu takip etmesiydi. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 54) İsnaaşeriyye’nin (İmamiyye Şia’sının) dördüncü imam olarak kabul ettikleri Zeyn’el Abidin Ali ise insanları Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ı sevmeye, onu dost edinmeye teşvik eder ve onun “Sıddık” diye isimlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerdi. Caferi Sadık, babası Muhammed Bakır’dan şunları naklediyor: “Bir adam onun (babamın) babası Zeyn’el Abidin Ali İbni Hüseyin gelmiş ve şöyle demişti: ‘Bana Ebu Bekir’den haber ver.’ Bunun üzerine o, ‘Sıddık’tan mı?’ diye sordu. Adam, ‘Onu sen Sıddık diye mi isimlendiriyorsun?’ dedi. Bunun üzerine Zeyn’el Abidin şunları söyledi: ‘Annen seni kaybetsin, ona Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bütün Muhacirler ve Ensar ‘Sıddık’ ismini verdiler. Bunun için ona kim ‘Sıddık’ ismini vermezse dünyada ve ahirette aziz ve celil olan Allah, o kişinin sözünü tasdik etmez. Git, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ı ve Ömer (radiyallahu anh)’ı sev.” (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 50; Benzer 3 ifadeler için ayrıca bkz. Zehebi, Siyer A’lam’in Nübela’, 4/395; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 55) Burada Ehl-i Beyt mensuplarından olan Fatıma (radiyallahu anha)’nın Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkındaki tavırlarına ve düşüncelerine de kısaca değinmek gerekmektedir. Bilindiği gibi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra Fatıma (radiyallahu anha), halife Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dan, babasından kalan “Fedek Arazisi'nin”2 miras olarak kendisine verilmesini talep etmiştir. Ancak Ebu Bekir (radiyallahu anh), “Biz miras bırakmayız. Bizim bıraktıklarımız sadakadır” hadisine dayanarak onun bu talebini geri çevirmiştir. (Buhari; Müslim; Ebu Davud; Ahmed, Müsned; Beyheki, Sünen’ul Kübra) Bazı rivayetlerde Fatıma (radiyallahu anha)’nın Fedek meselesi sebebiyle Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a darıldığı ve hayatının sonuna kadar onunla konuşmadığı (Buhari; Müslim; İbni Teymiyye, Minhac'üs Sünnet’in Nebeviyye fi Nakzi Kelam’iş Şia ve’l Kaderiyye, 4/26-27; İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/92–94; Askeri, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet Ekolleri, 2/228–229; Sübhani, Hz. Ali’ye Neler Yaptılar!, 5/220) o öldüğünde de kocası Ali’nin, Ebu Bekir’e bildirmeden geceleyin onun cenaze namazını kıldığı ve onu defnettiği (Buhari; Müslim; İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/81; Askeri, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet Ekolleri, 2/173, 175; Sübhani, Hz. Ali’ye Neler Yaptılar!, 5/220) nakledilir. Ancak bu rivayetlerin doğruluğu kesin değildir. Zira bu husustaki rivayetler çelişkilidir. Nitekim Fatıma (radiyallahu anha)’nın, Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile ölünceye kadar hiç konuşmadığına dair rivayetler olduğu gibi, onun Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile vefatına kadar sadece Fedek konusunda konuşmadığına dair rivayetler de vardır. (Buhari; Abd’ur Rezzak, el-Mussannef) Yine Fedek konusunda bir kısım Sünni ve Şii kaynaklarda Fatıma (radiyallahu anha)’nın, talebini geri çeviren Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a, “Sen, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den duyduklarını daha iyi bilirsin” diyerek bu talebinden vazgeçtiği ve Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın kararına rıza gösterdiği de nakledilmiştir. (Beyheki, Sünen’ul Kübra; İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/81; Dehlevi, Muhtasar'ut Tuhfet’ül İsna Aşeriyye, 272; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 83) 4 Beyheki’de ve İbni Ebu’l-Hadid’de yer alan başka bir rivayette Fatıma (radiyallahu anha) Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a: “Sen ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) daha iyi bilirsiniz dedi ve bu talebinden vazgeçti (döndü)” şeklinde kayıtlıdır. (Beyheki, Sünen’ul Kübra; İbni Eb’il Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/87) Yine bazı Sünni rivayetlere göre Fatıma (radiyallahu anha)’nın cenaze namazını bizzat Ebu Bekir (radiyallahu anh) kıldırmıştır. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/29; İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, 6/333) Kaldı ki Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dan sonraki halifelerin Fedek arazisi hakkında aynı uygulamayı sürdürdükleri hususunda Sünniler ve Şiiler arasında görüş ayrılığı yoktur. Ali (radiyallahu anh) da halife olduğunda bu toprakların statüsünü aynen korumuş ve önceki halifelerin tatbikatını aynen devam ettirmiştir. (İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/80; Nevevi, Şerhu Sahih-i Müslim, 12/73; İbni Teymiyye, Minhac'üs Sünnet’in Nebeviyye fi Nakzi Kelam’iş Şia ve’l Kaderiyye, 4/220) Hatta Ali (radiyallahu anh), Fedek’in iadesini isteyenlere şunu söylemiştir: “Şüphesiz ki ben, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın yasakladığı ve Ömer (radiyallahu anh)’ın devam ettirdiği bir şeyi iade etme hususunda Allah’tan haya ederim”. (İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehc’il Belağa, 4/94; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 89) Buna rağmen Fedek hadisesi, Şiilerce farklı değerlendirilmiş ve sürekli tartışma konusu yapılmıştır. Onlar, Fatıma (radiyallahu anha)’yı mirastan mahrum bıraktığı gerekçesiyle Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ı şiddetle tenkit etmişlerdir. Buna mukabil Hüseyin (radiyallahu anh)’nın soyundan gelen Zeyd ibni Ali ile ağabeyi Ebu Ca’fer Muhammed Bakır’ın Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkındaki sözleri, Ehl-i Beyt’in, Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkında Şiilerle aynı kanaatte olmadıklarını göstermektedir. Nitekim Zeyd ibni Ali’ye Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın Fedek konusundaki hükmü ile ilgili görüşü sorulduğunda o, “Allah’a yemin olsun ki bu iş bana havale edilseydi (eğer ben Ebu Bekir’in yerinde olsaydım) kesinlikle Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın Fedek hakkında verdiği hükmün aynısını verirdim” (Beyheki, Sünen'ul Kübra; İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehci’lBelağa, 4/82; Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi 5 Menakıb’il Aşera, 1/59; İbni Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, 4/290; Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 51; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 89-90) diyerek Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın isabetli karar verdiğini vurgulamıştır. Yine Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın ve Ömer (radiyallahu anh)’ın, haklarına tecavüz edip etmediği Zeyd ibni Ali’nin kardeşi Muhammed Bakır’a sorulduğunda o, “Hayır, alemlere uyarıcı olsun diye Kur’an’ı kuluna indirene yemin olsun ki, onlar bizim hakkımıza zerre kadar zulmetmemişlerdir…” (İbni Ebi’l Hadid, Şerh-ü Nehci’l-Belağa, 4/82; Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 52; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 89, 153) şeklinde karşılık vermiştir. Görülüyor ki Ehl-i Beyt mensupları Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın Fedek konusunda isabetli karar verdiğini ve kendilerine herhangi bir haksızlık yapılmadığını yeminle ifade etmektedirler. İsnaaşeriyye’nin beşinci imam olarak kabul ettikleri Muhammed Bakır’ın Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkında daha başka methiyeleri de vardır. Urve ibni Abdullah anlatıyor: “Ebu Ca’fer (Muhammed) Bakır’a kılıç cilalamadan (onun hükmünden) sordum. O, ‘Bunda bir beis yok, Ebu Bekir Sıddık (radiyallahu anh) da kılıcını cilalıyordu’ dedi. Bunun üzerine ben, ‘Sen ona Sıddık diyorsun öyle mi?’ dedim. O da, ‘Evet o Sıddıktır, Evet o Sıddıktır’ dedi” Sonra sözlerine şunu da ekledi: “Kim ona Sıddık demezse dünyada ve ahirette Allah o kişinin sözünü tasdik etmez.” (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 51; Benzer ifadeler için bkz. İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 55) Bu ifadelerden Muhammed Bakır’ın, babası Zeyn'el Abidin Ali ile aynı düşünceleri paylaştığı anlaşılmaktadır. Yine Peygamberlerden sonra en üstün insanın Ebu Bekir (radiyallahu anh) olduğuna dair Ali (radiyallahu anh)’ın kanaatini paylaşan Muhammed Bakır şunları söylemiştir: “Ben Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın faziletini inkar edecek değilim. Ömer (radiyallahu anh)’ın faziletini de inkar edecek değilim. Fakat Ebu Bekir (radiyallahu anh) Ömer (radiyallahu anh)’dan daha üstündür. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 56) Şu ifadeler de Muhammed Bakır’a aittir: “Fatıma oğulları, Şeyhayn (Ebu Bekir ve Ömer) konusunda sözlerin en güzelini söylemek üzere ittifak etmişlerdir.” (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 50) Onun içindir 6 ki Muhammed Bakır, Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ömer (radiyallahu anh) hakkındaki fikrini soranlara onların adalet önderleri olduğunu, onlarla dost olana dost olunması, onlara düşmanlık yapanlardan da uzak durulması gerektiğini söylemiştir. (Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/58; Heytemi, esSavaik’ul Muhrika, 51) İsnaaşeriyye’nin altıncı imamı Caferi Sadık ise şöyle demiştir: “Ben, Ali (radiyallahu anh)’ın şefaatini ancak, bana iki kez ata olan3 Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın şefaatinden onun kadarını da ümit ederek umuyorum.” (Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1380, #2467; Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 51; Benzer ifadeler için bkz. Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/60) “Bilmiyorum ki iki atam olan Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın şefaatini mi yoksa Ali ibni Ebi Talib (radiyallahu anh)’ın şefaatini mi ümit edeyim. Kim onu ‘Sıddık’ olarak isimlendirmezse Allah o kişinin sözünü tasdik etmez.” (Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/60)4 Kendisine, “Filan kişi senin Ebu Bekir (radiyallahu anh)’dan ve Ömer (radiyallahu anh)’dan teberri ettiğini iddia ediyor” dendiğinde Ca’fer, “Vallahi, ben o kişiden beriyim. Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a olan yakınlığımdan dolayı Allah’ın beni faydalandırmasını ümit ederim...” şeklinde karşılık vermiştir. (Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 1/60; Benzer ifadeler için bkz. Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 52) Yine Hüseyin (radiyallahu anh)’ın torunu Zeyd ibni Ali, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ı, “şükredenlerin önderi” diye tavsif etmiştir. (Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1381, #2468) Ehl-i Beyt imamlarının büyüklerinden en-Nefs'uz Zekiyye (Muhammed ibni Abdullah) ise “Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın ve Ömer (radiyallahu anh)’ın Ali (radiyallahu anh)’dan daha üstün olduklarını” söylemiştir. (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 50) Bütün bu bilgiler Ehl-i Beyt mensuplarının Ebu Bekir (radiyallahu anh) hakkındaki duygularını, düşüncelerini ve kanaatlerini 7 yansıtması bakımından büyük önem taşımaktadır. Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt Arasındaki Hısımlık İlişkileri Ehl-i Beyt’te Ebu Bekir (radiyallahu anh) sevgisi bağlamında Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt fertleri arasında evlilikler yoluyla kurulan hısımlık bağlarına da dikkat çekmek gerekir. Her şeyden önce Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın kızı Aişe (radiyallahu anha) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hanımı ve çok sevdiği insanlardan biridir. O, Kur’an-ı Kerim’in de şahadetiyle temiz ve iffetli bir hanımdır.5 (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 77) Ali (radiyallahu anh), Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın vefatından sonra, onun hanımı Esma bint Umeys ile evlenmiştir. Esma, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın oğlu Muhammed’in annesi, (Mes’udi, Müruc’üz Zeheb ve Me’adin’ül Cevher, 3/73; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 77) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in eşi Meymune (radiyallahu anha)’nın kız kardeşidir. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/133) Esma’nın ilk eşi Ca’fer ibni Ebi Talib (radiyallahu anh), hicretin sekizinci senesinde Mute’de şehit olunca Ebu Bekir (radiyallahu anh) Esma ile evlenmiştir. Ondan Muhammed isminde bir oğlu olmuştur. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/268; Mes’udi, Müruc’üz Zeheb ve Me’adin’ül Cevher, 3/73) Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın ölümünden sonra ise Ali (radiyallahu anh), Esma ile evlenmiş ve onun Yahya ve Avn isimli oğulları bu hanımdan dünyaya gelmiştir. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/270)6 Dolayısıyla Ali (radiyallahu anh), Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın oğlu Muhammed’in üvey babası olmuştur. İbni Sa’d’ın kaydettiğine göre Ali (radiyallahu anh)’ın oğlu Hüseyin (radiyallahu anh), Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunu Hafsa ile evlenmiştir. Abd'ur Rahman ibni Ebi Bekir’in kızı olan Hafsa, önce Münzir ibni Zübeyr ibni Avvam ile nikahlanmış ve Abd'ur Rahman, İbrahim ve Karibe isminde üç çocuk dünyaya getirmiştir. Münzir’den sonra ise Hafsa, Hüseyin ibni Ali ibni Ebi Talib (radiyallahu anhuma ecmain) ile yuva kurmuştur. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/435) Yine Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunlarından biri, Ali (radiyallahu anh)’ın torunu ve Cafer-i Sadık’ın babası Muhammed Bakır ile 8 evlenmiştir. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 77; Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 180) Şii müellif Küleyni, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın bu torununun ismini Ümmü Ferve olarak kaydeder. (Küleyni, el-Kafi, et-Taba’at’is Salise, 1/472) Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunu Kasım ibni Muhammed’in kızı Ümmü Ferve, Cafer-i Sadık’ın annesidir. Ümmü Ferve’nin annesi ve Cafer-i Sadık’ın ninesi Esma ise Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunudur. Çünkü Esma, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın oğlu Abd'ur Rahman’ın kızıdır. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 10/435; Küleyni, el-Kafi, et-Taba’ati’s-Salise, 1/472; Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 54; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 77) Bu takdirde Cafer-i Sadık’ın dedesi Kasım ile ninesi Esma, Ebu Bekir’in torunlarıdır. Yani Kasım ile amcakızı Esma Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın iki torunu olup birbirleriyle evlenmişler ve bu evlilikten Ümmü Ferve dünyaya gelmiştir. Hem annesi, hem de anneannesi Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın neslinden olması sebebiyle Cafer-i Sadık, “Ebu Bekir (radiyallahu anh) beni iki defa dünyaya getirdi” demiştir. (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 54; İhsan İlahi Zahir, eşŞia ve Ehl’ül Beyt, 57, 78) Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunlarından Kasım ibni Muhammed ile Ali (radiyallahu anh)’ın torunu Ali ibni Hüseyin (Zeyn'el Abidin) ise teyze çocuklarıdır. Onların anaları İran Kisrası Yezdicerd ibni Şehriyar’ın kızlarıdır. Onlar, Ömer (radiyallahu anh)’ın hilafeti döneminde esir edilmişlerdi. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 78; Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 180-81; Savaş, Rıza, “Raşid Halifeler Arasındaki Akrabalık Bağları”, İSTEM: İslam San’at, Tarih, Edebiyat ve Musikisi Dergisi, 2005, cilt: III, sayı: 6, s. 128)7 Bu bilgilere göre Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın oğlu (Ali’nin üvey oğlu) Muhammed ile Ali (radiyallahu anh)’ın oğlu Hüseyin (radiyallahu anh) bacanak olmuş oluyor. Zira Kisra Yezdicerd’in bir kızı Muhammed’de diğer kızı da Hüseyin (radiyallahu anh)’da idi. Hüseyin (radiyallahu anh)’dan Zeyn'el Abidin Ali, Muhammed’den ise Kasım ibni Muhammed dünyaya gelmiştir. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 78) Hüseyin (radiyallahu anh)’ın hayatta kalan tek oğlu Zeynel Abidin Ali’dir. Bu sebeple onun neslini o devam ettirmiştir. (Zehebi, Siyeru Alami Nübela, 4/400) Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt fertleri arasındaki bu hısımlık bağları, Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt arasındaki samimi ve dostane ilişkileri ortaya koyması bakımından manidardır. 9 Ehl-i Beyt Mensuplarının, Çocuklarına “Ebu Bekir” İsmini Vermeleri Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt arasındaki karşılıklı güvenin, muhabbetin ve dostluğun göstergelerinden biri de Ehl-i Beyt mensuplarının, çocuklarına Ebu Bekir adını vermeleriydi. Ehl-i Beyt’ten oğluna Ebu Bekir ismini veren ilk şahıs, Ali (radiyallahu anh)’dır. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 3/16, 19; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 79; Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 181) Ali (radiyallahu anh), sekiz evlilik yapmış, bu evliliklerden on dört oğlu ve on dokuz kızı dünyaya gelmiştir. Hanımlarından Leyla bint Muavviz’den olan iki oğlundan birine Ebu Bekir ismini vermiştir. (İbni Sa’d, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 3/16, 19; Ya’kubi, Tarih’ul Ya’kubi, 2/120)8 Ali (radiyallahu anh)’ın oğluna bu ismi vermesi, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın vefatından sonradır. Bu durum, vefatının ardından dosta karşı muhabbet ve vefakarlık izhar etmek için olsa gerektir. Çünkü Haşimoğulları içinde daha önce bu ismi çocuklarına veren hiç olmamıştır. (Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 181) Daha sonra Ali (radiyallahu anh)’ın oğulları da onun izini takip etmiş ve Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a karşı duydukları muhabbet sebebiyle çocuklarına Ebu Bekir ismini vermişlerdir. Nitekim Hasan (radiyallahu anh)’ın ve Hüseyin (radiyallahu anh)’ın de Ebu Bekir isminde birer çocukları vardır ki, her ikisi de Kerbela’da Hüseyin (radiyallahu anh) ile birlikte öldürülenler arasındadır. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 80)9 Yine Ali (radiyallahu anh)’ın torunu Hasan ibni Hasan, Şiilerin yedinci imamı Musa Kazım ve Ali (radiyallahu anh)’ın kardeşi Ca’fer Tayyar (radiyallahu anh)’ın oğlu Abdullah da çocuklarından birine Ebu Bekir ismini vermişlerdir. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 81-82; Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 181)10 Ayrıca Ali ibni Hüseyin, Musa Kazım ve Şiilerin onuncu imamı Ali ibni Muhammed el-Hadi Ebu’l Hasan da kızlarının birine Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın kızı Aişe (radiyallahu anha)’nın ismini 10 vermişlerdir. Ehl-i Beyt mensupları arasında Ebu Bekir künyesi ile anılanlar dahi olmuştur. Zeyn'el Abidin ibni Hasan ile Musa Kazım’ın oğlu ve Şiilerin sekizinci imamı Ali de bunlardandır. (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 81-82) Bütün bu bilgiler, bir kısım Şiilerin iddia ettiği gibi Ebu Bekir (radiyallahu anh) ile Ehl-i Beyt üyeleri arasında daimi muhalefetin, kinin ve nefretin vuku bulmadığını, (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 82; Sallabi, IV. Halife Hz. Ali (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Yaşadığı Çağ, 181) bilakis onların Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a karşı besledikleri sevgiyi ve vefa duygusunu göstermektedir. Çünkü bir insanın sevmediği kimselerin isimlerini çocuklarına ad olarak seçmiş olmasının izahını, bu iddia çerçevesinde yapmak mümkün değildir. İmamiyye Şiiliğini kabul eden birçok coğrafyada olduğu gibi Anadolu’da da bir dönem Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın, Ömer (radiyallahu anh)’ın ve Osman (radiyallahu anh)’ın adlarının anılmasının dahi yasaklandığı belirtilmektedir. (M. Salih, İmamiye Şiası Kaynaklarına Göre İlk Üç Halife, 547) İhsan İlahi Zahir’in dediği gibi (İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 80) acaba Ali (radiyallahu anh)’ayı ve onun evladını sevdiğini iddia edenler arasında bugün bu isimde biri var mıdır? merak konusudur. _______________________________ * EHL-İ BEYT’TE HZ. EBU BEKİR, HZ. ÖMER VE HZ. OSMAN SEVGİSİ isimli bir makaleden cuzi bir tasarrufla alıntılanmıştır. 1- Allah Te'ala Ebu Bekir (radiyallahu anh)'ın Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte Medine'ye hicreti hususunda şöyle buyurmaktadır: "Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: ‘Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.’ Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkara edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (et-Tevbe 9/40) 2- Fedek, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminde bir Yahudi köyüdür. Bugünkü adı Hait’tir ve Medine’ye yaya olarak yaklaşık iki ya da üç günlük mesafede yer almaktadır. (Yakut el-Hamevi, Mu’cem'ül Büldan, 3/855) Hicretin yedinci yılında gerçekleşen Hayber’in fethinden sonra İslam’a davet edilen Fedek Yahudileri, İslam’ı kabul etmeyip topraklarının yarısı karşılığında 11 Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e barış teklifinde bulunmuşlardır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Yahudilerin bu teklifine olumlu cevap vermiştir. Barış yoluyla alınan Fedek arazisi, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e tahsis edilerek onun tasarrufuna bırakılmıştır. (Vakıdi, Kitab'ul Meğazi, 2/706-707; İbni Hişam, es-Siret’un Nebeviyye, 3/368; Ebu Ubeyd, Kitab’ul Emval, 16; Belazuri, Fütuh'ül Büldan, 41; “Fedek”, DİA, 12/294; Altun, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Fatıma Arasında Yaşanan Fedek Meselesine Sünni ve Şii Yaklaşımların Analizi, İslam Araştırmaları Dergisi, 2012, sayı: 27, s. 2-3) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bu araziden elde edilen gelirle, bir yandan kendi ailesinin geçimini sağlamış, diğer yandan da Müslüman fakirlerin, yetimlerin, miskinlerin ve yolcuların ihtiyaçlarını gidermiştir. (Belazuri, Fütuh, 44; İbni Teymiyye, Minhac'üs Sünnet’in Nebeviyye fi Nakzi Kelam’iş Şia ve’l Kaderiyye (Şii İbn Mutahhar el-Hilli’nin görüşleri ile birlikte) 4/230; Altun, Hz. Ebu Bekir ile Hz. Fatıma Arasında Yaşanan Fedek Meselesine Sünni ve Şii Yaklaşımların Analizi, İslam Araştırmaları Dergisi, 2012, sayı: 27, s. 2-3) 3- Cafer-i Sadık’ın dedesi Kasım ile ninesi Esma, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunlarıdır. Kasım, Muhammed ibni Ebu Bekir’in oğlu, Esma ise Abd'ur Rahman ibni Ebu Bekir’in kızıdır. Cafer-i Sadık bu sebeple bu ifadeyi kullanmıştır. (Heytemi, es-Savaik’ul Muhrika, 54) Cafer’in annesi Ümmü Ferve Ebu Bekir’in torunu olan Kasım’ın kızı, Muhammed ibni Ali’nin (Bakır) ise zevcesidir. Esma ise Ümmü Ferve’nin annesi, Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunudur. Dolayısıyla Cafer’in annesi de ninesi de Ebu Bekir’in torunlarıdır. (Küleyni, el-Kafi, et-Taba’at’is Salise, 1/472; Lalekai, Şerhu Usuli İtikadı Ehl’is Sunne ve’l Cema'a, 4/1380) 4- Cafer-i Sadık’ın babası, Muhammed el-Bakır, annesi ise Ebu Bekir (radiyallahu anh)’ın torunu Kasım ibni Muhammed’in kızı Ümmü Ferve’dir. (Küleyni, el-Kafi, et-Taba’at’is Salise, 1/472) Böylece Cafer-i Sadık’ın soyu baba tarafından Ali (radiyallahu anh)’aya, anne tarafından da Ebu Bekir (radiyallahu anh)’a ulaşmaktadır. (Cafer-i Sadık, DİA, 7/1) 5- Allah Te'ala 'İfk Hadisesi' hususunda buyurduğu ayetler ile Ezvac-ı Tahirat'tan mü'minlerin annesi Aişe Sıddıka (radiyallahu anha)'ya atılan iftirayı boşa çıkarmış onun iffetli, namuslu oluşunu Kur'an ayetleri ile ortaya koymuştur. "Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: ‘Bu, açıkca uydurulmuş iftira bir sözdür’ demeleri gerekmez miydi? 12 Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir. Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu. O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah katında çok büyük (bir suç)tür. Onu işittiğiniz zaman: ‘Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi? Eğer iman edenlerden iseniz, bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir. Allah size ayetleri açıklıyor; Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır. O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır." (en-Nur 24/11-26) 6- Mes’udi, sadece Yahya ismindeki oğlunu kaydeder. (Mes’udi, Müruc’üz Zeheb 13 ve Me’adin’ül Cevher, 3/73) 7- İbni Sa’d, Kasım’ın annesinin Sevde, Ali’nin annesinin ise Ğezale olduğunu kaydeder. (İbni Sad, Kitab’ut Tabakat’ül Kebir, 7/186, 209) 8- Muhibbuddin et-Taberi, Ali (radiyallahu anh)’ın on dört oğlu, on sekiz kızı olduğunu kaydeder. (Muhibbuddin et-Taberi, er-Riyad’un Nadıra fi Menakıb’il Aşera, 3/206) Ebu Bekir ibni Ali’nin annesinin adını Leyla bint Mes’ud veya Ya’la bint Mes’ud olarak verenler de vardır. (Ya’kubi, Tarih’ul Ya’kubi, 2/120; Mes’udi, Müruc’üz Zeheb ve Me’adin’ül Cevher, 3/73; İhsan İlahi Zahir, eş-Şia ve Ehl’ül Beyt, 79) 9- Hasan (radiyallahu anh)’ın oğullarından birine Ebu Bekir adını verdiğine dair ayrıca bkz. (Ya’kubi, Tarih’ul Ya’kubi, 2/137) 10- Abdullah ibni Ca’fer’in oğlu Ebu Bekir, Yezid döneminde Medine’deki Harre vak’asında öldürülenler arasındadır. 14