EDİTÖRDEN

advertisement
EDİTÖRDEN
TDV - İSTANBUL MÜFTÜLÜĞÜ
DERGİSİ
4":*t:*-
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL
ŞUBESİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE
YAYIN YÖNETMENİ
(SORUMLU)
Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve
YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Kadriye AVCI ERDEMLİ
EDİTÖR
Dr. Emine ARSLAN
eminearslanbiga@gmail.com
YAYIN EKİBİ
Abdullah Rüştü KİŞİ
Abdülkadir ÇİTİL
Abdülkerim YATĞIN
Ayşegül AKDEMİR
Davut ÖZGÜL
Emine ARSLAN
Kerime CESUR
Mehmet YÜKSEL
Sümeyra ÖZKAN
Şadiye ÇİMEN
Tuba ER SERTEL
Tuğba AYDENİZ
TASHİH
Dr. A. Cüneyt KÖKSAL
FOTOĞRAF
Gezgin Kültür Dergisi Arşivi
KAPAK
Halit Ömer CAMCI
WEB
www.dinvehayatdergisi.com
Tuba ER SERTEL
BASIM YERİ ve TARİHİ
TDV Yay. Matbaası
Ostim Örnek San. Sit. 1. Cd. No:11
Yenimahalle / ANKARA
Tel: (0312) 354 91 31
*44/
DAĞITIM
Osman SARIKÖSE
TDV Yay. Mat. ve Tic. İşl. İstanbul 1.Şb.
Klodfarer Cad. No:14/1 Divanyolu
Fatih/İSTANBUL
5FM
t'BLT
Yayınlanan yazıların hukuki-bilimsel
sorumluluğu yazarlara aittir.
Kaynak gösterilmeden alıntı
yapılamaz.
Din insanı mutlak güzele davet eder. Hem bu davet hem de davete icabet
en güzel şekilde yapılmalıdır. Zira Nebî aleyhisselâm “Allah güzeldir güzeli sever” buyurmuştur. İslam’a kendini teslim eden Müslüman Rabbinin kelâmını
da peygamberinin hadisini de farklı usullerde yazmakla yetinmemiş, etrafını da ince ince süslemiştir. Mâbedini sadece ibadet edenlerin değil, görenin
dahi vecd duyacağı şekle getirmek için yüzyıllarca çaba sarfetmiştir. Yapılan
her işin güzel yapılması gerektiği hadisi, inanan kişiyi çeşme yaparken, köprü
kurarken, mezar taşı dikerken, velhasıl din ve dünyasıyla ilgili her işi yaparken
işini aşkla, incelikle, güzellikle yapmaya özendirmiştir.
Her medeniyetin sanat anlayışında hem değişmezler, sabiteler hem de
devrinin sanat anlayışının etkileri bulunmaktadır. Bunlardan birisinin iyi işlemediği zamanlarda sarsıntılar yaşanması muhakkaktır. Bu dengeye dair işaretler verebilmek için dosyamızda sanatın kendisi ve dinle olan ilişkisi hakkında pek çok yazıya yer verdik. İslam ve sanat ilişkisini Prof. Dr. Turan Koç,
âyet ve hadislerde estetik konusunu Doç. Dr. Nurettin Turgay, Yahudilik ve
Hıristiyanlığın sanata bakışını Doç. Dr. İsmail Taşpınar, sanat-ideoloji etkileşimini Doç. Dr. Mazhar Bağlı inceledi. Prof. Dr. İlhan Özkeçeci İslâm sanatlarını
nasıl tanımlamamız gerektiğine dair farklı bakış açıları geliştirmeye çalışırken
Doç. Dr. Nusret Çam sanat ve sanatçı için nelerin gerekli olduğu konusunu
tartıştı. Dr. Ayşe Taşkent bize İslâm Felsefesinde estetik kavramının serencamını anlattı. Osmanlı Devri sanatı hakkında Dr. Ahmet Ersoy’un, Dr. Mustafa
Küçük’ün ve Mehmet Yüksel’in yazıları yeni perspektifler sunmaktadır. Mustafa Armağan yıllardır konuşulmakta olan İslâm medeniyetinin gerileyip gerilemediği meselesini tartışırken, Beral Madra çağdaş sanatın keyfiyeti hakkında
bilgi vermekte, Prof. Dr. Örcün Barışta ise bizleri kuş evlerinin zarafet dünyasında bir gezintiye davet etmektedir. Daha geniş çaplı bir gezinti isteyenler
için Abdülkerim Yatgın İstanbul’daki sanat merkezlerinden bir seçki hazırladı.
Dosyamızda hat, musiki, resim, mimari, türbeler, mezar taşları, sinema ve minyatür de özgün yanlarıyla ele alındı.
Söyleşi teklifimizi kabul ettiği için Kültür bakanımız Sayın Ertuğrul
Günay’a minnettarız. Prof. Dr. Zeki Kuşoğlu, Yönetmen Derviş Zaim ve çok
yönlü bir sanatçı olan Reza Hemmatirad bu sayımızda söyleşi yaptığımız diğer isimlerdir. Kitaplık bölümümüzde ise İslâm sanatlarına dair temel kitaplar
sizin için incelendi.
Emeği geçen herkese teşekkürler.
Esenlik içinde okumanızı dilerim.
EKİM 2011
Saygılarımla
Emine Arslan
Görsel Konsept: Zencefil'm / Halit Ömer Camcı
Uygulama: Bünyamin Kanaş
2Tel: 0212 533 35 58
Necdet TOSUN
EKİM 2011
İslam sanatlarından şiir, musikî, hat, ebrû gibi sahalarda eser verenlerden
bir çoğunun hayatı incelendiğinde tasavvuf kültürüyle ve tekkelerle ilişkili kişiler oldukları görülmektedir. Hz. Mevlânâ’nın altı ciltlik Mesnevî’si
Farsça ve nazım (şiir) olarak yazılmıştır. Sa’dî Şîrâzî ve Ferîdüddin Attâr da
Farsça manzum eserler yazan büyük mutasavvıf ve şâirlerdendir. Türk edebiyatının Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Niyâzî Mısrî, Şeyh Gâlib gibi en
önemli isimleri tekke muhitlerinde yetişmiş sûfîlerdir.
138
* Doç. Dr., Marmara Ün. İlahiyat Fakültesi
segâh tekbîr ve salât-ı ümmiyenin bestesi de Itrî’ye âittir.
XVIII. asırda İstanbul’daki Galata Mevlevîhânesi şehrin
en önemli mûsikî merkezlerinden biriydi. Türk musikî
nazariyâtına ilk eğilenlerden Nâyî Osman Dede bu tekkenin şeyhi idi. XIX. yüzyılın meşhur musikî bestekârı İsmail Dede Efendi (ö. 1846) Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi
Ali Nutkî Dede’ye mürid olmuştu. “Ey büt-i nev-edâ olmuşum mübtelâ” mısraıyla başlayan uzzal şarkısı, “Yine
neş’e-yi muhabbet dil ü cânım etti şeydâ” mısraıyla başlayan hicaz yürük semâîsi, “Bir ismi Mustafa bir ismi Ahmed”
mısraıyla başlayan uşşak ilâhi, “Yine bir gülnihâl aldı bu
gönlümü” mısraıyla başlayan şarkısı Dede Efendi’nin en
meşhur eserlerindendir.
Diğer İslam sanatlarında olduğu gibi, hat sanatının
önemli ustalarının da tasavvuf ve tekke kültürüyle bağlantılı olması şaşırtıcı değildir. Nakşbendî şeyhlerinden
Hicâz’da mukîm Muhammed Cân Efendi’nin mürid ve halifelerinden Kazasker Mustafa İzzet Efendi (ö. 1293/1876)
Ayasofya Câmii’ndeki büyük ta’lik levhaları yazan kişi idi.
Sülüs ve nesih yazıda zamanının Hâfız Osman’ı kabul edilirdi. Resim sanatıyla uğraşan sûfîler de olmuştu. Yenikapı
Mevlevîhânesi müdâvimlerinden ve Yusuf Zühdî Dede’nin
mürîdlerinden Leylek Hasan Dede (ö. 1243/1827) çokça
leylek resmi çizen ve bazı hat yazılarını leylek şeklinde istif
eden bir kişi idi. Tezhîb sanatında da dervişlerin etkin olduğu görülür. Meselâ XIX. yüzyılda Mevlevî müzehhibleri
arasında adı geçenler, Rokoko tarzı tezhipler yapan Hacı
Dede, Mevlevî Süleyman Efendi ve Nakşî Dede’dir. Bu sanatçılar, vazolu vazosuz çiçek buketleri, demetler ve tek
çiçek yapan sanatçılar arasında sayılır.
Ebrû sanatını Orta Asya’dan Anadolu’ya getiren kişi
de bir Nakşbendî şeyhi idi. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi
şeyhi Sâdık Efendi (ö. 1262/1846) Buhara’da iken öğrendiği ebrû sanatını iki oğluna, Şeyh İbrahim Edhem ve Nâfiz
Efendi’ye öğretmiş, bu sanatın İstanbul’da ve Anadolu’da
yayılmasını temin etmiştir. İbrahim Edhem Efendi’nin
ebrû talebelerinden bazıları Necmeddin Okyay (ö. 1976),
Sâmi Efendi (ö. 1912), Aziz Efendi (ö. 1934) ve Abdülkâdir
Kadri Efendi’dir (ö. 1942).
Hulâsa sanat, duygu, aşk ve sabır işidir. Tasavvuf da
duygu, aşk ve sabırdan başka bir şey değildir. Bu sebeple
İslam sanatlarıyla meşgul olan en meşhur sanatkârlar, tasavvuf ve tekke muhitlerinde yetişmiştir.
EKİM 2011
TASAVVUFUN İSLAM
SANATLARINA TESİRİ
Sanat, zevk-i selim sahibi, duygu yönü ön planda
olan insanların başarılı olabileceği bir sahadır. Tasavvuf
da insanın duygularına hitap eden, ince ruhlu insanlar
yetiştirmeye çalışan bir eğitim sistemidir. Öte yandan sanattaki başarı, uzun yıllara yayılan bir sabrın sonucudur.
Tasavvufta da nefsi terbiye etmek için bazı zorluklara sabretmek en önemli esaslardan biridir. Bu sebeple tasavvuf
ve sanat her zaman birbirine yakın olmuşlardır. Eskiden
beri, aklî yönü ön planda olan insanlar medrese ilimlerinde, duygu yönü ön planda olanlar da tasavvuf yolunda
ilerlemeye daha müsait kişiler olarak görülmüştür.
İslam sanatlarından şiir, musikî, hat, ebrû gibi sahalarda eser verenlerden bir çoğunun hayatı incelendiğinde tasavvuf kültürüyle ve tekkelerle ilişkili kişiler oldukları görülmektedir. Hz. Mevlânâ’nın altı ciltlik Mesnevî’si
Farsça ve nazım (şiir) olarak yazılmıştır. Sa’dî Şîrâzî ve
Ferîdüddin Attâr da Farsça manzum eserler yazan büyük
mutasavvıf ve şâirlerdendir. Türk edebiyatının Hoca Ahmed Yesevî, Yunus Emre, Niyâzî Mısrî, Şeyh Gâlib gibi en
önemli isimleri tekke muhitlerinde yetişmiş sûfîlerdir. Tasavvuf düşüncesinin coşkunluğu olmadan Yunus’un:
“Aşkın ile âşıklar
Yansın ya Resulullah
İçip aşkın şarabın
Kansın ya Resulullah”
dizeleri söylenebilir miydi? Tasavvuf düşüncesinin derinliği olmasaydı Niyâzî Mısrî’nin:
Kahrı lütfu şey’-i vâhid bilmeyen çekti azâb
Ol azâbdan kurtulup sultân olan anlar bizi.
Zâhidâ ayık dururken anlamazsın sen bizi
Cür‘a-i sâfî içüp mestân olan anlar bizi.
dizeleri dile gelebilir miydi?
Şiirde olduğu gibi mûsikî sahasında da en önemli şahsiyetlerin tekkelerden yetiştiği görülmektedir.
XVII. asrın büyük mûsikî üstâdı Hâfız Post’un Halvetiyye
tarîkatına müntesip olduğu tahmin edilmektedir. “Tende
canım, canda cânânımdır Allah Hû diyen” mısraı ile başlayan acem durağı ve “Vakt-i seherde açıla perde” mısraı
ile başlayan nevâ ilâhisi Hâfız Post’un en seçkin besteleri arasındadır. Aynı yüzyılın en kuvvetli şâir, bestekâr
ve hânendelerinden olan Buhûrîzâde Mustafa Itrî (ö.
1123/1711) Mevleviyye tarîkatına müntesip bir dervişti.
Yenikapı Mevlevîhânesi’ne devam ederek Câmî Ahmed
Dede’ye bağlanmıştı. Osmanlıdan günümüze miras kalan ve İslam dünyasında bir benzeri olmayan meşhur
139
Download