Prof. Dr. Zekeriya KitapÇI

advertisement
Prof. Dr. Zekeriya KitapÇI
Moğollar Devrine Kadar
Orta Asya Türk İslam Medeniyeti
ORTAASYA TÜRKLÜGÜNÜN
ARAP DİLİ ve EDEBiYATINA
HİZMETLERİ
Harzem Dil Ekolü
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPCI
YEDIKUBBE YAYlNLARI:
Türk IslAm Medaniyeti Külliyatı: 3
8
..
Orta Asya TürklüQünün·Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri
..
1. Baskı : Ekim, 2004
..
ISBN:
..
975 - 98634 - 2 - 1
Genel Yayın Yönetmeni
Rıfat KARAKOL
..
Yazışma Adresi:
Rıfat KARAKOL
Şerafetlin Caddesi Öz lşhanı A Blok Kat:
Tel: 0.332. 353 oo 50- 353 eo 43
2 • KONYA
..
Ilmi Yazışma Adresi:
Prof. Dr. Zekeriya KITAPCI
K. Karabekir Cad. Hoca Hasan Sk. No: 15/407
Tel: 0�332. 350 82 96 • Mararn 1 KONYA
..
www.zkitapci.com
bilgi@ zkitapci.com
..
C Kitabın her hakkı mahfuzdur.
Eserin; Müellifin yazılı müsadesi olmaksızın tamamen,
kısmen veya herhangi bir deOişiklik yapılarak yayınlanması
dijital ortamlarda çoOaltılması veya bir başka dile çevrilerek
yayınlanması yasaktır.
Dizgi
DIZGIEVI
Tel: 0.332. 351
Kapak Tasarım
66 41
GRAFIT-0
Pre-Press- Baskı- Cilt
SEBAT OFSET MATBAACILIK
Tel: 0.332. 342 01 53 Fax: 0.332. 342 37 80
www.sebat.com
sebat@sebat.com
Türk
islam Medeniyeti KüUiyatı: 3
Moğollar Devrine Kadar
Orta Asya Türk islam Medeniyeti
ORTAASYA TÜRKLÜÖÜNÜN
ARAP DİLİ ve EDEBİYATINA
HİZMETLERİ
Harzem Dil Ekolü
Prof. Dr. Zeker�ya KİTAPCI
Ph. D. Karaçi Un. Pakistan
Assot. Prof. Jos. �. Nijerya
"Harzem; Görkemli p azarları, geniş sokakları
çok süslü yapılan ile Türklerin en güzel kentidir. Kentte
oturanların sayısı adedi sınırsızdır. Sokaklarında her
zaman büyük kalabalıklar itişe kakışa yürürler, Gelip
geçenlerin adımları sanki yerleri titretir, Uzaktan bu
iman seli �deta köpüren dalgalanan bir denizi andırır.
Türk idareci ve hatunları tarafından yapılmış çok ulu
bir CAMl çok büyük bir MEDRESE ve ayrıca çok
güz e l b i r
HASTAHANE
İbn Batuta, Rıhle, s. 359
b u l u n m a k t a d ı r."
ÖNS ÖZ
Türklerin;
Arap
degil
dili
ve edebiyatı,
hatta
bütünüyle İslAm tarih medeniyet ve kültürünün gelişmesine
yapmış oldukları büyük hizmetler ve onların bu önemli ve
baş döndürücü gelişmelerdeki ciddi yerleri, henüz tarih
!
objekt! inde yeteri kadar incelenerek ilim alemine mal
edilmiş de�ildir.
Bu önemli konu ve medeni gelişmelerin, yine medeni
Türk milleti ile ilgisi, öylesine ihmal edilmiş ve Türk milleti,
bu büyük kültür ve medeniyet mirasının öylesine dışında
tutulmuşturki;
Türklerin; Arap dili ve edebiyahnın gelişmesine
yaplıkarı önemli hizmetler bir yana; onlar arasından, ilmi
şahsiyeti herkes tarafından kabul edilmiş büyük
Hadis,
ve
Fıkıh
alimleri,
Arab dili ve edebiyah
Te/sir,
otoritelerinin
çıkbgı bile halA münakaşa konusu olmuştur. Bizler; kendi
tarihimizi bir elinde
"kalkan"
kahramanlar
haline
tarihi
diğer elinde
getirdiğimiz
"kılınç"
gibi,
bir
bizittı.
dışımızdaki sözde medeni dünyada, Türkün elinden o
hunhar
"kılıncı" hiç bir zaman almamış ve onun eline bizim
"kalemi" o da, vermemiştir.
vermediğimiz
Bu konunun bundan daha acı ve insanı kalıreden bir
yönü daha vardır. O da; asırlardır
haçlı zihniyeti
ve onun
her türlü saldırgan emelleri karşısında, bir kale gibi duran
"1sliim kardeşlğini" yıkmak, "Ümmet mefhumunu" dumura
"Osmanlı ls lam devletini" çökertınek ve bu geniş
cografyayı "Balkanlarda�' dahil parçalamak için "Batılı"
uğratmak,
fikir adamları tarafından ortaya konulan, özellikle Osmanlı
toprakları, Orta-Doğu ve Arap ülkelerine sunulan, üstelik
"kafa tascılığa" kadar varan "Milliyetçilik" veya
"Ulusçuluk" fikirleridir. Böylece İslAm dini, haçlı zihniyeti
6
karşısında zayıf ve Arap dünyası küçük uluscuklar haline
geldigi gibi, İslam dini ve kültür birli�inin önü kesilecek
"Böl" ve
"Buyur"a giden yolda açılmış olacakh .
Avrupa fikir bezirganlarının b u fikirleri; Orta doğu ve
"idhal malı" olarak hazırladıkları
Avrupa, hi ç bir zaman bizim
anladıgımız manada "nasyonalizm" fikrini bir ideoloji
olarak kabul ebnemiş, onu "komünizimle" eş değerde
saymış ve kenti toplumu için hiç b ir zaman kültürel bir
İslam ülkeleri için bir
şundan da belli olmuştur ki;
·
deger olarak görmemiştir.
(XIX.
"sömürge milliyetçiliği"
Arap yazarlan ve bir çok fikir
Ne varki bu inadına menfi ve
asır) yarı aydın
adamlan tarafından samimi bir coşku ile kabul edilmiş ve
kısa bir zaman sonra, dihiliye devri Arap ırkçılığını hiçte
"Arap şövenizmi"ne dönüştürülmüştür. Oysa
bunun.özünde milliyetçilik değil, Osmanlıya, Türk'e ait olan
arabnıyan bir
herşeye, kör bir inad ve taasup ugruna karşı çıkmakh. Buna
"Batılı" fikir kulüpleri tarafından
beslenen yarı aydın Araplann; Abbasllerin ilk devirlerinden
sebebte;
yapmacık
itibaren
bu
topraklarda
etkin
bir
rol
oynıyan
"Türk
Efendileri" ve "Orta Doğu misyonunu" gerçekleştiren
"Selçuklu Sultanlan" ve islamı, kıtalar arası bir cihan devleti
haline getiren "Hiidimü'l-Harameyn" olan Osmanlı
Hakan lan "na beslerlikleri "aşağılık" kompleksinden başka
bir şey degildi. Öyle ya, Emeviler ve Abbasffer gibi, iki
büyük
imparatorluk
kurmuş
olan
Osmanlı idareside
"kavm-i necib"
gelmişlerdi.
şövenist
Bu;
sindiremedikleri tarihi bir
müslüman
olarak bir
Arapların,
Araplar,
'"tebea" haline
bugün
bile
içine
""vakıa "dır.
Evet! Cahiliye devri, Arap ırkçılıgıru andıran bir
şekilde bu meseleye yak.laşa şövenist
Arap yazarlan; Türk
7
asıllı birçok İslam alimleri, Arap dili ve edebiyab ufkunda
bir
"Kütüp yıldızı"
entnik
gibi pariayıp duran bu ulu kişilerin,
kimliklerini
inkar
ebnekle
kalmamış,
onları
"Araplaşhrma"
da adeta bir yarış başlatmışlar ve bunda
büyük
muvaffakta
ölçüde
olmuşlardır.
Şövenist
Arap
yazarları; bu konuda öylesine fuzftli bir gayretkeşlik içine
girmişler ve o kadar ileri gibnişlerdirki; onlar Osmanlı
devrinin bir
"sömürgecilik devri", Arap dili ve edebiyab için
bir yıkım devri olduğunu iddia ebnişler ve böylece eşi az
görülen
bir
n
cehalet''
hayır!
"dalalet''
sergilemişletdir.
örneği
Türk asıllı ilim ve kültür adamlarını kendilerine mal
etme yarışında, azgın Arap milli şuuru karşısında, yorgun ve
bezgin
Iran milli şuuru
da hiç bir zaman Araplardan geri
kalmamış ve köklü tarihin derinliklerinden kopub gelen ve
kadim "Ariler''le "Turaniler" arasındaki tarihi rekabete
"Hayır!" Türk düşmanlığına dayanan
Iran milli şuuru,
"Turan
yüzünü Araplar gibi Türk dünyası cografyası ve
yu rdu "na çevirmiş ve gözünü bu geniş topraklarda yetişen
İslam alimleri, büyük fikir ve kültür adamları Arap dili ve
edebiyalının Türk a sı llı
"Kutup Yıldızlan"na dikmiş ve onları
İran tarih ve kültürüne mal etmek için adeta bir seferberlik
başlatmıştır.
lran milli şuuru bunda, şüphesiz büyük ölçüde
Turan Yurdunda yetişmiş Türk
başarılıda olmuştur. Bugün
asıllı bir çok ilim adamı, onların bu fuzuli gayretleri sonucu
Fars milli kültürüne mal edilmiş bulunmaktadır.
Bunlardan mesela; azgın Arap milli şuuru, büyük
Türk dalıisi
Zemahşerr nin
Araplığını iddia ederken adeta
bize göre bir deli saçmasını andıran mesela şu iddialarda
bulunmuş ve şöyle demiştir:
8
11Bir çok sebeblerden dolayı; çeşitli asırlarda yaşamış,
uzak Ulkeleri mekan tutmuş ve çeşitli kültürlere (etnik
kimlik) sahib bir çok ulu kişiler Araptır. Onlar; din, dil,
kültür, fikri eserler, tarih ve medeniyet bakımından Arapça
ile iJzdeşmişler ve hepsi, tamamen Arap olmuşlardır. O
kadarki onların bir çoğu Arap asıllı olmamalanna rağmen
etnik kiJkenlerini unutmuş, hatta hatırlasalar bile onu
mazının derinliklerinde kalmış bir hayal olarak
gönnüşlerdir. Aradan geçen bu uzun asırlar içinde Arapça
bir din, bir kültür dili olmuş ve Araplık artık onların
damarlarına işlemiştir<:> .
Bu zavallı manbga göre; bir kişinin müslüman olması,
Arapçayı bilmesi ve. eserlerini Arapça yazması, o kişinin
mutlaka 11Arap olması" için yeterli bir sebebtir. Oysa bu
kişiler, dün 11Arap olmadığı" gibi, hele hele bugün hiçte
Arap degillerdir. Onlar kendilerine kimlik olarak "Islamı"
seçmiş ve Kurani bir ifade ile "lbrahim milleti"nd en
olmuşlar ve etnik kimliklerini (mesela Türklüklerini) hiçbir
zaman unutmamışlardır.
Bu samımı mürnin ve
müslümanların, bugünlerin manbgı ve zihniyeti ile IJArap
olduklannı" iddia etmek, şövenizmden başka bir şey
olmadıgı gibi, onların manevi varlık ve etnik kimliklerine
yapılmış çok büyük bir saygısızlıkb.r. Bir insanın etnik
kimligini inkar etmesi zaten mümkün degildir.
Mamafih bu azgın Arap şövenizmi karşısında Türkler;
Orta-Çag İslam kültür ve medeniyetinde nerede ise hiç bir hak
• ei-Huti, s. 3. Prof. Dr. A.M. el Huji Mısırlıdır. Klihire On. Daru 'I-Uium
Fakaltesi ögı"etim üyelerinden biri oldugu gibi, aynı zamanda "Arap Dili
Akademisi" ninde üyesidir. Buna ra�en el ilufl; azgın Arap milli şuurunun
Türklere karşı diger Mısırlılara göre, en ılımlılarından biridir. Osmanlıya ve
müslüman Türk'e kalemle hyakaret etmek çekinmiştir. Ne varki onun büyük
Türk alimi, Zemahşer1'nin hayatı ve eserleri hakkında kaleme aldıgı müstakil
kitabı, onun bu manasız çırpınışları ile doludur. Z.K.
-
-
9
iddia edemez bir hAle gelmişlerdir. Öyle ya; Orta Çag, İslam
tarih, kültür ve medeniyetinin kurucuları, bu burçların
büyük mimarları, bu kuleleri yapan büyük mühendisler, bir
Arap dili ve edebiyah olmak üzere, Tefsir
Hadis vs. gibtİslami ilimler, Felsefe, İslam ilahiyatı, ayrıca tıp,
matematik, fizik astronomi gibi müsbet ilim kollarında yetişmiş
diger ifade ilE!, başta
ve şahsiyetlerinin gölgesi bütün islam ülkelerinin üstüne
düşmüş olan yüzlerce, binlerce
Türk alimleri
bu Arap ve
İran milli şuuru tarafından paylaşılmış ve bu büyük kültür
ve medeniyet mirasından bize hiç bir şey bırakılmamışbr.
Türk tarihçi ve ilim adamlarının çok azı müstesna;
Arap
ve
lran milli şuurunun
karşısında
sessiz
bu azgın
kalmaları
ve
"Türk yağmacılığı"
hiç
bir
iddia
da
bulunmamaları, onlarla kıyasıya bir tarih muhakemesine
girmekten kaçınmaları, bir tarih ve kültür sefaletinden başka
bir şey degildir.
Halbuki gerçek durum hiçte öyle degildir. Zira bizim
bundan önce hazırladıgımız bir çalışmamızda, İslamın erken
devirlerinden itibaren
"Moğollar Devrin"e
kadar büyük
dalgalar halinde İslam ülkeleri ve Arap şehirlerine gelen
Türkler ve onların "Arap Dili ve Edebiyatının gelişmesine
yaptıklan hizmetler" üzerinde durulmuştur. Söz konusu
çalışmamızda ortaya çıkan manzara, kitabın asıl müellifini
dahi hayretler içinde bırakmış br. Söz konusu çalışmamızda,
konu sadece
Arap Dilf. ve Edebiyatı
olarak değil, bir kültür
ve medeniyet konusu olarak ele alınmış ve bu yönde emeği
geçen Türk alimlerinin hayalı ve eserleri bir bir zikredilmiş
ve bu kültür dokusunun
"Türklük yönü"
belkide ilk defa
ortaya konulmuştur.
Bu cümleden olmak üzere; Türk asıllı Arap dili ve
edebiyalı
otoriteleri,
bilge
devlet
adamlarının
yüce
lO
hizmetleri bir kültür hareketi çerçevesinde incelenmiş,
onların sadece Arap dili ve edebiyatının gelişmesi değil,
hilafet camiasındaki Türk varlığı ve Türk kültürü
açısındanda çok büyük neticeler elde edilmiştir. Basra, daha
sonra Bağdad, bu büyük kültür hayabrun asıl merkezi olarak
ele alınmış, Basra ve Bağdad'ın kültür ve ilim hayatında
Türk alim ve bilge devlet adamlarının ilk def çok etkin bir
rolü olduğu ortaya konulmuşhır. Bu di�er taraftan;
Bağdad'ın Türk kültürü kimliğinin bütün güzelliği ile ortaya
konulması, onun Türklük yüzündeki örtünün kaldırılması
idi. Bağda d'ın bu yönü üzerinde şimdiye hiç bir şekilde
durulmamıştır. Onun zengin kültür hayatında, Türk
varlığının bütünüyle ortaya konulması hiç bir kimsenin
üstesinden gelemediği fevkalade bir başarıdır.
Diğer taraftan, madalyonun bir de öbür yönü vardır.
O da konunun; Çin Seddinden Hazar denizi kıyıları Tanrı
dağları ve Seyhun nehri yataklarından Ceyhun nehri ve
Horasan yaylalanna kadar yayılan Orta-Asya ve Turan
yurdu boyutlarıdır. Zira İslam dini; Turan yurdunda bir
hidayet fırhnası haline geldikten sonra, Arapça; "Hayır!"
Allah'ın kelamı bu yağız çehreli, yiğit insanların ikinci bir
ana dili gibi onlann gönlünü doldurmuş, bütün ırkı
mülahazaların dışında ilim, şiir, edebiyat hulasa bir coşku
dili olmuşhır.
Turan yurdunun büyük medreseleri ve onların altın
yıldızlı kubbelerinin altında, her türlü ilimin tahsil Arapça
yapıldığı gibi, yine bu sahalarda her bir asırda yüzlerce
binlerce Türk asıllı Arap dili ve edebiyatı otoritesi yetişmiş
ve bu Türk otoriteleri tarafından Arap dili, luğat, sarf, nalıiv,
fasahat ve belağat konularında yüzlerce, binlerce Arapça
kitap yazılmıştır. Bunlardan birisi de Zemahşerı"" dir ki: O
ı1
olmasaydı, Kuran'ın manası keşfedilmediği gibi Arap dili ve
edebiyatı da Turan yurdunda yetim kalırdı.
Ne hazin bir tecellidirki; Azgın Arap ve yorgun Iran
milli şuuru, Turan yurdunda bu Türk asıllı ilim adamları ve
Arap dili ve edebiyatı otoritelerinin, burada da karşısına
dikilmiş ve onların etnik kökenierini inkar ederek, Arap ve
İran milli kültürüne mal etmek için insafsız bir yarış
başlatmışlardır. Onlar bu emelleride de neylersinizki, Türk
ilim adamlarının sessiz ve teslimiyetçi tutumları sayesinde
başarılı da olmuşlardır. Azgın Arap milli şuuru, başta
Zemahşeri olmak üzere İbrahim el-Faribi ve Hammad el­
Cevheri gibi, soyu, sopu, hasebi, nesebi itibarı ile katıksız bir
Türk olan büyük dahi, Arap dili ve edebiyatı otoritelerini
bile, Araplaşbrmada herhangi bir sakınca görmemiştir.
çalışmamızda yine Moğollar devrine kadar Orta
Asya TUrklUğü ve Turan Yurdunun Arap dili ve edebiyabrun
gelişmesine yapb.�. hizmetler ele alınmış ve bu kudsi
hizmete emegi geçen Türk alimleri ve onların hizmetleri
üzerinde durulmuştur. Bu cümleden olmak üzere; azgın
Arap ve yorgun lran milli şuurunun karşısına ilk defa olgun
Türk milli şuuru ile çıkılmış, Turan yurdu ve bu geniş
cografyada yetişmiş Türk asıllı Arap dili ve edebiyah
otoritelerine kendi kültürümüz açısından yaklaşılmış ve
onlar Türk İslam 'medeniyet ve kültüründeki yerlerine
oturtulmuştur.
Bu
Konuya ilk çalışmamızda olduğu gibi, Turan
Yurdunda da bir kültür, bir edebiyat ve bir yaşayış açısından
yaklaşılmışbr. Bu büyük ve baş döndürücü gelişmelerin asıl
odagı ve bir örnek olmak üzere, geniş Turan yurdunda,
üstelik Arap ve tran'ın etnik nüfuz ve dil etkisinden inadına
12
uzak bir bölge olarak Harzem deltası seçilmiş bu defa
Bağdad'ın karşısına 11Harzem ekolü" ile çıkılmışnr.
Başta Zemahşeri olmak üzere bu ekolün, Türk asıllı
Arap dili ve edebiyan otoriteleri üzerinde durulmuş, onların
hizmetlerinin genel bir değerlendirilmesi ve ilk defa hemde
kıyasıya bi tarih muhakemesi yapılmışnr. Netice
meydandadır. Manzararun heybeti ve yüceliği karşısında,
insanların hayret ve dehşet içinde kalmamaları mümkün
değildir. Artık bundan sonra: Azgın Arap, yorgun Iran milli
şuurun karşısında dimdik ve olgun Türk milli şuuru vardır.
Herkes şunu bilmelidirki; Türkler sadece parlak
11kılınçlan" ile İslam dininin gelişme yücelmesini sağlamak
ve onu kıtalar arası bir din haline getirmekle kalmamışlar,
"kalemleri" ile de sadece Arap dili ve edebiyan değil, İslam
kültür ve medeniyetinin gelişmesine de çok büyük hizmet
ebnişler ve onu kıtalar arası bir büyük kültür ve medeniyet
haline getirdikleri gibi, İslami ilimierin her bir dalında onun
en büyük temsilcilerini yetiştirmişlerdir.
Bu çalışmamızda, bu baş döndürücü gelişmeler ve
Türkün külli medeni karakteri ele alınmış ve müslüman
Türk'ün Tanrı dağı kadar ulu ve yüce şahsiyeti ve onun Arap
dili ve edebiyatı aynasındaki yansıması bütün heybeti ile
Türk okuyucusunun önüne konulmuştur. Artık bundan sonra
her türlü takdir Türk okuyucusunundur.
Her türlü başan ve hidayet Allah'tandır.
Mayıs: 2004
KONYA
Prof. Dr. Zekeriya KİTAPÇI
İÇİNDEKİ LER
1
Sayfa No.
"'
ÖNSÖZ
IÇINDEKiLER
5
13
..........................................................................................
..... .......... ......... .. .. ... .. . ........... . ................... .. . ... ....
GİRİŞ
İslamla Gelen Yeni Rönesans Devri..
................ . ............... . . . ....
Yeni İrfan Ocakları: Medrese ve Ribatlar
. ... . ....... . ...................
21
22
23
Müslüman Türk Aydınları ve Arapça ..................................... 24
Arapça'ya Karşı Türk Şövenizmi
27
Müslüman Türk Aydınlarının Zafiyetleri
29
Türk Alimleri Arapça'nın Yeni Sevdalıları
30
Arapça Milli Değil "Rabbi'' Dil
................. . ....... ........ ...............
...... . ........... ... . ...... .............. . ..
.. . .. ... ............ ... . .......
.... .................... ... ..
ı.
ORTA ÇAG ARAB DİLİ ve EDEBiYATlNDA
HARZEM ve ZEMAHŞERI EKOLÜ
.... ......
33
............ ...... ................. ........................
34
Turan Yurdu Yeni Medeniyet Merkezleri ve Harzem
Harzem Arap Dili Ekolü
Türklüğe Giden Yolda Harzem Deltası
Harzem Türklüğünün İslami Devirleri
Harzernde Dini Hayat
.
...... ........ .. ..........................................
Harzemin Türklüğün Öz Yurdu Oluşu
Harzem'in Türk
.......... ....... .... ... .... .......
........... ... ............... . ....
Kültür
ve Medeniyetinin Merkezi
Harzem Zemahşeri Ekolü ve önemi
.
. ... .
........... ..... .......... ........
............. .
... .... . .............. .... ........ .. ...
35
38
39
41
43
45
14
I. ORTA ÇAG ARAP DİLİ ve EDEBiYATININ
.
HARZEMDEN DUYULAN YENİ SES i ZEMAHŞERI .
......
49
ZemahşerıN nın
• T""
urkl""ğ""
u u .......................................................... 49
Zemahşeri'nin Gençliği ve İlk Tahsil Yılları
.
53
Zemahşerl'nin Yeni İlim Yolculuğu
.
. . . .55
Zemahşeri ve Selçuklu Sultanları . .
.
. ..
.
56
Zemahşerl'nin İlme Yeniden Boyun Eğmesi
.
.
58
..
................. .........
.......... . . . . . . . . . .......
.... ..........
.......
...
.
...... . . .
........
.
. . . ..
...... ........ . .... .....
II. GERÇEK ARAP DİLİ VE EDEBiYATINA GİDEN
YOLDA ZEMAHŞER
61
Zemahşerf Arabistan Çöllerinde
.
..
61
Zemahşerl'nin eş-Şeceri İle Buluşması
.
, ... .. . .. ... ... 62
Zemahşeri Allahın Komşuluğuna Gidiyor . . ..
63
Zemahşerf: İlme Doymayan Adam
. . ..
65
Zemahşerl'nin Arap Dili ve Edebiyatındaki Yeri
65
Divan'ü Şiir'in Kısa Bir Değerlendirmesi
. .. .
.66
Zemahşerl'nin İçindeki Türklük Kıvılcırnları
.
68
Zemahşerl'nin Ölümü ve Sonuç
.
.
70
................................................................
.... ...... ...........................
......
.......... ..........
. ..... ..
......
.................
. . ... . ..........................
..................
............. .....
....
.....
........ ................
.................. ............... ............
II.
HARZEM ZEMAHŞERI EKOLÜNÜN
TÜRK TEMSiLCiLERİ
Arap Dili ve Edebiyatının Yeni Hizmet Öncüleri
I. ZEMAHŞERİ'NİN HALİFESİ Ebü'l-Fazl Muhammed b.
Ebi'I-Kasım Bay Çuk el-Bakkali, el-Harzemi
. 73
Hayatı ve İlk Gençlik Yılları .
. . .
.
.. 73
Muhammed b. Bay-Çuk ve Zemahşerf
.
.. ..
.74
Ebu'I-Fazı Muhammed b. Bay Çuk'un İlmi Şahsiyeti
75
.................... .
... .................. .. ..
....... ...........
....... .............
.
...
........
...........
ıs
II. ZEMAHŞERi'NİN ÇAGDAŞI Ebü'l-Kisım Muhammed
b. Aziz el-Arızi el-Harzemi
.
Arap Dili ve Edebiyabna Giden Yolda el-Arızı
el-Arızl'nin ilmi Şahsiyeti ve Zemahşerl..
.
..................... .......... . . .... ..... . .
. . ..... . .
.
. .......
.. .. ... ....
........ ................ .......
III. ZEMAHŞERİ'NİN BÜYÜK DOSTU: Ebu Ali
Muhammed b. el-Abbas b. Arslan el-Harezmi. .. .
.. .
İlk Gençlik Yılları ve İlmf Hayab . .
M. b. Arslan'ın Arap Dilindeki Yeri
...
.
... . ...
79
79
80
. 83
83
85
. ..... .. . ...
.
.
.
..... .. .... . . ..... .... .......
.
....... ..... . ...
...... .. . ..... . ....
....
IV. ZEMAHŞERİ'NİN TAKDİRİNİ KAZANAN BÜYÜK
EDİB Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. el-Abbas
b. Arslan el-Harzemi
.
.
87
Ali b. Muhammed'in Yakın Çevresi .
87
İlınin Ululuğuna Giden Yolda Ali b. Muhammed
.
89
Ali b. Muhammed ve Harzem Tarihi .
. . 91
. .. . ............
....... .... ...................... . .............
. .. ....... . . ...................... . ....
......
.........
... . . .......... ...... ..... ..... .
.. .
V. ZEMAHŞERI EKOLÜNÜN GÜÇLÜ SIMASI Ebü'l­
Hasen Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmedel-Amerini
el-Harzemi '� .
. . .
.. .. .
..... . .. . .......... . .... .... .. ........... . ...... . ...
.. .
. ... .
...........
93
Arap Dili ve Edebiyatma Giden Yolda el-Amerani. .
93
el-Ameranl'nin ilmi Şahsiyeti ve Kişiliği
.
95
el-Ameranl'nin Allah ve Peygamber Sevgisi.. .. .. ... ...... ....... ... . 96
.
........ . ...
..... ........ . ...... . ........ .
VI. ZEMAHŞERİ'NİN YERİNİ TUT AN BİLGE KİŞİ
Ebü'l-Feth Nasır b. Abdüsseyyidb. Ali ei-Mutarrazi
ei-Harzemi
Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Mutarrazi.. .
.
99
99
100
..................................................................................
.. ........
el-Mutarrazi ve Zemahşerf.. .
.
. . . ........ ..... .....
. ............ . ... ... . ........
16
VI I . HARZEM EKOLÜNÜN GÜÇLÜ TEMSi LCİSİ
Ebu Ya'kub Yusuf b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Ali
es-Sekkaki el-Harezmi
.
.
. . . . 103
es-Sekkaki, Oymacılıktan ilmin Yüce Yolculuğunda . . 103
Sekkakf'nin İlme Yönelmesi ve İlmi Şahsiyeti . . ... ...
. 104
es-Sekkakf ve Temel İlimler; Miftahu'l-Ulum .. . . . .. . 107
........ ......... . ... . . ....................... . .... . .
..... .
..
.
..
..
..
..
..
. .... .
.
... .
.
....
VI I I . HARZEM EKOLÜNÜN SEÇKi N ALİMİ el-İmam
Sadru'l-Efadıl, Ebu Muhammed el-Kasım b. el-Huseyn
b. Muhammed el-Harzemi .
. .. .
. . . . . . . 109
el-Kasım b. el-Huseyn: ilmi Hayatımn İlk Yılları .
. 1109
Harzem Ufkunda Doğan Yeni Güneş ..
. . . ..... . . 110
.. .. . .. . .. .. . ..
. ...... .
.... ..
..
...
.
. . .. ..
.. ...... .. .
. .... . ...
.
.... . .
.
.... .. .
Sadr-ı H rzem'in İlmi Şahsiyeti ............................................. lll
a
III.
ORTA ASYA TÜRK İSLAM MEDENiYETiNDE
LUCAT İLMİ ve LEKSİKOGRAFYA
iLMİNİN İLK TÜRK ÖNCÜLERİ
Dil ve Luğatın önemi
115
Türkler ve Luğat timinin Gelişmesi.
.
. . . . 117
Türk Luğat Yazarları ve Özellikleri . .
. . . .. . .
. 118
Leksikoğrafya'da el-Cevheri Ekolü . . .. . . .. . . 121
Sıhah'ın İlim Dünyasındaki Yeri . . . .
.
.
.
123
Sıhah ve Kaşgarlı Mahmud ..
.. . .
. . . . .. . . 124
Zemahşeri ve Leksikoğtafya ...................................................126
..............................................................
........ .
. ..
.. . .
. . . ..
.
.
............. ... .. . .....
. ... . ..
...
.
.. .
..
....
..... ..
..
....... ...
... . . . .. . . ..
. . . . ..... ........ ....... ......
......... . .. .... ....... .... ... . .
. ...
.
..
I . TÜRK ASI LLl BÜYÜK LUl;AT ALİMİ Ebu İbrahi m
İshak b. İbrahi m el-Farab i .. . .
.
.
.
. . 129
İshak b. İbrahim'in İlk Tahsil Hayatı
.
.
. . .. 129
İshak b. İbrahim Yemen Ellerinde ..........................................130
el-Farabi'nin İlmi Şahsiyeti ve Divanü'l-Edeb .
. . 132
Divanü'l-Edebin Yeni Değerlendirmesi .. . . . . ... . .
133
Eserin Yeniden Yayınlanması ........................... ...................... 135
.. . .
.......
. .. ..
......... . .. ... .....
..... ............. .... . .
..... . .
..
..
. .................
..
.
. . .
...
. ... .
...
.
. . ... . .
17
II. ARAP DİLİNİN EN BÜYÜK LUGAT ALİMİ Ebu Nasr
el-Firabi İsmail b. Hammadel-Cevheri . . . . .
. . 139
el-Cevheri"nin Türklüğü .. .. . . . . . . .
. .
. . 139
el-Cevheri"nin İlk Gençlik Yılları ve ilmi Hayab . .
. 141
el-Cevhed Arabistan Çöllerinde
.
. . .. .. . .
.
143
el-Cevheri ve 11Tacü'l-Luğa ve Sihahu'l-Arabiyye .. .
. . 145
el-Cevheri; Başı Göklerdeki Türk Alimi.. ..............................146
Sıhah'ın İlim Dünyasındaki Yankıları ... . .. . .
. . . . . .. 148
Sıhahu'l-Luğa'ya Yeni Bir Yaklaşım . . . ........ .. . . .. . . .149
el-Cevheri"yi Bekleyen Tatsız Ölüm Olayı .. . ... . .. . .. .. . 150
.. .
...
..
.....
. ... .. . . . .
. . . ...
..
....... ..... ·..
. . .... . . . ........
. . ... .
......... . ....
. ..
.
...
. . ..
... .. ...
. ......
...... .
. ......
..
..
....
.
.
. ... . .. . . . .. .. .
.
.
.
.
..
.. .... .
.
..
.
..
..
..
..
.
.
.
III. MAHMUD EL-KAŞGARİ ve ONUN LEKSİKOG­
RAFYA İLMİ ARAP DİLİ ve EDEBi YATlNDAKi YERİ.153
Türk'ün Tarihi Varlığının Yeni Belgelerinin Keşfi.. ............. 153
Orhan Abideleri ve Divan'ü Lüğat et-Türk .
. . . .. . .. 154
Kaşgariye Gösterilmeyen Milli İlgi.. .....................................156
.
I.
. .....
..
..
.
.. .
..
KAŞGARI TORK CiHAN HAKİMİYETİNE GiDEN
YOLDA YENİ BİR MEŞALE Mahmud
Muhammed el-Kaşgari
. ...... . .. . ..
.
. .... .. .
.
b. Hüseyin b.
.. . . . . . .
. .. . . ... ... .
.. .. .. .... . .
Türk-Arap Dili'nin Kaşgar'dan Duyulan Yeni Sesi..
...
... ... ..
. ..
... 159
.
. . . 159
..
. ...
Büyük Lügatiarın YazıldıgıTürk Bölgeleri.. ............................... 160
Kaşgan"'ninTarihi Geçmişi. .. . .
...
.
.
. 161
... .. . .. ...... . . .. ....... . ... ........ . ..........
.
. . . . . 163
Kaşgaıi'yi Yetiştiren Büyük ilim Muhiti KAŞGAR . .. . . . .. 165
Kaşgar'ın Bir ilim Merkezi Haline Gelmesi
.
. .
.166
KaşgarTürk Muhiti ve Yusuf Has H&cib
..
. .
167
Kaşgarfnin İlk Aile Egitimi
.
.
..
....
.
.
.
. . . .. .... ..... ..... ...... .. .... . . ... . .
.. ...
..........
....... ...
Kaşgari İli m Yolunda
. .... . ..
..... . . . .
. ..
... .
..
.
... .......
. ....
.... ....
.....................................................................
Kaşgaıi' deTürk Milli Şuurunun Uyanması
. .
..............
..
. . ...........
169
170
Türklügü İle Gurur DuyanTürk Alimi ....................................... 171
18
Kaşgari Hadislerinin Degerlendirilmesi..
İnsaflı Türk Edebiyatçılan Ne Diyor
.............
.
.
.
..
.. 173
.. ... .
. 176
. ... .. .. .. . .....
.
.
.... ...... ...... . ........ ...... . .. . .....
Kaşgarfye Göre Türkçe Neyi ifAde Ediyor . .. .
.. ..
.
..........
. .. .. ..
II. DİVAN'Ü LÜCAT ET-TÜRK'ÜN MEDENIYET ve
KÜLTÜR HA YATIMIZDAKİ YERİ .
..
.......
.
Divan'ın ön Hazırlık Çalışmaları
. ...
..
.
.. . ..
.
.
.. ........ . ........
Türk Dilinin Temel Kitabı "Divan"ın Yazılması ....
..
.
. ..
. .... ... .
..
.
..
Kaşgari ve Orhun Abidelerinin Yeniden Keşfı
.
..
Divanü Lugat et-Türk ve Orhan Abideleri .. . .
.
. . . . ..
. .
....
...
...... .
Kaşgarf ve Firdevsi İran ve Türk Milli Şuuru . .
...........
.
. .
. . .. . ...
.. . .....
.........
. ..
..
.
. .. .
.. .
.
......
.
... ..
..
... . ........ ....
.. . ... . ...... .....
Türk Milli Şuurunun Yapıcılıgı . . . . .. .
.
.... .
.
184
. 186
...... . .
. . .
... ..
179
179
. 181
...............
.
175
.. . . .
189
191
III. DİVAN'Ü LOCAT ET-TÜRK VE KAŞGARI'NİN
KAYNAKLARI
..............................................................................
195
Kaşgari ve Sıhahu'I-Arabiyye ....................................................... 195
Kaşgari'nin Milliyetçiliği; Yusuf Has Hdcib
Kaşgari Türk Bilgesi
. .. .... . .
.... . .
.
.
. .
Türk Yazarlannın Çelişkileri
.. . ....... .. ..
.
.. ... ......
....... ...
.
.
. ... . .
.
Sonuç ve Kaşgarf . .
..
... . . ................
.
.. . . . ..... .
..
. .
...
.
..
....... .....
..
. ....
. . . . .. 204
. . ..... ..
.........
.. .
..
..
.
. . .. .
.. ..
..
..... ..
. . ..
.. .
198
. 200
. 202
. ......
. ...... . ...... .
Divan İlk Defa Nerede ve Nasıl Yazılmıştır? . . . .
. ..................
.
. ...
. .
Kaşgarrnin Ölümü ve Eserleri . .
.
... .. .. . ....... .. ..... .....
.. ... ......... ............. ..
. . . ..... .........
IV. TÜRK DİLİNİN HA RZEMDEN DUYULA N YENİ
208
210
SESi ZEMAHŞERI'NİN LUGA T İLMİNDEKİ YERİ
213
Leksikoğrafya İlınine Giden Yolda Zemahşeri . . . . . .. . . .213
Zemahşeri ve Mukaddimetü'l-Edeb .. ...
. . . . .. . . 215
Harzemşahlar ve Harzem Türk Kültürü . . .. . .
.. . . 216
Atsız b. Muhammed ve Zemahşerl.. ...................................... 217
Mukaddimetü'l-Edeb'in Önemli Nüshaları
..
.
219
Mukaddimetü'l-Edeb'in Değerlendirilmesi.. . . . . . . . . 220
Zemahşerl'nin Kaşgari İle Mukayesesi
.... . ...
.
224
Zemahşeri ve Esasü'l-Belağa. .. . . .. .. . .
. .. . .
. . . . 225
......
.
.
.. . . . .. .
.
.
.
. .. .
.
. . ...
..
.
.
.
.
.
... .....
. ...
.
...... ..
.
.
. ..
.... .
..
.
....
. . . ....
..
....
.
..
. ..
.
.
.
.
. ...
. ..
.
..
..
. .. .... . .
. . . ..
..
........
. .....
... ...
.. .
.
.
19
V. HARZEM TÜRKÇESİNİN EN BÜYÜK DIL ve
LÜGAT ALIMi Şem süddin Muhamme d b. Kays e r-Razi227
Muhammed b. Kays er-R�zfnin Türklüğü
.. .
. 227
İlme Giden Yolda Muhammed b. Kays er-Razi ................... 228
Muhammed b. Kays Harzem Saraylarında
. .
. 22.9
Tibyanü'l-Lüğat ve Türk Dilindeki Yeri .
.
. . 232
W. Barthold ve Diğer Türk ilim Adam�arı . .
. 233
Kanglı Türkleri Harzem Yurdunda .......................................236
Niçin Kanlı Türkçesi
.
.
238
BİBLİYOGRAFYA
243
........
.
... ..... ... ..
.
.... ....... . ......... . . ..
.
.....
.
. ..... . .... . . .
....
. ... . ............. . . . .. . .
...... ........ ... .... ... .... . ... .. .
. ... ....... ... . ... .. .. . . ...
...................................................................
GİRİŞ
lsliimla Gelen Yeni Rönesans Devri:
Şu bir gerçektirki; İslam dininin Arap fetihleri ile
birlikte Orta Asya ve Turan yurduna sıçraması ve daha
sonraki devirlerde Türk boyları arasında bir hidayet fırtınası
halinde yayılması, diğer taraftan Türk yurtlarında, Arap dili
ve edebiyalının gelişmesine giden yolu açmış ve neticede
Arap dili ve Edebiyatı� kısa bir zaman sonra Orta-Asya Türk
İ slam Medeniyetinin çok önemli bir unsuru haline gelmiştir.
Buna sebebte; İslam dininin ilahi cezbesine kendilerini
kaptıran bu ilk müslüman Türkler arasında cami yaptırma ve
Kuran-ı Kerimi yüzünden okuma ve genel İslami eğitimin
şaşılacak derecede ve herkesi kucaklıyan, bir imam coşku
haline gelmesi idi. Bu bakımdan şüphesiz bütün bu hayırlı
gelişmeler sonucu, Türk yurtları, büyük şehir, kasaba ve
köyler, en ufak yerleşim birimleri, hatta İslam dininin girdiği
her yerde, bütün oba ve çadırlarda baş döndürücü bir
şekilde Kuran eğitim okullan" açılmış ve bu basit okullar
kısa zamanda bir medreseye dönüşmüştür. Bu medreseler
daha sonra büyük şehirler, eski din ve kültür merkezlerinde
birçok yönlerden büyümüş gelişmiş bir sanat harikası ve
abidesi olmanın yanı sıra bir eğitim, bir din, bir medeniyet
ve kültür merkezi haline gelmiştir.
11
Gerçekte IX. ve X. asırlar, Türk yurtları için bu manada
yani, İslam dini, Kültür ve Medeniyetinin gelişmesinde, eğer
tabir yerinde ise bir ��Rönesans Devri" olmuştur. Avrupa�run
ancak XV. ve XVI. asırlarda yaşadığı bu "Rönesans Devrini"
22
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
müslüman Türkler; belki ondan çok daha parlak bir şekilde
Turan yurdunda, tam VI asır önce yaşamaya başlamışlardır.
Babda; Avrupalılar, Hıristiyanlıgın zorba karanlıgından,
ilmin aydınlıgına koşarken, Doguda müslüman Türkler,
ilmin aydınlıgı ile Kuran ve İslAmın yüce hakikatlerine
ulaşma ve bir "Kuran, İman ve İnsan" medeniyeti kurmaya
koşuyorlardı. Gayelerinde bir tek şey vardı, O da "Fazilet"
ve bunun bütün insanlar için müşterek bir yaşayış tarzı ve
bir mücadele ve bir medeniyet haline gelmesi idi.
Yeni lrfan Ocakları: Medrese ve Ribatlar:
Bu bakımdan Baykent, Buhara, Semerkant, FArap ve
Kaşgar gibi İslAm dininin ilk ayak bastıgı tarihi Türk
şehirleri, Eski ve Orta-Çagların bu büyük din, kültür, ticAret
ve sanat merkezlerinde, daha VIII. asrın ilk yarısından
itibaren büyük "Medrese" ve "Ribatlar'' açılmış ve bu
kurumlar, mübarek bir ilim, irfa.n yuvaları olarak Hazar
denizi sahilleri, Kafkaslar, Don-Volga boylarından Çin
Seddine kadar bütün Turan yurduna yayılmıştır. İslAm
dininin ayak basbgı bütün bu şehirler, hatta kasaba ve
köylere, cami yapmak kadar, müstakil medrese ve ribatlar
yapmaya da çok büyük bir önem verilmiş ve büyük kasaba
ve şehirler birer sanat eseri olan medreselerle süsleıuniştir.
Türk yurtlarında yaptırılan bu medreseler; daha
sonraları İslAmi ilimler, İslAm kültür ve medeniyetinin kutsal
ocagı, İslAm sanatının birer muhteşem Abideleri oldugu gibi,
ribatlar da; bu egitimin ruhi yönünü ele alan bir irfan bir
"Tasavvuf' yuvası olmuşlardır. Bugün bile Orta-Asya ve
Tilran yurdunu gezenler, ilk devirlerde kurulan o muhteşem
medreselerin, bütün asırlara meydan okuyarak bugünlere
ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNIN GELİŞMESİNDE TÜRKLER
•
23
kadar gelen ve bir kartal yuvası gibi ayakta duran muhkem
ve aynı zamanda, birer sanat şaheseri olan o, heybetli
binaları gördüklerinde, hayret ve dehşet içinde kalmamaları
mümkün de�ildir. Bunlar bizim mazimizden istikbale ve
yarınlara giden yolda, bir zamanlar İslam Kültür ve
Medeniyetinin bu topraklarda bir "altın devir'' yaşadığını
gösterdiği gibi, ayrıca yarınki nesillere yine l;>öyle, köklü bir
Türk-İslam medeniyetinin kurulmasında da yeni bir ilham
.
kaynağı olacakbr.
Arapça Milli Değil "Rabbi" Dil:
Yukarda da ifade edildiği gibi bu eğitim sisteminde;
ilk önce Kuran-ı Kerimi yüzünden okuma öğretiliyordu. Bu
ise Arapça' yı ö�renrneye, bir geçiş ve bir başlangıç idi. Zira
İslam dini, bir di�er ifade ile Tefsir, Hadis, Fıkıh bi İslami
ilimleri ö�renrneye giden yol mutlaka, hem de çok iyi bir
şekilde Arapça'yı yani "Kuran" ve "Hadis" dilini
öğrenmeden geçiyordu. Bu manada ve Türklere göre "Arabf''
dil, milli manada değil, ilahi manada 11Rabbi'' bir dil, bir
"Tann dili" idi. Turan yurdu alimleri için, kavim ve
kabileleri ne olursa olsun, ana dilleri "Türkçe"nin yanısıra
Arapça"; her zaman öğrenmeleri gereken ilahi bir dil
olmuştur.
gi
11
Böyle ilahi bir yönü olması iledirki Arapça'ya "Hayır!"
Tanrı kelamına; Turan yurdunda; Karadenizin kuzey
kesimlerinden ta, Çin Seddine kadar yayılan bu geniş Türk
yurtlarında ve buralarda kurulan büyük medreselerde Arap
.dilini; edebiyat, lüğat, sarf, nahiv, bedi, beyan, fesa.hat,
belağat gibi bütün yönleri ile öğretmeye her türlü milli
taassubun dışında çok ayrı bir önem verilmiştir. Bu yöndeki
24
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
gelişmeler bunlarla da sınırlı kalmamış, daha da ileri
gitmiştir. Öyleki Arapça; bu e�itim müesseselerinde Tefsir,
Hadis, Fıkıh vs. gibi bütün İslami ilimierin okuyup
ö�etilmesinde, ortak bir ilim dili olmuş ve bu böyle bütün
Orta ve Yeni Ça�lar boyunca devam etmiştir. Öyle ya Orta­
Asya bozkırlarında yükselen bu büyük kültür ve
medeniyette; ARAPÇA "ilim" ve "düşünce", TÜRKÇE ise
llsiyasi irade" ve hakim hanedan ailelerinin" dili olacakh.
ll
Müslüman Türk Aydınları ve Arapça:
Şunu önemle kaydedelimki Türkler; Arapçayı ö�renme
ayrıca; dil, edebiyat, lu�at ve şiir olarak bu dilin gelişmesine,
di�er milletiere göre çok daha önemli hizmet etmişlerdir. O
kadarki müslüman Türk aydınları Arapça ö�renmeyi, İslam
dinini ö�renme ve güçlü müslüman olmanın bir ön şarh
olarak görmüşler, bir di�er ifade ile ona, İslam dini kadar
önem vermişlerdir. İşte Arap dili ve edebiyalının ufuk ismi
Zemahşeri (öl. 1144) ve Zemahşeri ekolünün mensupları
11Arapça"ya bu gözle bakan Türk alimleri, bunların ilk
öncüleridir.
Ne varki İslam dinini kabul eden ve onun ilahi
cezbesine kendini kaplıran Türkler, ve Türk aydınlarının;
Arapça'ya ayrı bir değer vermeleri, onu büyük bir şevkle
öğrenmeye çalışmaları ne yazık ki; Türkçe'nin büyük ölçüde
ihmal edilmesi veya, bir tarafa bırakılması gibi bir problemi
de beraberinde getirmiştir. Böylece Türkçe'nin bu ilk
devirlerden itibaren ne yazık ki, bir ilim dili olmasına doğru
giden olgunlaşma, gelişme ve tekamül yolu da
kendiliğinden kapanmış oluyordu.
ARAP DİLİ VE EDEBİYA TININ GELİŞMFSİNDE TÜRKLER
•
25
Bununla beraber müslüman Türk aydınlarının
birçogu, bu sosyal ve dini gelişmelerden inadına rahatsız
olmuşlar Arapça ve Farsçaya karşı şahlanan milli şuurun
asil bir örnegini göstererek eserlerini öz be öz, Türkçe
yazmaya kalkmışlardır. Bunların başında Balasagun'lu Yusuf
Has Hacip gelmektedir. Bu büyük Türk alimi; bilge hakim
kişi, Türk filosofu, Türk devlet gelenegini, İslam kültür ve
medeniyeti ile yağurmak ve yeni bir terkib ve muhteva ile
müslüman Türk toplumunun, müşterek irfanına sunmak
istemiş ve bu cümleden olmak üzere Kudatgu-Bilik-Kutlu­
Bilgi" adındaki ilk allagorik büyük eserini Türkçe yazmıştır
(1068). Kitap; Orta-Asya Türk İslam medeniyetinin en erken
devir ürünlerinden biri olarak kalmamış, Türk devlet
geleneğinin, tarihten günümüze bir yazılı belgesi olarak
bugünlere kadar gelmiştir.
ll
Bu konularda inadına hassas olan bir diğer Türk alimi
ise, Mahmudel Ka ş garidir (öl. 1080). Selçuklular zamanında;
(XI. asır) Türklerin İslam dünyasına lider olarak girmeleri ve
Ümmet gemisinin bir manada kaptanı olmalarından başı
göklere değereesine gururlanan bu Türk alimi; bu konularda
daha da ileri gitmiş ve güzel Türkçenin herkes, özellikle
müslüman Araplar tarafından öğrenilmesini sğlamak için
Divan-U Luğat et- Türk adındaki, eserini yazmış ve sembolik
manada devrin halifesi el-Muktedi Biemrillah'a takdim
etmiştir (1075-1094). Ona göre Hz. Peygamber bile 11Türk
-
dilini öğreniniz, çUnkU hilafet uzun süre onların elinde
kalacaktır", buyurmuşlardı. Böylece o; Türk dili tarihi
bundan da öte, yüksek Türk Kültür kültür ve medeniyetinin
kıyamete kadar göz kamaşhracak bir eserini de biziete
bırakmış oluyordu.
26
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Türkçe konusunda bu erken devirlerde milli şuuru
şaha kalkan, hele hele bazı Türk aydınlarının teslimiyetçi
durumuna isyan eden bir diğer Türk alimi ise Ahmed
Yesevi'dir (öl. 1166). İslam dininin bozkırlarda ve göçebe
Türkler arasında yayılmasını, kendi devrinde bir hidayet
cezbesi haline getiren ve Anadolunun; Türkleşmesi ve
İslamiaşması için yedi kat göklerin asıl Sahibi tarafından
hizmete 11BUYUR!" edilen bu Oğuz Türkü; Ana dili, Türkçeyi
şöyle savunmuştur:
"Anlamıyor alimler konuştuğumuz Türki ni
Ariflerden duyunca açar gönül mükini
Ayet, Hadis manası Türkçe olsa uygundur
Manasını kavrayanlar yere koyar börküni
Seyyid Ahmed yedi atana rahmet,
Fars dilin bilirde, sevip söyler Türki ni"
Bu büyük Türk ermiş ve bozkır evliyası, 11 Divan-ı
Hikmet" adındaki tasavvufi şiir kitabını Türkçe yazmış ve
Türk irfan medeniyetinin bir buket bahar çiçegi gibi, hemde
kıyamete kadar koklanmak üzere bize bırakıp gibniştir.
Gerçekte Yusuf Has H acib 'in Arapçayı ve İslami
ilimleri çok iyi bilen bir büyük devlet adamı, Bilge Kişi",
Mahmud e l- Kaşgar i ' nin bir büyük Arap dili ve edebiyah alimi
ve hele hele Ahmed Yesevinin bir büyük 11Türk
Mutasavvufu", gönül adamı ve "Tanrı Kulu" olarak bu
yöndeki gayret ve çırpıruşları ve Türkçeyi ayağa kaldırma
çabaları birazda Farsça'ya duyulan aşırı tepkinin bir
tezahürüdür. Bir diğer ifade ile Arapça'nm; TOran yurdunda
üstün, saygın, etkin ve yetkin bir dil olması, bütün haşmeti
ile uzun asırlar ve çok yakın bir tarihe kadar devam ebniştir.
Jl
ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlN IN GELİŞMESİNDE TÜRKLER
•
27
Bütün bunlar Türk
dili için bir ümidsizlik anlamına
gelmemelidir. Zira çok geçmeden Arapça ve Farsça bu
siyasi iradenin diline, bütün kapılarııu açmış, Türkçe bu
dillerden kendi mana zenginli�ini artıracak bir çok güzel
kelimeler almış ve çok engin ve zengin bir imparatorluk dili
olmuştur.
Arapça'ya Karşı Türk Şövenizmi:
Ne varki bu yöndeki sosyal ve dini gelişmelere yani
Arapça'mn; Türk yurtlarında etkin bir dil olması ve
Türkçe'nin bu gelişmeler sonucu daha zengin ve mükemmel
bir dil haline gelmesini, bugünlerin mantıgı, daha açık bir
ifade ile sömürgeci Avrupa zihniyetinin bize telkin etti�i
şövenist ırkçılık ve milliyetçilik gözü ile bakılınaması ve
milliyetçilik taassubuna kapılmamak gerekmektedir.
İşte, ça�daş bir çok söz de Türk ilim adamları ve Türk
dili bilginleri, bu konuda çok büyük bir hataya düşmüşler ve
güzel Türkçe'nin ufkunu daraltmışlardır. Zira İslam dini ile
hiç bir zaman araları iyi olmıyan, bu yozlaşmış, yobaz
insanlar; güya Arapça; bu "ilahi" ve "Rabbf'' dilden
Türkçe'nin sözüm ona asırlardır birikmiş intikamııu, en acı
bir şekilde almaya kalkışmışlar, bizim kültür ve medeniyet
çınarımızı çökertmişler ve koca bir cihan ve bir imparatorluk
dili olan Türkçeyi küçük bir "ulus" dili haline getirmişler ve
Türkçeye vurulabilecek en büyük darbeyi de vurmuşlardır.
Bunların vatanperverlikleri şüphe konusu oldu�u gibi,
Türkçeyi gerçek manada sevdikleride şüphe konusudur.
Irkçılığa, şövenizme hatta lsltimi Tilrk milliyetçiliğine karşı
olan bu renksiz kişilerin, sadece ve yalnız Ttırkçeye karşı
28
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
gösterdikleri bu aşırı ırkçılıkianna bir mana vermek te
mümkün değildir.
Ne varki ilk devirlerde Ttıran yurduna yetişmiş ve
Türk İslam medeniyeti gök kubbesinde bir Kutup yıldızı
gibi dogmuş olan bu Türk alimleri; Arapçayı her türlü milli
taassubun dışında bir kültür ve bir medeniyet dili olarak
görmüşler, güçlü bir müslüman, daha güçlü bir ilim adamı
olmanın yolunun; Arapçayı bilmeden geçtiginin farkına
varmışlar ve her zaman bunun idrakinde olmuşlardır. Bu
bakımdan Arapça'ya çok sıcak bir ilgi göstermişler Arap dili
ve edebiyatının gelişme ve genişlemesine her milletten
ziyada hizmet ebnişler ve çok dogru bir iş yapmışlardır.
Zira bu sayede; müslüman Türk'ün akli dehası \:"e ilmi
kudreti, bu büyük din (İslami İlimler), kültür ve
medeniyetin kapısını aralamış, Türk alimleri; onunla
kucaklaşmış, onunla birleşmiş bütünleşmiş ve Türkler bu
büyük kültür ve medeniyetin en büyük mimarları olmuşlar
binlerce temel eserler yazdıkları gibi, bir çok umran, irfan
eserleri yapmışlardır. Ne varki Çin Seddinden, Viyana
önlerine kadar yayılan ve bu geniş cog-tafi mekanlarda inşa
edilen umran ve irfan eserlerinin kitabeleri bile Arapça
yazılmıştır.
Ayrıca Arapça sayesinde, Türk ilim adamlarının fikir
ve görüşleri, evrensel bir mahiyet kazanmış ve insanlığın
müşterek kültür ve medeniyetinin malı olmuştur. İşte; İslam
ilahiyatında; Ebu Mansur Matiiridi, felsefe ve musikide; Farabi,
Arap şiirinde Halefü'l-Ahmer, Arap dili ve edebiyatında;
Zemahşeri, luğat ilminde; Hammad el-Cevheri, Tıb ilminde;
İbn Sina, eczacılıkta; Beyriini, matematik ve cebirde; el-
ARAP DİLİ VE EDEBİYATININ GELİŞMESİNDE TÜRKLER
•
29
Harezmi, astronomide; Ulu� Bek ve daha bir çokları bu
büyük kültür ve medeniyetin Türk asıllı ortak simalarıdır.
Eger onlar eserlerini, Arapça degilde, Türkçe yazmış
olsalardı, kendilerini İslam ve insanlıgın ortak kültür ve
medeniyetine kabul ettirmeleri ve asırlar boyu, evrensel bir
şahsiyet olmaları bugün asla mümkün olmıyacaktı.
Müslüman Türk Aydınlannın Zafiyetleri:
Bizim bu konuda haklı olarak üzerinde durmak
istedigirniz bir husus, veya madalyonun bir de öbür yönü
vardır. O da, bu dil realitesinin dışında, İslam dinini kabul
ve ona gönül veren Türk aydın ve aristokratlarının, fazla bir
dini zaruret olmadıgı halde, Türk asıllarını terketmeleri
İslami ilimierin dışında kendileri için, Arapça koyu isimler
almaları hatta Arap kabilelerine intisab etmeleri ve bazı
yapmacık Arap şecereleri ihdas etmeleridir.
O kadarki, onların bu zafiyetinden yararlanmak
isteyen uyduruk, şecere düzenleyen ensab alimleri bile
çıkmıştır. Nitekim kendi adıyla koca bir cihan imparatorluğu
kuran büyük ceddimiz Osman Gazinin bir kısım tarihçiler
tarafından, bilmem kaçıncı göbekten Hz. Ebubekir'in
soyundan geldigi ileri sürülmüş ve buna uygun bir de,
şecere, soy kütüğü hazırlanmıştır.
Bu kabil Türk aydın ve ilim adamlarının, bu manasız
tutum ve davranışları, bir kısım bedbaht gelişmelere sebeb
olmuştur. Zira onların farkına varmadan yaptıkları bu
sebebiyledirki;
davranışları
sorumsuz
Orta-Asya
Türklü�nün, bu büyük kültür ve medeniyet mirasındaki
payı, nerede ise bugün iddia edilmez bir hale gelmiştir. Zira
İslam kültür ve medeniyet semasında pariayıp duran Türk
30
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
.
asıllı bu büyük alim ve dahilerin bir ikisi müstesna, hemen
hepsi, Arap ve İran milli şuuru tarafından paylaşılmış ve
Türklere hiç bir şey kalmamışhr.
Böylece medeni Türkün elinden "kalem" ve "kitap"
alınmış, onun eline sadece "kılınç" ve "kalkan" verilmiş, bir
taraftan kendi tarihimiz bir "kahramanlar tarihi" haline
getirilirken, diger taraftan "barbar Türk"e sinsice bir zemin
hazırlanmıştır. Oysai harp zamanlarında, "kılınç-kalkan"
tutan bu güçlü eller, cihad meydanlarında at koşturan bu
gaziler, barış zamanlarında, daha büyük bir meharetle
"kalem" kullanmışlar ve "kitap" yazmışlardır. İslam dini,
bu Türkler sayesinde ve müslüman Türk'ün ayak bashgı
yeni ikliın ve cografi bölgelerde, bir büyük kültür ve
medeniyet haline gelmiş ve bunun alnına bir "Selçuklu" ve
bir "Osmanlı" olarak,
kendi özgün mühürlerini
vurmuşlardır. İşte bütün bunlar Turan yurdunda gelişen bu
büyük kültür ve medeniyetin, Orta-Asya Türklügü
açısından bugün bile izah etmede hala zorluk çektigirniz en
büyük handikaplarıdır.
Türk A limleri Arapça'nın Yeni Sevdalıla n:
Yukardai Türk dünyasının IX. ve X. asırlarda, Arap Dili
ve .Edebiyatı ve hele hele İslami ilimler açısından bir
"rönesans devrini" yaşadıgını söylemiştik. Türklerin,
Arapçaya karşı gösterdikleri bu aşırı ilgi sebebiyle Arap dili
ve edebiyatı Ttıran yurdunda tahminierin ötesinde gelişmiş,
bu sahanın her bir asırda yüzlerce, binlerce büyük otoritesi
yani, dil, lugat, şiir ve edebiyat alimleri yetiştigi gibi, yine bu
sahada, her bir asırda yüzlerce binlerce, hem de Arapça
kıymetli eserler yazılmış ve Arap dilinin yüceliği, sarf ve
ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNIN GELİŞMESİNDE TÜRKLER
•
31
nahıv, fasahat,· belagat, şiir, dil ve edebiyat bakımından
ortaya konulmuştur.
Türk ilim adamlan bununlada yetinınemişlerdir.
Onlar, Baykent, Buhara,__ Semerkant, Farab, Kaşgar ve
Harzem gibi birinci derecede önemli; Türk medeniyet ve
kültür merkezleri ve onların altın yaldızlı kubbesi altında
Arap dili ve edebiyabru en yüksek seviyede ögrendikten
sonra, onun inceliklerini çözmeye çalışmışlar, kendi
yurtlarını yuvalarını terkederek çöllere düşmüşler bir "ilim
gezgini", bundan da öte bir Arap dili şiir ve kelime avaresi
"arayıcısı" olmuşlardır. Turan yurdunun bu yeni Arap dili
önderleri, mesela "ayn" "t'' ve ''dad" "...;." harfini telaffuz
etmede çogu halde, Araplan bile geride bırakmışlardır.
Bu Türk asıllı ilim adamları; bu ilmin derinliklerine
ulaşınada öylesine büyük sıkıntı, zorluk, yokluk, eziyet ve
meşakkat çekmişlerdir ki; böylesine ilmin kara sevdalı
aşıklarının insanlık tarihinde çok az örnekleri vardır. Bu
insanların çogtı yurdunu ve yuvalarını terkederek Arabistan
çöllerinin içlerine yürümüşler, Hicaz'a gelmişler, diyar-ı
Mudar ve Rabia kabilelerine ugramışlar, Yemen' e gitmişler
"B adiye" ye Arabistan çölü ve uçsuz bucaksız Arapça
denizinin derinliklerine dalmışlardır. Bu çılgınlardan birisi
de işte, Ciru llah ez-Zema hşe ri'dir. Öyleki bir ayagı ahşab
takma olan bu Türk bilgesi, bütün bu Arap kabilelerini
dolaşmış, hatta evlenıneye dahi fırsat bulamamış, en
sonunda Araplara, Arap dilinde meydan okuyan bir Türk
alimi olmuştur.
Bu Türk alimleri buralarda; bu dilin asıl sahiplerini
bulmuşlar, onlarla görüşmüş konuşmuşlar, Kuran ve Hadiste
32
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
geçen bir kelimenin, gerçek manası ve Arap dilinin i' rab
zenginligini keşfebnek ve Arap şiirinin özüne inmek, onları
bir ll şahid" gibi kullanmak için bu çöl bedevileri ile
görüşmüş, konuşmuşlardır. Daha sonra bir ömrü dibine
gömdükleri bu ilim verilerini, İslam ve insanlıgın hizmetine,
onun kültür ve mederuyetine sunmuşlardır. Böylece; Turan
yurdunda, Arap dili ve edebiyatının başta Harzem ve Farab,
olmak üzere, Kaşgar, Buhara, Senterkant ve Şaş 11 ekolleri"
ortaya çıkmış ve bu ekallerden yüzlerce, binlerce Arap dili
ve Edebiyab otoritesi yetişmiştir.
Mamafih bu "ekoller''in her birii ayrı ve müstakil bir
araşbrma ve inceleme konusudur. Ne varki bundan sonraki
sayfalarda bir örnek olmak üzere Turan Yurdu ve özellikle
"Harzem ekolü" ve burada gelişen, bu büyük kültür ve
medeniyet ve buna emegi geçen Türk asıllı ilim adamları,
Arap dili ve edebiyatının Türk asıllı bu dev önderlerinin, bu
dil ve edebiyatın gelişmesindeki hizmetleri üzerinde duru­
lacak ve bunların genel bir degeriendirmesi yapılacakbr.
ı.
ORTA ÇAG ARAB D İL İ ve EDEB İYATINOA
HARZEM ve ZEMAHŞERİ EKOLÜ
Turan Yurdu Yeni Medeniyet Merkezleri ve Harzem;
Hemen şunu itiraf ve kabul etmeliyizki lslam dininin;
Orta-Asya ve Turan yurdunda yayılması ve bir büyük
hidayet fırtınası haline gelmesinden sonra, bu topraklarda,
birçok büyük kültür ve 11medeniyet merkezleri" oluşmuş ve
bu merkezler her yönü ile İslam dininin bu co�afyada bir
büyük kültür ve medeniyet haline gelmesinde birinci
derecede önemli ve etkili rol oynamışlardır. Bu cümleden
olmak üzere 1. Horasan; Do� Tftran Yurdu; 2 . Aşağı
Türkistan; İslami kaynaklarda Maveraü'n-Nehr, 3. Taşkent;
İslami kaynaklarda Şaş ve çevresi, 4. Farab ve Kaşgar
çevresi, 5 . Harzem ve Aral gölü deltası işte bu ilk devirlerde
oluşmuş Türk medeniyet ve kültür havzaları arasındadır.
Bu medeniyet merkezlerinden H�rasan; Doğu Turan
yurdu genel manada İsliimf ilimlerde, Aşağı Türkistan bir
diğer ifade ile Bayken, Buhara ve Semerkant üçgeni; Tefsir
Hadis ilminde, Taşkent veya Şaş çevresi; Fıkıh ve İslam
Hukukunda, Farab ve Kaşgar; bir dereceye kadar Farsça'nın
tesirinden uzak oldu� için dil ve luğat ilmi yani leksikoğrafya
da; Arapça ve Türkçe modern anlamda "Luğat Kitabı"
yazınada kendini göstermiş ve bu sahalarda binlerce Türk
asıllı islam alimi ve bu kültür ve medeniyetin devler gibi
Türk asıllı temsilcileri yetişmiştir.
34
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Turan yurdunda oluşan bu büyük kültür ve medeniyet
merkezlerinin
en
görkemlilerinden
biriside
şüphesiz
Harzem'dir . Harzemin; Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi klasik İslami
ilimierin kutsal bir yuvası olması bir yana, bu topaklarda
İslam ilahiyah, özellikle rastyanalist felsefi düşünceyi temsil
eden "Mutezile" baş döndürücü bir şekilde gelişmiş ve bu
fikir ekolünün Türk asıllı bir çok temsilcileri çıkmıştır.
Harzem Arap Dili Ekolü:
Fakat bizim için bundan daha da önemlisi Arap dili ve
edebiyatının; İslam hilafetinin çok uzak bir bölgesi olan bu
topraklarda kaydettigi, her türlü takdirin üstünde, akıl
almaz gelişmelerdir. Zira Harzem, ilk islami devirlerden
itibaren Arap dili ve edebiyatı daha açık bir ifade ile; sarf,
nayhiv, i'rab, bedi' beyan, fesahat, belağat, şiir, nazım ve nesrin
yogun bir merkezi haline gelmiş ve sanki Arap dilinin "el­
Basriyyun" veya "el-Kufiyyun" olarak bilinen parlak bir dil
ve edebiyat "ekolü" olmuştur.
Ne varki ArapLarın, 11el-Basriyyun" dedikleri "dil
karşı bizim de "el-Harzemiyyun" demek
istedi�imiz bu meşhur 11 dil ekollerinin" en büyük
temsilcileri Türk asıllı dil ve lu�at alimleridir. Nitekim Basra
"dil ekolü"nün temsilcisi "Hayır!" ilk kurucusu Halefü'l­
Ahmer _adında ��rgane li y ağız çehreİi bir Türk olduğu gibi,
Harzef1t �'dil ekolü" nün a_sıl temsilcisi, bir diğer ifade ile
"Muallim�i Ulası " da Zemahş�ri adında ki bir Türk dahisidir.
Bundan sonraki sayfalarda -oJlun imi şahsiyeti, Arap ciili ve
edebiyalındaki muhteşem.. yeri'_ hakk111da . çok daha fazla·
bilgiler verilecektir.
ekolüne"
·
Gerçekte Harzeni'in Arap dili ve edebiyatının çok
büyük ilmi bir merkez olmasında, buraların Aral deltasının
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
35
İslamiyetten ço� daha önce erken devirlerden itibaren,
Türklük dokusunun güçlü ve Orta-Asya Türklüğünün bir
sıgınma bölgesi olmasıdır. İslami devirlerde ise Harzem
deltası tamamen Türkleşmiş, İslamlaşmış, bundan da öte
Türk devleti, İslam kültür ve medeniyetinin göz kamaşbrıcı
bir merkezi haline gelmiştir. Peki bu nasıl böyle olmuştur?
Bu soruya cevap vermeden önce, Harzemin
Tilrkleşmesi, ve bir büyük Türk yurdu haline gelmesi olayı
üzerinde yeteri kadar durmamız gerekmektedir. Bu aynı
zamanda Harzem deltası ve bu geniş cografyada yetişmiş ve
zaten Türk asıllı olan bir çok İslam alimi ve Arap dili
otoritelerinin ayaklarıru Türklük zeminine basmalarında çok
büyük bir imkan ve destek sağlıyacakbr. Aksi takdirde azgın
Arap ve bezgin Fars milli şuurunun karşısına yeni bir hamle
gücü ile çıkmamız ve onların Türklüklerini savurunamız
mümkün değildir.
TUrklüge Giden Yolda Harzem Deltası:
Gerçekte Ceyhun Nehri'nin aşağı macerası, Aral
gölüne ulaşbğı geniş c oğrafi bölge, nehrin iki tarafındaki
bereketli topraklar, yani "Aral deltası" tarih ve coğrafya
literatüründe uHarzem" adıyle arulmaktadır. Aral veya
"Ceyhun deltası" Orta-Asyarun milattan sonra ve özellikle
İslami devirlerdeki kültür hayalında olduğu gibi, milattan
önceki kültür hayalında da Ön Asyadaki Mezopotamya
veya Afrikadaki Nil deltası rolüne benzer bir rol
oynamışbr< 1>. Harzem'in Tilrk Hanlannın idaresindeki
1
Z.V., Hariz.m, İA., V/1,
Zamanı, Ankara, 1 977, s . 1 O.
Togan,
s.
1 40, Taneri, A., Cellilu 'd-Din Harzemşah ve
36
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
ululuk devrine işret eden el-Mukaddesi bizlere şu bilgileri
vermektedir:
"Harzem; iklimierin en ulusudur. Büyük alimierin
çokluğu ile Un salmıştır. Orası haynn özü, ilmin vatanı,
lsltim dininin güçlü dayanağı, en sağlam koruyucu kalesi,
Hanı; haniann en hayırlısı, askerleri, ordulann en
kahramanı, fukahtilan sanki bir hükümdar gibi saygı gören
kişilerdir"<2>.
Temel
islami
kaynaklar;
Harzem
deltasının
"TUrkleşme sürecinin" milattan önce çok erken devirlerde
başladıgını, hatta bugünkü Harzem (Gurgenç) şehrinin Türk
aristokratlan tarafından kurulduğunu, beyan ebnişlerdir.
Nitekim el-Hameviden ö�rendi�imize göre; ueski devirlerde
bu çevrede hüküm süren "Şark Padişahı" veya ''Türk
Padişahı"<3) maiyyetinde bulunan 400 aristokrata kızmış ve
onlan 1 00 fersah mesafede olan Ceyhun deltası, Kat bölgesinde
sazlık bir yere sürgüne göndermiş ve oraya yerleşmelerini
istemiştir. Daha sonra bu Türk Hanı onlara acımış, 400 Türk
earlyesini onlara eş olarak gönderdiği gibi, orsını da, onlara yurt
olarak bağışlamışhr. İşte Harzem (Gürgenç) şehri de ilk defa bu
Türk aristokratlan tarafindan kurulmuştur. " el Hamevi bu
bilgileri verdikten sonra, çok daha önemli bizlere şöyle
demektedir:
"Bu bakımdan onlar tamamen TUrk çehreli olduklan
gibi, taibat ve huylanda TUrk huylandır. Onlar tabiatın
zorluklanna göğtıs geren gilçlü kuvvetli insanlardır. Onlann
burada nesilleri çoğalmış, buralan imar etmişler, evler ve
2
el-Makdisi, Ahsenil 't-Teklisim, Leiden, 1 902, s. 284 vd. Krş. el-Hamevi,
Mu 'cemli 'I-Billdan, II, s. 395.
3 el-Birtini, el-Asaru 'I-Bakıyye, nşr, C.E. Sachau, Leipzing, 1 923, s. 35.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
37
saraylar yapmışlar köyler ve şehirler kumıuşlardır.
Buralara civardan daha sonralan bir çok kimseler göçetmiş
böylece (Gurgenç) çok güzel büyük bir (Türk) şehri
olmuştur''<4>.
Her ne kadar Harzem, bir Türk şehri olarak
kurulmuşsa da, daha sonraki asırlarda burası Fars unsuru
için yogun bir yerleşim birimi olmuştur. Ne varki Harzem,
tarihi Türklük dokusunu bütün asırlar boyu, hatta İslami
deviriere kadar muhafaza etmiştir. Müslüman Araplar bu
bölgeye ayak basbkları devirlerde de durum aynı idi. Zira,
Kuteybe b. Müslim, Harzemi fethetınek üzere kardeşiz
Abdurrahman b. Müslim kamutasında büyük bir ordu
gönderdigi zaman (711) harbeden Arap askerlerinin
karşısına, yine bu Türkler çıkmış ve onlar, servet hırsı ile
gözü dönmüş Arap askerleri tarafından, çocuklara varıncaya
kadar insafsızca kılınçtan geçirilmiştir. Fetih narnma işlenen
ve yüzlerce binlerce masum, Türkün katiedilmesine sebeb
olan bu facialardan sanki gurur duyan Ka'ab el-Aşkar, Arap
şairi bu duygularını bir şiir haline getirmiş ve şöyle demiştir;
� � \J.;ı..ilt J o .)\S i.JJ.:l �
' ' .....Lıc.
4-!�i � Jt.L; �
� �_;ll .)41 ,jJ.fiij �"
I J.fi. LA � JF.jl l � ..r.ı �
Kazalı ve Fecfac önlerinde, birbirlerine sarmaş dolaş
olmuş Türk yavrularını öldürdügünüz geceleri hele bir
hahrlayınız.
4
el-Hamevi, II, s . 395,
Krş. Togan, Z.V. lA, VII, s. 240.
38
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Bu harblerde ancak büyüdükleri zaman ata binecek
çocuklar kalmışh. Onlarda bu hırçın atların sırtında bir yük
idiler<S>.
.
Harzemin Türkleşmesi; modern tarihçilerimizi de bir
hayli meşgul etınek�edir. Z.V. Togan, İslamdan önce
Harzemin çok güçlü bir Türklük dokusunun oldugunu ve
Harzemşahlar, denilen hanedan ailesinin Türk soyundan ve
Aftalitler" neslinden geldi�ini bildirmektedir<6>.
Harzem Türklüğünün Islami Devirleri:
İslam hidayet güneşinin ilahi ışıkları bu toprakları
aydınlatmasından sonra, Harzemin hem Islamiaşması hem
de . Türkleşmesi daha büyük bir sürat kazarunışhr. Seyhun
nehrinin yatakları ve diger çevrelerde yaşayan birçok Türk
boylan, bu arada Oğuzlar büyük kafileler halinde Harzem
topraklarına gelmişler ve buralara yerleşmişlerdir. Daha
sonra kendilerini İslamın ilahi cezbesine kaptıran bu oguz
Türklerinin hepsi müslüman olmuşlardır. el-Avfi bu
gelişmeleri şöyle ifade etmiştir:
"Oğuzlann büyUk bir kısmı Harzem toprağında
otururlar. Bunlann ülkelerinde Islam bayrağı dikilince hepsi
müslüman oldular. Aralarında Islam hükümleri cari oldu,
bir çok Islam eserleri meydana getirdiler"<n. "Harzem
deltasına yönelmiş ve bu Türk göçleri sonucu Harzem
bölgesinde yeni, yeni bir çok Türk şehirleri kurulmuştur<B>.
5
et-Taberi, VI, s. 47 1 , İbn A'sem el-Kfıfı, K. ei-Filtuh, Beyrut, 1 992, III, s . 1 2 L
Kitapçı, Z., Türkistan 'ın Araplar Tarafindan Fethi, İstanbul, 2000, s . 1 06.
6 Togan, Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 60.
7 eJ-Avfi, Cô.mi 'el-Hik6yat, Ayasofya, no; 3 1 67, V, 488a, Krş. Şeşen, R., isianı
Cofrafyacılarına Göre Tark/er ve Tilrk Ülkeleri, Ankara, 1985, s. 9 1 .
8 Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s . 1 96.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ
•
39
Fakat bu Türk göçlerinin esasını teşkil eden Kanglı,
Kıpçak, Oğuzlar ve diger Türk boylan, müslüman olduktan
sonra, asıl Harzem yurtlarına yönelmişlerdir. Böylece
Harzem ve yöresi IX. asırlarda tamamen Türkleşmiş,
İslamiaşmış bundan da öte cıvıl,' cıvıl, son derece müreffeh
bir Tü�k şehri haline gelmiştir. Bu gelişmelerin tabii bir
sonucu olarak bundan böyle bütün Harzemlilerin giyim ve
kuşamda (İran unsuruda dahil) Türklere benzerneye başla­
mışlardı(9).
Ünlü Arap gezgini İbn Batuta, 1933 yılında Harzemi
ziyaret et:ıniş, bu güzel Türk şehri ve onun Türklük dokusu
hakkında bizlere çok güzel bilgiler vermiştir. İbn Batuta
böylesine güzel ve kalkınınış bir Türk şehrinden
bahsederken
adeta
büyülenmiş
gibidir.
Ondan
ögt"endi�mize göre:
uHarzem; görkemli paz.arlan, geniş sokaklan, çok
süslü yapılanyle burası Türklerin en güzel kentidir. Kentte
oturaniann sayısı adeta sınırsızdır. Sokaklarda her zaman
büyük kalabalık itişir, kakışır. Gelip geçenlerin adımlan
sanki yerleri titretir. Uzaktan bu insan seli ddeta köpüren,
dalgalanan bir denizi andınyordu. Türk idareci ve Hatunlan
tarafından yazılmış çok ulu bir cami, çok büyük bir medrese,
aynca çok güzel bir hastahanesi vardı"ıo.
Harzemde Dini Hayat:
Mamafih 1slam dini; Harzem toprakları ve
Türklüğüne, yeni bir hayat gücü ve dinamizm vermiş bir
9 Barthold,
10
a.g.e., s. 1 89.
Geniş bilgi için bkz İbn Batuta, Rıh/ettl lbn Batula Dar-u Sadır, Beynıt, (?),
359 .
··�1_, �i J �i _, .t.i_;'JI � �� �J'
Krş. Bozkurt, F., Tllrk/erin Dili, Ankara 2002,
,
s.
1 65.
s.
40
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
manada onun motor gücü olmuş, böylece Arap dili ve
edebiyabna giden yolda açılmışbr. Harzem'in bu güçlü dini
yapısı el-Hamevi, el-Mukaddesi ve İbn Batuta gibi, İslam
cografyacı ve gezginlerininde dikkatini çekmiştir. Nitekim
uzun Asya Seyahatinde, Harzeme de uğrayan İbn Batuta; bu
güzel Türk şehri, orada yaşayan insanlar, onların Türk' e has
özellikleri hele hele müslüman Harzem halkının dini hayatı
hakkında her türlü takdirin üstünde, çok güzel bilgiler
vermiştir. Bu cümleden olmak üzere İbn Batuta aynen şöyle
demektedir:
t:...ı_,ij f'fil 'iJ f'j_jlp �i ı)A �� �i �.lll � � ) �"
ıı.f>A� ) rl ö)l...JI � � o.llc. �J c.4JA.ll ...) �i 'i J
"Ben bu dünyada, Harzem halkından daha güzel
ahlaklı, onlardan daha cömert ve onlardan daha çok misafir
seven başka bir kimse asla görmedim. Onların beş vakit
namazlarını cemaatle kılmalan hususunda da, hiç bir yerde
görmediğim kendilerine has çok güzel adetleri vardır.
Şöyleki;
Şehirde bulunan mescidlerin müezzinleri, her namaz
vaktinden önce ev ve işyerierini dolaşır, onlara namaz
vaktinin geldiğini ve cemaatte hazır olmalarını haber verir.
Namazda ve cemaatte bulunmayanlara imam tarafından
cemaatın huzurunda değnek vurulur. Zira bu iş için her
mescidin duvarında asılmış bir "sopa" bulunmaktadır.
Diğer taraftan namaza gelen herkes beş dinar atar. Bu
paralar camiin ihtiyaçları, garip ve kimsesiz yabancı
kişilerin yeme ve barınmalan için kullanılmaktadır.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
41
Öğrendiğime göre bu onlar arasında çok eski zamanlardan
beri devam edip gelen güzel bir adettir"<1 1 > .
Ne ilginçtirki, İbni Batuta' dan çok daha önce yaşamış
olan el-Mukaddesi de kitabında aynı gözlemleri zikretıniş
ve onu bir manada do�rulamışbr. Zira el-Makdisi'ye göre;
"Harzemde büyük alimler, edipler ve zenginler bulunur.
Ticaret ve hayratı çoktur. Hafızlann seslerinin güzelliği,
bilgileri ve tavırlan dolaysıyla onlann bir benzerleri Irak;ta
bile yoktur"(12) .
Bu arada hemen şunu itiraf edelimki Harzem; bu
müstesna durumu ve dini özellikleri sebebiyledirki; İslam
dininin Karadenizin kuzey bölgeleri, Don-Volga boyları,
Hazarlar ve Bulgar Türkleri arasında ve Kıpçak
topraklarında yayılmasında çok etkin bir rol oynamışbr.
Yine Harzem Türklüğü ve şahsiyetli Türk alimlerinin Buhara
sahalarında toplanan ve sayılan ancak yüzbinlerle ifade
edilen Selçuklu Oğuzlannın müslüman olmalarında da çok
büyük hizmet ve katkıları olmuştur(13).
Harzemin Türklüğün Öz Yurdu Oluşu:
Harzem; Büyük Selçuklu İmparatorlu�unun, sıyası
sınırları içine girdikten sonra tamamen Türkleşmiş ve siyasi
anlamda onlara ba�lı Türk valileri tarafından idare edilir
olmuştu. Daha sonraları "Harzemşahlar" adında Harzernde
çok güçlü bir Türk devleti kuracak olan bu ilk Selçuklu
valisinin adı yi�it bir Türk olan Anuş Tekin idi. Nitekim
11
İbni Batuta, Rihle, s. 359, Krş. el-Hamevi, II, s. 395.
1 2 el -Makdisi, s. 287 vd., Krş. Barthold, W., Mofol lstillisına Kadar Tllrkistan,
13
İstanbul, 1 98 1 , s. 1 88.
Kitapçı, Z., Ttlrk Boy/art Arasında Isitim Hidôyet Fırtması, Konya
333.
,
2000, s.
42
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
onun oglu Atsız, babasının yerine geçtikten sonra Selçuklu
Sultanları ve bu arada Sultan Sancar' a karşı derhal
teşebbüse geçmiş ve Harzemde, Türk kültür ve
medeniyetinin Orta-Çağlarda en büyük bir temsilcisi olmak
üzere "Türk Harzemşahlar" devletini kurmuştur (1127)(14).
Bu beyler, ne varki W. Barth old unda ifade ettigi gibi,
aslında Türk olmakla beraber eski bir İran unvanı olan
"Harzemşahlar" ünvanıru koruyorlardı. Nitekim Xl . y.yılın
sonunda bu topraklarda güçlü bir Türk devleti kurmuş olan
bu hanedan, Hanlarının hepsinin adı, (Selçukluların ilk
devirlerinde oldugu gibi) kabksız Türkçe idi(lS).
'
Ne varki Harzemde, yeni bir Türk devleti kurulduktan
sonra buraların Türklük dokusu yeı:ıi Türk göçleri ile daha
da güçlenmiş ve Harzem özbe öz bir "Ttlrk vatanı" ve
cografyası haline gelmiştir. Harzem bu şekilde bir Türk
vatanı haline geldikten sonra pek tabii olarak buralarda
Türkçe de güçlenmiş, kuvvetlenmiş ve netice itibarı ile
Farsça eski gücünü kaybetmiş ·-ve daha sonraları Türkçe
Harzem lehçesi ve Kanglı Ttlrkçesi bu topraklarda
konuşulan yegane hakim bir dil olmuştur. Bu hayırlı
gelişmeler üzerinde olumlu yorumlarda bulunan W.
Barthold şöyle demektedir:
"Ttlrkler Harz em'e gelip yerleştiklerinde; oradaki
zamanına göre yilksek olan medeniyeti benimsedikleri gibi,
bu öğrendiklerinden Islami Türk edebiyatını ilerietme
yolundan da faydalanmışlardır. Eğer Moğollardan önceki
14
ıs
Geniş bilgi için bkz. Köprülü, M. F. Harizmşahlar, İA, VII, s. 265-296.
Kafesoglu, 1., Türk Milli KU/türü, Ankara, 1 977, s. 1 29, Ayn. Mtif.
Harı.emşahlar Devleti, Ankara, 1 992, s. 38 vd. Sümer, F., Oluz.lar, Ankara,
1 972, s. 1 035, 20, 1 37-247.
Barthold, V., Dersler, s. 1 98.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
43
devrin, Türk-Harzem medeniyeti olmasa idi, Moğollar
devrinde Harzem ve genellikle Altın Orda'nın Türk
edebiyatı tarihindeki o büyük ve şimdi gittikçe açıklık
kazaninakta olan rolü ve ehemmiyetini anlamak zor
olurdu"< 16) .
Harzem'in Türk Kültür ve Medeniyetinin Merkezi;
Diğer taraftan Harzem'in İslam kültür ve medeniyeti
döneminde, bu geniş topraklarda kurulan Türk­
Harzemşahlar devletinin parlak bir başkenti olması, Türk
Han ve beyleri, hatta Türk HiUunlarının bir çok medrese, ribat
ve hastahaneler inşa etmesi, ayrıca onların; İslam alimlerine
etnik kimlik, din, mezhep ve dil farkı gözetmeden,
haddinden fazla saygı göstermeleri, onlara değer vermeleri,
her türlü ikram ve ihsanda bulunmaları, bu medeniyet ve
fikir hayabnın gelişmesinde ayrı bir dinamizm ve motor
gücü olmuştur.
Zira Harzem'in ekonomik zenginlik ve sosyal refah
yönünden inadına bolluk ve zengin bir ülke oluşu 17 Türk
Sultan ve Beyleri hatta TUr� Hatunlarının ilme ve ulemaya
son derece saygılı davranmaları, burasıru; Orta-Asya, tran,
ve Irak'ta dahil hilafet ülkelerinin dört bir yarundan kopub
gelen bir çok ilim ve fikir adamlarının bir uğrak yeri ve bir
buluşma merkezi haline getirmiştir.
Bu bakımdan Harzem; müslüman Türk Harzemşahlar
devrinde, büyük İslam kültür ve medeniyetinde, Irak' ın
Bağdadı, Suriye'nin Şamı ve Mısır' ın Kahiresi kadar Turan
Yurdunun; önemli bir Türk ilim irfan ve medeniyet merkezi
'�
''
Barthold, W., Dersler, 1 99.
�1-Hamevi,
II,
s.
395.
44
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
idi. Harzem bu saydıgımız özellikleri sebebiyle, sadece Arap
dili ve İslami ilimler degil, matematik ve cebir gibi temel fen
bilimlerinde de kendini göstermiş ve bu sahalarda dünya
çapında Türk asıllı büyük ilim adamları yetişmiştirki onlar;
Orta-Asya Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin yapı
taşlarıdır.
Bu sosyal siyasi ve dini gelişmelere paralel olarak
Harzemde, şüphesiz çok yüksek bir fikir, dil ve edebiyat
gelişmiştir. Zira, İslamda rasyonalist felsefi düşünceyi temsil
eden "Mutezili" fikirlerin çok daha fazla buralarda kabul
görmesi ve güçlü Türk alimi Zemahşeri gibi, çok güçlü bir
çok savunucular bulması da bizim bu görüşlerimize çok
güzel bir kanıt olmaktadır. Bunun bize göre bir tek sebebi
vardır. O da, Harzem Türk Sultanla n nın saraylarını her
türlü ilmi münakaşa ve akademik tarbşmaya açık bir "irfan
ekolu" haline getirmeleri idi. Nitekim es-Sekkiki bu büyük
Türk; Harzem saraylarının ilme ve ulamaya gösterdiği
muhteşem ilgiye, daha fazla dayanamamış ve kırk
yaşlarında, oymacılık mesleginin en zirvelerde old uğu bir
dönemde, herşeyini bırakarak ilme yönelmiş ve devrin en
büyük Arap dili ve edebiyah otoritelerinden biri olmuştur(..).
'
Evet, İslam ülkeleri ve Turan Yurdunun dört bir
tarafından koşup gelen ünü büyük İslam alimleri, Harzem
saraylarının alhn yaldızlı kubbesi albnda ve Türk
Sultanlarıruh yüksek huzurunda toplanıdar ve ilmin barika-ı
hakikatini keşfetmek için şimşekleri ve gök gürlemesini
andıran sesleri ile fikirlerini ortaya koyarlardı. Bu
meclislerde son derece seviyeli, edep ve ahlaki gelenekiere
•
Sekkaki, bu büyük Türk aliminin geniş bir şekilde hayatı hakkında bundan
sonraki sayfalarda bilgi verilecektir. Z.K.
...
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
45
uygun, fevkalade kıymetli müzakere ve münakaşalar
yapılırdı. W. Barthold bir çok konuda olduğu gibi bu
konuda da bizlere şu kıymetli fikirleri vermektedir:
O; uHarzemin fikri medeniyetinden bahsederken Arap
alimleri bu ülkede dini münakaşaların büyük bir edep içinde
yapıldığını ve hiç bir taassup eseri gösterilmediğini ve
konuşanlardan her birinin kendi fikirlerini savunurken kaba
kelimeler kullandığı takdirde derhal sözünün kesildiğini"
söylemektedir·.ı s>.
Harzem Zemahşeri Ekolü ve Önemi:
Ne varki bu hayırlı gelişmelerin pek tabii bir neticesi
olarak Harzernde diğer İslami ilimiere göre; Arap dili ve
edebiyatı baş döndürücü bir şekilde gelişmiş, bir büyük ilim
ve kültür dili olmuştur. O kadarki Harzem; Arap dili ve
edebiyabrun en uzak kuzey bölgesinde sanki öz yurdu
olmuş ve bu bereketli topraklarda Arap dilinin; Herkül-ü
Yunani ve Rüstem-i lranisini andıran, ilmin demir kuşağını
beline dolamış, yüzlerce binlerce Türk asıllı cihan
pehlivanları çıkmışbr. Hatta bunla�dan bazıları tek başına
bir ümmet gibi, _Arap dili ve edebiyabnı, sarf, nahiv, bedi,
beyan, Jasahat, belagatini şiir ve nesrini "tek başına" kendi
şahsında temsil etmiş ve bir büyük "ekol" olmuştur. Bundan
maksadmuz şüphesiz büyük Türk alimi Carullah ez­
Zemahşeri' dir.
,
Zemahşeri kendi devrinde, şu gök kubbenin altında
yaşamış, en büyük dil, lüğat, şiir, edebiyat, fesahat alimi ve
asrın dahisi idi. Carullah ez-Ze�ahşeri'nin, Arap dili ve
edebiyatında Tefsir, Hadis, Fıkıh vs. gibi İslami ilimierin her
18
Barthold. W., Dersler,
s.
1 96.
46
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
birinde saygın bir yeri olduğu gibi ayrıca hayab boyunca
rastyanalist felsefi bir görüşü temsil eden Mutezile
mezhebinin de en sağlam savunucularından biri olmuştur.
Onun ilim dünyasındaki bu nurdan heykeline bakan bir
Osmanlı alimi alnına kader kaleminin yazdığı şu satırları
okumuştur:
''Kaffe-i ulumda buhusus; luğat ve edeb, i'rab ve
meani, beyan ve bedi de sahib-i yed-i beyza, zühd ve
takvada, ihlas ve yakinde metanet-i meslekiye, istikameti
hasenede bir ·eşi ve benzeri olmıyan fazilet sahibi bir
kimsedir"(1 9).
Zemahşeri; İslam dünyası ve Arab dili ve
edeb iyatında rakib kabul ebneyen bu haklı şöhreti yanısıra,
bu Türk asıllı büyük ilim adamı sayesinde Harzem; Arap dili
ve edebiyatının göz kamaştıran parlak bir merkezi, aynı'
zamanda bir "ekolü" haline gelmiş ve bu ekolün pek çok
faziletli temsilcileri yetişmiştir.
Gerçekte Harzemin İslam kültür ve medeniyeti, Arap dili
ve edebiyatındaki yeri ve Carullah ez-Zemahşeri'nin bu
medeniyet burcunun en büyük mimarlarından biri olarak
yüksek şahsiyeti, bir çok ilim adamları tarafından ele alınmış
ve onun hayab ve şahsiyeti hakkında bir çok müstakil
kitaplar yazılmış ve tezler yapılmışhrıo. Ne varki, onun Arap
dili ve edebiyahuda ufukları dolduran ilmi şahsiyetine
19
Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, istanbul, 1 927, s. 1 0 1 , Zemahşeri'nin ilmi şahsiyeti
hakk ında İstanbul Daru' l-Fünun, ilahiyat Fak. Tefsir müderrislerinden mehum
Cevdet Beyin yazdı�ı bu ifadeleri okuyanlar güzel Türkçemilin bugün; beyan,
üslup ve ifade zenginligi bakımından ne hale geldigini hayret içinde görecek ve
bundan bir hayli üzüleceklerdir. Zira o mana zenginligini, bugünkü Türkçe ile
ilade etmek bir yana, Türkçe'ye çevirisi bile mümkün degildir. Z.K.
20
el·Hufi, A.M., ez.-Zemahşeri, el-Kahire, 1 977 (?), Müellif Zemahşeriyi
Araplaştırmak için elinden gelen herşeyi yapmıştır.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATl NDA YERİ
•
47
bakan ve eserlerini okuyan klasik İslam alimleri ittifakla
sanki, onun alnına nurdan harflerle yazılmış şu cümleyi
okumuşlardır;
" .c:: • • 1 ::tı
·.;. J
� ı..J Y"" �
_('ll 'i YJ••
� .JC �ı ��
.
topal (Türk) olmasa idi.
keşfedilmemiş olurdu"(ıı) .
"Eğer şu köse sakallı
Kuranın manası henüz
Zemahşeri için söylenen bu söz, Kuran-ı Kerim için
oldugu kadar, belki ondan çok daha önemli olarak Arap dili
ve edebiyatı içinde geçerli olmalıdır. Zira bu büyük Türk
alimi olmasa idi belkide Arap dili ve edebiyab Türk
yurtlarında yetim kalacakb. Fakat bize göre bundan daha da
önemlisi, Mekke Şerifi İbn Vehhase'nin, Harzem ve
Zemahşeri ve onun ilmi şahsiyetinin karşısında diz çökerek
söylemiş oldugu bir şiiridir.
Zemahşeri ile, onun Mekkeye geldigi zaman tanışan
ve bu büyük Türk aliminin ilmi, fazilet ahlakı, ibadet ve
zühdüne hayran kalan İbn Vahhase, ondan ayrılma
zamanının geldiğinde, kendisini daha fazla tutamamış ve iki
damla gözyaşı halinde şu beyitleri okumuşhır:
��� J �i J,:..... �i rjJY."
� �.l.]l ..; .J.:.� � ;_..:.:ı) J
..ı_,....ll j �� .)! J r-))Y.. .�
..ı.1ı1 .J4 U� G�
.:ı � r-'J.....:..p � i.J\Sl
ll
Harzem;
"Harzemin
k1rm1z1
4_j _>...-J
ve
gururu"�
J,....Aj
siyah
21
•
1rk1n
sayesinde
yücelik ülkesi oldu.
ez·Zemahşeri, Eslisü 'I·Belata, Beyrut, 1 965, s. 6.
Harzemin Gururu Zemahşeri nin unvanıdır. Z.K.
-
J::ı �
,j� _,_J
efendisi
bir
bolluk
ve
ve
48
•
ZEKERİYA KİT APÇI
Bugün Mekke ehlinin Carullah Mahmud'tan art1k
ayr1�acağ1
1ç1n
ağlamaktan
göz
p1narlar1
kurum uştur.
Eğer bir kisiye ilminin yüceliği sebebiyle tap1lm1s
olsaydi, bu büyük islam alimi ilah olurdu"122l.
Zemahşeri; yukarıda da ifade edildi�i gibi, Arap dili
ve edebiyatma olan bu yüksek hakimiyeti, onun; dil, edebiyat,
sarf, nahıv, fasah ve belağat yönünden inceliklerini beyan eden
eserleri sayesinde Harzem "el-Basriyyun" veya "el­
Kufiyyun" gibi bir dil ve edebiyat "ekolü" haline gelmiş ve
bu "ekolün" Türk asıllı daha kendi devrinde pek çok
temsilcileri çıkmıştır. Bunların başında ise Zemahşeri
gelmektedir.
İşte bundan sonraki sayfalarda Harzem, "Zemahşeri
Ekolü"nün kurucusu olarak Zemahşeri, onun yetiştirdiği
veya onun izinden giden Türk asıllı büyük alimler, bir diğer
ifade ile Arap dili ve edebiyatının dev mimarları üzerinde
durulacak ve onların ilmi şahsiyetlerinin çök ciddi bir
degeriendirmesi yapılacaktır.
22
Cevdet Bey, a.g.e.,
s.
1 02.
ı.
ORTA ÇAG ARAP D İLİ ve EDEB iYATININ
HARZEMDEN DUYULAN YEN İ SES i ZEMAHŞERİ
Ebu-I-Kasım, Carullah Muhammed b. Ömer
b. Ahmed Ez-Zemahşeri; (dog. ıo75 - öl. 1144)
ı..i �)ı �i � ..JA&- � -l � ...ıs ı .J4- �Wl �i
Zemahşeri'nin Türklüğü:
Ebul-Kasım Carullah ez-Zemahşeri; Arap dili ve
edebiyabnın, bütün asırlar boyu kabul edilmiş en büyük
mimarı, Kaşgari' den sonra, Tü�k dili hakkında geniş bilgiler
veren bu büyük ilim, din ve kültür adamı, Harzem' e bağlı,
özbe öz bir Türk ve İslam muhti olan Zemahşer kasabasında
dünyaya gelmiş (1075) ve kendi isminden ziyade doğduğu
bu kasahaya nisbetle "Zemahşen'Y' lakabıyla arulmışhr(l>.
İslam Coğrafyaciları Zemahşeri' nin etrafı yüksek sur
ve derin hendeklerle çevrili bir kasaba olduğunu demir
kapılardan girildiğini, şehrin ortasından büyük bir caddenin
geçtiğini ve çarşı içinde çok güzel bir cami bulunduğunu,
Harzem'in mamur, müreffeh bir beldesi olduğunu
bildirmişlerdir(2).
1
Yüce, N. lA, Zemahşert md. XHI. s. S I O, .ez-Zemahşeri, Rabtu 'I-Ebrar, tah. S.
Nalmi, Kum (Irak) 1 4 1 0, I, s. S. İbn imad el-Hanbeli, Şezerat, IV, s . 1 1 9, ei ­
Hamevi, Mu 'cemü 'I- OdebiJ, nşr. M. Hüseyn, el-Kahire, 1 937, XIX, s. 1 26.
2 el-Mukaddesi, AhseniJ 't- Teklisim, s. 289, ei-Hamevi, Mu 'cemü 'I-Büldan, III , s .
1 47.
50
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
Her nekadar Arap ve İran milli şuuru, onun
Türldügünü vurgulamaktan çekinmişler ve onu Türklük
camiasının dışına çekmişlerse de mesela S. Niimi, A. M. el­
Hfifi<3) ve diger Arap yazarları gibi<4> Zemahşeri'nin
Türklügünden hiç kimsenin en ufak bir şüphesi
olmamalıdır. Kaşgari gibi; Zemahşeri'ninde Türklügünün
en büyük delili onun; Harzem Türk lehçesini bir ana dili olarak
en mükemmel bir şekilde bilmesi, bundan · da öte; Harzem Türk
dilinde Mukaddimetü'l-Edeb adında mükemmel bir luğat kitabı
yazması, Zemahşer kasabasında dünyaya gelmesi, Harzem Türk
Şahlan, özellikle Atsız'ın, en sami dostu ve kendi vatanına candan
bağlı olmasıdır.
Zira, o devirlerde Arap ve İran asıllı kimselerin Türk
dilini bir dereceye kadar bilseler bile, onların Harzem
lehçesinde böylesine ayrıntılı tam ve mükemmel bir lügat
kitabı yazmaları zaten mümkün degildir.
Bununla beraber Zemahşeri; Osmanlı Türk alimleri
tarafından Türklügü en yüksek seviyede dile getirilmiş en
şanslı Arap diline tefsir alimlerimizden biridir. Nitekim
onun; Arap dili ve Tefsir ilmindeki yerini izah eden Tefsir
Müderrislerinden Cevdet Bey; bu Türk alimini göklere
çıkarmış, onun Türklügü ile başı göklere degercesine gurur
duymuş ve bir gönül coşkusu halinde şöyle demiştir:
uKaffe-i ulumda, bu husus luğat ve edebte sahib-i yedi
beyzadan alltime Zemahşeri; hıddet-i lisan sayesinde alem-i
fazilette öyle harikalar ibda' iderdiki kendisi !RKAN TÜRK
olduğu halde Araplardan daha güzel 11Makame" ler, hitabeler
3
4
el-Hufi, A.M. ez-Zenuıhşeri, el-Kahire, 1 977, s. 3.
ez-Zemahşeri, a.g.e., (önsöz), I, s . 7.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
51
tahrir eylerdi. Hatta Mekke-i Mükerremedeki ''Cebel-i Ebi
Kubeys" Uzerine çıkıp (hac mevsiminde) bütün kabail-i
Araba karşı şöyle derdi:
"Aba ve ecdadınızın lisanını benden a lınız!"<S)
Yine son devir Osmanlı alimlerinden Erzurumlu Ö. N.
Bilmen; kendi ulu ataları arasından, böylesine yüce bir ilim
dahisinin çıkmasından başı göklere de�ercesine Zemahşeri
ile gurur duymuş, onun Türklü�ü ve yüksek şahsiyeti ile
ilgili geniş geniş açıklamalarda bulunmuşturki bunlar, bizim
medeniyetimizinde temel taşlarıdır. Bu faziletli Türk alimi
aynen şöyle demektedir:
"Malumdurki mtlslümanlığın tulfliyle, bir çok
:
milletler birden bire tenevvür etmiş, ilim ve irfan sahasında
büyük muvaffakiyetler göstermiş, aralanndan ne büyük
muhaddisler, fakihler, edipler yetişmiştir. Işte Asya
kıtasının en eski ve medeni sakinlerinden olup, kadim
çaglardan beri yüksek varlıklar göstenniş olan Türklerde,
kendi ulvi, şehametli, fıtratlanna pek uygun olan Din-i
Islamı kabul edince, pek büyük muvaffakiyetler göstermeye
ve bu din-i mubine pek mühim hizmetler etmeye
başlamışlardı.
Işte böyle bi-nazir muvaffakiyetlere mazhar olan
Türk zekasının en milkemmel milmessillerinden biride
Zemahşen"'dir. Bu zatın ilmindeki vüsat, yazılanndaki
belağat, üslubundaki azamet ve Jikrindeki metanet, her türlü
takdirin üsttlndedir. Binden aley Zemahşeri, Islam uleması
5
Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, İstanbul, 1 927, s . I O 1 .
52
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
arasında kendisine ebedi ve pek şaşalı bir mevki temin
etmiştir'' <6>
.
Zemahşeri'nin Türk olduğunu söyleyen ve bununla
gurur duyan değerli edebiyatçılarımızdan birisi de merhum
N.S. Banarlı' dır. Bu mümtaz Türk edebiyat otoritesine göre;
"Zemahşerf bir Türk fi.limidir. Ne varki eserlerini Arapça yazdığı
için, Arap dili ve edebiyahnın malı olmasına rağmen o Türk
kültürünün de kendisi ile haklı olarak övünç duyduğu bir ilim,
sanat ve iman adamıdır"<7>.
Zemahşerrnin Türklüğünü savunanlar arasında C.
<
Huart B> ve M.Ş. Günaltay da bulunmaktadır<9>. Değerli Türk
tarihçisi T.V. Togan, eserlerinin bir çok yerinde
Zemahşeri'den "meşhur Harzem Türk alimi" diyerek
bahsetmiş ve ondan ayrı bir gurur duymuştur< ıo). Ne yazıkki
bütün bu gerçekiere rağmen şu çelişkiye bakınızki,
Türkiyede yayınlanan İA.ne, hem de çok geniş bir şekilde
Zemahşerf maddesini yazan N. Yüce, onun değil Türklüğünü
savunmak, Türk olma ihtimalini bile dile getirmekten
çekinmiş ve bu yönde yapılan ciddi açıklamaları
görmemezlikten gelmiştir<ı ı>. Bir başka ilim adamı, H.D.
Yıldız; Feth b. Hakan adındaki bir ulu Türk devlet adamını;
DİA'ya yazdığı makalesinde "Fars" asıllı olduğunu
söylemiştir<12>. Bundan daha acısı bir başka rürk dahisi
Kaşgarlı Mahmud ise; İA.ne bile alınrnamışbr.
Bilmen, Ö. Nasuhi, Tefsir Tarihi, Ankara, 1 955, s. 287-288.
Istanbul, 1 97 1 , I, s. 260.
8 Huart, C., Arap ve Arap Dilinde islam Edebiyatı, İstanbul, 1 944, s. 1 85 .
9 Günaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 20.
10
Togan, Z.V., Tarihte Usul, İstanbul, 1 98 1 , s. 66.
11
Yüce, N., İA, Zemahşerf md. XIIl, s. 509-5 1 4.
12
Yıldız, H.D., Feth b. Hakan el-Farisi, DİA, XII, s. 452-453 .
6
7
Banarh, N.S., Ttırk Edebiyatı Tarihi,
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
53
Türk ilim adamlarının, kendi kültür ve medeni­
yetlerinin böylesine yüce mimariarına sahip çıkınamaları,
onları müdafaa edecek cesaret-i medeniyeye sahip
olmamaları ve onları; Arap ve İran milli şuurunun insafına
bırakmaları bu gerçekten de anlaşılması ve izah edilmesi zor
bir keyfiyettir. Aksi takdirde bu büyük kültür ve
medeniyetteki miras payımızı kim taksim edecektir.
Zemahşeri'nin Gençliği ve llk Tahsil Yılları:
Zemahşerf, İslami gelenekiere ocaktan baglı, son derece
asil ve şerefli bir aileye mensuptur. Babası; ilim, ahlak ve
fazilet sahibi, ibadete düşkün, son derece müttaki bir kimse,
Zemahşer kasabasının uimamı" idi<13>. Her ne kadar onun;
yarınlarından habersiz ve alın yazısını okumaktan aciz olan
babası, bu küçük Türk gencinin, küçük bir sanatkar ve bir
terzi olmasını istemişse de O; babasının karşısına bir ateş
pare-i zeka olarak dikilmiş ve okumak istediğini söylemiştir.
Böylece ilmin engin ve zengin dünyasına giden o şerefli yolu
da, bu Türk gencine açılmış oluyordu<t4).
İlk tahsiline Harzem'in o çevrelerde çok ünlü
medreselerinde başlamışbr . Zemahşeri' nin yetişmesinde ilk
emegi geçen hocalarından birisi Ebu Mudar Mahmud b.
Cerir b. ed-Dabbi'dir (öl. 1 1 13)(15>. Bu büyük Harzem
aliminden .Arap dili ve edebiyatı derslerini aldığı gibi, yine
ondan, o devirlerin en güçlü Kelami mezheplerden biri ve
İslamcia rastyonalist düşünce ve felsefesinin ekolü olan
"Mutezile" nin esaslarını ögrenmiş, bundan böyle hayatı
13 el-Havfi, A.M. ez-Zemahşeri, el-Kahire (T.siz), s. 35, ez-Zemahşeri, I, s. 7.
14
15
Ahmed İshak Efendi, Aksa 'J-Erebfi Tercümeti Mukaddimetü 'I-Edeb, İstanbul,
1 3 1 3, 1, s. 299.
ez-Zemahşeri, I, s. 8.
54
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
boyunca Mutezili" görüşlerin en etkin, en samimi, buna
rağmen en dindar savunucularından biri olmuş, ilim ve
felsefede ona yeni boyutlar kazandırmışbr< 16>.
11
Harzem bu yeni ilim yolcusunun susuzlugtınu
giderememişti. O bu defa ünü cihanı tutan ve bir nevi
uluslararası 11 Oniversite" niteliğindeki Buhara medreselerine
intisab etmiştir. Zira o devirlerde Buhara; es-Seilibi'nin de
kaydettigi gibi;
� �i t-� FJ , 0ı...ıJ1ı .:ıı _;i �
� 4.li ro� �J �1 � � lf..j,l
,;;ill,Jı �J , �, ����
11 ._;A.lll �� F.JAJ ' �.J'ıı
.va )ıı
��uıuıugun yuvası, mülkün Ka'besi, zamanın
dahilerinin toplandığı, yeryüzünün ediplerinin buluştuğu ve
asnn yüce lllimierin bir araya geldiği bir ilim merkezi
idr ( 17)_ 11 Ayrıca Buhara yine bu büyük alimin dediği gibi;
"ilim arayan IJğrencilerin Kabesi, dünya ediplerinin ufukta
parladığı yıldız idi"(1B) .
İşte Zemahşeri burada, şömeti dünyayı dolduran Türk
ve diğer müslüman alimlerinden bütün İslami ilimleri
yutarcasına okumuş ve en sonunda Orta-Asya Türk-İslam
Medeniyeti, Arap dili ve edebiyab burcunun en büyük
mimarlarından biri olmuştur(19).
Arbk asıl bundan sonradırki şöhreti dünyaları
dolduran bu Türk bilgesine; "Fahr-i Harzem-Harzem
Diyannın kendisiyle iftihar ettiği kişi" ünvanı verilmiş ve
16
el-Hamevi, XIX, s. 216, Yüce, N., İA., XIII, s. 509.
es-SeAiibi, Yetimet/J 'd-Dehr, Dımışk, 1 300, IV, s. 33.
1 1 es-SeAlibi, IV, s. 49.
19 İbn Hallikan, Vefeyat, IV, s. 255.
17
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
55
daha ziyade, Allah ve Rasülüne sonsuz bağlılığı, sevgisi ve
muhabbeti sebebiyle de "Carullah-Allahın Komşusu" ünvanı
ile anılmışbr. el-Hamevi onun ilmi şahsiyetinin temel
taşlarını şöyle sıralamış ve üst üste şöyle koymuştur:
j..Ail\ 1� �1 �� J y.l':JIJ ;w!IJ �\J �\ ._} t:..�) ı:_;l.5."
" . ....illiı. r.r
uır.hü..
���
ı ·�
,
� '·.
-�- .. ...,.· � �
.
.
ı.,rY-�
(' .,...
''O; Tefsir, nahiv, Arap dili ve edebiyatında önder,
ilmi geniş, fazileti büyük, bir çok ilimde ihtisas sahibi bir
kimse idi. Aynı zamanda Mutezile mezhebinden ve onun en
iyi savunuculanndan biri idi"<ıo).
Zemahşeri'nin Yeni llim Yolculuğu:
Zemahşeri'nin şimdi, Harzem Türkçesi ana dili yani
Türk halkı ve aristokratlada konuşma dili, Arapça; onun ilmi
şahsiyetini ortaya koyma ve bir başka ifade ile ilmi varlığını
Muhammed Ümmeti ve bu günlerin tabiri ile insanlığın
müşterek kültürüne mal etme, Farsça ise; çevresindeki
İran'lılarla konuşma dili idi. Böylece o, tam bir "filolog"
olmuştu.
Bununla beraber Buhara medreselerinde tanışbğı, ders
aldığı değerli hoca ve okuduğu ilimler onun gözünde ve
gönlünde yeni ufuklar açb. Arap dili ve edebiyabnı bütün
incelikleri ile öğrenme aşkı onun gözünde büyüdü,
gönlünde sönmez bir ateş haline geldi. Arbk bundan sonra
o; bizim yeni tabirimizle, o devirlerde yetişmiş bir çok Türk
asıllı ilim adamı gibi, kara sevdalı bir 11 ilim gezgini"
yorulmak, dinrnek bilmeyen bir 11Arap dili aşığı" idi. O,
şimdi, biricik sevgilisi "Arapça" ile evlenmişti. Kafasında ve
20
el-Hamevi, XIX,
s.
1 46.
56
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
gönlünde güzel bir kızla evlenmek, mal-mülk edinmek ve
tatlı bir hayat yaşamak gibi bir şey yoktu. Hayab boyunca
ilim aşkı Allah ve Rasülü'nün sevgisi ile yaşamış ve ömrü
Arapça sevgilisinin peşinde ve onu yakalamak için
geçmiştir. O kadarki bu ilmi seyahatlerinin birinde bir kar
fırbnasına yakalanmış, ayaklarından biri dondu� için
kesilmiş yani "a'rac topal kalmış" ve koca bir ömür boyu tahta
ayakla dolaşmak mecburiyeünde kalmışbr(21).
İşte böylesine yüce bir gayenin peşine takılan
Zemahşeri; yurdunu yuvasını terketmiş, İslam kültür ve
medeniyetinin beşiği, büyük alim ve edipterin uğrak yeri,
aynı zamanda Selçuklulann siyasi ve idari başkenti olan
Bağdad'a gelmiştir(22). Gerçekte XI. ve XII. asırlar, Selçuklu
Sultanlarının, Muhammed Ümmeti ve İslam dünyasının
mukadderahna hakim olduğu altın devirlerdi. Türk akıncı
ruhunun yeni temsilcisi ve Türkün bir cihan hakimiyetine
giden yolda u Kızıl Elma" idealinin gerçek sahibi olan Sultan
Melikşah'ın efsanevi şahsiyeti İslam dünyasında bir bayrak
halinde dalgalarup duruyordu(23).
Zemahşeri ve Selçuklu Sultanlan:
Diğer taraftan Zemahşeri'nin ilmi şöhretinin dalgCJ,
dalga yayıldığı bu olgunluk yılları; ülkesindeki ilmi ve edebi
faaliyetleri ölesiye teşvik ve himaye etmiş olan Sultan Mel ik
Şah (öl. 1092) ile onun alim, bilge veziri, Nizamü'l-Mülk'ün
(öl. 1092) en parlak zamanlarına rastlamaktadır. Bu
Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 286, el-Hamevi, XIX, s. 2 1 6, es-Süyuti, Buğyetü 'l- Vuat,
s. 388.
İbn Hallikan, IV, s. 255, el-Hamevi, XIX, s. 1 26.
2 3 Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Ahhasi Hilafetinde Selçuklu Hatunları ve
Türk Sultan/arı, Konya, 1 995, s. 1 79 vd.
21
22
ORTA AS'fA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATl NDA YERİ
•
57
bakımdan bu büyük Türk alimi, başta Nizamü'l�Mülk
olmak üzere, Sultan Melikşah ve daha sonra oğlu
Mehmedin kapısını çalmış, onlar hakkında 11 Divan " ında
övgü ya�dıran kasideler söylemiş, zamandan acı, acı
şikayetlerde bulunmuş ve şerefli bir göreve getirilmesini
istemiştir(24). Ne varki Zemahşeri koyu bir "Mutezili" olduğu
için onlardan fazla yüz bulamamış ve bundan büyük ölçüde
üzüntü duymuştur. Türk asıllı bu büyük ilim adarnma
böylece ve büyük ölçüde haksızlık yapılmış oldu.
Ayrıca Selçuklu Sultanı Melikşah; "Sünniliği" bir
devlet politikası haline getiren bu büyük hükümdar; "Şi,ilik"
ve "Batınilili ğin kılınçla değil, fikri manada belini kırmak
istemiş ve bunun için de Sünni doktrinini yaymak için bir
çok "Nizarniye Medreselerili açhrmışhr. Hilafet ülkeleri başta
Bağda d olmak üzere, Batınflik11 ve " Şiiliğin" ağırlıklı olduğu
şehirlerde kurulan 11 S ü n n i Nizarniye Medreseleri" bir manada,
Doğu İslam dünyası ve Türkler sayesinde, ilim, kültür ve
medeniyet meşalesinin yeni parladığı mutlu günlerdi.
ll
Eğer bu tedbirler vaktinde ve yerinde alınmamış
olsaydı, Şiilik, Batınflik, GuZat-ı şia gibi yıkıcı mezhepler çok
daha güçlü bir hale gelecek ve Sünnili�i kendi bölgelerinden
sürüp çıkaracaklardı. Selçuklu Sultanları ve onların almış
oldukları köklü tedbirler sayesinde başta Bağdad olmak
üzere diğer bir çok şehirler Şiiliğin tasallurundan
kurtarılmış, Sünni doktirinin fikri manada karşısına dikilen
ve çok tehlikeli boyutlara varan bu kabil yıkıcı cereyanlara
Bahnilik ve Gulat-ı Şia'ya, bundan da öte bu fikirlerin
militan ve ilmi temsilcilerine, ilmi manada, yani kılınçla
24
ez-Zemahşeri, Divan, Süleymaniye Kt. no; 330,
s.
636.
58
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
degil, kalemle en büyük darbe vurulmuş ve "Ehl-i Sünnet
Mezhebi" yeniden ayaga kaldırılmışbr<2S).
Bu bile Selçuklular'ın "Hayır!" bütün Türklerin ne
kadar medeni, kılınç kadar kaleme de önem verdikleri,
onların İslam kültür ve medeniyetindeki yeri, Arap dili ve
edebiyatının gelişmesine ne kadar önemli ve büyük
hizmetler yapmış olduklarının çok önemli bir delili
olmalıdır. Zira Nizarniye medreselerinde egitim ve öğretim
Arapça veriliyordu. Arap dili ve edebiyalı bütünüyle, çok
önemli derslerden biri idi.
Zemahşerl'nin llme Yeniden Boyun Eğmesi:
Bağdad Nizarniye Medresesi; diğer bir çok şahsiyetli
ilim adamlarının Bagdad' a
gelmeleri ve burada
toplanınalarma sebep olmuştur. Çünkü onlar bu medresede
ders veriyorlardı. Şu Türk Aliminin asAleti, ilme olan sevgisi
Arap dili ve edebiyabna olan aşkına bakınızki; ilmi
şöhretinin adeta deli rüzgarlar gibi islam ülkelerinde estiği
bir devir ve ilmi itibarının en yüksek ve zirvelerde olduğu
bir dönemde bile, bunu, çok güzel bir fırsat olarak bilmiş,
Bağdad ve bu medresenin en büyük hocalarından yeni yeni
ilmi dersler almışbr. O, bu hususta ilmi şahsiyetini ön plana
geçirmedigi gibi, ayrıca bunu, bir enAniyet meselesi de
yapmamışbr.
Zemahşeri bu cümleden olmak üzere, bu medresenin
_
büyük hocalarından Ali b. Muzaffer en-Nisiburi (öl. 1100),
ıs
Nizarniye medreseleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Turan, 0., Türk
Cihan Hakimiyeti Mejktlresi Tarihi, I, s. 1 75, Köymen, M.A., Büyük
Selçuklu İmparatorlufu Tarihi, Ankara, 1 992, lll, s. 356-357, Kafeso�lu, i.,
Nizam/ı '1-Millk, lA, IX, s. 332, Talas, Asad, La Madrasa Nizamiye et son
Histoire, Paris, 1 939, Kitapçı, Z., Yeni ls18m Tarihi ve Türkler, l, s. 1 05 .
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
59
Ebu Nasr el-Isbahini ve Şeyhu'l-İ sU.m Ebft Mansur el­
Cevalıki gibi şahsiyetli hocalardan Tefsir, Hadis, Fıkıh
dersleri ve özellikle Ebft Saadet İbn Şeceri (öl. 1148) den
nahiv ve edebiyat dersleri okumuştur(26).
Devrin büyük hocalarından aldıgı bu ilimleri, kendi
akli dehası, yarabcı gücü, saglam muhakemesi ve güçlü
manhgı ile birleştirmiş ve bu yeni şahsiyeti ile Turan Yurdu
ve İslAm dünyasına öylesine parlak bir güneş olarak
dog-muşturki onun parlak nurundan gözleri kamaşanlar ona
çoktandır hak etmiş oldugu "Fahr-i Harzem; Harzem'in
Gururıl' ünvanını vermişlerdir<27). Artık o bundan sonra
kıyamete kadar bu ünvanla ve hayırla yad edilecekti. Asıl
bundan sonra O; "Hiddet-i zeka, vusat-i kariha, cevdet-i
beyan, metanet-i ifade, talakat-ı lisanı sayesinde bu alem-i
fazilette öyle harikalar ibda ederdiki, kendisi ırkan TÜRK
olduğu halde bir Araptan daha güzel makameler, risaleler,
şiirler tahrir ve inşa eylerdi"<ıs>.
el-Hamevi kitabında onun; kalbinin derinliklerinden
kopup gelen ve bir ilAhi nağme olarak Arap dili ve
edebiyatma geçmiş bu şiirlerinden bir çog-unu zikretmiştir.
Bunların birinde, bu iman adamı, gerçek mümin, Cenab-ı
Hakkın kapısını bir düa, bir sıgınma niyetiyle çalmış ve
şöyle yakarmışbr:
.)� y-al4 j_,l}l ..r �
�J �ı..ı � �
"·
· Ji �
i�
. . �
�
i.j �ı
�
..
el-Hamevi, XIX, s. 1 27.
Yücel, N., lA.
28 A. Cevdet Bey, a.g.e., s. 1 0 1 .
26
27
�
60
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
uşüpheler arttı, anlaşmazlıklar çoğaldı, her toplum
doğru yolda, kurtuluşu kendi (mezhebinde) görür
oldu.
Benim ise Allahtan başka sığınacak bir kapım
kalmadı, bir de Ahmed ve Aliye (Ehl-e Beyte) olan
sevgimdir.
Bir köpek bile A_shab-ı Kehfe olan sevgisi ile kurtuldu.
Ben nasıl olurda Al-i Mustafayı sevenlere karşı
ge lirim "<29) .
Zemahşeri, İslami ilimierin her bir dalında çok güçlü
bir "ilim ehli' olduğu gibi, inadına kuvvetli bir "iman
adamı" idi. İman zevkini bir yaşayış olarak tatmış, çok yüce
bir kimse bir "gönül adamı" idi. Allah sevgisi ve Peygamber
aşkı, onun gönlünde ummanların ortasından kopub gelen
azgın dalgalar gibi, bir heyecan bir fırtına idi. Fırsat
buldukça hac ibadetini yerine getirmek için defalarca kutsal
beldelere koşmuş, Hz. Peygamber' e kavuşmak ve Allah (c.c.)
ile buluşmak istemiştir. O, hayalında belli bir yaş ve kemal
devrenise ulaşlıktan sonra, bu yüce duygular, kendini daha
fazla hisseilirmiş ve kurhıluşu Ka'benin kuyhı köşesine
sığınmakta bulmuşhı. Arbk bundan sonra o; Allah ( c.c. )' a
komşu 9lacak ve "Cıirullah-Allahın Komşu" olma gibi yüce
bir unvanla anılacakb. Ama bütün bu manevi zevklere
rağmen, ilimden kopmıyacakb. İşte bundan sonraki
sayfalarda onun hayatının bu ilaru ve renkli yönü
aralanacakbr.
29
ei-Hamevl, XIX,
s.
1 29.
II.
GERÇEK ARAP DİLİ VE EDEBiYATINA
GiDEN YOLDA ZEMAHŞER
Zemahşeri Arabistan Çöllerinde:
Zemahşeri 1118 yılında yakalandıgı şiddetli bir
hastalıktan sonra hac için Mekke'ye geldi. Mekke Şerifi Ebu'l­
Hasan, Ali b. Hamza b. Vahhas (öl. 1155) tarafından çok iyi
bir şekilde karşılandı. Bu iki dostun, . uzun bir hasret \ e
firaktan sonra, adeta birbirine kavuşması, kucaklaşması idi.
Her ikisi de bu kavuşmalarının şerefine şiirler söylemişler
dostluklarını bir edebiyat parılbsı haline getirmişlerdir(!).
O; Mekkede bulunduğu sırada 11Badiye"ye açıldı ve
uçsuz bucaksız Arapça u mmanz na daldı. Çölde aylarca
dolaşb. Çeşitli kabilelere ugradı, onların dili, şiirleri, örf,
adetleri hakkında bilgiler topladı. yeni yeni şiir ve kasideler
ezberledi. O şimdi, gerçek manada ve bir Araptan daha çok
Arap diline hakim olmuştu. Arap dilinin bütün inceliklerini
kavramış, yüzlerce, binlerce kelime ve ll Şevahid" kabilinden
yüzlerce, binlerce şiir, beyt ve kaside toplamış h.
ll
"
Şimdi O; Kuran-ı Kerim ve Hadislerde geçen bir
kelimenin çeşitli manalarını izah etmede ve bir anda, badiye
Arapçasından 11 Şahid" olarak bir çok kelime, şiir ve beyt
söyleyebiliyordu. Bir yabancı, bir Türk olmasna rağmen
Arap dili ve onun inceliklerini, arbk şu gök kubbenin albnda
bu takma ayagı ile dolaşan muhteşem ve heybetli Türkten
daha fazla, daha iyi bilen bir kimse yoktu. Bu bakımdan o;
zaman, zaman Arap dili adına yapılan ilmi yanlışlıkları
1
ez-Zemahşeri, Divan, 47a-48b.
62
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
görünce hiddete kapılır ve Mekke'ye hakim Ebu Kubeys
tepesine çıkarak herkese meydan okur ve Araplar hitaben
şöyle derdi:
"Ey Araplar gelinizi Babalannızın dedelerinizin
dinini benden '(bir Türkten) öğreniniz".
Zemahşeri'nin eş-Şeceri lle Buluşması:
Zemahşeri her Türk gibi, vatanperver bir insandı. O,
Mekke'den Harzeme gihnek üzere tekrar yola çıktı, bu arada
Şam'a ugtadı. Şam askeri valisi, Selçuklu devlet adamı, aslen
Kara-Hanlı aristokratlarından Böri<•> b. Tu� Tekin (öl. 1132)
haçlılara meydan okuyan büyük kahramanla görüştü<2>.
Burada da uMutezili" oldu�u için umduğunu bulamadı, pek
tabii olarak Harzem'e döndü.
·
Fakat onun gönlü ve kalbi kutsal beldelerde idi. Allah
ve Rasülünün hasretine dayanamaz bir hale geldi. Tekrar
kutsal beldelere, Mekkeye dogru ulu bir sefere, yani hac
yolculu�una başladı. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan
sonra takma ayagı ile Bağdad'a geldi. Devrin büyük
alimlerinden Hibetullah b. eş-Şeceri, şöhreti İslam
dünyasını sarsan bu Türk alimini ziyaret ehnek istedi.
Şöyleki; Onun odasına girdi�inde; eş-Şeceri; onun edebi,
ahlakı, erkanı, yüksek fazileti ve ilmi karşısında hayretler
içinde kalmış ve a�zından farkına varmadan şu beyitler
dökülmüştü:
..>PJI �� .lJI .l � �i �
..;� \.SI J .li ı.- �� ��i
..
�� 045)1 �� t..... �tS"
u- LA .ılıi.J � �1 �
' Böri; Eski Türkçede kurt demektir.
Böri b. TuA Tekin için bkz. lbnü'I-Esir, el-Kamil, X, s. 667, Sohernheim, M.,
BiJri, İA, ll, s. 740.
2
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
63
"Uçan kuşlar bana Ahmed b. Divad hakkında çok iyi
haberler getiriyorlardı.
En sonunda onunla karşılaştım. Hayır! Kulaklarımla
duyduklarım, gözlerimle gördüğümden hiçte güzel
değilmiş".
Büyük Türk alimi eş-Şeceri'ye
kendine yakışır
öylesine yüce bir iltifatla cevap vermiştirki, orada
bulunanlar bu Türk §.!iminin, dehası ve konuşmasına şaşırıp
kalmışlardı. Zira, Zemahşeri bir "Makame"; yani
konuşmayı, bir musiki ritm ve bir şiir şekline getiren bir
üslupla, ona hitab etmiş, onu övmüş ve bir yere geldiginde:
..m� �( 'i! �1 j� ��.J .,J �.J �.) JS ! Jı=..ll �j 4"
.
" . �J l..ıı �_,i
"Ey Zeyde'l-Hayl!" Bana övülen her kimseyi, bu övgünün
alhnda buldum. Yalnız sen müstesna. Çünkü ben seni, bana
övdüklerinin çok daha üstünde buldum" demiş onun hakkında
düa ve senada bulunmuştum(3) demiştir.
O mecliste bulunanlar hayret içinde kalmışlardı. Zira
bu sözler Hz. Peygamberin sözleri idi. Zeyd el-Hayl; Hz.
Peygamberin huzuruna girince Hz. Peygamber, diz üstü
oturmuş ve şehadet parmagmı ona yöneltmiş ve çok yüksek
bir sesle ona böyle hitab etmişti. Zemahşeri'ye göre eş­
Şeceri, Peygamberin övgüsüne mazhar, Sahabe kadar yüce
bir kimse idi.
Zemahşeri Allahın Komşuluğuna Gidiyor:
O, Bağdad' ta daha fazla kalmadı. Bir an önce kutsal
beldelere ulaşmak, Allah ve Rasülüne kavuşmak, onların
3 el-Hamevi, XIX,
s.
1 28.
64
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
civarına yerleşmek ve manevi misafir olmak istiyordu.
Kendisi gurbet ellerinde, onlardan çok uzaklarda kalmışb.
Bu hasret onun kalbini bir kor gibi yakıp tutuşturuyordu.
Daha fazla dayanarnadı ve ller-Raiye" adındaki kasidesini,
hasretnamesini yazdı. Bu kaside değil, onun Allah ve Rasülü
için döktü�ü göz yaşları idi. O bir yerinde bu hasretini şöyle
dile getiriyordu .
.»\+.! �J 0--ıı �} ..ılıU
,. �\.i.lı � o _;.i..l.. JS �
�l..hJi .:_p ,:;Lw;jy,ı �Lı w�"
o� J � ..ılı ı-:,;ıy.. � "
Eğer bir insan vatanından başka bir yere göç edecekse
onun için Allahın (evi Kabe) göç edeceği en güzel
yerdir.
Allahın civannda olmak bana yeter, yalnız Onunla
olayım. Işte bu şerefterin en yücesidir"(4).
Zemahşeri uzun ve çileli bir yolculuktan sonra
Mekke'ye geldi. Yüce Allah'a komşu oldu. Hiç bir ziyaretçi
kabul ebnedi. Sadece ve yalnız bir ulu Mevla ile beraber
olmak, onunla yaşamak, ona sığınmak istiyordu. Bu
bakımdan insanlar ona 11 Allah'ın yakın komşusu" anlamına
"Carullah" ünvanını vermişlerdi. Buna ragmen Mekke eşrafı
alim ve uluları, bu Türkistanlı alimi gurup gurup ziyarete
geliyorlardı. Burada bulunduğu sırada bir ilahi kaynaktan
gelen ilim ve feyzin bereketi ile pek meşhur tefsiini, yani "el­
Keşşaft" yazmışbrki, bu konu üzerinde daha sonraki bir
bölümde çok daha ayrınblı bir şekilde durulacakbr(S>.
4
5
ez-Zemahşeri,
Divan/i 'l-Edep,
el-Hamevi, XIX, 2 1 9.
s.
42a.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
65
Zemahşeri: llme D oymayan Adam:
O tekrar yurduna dönmek istiyordu. Harzem'e
dönerken Bağdad'a ugradı. Fahr-i Harzem diye arnlan bu ilim
adamını herkes, büyük ilim ve devlet adamları, samimi bir
coşku ve sonsuz bir sevgi ile karşılamışlardır. Burada bir
taraftan talebe-i uluma ders verirken diğer yandan, Ebu
Mansur el-Cevaliki (öl. 1145) gibi şöhretli alimierin
derslerine devam etmiş 66 yaşında (yani ölümünden üç sene
önce) yeni bir "icazet" daha(•) almışhr(6>.
Zemahşeri'nin ilme olan aşkı, onu ögrenmeye olan
şevki ve düşkünlüğüne bakınızki; o böyle yeni bir "icazet"
aldığı yıllarda ilmi uromanları andırdığı gibi, şöhreti ise
dünyaları doldurmuş bulunuyordu. Fahr-i Harzem, asrın
bütün ilimlerini şahsında toplayan ve temsil eden biricik
insandı. Üstelik ilim öğrenmek için çıktığı bir seferde kara
httulmuş, donan bir ayışığı, dayanılmaz acılar verdiği için
kesilmiş, böylece ölünceye kadar takma bir ayakla yürümeye
mahkum olmuştu(7). Böylece, bu Türk ilim adamı ilim
öğrenmenin yaşı olmadığını isabet etmiş oluyordu. Zira O;
11 İlmi beşikten mezara kadar tahsil ediniz! " diyen bir yüce
Peygamberden emir almıştı.
Zemahşeri'nin Arap Dili ve Edebiyatındaki Yeri:
Bu büyük Türk aliminin; hayatının bunca yokluk ve
sıkıntı içinde geçmesi, çoğu halde yurdundan yuvasından
uzak gurbet ellerinde yaşaması, bir ayagının takma olması,
işte bunlar onun ilmin feyzine giden yolda karşısına bir Çin
Seddi gibi çıkmıştır.
İcazet; otantik ilmi diploma.
Yücel, A., İA, XIII, s. 5 1 0.
7 el-Hamevi, XIX, s. 127.
•
6
66
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Zemahşeri bütün bu zorluklara ragmen ilimden
kopmamış, hazarda ve seferde, her zaman ve her yerde, yeni
bir aşk ve şevkle kalemini eline almış ve albnışa yakın eser
yazmışbr. Mesela bunlar arasından "el-Keşşaf' adındaki
büyük tefsirini, hac için geldigi Mekke' de, bunca sıkınb ve
meşguliyet içinde, hemde iki senede yazmışbrki bu, bir
insan için akıllara durgunluk veren bir çılgınlıkbr .
Zira Zemahşeri'nin sadece uel-Keşşaf'ırun kaynak
çalışması bile, bir ilim adamı için, üstelik bugünkü
imkanlada iki üç senede mümkün degildir. Bunu ancak
Zemahşeri gibi ve ilmi uromanları andıran ve ilmi şöhreti
dünyaları dolduran bir Türk dehası .Yapabilirdi. Onun bu
eserlerinin çogu hacimli, büyük, cildieri aşan kitaplardırki
bunları, çok uzun bir ömre sıgdırmak bile mümkün değildir.
Zemahşeri bunlar içinde daha ziyade Tefsir ve hele
hele Arap dili ve edebiyab şiir, lugat, fesahyat ve bela�ata
a�rlık vermiş ve bu eserler "Doğu" dan "Batı"ya bütün İslam
ve ilim dünyasına yayılmış ve hemen her devirde sıcak bir
ilgi görmüştür. Aradan asırlar geçtigi halde onun eserlerinin
bir çogtı, bu gün bile yeniden basılmakta ve ilim aleminin
istifadesine
sunulmaktadır.
Bunlar
Zemahşeri'nin
güncelligini ve ilim alemindeki şerefli yerini, hala korudugu
görülmektedir.
Divan'ü Şiir'in Kısa Bir Değerlendinnesi:
Fakat bizim burada asıl üzerinde durmak istedi�imiz
onurt Arap dili, şiir ve edebiyabnda müstesna bir yeri olan
büyük eseri ve "Divan'ü Şiir'' adındaki meşhur şiir
koleksiyonudur. Z aten Zemahşeri, Şair yarablışlı bir kimse,
coşku dolu bir. alimidir.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
67
O ilk gençlik yıllarından itibaren Arapça şiirler ·
söylemeye başlamış, bu konuda bir yerlere gelmiş bir
çoklarını övmüş, bir çokları için mersiyeler yazmış, gazeller
söylemiş kendi iç dünyasını ifade etmeye çalışmış ve
dolayısıyla bir büyük Arap edibi ve şairi olmuştur. Onun
hayabnın sonuna kadar yazdı�ı bu şiirler, daha sonra
uDivan'ü Şiir'' adıyle toplanmış ve çok hacimli bir şiir kitabı
olmuştur. Divan bir manada, Zemahşeri'nin alın yazısı,
çilekeş hayab.nın fotograf kareleri ve solan yapraklarıdır.
Ne varki bu salan yapraklar ve küller arasında onun
hiç sönmemiş Türklük kıvılcımları, uHayır!" ateşleri
bulunmaktadır. Bundan maksadımız onun varlığını ve iç
dünyasını kaplayan destani "Türk güzeli" imajıdır. Onun
gönlü saraylarında Türk güzelleri dolaşmaktadır. Gönül
kapıları Arap ve İranlılara degil, çekik gözlü degirmi yüzlü,
her zaman taze bakışlı Türk güzellerine açıktır.
Zemahşeri'nin sevgide aşkta, hülasa her şeyde, Türk
güzellerini üstün tutması, onun o devirlerde henüz adı
konulmamış Türk milliyetçiliği Arap dilberi Sa'deye hitab
ederken bu milli coşkusunu, şöyle dile getirmektedir:
i . · L: .11 .• . . . I L-: \,.QJ
. .:.. Ji '
� �
ı.JA � �
�1 W.O \.S...?-:ı ..lıiJ ��
" _>.lS � �U......:. 4-J.l.JI ;_,.j )
ji 'ii"
�� ı.J:ı:U4 Li�l Li�
� e_,&;.. � b� �_, �
•. L
.·
�J ı.JA
l:J \,.Q , �.la..J
"':('
"Ey insanlar! Sa'deye söyleyinizi Bizi o sevindirmez.
lri ve geniş gözler bize çekici de değildir,
Zira bizim gönlümüzü, çekik gözlü (Türk dilberleri)
esir almışlardır. Zaten Allah aşkına onlardan kim
kurtulur.
68
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Onlann bakışlan nazlıdır, fakat çok sitem ederler,
zaten dünyada kedersiz, tatlı bir hayat ne
mümkün "(8).
Zemahşeri'nin Içindeki Türklük Kıvılcımlan:
Mamafih Zemahşeri'nin Türk güzelleri hakkında
söylediği bu gazeller, mecazi ve manevi feryadlarıdır. Zira
onun kendi vatanından uzak, Arap diyariarında yazdığı bu
şiir ve gazeller; bir vatan hasreti yanısıra, millet ve
memleketine bağlı, kendi halkına düşkün, onlarla ne kadar
yüce bir gurur duyduğunu ifade etmekten başka bir şey
değildir. Bu ise bir başka ifade ile millet ve milliyetine ne
kadar bağlı, Türklüğü ile adeta gurur duyduğunu
göstermektedir.
Türk asıllı bu büyük alim Zemahşeri'nin dil, edebiyat,
luğat, belağat, fesahat, tefsir, kelam gibi İslami ilimlerde
zirvelere ulaşbğı ve şöhretinin ufukları aşbğı asırlar, diğer
taraftan ünü cihanı dolduran Selçuklu Türk Sultanlarırun,
İslam kültür ve medeniyetini zirvelere taşıdığı, İslam
dünyasının Yemenden-Harzem'e, Nil önlerinden-Kaşgar'a
kadar, en mutlu devirlerini yaşadığı asırlardır.
Bu bakımdan Zemahşeri'nin içindeki Türklük
kıvılcımlan onu Selçuklu Türk Sultanlarının kucağına
itmiştir<9>. Bu bakımdan o; Alp-Arslan (455-465), onun oğlu
8
9
İbn Hallikan, VefeyatfJ 'I-A 'yan, V, s. ı 82, Zemahşeri'nin Divanında Türkler ve
Türk gUzelleri ile ilgili daha bir çok şiirler vardır. Bunların bazılan, diğer bir
çok Arapça metinler gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarında,Diyanet İşleri Başkanlığı
yapmış, gayretli kişi, değerli insan Şerifettin Yaltkaya tarafından Türkçeye
çevrilmiş ve milli kUitürUmUze kazandırılmıştır. Onun bu şiirleri için bkz. Atsız
Mecmuası, İstanbul, ı 932, sy. 1 5, Ayrıca Türkiyat Mecmuası, V, İstanbul,
ı 936.
el-Havfı, A. Muhammed, ez-Zemahşert, Daru'l-Kutub, Mısır (?), s. ı ı ,
Divlinli 'z-Zemahşert, s . 97, s . 87.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
69
Sultan Melikşah<1o>, (465-485)
Mahmud (485-487),
Berkiyiruk (487-497), gibi ünü cihanı dolduran Türk
Sultanlan<ı ı > ve bu arada büyük Selçuklu veziri Nizamü'l­
M ülk<I2) için kasideler yazmış, onları göklere çıkarmış ve
onların yanında haklı olarak itibarlı, şerefli, sözü dinlenir
saygı deger bir kimse olmasını ve Nizarniye Medreselerinde
görev verilmesini istemiştir�
Ne varki onu çekemiyenler koyu bir "Sünni" olan
Selçuklu Sultaniarına karşı, "Mutezfle" silahını kullanmışlar
ve koyu bir "Mut�zilf'' olan Zemahşeri ile Selçuklu
Sultanlarının arasını açmışlardır. Hele hele onun Sultan
Sancar için yazdıgı bir kasidesi vardırki onun hala Türkçeye
kazandırılmamış olması tam bir talihsizliktir< n>. Hemen
şunu ifade edelimki onun Selçuklu Türk Sultanları, Harzem
Türk Şahları, Suriye Türk beyleri ile ilişkileri tam bir
araşbrma konusud ur.
Zemahşeri'nin, şiir dünyasının Sultanı oldugunu
ortaya koyan bu divanının yanı sıra, onun Arap dili ve
edebiyatı özellikle Arapça grameri ile pek çok eserleri
vardır. Bunlardan; el-Mufassal, el-Enmuzec, Şerh-u Ebyat-ı
Kitab-ı
Sibeveyh,
Nevabıgil'l-Kelim,
Rabiu'l-Ebrar,
Etvaku'z-Zeheb, onun bu sahada yazdıgı en önemli eserleri
arasındadır< 14>.
Bunların
yanısıra
Zemahşeri'nin
en
büyük
özelliklerinden birisi de devrin · önde gelen Leksikoğrafya
ei-Havfi, a.g.e., s. 40.
el-Havfi, a.g.e., s. ı ı, 1 2, 13.
1 2 el-Havfi, a.g.e., s. 36, 37, Divanu 'z-Zemahşer1, s. 95.
13 ei-Havfı, a.g,e., s. 40, 4 1 , Divanü 'z-Zemahşer1, s. 86.
14 Zemahşerinin eserleri hakkında geniş bilgi için bkz. Zemahşeri, Rabfu '1-Ebrar,
Giriş, I, s. 1 9-30, ei-Havfi, A. Muhammed, a.g.e., s. 56-63, Yücel, N. , İA, XIII,
s. 1 1 , el-Hamevi, XIX, s. 1 33.
10
11
70
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
otoritelerinden biri .olması ve bu sahada çok kıymetli eserler
yazmasıdır. Bir Iugat alimi olarak Zemahşerrnin Türk dili,
Türk tarihi ve kültürü içinde ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Onun bu yönde gösterdiği deha ve eseriefi hakkında,
bundan sonraki sayfalarda ve Leksikoğrafya ilminin Türk
öncüleri arasında, çok daha ayrınblı bilgiler verilecektir.
Zemahşeri'nin Ölümil ve Sonuç:
Zemahşeri; yukarda da ifade edildiği gibi, koyu bir
ilim gezgini ve sonsuz bir Arap dili aşı� idi. Bu büyük ilim
adamının ömrü; bir ızdırab ve çile yumağı olmuş, ünü
dünyaları doldurduğu devirlerde bile, maddi sıkınblar
çekmiştir. Bütün bunlara rağmen, üstelik bir ayağı takma
olduğu halde, ilimden kopmamış, kısa bir ömre koca bir ilmi
sığdırnuş ve şaşılacak kadar çok eserler vermiştir. Bu yoğun
ilmi hayab yüzünden evlenıneye dahi fırsat bulamamıştır.
Bu büyük ilim irfan iman adamı, kendi devrinin Arap
dili ve edebiyab güneşi; ömrünün olgunluk devrinde ve 69
yaşında bir daha doğmamak üzere kendi vatanı Harzem'de
batnuş ve bu dünyada 11Allahın Komşu" olarak yaşayan bu
ulu kişi, gerçek Allah komşuluğu". için gerçek bir sefere, yani
son yolculuğuna çıkmışbr (öl. 1144). Kabri, bir rivayete göre
Zemahşer, diğer bir rivayete göre ise, eski bir hükümet
merkezi olan Cücaniye yanı Harzemdedir. Değerli İslam
gezgini İbn i Batuta kabrini ziyaret ettiğini ve üzerinde
kubbeli bir türbesi oldugunu söylemektedirOs>.
11
15
Geniş bilgi için bkz. el-Hamevl, XIX, s. 2 1 2, İbn HaJlikan, IV, s . 250, Banarlı,
N.S., a.g.e., I, s. 262, Yüce, N., İA, XIII, s. el-Kıftı, lbahiJ 'r-Ruat, lll, s. 268,
İbn Kesir, el-Bidliye, XIII, s. 2 19, İbn Batuta, Rıh/ettl ibn Batuta, s. 360.
Il.
HARZEM ZEMAHŞERİ EKOLÜNÜN
TÜRK TEMSiLCi LERİ
Arap Dili ve Edebiyatının Yeni Hizmet Öncüleri
Gerçekte Harzem, daha İslamın ilk devirlerinden
itibaren Arap dili ve edebiyahrun Basra ve Kufeyi aratınıyan
en parlak kültür merkezlerinden biri olmuştur. Harzemin bu
şekilde ve kısa zamanda Arap dili ve edebiyatının en büyük
merkezlerinden biri olmasında başta Fahr-i Harzem
Zemahşeri olmak üzere, onun yüce mesle�ni tutan ve
yolunu devam ettiren Türk ilim adamlarının çok büyük
hizmetleri olmuştur.
·
Zemahşeri, bilindigi gibi, kendi sahasında ve asrında
tek başına bir ilim, bir fikir, bir felsefe (kelami, mütezili
manada) adamı, hülasa; bir büyük kültür ve medeniyet
temsilcisi idi. Bütün bunların ötesinde Arap dili ve
edebiyatında gösterdigi ilmi gayret ve çalışmalar ve bu
sahada yetiştirdigi ve birbirinden farklı bir çok ögrencileri
"Hayır!" her biri ayrı bir kıyınet olan ilim adamları
sayesinde bir "ekol" haline gelmiştir. O; Arap dili ve
edebiyatında, Türk'ün akli dehasının bir temsilcisi ve
müslüman Türk'ün Herkül-ü Yünani veya Rüstem-i Iranisi
idi.
Tilran Yurdu ve Harzem diyarında ayaga kalkmış,
onun gök kubbesinde bir güneş gibi dogmuştur. Bu ilim
güneşinin nurundan Harzem ve Tilran yurdundaki bir çok
Türk alimi yararianmış ve Zemahşeri'nin ilmi çevresini
72
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
kuşatan altın zincirin ilk halkalarını oluşturmuşlardır.
Zemahşeri ekolünün, önde gelen bu ilim adamları arasında
Arap dili ve edebiyatının canlı belgesi" sayılan Türk asıllı
Bay Çuk el-Bakkali (öl. 1139), kendi asrının en faziletli
adamı en "değerli · lügat alimi" Aziz el-Arızi (öl. 1127), en
"ytıce Arap edibi ve Şairi" olan Arslan b. Muhammed (öl.
1139), onun oglu Arap dilinin büyük "katib ve nesir'' yazarı
Ali b. Muhammed ve ayrıca "Arap dili ve edebiyahnın
bütün inceliklerini bilen Ahmed el-Amarani'nin (öl. 1164)
ayrı bir yeri vardır.
ll
Yine Zemahşeri güneşinin etrafında dönen seyyareler
arasında "Arap dili, sarf ve nahiv ilmi" nin en seçkin
simalarından el-Mutarrizi'nin (öl. 1213) ayrı bir yeri vardır.
Harzem Arap dili ve edebiyatı ekolünün en parlak
temsilcilerinden birisi ise es-Sekkaki' dir. Oymacılık
sanatının en zirvelerinde bulunduğu, devlet ve hükümet
erkanı nezdinde itibarının en yüksek olduğu bir dönemde,
herşeyini bırakarak ilmin yüceliği ve onun Ka'be-i irfanına
yönelen bu şerefli Türk alimi; Zemahşeri'den sonra Arap dil
ve edebiyatında şöhreti Tilran yurdunu ayağa kaldırmışbr.
Hele hele "Arap dilinde yücelerin en önde geleni" diye arnlan
el-Kasım el-Harzemi, (öl . 1230?) büyük tabakat alimi el­
Hamevi'nin bile saygı gösterınede adeta üzerinde titrediği
bir ilim adamıdır.
İşte bundan sonraki sayfalarda bu zincirin altın
halkaları, bir diğer ifade ile; onun ilmi hayatında ayrı bir yeri
o.Ian bu Türk Bilge kişileri, Arap dil ve edebiyatı otoriteleri
üzerinde durulacak ve bu büyük kültür ve medeniyetin asıl
yapı taşları hakkında geniş bilgiler verilecektir.
ı.
ZEMAHŞERİ'NİN HALİFES İ
Ebü'l-Fazl Muhammed b. Ebi'I-Kasım Bay Çuk
el-Bakkali, el-Harzemi: (do�. 1098 - öl. 1166)
ırj)_p.ll ı)�l �y:-. �4 �\.ili ..,ri iY. � ��
�i
Hayatı ve lik Gençlik Yıllan:
Muhammed b. Bay Çuk veya Cuf; Harzem-Zemahşerf
ekolünün Arap dili ve edebiyatı sahasında kendini. isbat
ebniş, Türk asıllı en büyük dil ve edebiyat Alimlerinden
biridir. Bu asırlarda İslam ve Türklüğün en muhkem kalesi ve
bir büyük kültür merkezi olan, Harzem'de ayağa kalkmış
ilmi kemAlatı, ahlAk ve fazileti, Arap dili ve edebiyatındaki
üstün gücü sayesindeki şöhreti, Turan yurdunda bir fırtına
gibi esmiş en büyük Türk Alimlerinden biridir.
Asrın dAhisi Zemahşeri'den ilim ve feyz almış, Arap
dili ve edebiyalında çok büyük bir varlık göstermiş ve kısa
zamanda onun çevresindeki Türk ilim zincirinin en önemli
altın halkalarından biri hAline gelmiştir.
Bu faziletli Türk Aliminin babasının asıl adı
kaynaklarda Bay Çuk veya Cuf olarak zikredilmektedir.
Gerçekte bu isim, Türk İslAm tarihinde bizim karşımıza çok
daha önceki devirler ve 835 li yıllarda bir Türk ve İslAm
kahramanı olarak çıkmaktadır. O da Ferganeli Cuf b.
Yaltekin dir İbn HallikAndan öğrendiğimize göre; el­
Mu'tasım' a FergAne Türklerinden bir grup gelmiş ve ona
'
.
74
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
ısrarla harblerde çok büyük kahramanlıklar gösteren Cuf ve
arkadaşlarından bahsetmişlerdir. Bunun üzerine el­
Mu'tasım, Bağdad'tan Ferganeye derhal özel bir ulak
göndererek onu, kendi s_arayına davet etmiş, ona çok büyük
izzet ve ikramlarda bulunmuştur. el-Mu'tasım daha da ileri
gitmiş ona Samarrada çok özel bir bölge tahsis etmiştir<1>.
Muhammed b. Bay Çuk'un Ferganeli bu Türk hanedan
Ailesi ile ilişkileri ve bir kahraman ismi olarak Çuk veya Cuf
ayrı bir araşbrma konusudur. Ne varki "Bay" ve "Çuk" veya
11Bay Cul" bir Türk ismi olduğuna göre Harzemli bu ilim ve
fazilet ailesi "el-Bakkali"Ier'in Türklüğünden hiç kimsenin
en ufak bir şüphesinin olmaması gerekmektedir. Nitekim
Köprülüde konuya bu açıdan yaklaşmış el-Bakkalf ve
ailesinin açık, açık Türk olduğunu söylemiştir<2>.
Muhammed b. Bay-Çuk ve Zemahşeri:
Bu faziletli Türk alimi, Harzem'de dünyaya gelmiştir.
İsminden de anlaşılacağı gibi, İslAmiyete ve İslami ilimiere
ocaktan düşkün, örf, Adet ve ananelerine kökten bağlı
kabksız bir Türk Ailesine mensuptur.
Dini ve ilmi tahsilini o devirlerde ünü, bütün Türk
yurtlarına yayılmış Harzem Merkezleri'nde tamamlamış ve
daha sonra başı göklerde, kendine güvenen, emsalleri
arasında ayrı bir yeri olan saygın bir Arap dili ve edibi Alimi
olmuştur. Onun ilmin, özellikle Arap dili ve edebiyab
denizinin derinliklerine dalması ve ilmi dünyaları
İbn Hallikan, Vefeyl1t, IV, s. 1 47, Kitapçı, Z., Saadet Asrında TUrk/er.
Togan, Z.V., Giriş, s. 1 79.
2 Köprülü, M.F., · TUrk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 2003, s. 227.
1
s.
248,
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
75
dolduracak bir Arap dili ve edebiyah alimi olmasında,
Zemahşeri'nin çok büyük himmet ve gayretleri olmuştur.
Zira o; akli ve nakli ilimierin kapısım çaldıgt yıllarda
karşısına bu büyük Türk ilim dahisi Zemahşeri çıkmış ve
onun önem verdiği çok özel talebelerinden biri olmuştur.
İşte asıl bundan sonra; Arap dili, şiir ve edebiyatı, ilm-i
l'rab, bedi, beyan gibi, bu dilin bütün inceliklerini açıklayan
ilimleri ondan öğrendiği gibi, yine Zemahşeri ve diğer
faziletli alimlerden hadis ve tefsir dersleri almış ve daha
sonra ilmi varlığı ve şahsiyeti herkesçe kabul edilen, ufukta
bayrak bir Türk alimi olmuştur. Bu fazilet ve ilmi
kemahndan dolayı ona "Zeynü'l-Meşliyih-Şeyhler En Yücesi"
ve "Ebu'l-Fazl-Erdemli Kişilerin Büyüğü" gibi yüce ünvanlar
verilmiş ve çok haklı bir şöhrete sahip olmuştur<3>. el­
Hamevi onun; Arap dili ve edebiyatındaki yüksek mevkiini
dile getirmek istemiş ve şu çarpıcı beyanlarda bulunmuştur.
wL..1 ..} �J yJ� I � \:ol...) ;j\5 "·-:·Y)'l l '':i�l J.,.:a..i.ll ' ����
". �1 .lijJ J.,.ıy ._) � JJ Y.y..ll
·
"Ebu'...Fazl, (Muhammed b. Bay Çuk) büyük otoritesi
ve edib idi. Arap edebiyatının en saygın kişilerinden ve Arap
dilinde beyanları belge sayılan bir alim idi. lnşa yani güzel
yazı yazma ve Arap şiirini değerlendinnede üstün bir kalem
gücü vardı"<4>.
Ebu'l-Fazl Muhammed b. Bay Çuk'un Ilmi Şahsiyeti:
M. b. Bay Çuk; Arap dili ve edebiyatında böylesine
müstesna bir yere geldikten sonra, Zemahşeri'nin daha
hayatta iken, bir manada "halifesi" olmuş, onun yerine ders
3
4
el-Havfi, a.g , s. 53, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 302.
el-Hamevi, XIX, s. S.
..
76
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
okutmuş ve çok büyük bir ehliyetle onun ilmi gelenegini
devarn ettirmiş ve bu sahada çok · kıymetli ögrenciler
yetiştirmiştir<s>. Zemahşeri gibi bir büyük Türk dahisinin
vefat etmesinden sonra, onun ilmi geleneginin yine el­
Bakkili gibi kabksız bir Türk alimi tarafından devam
ettirilme�i, Harzem'in Türklük dokusunun gücü hakkında
bizlere saglam fikirler vermektedir.
Fakat o; bütün bunların yanısıra ilmini; ahlak ve
faziletle süslemiş, kuru bir bilgiden ziyade bir egitim ve
kültür adamı olmuştur. Nitekim el-Hamevi, onun edeb,
ahlak fazilet ve kemalab, hulasa İslami şahsiyetinin temel
yapısını oluşturan hususları birer inci danesini andıran şu
kelimelerle ifade etmektedir:
·
.
·
· - 11
· ' L:ı..
�
J1!u-o..r-
· .�:IJ
.< .:ı� 'JI . · . :
�Y ....,.
... ��
�
.ıLı • .
.lıl Y"
_!ll
· I,S J"
� ...ı
" -� �
"O; faydalı ilimleri özünde toplamış, güzel itikad ve
yüce ahlak sahibi bir kimse idi. Faydası olmıyan şeylerle
vaktini geçirmezdi" (6) .
el-Bakali'yi ögme yarışına İmam-ı Süyuti (ana
yönünden Türk)te kablmış bu Türk alimini fazilette göklere
çıkarmış ve şöyle demiştir: "Arap dilinin inceliklerini
bilmede senet, dil ve edebiyatta üstad idi. llimde, ahlakta
faideli ne varsa kendisinde toplamış, aynca güzel ahlak,
güzel itikat sahibi ve çok ağır başlı idi"<7>.
5
6
7
Es-Suyilti,
s. 53.
Butyetfi 'l- Vuat, I,
s.
2 1 5,
el-Hamevi, XIX, s . 5.
es-Suyuti, Butyelli '1- Vuat, l, s. 2 1 5 .
B ilmen,
Ö.N., a.g.e.,
s.
302, el-Havfi, a.g.e.,
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
77
İlmi varlıgını daha ziyade Arap dili, sarf, nahıv, bedi,
beyanda, göstermiş ve bu sahada çok kıymetli eserler
yazmıştır. Fakat bizim için bu büyük ilim adamımn en
büyük
özelliği,
büyük
hocası
Zemahşeri'nin
Mukaddimetü'l-Edebini hatırlatan bir çalışma yapması ve
dolayısıyla, Türk dili ve Harzem Türk lehçesinin gelişmesine
yaptıgı büyük hizmetleridir.
Zira, M. b. Bay Çuk, "Teracimü'l-Eacim" adıyla
yazdıgı bir kitapta, Kuran-ı Kerimin bazı ayetlerini ele almış,
bunların; Farsça degil, Harzem Türkçesi ile manalarım
yazmış ve kısmen de olsa Kuran'ın Türkçe tercüme ve
tefsirini yapmıştır. Bu, her halükarda Türk dili ve Harzem
Türk lehçesinin gelişmesi için çok büyük bir hizmet
olmuştur. Onun bu eserini, hem Z.V. Togan, hem de F.
Köprülü, Zemahşeri'nin, Mukaddimetü'l-Edebinin tesiri
altında kalarak yazdıgını iddia etmişlerdirki bu bizimde
kolaylıkla kabul edebil�ceğimiz bir tesbit olmalıdır.
Mamafih Köprülü, bu konuya esas olan fikirlerini şöyle
açıklamakta dır:
"Hakikaten "Bay-Cul" adlı bir Türkün oğlu olan
yazann bu eserinde, llstadı Zemahşeri'ye uymuş olması
gayet tabiidir. Işte bu lisani vesikalar Türk dilinin
Harzernde (H. VI.) yilzyılda bile tedns lisanı olmak üzere de
bir ehemmiyet kazandığını göstermektedir"<8>.
Mamafih M. b. Bay Çiik, dolu dolu ve bereketli bir
ilim hayatı yaşamıştır. O, bir taraftan Harzem
medreselerinde ders vermiş, pek çok ilim adamı yetiştirmiş,
diger taraftan, çeşitli konularda bir çok eserler yazmış ve bu
8
KöpliliU, M. F., a.g.e., s . 227.
78
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
böyle yaklaşık 70 sene devam etmiştir. Kaynaklarda onun;
1166 senesinde, inandıgı aleme göç ettigi zikredilmektedir.
Onun Arap dili ve edebiyalı ile ilgili başlıca eserleri
şunlardır: "K. Takvfmü'l-Lisan fi'n-Nahv", ��K. el-İ 'cab fi'l­
İ'rabll, "K. Menazilü'l-Arab" ve ll K. el-Bidaye fi'l-Meanf ve'l­
Beyan"dır. Bunlar; o devirlerde ilim adamlarının büyük
ölçüde ragbet ettikleri kıymetli eserlerdir(9).
9
Ayrıca bkz. Kehhale, Ö.R., Mucemü 'l-Müellifin, XI,
Il, s. 98, GAL. Sppl, I, s. S I 3.
s.
1 37, Emliü 'I-Müellifln,
II.
ZEMAHŞERİ'NİN ÇAG DAŞI
Ebü'l-Kasım Muhammed b. Aziz el-Arızi
el-Harzemi: (do�. 1160? - öl. 1127)
�j) yJ\ � JWI J:t>c· ıY. �� � .ılall �\
...
Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Anzı:
Ebü'l-Kasım Mahmud b. Aziz el-Arızı; bu devirlerde
yetişmiş, Harzem-Zemahşeri ekolünün Arap dili ve
edebiyabnın en büyük temsilcisi ve bu albn zincirin Türk
asıllı en parlak halkasıdır. Harzernde dünyaya gelmiş, Arap
dili ve edebiyatı ufkunda bir yıldız gibi parlamıştır.
Harzem ve Turan yurdunun ünlü medreselerinde
okumuş, buralarda yetişen bir çok Türk asıllı ilim
adamlarından feyz almış, Arap dili ve edebiyatının en seçkin
ve en etkin otoritelerinden biri olmuştur. Onun; deryaları
andıran bu ilim ve faziletinin etkisi albnda kalanlar ona
çoktan haketmiş oldugu "Doğunun Güneşi" ünvanını
vermişler
ve
ilmi
şahsiyetinin
yüceligini
ortaya
koymuşlardır<ı>.
el-Arız; devrin Ebu Nasr el-Kuşeyri gibi üstün
hocalarından hadis ve tefsir dersleri almış ve bir büyük
1
es-Suyuti, Buğye, II, s. 279, ei-Hamevi, XIX, s. l 26.
80
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
İslam alimi olmuştur. Fakat o devirlerde örnegini
gördü�müz bir çok Türk asıllı ilim adamı .gibi, daha
sonraları Arap dili ve edebiyabna çok büyük bir ağırlık
vermiş ve bu sahanın, sözü dinlenir en büyük
otoritelerinden biri olmuştur. el-Hamevi onun ilmi
durumunu şu güzel cümlelerle takdir ebneye çalışmışhr:
.)! � � yJ'iiJ t;Jll .Jc. ..} o � � IJ'IUll �\ ;J.o ;j\S"
ll
· · · -'
- - 'ı . ·
-� �
l,j �
' · · w ·· ·
Ji- '11"':'
� �� -'...
_,.ı.LI .)
ı--
kendi asnnda Arap dili ve edebiyatının en önde
gelen faziletli alimlerinden biri idi. Ne varki daha sonra
felsefe ile uğraştı ve çok ileri gitti. Bu aşınlıklanndan
dolayı müslümanların şiddetli bir tepkisi ile karşılaştı"(2) .
ll O;
el-Arızi'nin llmi Şahsiyeti ve Zemahşeri:
Bu ifadeler aynı zamanda onun ilmi şahsiyetinin temel
taşlarını oluşturmaktadır. Bununla ·beraber o; her haliyle
vakur, haysiyetine düşkün,ilmi saygınlıgı olan bir kişi idi.
Tefsir ve Hadiste iddia sahibi idi. Fıkhi eserleri okur, Kelami
meselelerde kıyasıya münakaşa etmekten çekinmezdi.
Ayrıca, Arap dili ve edebiyalı ve şiirde ayrı bir yeri vardı.
Bu büyük Türk alimi, Zemahşeri'nin çağdaşı olduğu
gibi çoğu kere onun ile karşılıklı ilmi sohbet ve
müzekkerelerde bulunmuş ve böylece onun en yakın
çevresindeki seçkin kimselerden biri olmuştur. Çünkü
Zemahşeri onun, Arap dili ve edebiyabna hakimiyeti, şiir,
fesahat ve belagattaki üstünlüğü ve ifade zenginligi, yüksek
2
el-Hamevi, XIX, s. 1 26.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATINDA YERİ
•
81
ezberleme gücü dolayısıyla onu, kendi devrinin u ikinci bir
el-C4hızı" oldugunu iddia etmiş, ayrıca ona çok büyük
iltifat ve teveccühlerde bulunmuştur(3).
Bu devirlerde Harzem; Türklük dokusu bir yana,
kendilerine "Harzem Şah"
adı verilen Türk Han ve
Hükümdarları
idare
tarafından
ediliyordu.
el-Anzi,
Harzernde bulundugu uzun müddet içinde, zaten ilme ve
bilge kişilere ayrı bir deger veren bu Türk Hanedan ve
aristokratlarının
çok
büyük
ilgisini
görmüş,
onların
hizmetinde bulunmuştur.
Daha sonra bu saygı deger Türk Alimi; o devirlerin en
büyük Türk ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Menle
gelmiş ve burada, engin ilmi ile çevresini aydıntatmaya
başlamıştır. Ne varki o buraya geldikten sonra, yukarda da
ifade edildigi gibi Felsefe ve felsefi görfişlere agırlık vermiş
ve bu aşırılıklarından dolayı müsümanların çok şiddetli bir
tepkisi ile karşılaşmıştır.
Kanaatimize göre bu bedbaht gelişmeler el-Arızi'yi b i r
iç buhrana sürüklemiş ve ne yazıkki bu büyük Türk İslam
alimi, İslam tarihinde bir eşi ve benzeri çok az görülen bir
yöntemle kendi canına kıymış ve intihar etmiştir (1127).
Daha sonra onun odasına girenler, onun soguk yüzü ile
karşılaşmaları bir yana, kendi el yazısı ile küçük bir kagıda
şu cümleyi yazdıgını görmüşlerdir:
" .ÜJ#- � ��� )Li U:!�' 4ı:. L. '�"
3
es-Süyuti, Buve, ll, s . 279.
82
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
"Ben bunu kendi elimle yaptım. Lutfen başkalarını
suçlamayınız!"(4). Böylece bu Türk ilim adamının herkesin
aksine karanlık bir dünyadan daha karanlık bir dünyaya
sorumlu yolculu�da başlamış oluyordu.
4
es-SUyuti, Buğye. IT, s. 279, el-Hamevi, XIX. s 1 26.
III.
ZEMAHŞERİ'NİN B ÜYÜK DOSTU
Ebu Ali Muhammed b. el-Abbas b. Arslan
el-Harezmi: (do�. 1099 - öl. 1139)
i.,r4 J.;\ _p.l\
�.Jl
�
�y.,J\
�
�
� �'
Ilk Gençlik Yılları ve Ilmi Hayatı:
Ünlü Türk alimi Zemahşerfnin hayabnda ayrı ve çok
önemli bir yeri olan Türk alimlerinden bir di�eri de,
Muhammed b. Arslan el-Harezmi'dir. Türk İslam kültür ve
medeniyetinin en önemli merkezlerinden biri olan
Harzemde dünyaya gelmiştir (1099?)(1).
İslam dinine baglı, İslami ilimiere ocaktan saygılı,
gelenek ve görenek sahibi, şerefli, aristokrat bir Türk ailesine
mensuptur. Tefsir, Fıkıh gibi İslami ilimler, ayrıca Arap dili
ve edebiyabnı, Harzem'in uluslararası kimligi olan
medreseleri ve ilmi şahsiyeti herkesçe kabul edilmiş mesela;
el-İmam İbrahim b. el-Huseyn ed-Dergini, Ebu Bekir es­
Saydalani gibi ilim adamlarından tahsil etmiş ve sonunda
Arap dilinin kalem sahibi, üslup ve ifade kudreti üstün ve
son derece etkin bir edibi olmuşhır. el-Hamevi onun bu
özelliklerini, bir cümle ile şöyle ifade etmiştir:
" .JjL...ı.J.J � .UJ c:-�1 f.�l 0A CJISJ''
1
es-Subiki, TabakatQ 'f-Ş8jiiyye, Beyrut, IV, s. 70.
84
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
"O devrin en asil, en yüce ve şerefli, bilge kişilerinden
birisi idi. Onun çok güzel Arapça yazılmış şiir ve birçok
rist2leleri vardır"(2).
Bu büyük Türk a.Iimini, diger İslam alimlerinden
ayıran en büyük özelligi, onun "kalemi" kadar,
"kılıncını" da çok büyük bir maharetle kullanması ve devrin
aynı zamanda en kahraman mücahidlerinden biri olmasıdır.
Daha sonra oglu tarafından yazılmış olan "Harzem
Tarihi" nde onun bu özellikleri şöyle beyan edilmiştir.
t' .rwl
· ı . . tı
L.Jll �
-:"" L �ı . ....i · t..ı jll .lJ ,,
t......aJ11
.. ..r .;
J u� �J u
I.T u
�.lA�I J_pj �i � r4'ıl ö_;.lU �1_, �J)liJ �� J,..to-eıY I �
uL\ Y-"·'1
·
·
·
·
ll
ı
·-"'t
f
. f .J'
•
'-'L. {'L...:a:iJi ...::..ıiJ
c-
"O; akıcı konuşma, güzel beyan etme, Kurandan akli
ve nakli deliller getirmede, kendi asnnın dahileri arasında
idi. Bununla beraber düşmanın kol gezdiği o zorlu günlerde,
bir eşi ve örneği az görülen kahramanlar kahramanı çok
büyük bir mücahid idi"(3> .
Bu bakımdan Muhammed b. Arslan, bu üstün ilmi ve
insani meziyetleri dolayısıyla, Harzem Türk aristokratları ve
Harzemşahlar' ın yanında, her zaman ayrı bir yeri olmuş,
onların üstün begeni ve takdirlerini kazanmıştır. Nitekim
onun "Müntecebü'l-Melik-HükUmdarlann l.flu Kişisi" ünvaru
ile anılması bu gerçegi dogrulamaktadır<4>.
2
el-Hamevi, XV, s. 6.
es-Sübki, IV, s. 70.
4 el-Harnevi, XV, s. 60.
3
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
85
M. b. Arslan'ın Arap Dilindeki Yeri:
Her nekadar Tabakat kitaplarında bu Türk Alimi iyi bir
fıkıh ve tefsir bilgini olarak zikredilmişse de o; Arap dili ve
edebiyatında da tarbşılmaz bir otorite idi. Nitekim el­
Hamevi hem onu, hem de babasuu, devrin Arap dili alimleri
arasında görmüş ve onların hayabm kıymetli eserinde
kaydetmiş, şiirlerinden çok güzel örnekler vermiştir. Fakat
bize göre asıl önemlisi; bu Türk aliminin, Zemahşeri ile ilmi
ve edebi ilişkileri ve Allame Zemahşeri'nin onun Arap
şiirindeki gücünü, kudretini takdir ebnesidir.
Gerçekte Muhammed b. Arslan'ın Zemahşeri ile
ilişkileri ve şahsi dostlukları, o devirlerde bir çok ilim
adamlaruu kıskandıracak kadar güçlü ve çekicidir. Büyük
Türk bilgesi Zemahşeri, sadece onun çağdaşı olarak
kalmamış, aralarındaki dostluk bağları gelişmiş, bir çok
defalar bir araya gelmişler, ilmi ve edebi sohbetlerde
bulunmuşlardır. Zelnahşeri bu büyük Türk Bilgesini çok
takdir ebniş ve onun hakkında övgü dolu şiir ve mersiyeler
yazmışbr.
Muhammed b Arslan, bu irfan meclislerinde
Zemahşerfye kendi yazdığı şiir ve kasideleri okumuş ve
onun fevkalade beğeni ve takdirlerini kazanmışbr. Nitekim
Zemahşeri "Makamat" ının bir yerinde bu konu ile ilgili bize
şöyle demektedir: "Muhammed b. Arslan bana kendi yazmış
olduğu bir kasideyi okudu. Bu şiirler eğer, önceki devirlerde
yazılmış olsaydı; raviler onu nakletmede yanşır ve bu dilin
önderleri onu, kitaplanna kaydederek ebedileştirirlerdi.
Oysa onun gibi daha nice kardeşler gelip geçmiştir. Onlann
86
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
şiirleri edebiyat eserlerine girmediği gibi, çok az kimse
onlan nakletmiş böylece onlar kaybolup gitmiştir''<5>.
Zemahşeri gibi, bir büyük Arap dili otoritesinin bu
ifAdeleri onun Arap dili ve edebiyatındaki üstün gücü ve
kudretini gösterınede herkes için yeterli olmalıdır. es­
Sübki'den ögt'endigimize göre bu degerli ilim adamı henüz
40 yaşlarında vefat ebniştir<6>.
5
6
ei·Hamevt, XV, s . 60.
es·Sübkt, IV, s. 70.
IV.
ZEMAHŞERİ'NİN TAKDİRİN İ
KAZANAN B ÜYÜK EDİ B
Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. el-Abbas
b. Arslan el-Harzemi (do�. 198 - öl. 1141)
ı.,r4j_;l _fiJI
ı:.lJ-) � �4aJI l:.H � � c)c. �\ Y.j
A li b. Muhammed'in Yakın Çevresi:
Ali b. Muhamed b. Arslan, Zemahşeri ile başlıyan
Harzem ekolü ve Turan yurdunda, Arap dili ve edebiyalının
gelişmesine emek ve hizmeti geçen en büyük Türk
alimlerinden biridir<I>. isı:ninin sonuna ilAve edilen "el-Katip"
unvanından da anlaşıldı�ı gibi, devrin Türk asıllı, en seçkin
Arap dili ve edebiyab. Alimleri arasındadır.
Ali b. Muhammed, bu devirlerde Türklügün kalesi ve
en büyük medeniyet ve kültür merkezlerinden biri olan
Harzem'de dünyaya gelmiştir (492/ 1098)<2>. Yukarda hayab.
ve şahsiyetini kaydettigirniz Türk aristokrat devlet adamı ve
üstün bilge kişi Muhammed b. Arslan'ın ogludur. Oda
babas·ı gibi, koyu bir müslüman, İslAmi ilimiere ocaktan
baglı, aristokrat bir Türk ailesine mensuptur.
Babası Muhammed b. Arslan yukarda da ifade
edildigi gibi, devrin en büyük İslAm ve Arap dili ve
edebiyab. Alimlerinden birisi idi. Bu bakımdan Ali b.
1
2
Togan, Z.V., Giriş, s. 9.
es-Sübki, IV, s. 305, es-SüyQti, B14fyetU 'I-V14at,
88
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Muhammed; ilk ilmi tahsiline aile ocagı, baba kucağı, yani
babasının .rahle-i tedrisinde başlamıştır. Daha sonra
Harzem'in ünü yaygın medreselerine intisab ebniş ve bu ilim
yuvalarında ders veren bir çok aliml�rden ders almıştır.
Harzem' de ders aldıgı bu üstadlardan biriside İ smail b.
Ahmed el-Beyhaki idi.
Daha sonra tam bir ilim gezgini olmuş ve bu
cümleden olmak üzere Merv, Semerkant, Buhara
medreselerine intisab etmiş ve buralarda faziletli alimlerden
tefsir, hadis, fıkıh dersleri almış, Arap dili ve edebiyatı
okumuş, böylece o; diger İslami ilimler yanısıra Arap dili ve
edebiyatında, üstünlüğü herkes tarafından kabul edilen ünlü
bir Türk alimi olmuştur. O kadarki; Arap dili ve
edebiyatındaki üstünlüğü, çok güzel ifade gücü, yazı
yazmadaki akıcı üslübu bakımınd�n el-Hamevi, onun ilmi
şahsiyeti, Arap dili ve edebiyalındaki üstün kişiliğini şu
güzel cümlelerle ifade etmiştir:
�\t. � ��J J.,ay � .U.J ii_ı�l � .kiJI � '-:-ÜlS _JA J'1
�� - �'
"O el yazısı gayet güzel, ciımleleri gayet açık ve
ifadesi kalemi güçlü bir ka tip idi. Onun in�e duygu lu şiirleri
ve belagat ve fesahat örneği son derece güzel yazılmış
kitapçıkları vardır''C3) .
3
el-Hamevi, XV, s. 59.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATINDA YERİ
•
89
llmin Ululuğuna Giden Yolda A li b. Muhammed:
Daha sonra o da, emsali bir çok Türk alimi gibi lrak'a
gelmiş bu koca ülkeyi dolaşmış buralardaki ilim adamları ile
görüşmüş, konuşmuş onlarla Arap dili ve edebiyab, şiir ve
lugat hakkında çok değeri münakaşalar yapmışbr. Ne varki
bu degerli Türk bilgesi, Zemahşeri gibi, bu Arap alimlerinin
hiç birini, Arap dilinin inceliklerini kavrama ve izah etmede
kendi seviyesinde bulmamışbr. Belkide o; "Teilleti'l-Müştak
ilô. Sakineyi'l-Irak" adındaki Arapça eserini bu münasebetle
yazmış olmalıdır<4>.
Bu Türk alimi daha sonra, Selçukluların siyasi ve idari
başkenti olan Bağdad'a gelmiştir. ilmi şahsiyeti herkes
tarafından kabul edildiği için Nizarniye Medreselerinde
hadis dersleri okutınuş, ayrıca Bağdad camilerinde vaazlar
vererek halkı uyarmaya çağırmışbf(S ), Bu Türk ilim adamının
evi faziletli Bağdad alimleri, bu arada Arap dili ve edebiyalı
bilginlerinin uğrak yeri idi. O, burada her ilimde, devrin
alimleri ile çok büyük ilmi sohbetlerde bulunmuş, yüksek
ilmi, derin kavrayış gücü, kendine has edeb ve ahlakı ile
herkesi kendisine hayran bırakmıştır. Nitekim devrin büyük
alimlerinden biri olan Ebu Said, bu Türk alimi ile y�pbğı bir
ilmi sohbetini bize şöyle anlatmaktadır;
"Onunla bir defasında Bağdad'ın "el-Muktediyye
semtinde buluşmuştuk. Bana kendi şiirlerinden bir kısmını
yazıp verdi. Müthiş bir hafıza gücü vardı. Bir defasında
4
5
el-Hamevi, XV, s . 60.
İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, VII, s. 72.
90
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
kendisine bir kere okunan 40 bey!tlik bir şiiri bize bir anda
ezberinden okumuştu. Onun aynca ilim meclisleri tertip
etmek, yazışmak ve devlet ululan ile sohbet etmek gibi
gtızel hasZetleri vardı"<6>.
Bu büyük Türk alimi daha sonra, ana vatanı Harzem'e
dönmüş ve hayabm ilmin neşri ve talebe yetiştirmeye
adamışbr. Onun devlet büyükleri yanında her zaman etkin
ve seçkin bir yeri vardı. Bu arada Arapça bir çok şiir ve
kasideler söylemiş, gönül dünyasından kopup gelen ince
duygularuu bu şiirlerle ifade etmeye çalışmış br. Bunların
birinde bu dünyada dost kazanmanın, insanlarla sevgi ve
dostluk içinde, kardeşçe yaşamanın önemini vurgulamışbrki
bunlar bir musıki zenginliginde bestelenmesi gereken
şiirlerdi. Bunlardan birinde dostu olmıyan, insanların kalbini
ve gönlünü kazanmayan bu bedbah kişilere şöyle demiştir:
��
. �
. ··- tı ı.r
.-i
�
JJ �
..
•.C . rJ
-'
�
W.l.wc:ıı
..
•
-'
• . . ,ı, . _i
�
..,- �� r-- J
��J �� I.j� ıj� � t.Lı.: ı.JiJ � �� ıj).J
"Eğer insanın bu dünyada kendisini seven bir dostu
yoksa vay haline. Onun haşir (hesap) günü
kurtaracak bir şefiide yoktur.
Bu insan (bu dUnyada) ister yaşasın, isterse ölsün,
benim nazanmda iJlilmU ve yaşaması arasında hiç bir
fark yoktur"<7>.
6
1
el-Hamevi, XV,
s. 59.
59.
ei-Hamevi, XV, s .
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
91
Ali b. Muhammed ve Harzem Tarihi:
Bu büyük Türk ilim adamı Harzem'de uzun müddet
kalmış, insanlara faydalı olmaya ve ilmi faaliyetlerine devam
etmiş<s> ve bu arada çeşitli konularda çok kıymetli eserler
yazmışbr. Fakat bunlardan bizim için en önemlisi; sekiz
büyük cildten oluşan ve Arapça bir dil ve edebiyat harikası
olarak yazdıgt "Tarth-i Harzem" adındaki Harzem kültür ve
medeniyet tarihidir.
Muhammed b. Arslan, bu büyük çalışmasında;
Harzem ve civarında yetişmiş bütün Arap dili ve edebiyatı,
Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi İslami ilimlerde kendini göstermiş
ilim adamlarının hayatı ve eserlerini kaydetmiştir. Nitekim;
el-Hamevi; bir başka Türk alimi olan Harzemli el­
Amarani'yi yazarken ondan yararlandıgı gibi, yine Harzemli
bir ·Arap dili ve edebiyatı alimi Ahmed b. İbrahim'in
hayatını yazarken de ondan yararlarunıştır<9>. Sadece
Harzem Türklügü için degil, Orta-Asya Türk tarih kültür ve
medeniyeti için paha biçilemez bir kıymeti olan bu eser, ne
yazıkki bu günlere kadar gelmemiştir.
Ne ilginçtir ki es-Sübki, de el-Hamevi gibi bu eserin
birinci cildini görmüş, okumuş ve meşhur eserine, çok güzel
bir talih eseri, bir kaç sayfa alıntılar yapmışbr<10>. O sayfaları
okuyanlar; haddizahnda kaybolanın sadece sekiz büyük cildlik bir
kitap değil, sekiz katlı devasa Harzem Türk medeniyet, kültür,
es-Subki, IV, s. 305, ".,.ı.JI .fo.J � � f:;Jp.ı ,.ı:JJ"
el-Hamevi, Il, s. 1 3 1 .
10 es-Subki, IV, s. 305, el.;Hamevi, XV, s. 59, Mu 'cemll 'I-Miiellifln, XII,
8
9
s.
1 72.
92
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
tarih binasının yıkılıp yok olduğunu görecekler ve kendilerini
sonsuz bir kahr girdabının içinde bulacaklardır.
Mamafih bu Türk ilim adamının; Harzemdeki bu tatlı
ve mutlu günleri, bir rüzgar gibi geçmiş ve onun kapısını
sıkınb.lar bir yumruk gibi döğmeye başlamışbr. O,
bunlardan
sıkılarak
Merv'e
gelmiş
ve
burada
Harzemşahlarla ilgili bir kargaşalık sırasında öldürülmüştür
(1141).
V.
ZEMAHŞERİ EKOLÜNÜN G ÜÇLÜ S İMASI
Ebü'l-Hasen Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el­
Amerini el-Harzemi: (doğ. 1089 - öl. 1164)
�jJ_p.ll �� �� �ı LF. � � ıY. � �1 �i
Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Ameranf:
el-Amerani; bundan önceki sayfalarda adı geçen Bay
Çuk el-Bakkil i, Muhammed b. Arslan ve el-Arızi gibi o da;
Harzem Kültür Merkezi ve Zemahşertnin Arap dili ve
edebiyab uekolünde" yetişmiş, bu büyük Türk aliminin en
yakın çevresinde yer almış onun yüce iltifabna mazhar
olmuş, şahsiyeti etkin, Arap dil ve edebiyabna hakim en
büyük Türk alimlerinden biridir.
el-Amerani; o ça�larda Orta-Asya Türklügünün
kalesi, İslam kültür ve medeniyetinin en parlak bir merkezi,
Türk hanedan ailesi ve Harzemşahlar devletinin başkenti olan
Harzem'de dünyaya gelmiştir. Harzemin uluslararası kimliği
herkes tarafından kabul edilen parlak medreselerinde
okumuş, ço�u Türk asıllı ve ünü ciharu dolduran ilim
adamlarından ders almış ve en sonunda, İslami ilimlerde
otorite, Zemahşeri ekolü, yani Arap dili ve edebiyabndaki
en seçkin ve bilge kişiler arasındaki şerefli yerini almışbr.
Onun ilmi şahsiyeti daha sonra herkes tarafından kabul
edilmiş ve kendisine uululann ilimde belgesi ve olgun
kişilerin övüncü" ünvanı verilmiştir{l).
1
es-Suyuti, BulJe, Il, s. 1 95, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 300.
94
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
el-Amerani,
Arap dili ve edebiyabna giden yolda
di�er Türk alimlerinden daha şanslı idi. Zira o; Arap dili ve
edebiyabnı,
fesAhat,
bela�at
ve
di�er
dersleri
"Fahr-i
Harzem" ünvanı ile anılan, ünü büyük Türk alimi
Zemahşeri' den okumuş, hadis ilmini yine Zemahşeri ile,
İmam Ömer et-Tercümanf den almış ve diger kelami
ilimleri Süleyman el-Hocendi ve Kidi Ebu'l-Vahi d e l
Bakırcı gibi, isim ve lakablarından Türk asıllı oldukları
­
anlaşılan şahsiyetli Türk alimlerinden ögt'enmiş ve böylece
ilmi
üstün,
fazilet
ve
kemalab
yaygın,
Arap
dil
ve
edebiyalında en saygın bir Türk alimi olmuştur<2>.
Büyük Türk alimi
Harzem"
Muhammed b. Arslan .��K. Tarih-i
adında yazdıgt ve bize kadar ulaşmayan deg-erli
eserinde, çag-daşı ve aynı zamanda can dostu olan bu büyük
Türk alimi, onun hayab ve ilmi şahsiyeti hakkında çok geniş
bilgiler vermiştir. Onun verdigi bilgileri oldug-u gibi bize
aktaran
el-Hamevi; el-Ameranfnin
etkin şahsiyetinin yapı
taşlarını şu şekilde açıklamaktadır:
�L!i.. ô..f-li c.4J�I � �ü�l � "'-��J'J I r.,.ril�l �1 �i"
.u,., "":-'..,._ll � ı,..W:ı-oi .,C. � �,,., "·-:J.l'il .}y..ı� �1 'f-�1
·· .� �
.IJEbü'l-Hasan el-Amerani, iyi bir edip faziletli
kişilerin hucceti (belgesi), ediplerin efendisi, meşayih ve
yüce kişilerin örneği, aynca Arap dilinin biltün inceliklerini
bilen ve bu dilin bütün kanşık aniaşılmayan yönlerini
kavrayan bir kimsedir. Onun çok güzel ve duygu dolu
şiirleri vardır''(3).
Geniş bilgi için bkz. el-Hamevi, XV, s. 61 -62, Yüce, N., Zemahşeri, İA, XIII, s .
5 1 0.
3 el-Hamevi, XV, s. 6 1 .
2
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
95
el-Amerani'nin llmi Şahsiyeti ve Kişiliği:
Harzem ekolünün bu Türk bilge kişisinin Zemahşeri
ile ilmi ilişkileri, onun ilk ögt'encilik yıllarında ve ralıle-i
tedrisinde başlamıştır. Bu ilişki daha sonraki yıllarda bütün
sıcaklıgt ile büyümeye ve gelişmeye devam etmiş ve hele,
hele el-Amerani, etkin bir Arap dili ve edebiyatı otoritesi
oldul<tan sonra, zirvelere ulaşmış ve herkesin gıbta edecegi
bir hAle gelmiştir.
el-Amerani'nin Zemahşeri ile . aralarında ilk gençlik
yıllarından itibaren karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bir
dostlukları vardı. O; Arap dili ve edebiyatı derslerini
Zemahşeri'den okumuş ve daha sonra, Zemahşeri'nin
hayabnda dostlu�u, Arap dili ve bu dilin şiir ve lugat
incelikleri üzerine yaptıgı sohbetlerden en fazla zevk aldıgı
ve hoşlandıgı kimselerden biri olmuştur(4). Onların bu
dostlugu öyle tahmin ediyoruzki Zemahşeri'nin ölümüne
kadar devam etmiştir.
·
Degerli Türk alimi Muhammed b. Arslan, 11Harzem
Tarihi" adındaki Arapça eserinde, bu Türk iliİn adarnma çok
geniş yer vermiş, onun edebi kişiligini ve üstün faziletini,
yüce ahlakını bir edebi coşku halinde ifade etmeye çalışmış
ve şöyle demiştir:
"O eski Arap şiirini dinlemeye ve onu yazmaya aş ın
derecede dUşkan idi. Bir çok yerden bilginierin en ululan ona
gelirler ve yazdıklan (kitaplarını) düzeltmesi için ona
okurlar ilmi mUşkUlb.t ve çetin meseleleri·açıklamada ondan
yardım isterlerdi. O, böylesine derin bir ilim ve bir çok
96
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
erdem sahabi olmasının yanısıra, dinde bir bayrak, imanı
kavi, zuhd ve takva sahibi, itikadı sağlam, akranlan içinde
hiç bir aybı (sapık fikri) olmıyan, günaha bulaşmamış,
adalet ve insafı elden bırakmayan bir kimse idi"(S). Bununla
beraber Zemahşeri'nin yolunda yürümüş ve rastyanalist
felsefe yani "Mutezile"yi savunmuştur<6> .
el-Amerani'nin Allah ve Peygamber Sevgisi:
Şahsiyetinin temel taşlarını oluşturan bu özellikleri
yanısıra, kalbi Allah sevgisi, gönlü Peygamber aşkı ile dolu
bir kimse idi. Bu bakımdan bu Türk edibi, bu manada bir
çok şiir ve kasideler yazmışbr. Bunların en önemlilerinden
biri de Ka'b İbn Zübeyr'in, Hz. Peygamber'e bir övgü
mahiyetinde söylediği ve Hz. Peygamber'in /Jmübarek
hırkasını" hediye ettiği ve; "J� ,.�, � ;...... ÜJ4" Suade (o
sevgili beni) bırakıp gitti, artık kalbim kan a�lıyor!"7 diye
başlayan meşhur "Kaside-i Bürde" sine yazdığı naziredir.
Onun bu naziresini okuyanların, kendilerini yeni bir imani
coşku ve cezbeye kapbrmamaları mümkün değildir.
Kendisini, Hz. Peygamberin huzurunda ve Kasb b.
Zübeyr'in yerine koyan bu şerefli Türk alimi; Ol Şah-ı
Rasule şöyle hitab ediyordu:
"
J_,i..-.e .JA J ��\ ..*-! lAS
.Iii
" J � '-'�� _,..."'-'Lı
. " . ı...r.- J �
-
s
·
JJ.lwı.4 �1 �J J_>.l � t....Gi "
ı
. ;.
�' l,j � J i.j � 4$ 4J C, .,._.!
··
el-Hamevi, XV, s. 62.
es-Suyuti, Bufye, Il, s. 1 95, Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 300.
7 Ka'ab b. Zübeyr'in bu kasidesinin tamamı için bkz. İbn Hişam, es-Siretü 'n­
Nebeviyye, Tah. (Bir heyet) Mekke, 1 955, ll, s. 503 ..5 1 3 .
6
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
97
"Gecenin karanlığı ortalığı bir perde gibi kapladığı bir
sırada, sanki kınından sıynlmış parlak yemen kılıncı
gibi bir şimşek çaktı.
lşte ben o sevgili ile aşka geldim. Oysa o benden çok
uzaklarda,
kalbin
onun
sevgisiyle çırpınıp
dunnaktadır''<B>.
Ayrıca O; Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin hakkında
da duygu dolu imani, güzel şiirler yazmışbr. Onun, Hz.
Peygamber ve yol arkadaşlarına övgü dolu bir kasidesi şu
beyitle başlamaktadır:
" J_;a... �y!JI J� �J-
·..:i..t &IY.J 0:� u.3�
LG � "
"O; Hz. İbrahim'in dini ile ümmetini hidiiyete
ulaştırdı. Oysa, herkes şirkin azgın kementleri ile
bağlı bulunuyorlardı"<9> .
Bu Türk alimi, zaman zaman yazdı�ı şiirlerde
çevresinde bulunan ve kimseye hiç bir hayrı ve iyili�i
dokunmayan, sözde zengin, yardım ve iyilik etmede ise, son
derece cimri ve pinti kimselerden acı, acı şikayetlerde
bulunmuş ve bu günler içinde bütün tazeliğini koruyan ve
geçerli olan şu şiirini söylemiştir:
ı::.ı...
.
.. ı-' fill �,ljc. '_,L.b 'J
"�\.Wl 1�J c Wl yy
�'�ı ö JA j 4"
_,alt. � �_;..w;� tl�� ı.J}
�� . JC-.l
l
"Ey Gözde şairleri Bir (garibin) öğüdüne kulak
veriniz. Sakın olaki zenginlerden bir cömertlik
beklemeyiniz.
8
9
el-Hamevi, XV, s. 62.
el-Hamevi, XV, s. 64.
98
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Zira bu zenginlerin hepsi cömertliğin kapısına çoktan
kilit vunnuş ve anahtannı da yitinnişlerdir"(lO) .
İlmi uromanları andıran ve şöhreti dünyaları dolduran
bu Türk Bilgesi, hiçbir zaman, Harzem Türk yurdunun
dışına çıkmamışbr. Ömrünü, do�p büyüdüğü Harzem
topraklannda geçirmiş, faziletli bir hayat yaşamış, ilmin
bayraktarlığını yapmış ve bu yolda pek çok öğrenci
yetiştirmiştir. Kaynaklar da kendisinin Harzem'in en ateşli
hatiplerinden biri olduğu zikredilmektedir. Daha sonra
Harzernde ölmüştür (560/ 1164). el-Hamevi onun, bir çok
güzel eserlerinin olduğunu kaydetmiştir. Bunların başında;
"K. el-Mevadf ve'l-Büldan", "K. fi Tefsfri'l-Kuran"
İştikaku 'l-Esma" adındaki eserleri gelmektedir(ll).
10
11
es·Suyuti, Buğye, II, s. 252.
es·Suyuti, Buğye, II, s. 250, Yüce, N., İA, XIII, s. 5 1 O.
ve
"
K
.
VI.
ZEMAHŞERİ'NİN YERİNİ TUTAN B i LGE KİŞİ
Ebü'l-Feth Nasır b. Abdüsseyyid b. Ali el-Mutarrazi
ei..:Harzemi: (do�. 1143 öl. 1213)
ı,r'j} � '-1 j.):ı.JI � � �1 .� 0: ..)W:IU �1 �i
-
Arap Dili ve Edebiyatına Giden Yolda el-Mutarrazi:
el-Mutarrazi; Harzem ufkunda parlamış Türk asıllı en
büyük Arap dili ve edebiyah alimlerinden biridir.
Zemahşerfnin öldüğü kasaba yani Zemahşerde dünyaya
gelmiştir (do�. 1143)(1>. Bu bakımdan daha sonra; ilmi
üstünlü�ü ve ahlaki fazileti herkes tarafından kabul, Arap
dili ve edebiyatındaki etkin şahsiyeti herkes tarafından
tasdik edildikten sonra, Harzem uleması, haklı olarak onu;
büyük Türk alimi Zemahşeri nin "halifesi" olarak görmüşler
ve bu manada saygı göstermişlerdir.
'
el-Mutarrazi, ilmi gelenekiere ba�lı, son derece dindar
aristokrat şerefli bir Türk ailesine mensuptur. :Su bakımdan
ilk ilmi tahsiline ata ocagı, yani babası "Ebi'l-Mekarim - İyilik
Mele�i'' diye anılan Abdüsseyyid'in rahle-i tedrisinde
başladı. Daha sonra Harzem'in en güçlü hatiplerinden biri
olan el-Muvaffak b. Ahmed başta olmak üzere, daha bir çok
kimselerden ilim aldı ve çok genç yaşlarında Harzem' in sesi
en yüksek ve ünü Harzem ufkunu aşan en büyük
alimlerinden biri oldu. ilmi şahsiyetini Arap dili ve edebiyah
üstüne bina etmiş ve kendi devrinin ufukta görünen bir
büyük Arap dili, Iugat ve nahiv alimi olmuştur. Değerli
1
el-Hamevi, XIX, s. 2 1 2, Ayrıca bkz. es-SüyO.d, Buğye, II, s. 3 1 1 : Huart, C.,
a.g.e., s. 1 68.
100
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
İslam alimi el-Hamevi, onun bu büyük ilmi şahsiyeini şu
parlak cümlelerle ifade etmiştir:
ü�.J WI.J _p.ill ı) \j:,.;4 �li � :.J'ISı. �j_;.b.J! �� �iıı
".�ı JL.u::ı.ı..ıl � � � � .UJ , y�';ı
"Ebü'l-Feth el-Mutarrazi; O erdemli faziletli bir fakth
olmasına rağmen, lakin sarf, nahiv, lüğat, Arap dili ve
edebiyatı ile ilgili bilimlerde çok parlak bir kimse idi. Onun
çok gazel duygu dolu şiirleri vardı. Özellikle şiirinde cinas'a
bilerek ayrı bir yer verirdi"<ı>.
el-Mutarrazi ve Zemahşeri:
el-Mutarrazi de, bundan önceki sayfalarda üzerinde
durdugumuz bir çok Türk alimleri gibi, Harzem; Zemahşeri
ekolünün en ünlü temsilcilerinden biridir. Zaten onun;
Zemahşeri'nin doğdugtı kasaba, yani Zemahşerde dünyaya
geldigi ve bir büyük Arap dili ve edebiyab alimi oldugu için,
Harzem uleması onu; "Zemahşerf'nin halifesi" yani onun
temsilcisi oldu�nu söylemişlerdir. Harzem ulemasırun
teveccühleri bir yana, bu Türk Bilgesi,_ Zemahşeri'nin Arap
dili ve edebiyah konusunda yazdı� bütün eserlerini bir bir
okumuş, sanki onun manevi talebesi olmuş, ayrıca onlardan
büyük ölçüde yararlanınışhr(3).
Zemahşeri'nin; el-Mutarrazi üzerindeki tesirleri
bundan daha da fazla olmuştur. el-Mutarrazi onun fikri
eserlerini okumuş ve itikatta, rastyanalist felsefe görüşünü
temsil eden "Mutezile mezhebini" benimsemiştir. Ne varki bu
büyük Türk alimi, Zemahşeri'nin aksine Mutezili fik.irlerin
· hiç bir zaman aşırı bir propagandacısı olmamış ve bir çok
meselede "Hanefi Mezhebi"nin görüşlerini savunmuştur.
Fakat ilmi kariyerini bugünlerin tabiri ile Arap dili ve
2
3
ei·Hamevi, XIX, s. 2 1 2, es·Süyiiti, Butye, ll, s. 3 1 1 .
Bursalı, M.T.R., Tiirklerin Ulum ve Fiinilna Hizmetleri, İstanbul, 1 327,
s. 29.
ORTA ASYA TÜRKLÜ�ÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
101
edebiyatı çizgisinde sürdürmüş ve bu kültürün bayrağını
dalgalandırmışbr(4).
Nitekim 1204 yılında, hac için çıktıgı kudsi yolculuğu
sırasında Bağdad' a geldi�inde, hilafet merkezinin fıkıh, dil,
luğat ve edebiyat alimleri onu etrafında toplanmış, çok
yararlı ilmi münakaşa ve müzakerelerde bulurunuşlardır.
Özellikle Arap dil ve edebiyat otoriteleri, bu Türk aliminden
çok daha fazla yararianmış ve onun kudret-i akliye ve vüsat­
i ilmiyesine hayran kalmışlardır. O, Mekke'ye ulaşbğında da
ilmi ile çevresini aydınlatinaya devam etmiş, Araplara dil ve
edebiyat dersleri okutınuştur.
el-Mutanizi, her şeyden önce büyük bir Arap dili ve
edebiyatı, Iugat ve nahv alimi idi. el-Kıfu; onun bu ilmi
özelliklerini dile getirmek istemiş ve şöyle demiştir:
"yJ'JI t i�I J �I J ��'J WIJ �4 :ü.7- .U �I..S."
"el-Mutarrazf'nin; nehiv, luğat, Arap dili, özellikle şiir ve
edebiyatın bütün dallannda çok büyük bir bilgisi vardır"(5).
Bu bakımdan el-Mutarrazi, böylesine güçlü bir üslüp
ve ifade gücüne sahip olduğu içindirki; Arapça duygu dolu
bir çok güzel şiirler söylemiş ve çevresindekilere adeta
meydan okumuştur. Bu şiirlerin birinde ve bu konuda
kendisinin ne kadar insafsız bir şekilde haksızlık edildiğini
vurgulamış ve şöyle demiştir:
�w ;.;� ı-l.iJjlı > �
"yJU.. � tL..ı.'i.. l �Jjl ..,.&$
�ı J ...}jb ,je. ._,.il.. j ��"
4�ti:..) �� ..,.L:J 1 J� ..i�
"Zaman benim üstünlüğümü gönnemezlikten geldi,
oysa bu çekici gözlü Zerkayı gönnemezlik kadar
kötüdür.
4
5
el-Kıftı, lnbahu 'r-Ruvat, lll, s. 339.
el-Kıfti, lnbahu 'r-Ruvat, III, s. 339.
102
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Benim (ilimde) yüceliğimi inkar etmeyiniz, onun gür
sesi, kulaklannızda bir ker_e daha çınlayacaktır"<6).
Bunlar di�er
taraftan Hammad el-Cevheri ve
Zemahşeri gibi Turan asıllı, Arap dilinin demir kuşaklı
pehlivanlarırun, Araplara karşı:
"Dilinizi
bir
yabancıdan
bir
Türkten
öğreniniz!"
şeklindeki meydan okuyuşlarının el-Mutarrazide ve şiir
şeklindeki ifadeden başkası de�ildir.
Harzemli bu Türk alimi, 1204 yılında hac için yola
çıkb. Bu arada Bağdad'a geldi. Bağdad uleması onu ziyaret
ebnede adeta birbirleri ile yarış ediyorlardı. Fakihler, dil ve
edebiyat alimleri onunla yüksek seviyeli münakaşalar
yapmışlar, bu arada dil ve lu�at alimleri, ondan büyük
ölçüde yararlanmışlardır(7). Mutarrazi hacdan sonra
Harzem'e dönmüş 77 yıl gibi, bereketli bir ömür yaşadıktan
sonra Harzem'in, Zemahşer kasabasında ölmüştür. el-Kıfti
onun ölümü için üçyüzden fazla mersiye yazıldığııu
kaydetmektedir.
el-Mutarrazi, Arap dili ve edebiyab sahasında kendini
hayırla yad ettirecek ve ismini asırların ötesine götürecek bir
çok eserler yazmışbr. Bunların en önemlisi Hariri'nin
11Makamat"ma yapmış olduğu şerhtir. Bunun dışında onun
"el-Muğrib fi Carib-i el-Fazl el-Fukaha", "el-Mu'rib fi Şerh el­
Muğrib" ve "el-İkna' fil-Luğa" gibi eserleri vardır. Ayrıca,
"Nahiv ilmine dair "el-Mukaddimetü'l-Mutarraziyye", "el­
Mubah fin-Nahv", ve "Minkatü'l-Edeb" gibi daha bir kısım
eserler yazmışbr<s>.
6
el-Hamevi, XIX, s. 2 1 3 .
ei-Kıfti, III, s . 339.
8 el-Hamevi, XIX, s. 2 13, Huart, C., s. 186, el-Kıfti, III, s. 340.
7
VII.
HARZEM EKOLÜNÜN G ÜÇLÜ TEMSiLCİ Sİ
Ebu Ya'kub Yusuf b. Ebi Bekr b. Muhammed b. Ali
es-Sekkaki el-Harezmi: (doı. 1160 öl. 1228)
..,roj_;l _,=JI �tS.....JI � .Y. � .Y. fo. �i � U... � y� �i
es-Sekkô.ki, Oymacılıktan llmin Yüce Yolculuğunda:
Gerçekte Harzem Türklüğünün öz yurdu; bütün Orta­
Çağlar boyunca Türk İslam kültür ve medeniyetinin Basra,
Bağdad, Şam ve Kahire gibi en parlak ilmi merkezlerinden
biri olmuştur. Özellikle değerli Türk bilgesi Zemahşerf ve
onun İslAm dünyasında yarathğı büyük çalkalanma ve
heyecandan sonra, Arap dili ve edebiyab, bu topraklarda
daha bereketli bir şekilde gelişmiş ve onun ufukta parlayan
Türk asıllı bir çok yeni temsilcileri ortaya çıkmıştır. Bunların
en büyüğü ve bizim İslam medeniyeti burcumuzda isminin
altın harflerle yazılması gerekenlerden birisi. de ilmi varlığı
kendi devrinde, her tarafı bir güneş gibi aydınlahınş Türk
ilim adamı es-Sekkaki' dir . C. Huart onu; Harzemde
yetişmiş büyü Türk lüğat alimlerinden biri olduğunu
kaydetmiştir<1> .
Ebu Yakub es-Sekkaki; emsali bir çok Türk ilim
adamı gibi, Harzem'de dünyaya gelmiştir (doğ. 1160)<2>.
Hatayı ve ilk gençlik yılları hakkında, elimizde pek fazla bir
bilgi yoktur. Buna sebebte Ailesinin, onun alın yazısı, bir
C., a.g.e., s. 1 86.
es-Suyuti, ButyetiJ 'l- Vuat, II, s.
1 Huart,
2
364, Krenkow, F., İA., Sekkaki Md., X, s. 328.
104
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
diger ifAde ile iy� bir ilim adamı olma yolundaki kabiliyet ve
yeteneklerini henüz keşfedememiş olmalarından kaynaklan­
maktadır. Bu bakımdan küçük Yakub maden işçiliği ve
oymacılık sanatını ögrenmek için çırak olarak verilmiş, bu
yönde gösterdi�i üstün gayret ve meharet, yaph�ı hünerli
eşya ve birbirinden güzel oymacılık eserleri ile genç yaşında
şöhreti Harzemi kaplayan bir oyma ustası olmuştur. Zaten
ona; bütün hayalı boyunca, hatta İslami ilimler, Arap dili ve
edebiyalındaki üstünlü�ü, her tarafa yayıldıktan sonra bile
11 es-Sekkaki'' denilmesinin asıl sebebi bu, yani 11 oymacılıkta"
Türk' ün akli dehası ve el hünerini göstermesidir.
Sekkiki'nin ince zekası, hünerli elleri ve yaralıcı
dehası ile yaph� her türlü oyma eserler, onun a�aç ve
maden işleri, onun ününü arhrdıgı gibi, onları devrin
büyüklerine takdim etmekle de, onların yanında çok büyük
bir itibar ve şeref kazanmasına sebep olmuştur. O, çok genç
yaşta olmasına ra�en, oymacılıkta gösterdiği bu yarahcılı�ı,
sanat gücü ve yüksek itibarı ile başı göklere değereesine bir
gurur duyuyordu. Çok ince ve girift işler, harika kilit ve
oyma işleri yapıyor, görenleri hayret ve dehşet içinde
bırakıyordu. İşte sanalının böylesine zirvelerde de ve
itibarının böylesine yükseklerde oldu�u bir dönemde bu
dahi sanatkAr, her şeyden vazgeçmiş ve ilmin engin ummaru
ve marifetin zengin dünyasına dalmış ve yeniden ilim tahsil
etmeye başlamışbr. Peki bu nasıl böyle olmuştur? Buna
sebep olan olayı kaynaklarımız şöyle anlatmaktadır:
Sekkiki'nin llme Yönelmesi ve llmi Şahsiyeti:
Sanatkarımız, bir gün her şeyi ile ağırlı�ı bir kırattan
fazla olmıyan kilidi bulunan bir llhokka" yapmış ve bunu
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
105
Harzem Emirine takdim etmişti. Emir bu eseri eline almış
hayretler içinde kalmış, ona mecliste yer göstermiş ve ayrıca
kendisine çok büyük bir mükafat vermiştir. Ne varki bu
arada kapıda mütevazi bir kimse görünmüş, Harzem Emiri
de dahil orada bulunanların hepsi heyecanla aya�a kalkmış
büyük saygı ve hürmetle baş köşeye buyur etmişlerdi.
Sekkaki bu zatın, kendisinden çok daha üstün bir sanatkar
oldu�unu zannediyordu. Sonradan başta Harzem Emiri
olmak üzere, herkesin saygı ve hürmette yarış ettiği bu
kimsenin, bir sanatkar de�il, bir ilim adamı oldu�unu
görmüştür. İşte büyük dahi; o andan itibaren içine kor gibi
bir ateşin düştü�ünü hissetmiş ve kalbinin derinliklerinden
kopup gelen bir sızı ile, her şeyini, sanabnı, şanını ve
şöhretini bir tarafa bırakmış ilme ve ilim adamı olmaya karar
vermiştir(3).
Sekkaki, asıl bundan sonra, olgunluk yaşlarında,
dükkanının kepeklerini kapabnış ve kendisini tamamen ilme
vermiştir. Devrin faziletli alimlerinden Said b. el-Hayyati ve
Muhammed b. Said b. Mahmud el-Harisi gibi şahsiyetli
Türk alimlerinden İslami ilimleri tahsil etmiş, Arap dil ve
edebiyabna yönelmiş ve kısa zamanda Harzem' de ünü
duyulan bir İslam alimi ve şöhreti etrafa yaygın bir Arap dili
ve edebiyab otoritesi olmuştur. Bu Zemahşeri'den sonra
Harzernden ünü yükselen ve İslam dünyasında adı ve ünü
dalga dalga yayılan yeni bir Türk alimi idi. Arbk o, bundan
sonra "Siracü'd-Din-llmin Meşalesi" ünvanı ile anılacakb<4>.
Taşköprüzade, Ahmed, MevzOatU ' I-Uium, İstanbul, 1 3 1 3, I,
Karenkow, F., iA., X, s. 328.
4 es-Suyuti, Il, s. 364.
3
s.
232 vd.
106
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Bu bakımdan İslam alimleri, şöhreti ufukları aşan bu
degerli Türk aliminin yalçın kayaları andıran ilmi şahsiye­
tinin temel taşlarını izah ebnede adeta birbirleri ile yarış
ebnişlerdir. Devrin büyük alimlerinden es-Süyuti, bu büyük
Türk alimi için şunları yazmıştır.
0�1J �l..JI lw:ı� '� ı,j_,li � �.J4 �.J4 � ,jS.''
.<�
"- . . ...;A..4.:i1ıo
J...u
::tl
�·�
_ı_
.·
('.J-" i.)"
L.Jc.
�
....r-
\.1;1 y
..
·· !
_Lll ( ıuaA
,.�
ı ·:t"
,
ı
y� -...JJ
".�I.,;JI
es-Sekkaki çeşitli ilimlerde parlak, çok büyük bir alim
idi. Özellikle Bed i, Beyan ve el-Meani'de çok ileri gitmişti.
O, Miftahu'l-Ulum adındaki kitabında, bu Arap diline aid
ilimlerden on iki tanesini büttln ayrıntılan ile açıkla­
mıştır''<S>.
el-Hamevi, aynı zamanda es-Sekkaki'nin çağdaşı
olan bu degerli biyografya alimi, onun muhteşem bir abideyi
andıran ilmi şahsiyetini şu cümlelerle özetlemiştir:
w�' J .,;ı...ı..J J �yı..ıı ...,! �ı...ı. � ,,.J.;I� J,\i 1.).4 �\S...Jı •·
J,..atii �ı .JA .J � ,.,ıc. ,) � � � ' y.lll .J �J yı.ll .J '-:J�'ıı J
" . w4S;ı ,.ı. fi� �J"- �' ��
es-Sekkaki, Harzemlidir. Arap dili ve Edebiyatı,
Meani, Beyan, llm-i aruz ve şiirde ilmi, denizleri andıran bir
önderdir. Aynı zamanda büyük bir Kelamcı, yüce bir Fakih
ve çeşitli ilimlerde bilge yüce bir kişidir. O asrın en ulu,
faziletli kişilerinden biridir. Harzemden kalkan kervanlar
sanki onun ululuğunu taşımaktadır<6> .
5
6
es-Suyuti, II, s. 364.
el-Hamevi, XX, s. 59.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
107
es-Sekkaki ve Temel llimler; Miftahu'l-Ulum:
Şimdi onun artık; a�aca şekil veren ve harika sanat
eserleri ve uyma işcili�i yapan elleri; demir bakır vs. gibi
madenieri bir bal mumu gibi yo�uran avuşları ve onları en
ince göz nurları ile şekiller veren parmakları, artık kalem
tutuyordu. Şimdi O; ince bir zeka, düzgün bir mantık,
kudretli bir muhakeme gücü ve her şeyin özünü kavrayan
bir akl ile kendini İslami ilimiere adamış, özellikle Arap dili
ve edebiyatı, I' rab, Bedi, Beyan, Fesahat ve Belagatta kendini
göstermiş ve bir ilim deryası haline gelmişti. Fakat bizim asıl
üzerinde durmak istedi�miz, onun ilk yazıldıgı andan
itibaren haklı bir şöhrete ulaşan "Miftahu'l-Ulum" adındaki
temel kitabıdır.
Gerçekte es-Sekkiki, ilim dünyasına adının
yüceli�, Arap dili ve edebiyalındaki asıl şöhretini
"Miftahu'l-Ulum" adındaki kitabı ile duyurmuş ve asırlara
meydan okuyan bir büyük ilim adamı olmuştur. O, bu·
kitabında; Arap dili ve buna baglı Bedi, Beyan, el-Meani,
Nazım, Şiir, Fesahat, Bela�at vs. gibi da�ırtık ilimleri, bu
eserinde derlemiş, toplamış, daha sistematik ve daha düzenli
bir hale getirmiştir. Bu eser; o devirlerde, medreselerde
yüksek ilimleri tahsil eden ö�renciler için, bu günlerin
tabiriyle belki bir "el kitabı" olarak hazırlanmış, büyük ve
şumullü bir kitaptır.
Bu bakımdan es-Sekkaki'nin bu eseri; o devirlerde
çok büyük ve hak etti�inden çok daha fazla bir ilgi görmüş
ve bu Türk ilim adamının şöhretini çok yaygın bir hale
getirmiştir. Eser; Sarf, Nahiv, Meani, Adab-ı Münazara, Aruz
108
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
ve Kafiye gibi altı ana bölümden oluşmaktadır(7) . Müellif
bazı bölümlerine yaptıgı yeni yeni ilave bölümlerle kitap çok
geniş bir hal almış ve bir el kitabı olmaktan çıkmıştır.
Ne varki Kazvini, onun bu eserini, ciddi bir şekilde
yeniden ele almış, lüzumsuz bölümlerini çıkarmış ve
"Telhisü'l-Miftah" adıyla özetHyerek taş gibi, yeni, güzel
kullanışlı ve çagdaş bir kitap haline getirmiş, böylece bu
büyük Türk Aliminin adını asırlarca dimdik ayakta ve
hayatta tuttugu gibi, onu eserini de elden düşmiyecek bir
şekilde okunan bir kitap haline getirmiştir.
Kazvi'nin bu özeti, ilim aleminde öylesine tutunmuş
ve öylesine büyük ilgi görmüştür ki, daha sonra 11Miftahu'l­
Ulum" denilince akla ilk gelen Kazvfninin bu özeti olmuş ve
asıl kitap çok gerilerde kalmıştır. Onun bu özeti daha sonra
yine başka bir Türk alimi olan Taftazani ve diğer İslam
bilginleri tarafından defalarca şerhedilmiştir.
Daha sonra, bu büyük ilim adamı, Türklüğün öz
yurdu Ferganeye gitmiş ve hayatının sonuna kadar orada
yaşamıştır. Kaynaklarda onun; Fergane'nin Almalık şehri
yakınlarındaki Karyetü'l-Kindi kasabasında vefat ettiğini
yazmışlardır (1228)<8>.
7
11
Bursalı, M.T., a.g.e., s . 27, Karenkov, F., İA., X, s. 328.
Geniş bilgi için bkz. es-Suyuti, II, s. 363-364, el-Hamevi, XX, s . 59, Bakır, M.,
Ravzu '1-Cinan, Tahran, 1 304, Taşköprüzade Ahmed, I, s . 232, Karenkow, F.,
İA., X, s. 329, Huart, C., a.g.e., s. 1 86.
VIII.
HARZEM EKOLÜNÜN SEÇKiN ALİM İ
el-İmam Sadru'l-Efadıl, Ebti Muhammed el-Kasım b.
el-Huseyn b. Muhammed el-Harzemi
(doğ. 1160 - öl. 1230?)
�jJ_p.ll � � �� � �üll � �i �lj':/1 J� r-Lo'JI
el-Kasım b. el-Huseyn: Ilmi Hayatının Ilk Yıllan:
el-Kasım b. el Hus eyn; bütün Orta ve Yakın Çaglar
boyunca Orta-Asya, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetinin en
büyük, en canlı merkezlerinden biri olan Buhara' da ayaga
kalkmış, ilmi şahsiyetinin asıl gölgesi Harzem üzerine
düşmüş, Türk asıllı en büyük Arap dili ve edebiyalı
alimlerinden biridir.
-
Kendi rivayetlerinden anlaşıldıgına göre o; kesinlikle
1160 yılında, Harzem' de dünyaya gelmiştir(l>. İnadına zengin
varlıklı, bununla beraber şerefli, ilme düşkün ve ülemaya
saygılı bir aileye mensuptur. Daha sonra akli ve nakli
ilimleri tahsil etmek için Buhara' ya gelmiş<ı> ve ünü ciharu
dolduran Buhara medreselerine intisab etmiş devrin büyük
İslam alimlerinden biri olmuştur.
Bu arada, devrin Türkistandaki geleneklerine uyarak
Arap dili ve şiirine yönelmiş; dil, edebiyat, şiir, nazım
dersleri almış, fesahat, belagat ilmini ögtenmiştir. Artık o
1
2
el-Hamevi, XVI, s. 237, Ayrıca bkz. es-Süyôti, K. BufYeta 'l-Vuat, Il, s. 252.
el-Hamevi, XVI, s. 25 1 .
1 10
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
şimdi, kendi devrinin Arap dili ve edebiyabrun en üstün
dahilerinden birisi idi. Bir büyük kültür ve medeniyeti
temsil ediyordu. Nitekim daha sonraki yıllarda, Harzeme
kadar gelen ve bu büyük Türk alimini kendi evinde ziyaret
eden, onunla defalarca ilmi ve edebi konularda bir çok
sohbetlerde bulunan el-Hamevi, onun şahsiyetinin temel
taşlarını anlatırken kalemini cömertçe kullanmış, onun
hakkını bütün gücüyle vermeye çalışmış ve şöyle demiştir:
�Wl Jj ,l,i� �_yJI � � _;A �I �� J J 1.h �U'Jt .J.lw:ı"
r1c. � t ..>J ,�Lw:Jı o�ı J ,mwı �.,.,aııJ , .lli.llı �' J , .ll.i_,lı
ı; _,c. J 01...)' � ,:,t...l.ı.i .,.s , �� .foJ yı...:Jı � ..; ıJliJ , y�'J ı
".wı };ı ı� �
ll O; ilimde ulu kişilerin gerçek önde geleni, Arap dili
ve Edebiyatında kendi devrinin biricik ddhisi, yufka yürekli,
hassas huylu, ayrıca çok ince bir kavrayış, doğru bir anlayış
sahibi idi. Arap dili ve edebiyatında kendini göstermiş, şiir
yazma, nesir ve hitabette herkese üstün gelmiştir. O kendi
asrının ilimde göz bebeği ve zamanının parlak bir bir yıldızı
idi" (3),
Harzem Ufkunda Doğan Yeni Güneş:
Asıl bundan sonradırki ona 11 el-İmam-Büyük Din
Bilgini" ve u Sadru 'l-Efadı l-llim de Yücelerin Yücesi" gibi
ilirnde parlak ünvanlar verilmiş ve Buhara'da itibarı yüksek,
herkesin sevip saydığı ve ilmine hürmet ettiği bir kimse
olmuştur. Buhara alimleri ve devlet adamları, bu ilim
adarnma sahip çıkmışlar, ona 70 uRükni Dinar'' ı aylık
maaşla birlikte, daha bir çok cazip tekliflerde bulunmuşlar
3 el-Hamevi, XVI,
s.
238.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ
VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
lll
ve Buhara' da kalmasını istemişlerdir. Eger gurbet ve vatan
hasreti ( daüssıla) olmasaydı O, Buhara'ya çivilenip kala­
caktı<4>.
Ne varki bu genç ilim adamının şöhreti, Buhara
hudutlarını çoktan aşmış ve çoktan Harzem' e ulaşmış
bulunuyordu. Harzem' e gelince o; bu sıralarda güçlü Türk
Harzemşahlar devletinin başkenti olmasının yanısıra bir çok
ilim ve fikir adamlarının ziyaret ettigi bir kültür, sanat ve
medeniyet muhiti idi. Bunda Türk hükümdar ve devlet
adamlarının, ilim adamlarına, büyük ilgi ve ragbet
göstermelerinin de ayrı bir yeri vardı. Bu bakımdan Harzem
Türk Sultanının en büyük vezirlerinden biri olan Şihabü'l­
Havfi, bu büyük Türk alimini Harzem'e kendi ata yurduna
çagırmıştır.
Ona, kendi sarayında çok güzel bir makam
hazırlanmış ve buraya süslü bir minder konulmuştur. Yani o
saray hocası olacak, başta vezirin çocukları olmak üzere
saraydakilere ders verecek ve bunun içinde ona yüksek bir
maaş ödenecekti. Bu büyük Türk alimin, şu asil davraruşına
bakınızki o, Harzeme dönmüş ve kendisine teklif edilen bu
yüksek maaş ı reddetmiş ve "Ben şiiri ve nesri para kazanmak
için değil bir gönül coşkusu olarak söylüyorum, hatta kimsenin
bilmemesi için "mahlas kullanıyorum" demiştir<s>.
Sadr-ı Harzem'in Ilmi Şahsiyeti:
Haddizatında yukardaki cümleler, onun ilmi kişiliğini
bütünüyle ortaya koymaktadır. Onun; diğer ilim
4
el-Hamevi, XVI, s . 25 1 .
' el-Hamevi, XVI,
s.
25 1 .
t;...ıs:; "i l:ı).i _;,;.Jı_, �1 J; ui_,
1 12
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
adamlarından ayrı, bambaşka bir kişiligi vardı. Zira o; ilmin
haysiyetini hayalı boyunca ufukta ve zirvede hıtmuş, onun
şerefini kendisi için herşeyden yüce görmüştür. Bu manada
devlet büyüklerinin kapısını çalmamış, onlara avuç açmamış
onlardan gelecek hediyeterin beklentisi içinde olmamış "Paşa
konağındaki mindere" bile ohırmamışlır.
el-Hamevi bu büyük Türk alimini, Harzernde kendi
evinde 1219 yılında ziyaret etmiş, onun ilmi fazileti ve ahlaki
yüceli�i karşısında şaşırıp kalmıştır. Oysa o, bu sıralarda 61
yaşında bulunuyordu. el-Hamevi izienimlerini şu şekilde
açıklamaktadır:
f'j} � 4,}jl.o ı} ��.J �1 � _;lıaWI � � �i.J.J
)W J.G wWJ � AJ � �iJ � � ı� �� � ü:i .;S
".ıJfo.J � oti....ı:ı.J �i_, �.;.J�J .,r.li
"Odaya girdiğimde nur yüzlü ihtiyar güzel görünüşlü
bir kişi gördüm. llmi herkesi kucaklamıştı. Edeb erkan ve
yüce bir ahlak sahibi, inadına tatlı dilli ve güler yüzlü idi.
Göksam genişledi, kalbirn ferahladı, artık onun yüce
vasıflarını nesir ve nazımla dile getinnem mümkün
degildi"(6) .
Sadr-ı Harzem'in, Arap dili ve edebiyatında ayrı bir
yeri vardı. Devrin alimleri onu el-Asmai veya el-Cahız' dan
hiçte geri görmüyorlardı. Nitekim ilmi şöhreti ve eserleri,
İslam ilim, kültür ve medeniyet merkezlerine ulaşlıktan
sonra
bu
sahanın
otoriteleri
onun
Arap
dili
ve
edebiyabndaki rakib kabul etmeyen üstünlügünü kabul
etmişler ve şöyle demişlerdir:
6
el-Hamevi, XVI, s.
238.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
113
.J� �IJ yi �'JIJ �Lo:IJ t .;4J ��� U} .,:.ı_,.l�"
�ü J...A,Ali J �� }.l-1 j.SJ ��J J+.L.JIJ �_;� ı.:HI l.iS
" r-wıli �j}_,:.. _;.:ı....o � �i J �� (.)o'lüll ..,i � .li ' �i �
"Derlerki Asmai, kendini göstermiş, nahiv, edeb ve
şiirde parlak bir alim olmuştur.
lbn Dilreyd, Halil ve Cahız da öyle, onlann her biri
ilmin ineisi ve faziletin yol göstericisidir.
Dedimki bu doğrudur, bunlar şanı yüce insanlardır.
Fakat onlardan ilimde en yüce olanı ise Sadr-ı Harzez
Kasımdır"(7) .
Harzemli bu büyük "Türk Bilgesi'' şerefli, haysiyetli
dolu dolu bir ilim hayatı yaşamıştır. O, yerine göre duygu
dolu bir çok şiir ve kasideler yazmış, kendi iç dünyasını ve
Peygamber sevgisini ifade etmiş ve yerine göre, dostlarına
devlet büyüklerine bir edebiyat harikası olan mektuplar inşa
etmiştir. el-Hamevi, bunların en güzel örnekleri bir cemile
olması için kitabına kaydetmiş ve bu ilim adammı,
bütünüyle Orta-Asya Türk Kültür ve medeniyetine
maletmemizde bizlerin en büyük yardımcısı olmuştur.
Bununla beraber, onun arnelde mezhebi "Ebu Hanife" itikatta
mezhebi ise; "Ehl-i Sünnet" olmuş ve "Mutezile" den şiddetle
kaçınmıştır. Bunda ilmi tahsilini Buharada tamamlamasının
ayrı bir rolü vardır. Nitekim kendisine takıldıklarında
11
Mu tezili olmaktansa Harzernden çıkıp gitmeyi tercih ederim"
derdi<8>. Onun 1235'li yıllarda vefat etti gi anlaşılmaktadır.
7
8
el-Haınevi, XVI, s. 243.
el-Haınevi, XVI, s . 239.
1 14
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
el-Hamevi den ö�rendi�imize göre; bu, Türk alimi
çeşitli konularda pek çok eserler yazmıştır. Bunlar arasında
Zemahşeri'nin bazı eserlerinin şerhi de vardır. Bunların
çogtı da Arap dili ve edebiyab ile ilgilidir. Bunların en
önemlileri şunlardır:
11K. et-Tavzihfi-Şerhi'l-Makamat", 11K. Şerhi'l-Müfred ve'l­
Müennes", "K. Şerhi'l-Ehaci li Carillah", "K. Acaibi'n-Navh",
"K. es-Sım fi'l-I'rab", K. Şerhi'l-Ebniye", "K. Ucaletüs-Seferi
fi'ş-Şir''. Ayrıca O, Gazneli tarihci Utbi" nin 11 K. el-Yemfni"
ll
adındaki ünlü kitabını da şerhetıniştir<9>;
9
A
'
el-Hamevı, XVI, s. 253.
III.
ORTA ASYA TÜRK İ SLAM MEDENiYETiNDE
LUCAT İLMİ ve LEKSİKOGRAFYA
iLMİNİ N İLK TÜRK ÖNCÜLERİ
Dil ve Luğatın Önemi:
Dil ve luğat; bir milletin millet varlı�, yarınlara
giden yolda ayakta tutan en büyük ve en hayati
dinamikle!den biridir. Luğat kitapları ise; o dilin varlığının
devam etmesi ve kaybolup gitmesini önleyen ve dile yaşama
direnci ve gücü veren bir hayat kaynagıdır. Bir dili di�er
dillerden ayıran, onun üstünlügünü, zenginligini ve
yüceligini ortaya koyan en büyük kültür hazinesi ve millet
varlığının ortak gıdasıdır. Dünyada; güzel bir millet ve
milliyete oldugu gibi, güzel bir dil ve lugata sahip olmak
kadar bir insana gurur veren, mutlu kılan hiç bir şey yoktur.
Arapça bu manada; ilk Cahiliyet çaglarından beri çok
mükemmel ve çok gelişmiş bir dil oldugu gibi, onu diğer
müslümanların yanında, çok mübat-ek bir dil kılan, bir başka
önemli faktör daha vardır. O da; bütün bu olumlu yönleri
yanısıra, onun dini yönü; yani, bir iliihf vahyin ifadesinde,
yedi kat göklerin Sahibinin bu dili seçmesi ve " Vahiy
Kültürü"nün esası olmasıdır. Bu Arapçaya şüphesiz diger
dillere göre çok büyük bir üstünlük saglamış, onu basit bir
kavim ve toplum dili olmaktan çıkarmış ve bütün
müslümanlar arası, etnik köken ve dilleri ne olursa olsun,
her türlü milli taassubun dışında çok mübarek bir dil, yani
116
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
11Muhammed Ümmeti nin ortak dili, hem de sadece bu
dünyada degil, uhrevi alemde de geçerli olmak üzere yaygın
bir inanç haline getirmiştir.
"
Bu temel ve ilahi özellikler, Arap dilini ögrenme ve
yazmayı, onun inceliklerini keşfehne, dolayısıyla onun daha
geniş iklimlerde yayılmasını, daha da cazib bir hale
getirmiştir. Böylece genellikle gayr-i Arap ve fakat
müslüman millet ve ilim adamları arasında bu dilin
gelişmesi yolunda ve özellikle leksikografya dalında bir
hizmet yarışıda başlamış oluyordu. Gayr-i Arap ve fakat
müslüman milletler arasındaki bu hizmet yarışını şüphesiz
Kuran-ı Kerim in Arapça nazil olması ve Hz. Peygamber'in
"hadislerini" Arapça olarak ifade buyurması, özellikle
leksikografya ilmini daha da süratlendirmiştir.
'
Zira dil ve lugat; sadece Arapça ve buna baglı filolojik
ilimierin degil, vahiy kültürü ve Hz. Peygamber in hadislerine
dayanan Tefsir, Hadis, Fıkıh vs. gibi İslami ilimierin asıl
dayanagı, diregi ve Arapça kelimeler ise bu kültür ve
medeniyet binasının inşa edildigi temel taşları idi. Bu açıdan
bakıldıgında Arap dili, lugat ilmi ve leksikografya, Tefsir ve
Hadis gibi İslami ilimlerden hiçte geri olmıyan, belki
onlardan bir manada çok daha şerefli bir ilim olduğu ortaya
çıkmaktadır. Çünkü lugat ve o leksikografya olmadan,
Kuran ummanı ve Hadis denizinin derinliklerine dalmak ve
bu denizin incileri, onun mana zenginliklerini ortaya
koymak, dolayısıyla
insanların
dini
hayatlarında,
mutluluklara giden yolun önünü açmak mümkün degildir.
'
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
117
Bu bakımdan ilk hicret asrından itibaren II. III. ve IV.
asırlarda, daha ziyade gayr-i Arap ve fakat müslüman
milletler arasında, Arap dili ve luğat ilminin gelişmesinde
baş döndürücü bir hizmet yarışı başlamış ve bu sahanın dev
temsilcileri yetişmiştir. Bu hizmet yarışında kulvarda en
hızlı koşan milletierin başında ise müslüman Türkler
gelmektedir.
Türkler ve Luğat Ilminin Gelişmesi:
Müslüman Türkler, bu dinin gelişme ve yükselmesine
parlak kılınçları ile hizmet ettikleri gibi, bu dil, yani lugat
ilminin gelişmesine de mübarek kalemleri ile hizmet
etmişler ve bu sahada şöhretleri dünyaları dolduran ve ilmi
uromanları andıran bir çok leksiko�afya alimleri
yetiştirmişlerdir. O kadarki, modern leksikoğrafya ilminin
temeli bu ünü dünyaları dolduran Türk asıllı ilim adamları
tarafından ab.lmış ve onların bu sahalarda yazdıkları eserler
leksiko�afyanın temel kitapları olarak kabul edilmiştir.
Türk Sultanları, Han, Hakan ve Türk Beyleri, at
Üstünde nasıl ki parlak kılınçları ile İslam dinini yüce kılmak
için gaza ve cihad seferlerine çıkmış, yeni yeni ülkeler
fethetmişlerse, Türk asıllı büyük ilim adamları da, Arap
dilinin gelişmesi yolunda bitmez tükenmez seferlere
çıkmışlar ve leksikoğrafya ilminin gelişmesinde çok büyük
hizmetler etmişlerdir. Onlar bu cümleden olmak üzere; bu
ilmi seferlerinde Arabistan'a gelmişler, senelerce çöllerde
dolaşmışlar, bedevi Araplar içinde yaşamışlar Arapça
kelimelerin mana inceliklerini,şiir, beyt, kaside, ata sözleri,
1 18
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
kelam-ı kibarlar ve yeni yeni kelime bulma ve toplamada
birbirleri ile adeta yarış ebnişlerdir.
İlim dilinde "şahid" veya çogtıl olarak "şevahid"
dedigirniz bu yeni kelime ve şiirler, sanki onların bu ilim
meydanlardaki askerleri, yani gaza ve cihad erieri idiler.
Böylece onlar, Arap diline yeni yeni mana zenginliği olan
kelimeler ve Arap edebiyabna da, üstün değerde binlerce
şiir, kaside ve beyt kazandırmışlardır.
Daha sonra onlar, bir ömür pahası ve bir göz nuru
olarak topladıkları ve her biri, birer inci danesini andıran bu
kelimeleri ve bu arada Arap dilini, yerli yerine oturtmak için
büyük bir gayretin içinde olmuşlar ve her bir kelimenin
mana zenginligini ortaya koymak için kıyasıya bir mücadele
vermişlerdir. Bu Türk alimleri; bir manada asırın dil ve
edebiyat meydanında, Araplar da dahil, herkese meydan
okuyan demir kuşaklı cihan pehlivanları idiler. İşte
leksikoğrafya dediğimiz luğat ilmi de onların bu uğraşıları
sonucu ortaya çıkmıştır.
Türk Luğat Yazarlan ve Özellikleri:
Bu cihan pehlivanlarının diğer İslami ilimlerde olduğu
gibi, leksikoğrafya ilminin gelişmesinde de çok büyük
hizmetleri olmuştur.
Onlar; leksikoğrafya ilminin
gelişmesinde, Türk'ün ilmi dehası ve akli muhakeme
gücünü göstermişler ve bu sahanın çok kıymetli kitaplarını
yazmışlardır. Hatta gerçek manada ilk leksikoğrafya kitabını
yazma ve ilk büyük luğat alimi olma şerefi de ne ilginçtirki
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
1 19
bir ulu Türk'e aittir. Bu ulu Türk; "' İbrahim b. İshak el­
Farabi" adıyla arulmaktadır.
Orta-Çag, Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin en
önemli merkezlerinden biri olan Farap'ta dünyaya gelen bu
Türk bilgesi; ilmi hayabrun ilk yıllarından itibaren Arap dili
ve edebiyabna, Iugat ilmine çok büyük bir önem vermiş ve
bu cümleden olmak üzere daha sonra "Divanü'l-Edeb"
adındaki büyük lugat kitabını yazmışbr. O, Arap dilinde, en
erken devirlerde yazılmış ilk ve en mükemmel bir Iugat
kitabı idi. Bugün bile bu lugat kitabını görenler ve okuyanlar
bu Türk ilim adamını övmek ve hizmetini ve leksikografya
ilmine yapbgı yüce hizmetleri degerlendirme ve takdir
etmede adeta bir yarış içine girmişlerdir. Nitekim A.
Muhtar; Arap yazar, bu Türk ilim adamı ve eseri hakkında
şöyle demiştir:
"Ftirabi, şüphesiz luğat ilminde güneş gibi dogmuş bir
kimsedir. Luğat ilminin doğuşu ve gelişmesinde emeği
geçenlerin en önde gelenlerinden biridir. Her nekadar onun
yeğeni el-Cevheri, luğat ilminde "Cevheri ekolü"nün
temsilcisi ise de; eğer insanlar biraz insaflı ve onun luğat
ilmindeki üstünlüğünü kavramış olsalardı, #Cevheri
Ekolü"nün ilk kurucusunun Farabi olduğunu kabul etmek
mecburiyetinde kalırlardı. Bununla beraber Ftirabi,
kelimeleri son harflerine göre tertip ve düzene koyarak bir
luğat kitabı yazan ilk luğat tilimidir''< 1 >.
1
el-FArabi, Divanil 'l-Edeb, tah. A. Muhtar Umer ve İ. Enis, Kahire, 1 954, I, s.
Önsöz.
120
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Ondan önce böylesine mükemmel bir lugat kitabı asla
yazılmamıştı. Onun bu eserini büyük bir emek sarfederek
yayınlanan i. Enis ise, bu Türk ilim adamı hakkında şöyle
demiştir; "Bana öyle geliyorki; bu günkü modern manada ilk
klasik Arapça luğat kitabını Farabi hazırlamıştır. O böylece
bir çığır açmış ve onun açtığı bu çığır asırlarca devam
etmiştir'' (2>.
İshak b. İbrahim, künyesinden de anlaşılacagı gibi,
parlak Türk ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Farabta
yetişmiş ve Arap dili ve edebiyabrun en önde gelen
şahsiyetlerinden biri olmuştur. Yukarda adı geçen el­
Cevheri'nin dayısıdır. İşte bu Türk bilgesi, küçük el­
Cevheri'yi, hem de ilerlemiş yaşına rağmen, ilk tahsil
yıllarından itibaren Arap dili ve edebiyatma düşkün bir
kimse olarak yetiştirmiş, böylece onun luğat ve leksikoğafya
ilmine giden yolunu da açmıştır.
Bu ilmin esasıru dayısından ögrenen el Cevheri ye
gelince; iyi bir Arap dili ve edibi olarak kazandığı şöhretini,
daha sonra bir leksikografya bilgini olarak tamamlamış ve
bu sahanın en temel eserlerinden biri olan "Tacü'l-Lüğat ve
Sihahu'l-Arabiyye" adındaki muhteşem luğat kitabını
yazmıştır. Gerçekte, Türkçe adıyla "Kamus" veya "Sihah"
kendi zamarn ve sahasının tek eseri ve Arap dili üzerine
yazılmış ve bir eşi benzeri az bulunan en gelişmiş, en
mükemmel bir luğat kitabı idi(3).
-
2
3
'
el · Farabi Divanü '1-Edeh, I, s. Önsöz.
Geniş bilgi için bkz. Attar, A. Abdülgafur, Mukadimetü 's-Sihah, el·Kahire,
ı 956, ı 09 vd.
,
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
121
Leksikoğrafya'da el-Cevheri Ekolü:
el-Cevheri, bu muhteşem eseri ile lugat ilminde dört
büyük ekolden biri olan ve "el-Cevherf Ekolü" olarak bilinen
ve leksikografya tarihine geçen uluslararası bir ekolün de
kurucusu olmuştur. Öyleki "el-Cevherf Ekolü" her bir asırda,
sinesinde yüzlerce, binlerce çeşitli kavimlerden dil ve lugat
alimi barındırmış ve bunlar "el-Cevherf ekolü" nün bayrağını
dalgalandırarak onu bu günlere kadar getirmişlerdir.
Böylece, daha örıceleri ve ilk hicret asırından itibaren
dil ve luğat sahasında kurulmuş olan diğer ekoller mesela
"lmam Halil", "Ebu Ubeyd" ve "el-Bermekf ekolleri" bu
Türk alimi, lugat meydanlarında boy gösterdikten sonra
fonksiyonlarını kaybebniş ve öğrencisiz kalmışlardır. el­
Cevheri ekolü, bir çok ilim adamiannında kabul ve itiraf
ettikleri gibi, bu medreseterin en hayırlı, en ulularından
birisi idi. Daha sonraki devirlerde yazılan yüzlerce, binlerce
lüğat kitabının el-Cevheri'nin ilk defa ortaya koyduğu bu
yeni esaslara göre ve bu ekolün ögrencileri tarafından
yazılması, bu ekolün tesirlerinin ne kadar büyük olduğunu
göstermektedir(4).
Bu ekolün özelligi luğat yazınada kelimelerin son
harflerini esas almaları idi. Çünkü el-Cevheri, bunu, böyle
ortaya koymuştu. Bu usulde, "kelime" sanki elle tutulur,
gözle görülür bir madde bir taş gibi ele alınmış, Arap
alfabesinde yer alan harflerin sırasına göre bu kelimeler çok
titiz bir tertip ve düzen içinde sıralanmış, kelimeler düzgün
4
Bu dil ve Iugat ekolleri hakkında geniş bilgi için bkz. Attaru, A., Abdulgafur,
a.g.e., s. 1 O 1 vd.
1 22
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
bir taş gibi, lugat binasının duvarlarına konulmuş, onların .
manaları açıklanmış, onlara; bu ilmin tabiri ile "şev ah id"
dedigimiz, şiir, beyt-i darb-ı mesel ve çöl kelimeleri ile yeni
yeni, mana zenginligi kazandırılmıştır. Bu bina sahih ve son
derece güvenilir kelimelerden yapılmışh. Bir tanesinin bile
sökülüp ahiması mümkün degildi. Bu aynı zamanda
muazzam bir edebiyat ve kültür kitabı idi.
Leksikoğrafyadaki bu yeni yaklaşım, daha önceki
lugat ekallerine göre bir inkılab idi. İşte, leksikoğrafya
ilmindeki bu büyük inkılabı, ilk defa bir "Türk alimi"
başarmış ve bayrağı leksikoğrafya kalesinin burçlarına
dikmiş ve onun diktiği bu bayrak bugünlere kadar
dalgalanıp gelmiştir. Bu luğat ilminde yeni bir çığır idi.
Nitekim büyük Türk Bilgesi de bunun farında olmuş ve bu
yeni tertip ve düzenin kendinden önce hiç bir kimsenin
ortaya koymadığını söylemiş, bundan haklı bir gurur
duyduğu gibi bunu fazlasıylada hak etmiştif'..5>.
Bütün bunlar Türklerin bu büyük ilim yani; Arap dili
ye edebiyatnun gelişmesi ve bundan çok daha önemli olarak
modem leksikoğrafyanın ortaya konulmasında ne kadar
büyük ve önemli hizmet ettiklei-ini bütünüyle ortaya
koymaktadır. Gerçekte; Arapça modem leksikoğrafyanın temeli,
iki büyük ilim adamı tarafindan atılmıştır. Bunlann ikisi de
Türktür ve ikisi 4e Farablıdır. Bunlar; İshak b. İbrahim el­
Fi.rabi ile, İ smail b. Hammad el-Farabi' dir. Birisi "dayı"
diğeri ise onun "yeğeni" dir.
s
Attar, A., AbdülgAfur, a.g.e.,
s.
1 09.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
123
Sıhah'ın Ilim Dünyasındaki Yeri:
el-Cevheri'nin; "Sihahı" kendi devrinde ve ilim
dünyasında bir sarsıntı yaratmıştır. Onun bu kitabı, ilk
yazıldıgı andan itibaren, ne elden ve ne de, dilden
düşmemiştir. Bundan da öte, her bir asırda yetişmiş yüzlerce
lugat otoriteleri, bu "Türk Bilgesini" övme ve onu göklere
çıkarmada adeta bir birleri ile yarış etmişlerdir. Onların
gerek ·el-Cevheri ve gerekse "Sıhahu'l-Luğa" hakkındaki
övgü ve degerledirmeleri, bir büyük kitabın hacmini aşacak
kadar çoktur. Bunlardan mesela es-Se alibi Sıhahı, diğer
lugat kitapları ile karşılaştırmış ve şöyle demiştir: "Sıhahu'l­
Luğa"ya gelince o; şilphesiz 11 el-Cevhere"<•> den tertip ve
düzen itiban ile çok daha güzel 11Tehzibü'l-Luğa" dan çok
daha ağırlıklı ve 11Mu'cemü'l-Luğa" dan çok daha faydalı ve
herkesin kolayca yaratanabileceği bir kitaptır''<6>.
Yine kendi devrinin faziletli en büyük luğat
alimlerinden biri olan İbn Tayyib el-Fasi (öl. 1170) bu Türk
luğat aliminin şahsiyetinin önünde saygı ile ·egilmiş ve ona
olan hayranlıgıru hem de, asırlarca sonra şöyle dile
getirmiştir:
"el-Cevheri
şüphesiz
11 Sarf'
ilminin
minberlerdeki yüksek sesli hatibi ve luğat ilminin
mihrabdaki en bilyUk imamıdır. Zira Cenab-ı Hak, el­
Cevheri'ye, ne kendinden önce ve ne de ondan sonra
gelenlerin hiç bir şekilde ulaşamıyacaklan kadar ulu bir
şöhret venniştir. Onun kitabı "Sıhah" ise; ondan önce ve
•
6
Bunlar Arap dilinin zirvesinde devasa lugat kitaplarıdır. Z.K.
Attar, A., Abdulgifur, a.g.e., s. ı ı 2.
124
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
sonra yazılan luğat kitabianndan hiç birinin gönnediği çok
büyük bir ilgi gömıüştür<7> .
"Sıhah" bir lugat kitabı olarak bu erişilmez, üstün
mevkiini asırlarca korumuş ve şöhretinden hiç bir şey
kaybetmeden bugünlere kadar gelmiştir. Kitabın nüshaları
hilafet ülkesinin her bir yeri, mesela do�uda Kaşgar
önlerinden, batıda Endülüs' e kadar yayılmış ve bu Türk ilim
adamının ismini her tarafa ulaştırmıştır.
"Sıhah" bu arada Osmanlılar devrinde İslamın taht ve
baht şehri İstanbul' a da ulaşmış, Osmanlı medreselerinde çok
büyük bir ilgi görmüştür. "Sıhah" daha sonra, uKaşgarf
Mahmud milliyetçiliğinin" kendi devrinde en büyük temsilcisi
ve Araisü'l-Kuran adındaki büyük tefsirin müellifi Mehmed
Vani Efendi (öl. 1592)<8) tarafından " Vankulu Lugdh" adıyla
Türkçeye tercüme edilmiş ve İbrahim Müteferrika
tarafından, kurulan ilk matbaada 1141 yılında İstanbul' da iki
cild halinde basılmıştır. Sıhahu'l-Luga'nm ilk kurulan
Osmanlı matbaasında basılan bir kaç nadir kitap arasında
bulunması, ona, Osmanlı medreselerinde verilen değeri
göstermektedir.
Sıhah ve Kaşgarlı Mahmud:
Ne ilginçtirki el-Cevheri'nin bu çalışması, daha
sonraki asırlarda Türk dilinin gelişmesine de dalaylı
yollardan çok büyük hizmetleri olmuştur. Zira bu yöndeki
çalışmalardan yararlanmak isteyen bir çok Türk alimleri, el1
8
Attar, A., Abdülgafur, a g e s. 1 1 6.
Mehıned Vani Efendinin bu yönü ilgili geniş değerlendirmeler için bkz. Kitapçı,
Z., Hazreti Peygamberin Hadislerinde Türkler, Konya, 2004, s . 49.
.
.
.,
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
125
Cevheri'yi taklid etmişlerdir. Onlar bu defa aynı usul ve
metodla, Türk ·dilinin Araplara ve bu kültürün mensubu
olan di�er kavimlere ö&-enınelerini sa�lamak için Arapça
olarak "Türkçe luğat'' kitabiarı yazmışlardır.
Bu manada bizim dile getirmek istediğimiz büyük
Türk alimi ve Arap dili otoritesi ve Türk milliyetçisi Mahmud
el-Kaşgari ve onun sadece Türk dili ve Türkçe için değil,
Türk tarih, kültür ve edebiyah için kıyamete kadar eşsiz bir
hazine kıymetindeki büyük çalışması, bir di�er ifade ile,
"Divan-ü Luğat et-Türk" adındaki ölmez eseridir.
Kaşgari'de her Türk ilim adamı gibi, iyi bir tahsil
görmüş, Arap dil ve edebiyahnda bir büyük otorite haline
gelmiştir. İşte bu büyük Türk alimi, asıl bundan sonra, diğer
Türk bilge kişileri gibi, Arap dilinin mana farklılıklarını
anlamak için Arap yurtlarına, diyar-ı Mudar ve Rabia
kabilelerine gitmemiş, bilakis Türk ülkelerine koşmuştur.
O; Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Yağma, Basmil, Uygur vs.
gibi bir çok Türk boyları arasına dalmış, buraları boy-boy,
oba-oba dolaşmış, koca bir ömrü Türkçe ve onun mana
zenginli�ni keşfetmek için harcamış ve o ça�larda bir eşi ve
benzeri olmıyan muazzam bir "Türk filoluğu" ve bundan da
öte bir "Türkoloji" alimi olmuştur. O, dünyaları dolduran
bu ilmi ile, uhrevi bir yolculu�a çıkmak istememiş ve
deryaları andıran bu bilgisini, bir diğer ifade ile Türkçe
kelimeleri bir cevher danesi gibi aktararak bu sahanın
kıyamete kadar kedisini hayıda yad ettirecek en kıymetli
eserini yazmışhr.
·
1 26
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Di�er taraftan el-Cevheri'nin "Sıhah"ı, Arap dilinde
yazılmış en mükemmel Arapça bir "luğat" yani
"leksikoğafya" kitabı oldu� gibi, Kaşgari'nin "Divanı" ise,
yine Arapça yazılmış en mükemmel bir Türkçe leksikoğrafya
kitabıdır. Böylece hem Arap, hem ci� Türk diline ait modem
leksiko�afya ilminin önderi bu iki Türk ilim adamı oldu�u
gibi, bu ilmin, Türk yurtlarında ilk temeli de onlar
tarafından atılmış oluyordu. Bütün bunlar diger taraftan
Türk ilmi gücü ve akli dehasının Arap dili ve edebiyatirun
gelişmesi, bir di�er ifdde ile, İslam kültür ve medeniyetinin
müşterek mirasında Türklerin ne kadar önemli ve büyük bir
hizmet ifa ettikleri ve tam bir altın ça� yaşath.klarını bütün
açıldı� ile ortaya koymaktadır.
Zemahşeri ve Leksikoğrafya:
Leksikogt-afya ilminin gelişmesine emeği_ geçen Türk
asıllı, büyük Arap dili ve edebiyab otoritelerinden biri de
Cirullah ez-Zemahşeri'dir (öl. 1144).
Gerçekte Zemahşeri, İslami ilimierin her bir dalında,
özellikle Arap dili ve edebiyatı, Fesahat, Belagat, Bedi, Beyan
gibi ilimlerde çok kıymetli eserler yazdı�ı gibi, lugat ve
leksiko�rafya ile ilgili olarak ta bir çok eserler yazmıştır.
Bunlardan 11Faiku'I-Luğa", "Müteşabihü'l-Esma" ve "Esa­
sü'I-Belağa" bizim bu konularda, aklımıza gelen onun ilk
kıymetli eserlerdir. Fakat onun bu sahada, asıl adını
duyuran, el-Cevheri ve Kaşgari gibi leksiko�afya ilminin
kendi asrında gerçek bayraktan kılan asıl büyük çalışması
"Mukaddimetü'l-Edeb11 adındaki devasa kitabıdır.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
127
Ne ilginçtirki İsmail el Cevheri'nin en eski Türk
kültür merkezlerinden biri olan Farabclan aldıgı feyiz ve
kültürle, Arapça "es-Sıhah" lugabnı yazdıgt gihi, ondan bir
asır sonra gelen Kaşgarlı Mahmud ise yine çok parlak bir
kül tür merkezi olan Kaşgarda yeni bir hazırlık yapmış
"Divan'ü Lüğat et-Türk'' adındaki Türkçe Iugat kitabını
yazmışbr. Daha sonra bu sahada Zemahşeri boy göstermiş
ve bu defa Türk kültürünün en canlı merkezlerinden biri
olan Harzernde "Mukaddimetü'l-Edeb" bir diger ifade ile,
Türkçe Harzem lehçeşinin, çok büyük bir lugat kitabını
yazmışbr. Bu kıymetli çalışması ile Zemahşeri, leksikografya
ilminde bir deha oldugunu gösterdigi gibi, Türk kültür ve
medeniyet birligimiz ve bütünlü�müzü de saglamıştır.
-
,
Haddi zabnda, Mukaddimetü'l-Edeb, sadece, Arapça
degil, aynı zamanda "Harzem Türkçesi" ve "Farsça"yı da
ögrerunek isteyenler için, esas metni Arapça yazılmış
mükemmel bir Iugat kitabıdır. Kitab daha sonra; bizzat
müellifi tarafından Emir Ebü'l-Muzaffer Bahu'd-Din Atsız
b. Alau'd-Din Muhammed b. Anuştekin adındaki Harzem
Türk hükümdarı (1127-1156) nın istegi üzerine Harzem
Türkçesine tercüme edilmiş ve bu Türk emirine
sunulmuştur.
Zemahşeri' den sonra leksikografya ilminde ve
Harzem ufkunda parlayan Türk asıllı bu ilmin öncülerinden
bir digeride Şemsü'd-Din Muhammed b. Kays er-Razi' dir.
Olgunluk yaşlarında Türk Harzem sarayına intisab
etmiş ve Muhammed Harzemşah'ın en kıymetli ilmi
müşavirlerinden biri olmuştur. İşte bu büyük Türk alimi,
1 28
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Harzem Türk dilinin en temel kaynagı olan meşhur eseri
"Tibyanü'l-Luğa et-Türki ala Lisanı Kanglı" adındaki
kitabını, Harzemin; böyle bir büyük Türk-İslam devletinin
başkenti, bir büyük ilim kültür ve medeniyet merkezi, bir
çok alim ve ediplerin uğrak yeri oldugu bir dönemde yazmış
ve bu Türk hükümdarının çok yüce takdir ve iltifatlarına
mazhar olmuştur. Fakat onun bu mutlu yılları, Türk Moğol
boyları ve Cengiz Han' ın tarih sahnesine çıkmasıyla pekte
uzun sürmemiştir.
Buraya kadar olan açıklamalarımızda, "Leksikoğrafya
İlmi" ve bu ilmin gelişmesine emegi geçen Türk alimleri
üzerinde durulmuş ve onların mübarek hizmetlerinin genel
bir degeriendirmesi bir özet halinde sunulmuştur. Bunlar
İslam Kültür ve Medeniyet semasında parlamış, Türk asıllı
Kutup yıldızlarıdır. İşte bundan sonraki sayfalarda bu ilim
yıldızlarının hayatı üzerinde durulacak ilmi şahsiyeti ve
eserlerinin çok geniş bir degeriendirmesi yapılacaktır.
ı.
TÜRK ASILLl BÜYÜK LUGAT ALİMİ
Ebu İbrahim İ shak b. İbrahim el-Farabi
(dog. 893? öl. 961 ?)
�� .Jli\1 �ı y,} � Jb..wıJ & 1 Y.� �\
lshak b. lbrahim'in Ilk Tahsil Hayatı:
İshak b. İbrahim; Turan Yurdu, Farab semasında
parlamış, Türk asıllı, Arap dili ve edebiyabrun kendi
devrindeki en büyük otoritelerinden biridir. Çok büyük bir
dil·ve lu�at alimidir. İslam kültür ve medeniyetinde tam ve
kamil manada ilk leksikoğrafya yazma şerefi de bu Türk
bilgesine aittir. O; leksiko�rafya ilminde bir çıgır açmış ve bu
sahanın uluları asırlarca onun açbğı bu yolda
yürümüşlerdir.
Bu dev Türk bilgesi; bütün Eski ve Ortaça�lar boyunca
(hatta bugünlere kadar) Türklügün öz yurdu, aynı zamanda,
o devirlerde Kaşgar ve Harzem gibi bir ilim ve kültür merkezi
haline gelmiş olan Farab'ta dünyaya gelmiş (894?) ve bu
sebebten dolayı "el-Farabi" ünvanı ile anılmışbr(l). FArap
ise; Seyhun nehrinin dogusunda, Balasagun şehrine yakın
(Otrar bölgesi) bir Türk beldesidir<ı>. Farab, İslam kültür ve
medeniyet dairesine· girdikten sonra buradan, başta büyük
Türk filozofu Muhammed b. Uzluğ el-Farabf (öl. 950) olmak
1
el-Hamevi, VI, s. 62, es-SüyOti, BufyetQ 'l- Vuat, s. 9 1 , Attar, A.A., a.g.e., s. 80,
Ben Cheneb, M., el-Cevheri, lA., III, s. 1 26.
2 el-Hamevi, el-BQldan, IV, s. 224.
130
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
üzere, İslami ilimierin her bir kolunda bir çok Türk asıllı ilim
adamı çıkmıştır.
İshak b. İbrahim'in ilk gençlik yılları ve ilmi hayalı
hakkında şimdilik elimizde fazla bir bilgi yoktur. Ne varki o
da, bu devirlerde sık, sık örnegini gördüğümüz Türk asıllı
ilim adamları gibi, örf, adet, ananelerine bağlı, İslami
ilimiere ocaktan düşkün, şerefli bir Türk ailesine mensuptur.
İlk ilmi tahsilini şüphesiz bu devirlerde çoktan bir ilim ve
Öy le
kültür merkezi olan FArap medreselerinde yapmışhr.
tahmin ediyoruzki daha sonra o; bu devirlerde adet olduğu
üzere Buhara'ya gelmiş (Zemahşeri örneğinde olduğu gibi)
ve ünü, cihanı dolduran Buhara medreselerine intisab etmiş,
Arap dil ve Edebiyatında saygı değer, otorite bir Türk alimi
olmuştur.
Zira
o
devirlerde
ll
Buhara", es-Sealibi'den
ögrendiğimize göre "ilmin Ka'besi ve bir çok şöhretli
alimierin buluşma yeri" idi{3),
lshak b. lbrahim Yemen Ellerinde:
Ne varki bu büyük Türk alimi, ilk tahsil yıllarından
itibaren Arap, dili ve Edebiyahna çok büyük bir ilgi
göstermiş, onun sarf, nahiv ve hele hele i' rab gibi dil
inceliklerini bir cebir denklemi gibi çözmek istemiştir. Bu
bakımdan o, kendini bu dilin cezbesine kaphrmış, olgunluk
yaşlarında yurdunu yuvasını terketierek kendini Arabistan
çöllerine atmıştır. Şimdi o; tam bir "ilim gezgini" ve Arap
ll
dili dilencisi" idi.
Bu bakımdan İbrahim; aradığı ve özlemini çektiği
gerçek
3
Arapçaya
kavuşmak
ve
bu
es-Sedlibi, YetimetU 'd-Dehr, Kabire, 1 956, IV, s. 1 0 1 .
yönde
duyduğu
ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
131
susuzlu� gidermek için önce Hicaz' a daha sonra Yemen'e
gelmiş ve Zebfd şehrine yerleşmiştir. Zira o; Arap dilinin
inceliklerini ve gerçek Arapça, klasik arapçayı, bu dilin asıl
yurdundu, yani Yemen ehlinden ögrenmek istiyordu<4>. Ne
varki bu gün bile FArap ile Yemen arasındaki mesafeye
bakanlar, bu Türk ilim adamının gerçek Arap dilini ögrenme
tutkusunun onu ne hale getirdigini göreceklerdir. O, burada
uzun süre kalmış, çiçekten çiçege koşan bir bal arısı gibi
Arap dilinin peşine takılmış, çölün derinliklerine açılmış ve
"şevahid" dediğimiz onbinlerce kelime ve bir o kadar da şiir,
beyt, kaside, darb-ı mesel, kelam-ı ·kibar toplamış ve ilmi
dünyaları dolduran bir ilim adamı olmuştur.
İbrahim ei-Farabi burada; özellikle Arap dili, şiir ve
edebiyatta, bir kemal devresine ulaşlıktan sonra Türkistan'a
dönmüş ve kendi özyurdu Farab'a gelmiştir. Bundan sonra
bu Türk adamı, dolu, dolu bir ilim hayalı yaşamışbr. O, bir
taraftan FArap medreselerinde hocalık yaplığı gibi, diğer
taraftan bir çok kimselere özel dersler vermiş ve bir çok Türk
gencinin ilme giden yolda, yani Arap dili ve Edebiyalında
önünü açmış ve bir çok şahsiyetli ilim adamı yetiştirmiştir.
Ondan feyz alan ve en yetenekli öğrencilerinden birisi
de öz yeğeni, aynı zamanda, leksikoğrafya ilminde kendi
mesleğini büyük bir başarı ile devam ettirmiş olan İsmail b.
Hammad el Cevheri'd ir O; daha sonraki yıllarda Arap dili
ve edebiyabrun abidevi şahsiyetlerinden biri olmuş ve
dayısından aldıgı özel dersler, lugat ilmi ve ögrendigi yeni
metodlar sayesinde ve bu erken devirlerde, dayısından
-
4
.
el-Hamevi, ei-Udebli, VI, s . 62, Krş. Attar, A.A., a.g.e.,
s.
80;
132
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
sonra ilk temel leksikoğrafya kitabını yazmışlır. Onun bu
kitabı üzerinde, bundan sonraki sayfalarda çok daha
ayrınlılı bir şekilde durulacaklır.
el-Ftırabi'nin tlmi Şahsiyeti ve Divilnü'l-Edeb:
el-Farabi, bu devirlerde yetişmiş, Türk asıllı en büyük
Arap dili ve edebiyalı otoritelerinden biridir. Dolu, dolu bir
ilim hayalı yaşamış ve kendi sahasında çok kıymetli eserler
vermiştir. Fakat ilim dünyasındaki asıl büyük şöhretine
"Divanü'l-Edeb" adındaki dev eseri ve ilk muazzam luğat
kitabını yazdıktan sonra ulaşmış ve bu böyle zamanımıza
kadar gelmiştir. Bu kitab, el-Hamevi'den öğrendiğimize
göre;
"K. es-Salim, K. el-Mudaf, K. el-Misal, K. Zeviitü's­
Selase, K. Zevatü'l-Erba ve K. el-Hamze olmak üzere altı
ana bölüme aynlmıştır. Aynca her bölümde önce isimler,
sonra fiiller ele alınmış ve çok tertipli düzenli bir luğat
kitabı olmuştur''CS>.
Mamafih Farabi'nin bu eseri Ahmed Muhtar Umer ve
İbrahim Enis tarafından biri genel fihrist olmak üzere ve
dört cild halinde yayınlanmışlır(6). Gerçekte kitap, uzun bir
ömür ve çok titiz bir çalışma ile hazırlanmışlı. Kelimeler
bildiğimiz Arap alfabesinin harflerine göre sıralanmış ve bu
sıralamada kelimelerin son harfi esas alınmıştı. Kelimelerin,
kılı kırk yarareasma titiz bir şekilde üzerinde durulmuş,
s
6
ei-Hamevi, VI, s. 63.
el-FArabi, DiviJn/J '1-Edep, Tah. A . Muhtar Umer ve İ. Enis, Kahire, 1 974, Ayrıca
bilgi için bkz. Çö�enli, M.S. ve Demiralay, K., Arap Edebiyatında Kaynaklar,
Erzurum, 1 994, Attar, A. Abdü'l-Gafur, MukaddimetJJ 's-Sihah, Kahire, 1 956,
s. 8 1 .
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ
•
133
farklı manaları yazılmış, bunlar cahiliye devrine aid şiir, arb­
ı meselelerle süslenmiş ve böylece muhteşem bir luğat
"Hayır!" dil, edebiyat, şür ve kültür eseri bir edebiyat
antolojisi olmuştur. Bu şerefli Türk Bilgesi; lu�at ilminde
yaptı� çalışmarun büyüklü�ünün farkında idi. O bu
kitabını; � J'LJ-J :ullı :_,ı _»o "Arap dilinin terazisi
kelimelerin ayar ölçüsü" olmak üzere yazmıştı<7).
ve
Artık bundan böyle Arapça kelimeler bir sarraf
terazisi ha'ssasiyeti ile burada tartışılacak ve mana
kalıplarına dökülecekti. Saygı de�er Türk alimi, kitabını
tamamladıktan sonra onu; devrin geleneklerinin aksine, bir
devlet ulusuna degil, kendi ifadesinde de anlaşıldığı gibi;
Etirab'ın ünlü alim ve mutasavvuflarından ve kendisinin çok
büyük bir saygı duydu� Ebü'l-Hasan Ahmed b. Mansur'a
takdim etmiştir(B).
Divanü'l-Edebin Yeni Değerlendinnesi:
Gerçekte kelimeleri alfabe sırasına ve son harflerini
esas alarak üstün bir tertip ve son derece saglam bir şekilde
bir büyük lügat kitabı yazmak, tamamen onun buluşu idi. el­
Farabi, bu konuda Türk'ün yaratıcı ilmi dehası ve akil
ihatasını göstermiş ve bu sahada o günlere kadar bir eşi ve
benzeri olmıyan bir büyük lugat hazırlamıştı. O; böylece
belki farkına varmadan yeni bir çığır açmıştı. İşte daha sonra
başta İ smail b. Hammad el-Cevheri olmak üzere, asırlarca
luğat alimleri onun açtıgı bu yeni yolda yürümüş ve çok
kıymetli eserler vermişlerdir.
1 Attar,
8
A. G., a.g.e., s. 80.
DiviJnll '1-Edeb, I, s. 72.
134
•
ZEI<ERİYA KİT APÇI
Divanü'l-Edeb hakkındaki yeni araşbrmalarla bu Türk
ilim adamı zirvelere taşınmış ve lu�at ilminde hakettiği
şerefli mevkie oturtulmuştur. Nitekim çağıınızın büyük dil
ve luğat alimlerinden biri olan A. Muhtar haklı olarak
Leksikogtafyada "el-Cevheri ekolü" olarak bilinen bu dil ve
edebiyat ekolünün ilk kurucusunun el-Farabi olduğunu
söylemiş(9) ve bu büyük Türk ilim adamının luğat ilimindeki
hakkını teslim etmiştir. Yine Farabi'nin bu büyük eserini
uzun ve yorucu bir çalışmadan sonra yeniden ilim hayatına
kazandıran i. Enis, bu büyük Türk ilim adamının luğat
ilminde gösterdi�i bu üstün başarıyı hakkıyla takdir etmiş
ve şöyle demiştir:
"Şüphesiz o; kelimelerin harf esasına göre tertip
edilerek yazılmış ilk luğat kitabıdır. Farabi'den önce, hiç bir
kimse bu metodu kullanmamıştır. O, luğat ilminde yeni bir
çığır açmış ve daha sonra gelen leksikoğrafya alimleri,
asırlarca onun açtığı bu yolda yürllm üşlerdir. Bu manada o;
el-Cevheri'ye de şüphesiz öncülük etmiştir''<ıo>.
Ne varki Farabi'nin bu büyük eserinin ilim ve kültür
muhitlerinde, ilk yazıldığı yıllarda bizim bekledi�imiz kadar
büyük bir ilgi göstermiş ve şöhretli son derece sınırlı
kalmıştır. Nitekim devrin kadılarından Neşvan b. Said el­
Hımyeri bu konuda yazdı�ı uzun bir şiirinde duyduğu
üzüntüleri dile getirmiş ve şöyle demiştir:
y� ÖA ,lLi �. � �
y..:}o
:i ıjL.j ı.} �.,:. �i
9 Div8nli 'l-Edeb, I, s. önsöz.
10
DiviJnli '1-Edeb, I, s. Önsöz.
�L.o �i yi�'Jı i.JA uDJ.)
�4-J ,) .)+.i:. � � 'J
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
135
"Bir Araptan daha ziyade Arapçayı bilen bir acem
(Türk) in Edeb bahçesi kayboldu.
Neylersinizki, Arapçanın özü olan bu eser zamanın
dagdağası içinde garib oldu"< 11 >.
Divanü'l-Edebin şöhretinin sınırlı kalmasının asıl
sebebi, öyle tahffiin ediyoruzki, onun yeğeni olan İ smail el­
Cevheri' dir. Zira onun yazdığı "Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l­
Arabiyye" adındaki kitabı, luğat ilminin semasında bir güneş
gibi doğmuş ve kendi sahasında bir kutup yıldızı gibi
pariayıp duran eserlerin ışıkları da böylece kaybolup
gitmiştir. Bununla beraber; devrin büyük dil ve luğat
alimlerinden Kadi Ebu Said es-Seyrafi, Muhammed b.
İbrahim el-Fergani, el-Has an Ali b. Saad ez-Zamini gibi
daha nice kimseler bu büyük Türk aliminin ese�ini sadece
bir luğat değil bir kültür ve edebiyat olarak görmüşler, onu
okumuşlar, hatta onu kendi elleri ile istinsah etmişlerdir< ıı).
Eserin Yeniden Yayınlanması:
Bu arada hemen önemle kaydedelimki, zamanın
dağdağası arasında kaybolup giden bu eser, çağımızın dil ve
luğat alimlerinden yukarda da ifade edildiği gibi A.M. Ömer
ve 1. Enis tarafından, eski kütüphaneterin tozlu raflarından
.
indirilmiş ve çok titiz bir metin çalışmasından sonra, hem de
çok iyi hazırlanmış bir fihristle birlikte dört cild halinde,
1974 ve 1979 yılları arasında Kahire' de yayınlanmışhr.
Kitabın dördüncü cildi çok güzel bir fihrist olarak
hazırlanmıştır.
11
12
Divdnil 'I-Edeb, I,
s .
el-Hamevi, VI, s. 65.
39.
136
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
İyi bir Arap dili ve edebiyah otoritesi olan müellif, İ .
Enis, büyük Türk bilgesi Farabi'nin bu eserini göklere
çıkarmış ve ona övgüler ya�dırmışhr. Ne varki saygıdeğer
müellif; bu eser için yazdı�ı geniş değerlendirmesinde
Türkistan uleması, Türk ilmi deha ve akli ihatasının, Arap
dili ve edebiyatırun gelişmesi yolunda yaphklaiı mübarek
hizmetleri aklına dahi getirmediği gibi, Türk alimleri
tarafından Orta-Asya bozkırlarında inşa edilen bu ilim
kültür ve medeiyet kasrının farkında bile olmamışhr. Hatta
i. Enis, daha da ileri gitmiş, bu Türk ilim adamının
"Türklüğünü" gözardı etmekle kalmamış, o kadar ki
"Divanü'l-Edeb" gibi bir eserin, Farab gibi bir Türk
muhitinde yazılamıyacağını iddia etmiştirki bizim bunu
kabul etmemiz mümkün de�ildir. Bu kendi değerlerine
sahip çıkınıyan Türk ilim adamları için, acınacak bir
durumdur. O; ancak bir saçma olan iddialarında aynen şöyle
demektedir:
"Farabta, hele hele bir Türk toplumunda böyle
Arapça bir lu�at kitabının yazılması, işte bu bana göre
kesinlikle mümkün degildir. Zira böyle bir eseri yazmak
isteyen bir kimsenin bir çok kaynak eserlere, ilim
adamları ile görüşüp konuşmaya ve onların saglam
bilgilerine ihtiyaç vardırki; bunların hiç biri Farabta
yoktur. Bu bakımdan bu eser olsa, olsa Bağda dta
yazılmıştır"<B>.
Gerçekte bunlar, ilim adına yapılmış zırvalardan biri
ve Arap yazarların her şeyi Arap dili ve edebiyahna mal
13
Divtinii '1-Edeb, I, s. 6.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
137
etme gibi müzmin bir ·hastalıgın. şaşkın bir ifadesidir. Zira bu
devirlerde Kaşgar, Harzem, Buhara nasıl ve önemli Türk
kültür ve medeniyet merkezlerinden biri ve buralarda bir
çok lu�at kitabı ve Arapça eserler yazıldığı gibi; Farapta, çok
daha parlak, Türk İslam Kültür merkezlerinden birisi idi.
Bu Türk ilim ve kültür merkezleri, ilmi faaliyet ve
gelişmeler bakımından; Bağdad, Şam ve Kahireyi
aratmıyordu. Bu bakımdan Firabi, Divanü'l-Edeb adındaki
bu muazzam eserini, Farabta yazdı�ı gibi, Kaşgarlı
Mahmud'ta, yine böyle muazzam bir luğat kitabı olan
Divanü Luğat et-Türk'ünü Kaşgarda, Yusuf His Hacib ise,
Kudatgu Bilik adındaki meşhur eserini Balasagun da
yazmışbr. Ayrıca buradan şöhreti dünyaları dolduran bir
çok Türk asıllı ilim adamları çıkmışb.r. Di�er taraftan büyük
lu�at alimi el-Cevheri ve büyük Türk İslam filozofu Uzluğ
el-Firabi de, Farabta yetişen bu şerefli Türk ilim adamları
arasındadır. Bu bakırnda onun bu eserini Yemen'de
yazdığım söyliyenlerde mesela; A.A. Abdülgifur - gibi, çok
gülünç bir hataya düşmüşlerdir<14).
Türk asıllı bu büyük ilim adamı, ilmi bakımdan dolu
dolu bir hayat yaşamışb.r. Onun bu külli çalışmasının
yarusıra "K. Beyanü'l-İ'rab" adında çok kıymetli bir kitabı
daha vardır. Ayrıca o; İbn Kuteybe'nin uEdebü'l-Katib"
adındaki kıymetli eserini şerhetmiş ve bu de�erli eseri daha
faydalı bir hale getirmiştir<15>. İ shak b. İbrahim in 961 li
yıllarda Türk vataru Farap'ta öldü�ü tahmin edilmektedir.
'
14
ıs
Attar, A. AbdulgMur, a.g.e., s.
el-Hamevi, VI, s . 63 .
80.
138
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
İ shak b. İbrahim, her ne kadar Türkistan ufku Arap
dili ve edebiyatı semasında, luğat ilminde bir yıldız gibi
parlam.ışsa da, bu dilin gelişmesine asıl emeği geçen onun
yeğeni, değerli Türk alimi Hammad el-Cevheri olmuştur.
Öyle ise biz şimdi, Arap dilinin bu büyük mimarını görelim.
II.
ARAP DİLİ NİN EN B ÜYÜK LU GAT ALİMİ
Ebu Nasr el-Firabi İsmail b. Hammad
el-Cevheri: (Doğ. 924 - Öl. · ıoo4)
� JA �ı J� �
�Lı...}.
,
�� .JWI � y,\
el-Cevheri'nin Türklüğü:
el-Cevheri, bu devirlerde yetişmiş bir çok ilim adamı
gibi; Türan yurdu ve Türkistan semalarında yıldızı parlamış,
ışıkları bütün hilafet merkezi, Arap İslam şehirlerine
ulaşmış, lu�at ilmindeki şöhreti dünyaları kaplamış ve ilmi
şöhretinden haklı olarak hiçbir şey kaybetmeden bu günlere
kadar gelmiş, Türk asıllı en büyük dil ve Iugat alimlerinden
biridir. Tarihte Arap dili ve edebiyalı hakkında ilk modem
ve mükemmel Arapça Iugat kitabını yazmış ve bu sayede
kıyamete kadar hiç kimsenin önüne geçemiyecegi bir şeref
kazarunışhr.
el-Cevheri aslen Türk müdür? Bu soruya modern Arap
ve İran milli şuuru u hayır!" demiş ve onu bütün gayretleri ile
Türklük camiasının dışına çektikleri gibi Türklüğünü
hatırlamak bile istememişlerdir. Nitekim onun 11Tacü'l-Luğa
ve Sıhahu'l-Arabiyye" yadındaki büyük , eserini yayma
hazırlayan ve bu münasebetle "Mukaddimetü's Sıhah"
· adıyla çok geniş, müstakil bir kitab yazan A. Abdülgafur
Attar, bu Türk lugat alimi ve eserini bütün gücüyle ve
140
•
ZEI<ERİYA KİTAPÇI
şövenizme varan ifadeleriyle Arabizme mal etmeye çalışmış
ve lüzumsuz bir gayretkeşlik göstermiştir(l>.
Oysa onun; "aslen" ve "ırki olarak Türk olduğu nda "
kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Zira, başta el­
Hamevi olmak üzere, İslam tabakat alimleri, onun Türk
asıllı bir büyük alim oldugunda adeta ittifak ebnişlerdir.
Bnlardan mesela el-Hamevi, bu büyük Türk aliminin hayatı
hakkında çok geniş açıklamalarda bulunmuş ve aynen şöyle
demiştir:
yi J\i .Y. �
_;ııı .:ı� W. d-i .J
Onun aslı zaten Türk
yurtlarından ve Farap'tan idi"<ı>.
el-Hamevi'nin bu ibaresi, onun IJTürklüğünün" en
büyük deli olmalıdır. Zira el-Hamevi bu kelimeyi yani;
..!l_;Jı .:ı� 11Bilad et-Türk" kelimesini o devirlerde adet olduğu
üzere, bir çok İslam alimi gibi /Jırkı" anlamda kullanmışnr.
Degerli İslam cogtafyacısı el-Kazvininde bu kelimeyi "ırkf''
manada, Türklük anlamında kullandıgı görülmektedir. Ne
varki O; Asaru'l-Bilad adındaki büyük eserinde, İshak b.
İbrahim ve Hammad el-Cevheri gibi 11aslen" ve "neslen
Türk" olan böylesine büyük dil ve lugat alimlerine karşı
şaşkınlıgıru ifade etmektende geri kalmamıştı.r(3>.
Diğer taraftan Farab; bütün eski ve Orta Çağlar
boyunca Türklüğün bir kalesi ve bir ilim, kültür merkezi
olmuş ve bu sahada ünü dünyayı dolduran bir çok ilim ve
fikir adamları yetişmiştir. Bu bakımdan başta Z.V. Togan4
1
Attar, A.A., Mukaddimeta 's-Sıhah, Kahire, 1 956.
el-Hamevi, VI, s. 1 52.
3 Bursalı, M.T., a.g.e., s . 27.
4 Togan, Z.V., Giriş, 's. 90.
2
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
141
Mütercim Asım Efendi olmak üzere<S> M.T. Bursalı(6), M.Ş.
Günaltay(7) ve A. Saygılı<B>, gibi daha bir çok Türk ilim
adamları, kendi ulu ataları arasından böylesine yüce ve
şerefli bir büyük lu�at ilmi dahisinin çıkmasından başları
göklere de�ercesine gurur duymuşlar ve onun Türklüğü ve
yüksek
şahsiyeti
hakkında
geniş
açıklarnalarda
bulunmuşlardır.
el-Cevheri'nin llk Gençlik Yıllan ve llmi Hayatı:
O da; dayısı İ shak b. İbrahim gibi, bir Türk şehri olan
Farabta düyaya gelmiştir<9> . İslami ilimiere ocaktan ba�İı,
haseb ve nesebce üstün, örf, adet ve ananelerine düşkün
şerefli bir Türk ailesine mensuptur. A. Sayılı, onun Türk
lakabı ile dolaşbgını söylemektedir(lo). İlk tahsil hayatına o
devirlerde Farab' ın çok ünlü medreselerinde başlamış ve
dinamik bir İslam alimi olmuştur. Daha sonra dayısının
telkinleri ile Arap dili ve edebiyabna yönelmiş, ondan bu
ilmin esaslarını ögrenmiş, çok sıkı bir egitim görmüştür.
Aklı, fikri, ilmi kavrayış ve zekası, çevres.indeki herkesi
hayret ve dehşete düşürecek derecede güçlü idi. Nitekim el­
Hamevi onun bu istisnai durumunu takdir ebniş ve şöyle
demiştir:
s
Mütercim Asım Efendi, Ulus Gazetesi, 28 Kanün, ı 924.
Bursalı, M.T., a.g.e., s. 27.
1 Günaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 305, Krş. Huart, C., a.g.e., s. ı 75.
6
1
Uluslarorası lbn Türk, Horezmi, Fdrahi, Beyrüni ve lhni Sina Sempozyumu
Bildiri/eri, Ankara, 1 990, s. 9.
el-Harnevi, VI, s. ı s 1 , /nb8hll 'r-Ruot, s. 1 87 es-Süyuti, BulJet, s. 195, GAL, I,
s. 128, Ben Cheneb, M., İA., s. 1 26.
10
Sayılı, A., a.g., Bildiriler, s. 9.
9
,
142
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
�i J � J �J �IS� ıjl...)l �l&.i .Joe IJ.. ı.;_y.p.JI wiS.J"
� �� �J �J�IJ 4.Alll .Jc. ..,i t\...J JAJ yl}.i jA .!ljill � jA
JJ:ı :.;ısJ J,-�ı .,s �� .:J'-_>i, .;.. � t"' JI>J a.l�ı .} Jı,.Jı
".J'- .)c. � .;Jl �fo..ıi J Jti'/1 u�J �l ._,k _;&....11
.
"el-Cevheri; bu zamanın zeka, kavrayış ve ilim
bakımından en harikalanndan birisi idi. O aslen Türk
yurdundan, yan Farabtandır. O; Arap dili ve edebiyatı ve
luğat ilminin en büyük imamı idi. Onun hattı (el yazısı)
herkese örnek olacak kadar güzeldi. Bununla beraber çok
güzel yazı yazar ve konuşurdu. Bir yerde oturmaktansa
(ilim için) sefere çıkar etrafı dolaşır ve çoğu halde gurbet
elleri ona vatan olurdu" ( ll ) .
el-Hamevi' nin bu beyanları, aynı zamanda onun ilmi
şahsiyetinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Mamafih el­
Cevheri; şüphesiz ilmi hayabrun ilk yıllarından itibaren,
Arap dili ve edebiyahna, luğat ilmine çok sıcak ve samimi
bir ilgi duymuş ve bu duygular onun kalbini ve gönlünü bir
kor gibi yakıp tutuşturmuştur. Buna asıl sebeb te dayısı,
büyük dil ve luğat alimi Ebu İshak İbrahim b. el-Farabi
olmuştur.
Zira bu büyük Türk alimi ona; Arap dili ve Edebiyab
hakkında Farabta çok özel dersler vermiş, kendi yazdığı çok
büyük bir luğat kitabı olan "Divanü'l-Edeb"ini ders kitabı
olarak okutmuştu. Bundan da öte el-Cevheri, bu muazzam
kitabı, kendi o güzel el yazısı ile tensih etmiştir(12>. Bunlar
diğer taraftan, Farabi'nin bu güzel eserini bir kısım Arap
11
12
el-Hamevi, VI, s. 1 5 1 - 1 52.
Divantl 'I-Edeb, 1, s. 6, ei-Harnevi, VI,
s.
64.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
143
yazarlarının iddia ettikleri gibi Yemende degil, Farab'ta
yazdı�ının da en kuvvetli bir delili olmalıdır.
Artık bundan sonra hiç bir kimsenin el-Cevheri'nin
önüne geçmesi, onu durdurması mümkün değildi. Bu
bakımdan bu büyük Türk alimi ytırdunu yuvasını terketmiş
ve kelimenin tam anlamı ile bir "ilim gezgini" ve 11Arapça
kelime arayıcısı" olmuştur. O, bu cümleden olmak üzere önce
Irak' a gelmiş burada zamanın Ebu Ali el-Farisi (öl. 966) ve
Ebu Said es-Seyrafi (öl. 977) gibi büyük alimlerden dil ve
luğat dersleri almış ve ö�rendikçe bu ilme karşı ilgi ve hırsı
bir kere daha artmışbr(13).
el-Cevheri Arabistan Çöllerinde:
Bu Türk alimi, Bağdad'ta daha fazla kalmamış, yeni
bir sefere daha çıkmış, uzun ve meşakkatli bir yolculuktan
sonra Hicaz'a gelmiştir. Çünkü o; gerçek fasih, bozulmamış
Arapçayı ve onun mana zenginliklerini "Sihah" adındaki
eserin başına koyduğu bir kaç cümleden de anlaşıldığı gibi
"gerçek Araplar ve badiye ehlinden yüz yüze gelerek" öğrenmek
istiyordu<14).
Bu cümleden olmak üzere; Hicaz' a gelmiş Rabia ve
Mudar yurtlarını dolaşmış ve bin bir çiçekten bal toplayan
arılar gibi, buralarda uğramadığı yer ve görüp konuşmadığı
lu�at ehli kalmamışhr. el-Cevheri Araplık ve Arapça'nın öz
yurdu olarak bilinen bu topraklardan "Şevahid" dediğimiz,
binlerce kelime, şiir, darb-ı mesele toplamış, "hayır!" onları
kendi defterlerine müsvedde olarak bir bir yazmış ve
13
14
Attar, A. Abdulgafur, a.g.e., s. 1 09, Sullemü 'l- Vusul, s. 1 66.
el-Cevheri, I, s . 33. ...,.yali :i..Ll Jlı� .t ..W' �.,J �_, � .ı4.ı Ja..ı.t"
"
144
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
böylece Arap dili ve onun inceliklerini Araplardan çok daha
iyi bilen mükemmel bir dil ve lu�at alimi olmuştur(15).
el-Cevheri bu şekilde Arap dili, şiir ve luğatta
zirvelere ulaşlıktan sonra, artık memleketi olan Farab'a
Turan yurduna dönmek üzere yola çıkmış ve Damığan'a( )
gelmiş ve burada, devrin büyük alimlerinden Ebu Ali'nin
misafiri olmuş ve bir süre burada kalmıştır. Damığanda
kaldıgı sürece, şehrin büyük alimleri onu ziyaret etmiş, ilim
ve faziletinden doyasıya yararlanmışlardır. Bundan sonra
Nişabur' a yönelmiştir.
..
Oysa bu Türk aliminin ilmi şöhreti, ondan çok daha
önce buralara ulaşmış bulunuyordu. Bu bakımdan Nişabur
alimleri onun önüne geçmişler ve onu Nişabur'a adeta
çivilemişlerdir. O burada, dolu dolu bir ilmi hayat
yaşamıştır. O, bir taraftan ünlü Nişabur medreselerinde
Arap dili ve Edebiyatı derslerini okutmuş, yüzlerce öğrenci
yetiştimiş, di�er taraftan hummalı bir telif faaliyetine
girişmiş ve kendisini hayırla yad ettirecek bir çok Arap dil
ve edebiyatının zenginliği hakkında kıymetli eserler
yazmıştır.
Fakat
onun
ilim
dünyasında
ismini
ölümsüzleştiren en büyük eseri, Arap dili ve edebiyatı,
özellikle modern leksikoğrafyanın temel kitabı olarak kabul
edilen "Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye" adındaki temel
çalışmasıdır.
ıs
El-Hamevi, VI, s. ı 53, lnbaha 'r-Ruat, s. ı 87.
".�.)l.ıll ,.� ı.} �).JI y� �I..!..J"
• Rey ile Nisabur arasında önemli bir kasabadır. Z.K.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
145
el-Cevheri ve "Tacü'l-Luğa ve Sihahu'l-Arabiyye:
Gerçekte u Sıhah11 kendi zamanı ve sahasının tek eseri,
Arap dili ve Edebiyalı üzerine yazılmış, ayrıca bir eşi ve
benzeri olmayan bir luğat kitabı idi. Zira bu büyük Türk
bilgesi; ömrünün büyük bir kısmını Arap ellerinde geçirmiş,
bazan bir kelime, bazan bir şiirin peşine takılmış, günlerce
koşuşturmuş, bu cümleden olmak üzere binlerce kelime, şiir,
beyit, kaside ve atasözleri, darb-ı meseleler toplamış daha
sonra bu kelimeleri, kılı kırk yarareasma değerlendirmiş,
onları kelime bakımından en doğru, mana ve mefhum
bakımından en güçlü, en güvenilir alanlarını seçmiş, böylece
uTacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye/1 adını verdiği luğat
kitabı ortaya çıkmıştır.
Bu bir benzetme ile Türk asıllı büyük Hadis alimi
İmam-ı Buhari'nin llSahih-i Buharisinde, Hz. Peygamberin
Hadislerini toplama ve yazmadaki metodunu, bu büyük dil
bilgini Türk bilgesi el-Cevheri, Arap dilinin kelimeleri ve
onların manalarını tesbit etmede kullanmış v� bu defa o da
��sıhahu'l-Luğa11 adındaki luğat ilminde en makbul ve en
güvenilir kitabı yazmıştı.
el-Cevheri bu kitabını; kelimelerin madde-i asliyesinin
son harfi ve son harfi müşterek olanların, ikinci harfini esas
almış ve bunları bildiğimiz Arap alfabesinin harflerine göre
sıralamış, kelimelerin mana farkını bir bir izah etmiş,
bunlara eski Arap şiiri, ata sözlerini delil, yani "Şahid11
olarak göstermiş ve böylece çok güzel ve muhteşem, hacimli
bir luğat kitabı ortaya çıkmışhr.
146
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
Kaşgarfnin
Türk" ünün
Türk
durumu ne ise;
büyük
dili,
"Divan'ü-Luğat
eseri,
tarih,
kültür
Tacü'l-Luğa'nın
ve
et­
edebiyatındaki
Arap dili edebiyatı, eski
devir ştirleri için durumu aynı, belki ondan çok daha önemli
idi. Zira beş bin senelik Arap dilinin ilk defa böylesine
mazbut, böylesine muhkem ve dört başı marnur bir lugat,
bir ilim irfan eseri yazılmıştı. Her nekadar
önce
İmam-ı Hilil
el-Cevhen"" den
başta olmak üzere, nice dil ve lugat
alimleri, buna teşebbüs emişlerse de, hiç birisi böylesine
mükemmel bir lu�at kitabı yazmada, onun kadar başarılı
olamamışbr.
el-Cevheri bu eseri ile, Arap dili, edebiyatı ve
"Cevheri Ekolü" olarak bilinen bir
lugat ilmi tarihinde
ekolüde kurmuş oluyordu<t6),
el-Cevheri; Başı Göklerdeki Türk A limi
Bu ekol;
el-Cevheri'nin
Türk'e has olan ilmi deha ve
akli iliatası sayesinde kurulmuştu. Ne varki büyük Türk
Alimi başardıgı bu görevin, Arap dili ve İslAm dini için
farkında idi.
O,
kitabının önsözünde bunu fazla bir şekilde
böbürlenmeden Türke has bir tevazu, hem de
birkaç
cümle
ile ifade etmiş ve aynen şöyle demiştir:
u� �� �� .:ı..
.ot..all
� ·
ı :a
ii ��"
w.- :.;� e- t. yüS..II
.:.ır:.. �Ji
�
-�''' J U:!
. ı�
. ......� \la�
,_ ı....
.
_, �
. .lll r-'� �J
. L_
�l (""
. .. .)J� ..,.-
1....
.�t. .)M
..
..lll
" . .yk �� � ��J
"Ben bu kitabı en doğru ve en gtlvenilir kelimeleri
seçerek yazdım. Allah onun hizmetteki yerini yüce, din ve
dU.nya ilimlerinin aniaşılmasını ona bağlı kılsın. Bu luğatın
16
el-Cevheri'nin EkolU hakkındaki geniş bilgi için bkz. Attar, A. Abdulgiifur,
a.g.e., s. 1 O 1 .
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
147
tertib ve dUzeni, kelimelerin seçimi ve mana zenginliğinin
ifadesinde onun iJnilnU kesen, onu geçen başka bir kitab·
henUz yazılmamıştır'' <t n.
El-Cevheri, bu saygı deger Türk Alimi, TAcü'l-Lügasını
tamamladıktan sonra onu; devrin büyük alimlerinden Ebu
Mansur Abdür-Rahim el-Bişeki'ye ithaf ve takdim
etmiştir(lB). el-Bişeki'nin; şiir, edebiyat, yazı ve ilirnde bir
meseleyi ortaya koyma ve münakaşa etmede Alimler
arasında ayrı bir yeri vardı. Kendine has bir medrese
yaptırmış, bir çok ögt'enci yetiştirmiş, habrı sayılır bir kimse
olmuştur.
Halbuki; bu devirlerde sıradan bir kitap yazanların
bile bunu bir fırsat bilerek idAri ve askeri erkanın kapısını
çaldıkları, onlann teveccüh ve iltifatarına mazhar olmak için
yarıştıklan ve kitaplarını onlara takdim ederek çok büyük
mükafatlar aldıklan göz önüne getirilirse bu, el-Cevheri'nin
degerini bir kere daha arbrmaktadır. Çünkü bu Türk Alimi,
böylesine muazzam bir kitabı sadece ve yalnız bu işin ehli
bir ilim adarnma takdim etmiş ve bunun dışında hiç bir
maddi beklentisi de olmamışbr. Bu da onun, ilmi şahsiyeti
ve ilmini, bir ticaret metaı olarak kullanmadıgıru, son derece
tok gözlü bir kimse oldugunu göstermektedir.
Artık o; bu dev eseri ile her yerde ve her toplumda
övünebilirdi. Zira, bir Türk ve Arap diline karşı bir yabancı
olmasına ragmen, ana dili Arapça olan bir çok ilim
adamlarını geride bırakmış ve Arap dilinin ilk defa tam ve
17
11
el-Cevheri, T8ctı 'l-Lufa ve Sıhahu 'l-Arabiyye, l, s . 33.
el-Hamevi, VI, s. 1 63, Attar, A. Abdülgifur, a g e . s. 1 09.
.
.
,
148
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
mükemmel bir luğat kitabını yazmışbr. Onun için bu Türk
bilgini
bundan
ziyadesiyle
gurur
duymuş
ve
çevresindekilere bir çok kimse gibi şöyle demiştir:
"Geliniz
öğreniniz"(19)!
dilinizi
bir
Türkten,
bir
yabancıdan
Sıhah'ın llim Dünyasındaki Yankılan:
Gerçekte "Sıhah" müellifinin de ifade ettiği gibi, luğat
kitaplarının 11Tacı" "Hayır!" o; hem "Sahı" ve hemde
"Padişah"ı idi. Sıhah, bir lugat kitabı olarak bu erişilmez
üstün mevkiini asırlarca korumuş ve şöhretinden fazla
birşey kaybetmeden bugünlere kadar gelmiştir. Kitabının
nüshaları; müntehay-ı Şarktan yani, Kaşgar önlerinden,
müntehay-ı garba yani; Endülüse kadar ulaşmışbr. Öyleki
Sıhah; daha ilk yazıldığı andan itibaren elden ele, dilden dile
dolaşmış, yüzlerce, binlerce nüsha çogalblmış ve ilim
dünyasında çok büyük yankılar yapmışbr. Nitekim es­
Seilibi, 11Yetimetü'd-Dehr" kitabının yazarı; "bu kitabın bir
nüshasını 1 00 Nişabur dinanna satın aldığını"
söylemiştir(20).
Daha sonra İslam alimleri, bu Türk belgesi ve onun
luğat ilmindeki üstün başarılarını takdir etmede adeta bir
birleri ile yarış etmişlerdir. Bunlardan biri de el-Hamevi'dir;
O; el-C evheri'nin bu eserine hayran kalmış ve kalemini
cömertçe kullanarak şöyle demiştir:
19
Bursah, M.T., a.g.e., s. 27, GUnaltay, M.Ş., Zabıtlar, s. 305, Mütercim Asım
Efendi, Ulus Gazetesi, Ankara, 28 Kanun I. 1 924, Huart, C., a.g.e., s. 1 75.
2 0 el-Hamevi, VI, s. 162.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
149
uşu anda insaniann elinde bulunan ve en güvenilen
bir kitap olan 11Sıhah'a gelince bu; en güzel yazılmış, en iyi
tertib .edilmiş ve herkesin en faz la yararlandığı bir kitaptır.
Onun, hiç bir kimsenin başaramıyacağı bir şekilde bir tertip
ve düzen içinde yazılması, onu yazan kişinin ilmi
kavrayışının ne kadar sağlam ve ilmi şahsiyetinin ne kadar
yilce olduğunu göstermektedir. Bununla beraber O; 11el­
Cemhere" den daha güzel, '1Tehzwu'l-Luğa"dan daha tertibli
ve 11Mu'cemü'l-Luğa"dan çok dahafaydalı bir kitaptır''<21 > .
Sıhahu'l�Luğa'ya Yeni Bir Yaklaşım:
el-Cevheri'nin bu eseri, İslam kültür ve medeniyetinin
bu en erken devirlerinde ve ilk defa düşünülmüş ve
yazılmış, daha öncekilere göre çok mükemmel bir luğat
kitabı idi. Böylece Arap dili, İslam kültür ve medeniyetinde
ilk ciddi ve mükemmel bir luğat kitabını yazma şerefi
Farablı bir Türk ilim adarnma nasip oluyordu. Bu bile
Türklerin bu büyük kültür ve medeniyet devresine ne kadar
erken devirlerde girdikleri, Arap dili, edebiyat ve şiirinin
gelişmesine ne kadar önemli hizmetlerde bulunduklarının
çok önemli bir delili olmalıdır.
Konunun bundan daha da ilginç bir yönü daha
bulunmaktadır. O da; Arapça'run, bu en mükemmel luğat
kitabının Farab'lı bir Türk alimi tarafından yazıldığı aynı
asırda (XI. y.y.) yine İç-Asya ve Turan yurdunda ve Kaşgar
şehrinde, bu defa bir başka Türk milliyetçisi ve vatanperveri
tarafından aynı şekilde, ilk "Arapça Türkçe luğat kitabının"
hem de Arapça olarak yazılmış olmasıdır.
21
el-Hamevi, VI,
s.
1 55 .
150
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Bundan maksadımız büyük Türk alimi ve Arap dili ve
edebiyab otoritesi Mahmud el-Kaşgari ve onun Türk dili,
edebiyab, Türk tarih ve kültürünün sonsuz bir hazinesi
nitellginde ve "Divanü Lüğat et-Türk" adındaki ve her türlü
takdirin üstünde ve paha biçilmez eseridir. Bütün bunlar
İslam kültür ve medeniyetinde çok ayrı bir yeri olan
leksikografya, lügat ilminin ilk öncülerininde Türkler
oldugunu ortaya koymaktadır.
Mamafih, Orta Asya Türk tarih, kültür ve
medeniyetinin zengin boyutlarını tesbit etmede, çok ayrı ve
müstesna bir yeri olan Mahmud el-Kaşgari ve onun bu
devasa eseri üzerinde, bundan sonraki sayfalarda çok daha
ayrıntılı bir şekilde durulacakbr. Bütün bu baş döndürücü
ilmi gelişmeler, Türkün yaratıcı dehası, akli zeka, ilmi gücü
ve bütün bunlardan sonra, onun saglam karakteri ve üstün
tabii meziyetleri ile bu büyük medeniyetin gelişmesinde
sadece "kılıncı" ile degil, "kalem" yani fikir ve düşünceleri
ile de birinci dereceden etkili oldugunu ortaya koymaktadır.
el-Cevheri'yi Bekleyen Tatsız Ölüm Olayı:
el-Cevheri sadece bir ilim adamı degildi. Türk' e has
meziyetlerden olan ata binme ve silah kullanınada ayrı bir
şöhrete sahipti<22>. Bununla beraber bu gururlu Türk alimi
aynı zamanda, duygu dolu çok hassas ve fakat iyi bir şair
idi. Arapça bir çok şiirler yazmış ve kendi iç dünyasını dile
getirmeye çalışmıştır. Nitekim o, Nişapurda, kendini bi�
manada hapsettigi bu çileli günlerini, bir şiirinde şöyle dile
getirmiştir:
22
Mütercim Asım Efendi, a.g.mk.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
ısı
� ı.; v-iJ:! ui i.A J"
�..\ r..H Jl _;j.jıJ �
ü�
Karanlık balığın kanıında Hz. Yunus ne ise,
Nişapurda karanlık bulutların kabusu içinde ben de
öyleyim.
Evimi ve gönlUmü yağmur öncesi karanlıklar
basmıştır. Ah! O karanlıklar, kararanlıklar,
karanlıklar<23>.
Türk ilim adamı,
hayatının bundan sonraki
kısımlarını Nişapurda geçirmiştir. Onun hayatırun sonlarına
dogru geçim sıkıntısına düştügü ve el yazısı çok güzel
oldugu için Mushaf yazarak geçımını temin ettiği
anlaşılmaktadır. Zira onun kendi eliyle yazdığı bir Kuran-ı
Kerim'in nüshası, 100 dinara satılıyordu.
Mamafih el-Cevheri Türk asıllı bu büyük Arap dili ve
edebiyatı otoritesinin, çok talihsiz bir sonu, kaderi vardır.
Şöyleki; O; iki büyük kanatla kuşlar gibi havada
uçabilecegine inanıyordu. Bunun için Nişapur camiinin
yüksek bir minaresine çıkmış ve herkesi kendisini görrneğe
çağırarak uçacagını söylemiştir.
Ne varki koliarına taktığı iki kupu gibi kanatla uçmak
için kendini havaya bıraktığında bir anda yere çakılıp
kalmıştır. Bu onun hayatının sonu idi (öl. 1004). Ne yazık ki
o; bundan sonra dünya medeniyet tarihine ilk paraşütle
atıayan kimse olarak geçecektir<24>. Böylece dünyada ilk
23
24
el-Hamevi, VI, s. 1 62.
Huart, C., a.g.e., s. 1 75.
152
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
paraşütle atlama ve paraşütçü olma şerefini, onun şahsında
Türk milleti kazanmış oluyordu.
el-Cevheri'nin ues-Sıluih" adındaki meşhur eserinin
dışında 1/Mukaddimetün fi'l-Aruz" ve "Mukaddimetün fi'n­
Nahv" adında, yine Arap dili ve edebiyab hakkında iki
önemli eseri daha bulunmaktadır<2S) .
Hammad el-Cevheri'nin "Sıhahu'l-Luğa" adındaki bu
mükemmel Arapça lügatını yazdıgı asırlarda Kaşgarlı
Mahmud ise; Kaşgar'da "Divanü Luğat et-Türk'' adındaki
Arapça-Türk Iugatını yazmış, bir "Kızıl Elma" ülküsü ve bir
cihan hakimiyeti, İslam kültür ve medeniyetine giden yolda
Türkün tarihi ve medeni misyonu ortaya koymuştur. Bu iki
büyük Türk alimi, Orta-Çağ İslam dünyasnun en önde lugat
ilmi ve kitabırun en önde gelen isimleridir. Bu bakımdan
bundan sonraki sayfalarda, Kaşgarf'nin bu yeni misyonu
üzerinde durulacakbr.
2'
Attar, A. Abdülgafur, a.g.e.,
s.
ı ı O.
III.
MAHMUD EL-KAŞGARİ ve ONUN
LEKS İKOG RAFYA İ LMİ ARAP D İLİ ve
EDEB İYATINDAKİ YERİ
Türk'ün Tarihi Varlığının Yeni Belgelerinin Keşfi:
Mahmud el-Kaşgari; Orta Asya Türk Turan yurdu,
Türk-İslam medeniyet ve kültürünün en büyük
mimarlarındaı;ı biri, Arap dili ve edebiyalının en büyük
otoritesi oldugu gibi, onun en büyük eseri olan Divanü
Luğati't-Türk ise Türk dili, Türk tarih ve kültürü, Türk
kavimleri hakkında bir yazılı belge olarak bir eşi ve benzeri
olmayan en büyük irfan hazinelerimizden biridir. Onun bu
büyük eserinin varlıgı, her ne kadar, çok uzun asırlardan
beri bilinınekte ise de; ne yazık ki asıl kitap, ilmi kayıtların
dışında hiçbir yerde bulunmadı� gibi, hiçbir kimsenin eline
geçmemiş ve bu böyle uzun zaman, bir ümid beklentisi ve
bir hasret duygusu olarak kalmış ve bu bekleyiş 1919 yılına
kadar sürmüştür.
Türk milleti, tarih ve kültür bakımından gerçekten de
şanslı büyük bir millettir. Zira, XIX. asrın sonu ve XX. asrın
başlarında, Orta-Asya; Türk ırkının tarihi ana yurdu ve
Türk milletinin yaşadığı bu . geniş ülkelerin bir vatan
cografyası oldugunu ortaya koyan "iki tarihi büyük belge"
keşfedilmiştir. Bu "iki büyük belge" aynı zamanda; Türk
ırkının büyük ceddi Hz. Nuh ve onun TÜRK adındaki
terunu ve onun soyundan gelenlerin gezip dolaşhgı bu geniş
coğrafya ve mübarek vatan topraklarının kıyamete kadar
Türklerin öz yurdu oldu�u ve öz yurdu olarak kalaca�ı
154
•
ZEI<ERİYA KİTAPÇI
yolundaki ilahi iradenin; sanki bir kader kalemi ile yazılmış
bir nevi ilahi fermanlarıdır. Bunlardan birincisi; Yenisey
vadisi ve Orhon nehri kıyılannda Türk Han, Hakan ve
devlet adamları tarafından diktirilmiş olan "Orhun
A bideleri" ve ikincisi ise; Kaşgar Türk ilim, kültür ve
medeniyet ikliminde yazılmış I.IDivantı Luğati't-Türk"
adında Arapça Türkçe büyük lu�at kitabıdır.
Bunlardan birincisi; Türk milletinin İslam öncesi devri,
ikincisi ise Türk milletinin İslam hidayet kapısını çaldıktan
sonra ki devirlerde yazılmışbr. Yine bunlardan:
Birincisinde; Türk milletinin tarihi şahsiyeti, yüksek Türk
kültür ve medeniyeti, Türk'ün milli gururu, bir cihan
hakimiyetine giden yoldaki iliihf misyonu, çelik bir iriide ve Türk
dili ile granit kayalara kazılmışhr.
İkincisinde ise; Türk'ün Kızıl Elma ülküsü ve bir cihan
hakimiyetine giden yolda, yine aynı yüce ruh yapısı bir ilahf coşku
ve bir imiinf duygu ile, aradan asırlar geçtikten sonra bu defa ilahf
bir muhteva ile dile getirilmiş ve m(lbarek bir kalemle kağıd
üzerine dökülmüş ve ona; yazılmış bir kitap anlamına "Divan-ü
Luğat et-Türk" denilmiştir.
Orhan A bideleri ve Divan'U Lüğat et-Türk:
Ne vaki bu bir birerinden habersiz, üstelik farklı
mekan ve devirlerde yazılan bu iki belgede de, Türk
milletinin alın yazısının aynı olduğu ve hiç de�şmedi�i
görülmetedir. Zira, bu metinleri yazanlar; her nekadar ayn
mekan ve farklı . asırlarda yaşamışiarsa da, a.ynı dünyanın
adamı, aynı yüce ülkünün temsilcisi, aynı kader yolunun
yolcusu idi. Bunlar Türk milletinin alnına ilahi "kader kalemi"
tararndan yazılmış bir alın yazısı idi. Bu günde Türk
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
155
milletinin; "Orta-Doğu", "Muhammed Qmmeti" ve Ilinsanlığın
haynna olan yüce misyonunu" anlamaya çalışanlar, onun ilahi
çehresine bakbklarında, kimsenin en ufak bir şüphesi
olmamalıdırki onun alnına nurdan harflerle yazılmış aynı
sabriarı okuyacaklardır.
İşte 735'li yıllarda dikilen Orhun A.bideleri'nin keşfi ve
onun yazılarnun DanimarkaZı büyük Türkolog Thomsen
tarafından 1893 yılında deşifre edilmesi ve daha sonraki
yıllarda, bütün muhtevasıyla Türk dili ve Türk tarihine mal
edilmesi ve aradan üç asır geçtikten sonra, 1070'li yıllarda
yazımı . tamamlanan Divan-ü Lügati't-Türk'ün aradan IX
asır geçtikten sonra bu defa 1919 yılında yeniden
keşfedilmesi, onun muhteşem bir eser olarak Türk
okuyucuları ve ilim aleminin istifadesine sunulması,
şüphesiz Türk dili, Türk tarihi ve Türk kültürünün en büyük
olaylarından biridir. Bu iki eser; bir birinden, on dokuz yıl
gibi kısa bir aradan sonra keşfedilmiştir. Yine bu iki eser;
millet varlıgımızın yarınlara giden yolda, adeta bir nefes
borusu olmuşlardır.
Orhun A bideleri gibi, "Divan"ın da ·bulunması Türk
ilim adamlarını harekete geçirmiş, onlara yeni bir heyecan
vermiş ve yeni, yeni arayışlara sürüklemiştir. Bu bakımdan
"Divan" üzerinde çeşitli yönlerden bir çok araşbrmalar
yapılmış, kitap ve makaleler yazılmışhr. Bu dün böyle
oldugıt gibi bugün ve yarın da böyle olacak, gerek Kaşgarlı
Mahmud ve gerekse onun bu muhteşm eseri hakkındaki
yayınlar ve araşhrmalar bütün hızıyla devam edecektir.
156
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Kaşgari'ye Gösterilmeyen Milli 1Igi:
Ne var ki Kaşgari'nin bu eserinin ilk bulundugu
yıllardan itibaren yapılan araştırma ve yayınlar, yeni bir sag
duyu ile incelendiginde, bu çalışmalarda Kaşgari'nin böyle
bir eser yazmaktan asıl maksadı, onun Türk milleti ve onun
yarınlara giden yolda vermek istediği mesajlar, Türk'ün bir
Kızıl elma ülküsü ve coşkusu içinde ilahi Ortadoğu
hakimiyeti ve bu misyanun Cenab-ı Mevla tarafından niçin
Türk milletine verildiği ve hizmete nasıl "BUYUR!" edildiği
ve "TÜRI<ÇE'"nin, böyle yüce bir misyonla görevlendirilen
siyasi iradenin dili olması yönünden önemi ve bunun gibi
daha bir çok hususlarda, Türk ilim adamlarırun hiç bir
hassasiyet göstermedikleri görülmektedir. Hemen şunu bir
kere daha ifade edelim ki; Onun bu yüce mesajları
aniaşılmadan, Kaşgari'nin gerçek manada anlaşılması ve
Türk milletinin yüce irfan ve kültürüne mal edilmesi
mümkün değildir.
Türk ilim adamları bu manada, daha yolun ilk başında
çakılıp kalmışlar ve Kaşgari'nin Türk milletine verdiği yüce
mesajların anlaşılması ve bunların yüce milletimize
'
ulaşbrılması hususunda hiç bir gayret göstermemişlerdir.
Onlar, Kaşgarfye "Hayır!" bu ilahi meşale ve Türk' ün " Kızıl
Elma Ülküsü"ne kara bir "yarasa" gözü ile bakmışlar ve kör
bir inadia bunu görmemezlikten gelmişlerdir. Hatta yine bu
şaşı gözlü kimseler; onun gösterdiği ve Hz. Peygamber'in
hadisleri ile ve tertemiz duygulada takviye ettiği ve
ulO.ladığı yüce hedefleri bile, ne hikmettir bilinmez,
görmemeye ve onu budamaya çalışmışlardır.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
157
Hele hele B. Atalay'ın: Kaşgari'nin, Divanına yazdığı
önsöz ve Kaşgari' nin şahsiyeti hakkında verdiği bilgi ve
yazdı& horlayıcı ifadeler ise, tam bir vicdan azabıdır.
Bundan daha da acısı Kaşgari hakkında Türk devletinin oluk
oluk sarfettigi paralada yayınlanmış Islam Ansiklopedisinde
özel bir madde olmadığı gibi "Divanı" hakkında da henüz
hiç bir bilgi yoktur. Bunu ne suretle olursa olsun, anlamak
ve izah etmekte mümkün değildir� Bundan daha da acısı,
Kaşgari'nin bu muhteşem eserinin iyi Arapça bilen bir heyet
tarafından, metin tashihi yapılmadığı gibi, luğatta zikredilen
Türkçe-Arapça kelimeler, yeniden gözden geçirilerek resmi
makamlarca henüz basılmamıştır. Bu Türkiyenin değil ve
Türk dünyasının şeref borcudur(l).
Türk ilim adamları ne var ki şimdiye kadar yaptıkları
araştırmalarda, daha onun, bu muhteşem eseri yani ''Divanü
Lüğat et-Türk"ün nerede, ne zaman ve nasıl yazıldığı
konusunu dahi henüz aydınlatabilmiş değillerdir. Onlar;
Kaşgari'nin daha; Orta Asya Türk İslam medeniyetindeki
yeri, bir lexikografya alimi olarak kendi devrindeki diğer
Türk ilim adamları, meşela; lsmail b. Hammad el-Cevheri ve
Şemsü'd-Din Muhammed b. Kays er-Razi ile mukayesesİ,
Arap dili ve edebiyabna ne derece hakim olduğu hususunda
daha hiç bir değerJendirme yapmamışlardır. Yine bunun
gibi; Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l-Edebi ile, Kaşgarlı
Mahmud'un Divan-ü Luğat et-Türkü 'nün mukayesesİ
hakkında ortada bir çalışma yoktur. Oysa ikisi de, Türk dili
için "Arapça" yazılmış mükemmel Luğat kitaplandır.
1
�
Bu konuların çok güzel bir degeriendirmesi için bkz. Kitap ı, Z., Mahmud el­
Kaşgari ve Div8n '4-Lufat et-Türk 'ün Yeniden Keşji, I. Türk Dünyası Tarih
Dergisi no: 203, Kasım, 2003, lstanbul,s. 45-49.
158
•
ZEI<ERİYA KİTAPÇI
İşte, bundan sonraki sayfalarda
Kaşgari'nin
şimdiye
kadar fazla bilinmeyen bu gibi önemli yönleri üzerinde
durulmuş, onu yetiştiren
Kaşgar
çevresi bir medeniyet ve
kültür merkezi olarak ele alınmış, ayrıca onun milletimize
verdigi il!hi mesajlar çok daha anlaşılır hale getirilmiştir.
Yine bu sayfalarda
Kaşgari; kendi asrı ve kendi
ortaya konulmak istenilmiş
şahsiyeti ile
ve onun verdiği mübarek
mesajlar, aradan asırlar geçtikten sonra milletimize yeniden
ulaşbrılmıştır.
Bu
haliyle
Kaşgari karşım�a çok daha
daha saygıdeger bir Türk
heybetli, çok daha muhteşem çok
Bilgesi olarak çıkmaktadır.
ı.
KAŞGARİ TÜRK CiHAN HAKİM İYETİNE
GİDEN YOLDA YENİ B İR MEŞALE
Mahmud b. Hüseyin b. Muhammed
el-Kaşgari: (dog. ıoos? - öl. 1080?)
t.i �\.SJ\
�
�
�\
� J�
Türk-Arap Dili'nin Kaşgar'dan Duyulan Yeni Sesi:
Degerli Türk. Alimi Hammad el Cevhen n in Turan
yurdu ve Ortaçag İsl�m dünyasının en önemli dil, kültür ve
medeniyet merkezlerinden biri olan Farab' ın köklü
medreselerinden aldı�ı ilimle 11Sihihu'l-Lu�a" adında ve
Arap dili ve edebiyatının temel taşı çok büyük "Luğat
kitabını" yazdıgı aynı asırda; (XI. asır) bu defa Türk
dünyasının daha da dogusunda bir başka önemli kültür ve
medeniyet merkezi olan Kaşgar' da yeni bir deha, bir başka
Türk Bilgesi daha " aya�a kalkmış, asırların ötesinden
istikbale seslenmek istemiş ve o da bu defa Türk dili ve
edebiyatının Arapça temel lugat kitabını yazmış ve Türk
İslam dünyasının müşterek kültür ve medeniyet mirasına
armatan etmiştir.
-
-
Bu zat ise, bütün Orta ve Yeni Çağlar boyunca, İslami
Türk medeniyet ve kültürünün, aksay-ı şarkta en parlak
merkezi ve Türk varlığının katıksız kalesi olan Kaşgar'da
dünyaya gelmiş ve orada yetişmiş olan ünlü Türk bilgini
160
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Mahmud el·Kaşgari (öl. 1080?)(*) ve onun bugün bile Arap
dilinde tek eser olma özelliğini muhafaza eden, aynı
zamanda Türk dili ve edebiyatı, Türk şiiri, Türk tarih ve
co�rafyası için adeta bir hazine olarak yazdığı "Divanü
Luğati't-Türk" adındaki muhteşem eseridir<1>.
Ununanları andıran Arapça'nın bunca büyük dil ve
luğat alimleri olmasına rağmen böylesine önemli bir büyük
Arapça luğat kitabının el·Cevheri adında bir Türk bilgini
tarafından yazılması ve yine Türk dili ve edebiyalı ile ilgili
bir diğer dev luğat kitabının, yine bir başka Türk Bilgesi
Mahmud el·Kaşgari tarafından hem de son derece akıcı bir
üslupla Arapça yazılması, Türk akli deha ve ilmi icad ve
buluş gücü, yani zeka ve mantığının ne kadar kuvvetli
olduğunu göstermektedir.
Büyük Lüğatlann Yazıldığı Ttırk Bölgeleri:
Zira 11Sıhah" Arap dilinde yazılmış en mükemmel
Arapça bir "lu�at" yani "leksikog-tafya" kitabı olduğu gibi,
"Divan" ise yine Arapça yazılmış en mükemmel bir Türkçe
•
1
M. Kaşgari'nin do�m ve ölüm tarihi belli degildir. Müellifın kitabını ömrünün
sonlarına dogru yeniden yazdıgı ( 1 074) ve ortalama 75 yıl yaşadıgı göz önüne
alınarak dogum ve ölüm tarihleri tarafımızdan tespit edilmiştir. Z.K.
Geniş bilgi için bkz. Banarlı, N.S. T/Jrk Edebiyat Tarihi, İstanbul, 1 97 1 , s. 25027 1 , KöprülU, M.F., Tlli'k Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, İstanbul,
1 934, s. 33-34, Caferoglu, A., Ttlrk Dili Tarihi, İstanbul, 1 964, Il. S. 964,
Genç, R., Kaşgarlı Mahmud'a Göre XI. Yazyılda TIJrk Dünyası, Ankara,
1 997, s. 1 -54, ÜlkUtaşır, M.Ş., BilyUk Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud,
İstanbul, 1964, Hartmann, M. Div8nü Lulati 't-Tark'e Ait Bir Kaç Müllihaza,
Milli Tetebbu'lar Mec., Sayı: 4, Eylül-Ekim, 1 33 1 , s. 1 67- 1 70, Pritsak, 0.,
Mahmud Kaşgart Kimdir, Türkiyat Mec., X. İstanbul, 1 953, s. 243, Türk
Ansiklopedisi, Kaşgarlı Mahmud, XXI, S. 389-392, Kalaçin, M.S., Divanü '1
Lütati't- T/Jrk, DİA, IX, s. 1 46, Yazıcı, N., ilk Türk islam Devletleri Tarihi,
Ankara, 2002, s. 1 57.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
161
lu�at yani "leksiko�afya" kitabıdır. Böylece hem Arap, hem
de Türk dilinde modern "leksikoğrafya İlmi"nin önderi, bu iki
Türk ilim adamı oldu�u gibi, bu ilmin Türk yurtlarında ilk
temeli de onlar tarafından atılmışhr. Zira; Cevheri'nin
Farab'ta, "Sıhahu 'l-Luğa"sım yazdığı asırlarda, Mahmud el·
Kaşgari, Kaşgar'da "Divanü'Lüğati't-Türk"ü, di�er bir Türk
alimi Şemsü'd-Din M.b. Kays er-Razi ise Harzem'de
"Tibyanü'l-Lüğat et-Türki ala Lisan el-Kanglf" adındaki
muhteşem Türkçe Iüg-at kitabını yazıyordu(2>.
Ayrıca bu sahasının ilk ciddi ve mükemmel kitapları
da bu Türk Bilge kişileri tarafından yazılmıştır. Bütün bunlar
di�er taraftan Türkün ilmi gücü ve akli dehasının, Arap dili
ve edebiyatının gelişmesi, bir dig-er ifade ile İslam kültür ve
medeniyetinin müşterek mirasında Türklerin ne kadar
önemli hizmet ettiklerini ve tam bir altın ça�ı yaşattıklarını
bütün açıklıg-ı ile ortaya koymaktadır.
Kaşgari'nin Tarihi Geçmişi:
Bunlardan Mahmud el-Kaşgari isminden de
anlaşılacagı gibi Türk İslam kültür ve medeniyetinin beşigi,
Türklügün kalesi Kaşgar'da dünyaya gelmiştir (1005 ?).
İslam dinine baglı, Türk örf adet ve geleneklerine ocaktan
saygılı, çok şerefli, aristokrat bir Türk ailesine mensuptur(3).
Nitekim o, eserinin bir yerinde haseb ve nesebinin yücelig-i
ile övünmekte ve şöyle demektedir: "Bizim atalanmız olan
beylere "Emir" derler. Babamız TUrk illerini Samano2
Geniş bilgi için bkz. KöprUlü, M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1 98 1 ,
205.
3 Cafero�lu, A., TUrk Dili Notları, İstanbul, l 970, s. 42.
s.
1 62
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
fullanndan fethetmiş olan "Bey"dir. Adı, Beherkin (veya
Emir Tekin) idi(4).
Bu yagız ifadeler, bu Türk ailesinin şerefli geçmişi
hakkında da bizlere, çarpıcı fikirler vermektedir. Şöyle ki
anladı�mız kadarıyla aile üç kuşak önce müslüman olmuş,
daha sonra müslüman Kara-Hanlıların hizmetine girmiş ve
Isık Gölü sahilinde bulunan Barsgan veya (Barshan) a
yerleşmiştir. Zira Kaşgari'nin Barsgan' dan söz ederken;
11Mahmud'un babası buradan çıkmıştır'' demesi bize bu gerçeği
hatırlatmaktadır(S).
Babası, el-Hüseyn, devlet idaresindeki Türk adıyla
Emir Tekin, hatta bütün bu kalabalık aile, yukarıda da ifade
edildigi gibi çok daha önceki yıllarda müslüman olmuş,
bundan da öte müslüman Kara-Hanlılar'm hizmetine girmiş,
onların Orta-Asya Türk boyları arasında başlatbgt yeni
İslamlaşhrma hareketi, İslami gaza ve cihadlara kahlmış,
Türk Oğuz boylarının baş egmesinde önemli hizmetleri
dokunmuş<6> ve Barsgan'a uç beyi olmuştur. Daha sonra bu
kalabalık Türk ailesi büyük kafileler halinde Kaşgar'a gelmiş
ve kendilerini Orta-Asya' da İslam dininin yayılmasına
adayan Kara-Hanlıların<7) dini ve .siyasi başkentine
yerleşmişlerdir. Ailenin, müslüman Kara-Haniı hükümdar4
el·Kaşgari, M., Divanti Lufati't-Türk, Tıpkı Basım, Ankara, ı 990, s. 69,
Kaşgarlı Mahmud; Divt2nü Lutati't- Türk, nşr., R. Kilisli, İstanbul, 1 33 3 , 1, s.
1 02, Divlinti Lufati 't-Türk Tercemesi, çev. B. Atalay, Ankara, ı 985, 1 , s. ı 12.
5 Caferoglu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 200 ı , Il, s. ı 9, Kilisli, R., lll, s. 308,
Atalay, B III, s. 4 1 7.
6 Togan, Z.V., Mahmut Kaşgari'ye Ait Notlar, Atsız Mec., Sayı: ı 7, 25, Eylül,
ı 932, s. l33· ı 34.
7 Kitapçı, Z., Orta Asya Türk Boyları Arasında İsitim Hidayet Fırtınası, ı, s. I 97,
vd.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
163
lannın yanında çok büyük bir itibar ve yeri olduğu,
Kaşgari'nin bir çok ifadelerinden anlaşılmaktadır<s>.
Kaşgari'nin lik A ile Eğitimi:
İşte daha sonra herkesin kendisinden büyük bir saygı
ile bahsedece�i ve adı Mahmud olan bu küçük Türk
yavrusu, Kaşgar'da böylesine zengin bir dini kültür ve
medeniyet ortamında dünyaya gözlerini açmış br. Daha ilk
çocukluk yıllarından itibaren ailesi töre gere�i ona, güz�l
Türkçe konuşmasını, güzel ata bironesini ve güzel ok
atmasını ö�etmiş ve böylece akıncı atalarına layık güçlü,
kuvvetli, yi�it bir Türk genci olmuştur. Nitekim o; çok güzel
bir Arapça ile kaleme aldı�ı eserinde kendisinin;
e+iy:-1_, w� �hi J u� �_,i J uw �i 0-- �_,s t:A''
ll Üli..ı _ .,1 ��
.
� _,
"Türklerin en fasih konuşanlanndan, meramını en
güzel ve en açık anlatanlardan, en doğru anlayanlardan, soy
ve sopça en yüce bulunanlardan en iyi kargı (silah) kullanan
savaşçılardan olduğunu" bildirmiş ve bundan haklı olarak
büyük bir gurur duymuştur<9>.
Ne var ki küçük Mahmud' a çok küçük yaşlarından
itibaren ata binmeyi, ok atmayı ve güzel kılıç kullanmayı
ö�eten bu şerefli Türk ailesi, daha sonra tercihini İslam dini
ve ilimden yana yapmış ve onun; bir gaza ve cihad eri
olmasının ötesinde, faziletli bir Türk alimi olmasını istemiş
8
9
Kaşgari'nin Kara-Hanlı hükümdar ailesiyle ilişkileri için bkz. Ercilasun, A.B.,
Türk Edebiyatmın Ortak Devri, Ankara, I 993, s. 80.
Divan, Tıpkı basım, S. 3 , Banarlı, N.S., a.g.e., I, s. 25 1 , Köprülü, F.,
Araştırmalar, s. 35, Caferoglu, A., a.g.e., s. 30.
164
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
ve ö güçlü ellerine "kılınç" yerine "kalem" vermiştir.
Böylece Mahmud, Kaşgar medreseleri ve bu medreselerde
hocalık yapan Türk bilge kişilerin rahle-i tedrisinde İslami
ilimleri tedris etmeye başlamış oluyorlardı. Artık yarınların
Türk kültürü ve medeniyetine damgasını vuracak olan
büyük Türk Alimine; İslam ilim ummam ve Türk'ün Ka'be-i
irfamna giden nurlu yol da böylece açılmış oluyordu.
Ne varki yeni araştırmalar Kaşgarfnin doğumu, ilk
gençlik ve tahsil yılları hakkında şifahi kaynaklara
dayanarak şu bilgileri vermektedir:
"Küçük Mahmud 993'lü yıllarda Kaşgar' ın Opal
köyünde dünyaya gelmiştir. Annesi; Karahanlılar devrinin
önde gelen ülemasından Hoca Seyfeddin Büzürg' ün kızı
BO.bi Rabia Hatundur. Bu geniş kültürlü anne, onun egitimi
üzerinde çok etkili olmuştur. İlk eğitimine Opalda başlamış,
daha sonra (Kaşgarda) Medrese-i Hamidiye ve Medrese-i
SAdyede okumuştur. Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyn b. Halef,
onun Medrese-i Saciyyeden hocasıdır. Medrese yıllarında
zamanın klasik ilimleri yanısıra Arapça, Farsca, (hatta
Rumca)yı ögı-enmiştir. 1080'de kendi ülkesine dö�üş,
Opalda kurdug-ıt Medrese-i Mahmudiyede müderrislik
yaptıktan sonra 1090 yılında, 97 yaşında vefat etmiş ve
medresenin yanında yapılmış olan türbeye gömülmüş­
tür"(lo).
10
Akün,
Ö.F., Kaşgarlı Mahmud, md., DİA, XXV, s. 1 1 .
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
165
Kaşgari'yi Yetiştiren Büyük llim Muhiti KAŞGAR:
Bu arada hemen şunu itiraf edelim ki, onun titrek
elleri ile Kaşgar medreselerinin kapısını çaldı� devirlerde
(IX, ve X. asırlar) Kaşgar, hatta bir dereceye kadar Barsgan'a
çok daha önceden bir çok büyük medreseler açılmış ve
buralarda medeni ve ilmi hayatta baş döndürücü bir canlılık
başlamıştı. Buna sebepte Kaşgar'ın "Medine İslam Devleti"
gibi, yeni kurulan müslüman Kara-Hanlı Devletinin, dini ve
siyasi başkenti olması idi.
Zira Abdü'l-Kerim Satuk Bu�a Han sayesinde,
Artuç' ta göndere çekilen İslam hidayet sanca�ı, daha sonra
Kaşgar burçlarında dalgalanmaya başlamış, koca bir şehir,
Türklü�ü yanı sıra İslamlaşmış, bundan da öte bu koca
şehir, süratli bir şekilde İslam kültür ve medeniyetinin
Türklük dokusu çok daha güçlü, parlak bir merkezi haline
gelivermiştir. Zira İslamiyet, Kaşgar' a diger şehirlerin aksine
bir 11din" olarak degil, aynı zamanda bir kültür ve
medeniyet olarak girmiştir.
İşte Kaşgar İslam kültür ve medeniyetinin böylesine
parlak bir merkezi oldugu o mutlu asırlarda, ilim aleminde
"Küçük Buhara" olarak anılıyor<11> ve İslam dünyasındaki
Bağdad, Şam, Kahire ve Kur�ba gibi büyük şehirlere eş
değer bir şehir olarak görülüyordu. Bu bakımdan burada ve
her bir asırda, Türk asıllı pek çok Hadis, Tefsir, Fıkıh alimi
ve bu arada Arap dili ve edebiyalı otoritesi yetişmiş ve Arap
dili ve edebiyatı ile ilgili her bir asırda yüzlerce, binlerce eser
yazılmıştır.
11
Ruhi, M., Hıdmeta 't-Ttlrkistan li-Luta el-Arabiyye, el- Va 'ya 'L-lslami, Ekim,
1 964, s. 36.
166
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Kaşgar'ın Bir llim Merkezi Haline Gelmesi:
Gerçekte Kaşgar' ın bir Türk İslam medeniyet merkezi
haline gelmesinin asıl sebebi Satuk Bu�a Han'ın ta kendisi
idi. Zira bu Mücahid Gazi Kaşgar'ı; sadece cihada memur
akıncı orduların bir karargahı, bir kışlası olarak değil, ilmin
yuvası, ulemanın sığınağı ve Turan yurdunun dört bir
yanından gelen şöhretli alimierin buluşma yeri olarak
görmek istiyor ve bundan çok büyük bir haz duyuyordu.
Bu bakımdan gönlü İslam ateşi ile dolu olan Satuk
Bu�a Han, İslami istiklalini elde ettikten sonra, Artuç'taki
Buda mabedini (Barkan) derhal camiye çevirmiş ve daha
sonra çevresine yeni yeni binalar medreseler ilave ederek
burasını Kaşgar'ın en eski Türk İslAm Külliyesi haline
getirilmiştir. Nitekim Bu�a Han 955 yılında ölünce
Kaşgar' ın kuzeyindeki Artuç külliyesine gömülmüş ve
bugünlere kadar gelen muhteşem türbesi, mübarek bir
ziyaretga.h olmuştur(t2) .
Satuk Buğra Han ve soyundan gelen "Türk Hakanlan"
veya "Ilik Hanlar" idaresinde Kaşgar' da eskiden gelişmiş
Budist geleneğine dayanan yüksek bir müslüman Türk
medeniyeti ve ilmi hayalı geliştigi gibi, buna bağlı olarak ta
''Kaşgar TUrkçesi" de, Kaşgarlı Mahmud'un ifade ettiği gibi
en güzel, en fasih Türkçe, yani "Hakaniye Türkçesi"
olmuştur. Kaşgarda Türk dilinin kazandı� bu yüksek seviye
sebebiyle Arapça ve Farsça'nın tesirleri sınırlı kalmışbr.
12
Ttlrk Amlklopedisi, Kaşgar Mad. XXI, s . 386.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DiLi VE EDEBİYATINDA YERİ
•
167
Kaşgar Türk Muhiti ve Yusuf Has Hacib:
Bu bakımdan Yusuf Has Hacib, Türk devlet adamı ve
düşünürü, felsefi ve allagorik eseri "Kutatgu Bilik''i 1070'li
yıllarda Kaşgar'da hem de Türkçe yazdıgı gibi<13>, büyük dil,
edebiyat ve lugat alimi olan Mahmud el-Kaşgari'de
''Divan" adında bu Türk diline ait "Luğat" kitabını yine
ondan birkaç sene sonra Kaşgar' da Arapça yazılmış ve
böylece Türk tarihi, Türk kültürü ve falklorunun abidevi
eserini ortaya koymuştur.
Türk ilim adamları, her ne kadar Kaşgari'nin bu
eserini, Bagdad'ta yazdıgını söylüyorlarsa da, bu kabule
şayan bir görüş degildir. İşte Kaşgarlı Mahmud Türklük
dokusu böylesine kuvvetli bir çevrede yetişmiş ve kendi
devrinde milli ve dini duyguları son derece yüksek, bundan
da öte Türk milli ülküsü Kızıl-Elma coşkusunun en büyük
temsilcisi olmuştur.
Bu bakımdan Kaşgarf de milli ve dini duyguların bir
çağlayan, bir uroman haline gelmesi ve bugünlerin tabiri ile,
"Tanrı dagı kadar "Türk", Hira dağı kadar "Mü�lüman"
olması", Türklük gurur ve şuurunun böyle emsalsiz bir
şekilde yüksek ve bununla başı göklere değereesine
g:u rurlanmasına hiç kimse şaşmamalıdır. Çünkü O; Türklük
dokusu böylesine kuvvetli, İslam ruhu böylesine yüce, bir
şehirde yetişmişti. Kara-Hanlı cihad ordularının Türk'ün
cihan hakimiyetine giden yolu açbğıru görmüştü. Devlet
güneşi Türk'ün burçları üzerine dogacakh. Bu bakımdan
13
Arat, R.R., Kaşgar, İA, VI. s 407.
..
168
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
onun zaten başka türlü olması ve düşünmesi mümkün
de�ildi.
Bu durum bize göre Yusuf Has Hacib içinde
geçerlidir. Zira Yusuf Has Hacib'in söz konusu eseri yeni b ir
ruh ve milli şuurla incelendi�nde, onun da Türk'ün 11Kızıl
Elma" ülküsüne baglılıgı, Türklük ve İslamlığı ile başı
göklere degercesine gurur duyması, milli ve dini şuurunun
çağlayanları andırması, hele hele eseri samimi bir yakarış,
saf temiz bir Türkçe ile yazması ve Türkçe'nin bir ilim dili
olmasına giden yolu, bu en erken devirlerde tek başına
açmaya çalışması, Karamanlı Mehmet beyi andıran bir eda
ile yeni Türkçe kitabuu devlet büyüklerine sunması, hülasa
bütün bunlar, onun Türklük gururu ve İslami şuurunda
Kaşgarrden hiçte geri kalmadı� göstermektedir.
Belki de Yusuf Has Hacib bu konularda Kaşgari'ye
öncülük etmiş ve onun Türk'ün ilAhi misyonu, mülk,
saltanat ve devlet gelene�i hakkında fikirlerinin daha bir
berraklık kazanmasını sağlamıştır. Kutadgu Bilig'le
11Divanı" söz konusu açılardan yeni bir ruh ve iman coşkusu
ile inceleme ve mukayese etmeye kalkışanlar öyle tahmin
ediyoruz ki, bunun çok büyük ve parlak tezahürlerini
bulacaklardır.
Kaşgari ve Yusuf Has Hacib gibi bu devirlerde, aynı
kültür muhitinde yetişmiş olan Ebu'l-Futuh Abdü'l-Gafir b.
Hüseyn el-Aimai, (öl. 1096?) ise bu defa "Kaşgar Tarihi"ni
yazmıştır. el-Aimai, bu eserinde Kaşgar'ın kültürel alt"
yapısuu: yani tarih, kültür, medeniyet, İslami ilimlerdeki
yeri ve burada yetişen büyük İslam alimlerini açıklamış
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
hulasa, Kaşgar'ı bütünüyle
kazandırmışb.r(ı4).
Türk
İslam
•
169
medeniyetine
Nitekim Balasagunlu Cemal Karşi, Ebu'I-Fazi b.
Muhammed bu eserin Kaşgar'da bulunan bir nüshasıru esas
kaynak olarak kullanmış ve Mülhakatü 's-Sürah adlı eserini bu
kitaptan yararlanarak yazmışb.r (1282). Böylece Satuk Buğra
Han Tezkeresi ve onun müslüman olma destanı Türk İslam
kültür ve medeniyetine de kazandırılmışnr<ıs).
Kaşgari Ilim Yolunda:
İşte daha sonraları Turan yurdu ufkunda bir yıldız
gibi parlayan ve ilmi şahsiyetinin gölgesi bütün Türk
yurtlarına düşen Kaşgari, İslami ilimleri tahsile böylesine
yüksek bir ilim ve kültür merkezinde, yani Kaşgar' da, İslami
şahsiyeti kabul, ilim ve irfaru herkesçe tasdik edilen Türk
hocalarının önünde başlamış, onlardan adet olduğu üzere
icazet almış ve çok kuvvetli bir Türk bilgini ve İslam alimi
olmuştur.
Kaşgarı klasik İslami ilimleri (Tefsi.r, Hadis v.s.)
öğrendikten sonra, Türk yurtlarında örneğini gördüğümüz
bir çok Türk bilgini gibi, Arap diline yönelmiş, dil, luğat,
edebiyat, şiir, nazım, bedi, beyan, fesahat ve belağat gibi
temel dersleri almış ve diğer Türk bilginleri gibi Araplara
"Dilinizi benden öğreniniz!" diye meydan okuyacak bir hale
gelmiştir.
Türkçe onun ana dili idi, hem de bütün lehçeleri ile en
güzel bir şekilde biliyor ve konuşuyordu. Farsça'yı da çok
14
15
Yazıcı, N., a.g.e., s. 159.
Arat, R.R., İA., VI, s. 407, Türk Ansiklopedisi, XXI, s. 385.
170
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
mükemmel bir şekilde ö�renıniş, o devirlerde günümüzün
tabiri ile tam bir "filolog" olmu ştu. Bununla beraber o, sadece
b i r 11filolog" değil, Türk tarihi, coğrafya ve etnoğrafya,
folklor ve hak edebiyatı hulasa "Türkoloji" alanında ilmi
deryaları andıran bir Türk bilgini "Hayır!" Türkoloğ''
olmuştu. Şimdi o; el-Cahız'dan solira Orta Çağların ikinci ve
en büyük Türkoloğu idi. Ne varki onun; klasik Türk ve İslam
alimleri gibi, Kaşgar medreselerinde ders okuttu�u ve talebe
yeti.şti.rdi�i hakkında şimdilik elimizde fazla bir bilgi yoktur,
ama bunun aksini iddia etmemiz de mümkün değildir.
Kaşgari'de Türk Milli Şu urunun Uyanması:
Kaşgari, bir taraftan Ar ap ça ve bu dilin bütün yönleri
yani sarf, nahiv, i'rab, bedi, beyan v.s. gibi inceliklerini ve bu
arada Farsça'yı ö�renirken, diğer taraftan azgın Arap ve
bezgin Fars 11milli şuuru"nun Türk'ün tarihi şahsiyeti. ve
Türkçe'nin yüce varlığına karşı olumsuz tavırlarını görmüş
ve bir yol ayırımında kalmış ''Hayır!" Türk' ün Ka'be-i irfanı
ve Türkçe'nin yeni iklimine yönelmiştir. Artık onun kalbi ve
gönlünde Türk milli şuuru, Türklük duygusu ve Türkçe
sevgisi bir yanardağ, bir volkan gibi lav ve ateş püskürü­
yordu.
Bu ondaki "Kızıl Elnı a tilküsü"nün de adeta bir
şahlanışı idi. Bu arada o; T ürk'ün tarihi varlığı, İslami
şahsiyeti, insanlığıri hayrına ona Allah (c.c.) tarafından
verilen ilahi misyonu yani "Nizam-ı A lem" olgusunu keşfetti.
İslam dünyası ve bir ilahi hakimiyete giden yold a Türkçe'yi
ve onun önemini kavradı, hulasa Türk'ün alın yazısı ve
Türkçe'nin geleceğini okudu. Elde ettiği neticeler onu
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
171
heyecandan nerede ise bogacak bir hAle geldi. Arbk bundan
sonra onun önünde kimsenin durması ve yolunu kimsenin
kesmesi mümkün de�ildi. Artık o; bir çağlayan gibi coşuyor,
Türk'ün tarihi şahsiyeti ve yüce misyonunu o akıcı üslubu
Arapça ve parlak ifAdesiyle şöyle dile getiriyordu:
� _;l.li J ,..!}ı jl"\' 1 � JY. � �J.lll � �ı .li .)� .ılı! d"
� _rıaa31 ..!l_,l. �J , �\ (A'iJJ ,..!l_;JI �� �o.!bü�l ii.)l.l
_,piJ ,J:J! � r-A�i J JWI � � , _;A J.ll �ji rJ'� ..) PJJ
i yı.oı �J c.I._.>.JI .) � � JLi J ' ı*:!� ıJ:H �J ,�) ı.rW' 0A
" . .ll..ıa.l
. l
.
�l.J. J1
�
"GiJrdümki; devlet güneşini Allah (c.c.) Türk burçlan
üzerine doğdurmuş, Jelekler onlann mülkleri üzerine devran
eder olmuştur. Onlar TiİRK adını Cenab-ı Hak bizzat
kendisi vermiş, mülk ve saltanatı onlara müyesser etmiştir.
Bundan son anlan asırların (yani koca bir cihanın)
hükümdarlan kılmış, devrin, bütün insaniann dizginlerini
de onlann eline vermiştir. BiJylece (Yüce Tann). Türkleri
bUtün kavimlerden üstün tutmuş, hak yolunda onlara güç­
kuvvet vermiştir. Allah onlara sığınanlan, onlara
dayananlan daima aziz etmiş, bütUn dileklerini vermiş,
onları kiJtülerin korumuş, ulu bir millet kılmış ve onlara
kiJtülük edenlerin de belasını venniştir( 16 ).
Türklüğü lle Gurur Duyan Türk Alimi:
Kaşgarlı Mahmud, Türklügü ile övünmede sınır
tanımamaktadır. Bundan başı göklere degercesine gurur
duyan bu saygıdeger Türk milliyetçisi, daha da ileri
gitmekte ve şöyle demektedir:
16
Divan, Tıpkıbasım,
s. 2, Atalay, 8.,
1,
s. 3, 4, Kilisli, R., 1 , s. 2, 3.
172
•
ZEI<ERİYA KİTAPÇI
"Bize ad olarak Türk adını yüce Allah (kendi)
vermiştir", dedik Çünkü bize Kaşgarlı Halef oğlu, İmam
Şeyh Hüseyn, ona da İbnü'l-Garki denilen kişinin rivayet
ettiğine göre, İbn Ebu' d-Dünya demekle maruf olan eş-Şeyh
Ebu Bekr el-Müfid el-Cercerai'nin, ahir zaman üzerine
yazmış olduğu kitabında, ulu Peygambere senetle varan bir
hadiste yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Benim bir ordum vardır. Ona Türk adını kendim
verdim. Onlan doğu (iklimine) yerleştirdim. Bir millete
öfkelendiğimde Türkleri o millet üzerine musallat kılanm".
Kaşgari bu Hadis-i Kudsi'yi şöyle yorumlamaktadır:
"lşte bu Türkler için bütiln insanlara karşı bir üstünlüktür.
Çünkü Allah, onlara karşı ad vermeyi kendi üstüne almıştır.
Onlan yeryüzünün en yU.ksek yerinde, havası en temiz
ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara ''kendi ordum" demiştir.
Bununla beraber Türklerde güzellik, sevimlilik, zatlı lık,
edep, mertlik gibi övülmeye değer sayısız iyilikler
görülmektedir"( 17).
·
Kaşgarf, Türkçenin yüceliği ile ilgili de hadis rivayet
etmiştir. Onun, bu hadisinin metin ve çevirisi şudur:
ül...ı)l .P-l �J �Wl .lı:al�l _fij W �; (...-J.)..a .Jıl J,....J ı.Je-"
\Sl.o � 0� �Jilı �Jllı wı...ı...ll I.,..J.:i :JW �.;a.ıı �;ııı � J�J
" .'i l �
uHz. Peygamberden rivayet edildiğine göre O; kıymetin
alametleri, ahir zaman kargaşalığı ve Oğuz Türklerinin ortaya
çıkacaklannı bir bir açıkladıktan sonra şöyle buyurmuştur: Türk
17
Kilisli, R., 1 , S. 293, Atalay, B., J , S. 3 5 1 , Ayrıca krş. el-Kazvini, Zekeriya b.
Muhammed b. Mahmud, Asaru '1-Bi/ad, Beyrut. s. 58 1 .
ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ
•
173
dilini öğreniniz. Zira mUlk ve hilafet uzun süre onların
elinde kalacaktır"(ts> .
Kaşgari Hadislerinin Değerlendirilmesi:
Kaşgan nin kaydetti.gi bu hadislerin durumu ve sıhhat
derecesi nedir? Bu yönde yapılan ve olumsuz yönde bir incir
çekirdegini doldurmayan münakaşalar bir yana; bize göre
bu hadisler 11lafızları" itibarı ile güvenilir olmasalar bile,
ifade ettiği yüksek '1mana" ve hakikatler bakımından
tamamen "Sahih" doğru, sağlam, güvenilir hadislerdir. Çünkü
temel hadis kaynaklarında bu mana ve muhtevada Türkler
hakkında daha bir çok hadis zikredilmiş ve Peygamber
ümmetine Türkler ve onların tarihi Ortadogu misyonları
hakkında mübarek mesajlar verilmiştir< 1 9>. Nitekim bu
muhtevadaki sahih hadislerin birinde; Abdullah b.
M.esud'tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.)
şöyle buyurmuşlardır:
-v
�jill lfi_;JI :(�) �1 j.i : Jli (.(. J) .:ı_,..._ � ..ıiıl :.p 0C-"
..U A!I - · ' � \..J <L . ·: J �
J l · ti -< .< \..
11 � � .;..,;-� L :i �
rt"".;� ...,-. . .. I..)A J u. r- r Y
•
.•
·
..
"Türkler size dokunmadıkça siz de Türklere
dokunmayınız. ÇUnkü ümmetimin elinden mülkü (hilafeti)
işte ilk defa bu Kantura Oğulları (Türkler) çekip
alacaktır'' (20).
Görüldügü gibi, bu ve benzer daha bir çok
hadislerinde Hz. Peygamber; mülk ve hilafetin kesinlikle
Türklerin eline geçecegini beyan buyurmuşlardır. Bunlar
18
19
20
Divan, Tıpkı basım, s. 3.
hadislerin çok geniş bir münakaşası için bkz. Kitapçı, Z . , Hz. Peygamberin
Hadislerinde T/Jrkler, Konya, 1 996, Il, s. 223.
el-Haysemi, Mecmuau 'ı-Zevllid, VII, s. 3 12, el-Mündvi, Feyıü 'l-Kadtr, I, s.
1 1 7, es-SüyQti, Hasaisu 'I-KQbriJ, II, s. 434.
Bu
1 74
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
görüldüg-ü gibi, Kaşgarfnin rivayet ettiği hadislerin aynı
manada bir başka versiyonunu oluşturmaktadır. Mamafih,
gerçek bu kadar basit olmasına ra�men ne var ki, B. Atalay
her zamanki yavan üslubu ile Hz. Peygamber'in bu
hadislerine; özü ve ifade ettiği mana ve yüksek hakikatler
açısından değil, sadece şekli ve zahiri lafızlan itibarı ile
bakmış ve Kaşgarfnin yeşerbnek istediği ümidierin üzerine,
adeta bir ölü toprağı serpmiştir. Zira B. A�alay, hadisiere
sadece senetteki rical bakımından yaklaşmakta ve
muhtevalarıru, o devrin İslam toplumu için neler ifade
ettiğini görmemezlikten gelerek çok yavan bir şekilde
reddebnekte ve hiçbir yorum yapmamaktadır.
B. Atalay'ın bu hadisleri bütünüyle ve hiçbir sebep
göstermeden reddetmek için adeta çırpıınşları ve hele hele,
bu büyük Türk alimini alaya alırcasına küçük düşürme
gayretlerini, hatta onun Türk' ün tarihi şahsiyetini hilafet
çevrelerine kabul ettirmek için Bağdad'a gelişini seviyesiz bir
üslupla "külah yapmak için geldi!" şeklinde yorumlaması ve
sık sık bu "Bizim Mahmud!" diye tekrar etmesi, bize göre
kendi devrinin bir zihniyet sefaletinden başka bir şey
değildirC21>. B. Atalay, bu olumsuz tavırları ile kendinden
sonrakilere ne yazıkki çok kötü bir örnek olmuş ve daha
sonra gelenler, Kaşgarf ve ülküsünü hafife almışlardır. Bu
böyle bu günlere kadar da devam etmiştir.
21
Kitapçı, Z., a.g.e.,
II, s. 230.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
1 75
lnsaflı Türk Edebiyatçıları Ne Diyor:
Mamafih Türk tarih ve edebiyatçıları bu hususlarda
daha samimi davranmışlar ve konunun özüne temas
etmişlerdir. Mesela bu konulara temas eden merhum O.
Turan bu hadisleri şöyle yorumlamışhr; "Bu hadis; birkaç
asır boyunca Türklerden bahseden çeşitli kaynaklarda
nakledilmiştir ki, bu da Islam dünyasında onun ne kadar
yaygın olduğunu gösterir. Kaşgarlı Mahmud'un eseri çok
daha az tanınmış ve meçhul kalmış olduğu halde bu yayılış
dikkati çeker ve ona ait olmadığına delalet eder''(22).
Bu hadisler üzerine kısa bir yorum yapan değerli
Türk edebiyatçısı R.R. Ararat, onların doğruluğunun
münakaşası bir yana şöyle demiştir; "gerek bu hadis ve
bunun nakli ve gerek bu iftiharla ve yerinde kullanılmış olan
Kaşgari'nin ifadesi, o devir Kaşgar Türk muhitinin kendine
ne kadar güvenmesini göstemıesi bakımından kaydadeğer
(bir keyfiyettir)"<23>. Diğer taraftan Türk edebiyatının dev
simalarından biri, aynı zamanda Kaşgari' nin mesleğinde
yürüyen, onun kadar Türk milletini ve Türk'ü canından
seven ve Kaşgari ile sonsuza dek bir gurur duyan N.S.
Banarlı' nın bu konulardaki izahları daha cana yakın ve
samimidir. Zira ona göre; "Kaşgarlı Mahmud, yalnız Türk
illerini değil, Türkler hakkındaki bilgi ve kanaatlerini de
gezip gördüğü yerlerden, konuştuğu insanlardan, okuduğu
kitaplardan toplamıştır. Bu sebeple söyledikleri, (hadisler)
22
23
Turan, 0., Tilrk Cihan Hakimiyeti, I,
Tarihine Giriş, s. 73.
Arat, R.R., Kaşgar, İA, VI, s . 407.
s.
l 79, Krş. Togan, Z.V., Umumi Türk
1 76
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
kendi sözleri olduğu kadar o çağlarda Türk-lslam halkı
arasında dolaşan kanaatlerinde toplu bir ifadesi idi"<24> .
Kaşgari'ye Göre Türkçe Neyi Ifade Ediyor:
Fakat bütün bunlardan daha önemli bir hakikat daha
vardır. O da; Arapça'nın, Turan yurdu ve Türk
medreselerinde bir ilim dili ve bu dilin sarf, nahiv i'rab v.s.
gibi bütün inceliklerini ö�renmek, Türkler arasında bir yarış
haline geldigi bir dönemde Kaşgari, Türkçe'yi; Türklerin
Ortado�u hakimiyeti ve İslam hilafetine giden yolda: İslam
Dünyasını birleştirecek, bütünleştirecek siyasi irade ve
iktidar gücünün dili olarak görmüş ve bu itibarla, bir " ilahf
zincir" veya "Tann ipi" gibi, bütün insanları bu ipe
sarılmaya, bir diger ifade ile Türk'ün manevi şemsiyesi ve
Türkçe'nin engin limanında buluşmaya yani onu ögrenmeye
çağırmamışhr.
Çünkü Türkçe; Kara-Hanlı Hakanlan, Gazne Türk
Sultanlan ve ünü cihanı tutan ve Selçuklu Sultanlan'nın dili,
11Hayır!" İslAm dünyasını idare eden siyasi irade, ümmet
gemisinin kaptanlarının dili idi. Bu bakımdan o; bir ilahi
mazhariyete sahip idi.
Kaşgari; Türkçe'nin bu ululu�unu gördükçe ve
düşündükçe, heyecandan nerede ise kalbi duracak bir hale
geliyordu. Türkçe onun için sıradan bir ana dil değil, bir
coşku, bir ılık duygu ve bir yaşama sevinci idi. Türkçe'nin
onun iÇin bir ilAhi yönü vardı. Türk milleti gibi, Türk dili de
24
Banarlı, N.S., a.g.e., 1 ,
s.
1 25.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
1 77
Cenab-ı Peygamber'in yüksek iltifat ve teveccühlerine
mazhar olmuştu. Bu konuda o bizlere şu hadisi nakletmek­
tedir:
"Ben Buhara'nın sözüne güvenilir bir imamından,
ayrıca yine Nişaburlu bir imamdan işittim. tkisi de
bildiriyariardı ki Hz. Peygamber; kıyamet idametleri ile
ahir zaman fitnelerini ve Oğuz Türklerinin ortaya
çıkacaklarını bildirmiş ve şöyle buyurmuşlardır: "Türk
dilini öğreniniz! Çünkü mülk ve saltanat lslam hiliifeti uzun
süre onların elinde olacaktır''<25) .
Kaşgari bunun zarfiretini sadece hadis ile değil, kendi
manbğı ile de savunmakta ve şöyle demektedir. "Bu hadis
(şayet) doğru ise Türk dilini öğrenmek (herkes için) "vacib"
demektir. Eğer uydurma ise (o zamanda) akıl ve izah bunu
gerektirmektedir". Kaşgariye göre bunun başka sebepleri de
vardır. Zira ona göre; Türklere sığınmak, aniann koruması
altına girmek ve aniann (ıslık çalan ve ölüm yağdıran)
aklanndan kurtulmak için bir kişinin mutlaka Türkçe'yi çok iyi bir
şekilde öğrenmesi, bilmesi gerekmektedir". Bu konudaki samimi
duygularını büyük Türk edibi şöyle ifade etmektedir:
"Onların okiarının saplanmasından korunabilmek
ıçın aklı başında olanlara (Türklerin) halleriyle
hallenmekten (onlara sı�ınmaktan) başka çare yoktur.
(Halbuki) onlara dert dinletmek ve gönüllerini kazanmak
için kendi dilleri ile konuşmaktan daha gilzel bir vasıta
yoktur. Her kim onların diline sığınırsa onu kendilerinden
ıs
Divan, Tıpkıbasım, s.
2, Atalay, B ., 1 , s. 4, Kilisli, R. 1 , s. 3 .
1 78
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
sayıp, her turlil tehlikeden kurtanrlar. Bunun içindir ki Türk
olmayanlarda Türk diline sığınmakta ve bu vesile ile
onlann zarar ve ziyanlanndan emin olmaktadır'' (26) .
26
D ivan, Tıpkıbasım, s. 2, Atalay, B., 1 , s. 23, Kilisli, R., 1 , s. 24.
II.
DİVAN'Ü LÜGAT ET-TÜRK'ÜN
MEDENİYET ve KÜLTÜR HAYATIMIZDAKİ YERİ
Türk Dilinin Temel Kitabı "Divan"ın Yazılması:
Bütün
bu
maddi ve manevi faktörer
Kaşgari'ye
inanılmaz bir manevi vebal ve dayanılmaz bir sorumluluk
yükleıniştir.
O da, Arapça 'nın karşısında bütün
Türkçe yi
güzellik ve samimiyeti ile
'
tatlılık,
korumak, onun da
Arapça gibi sarf, nahiv (d il bilgisi) özelliklerini belirtmek
hülasa bu güzel dili ö�enmeye giden yolu bütünüyle, bütün
insanlara açmaktı. Çünkü o;
N.S. Banarlı'run da dedigi gibi,
11Koyu bir miislüman olmakla beraber Arapça'nın; gerek ilim
dili, iman dili ve gerek edebiyat dili olarak Türkçe'den çok
üstii.n hayah karşısında adeta muzdaripti. Kur'an-ı Kerim,
Arabi ndzil olduğu için, Islam dünyasında Arapça'yı
mukaddes bilmek ve ona saygı göstermek, manevi bir edeb
ve terbiye icabı idi. Allah'a, Peygamber'e ve Islam
büyüklerine karşı her fırsatta derin bağlılık duyguları
sıralayan Mahmud'ta bu edep fazlasıyla mevcuttu"(1>.
Dig-er taraftan siyası irade ve hakimiyet dilinin, yani
Türkçe nin herkes tarafından ög-tenilmesi gerekiyordu.
'
O, bu
hususta hiçbir aşa�lık kompleksine kapılmamıştı. Çünkü
ona göre örgün bir millet; yaygın bir cog-tafya dili olması
bakınundan
TÜRKÇE, ARABCA ile at başı bir dil
1 Banarlı, N.S., a.g.e., 1 ,
2
s. 35 1 .
Divan, Tıpkıbasım, s. 4, 5, Kilisli, R. l ,
s.
6, 7.
idi(2> . Bu
180
•
ZEKERiYA I<İTAPÇI
bakımdan Kaşgari daha fazla vakit kaybetmeden kolları
sıvamış ve uKitab'ü Cevahir en-Nahv fi'l-Luğati't­
Türkiyye" adındaki ve Türkçenin isminden de anlaşılacağı
gibi Arapça ilk gramer kitabını yazmışhr. Kitap şüphesiz
aydınlara hitap etmek ve medreselerde belki de bir ders
kitabı olarak okutulmak üzere Kaşgar' da yazılmıştır.
Bu büyük Türk Aliminin uD ivan m da bu eser
hakkında verdiği bilgilerden anlaşıldıgtna göre; bu değerli
kitabında Türkçe kelimelerin; cemi, müfred, tafdil (ism-i
ziyade) tasgir ve i'rabi' hakkında geniş bilgiler vermiş, ad eti
"
olduğu üzere bol bol örnekler zikretmiş ve " Yüce A llah'ın
izniyle Türkçe'nin kelime b ilgisi ile ilgili kaideleri ortaya
koymuş"(3> ve böylece; çok muhtevalı, çok güzel bir kitap
olmuştur. Öyle tahmin ediyoruz ki Kaşgan"'nin bu kitabı
Türk dünyası ve Tt1ran yurdunda Arapça yazılan ilk " Türkçe
Gramer'' kitabı idi. Ne yazık ki bu güzel kitap bu günlere
kadar gelmemiştir.
Bu; şüphesiz �aşgari'ye Türk dili uromaruna dalmak
için bu bir başlangıç olmuştur. Bu çalışma onun kalbinde ve
gönlünde zaten mevcut olan Türkçe sevgisini kamçılamiş ve
bu kor parçasını körükleıniş ve sönmesi mümkün olmayan
bir ateş haline getirmiştir. Şimdi Türk dili, edebiyatı, şiir ve
sanahnı �a içine alan büyük bir kitap yazmak, Türk dilini
bütün engin ve zenginliği ile Arap dilinin karşısına dikmek,
onun ne kadar büyük bir dil olduğunu bütün ayrıntıları ile
ortaya koymak istiyordu<4>.
3
4
K.ilisli, R., 1 , s. 24, Atalay, B., 1, s. 23.
Kitapçı, Z., Mahmud el-KaşgQJ'i ve Divanü Luğat et-Türkün Yeniden Keşfı,
Türk DOn. Trh. Dergisi, No, 204, Aralık, 2003, İstanbul, s. 2 1 -24.
I.
ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
181
Bunun için kafasına model olarak; Aruz vezninin
esaslarını ortaya koyan büyük Arap edibi ve Basra nahiv
ekolünün önde gelen simalarından biri olan büyük İmam,
Halil b. Ahmed el-Ferahidi'nin (Dog-. 71 1 ? Öl. 786) pek te
-
mükemmel olmayan ilk Arapça luğat kitabını, yani Kitabü'l­
Ayn" adındaki eserini alınıştır(5l. Nitekim o; bu arayış ve
hocalama devrini kendisi şöyle özetlemektedir:
ll
�� yt6 �1 � � ��\ �\ d i.Ş � �� ill J
"Türk diliyle Arap dilinin at başı yürüdükleri bilinsin
diye, Halilin "Kitabü'l-Ayn"ında yaptığı gibi kullanılmakta
olan kelimelerle terkedilmiş sözleri bir kitapta ve bir arada
yazmak ara sıra kalbime doğar durnrdu(6>.
Divan'ın Ön Hazırlık Çalışmaları:
Gerçekte bu devirlerde gelişmiş, Arap dili ve edebiyatı
ufkunda bir yıldız gibi parlamış bir çok Türk alimleri
mesela; Ferganeli, Halefü'l-Ahmer, Farablı, Hamm ad el­
Cevheri, Harzemli, ez-Zemahşeri gibi daha bir nice ak yüzlü,
ak sakallı ak bilge kişiler, devrin geçerli adetlerine uyarak
kendi yurtlarını yuvalarını terketmişler, sarsılmaz bir azim,
bitmez, tükenmez bir sabır, tükenmez bir inadia Arabistan
ummanına açılmışlardır. Onlar; Hicaz'a gelmişler, Diyar-ı
Mudar ve Rabia kabilelerine misafir olmuşlar, hatta, ta Yemen'e
varmışlar, badiyeye çıkmışlar, Arapça nın bütün inceliklerini
keşfetmeye ve yeni yeni mana zenginliği ifade eden kelime"
ve "şiirleri" öğreneye ��Hayır!" derlerneye ve toplamaya
'
ll
İbni Hallikan, Vefeyfit, ı, s . ı n, es-Suyuti, Buğyetü 'l-Vuat, s. 243, O.
Brockkeımann, C. GAL ., 1, s . 1 00, Muhammed b. Chenneb, Halil b. İshak,
İA., V/1, s. ı 58.
6 Divan, Tıpkıbasım, s. 4, 5, Atalay, B ., ı , s. 6, 7, Kilisli, R., ı , s. 5.
5
182
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
çalışmışlardır. Onlar bu zor çileli bir yol, inadına meşakkatli
bir ortamda, susuz kalmışlar, aç yatmışlar ve bu u�rda hiç
kimsenin göze alamayacagı büyük fedakarlıklar yapmışlar
yüzlerce
Şiir'' ve binlerce
"
"beyt" toplamışlar ve bir o kadar
da Arapça "kelime" taramışlardır. Onların topladıkları bu
yeni
"kelime",
Edebiyatının
��şiirler''
yeni
ve
"beyt'1er
"şahid"leri
degü,
Arap
bu
dili
Türk
ve
ilim
adamlarının, ilmi ve edebi. şahsiyetlerinin aynı zamanda
temel taşları idi.
Oysa büyük Türk mil liyetç i si
Kaşgari işte bunun tam
aksini yapmışbr. O; Arap dili ve edebiyatında belli bir
olgunluk
seviyesine
ulaşhktan
sonra
Arabistan
çölleri
yerine, Tilran yurdu ve Türk ülkelerine çıkmışhr. Türk
illerini dolaşmış, çok geniş bir cografyaya yayılmış Türk
kavimlerinin
vatanperver
yaşadıkları
ve
bir
yerlere
milliyetçi
ugramış,
olarak
yaman
onların
bir
dillerini,
tarihlerini, milli destan ve efsanelerini ögt'enmiş ve bu
ögtendiklerini bir bilgisayar mükemmeliyetindeki hafızasına
bir bir nakşetmiştir. Gönlümüz, bu devirlerde yetişmiş Arap
dili ve edebiyabnda
Kaşgari gibi " otorite"
olmuş dig-er Türk
leksikografya alimlerinin de aynı şeyleri yapmaları yani
Türk dilinin bir yönünden tutmalarını ne kadar arzu
etmektedir. Ne yazık ki Kaşgari'nin dışında bunun önemini
hiç bir kimse, hiç bir devirde kavramamış ve Türkçe'yi kendi
engin ve zengin muhitinde tanımak için seferber olmamışhr.
Hatta o daha da ileri gitmiş, bu seyahatleri sırasında
di�er Türk alimlerinin aksine o da; Türkçe yüzlerce "şiir''
binlerce ''beyt" ve bir o kadar da Türkçe "kelime'1er
toplamış, onların milli destanlarını dinlemiş, halk ozanlan
ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
1 83
ile konuşmuştur. Bütün bunların neticesi olarak öyle tahmin
ediyoruz ki, yüzlerce, binlerce sayfalık müsveddeler yazmış
defterler tutmuş ve bu büyük çalışmasının alt yapısını
hazırlamıştır. Nitekim O; ömrünün bu en çileli, üzgün,
yorgun, bir o kadar da zevkli ve neşeli geçer günlerini şöyle
anlatmakta dır:
�l.SjiJ �� '�')" �w �' J �4!_, tAJ)4 � ��··
u� �.,i j üW �i 0-t �,s � -�ji.>iJ ��J �y:.i
�..iJ\..Ja � w :.;.lle. ı-\li...l.. .;h ı:ıu.... �i J �� �.;c.! J \j4 ��i J
�� �ti.S. �.JJ tlj;j 0ı) .) �ll �! ��-' �' -,i �� �
• �
1'.F.J
�� 1'.r
·<�
·
.c .ı
ı.J�
::ıı wW
� ...>"'
· ·
· ı�
u
Gı....JA
....rlt...:l
..dıw �
.
.•
. \�j-4
"Kendim Türklerin en fasih konuşanlarından, en açık
anlatanlardan, en doğru anlayanlarından, soy ve sopça en
ileri
bulunanlarından,
en
iyi
kargı
kullananlarından
olduğum halde; Türklerin bütün belde lerini, çöllerini boydan
boya dolaştım. Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çiğil'in,
Yağma'nın,
Kırgız'ın
dillerini
kafiyelerini
öğrenip
faydtilandım. O kadar ki her Türk tdifesinin dilini en iyi
şekilde öğrenmiş oldum: Daha sonra o kelimeleri en iyi bir
şekilde sıraladım ve çok güzel bir düzene koydum ve böylece
Allah'a sığınarak işte bu kitabımı ortaya çıkarmış oldum.
Onun adını �lfJivanü Luğat et-Türk" o larak koydum. Onun;
beni sonsuza dek hatırlatmasını ve ahiretim için bitmez
tükenmez bir azık olmasını istedim"(7).
Onun; Türk yurtlarını dolaşması ve çeşitli Türk
kavimlerine olan yolculukları, onların arasında yaşaması
yukanda da ifade edildigi gibi senelerce sürmüştür. Türk
7
Divan, T1pkıbasım, s. 3, Atalay, B., I, s. 4, Kilisli, R., I, s. 6.
184
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
boylarını dillerini, şiir ve edebiyatlarıru, Türkçe'nin
lehçelerini ayrı ayrı ög-tendi�e göre, onların yanında
aylarca kalmış, kabileleri, boyları ayrı ayrı dolaşmış,
gördü�, duyduğu, ögı"endigi şeyleri, Türkçe binlerce
· kelime ve bunların kabilelere göre mana farklılıklarını ham
bir malzeme yıgını olarak ve şüphesiz büyük, büyük
defterler halinde yazmıştır. Öyle tahmin ediyoruz ki bunlar
artık develerle taşınacak bir hale gelmiş olmalıdır. O bu
müsvedde defterleri Kaşgar' daki konağında topladığı gibi,
ayrıca bunların yanı sıra, yeni tasarladıgı büyük kitabının
yazımında yararlanmak için daha bir çok kaynak eser temin
etmiş olması gerekmektedir.
Divanü Luğat et- Türk ve Orhan Abideleri:
Daha sonra Kaşgari; uzun yıllar devam eden bu ön
hazırlık ve saha çalışmalarını tamamladıktan sonra, artık
şakak ve sakallarının aga �maya başladığı sıralarda ve 1 060'lı
yıllarda, bu çilekeş Türk Bilgesi, koca ömrünü bir çekirdek
gibi dibine gömdü� bu kitab�, KAŞGAR' daki kendi
konağı ve içinde binlerce kitap bulunan özel kaynak eserler
kütüphanesinde yazmaya başlamıştır. O; Türk milletinin
keskin kılıncı gibi, kalenlini de bu büyük kültür ve
medeniyetin gelişmesinde kullandığım ispat etmek, daha
açık bir ifade ile Türk milletinin sadece kılınç gücüyle üstün
olmadığını, dil, kültür ve medeniyet bakımından da
Türkle!in büyük mazisi ve gelecegi olduğunu, cümle cihane
sunmak için böyle muhteşem bir eser yazıyordu. Onun
böyle muazzam bir eseri yazarken çevresindeki ak saçlı, ak
sakallı, Türk bilge kişileri ve halk azanlarından da
yararianmış olması gerekmektedir.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYA TINDA YERİ
•
185
Hemen şunu itiraf ve kabul edelim ki DİVAN' ın,
böylesine büyük, muhtevalı ve her bir kelimesinin ayrı bir
münakaşa konusu olan böyle bir eserin yazma işinin
senelerce: en az on sene belki daha fazla sürmüş olması
gerekmektedir. Ne var ki bir çok Türk ilim adamları,
Kaşgarf'nin bu hacimli eserinin; Kaşgar'da değil, Bağdad'ta
hem de iki senede yazılmış olduğunu iddia etmişlerdir ki,
bunun iddia edilmesi kadar, kabul edilmesi de zor bir
keyfiyettir<*>. Zira İran destan şairi Firdevsi bile, "Şehname"
adındaki destani şiir kitabını kendisinin de açık, açık
söylediği gibi tam ohız senede yazmışhr<S>. Oysa Kaşgari' nin
11Divan" ı metin, muhteva ve tür bakımından yazıiması
11 Şehname" den çok çok daha zor ve üstelik her bir kelimesi
uzun uzun araştırılması gereken bir kitapbr.
Büyük Türk Alimi, bu eserini yazarken bir ömür boyu
topladığı malzeme, kaleme aldığı müsvedde defterlerden
istifade ettiği gibi, dil konusunda _ yazılmış Arapça başka
başka eserlerden de yararlanılmıştır. O, bütün bu hummalı
çalışmaları yanı sıra, sıkınbya düştüğÜ zamanlarda
çevresinde bulunan ve Türkçe'yi iyi bilen ve konuşan Türk
alim ve bilge kişilerden yararlandığı gibi, yine bu yazım
sırasında ihtilafa düştüğü ve tereddüt ettiği hususlarda
zaman zaman, Türk yurtlarına seyahat etmeyi de ihmal
etmemiş olmalıdır. Büyük Türk alimi bu gerçeği kendi
ifadesiyle şöyle dile getirmektedir:
"Bu kitabımı (böyle uzun bir çalışmadan sonra) en
güzel bir tertib ve en beliğ bir üslupla yazdım. Adımı
•
8
Bundan sonraki sayfalarda bu konu üzerinde tekrar durulacaktır.
Ritter, H., Firdevsi İA., IV, s. 645, Krş. Türk Ansiklopedisi, XVI, s. 347.
186
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
dünyanın sonuna kadar yad ettirmek ve (ahirette) sonsuz
nimet kazanmak için Allah'tan yardım dileyerek yazdığım
bu kitaba "Divan ü Luğati't-Türk" adını koydum. Kitapta
Türklerin görgülerini, bilgilerini göstermek için söyledikleri
şiirleri serpiştirdim. Kaygılı v�a sevinçli günlerinde yüksek
söylenmiş olan ata sözlerini aldım, bununla beraber kitapta
bir çok kelimeler topladım"<9>.
Kitapta zikredilen öz be öz Türkçe kelimelerin sayısı
7500'den fazladır. Her bir kelimenin, ayrı ayrı manaları
verilmiş, gerekti&nde şiir ata sözü ve deyimlerle ona yeni
yeni mana zenginligi kazandırılmışbr. Bu cümleden olmak
üzere kitapta Türk halk edebiyah ve halk dilinden alınmış,
bir eşi ve benzeri bir başka yer ve eserde bulmamız mümkün
olmayan pek çok yaklaşık 220 kadar şiir örnekleri, ayrıca 290
kadar yine Türkçe deyimler ve atasözleri zikredilmiştir<1o>.
Kaşgari ve Orhun Abidelerinin Yeniden Keşfi:
Bu bakımdan Kaşgari'nin bu kitabı, yalnız Araplara
Türk dilini ögtetmek için yazılmış modem bir lugat kit:abı
degildir. O, yukarda saydıgımız bir çok özelliklerinin
yanısıra;
"Türk kültürll, Türk etnolojisi, Türk etnoğrafyası,
Türk folkloru, Türk mitolojisi, Türk ili coğrafyası, Türk töre
ve gelenekleri, TUrk şiiri, ata sözlerindeki Türk felsefesi ve
Divan, Tıpkı basım, s. 3, Atalay, B., ı , s. 4, vd. Kilisli, R., ı , s. 5 vd.
Banarh, N.S., a.g.e., ı, s. 253, Köymen, M.A., Selçuklu Devri Şiirine GiJre
TQrklerin KQitllr Seviyesi, Selçuklu Araştınnaları Der. III, Ankara, ı 97 ı , s.
1 ı 9, Genç, R., a.g.e., s. ı 2.
9
10
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
dU.nya giJrlJşü", hakkında
11Türkiyat ansiklopedisi" ( 11 ) .
okuyucularına
bilgi
•
187
veren
Diger taraftan bu- kitabın yazıldıgı yıllarda Kara-Hanlı
Gazi Hükümdarlar ile, henüz müslüman olmayan Uygurlar
arasında kıy�ya kanlı, dini çarpışmalar oluyordu. Kara­
Hanit Gazileri, Uygurlara karşı sadece cihad ehnekle
kalmamışlar, mübarek kılınçları ile " Uygur Islam Destanı" m
yazmışlardır. Bu destanı bütünüyle hafızasına alan Kaşgari,
büyük bir şans eseri "Divan" ına, bilerek onun bir çok
kıtalarını serpiştirmiş ve böylece "Uygur Islam Destanı"
hafızalardan silinmesi, onun yok olup gibnesini önlemekle
kalmamış ve bir imani coşku halinde bize kadar gelmesini
saglamışbr<12>. Diger hususlar bir yana, bu bile Kaşgan"'yi
kıyamete kadar minnet ve hayırla yad ehnemizi
gerektirmektedir.
Kitab bu Julliyle, sadece Türkçe'nin değil, Türk halk
kültürü, Türk folkloru, Türk tarihi, Türk halk edebiyah, Türk
boylan, beyleri, kabileleri, Türk ülkeleri, Turan_ yurdu, Türk'ün
vatan coğrafyası, Türk'ün tarihf şahsiyeti, alın yazısı, Kızıl elma
ülküsünün temeli, abidevi bir eseridir.
O bir destandır, o bir efsanedir. Taşa kazılan Orhun
A bidelerinin özünün, ruhunun, aradan asırlar geçtikten sonra
sanki mürekkeble değil, Türk'ün kanı ve bir iman uslubu ile, kitaba
yazılmış bir tekrandır. Müslüman Türk ve Türklük şuurunun bir
iltihf uğultu hıilinde Orta Asya bozkırlannda ayağa kalkması Orta11
12
Geniş bilgi için bkz. Akün, Ö.F., a.g.md., DİA, XXV, s. 1 3 .
Kitapçı, Z., Dofu Tilrkistan ve Uygur Türkleri Arasında lsllimiyet, Konya,
2004.
188
•
ZEKERİY A KİTAPÇI
Doğu ve Hilafet ülkelerine, "Senaryosu " kader kalemleri
tarafindan yazılan bir iltihf yürüyüşü n iftidesidir.
Hulasa o; mazinin derinliklerinden, istikbale, yannlara
giden yolda ve gelecek nesillere bir ün, bir haykınş, bir sesleniştir.
O; asırann eskitemediği bir kitaphr.
Kaşgari'nin, Divan ında verilen mesajların özü, Orhun
A bidelerine dayarunaktadır. Orhun Abidelerinde Türk'ün
insanlıgın hayrına ve bir nizam-alem ve bir cihan
hakimiyetine giden yolda, üstelik bir "Kızıl Elma" hedefi ve
coşkusu içinde Türkün tarihi şahsiyeti ve ilahi misyonu dile
getirilmiştir, onların dikilişinden bir asır sonra gelen el­
Cahız (öl. 868), bu olguyu bu defa, müslüman Türk'te
aramış ve onun Muhammed ümmetine olan bu ilahi
sorumlulugun o "Cahızi'' coşkusuyla dile getirmeye çalışmış
ve yarınlara giden yolda uFezailü'l-Etrak Türklerin
Yücelikleri" adındaki meşhur eserini yazmış ve Orhun
Abidelerinde verilen mesajları tekrar etmiştir. Böylece onun
bu abidevi eseri, bir manda yeni bir Orhun A bidesi olmuş ve
İslamın taht şehri Bağdad ve müslüman aydının bağrına ve
kafasına dikilmiştir.
'
Ne var ki daha sonra Kaşgarlı Mahmud ortaya çıkmış
ve meşhur eseri "Divanı" yazmıştır. Türk bilgesi bu
eserinde; müslüman Türk milleti bu cihad erlerinin alnında
Orhun Abidelerinde verilen ilahi mesajları okumuş, onu bir
iman ateşi ve uromanları andıran bir gönül coşkusuyla izah
etmiş ve bundan daha da ilginci onun ilahi yönünü Hz.
Peygamber' in hadisleri ile takviye etmiştir ki bu her
müslüman Türk için imrenilecek bir keyfiyettir. Divan'ın baş
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
189
tarafları; Orhun Abidelerinde ifade edilen bu ilahi iradenin
bir kere daha ve yeniden seslendirilmesi ve dikilmesidir.
Hemen şunu ifade edelimki; Kaşgari bu devasa eseri
ile Tanrı dagı kadar TÜRK, Hira dagı kadar MÜSLÜMAN,
kanıyla caruyla milletini seven ulu bir İNSAN, topragı,
ülkesi ve ülküsüne bağlı bir VATANPERVER olduğunu
ortaya koymuş ve bu üstün değerleriyle başı göklere
degercesine gururlanmış ve gelecek nesillere mübarek bir
örnek olmuştur.
Artık O; bundan böyle, kıyamete kadar gelmiş ve
gelecek yeni nesiller, müslüman Türk'ü seven, Türk diline
gönül veren, islamı; Türk milletinin özü, cevheri ve ruhu
olarak gören, yine İslam'ın imanı, Türk'ün kanının kıymetini
bilen bütün insanların, hulasa Türklük dünyası ve Turan
yurdu sakinlerinin, kıyamete kadar şükran ve minnet
borcunu ödeyecekleri ufukta bir insan olarak varlığını
sürdürecektir.
Kaşgari ve Firdevsi Iran ve Türk Milli Şuuru:
Burada üzerinde durulması gereken bir husus daha
vardır. O da "Divan" müellifi Kaşgari'nin 1/Şehname" şairi
Firdevsi ile müşterek bir çizgi, yani bir .umilli
şuur''çizgisinde karşı karşıya gelmeleri ve bu çizgide
buluşmalarıdır. Firdevsi kendi devrinde azgın '' İran milli
"
şuurunu temsil ettiği gibi, Kaşgari ise kendi devrinde
mazlum ve masum, üstelik bir kenara itilmiş "Türk milli
şuurunu'' t�msil etmiş ve her iki insan İslam kültür ve
medeniyeti mirasındaki şerefli yerini almışlardır.
190
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Ne var ki
Firdevsi
(öl. 1020) bu azgın İranlı, bedevi
eMriliye Araplarının şahsında, İslam dinine saldırmış ve
Kisra devri, eski İran "milli
şuuru" yani Araplan hor ve hakir
görme duygusunun, kendi devrinde en azgın, en bezgin, en
yorgun temsilcilerinden biri olmuşhır. Zira bu
Destan Şairi
aradan asırlar geçtikten sonra dahi, çölün derinliklerinden
bir
fırbna
"Hayır!"
gibi kopup gelen güya bedevi Arap orduları
İslamın yeni zinde güçlerinin; asırlık Sasaru devlet ve
medeniyetini, bir anda yerle bir etmelerini bir türlü kabul
edememiş, müslüman Arapları ve bir sahabe nesiini yerden
yere vurmuş ve azgın
İran Kısraların,
intikamını alırcasına
bir kin ve öfkeyle şöyle haykırmışb.r:
J\S. u..... ı •+-ıJ �� '->-u-ı:·
ll ! .,..Li i,).l_;.S t � �' _iJY. .,_Li
..Jı�_,...J wJ .;.,P. � �j"
.JJ.;I ı...LLS ...,.4.J
-S � l:i �
Hele şu deve sUtU içen, çekirge eti yiyen Araplar'a bir
bakın
Onlar artık ."Kiyan tahhnı" istemektedirler, yazıklar
olsun sana, ey kahbe felek yazık lar!"
Firdevsi
ne yazık ki aynı olumsuz hıhımunu, Türkler
Türk Sultanı için de sergilemiştir. Bu azgın Destan Şairi;
Sultan Mahmud için büyük paralar umarak yazdıgı ve daha
ve
sonra takdim ettiği 600.000 beyitlik Şehname'sinin bir çok
yerinde Türklere saygısız davranmış ve onları her vesile ile
kötülemekten çekinmemiştir. Hatta o; daha da ileri gitmiş,
devrin cihangir Türk Sultanı
Gazneli Mahmud'un
asil
olmadıgını söylemiş, onu ve anasını köle olarak görmüş ve
çok agır bir dille hicvebniş ve şöyle demiştir:
ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
!.S .)ol
•
191
� �.l_H al .) oU ��
!.S� �Y oU _J.ll.-a ��
ı..s WiS _J_,.!S .l� ot...: yi
� \.j \ JA ı.$ .l4J r,.sA�
��� L:i.JjJ ��..)-A
'-' � j\ �.fo. .J. 0-oj (.�*Mfo
i..S �
Eğer Şah'ın babası asil bir Şah olsa idi
(Sultan) başıma altından bir taç koyardı.
Eğer Şah'ın anası asil bir prenses olsa idi,
O; ayaltma altından bir çizme giydirirdi.
Ey ilikelerfetheden Mahmud Şah,
Benden korkmuyorsan bari Allah 'tan kork"
Diger taraftan, ire�:n destan şairi Firdevsi, uzun ve çileli
bir sıkıntı devrinden sonra yazdıgı ve Türk Sultanı
Mahmud Gaznevfye takdim ettigi Farsça "Şehntime"sini
tamamlad.ıktan sonra artık yerlere ve göklere sıgamaz
olmuştur. Hatta o; daha da ileri gibniş, ne kendinden önce
ve ne de kendinden sonra gelen bütün İranlı şairleri hiçe
saymış, onlara meydan okumuş ve haddini aşan bir gururla
böbürlenerek şöyle demiştir:
" �.}� 0:1� &..fi •.l.ij �
�
Jt....ı �.J.l ,..lY. �..) �ll
"ÖmrllmUn bir otuz senesini bunun için harcadım,
Böylece Acem dilini de zinde kıldım!"
Türk Milli Şuurunun Yapıcılığı:
Oysa; müslüman Araplar bir kan ve ateş kasırgası
hAlinde Türk yurtlarına gelmişler ve Turan yurdunun büyük
bir kısmına hakim olmuşlardır. Bu gelişmeler; Kaşgari'nin
şahsında kendini gösteren Türk milli şuurunu hiçbir zaman,
aşırı bir şekilde etkilememiştir. Daha açık bir ifade ile
Kaşgari, bu iman adamı, hiçbir zaman müslüman Arapları
192
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
horlamadıgı gibi, onlara aşırı bir düşmanlıkta duymamışbr.
Zira bütün bu baş döndürücü gelişmeler sayesinde diğer
taraftan Türklerin Allah'ın hi dayetine giden yol açılmış ve
Türkler; İslam dünyasının bayraktan olmuşlardır.
Bu büyük oluşumun gururuna kapılan Kaşgari,
Türk'ün özüne ve onun yüce misyonuna bakmış en sonunda
Türk milli şuurunun kendi devrinde en genç, en dinç ve en
dinamik bir temsilcisi olmuştur. Ne var ki Arap ve Fars milli
şuurunun Türklere karşı inadına saldırgan ve aşırı
davranmasına karşı Türk milli şuuru, Türk'ün tarihi
şahsiyetine de uygun olarak, Arap ve İran'lılara çok daha
ciddi ve olgun davranmış, bir kısım dini fanatizm ve
aşırılıklardan (Şiilik, Batınilik) uzak kalmış, bundan da öte
onları, Türk'ün manevi şemsiyesi albnda mutlu . bir hayat
· yaşamaya çagtrmışbr.
Ne var ki bütün bu bedbaht gelişmeler B. Lewis'in
sabır sınırlarını zorlamış ve o, müslüman Türk aristok­
ratlarını, bu ihmalkar durumları sebebiyle aşırı bir şekilde
suçlamışbr. Nitekim o şöyle demektedir: "Fakat yönetici ve
okumuş guruplar, Islamlık içinde ayn bir etnik ve kültürel
toplum olma hüviyetinin bilincini ne Araplar ve ne de
lranlılar derecesinde bile koruyamamışlardır''< 13> .
Gerçekte, durum hiçte B. Lewis'in izah ettigi gibi
degildir. Türkler, y�ni Türk aristokratları, kavim değil
"lmperyal millet" olma ve bunun dehasını göstermişler ve
bunun politikasını uygulamışlar ve bunda inanılmaz ölçüde
başarılı olmuşlardır.
13
Lewis, B., Modern Ttırkiye'nin Doluşu, Çev.
M. Kıratlı, Ankara,
1 988,
s.
2.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
193
Zira bu yeni oluşumda; müslüman Türkler öyle bir
seviyeye ulaşmışlardırki; kendilerini bütün müslümanların
"Seyyidi
Efendisi" sayan Arapların bile "Seyyidi
Efendisi" olmuşlar ve onları asırlarca idare etmişlerdir. İşte
Arap milli şuuru bunu bir tarih süreci içinde hiç bir zaman
affetmemiş ve bu böyle bugünlere kadar gelmiştir.
-
-
Fakat Kaşgari, kör düşmanlık taassubunu, aşabilen tek
Türk milliyetçisidir. O kitabında, Türklük şuuru ve İslamın
gururunu en güzel bir şekilde bağdaşbrmış ve bir cihan
hakimiyetine giden yolda, müslüman Türk milletinin İslam
dünyasının lideri ve " Ümmet Gem isi" nin kaptanı olmasını
istemiş ve eseriyle bunun alt yapısını hazırlamaya
çalışmışbr.
Diğer taraftan Firdevsi, güya bu eserini otuz senede
yazdığım iddia etmiş ve Farsça'ya yeni bir hayat verdiğini
söylemiş ama, ona yeni bir misyon verememiştir. Oysa
Kaşgari; böyle söylemeye ve eseri ile gururlanmaya
Firdevsiden çok daha haklı idi. O bu eseri için dağ, taş
dolaşmış, bir masal kahramanı gibi dereler ve tepeleri aşmış,
çaylar ve ırmaklardan geçmiş, Türk beyleri, Türk boylarına
uğramış, gündüz sıcakta, gece soğukta yürümüş, bıkmadan
usanmadan, bazen Türkçe bir kelime, bazen Türkçe bir şiir,
bazen Türkçe bir deyim için, günlerce, aylarca, senelerce
koşuşturmuş, saçiarına ak, şakaklarına kar düşmeye
başlamış en sonunda o da TÜRK DİLİ'nin temel kitabını
yani 11 Divan-ü Lüğat et-Türk" ü yazmış ve Türkçeyi genç, dinç
ve zinde kılmışbr.
1 94
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Şu müslüman Türk milliyetçisinin büyüklüğüne
bakınız ki o, çektiği bunca sıkınblardan zevk alırcasına .
hiçbir şikayette bulunmamış, yazdığı bu muhteşem eseri ile
hiç bir zaman gururlarunamış, fazla maddi bir beklenti
içinde olmamış, küsmemiş, darılmamış ve onu sadece, Allah
kabnda bir. ahiret azığı olması için yazdığım söylemiş ve
kendi uhrevi dünyasına çekilip gitmiştir. Bu bir manada
azgın Arap ve bezgin iran milli şuuru karşısında Kaşgari'nin
şahsında temsil ettiği Türk milli şuurunun ne kadar asli ve
ne kadar heybetli bir mahiyet arzettiğini göstermektedir.
III.
DİVAN'Ü LÜGAT ET-TÜRK VE KAŞGARİ'NİN
KAYNAKLARI
Kaşgari ve Sıhahu'l-Arabiyye:
Mamafih burada, şimdiye kadar yazarlarımızın pek
fazla üzerinde durmadıklan yeni bir hususu aydınlatmamız
gerekmektedir.
O
da; Kaşgari'nin böylesine muazzam bir
eseri yazarken başka eserlerden ne derecede yararlandığı
meselesidir? Hemen şunu ifade edelimki, Kaşgari'nin bu
kitabı yazarken hangi temel kaynaklardan yararlandıgı,
kimlerden ve hangi büyük alimlerden istifade ettiğine dair1
elimizde fazla bir bilgi yoktur. Ne var ki Kaşgari ve eseri
hakkında araşhrma yapan Türk ve yabancı ilim adamlarının
da
konunun
bu
yönü
ile
fazla
edelim
ki;
ilgilenmedikleri
görülmektedir:
Hemen
milliyetçisi
ait
şunu
itiraf
bu. büyük
Türk
Kaşgar'da Divan ını yazarken, sadece Türk diline
topladığı
'
bilgi
ve
yazdığı
müsvedde
defterlerle
yetinmemiş, bu arada luğat konusunda daha önce yazılmış
bir çok eserlerden metod, kelime türetme, tertip ve şekil
bakımından
büyük
ölçüde
yararlanmış,
böylece
bu
muazzam eser, kendi şartları içinde ve en mükemmel
şekilde ortaya çıkmışhr. Onun en fazla yararlandığı eserlerin
başında şüphesiz, öyle tahmin ediyoruz ki, Farab'lı büyük
Türk alimi, aynı zamanda luğat otoritesi
Hammad
Cevheri'nin, Kaşgari' den yaklaşık yarım asır önce
el­
Arapça
1 96
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
yazmış
"Tacü'l-Luğa
oldu�
ve
Sıhahu'l-Arabiyye"
adındaki büyük lugat kitabının olması gerekmektedir.
Bilindigi ·gibi
"Sıhah"
ilk yazılqığı yıllardan itibaren,
Turan yurdu ve İslam dünyasında, ilmi muhitler ve ulema
arasında
çok
büyük
ilgi
görmüş
ve
derin
yankılar
uyandırmıştır. Kitap diğer
rlerde �lduğu gibi Turan
�
yurdunda da elden ele, dilden dile dolaşmış, en fazla
istinsah
edilen,
en
fazla
okunan
bir
müracaat
kitabı
olmuştur. Bu kıymetli eserin telifinden hemen sonra Buhara,
Semerkant, Harzem, Fara b
'
a bu önemli Türk ilim ve kültür
,
merkezlerinde ulaşbğı gibi, o devirlerin ilmi bir merkezi
olması bakımından "Küçük Buhara" olarak kabul
Kaşgar'a da çoktan ulaşmış olması gerekmektedirl.
İşte
gibi, büyük bir Arap dili ve
Kaşgarlı Mahmud
edebiyab
alimi,
Leksikoğrafya
Arapça, Türk dili hakkında bir
isteyen
bu
ulu
ve
bilge
edilen
bilgini,
bundan
da
öte
"Divan" luğat kitabı yazmak
kişinin
böylesine
güzel
ve
mükemmel bir luğat kitabını görmemiş ve yeterinden fazla
yararlarunamış olması, işte bunu düşünmek bile mümkün
değildir.
Mulhakatu's-Sürah yazarı büyük Türk alimi
Cemil Karşi'nin, Kaşgar' daki tarihi "Mesudiye Medresesi"
kütüphanesinde bulunan Sıhahu'l-Luğa' dan fazlasıyla
Zira;
yararlandığına dair, elimizde kıymetli bilgiler bulunmak­
tadır<ı>. Bu bakımdan bu büyük filoloji alimi, aynı zamanda
1
Kitapçı, Z., Mahmud el-K�qgart ve DivanU 'l-Lufat et-TUrkUn Yeniden Keşfi,
lll, Türk Dün. Trh. Dergisi, No: 205, Ocak, 2004, İstanbul, s. 36-43.
2 Sachau, E. Ethe, E., Catalog of the Persian .... Manuscripts of the Bodleian
Library, Oxford, 1 889, s. 983, Arat, R.R., K�qgar, İA, VI, s. 408.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
197
Türkoloğ, diger bir çok Arapça kaynaklardan yararlandığı
gibi, el-Cevheri'nin söz konusu luğat kitabından da
yararlarunış ve Divan' ın yazılmasında, ondan büyük
istifadeler etmiştir. Ne var ki müellifimiz bu konularda
yeterinden fazla ketum davrarunış ve
el-Ayn"ından
İmamı Hüil'in "Kitab
başka hiç bir eserden bahsetınemiştir. Bu
şüphesiz inandırıcı olmaktan çok uzakbr.
Zira, aynı durum, Kaşgarrnin bu konularda yazdığı
"Kitab el-Cevtihru'n-Nahv fi Luğati't­
Türkiyye" adındaki meşhur "Türkçe Gramer" çalışması için
ilk
öncü
eseri
de geçerlidir. Her ne kadar kıymetli müellif, bu kitabından
yeni eseri
"Divan"ını
yazarken yararlanmadığıru söylemiş,
ayrıca bu keyfiyet bir çok ilim adamlan tarafından olduğu
"Divan" ın giriş
kısmı, dikkatle incelendiğinde onun; "Türk dili alfabesi,
aynca fiillerden türeyen isimler, kelimelerin kuruluşta kaç
harfli olduğu; isimlerden yapılan ziyadeler'' gibi daha bir
çok konu başlıklarında verdiği bilgilerin<4> bu Türkçe Gramer
gibi kabul edilmişse de<3>, ne ilginçtir ki
kitabının bir manada özeti olduğunu göreceklerdir.
Zira bunlar, bir Luğat kitabının değil, gramer, dil
bilgisi kitabının konularıdır. Ne yazık ki onun bu kıymetli
eseri henüz bize kadar ulaşmadığı için Kaşgan"'nin yeni eseri
"Divan" ında, ondan ne ölçüde yararlandığı hususunda, daha
fazla bir şey söylememiz mümkün olmamaktadır.
3
4
Köprülü, M.F., a .. e., s. 36, Genç, R., a.g.e.,
Atalay, B., Divan, ı , s. XV.
Kilisli, R., ı , s. 3, Atalay, B., Divan, 1 , s. 8.
s.
ı 3, Banarlı, N.S., a.g.e., l, s. 257,
1 98
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Kaşgari'nin Milliyetçiliği; Yusuf Has Hacib:
Kaşgarf, bunların dışında Türk devlet adamı Yusuf
Has Hicib'in hem de Türkçe yazmış olduğu "Kutadgu
Bilik"ten de önemli ölçüde yararianmış olmalıdır. Zira
Hacib'in bu eseri de Divan'ın yazılmasından birkaç sene
önce Kaşgar' da yazılmış ve Kaşgar Türk İslam kültürünün
en mübarek meyvelerinden biri olmuştur. Kaşgari bize göre;
bu eserden yeteri kadar yararianmış ve Türk'ün, bir cihan
hakimiyetine giden yolda, İslam dünyasının liderliği ve
Türkçenin bütün bu baş döndürücü gelişmelerde ulu bir
11misyon dili" olması, hatta onun başı göklerde bir Türk
milliyetçisi olması, hep bu mübarek eserden aldığı ilhamla
şekillenmiştir.
Çünkü Kaşgari'nin uromanları andıran milli duygusu
ve müslüman Türk'ün yüce misyonu hakkındaki imani
coşkusunun kayna�, daha açık bir ifade ile bu büyük Türk
milliyetçisinin bu şekilde yetişmesinde kimlerin birinci
derecede etkili olduğu, hala onun şahsiyetinin aydınlahl­
ması gereken karanlık yönlerini oluşturmaktadır. Türk ilim
adamları, Kaşgari'nin milliyetçiliğinin kaynaklarını sağlıklı
bir şekilde hala izah edememişlerdir.
Diğer taraftan Kaşgari'nin, özellikle Bağdad'ta
bulunduğu sıralarda, el-Cihız'ın yukarda adı geçen
11Fezailü'l-Etrak" adındaki eserini gördü� ve bundan
yararlandı� da son derece şüpheli görülmektedir. Ayrıca
onun bu milli coşkusu ve dünyaya meydan okumasını
sadece ve yalnız Selçuklular' ın İslam dünyasına lider olarak
girmeleri ile izah etmemiz mümkün değildir. Bu takdirde bir
tek ihtimal kalmaktadır. O da;' Yusuf Has Hicib, onun eseri
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
199
Kudatgu Bilik ve onun Kaşgar' da yarathğı milli çevre ve
bunun bizim bilmediğimiz temsilcileri, Kaşgarlı Mahmud
gibi bir büyük ��Türk Bilge"sinin islamı manada "Türk
milliyetçiliği" "vatanperverlik" çizgisinde yetişmesine
yardımcı olmuşlardır.
Nitekim bu gerçek Rus yazar W. Barthold tarafından
da çok bası.k ve kısık bir sesle dile getirilmiştir. Değerli
tarihçi onun başka eserlerden de yararlanabilecegini
savunmuş ve şöyle demiştir:
"Umumiyetle Mahmud'un muhtelif şehirlere dair
verdiği kısa malumattan bu zatın elinde, şimdi bizim
elimizde bulunmayan bir çok tarihi eserler mevcud olduğu
anlaşılıyor ki, bu eserler bulunursa bu, bizim için de pek
mühim olurdu" <S> .
Onun bu eserini yazarken Kaşgar' da yararlandığı,
görüştüğü ve konuştuğu kimseler arasında yine Kaşgarlı
büyük Türk alimi, inanç ve ibadet adamı, İmam, Hüseyn b.
Halef el-Kaşgar1 de bulunmaktadır. Bu zat, o devirlerde
Kaşgar'da bulunan en büyük hadis alimlerinden biri idi.
Kaşgari bu ibadet ve iman eri ile sık sık görüşmüş,
konuşmuş, yazacağı luğat kitabı ve Türklerin ululuğu
hakkında onunla samimi bir şekilde sohbet ve İstişarelerde
bulunmuştur.
Hatta Hüseyn b. Halef bu konuşmalarında ona,
Türklerle ilgili hadislerden bahsetmiş ve Kaşgari onun
"Do� Türklüğü" hakkındaki 11kudsi hadisini" naklet­
miştir. Her ne kadar hadis otoriteleri nazarında Hüseyn b.
5
Barthoİd, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 88.
200
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Halef çok agır tenkitlere ugramışsa da<6>, bu zahn
"Müslüman Türk"e ve onun ilahi " Orta-Doğu haki­
miyetine" candan baglı ve çok büyük bir Türk İslam
milliyetçisi oldugundan, kimsenin en ufak bir şüphesi
olmamalıdır. Bu zabn, Kaşgari'nin nazarında da çok ayrı bir
yeri vardır. Hatta bize göre; Kaşgari'nin müslüman Türk'e
karşı göz, gönül ve kalb mührünü açan ve gerçegi gömesine
sebep olan bu büyük Türk milliyetçisi H ü seyn b. Halef el­
Kaşgari oldugu anlaşılmaktadır.
Kaşgari Türk Bilgesi:
Bilindigi gibi bu devirlerde Orta-Asya'da büyük
çalkalanma ve dalgalanmalar olmuş ve tarih sahnesine bu
defa Türk Oguz boylarından müslüman Selçuklu Türkleri
çıkmışbr. İslam hidayet ordularının bu yeni temsilcileri,
Kara-Hanlı ve Gazneli'lerin aksine, müslüman Türk'ün
" Viyana Yü rüyüşü " ne bir başlangıç olmak üzere, bir Kızıl
elma ülküsü ve coşkusu içinde Orta-Dogu'ya yönelmişler ve
yürüyen dagları andıran heybetli ordular halinde Bağdad'a
gelmişler ve İslam dünyasının mukadderabna hakim
olmuşlardır (1050). Bunlar; Kaşgari'nin eserinde, çok daha
önceden bir "Hadis-i kudsi" ışıgında, Muhammed ümmetine
haber verdigi ve "Doğu"dan gelecek Türk asıllı kurtarıcılar
ordusu idi. Allah onları Do�'ya yerleştirmişti.
İslam halifesi el-Kaim Biemrillah (1031-1075) bu
kurtarıcılar ordusu ve onun şam büyük Sultanını, büyük bir
coşku ile karşılamış, bundan da öte, asrın merasimi
diyebilecegimiz muhteşem bir merasimle, Hilafet'in bütün
6
Atalay, B., Divan, 1,
s.
XVlll.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
201
yetkilerini Sultan Tuğrul Bey' e devretmiş ve bu ilahi görevin
sorumluluklarını ona yüklemişti. Artık ümmet gemisinin
kaptanlı�a Selçuklu Sultanı Tugrul Bey (1038-1063)
geçmiş ve Muhammed ümmeti için hizmete BUYUR!
edilmişti(7).
Bu gelişmelerden başı göklere de�ercesine gurur
duyan Kaşgari, Türk'ün Orta-Doğu ilahi misyonunu
kavrayan yüce müslüman, saygıdeğer Türk milliyetçisi;
Türk milleti, İslam hilafeti ve Türk dili için besledi�i
hayallerin arbk hakikat oldu�nu görmüş ve bunun bilfiil
mutlulu�unu yaşamak için 1071'Ü yıllarda İslam'ın taht ve
baht şehri Bağdad'a gelmiştir.
Kaşgan"'nin, Ba�dad' a bu ilk gelişinde, Kaşgarda
yazdığı Divanü Luğat et-Türk adındaki kitabını da yanında
getirmiş olması gerekmektedir. Onun maksad ı her şeyden
önce bu ilim beldesinde ilmi şahsiyetini kabul ettirmek ve
daha sonra bu büyük eserini, İslam halifesi veya Selçuklu
Sultaruna takdim etmek idi. Ne var ki B. Atalay, Kaşgari yi
bir çok meselede oldu� gibi, bu meselede ·de anlamamış;
onun bu samimi durmunu istismar etmiş, bundan da öte
onun, çok horlayıcı bir şekilde Bağdad' a "külah kapmak"
için geldiğini söylemiştirki bu Kaşgari için yapılabilecek en
büyük haksızlık olmalıdır<8>.
'
Bu bize bir manada büyük Azeri Şair Fuzuli'nin,
Kaniini Sultan Süleyman devrinde İstanbul'a gelişi ve
7
8
Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Abblisi Hilôfetinde Selçuklu Hotunları ve Tark
Sultan/arı, Konya, 1 995, s. 68, vd.
Atalay B., Divlin, (önsöz).
,
202
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
ümidlerinin tükendigini görerek tekrar Bagdad' a dönüşünü
habrlatmaktadır.
Türk Yazarlannın Çelişkileri:
Ne var ki Türk ilim adamları onun, Bağdad' a gelişi
hususunda da bir takım asılsız iddialarda bulunmuşlar ve
Kaşgari'nin, Kara-Hanlı prenseslerinden Türkan Hatun'un
Ba�dad' a gelişi sırasında ve onun yanında diğer bir çok
Türk ilim adamları ile birlikte Bagdad' a geldiğini iddia
etmişlerdir ki<9>, bu savunulacak bir iddia değildir.
Zira Kara-Haniılardan İbrahim Tavgac Han'ın asil
kızı, Sultan Melikşah' ın (1072-1092) imparatoriçe yarahlışlı
müthiş eşi, ayrıca Celaliye Hatun; adıyla anılan bu büyük
ve otoriter Türk anası<to) Türkin Hatun; biricik kızı Mah
Melek Hatun'in Abbasi halifesi el-Muktedi Biemrillah'la
evliliği, daha açık bir ifade ile asrın düğünü için ve çok daha
sonraki yıllarda (1087) Bağdad'a gelmiştir<11>. Oysa bu
tarihlerde Kaşgarr nin çoktan Bağdad'ı terketmiş ve kendi
ülkesi yani, Tilran yurduna dönmüş hatta vefat etmiş olması
gerekmektedir.
Gerçekte Bağdad, bu ilim k�ltür ve medeniyet
merkezi, bu devirlerde dünyanın dört bir yanından gelen
Türklerde dahil her millet ve her dil ve dinden konuşan ilim
ve din adamlarının, adeta bir uğrak yeri idi. Kaşgari,
Bağdad 'ta onlarla görüşmüş, konuşmuş yeni kitabının
konularını onlarla tartışmış, bu arada muhtemelen yeni, yeni
9 KöprUIU,
10
11
M.F., a.g.e., s. 4 1 .
Turan, 0., Selçuklu Tarihi ve Tark ls/Om Medeniyeti, İstanbul, 1 980, s. 1 58.
Geniş bilgi için bkz. Kitapçı, Z., Abbasf Hillfetinde Selçuklu Hatunları ve
Tllrk Sultan/arı, Konya, 1 985, s. 1 72.
ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
203
kitaplada karşılaşmış, onları okumuş yeni, yeni bilgiler elde
etmiş ve bütün bu ilmi zaruretler karşısında kitabını yeniden
kopya etmeye karar vermiştir. O kitabını yeniden ve ikinci
defa kopya etmeye (istinsah) kendi ifadesinden de
anlaşıldıgı gibi 25 Ocak 1072' de başlamış ve bu işi 10 Şubat
1074 yılında bitirmiş ve bu agır külfetli yazma işi, tam iki
sene sürmüştür<12>. Bu yıllar, Selçuklu Sultanı Melikşah'ın
hizmete "BUYUR!" edildigi yıllardı.
Arhk bundan sonra Türk alimi kitabını, bu sıralarda
hilafet koltugunda oturan Abbasi Halifesi el-Muktedi
Biemrillah'a (1075-J094) takdim edebilirdi. Nitekim öyle de
olmuş ve bu kitabının baş sayfaları ve kendince uygun
gördügü bir yere parlak bir takdim yazısı iliştirmiş ve daha
sonra adı geçen Abbasi halifesine ithaf ehniştir. O, parlak
ithaf yazısında şöyle diyordu:
��ı ��ı �l.A)'I �� �iL.JI ö�l �Y."
� �yr.ll ..»-\ , ..;uı JA4 ı.; .Wı � � ..:U\ � rwıl:ill .,r.l 'W'J yaJ
".�1 j� re-w O .JoAC- J ' .lJ.l.&A r:ııj Jc � ·�� �� Jl.kl �wı YJ
ü+
"Bu· kitabımı mukaddes nübüvvet makamı ve hilafet
tahtında oTflran Haşimilerden, Abbasoğullanndan ulu
efendimiz Ebu'I-Kasım Abdullah b. Muhammed el-Muktedi
Biemrillah, Müminlerin Emiri, Alemierin Rabbinin yer
yüzündeki halifesine ithaf ettim. Allah onun daima yüce ve
uzun, ömrünil mesud ve bereketli kılsın!"<t3> .
Burada hemen şunu itiraf edelimki; Kaşgari'nin bu
ithafıru okuyanlar, onun kitaptaki yerini görenler, bu ithaf
12
13
Köprülü, M.F., a.g.e., s. 35.
Tıpkı Basım, s. 2, Atalay, B., I, s. 4.
204
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
yazısının aslında burada olmadığını, sonradan birazda suni
bir şekilde ilave, yani montaj edildiğini, hatta kitabın bir
çağlıyan gibi akıp gelen üslftb ve ifadelerini bozduğunu
göreceklerdir. Bu da, kitabın asıl nüshasının Kaşgarda
yazıldığının bir başka delili olmalıdır. Zira müellif ilk
yazdığında kitabına her hangi bir ithaf yazı koymamış ve
onu sadece ahiretine bir azık olsun diye yazmıştı.
Divan Ilk Defa Nerede ve Nasıl Yazılmıştır?
Buraya kadar yaptığımız bütün bu ciddi ve çarpıcı
açıklamalardan sonra karşımıza çok ciddi bir sual
çıkmaktadır; Kitap ilk defa nerede, hangi tarihte ve nasıl
yazılmıştır? Bu haddizatında şimdiye kadar Kaşgari ve
onun "Divanuı ile meşgul olmuş, başta M. Köprülü olmak
üzere<14> kıymetli bir çok ilim adamları ve yazarlar
tarafından sorulmuş en önemli sorulardan biridir.
Mamafih bu soruya cevap vermeye çalışan bir çok ilim
adamlarımız başta R. Kilisli(lS), B. Atalay<16)� M.F.
Köprülü<17l, Z.V. Togan(lS)jl N.S. Banarlı(l9), A. Caferoğlu<2o),
R. Genç<2t), ayrıca M. Hartmann(22) ve bunlar gibi daha bir
14
Köprii l ü, M.F., a.g.e., s. 35.
Kilisli, R., Divanü Lulati't-Türk 'ün Başındaki Makale, Türkiyat Mecmuası
VI, İstanbul, 1 939, s. 358.
16
Atalay, B. Divan, 1 , s. XV.
17
Köprülü, M.F., a.g.e., s. 36.
18
Togan, Z.V. Divanü Luğati't-Türkün Telif Senesi Hakkında, Atsız Mecmua,
sy. 1 6, Agustos, 1 923, s. 77.
19 Banarlı, N.S., a.g.e., 1, s. 257.
2° Caferoglu, A., Kaşgarlı Mahmud, İstanbul, 1 970, s. V, Aynı MU. Türk Dili
Tarihi, n, s 20.
2 1 Genç, R., a.g.e., s. 1 3 .
22 Hatmann, M., Divanü Lügati 't-Türk'e Ait Birkaç Mülahaza, Mil l i Tetebbular
Mec., Sy. 4, Eylül, 1932, s. 1 33 .
13
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
205
çok kıymetli yazarlar, hatta Ansiklopediler(23); Kaşgari'nin,
bu muhteşem eserini Kaşgar' da de�il, Ba�dad'ta yazmış
oldu�unu iddia etmişlerdir.
Buna sebeb te, bizzat Kaşgari'nin bu eserini Bag dad' ta
1072-1074 tarihleri arasında yazdı�ını ve . halife el-Muktedf
Biemrillah' a takdim ettigini söyIemiş olmasıdır<24>. Yazarla­
rımız; Kaşgari' nin bu sözlerini esas olarak ele almışlar ve bu
yönde yaptıkları ileri geri münakaşalarla konuyu zihinlerde
daha karmakarışık ve anlaşılmaz bir hale getirmişlerdir.
Onlara göre Kaşgari, bu eserini aşağı yukarı 1072 ve 1074
yılları arasında, hem de ilk defa, Bağdad' ta yazmış ve devrin
Abbasi halifesi el-Muktedi Biemrillah'a (1075�1094) takdim
ebniştir.
Hemen şunu ifade edelim ki; böylesine büyük ve
muhteşem bir eserin ne yer, ne zaman ve ne de kitabın
konusu, üstelik kullanılan ham malzemeler, bu arada
müsvedde defterler ve temel kaynak eserler bakımından,
Bağdad' ta, hem de sosyal ve siyasi havanın bir dereceye
kadar gergin oldu�u bir dönemde yazılmış olması kesinlikle
mümkün değildir. Üstelik eser; bir diğer ifade ile kesinlikle
orijinal olarak, ilk defa 1072 ve 1074 tarihleri arasında da
yazılmamışbr. Kaşgari'nin Bağdad' ta kendi çevresinden
uzak, muhtemelen bir çok maddi manevi sıkınhlar içinde, o
devirlerde adet olduğu üzere, belki de "bir han odasında"
yaşadığı düşünülürse, bunun ne kadar zor bir keyfiyet
olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
23
TIJrk Ansiklopedisi, Kaşgarlı Malunud md. XXI, s. 3 9 1 .
Tıpkıbasım, s. 3, Atalay, B ., ı , s. 4, Kilisli, R., ı , s. 3 .
2 4 Dtvan,
206
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Bu bakımdan Divan; kendi cografyası yani, Turan
yurdu, kendi kültür merkezi; Kaşgar, bir diger ifade ile
Türkçe'nin en güzel konuşuldugu yer ve mekanda, bunu
bilen ehil kişi, ilim adamlarının yardımları ile, hem de insan
üstü bir gayretle ve Türkçe'yi en güzel konuşan bir adam
tarafından, en az on, onbeş senede (1055-1070) ancak
yazılmışbr. Diger taraftan Kaşgari; sadece Divan'a esas olan
müsvedde defterler ve kaynak eserleri Bagdad' a taşımaya
kalkmış olsaydı bu herhalde 40 develik bir kervan ederdi ki,
o günkü şartlar albnda bu hiçbir ilim adamının göze
alabilecegi bir husus degildir. Zira o; Cevahirii -Nahv fi'l­
Luğati't-Türkiyye kitabını nasıl Kaşgar'da yazmışsa, bu
kitabını da ondan senelerce sonra yine, Kaşgar' da yazmışbr.
'
Ne var ki Müellif; Bağdad' a geldiginde kendine has
nedenlerle bu kitabını İslam halifesine takdim edilmek
üzere, daha itinalı, belki de yaldızlı olarak yeniden istinsah
ebniş, bu arada şüphesiz ufak tefek bazı degişiklikler yapmış
ve bu güzel ugraşı, yukarda da ifade edildi@ gibi, tam iki
sene (1072-1074) belkide daha fazla sürmüş ve asıl bundan
sonradırki bu güzel kitabı; tam bir gönül ferahlıgı ile Abbasi
halifesi el-Muktedi Biemrillah'a takdim ebniştir.
Nitekim Kaşgarf kitabının en son istinsah nüshasına
yazdıgı "Tetimme-Bitiriş Yazısı" da bizim bu görüşümüzü
dogrulamaktadır. Kaşgarf bu sıkınb.larıru bize şöyle anlat­
maktadır:
�_, �_jjlı �w � � �i yt.Alı 4....ı.ll..ı � W:.� Lcı �.J w· ·
j_J:ı.i J �.JC yılı j.;ıı.ji � 4-l� �.)J �i c: y!ü .J ' 4-l_,._i .J '-+lk
' ' . �1_, .bi...I.J _, _,alli J o�4jl1 � � .J , � _,..-i..J I
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
207
"Türk dilinin kelimelerini toplamak, kurallarını ve
usullerini bildirmek, ölçülerini açıklamak, bölümlerini
tertip etmek gibi daha bir çok hususlarda) bu kitabın
başında şart koşmuş (ve s öz vermiş) tik. Şimdi bu sözümüz
yerine geldi ve istediğimiz oldu. Zira bu kitapta fazla
olanları, yersiz olanları ve düşilk olanları, boş ve manasız
olanları hep çıkardım"(ıs> .
Müellif bu bitiş yazısında (1072-1074) yılları arasında
kitabım / 4 kere yazdıgını ve en sonunda onu süsleyip
yaldızladıgını ifade ebnekte ve böylece el yazısının çok
güzel oldugunu vurgulamaktadır<26>. Buda gösteriyorki;
Müellif kitabını Kaşgar'da yazmış ve beraberine alarak
Bağda d'a gelmiştir.. Bağdad' ta bu yazdıgını tekrar tekrar
gözden geçirmiş ve h.alifeye sunulacak bir hale getirmek için
iki sene ugt-aşmış, iyiye, güzele ve mükemmele giden yolda
onu tam dört defa, yani her alh ayda bir kere, istinsah ebniş
ve son nüshasını yaldızlamış, süslemiş, İ slam Halifes�nin
şaşma yarışır bir şekilde takdim edebilecegi bir kitap haline
getirmiş ve takdim de ebniştir.
Ne varki Kaşgari bu kitabını; bir kısım degerli ilim
adamlarımızın iddia ettikleri gibi hiçbir zaman ve bugünkü
anlaşılan manada şövenist, milliyetçi duyguları, Abbasi
Halifesi el-Muktedi Biemrillah' a aşılamak ve onu ikna ve
irşad ebnek için yazmadıgı gibi, onun; hiç bir zaman böyle
ütopik bir gayesi de olmamışbr.
Bununla beraber; ne bu muhteşem eser ve ne de asrın
en büyük filologu, en ulu Türkologu, Türk ve Arap dili
2�
26
Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., III,
Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., III,
s.
s.
45 I .
45 1 .
208
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Aliminin, Abbasi hAlifesinin aşırı bir ilgi, iltifat ve
teveccühüne mazhar olduğu ve ona belli bir miktar nakdi
mükAfat ödendiğine dAir, elimizde hiçbir bilgi yoktur. Onun
durumu da; Kanuni devrinde İstanbul'a gelen ve sonunda
elleri bomboş Bağdad'a dönen Fuzuli' den hiçte farklı
değildi.
Kaşgari'nin Ölümü ve Eserleri:
Kaşgari'nin, Bağdad'ta geçen bu sıkınblı günleri
hakkında elimizde hiçbir bilgi yoktur. Öyle tahmin ediyoruz
ki bu büyük vatanperver, daha sonra, milletine duyduğu
büyük ümid, kendi azim, irade, milli ve İslami şuurundan
hiçbir şey kaybebnemiş ve tekrar Turan yurduna, yani
Kaşgar Türk medeniyet ve kültür ocağına dönmüş, burada,
inandığı yüce gayeler doğrultusunda, yüce milletine hizmet
etmiştir.
Evet Türk milletinin ilahi Orta-Doğu misyonu ve Türk
dilinin bu misyondaki yerinin anlaşılması için çırpınıp
duran ve koca bir ömrü, bu yüce gayenin tahakkukuna
adayan bu ak yüzlü, ak sakallı, nurlu Ak B ilge Kişi'nin
Kaşgar' da ve tahminen 1080'li yıllarda, yaklaşık 75
yaşlarında ahiret yolculuğuna çıkbğı anlaşılmaktadır. Bugün
türbesi; Kaşgar'da kendi neslinden gelenlerin ziyaret ettikleri
önemli bir yerdir.
Kaşgari'nin bu büyük çalışması yanında, yukarıda da
işaret edildiği gibi, "K. el-Cevahir en-Nahv fi Luğati't-Türkiyye"
adında bir kitabı daha vardır. Bu açıdan bakıldığında
Kaşgari, bu büyük filoloğ, aynı zamanda Türkoloğ'un,
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
209
hemen açıkca ifade edelimki, kendisinden hiç bir zaman
bekleneni vermediği görülmektedir.
O; uzun ve bereketli bir ömür yaşamış, gözlerini bir an
bile okumadan ayırmamış, Türk yurtlarını karış-karış
gezmiş dolaşmış, engin mümşahed� ve zengin tecrübeleri
olmuş, Arap diline hakim, Türkçe de rakibi olmayan bir
otorite, Türk tarih, kültür ve falkloründe bir eşi ve benzeri
olmayan bir bilge kişi, ilmi uromanları dolduran bir
Türkoloji alimi olmuştu.
Ne yazık ki Kaşgari; bu deryalan andıran ilmini bize,
yani çok sevdiği milletine sunacağı yerde o; bunlardan ne
varsa, kendi yaruna almış ve öbür dünyaya götürmüş ve
deryadan ancak bir damla misali, bize pek fazla bir şey
bırakmamışbr. Koca bir ömrü, yalnız bir kitabın dibi dibine
gömmüş, bunun dışında hiçbir şey yazmamış ve bir kaç cild
olması gereken bu hacimli eserini de Bağda d' a geldikten
sonra sanki bir kar topu gibi sıka sıka daha da ufaltınışhr(27).
Oysa Kaşgari, dünyaları dolduran Türkl�k bilgisi ve
uromanları andıran Arapcası ile, Türk dilinde olduğu kadar,
Türk tarih, kültür, şiir ve edebiyatında da Orta Çağda bir
çığır açabilirdi. O ll Divan" ile sanki Türklüğün bir ll Divanesi"
olmuş ve böylece de ölmüştür. Buna rağmen dünya
Türklüğünün layarnete kadar ona minnet, saygı ve hürmet
borcu vardır<28>.
·
27
28
Divan, Tıpkı Basım, s. 628, Atalay, B., lll, s. 45 1 .
Kaşgari hakkında derli toplu bibliyo�afya için mutlaka bkz. Akün, Ö.F.
a.g.md., OlA, XXV, s: 9- 1 4.
210
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Sonuç ve Kaşgari:
Kaşgari; Orta Asya Türk İslam medeniyetinin asıl
mimarı, bu büyük medeniyette Arap ve Türk dilinin
temsilcisi oldugu gibi, Divan'ü Luğt et-Türk'te bu büyük
kültür ve medeniyet mimarımızın en muhteşe� abidevi
temel eserlerinden biridir. O; bu, büyük eserinde Arap dili
ile Türkçeyi mezc etmeye çalışmış ve bu iki muhteşem dili
bir büyük medeniyet ve kültürün temel unsuru haline
getirmek, bir diger ifade ile, İslam kültür ve medeniyet
binasıru bu iki muazzam sütun üstüne oturtmak istemiştir.
Zira ona göre Türkçe, Arapça'dan hiçte geri değildi.
Türk dili, Arapça ile koşu atları gibi yarışacak ve baş başa
gidecek derecede engin, zengin ve çok güzel bir dil idi.
Gerçekte bu böyle degil, olmasına da imkan yoktu. Ne var ki
Kaşgari bunu böyle görüyor ve inanıyordu. Böyle bir
yaklaşımda; ne İran unsuru ve ne de FARSÇA'ya yer
verilmemişti. Böyle bir yaklaşım; Kaşgari ve onun sonsuz
irfanına has bir deha, başlı başına o çağlarda bir büyük olgu
idi. O; Türkün kendine has olan bu akli dehasını, eserinin
birçok yerinde göstermiş, bezgin İran unsuru, yorgun Farsça
ve azgın Arap milli şuurunun granit kayalar kadar sağlam
bir irade ile dikilmiş ve 11 Türk milli şuuru "nun en genç, en
dinç ve en dinamik bir temsilcisi olmuşhır.
Kaşgari şüphesiz Türk milleti ve İslam'ın hayrına çok
kudsi bir misyonu ortaya koymuş, çok hayırlı bir başlangıç
yapmış ve çok güzel bir yol açmıştır. Ne yazık ki onun bu
misyonu Türk milleti ve Türkçe'nin hayrına, ululuğuna
giden bu nurlu yolda, daha sonraki asırlarda pek az kimse
yürümüş, böylece bu büyük eser ve ihtiva ettigi fikirler,
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
21 1
kendinden beklenilen tesiri asla gösterememiştir. Zira,
Araisü'l-Kur'an tefsirinin yazarı, büyük alim, büyük
müfessir, Mehmed Vini Efendi (Öl. 1684) müstesna Selçuklu
ve Osmanlılarda dahil, bu uzun tarihi süreç içinde Kaşgari'yi
yeteri kadar anlayan, onun fikirlerine sahip çıkan ve Türk' ün
ilahi misyonunu kavrayan bir tek Türk ilim ve İ slam alimi
çıkmamıştır.
Peki bu günkü durum nedir? Hemen şu acı hakikab
itiraf edelim ki; aradan asırlar geçtiği halde bugünkü durum,
dünden pekte farklı değildir. Ona ferdi olarak kucak açan
birkaç ilim adamımızın dışında Kaşgarrye Türk devleti
henüz sahip çıkmamıştır. Onun; bizim milli kültür hayalı ve
kültür politikamızda yeri olmadı� gibi, Türk toplumuna da
henüz mal edilmemiştir. Zira:
Aradan tam dokuz asırdan fazla bir zaman geçtiği
halde, Divan-ü Lüğat et Türk' ün asıl Arapça metni bu arada
içinde geçen Türkçe kelime, şiir ve diğer bilgiler tahkik
edilerek, dipnotlada yine Arapça yayınlarunamıştır. Diğer
taraftan; aradan dokuz asır geçmesine ra�en bu muhteşem
eserin; arı, duru, temiz, anlaşılır bir dille Türkçe'ye
çevrilmemesi ve şimdiye kadar, B. Atalay tarafından, bugün
mana ve muhtevasını kaybeden ve üstelik yavan bir dille
1937'li yıllarda yapılan çeviri ile yetinilmesi, üstelik devlet
desteğine sahip bir çok kurum ve kuruluşların buna seyirci
kalması, durumun, vrehametini bütün açıklığı ile ortaya
koymakta ve Kaşgari'nin kuytu köşesinde kemiklerini
sızlatmaktadır. Bundan daha da acısı, Kaşgari devletin üstün
imkanları ile yayınlanan "Islam Ansiklopedisi"ne bile
alınmamıştır.
-
212
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
Büyük Türk lügat alimi Mahmud el·Kaşgari'nin
vefabndan yaklaşık yar� asır sonra bu defa Harzemde, bir
başka Türk alimi Zemahşeri çıkmış ve Türklügün bu büyük
kültür ve medeniyet merkezinde, Harzem Türk lehçesinin
en büyük Iügat kitabını yazmışhr. İ şte bundan sonraki
sayfalarda, bu büyük Türk alimi Zemahşeri ve onun
leksikografya ilmindeki yeri, bu cümleden olmak üzere
onun Harzem Türkçesine aid çok önemli bir lügat kitabı olan
11Mukaddimetü'l-Edeb"i üzerinde durulacaktır.
IV.
TÜRK DİLİNİN HARZEMDEN DUYULAN YENİ SESi
ZEMAHŞERİ'NİN LUG AT iLMiNDEKi YERİ
Leksikoğrafya Ilmine Giden Yolda Zemahşeri:
_
Zemah şeri'nin Harzem ufkunu kaplıyan yüksek ilmi
şahsiyetine bakanlar onun; iyi bir Müfessir, iyi bir Kelamcı,
iyi bir şair, iyi bir Arap dili, fesahat ve belagat alimi
oldugunu görmüşler ve onun ilmi şahsiyetini bu temel taşlar
üstüne bina etmişlerdir. Oysa, bütün bunların dışında bu
Türk aliminin bir büyük özelligi daha vardır. Oda;
Zemahşeri'nin bu devirlerde; Hammad el-Cevheri,
Mahmud el-Kaşgari gibi Turan yurdunda yetişmiş, aynı
zamanda Türkçe, Arapça, Farsça gibi bölge dillerine
bütünüyle hakim, çok büyük bir dil lugat ve leksikoğrafı.Ja
bilgini olmasıdır.
el-Cevheri bilindigi gibi Arap dilinin en büyük luğat
kitabı olan 1/Tacü'l-Luğa ve Sıhahu'l-Arabiyye"yi yazdığı
gibi, M. el-Kaşgari, yine Arapça, Türk dilinin en büyük
luğat kitabı olan 11Divanü Lüğat et-Türkü"nü yazmış ve
böylece onlar; İslam kültür ve medeniyetinde luğat ilminin
en büyük mimarları olmuşlardır. Zemahşeri ise, bütün
bunlardan sonra gelmiş, onlardan farklı olarak lugat ilmi
meydanına inmiş, sadece Arap dilinin değil, Farsça ve
Türkçe'nin de kendi devrinde ve Harzem ilinde, en büyük
luğat kitabını yazmış ve bu sahanın kendinden öncekiler gibi
Türk asıllı en büyük leksikoğrafya alimlerinden biri
olmuştur.
214
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Buna sebebte onun, Harzem gibi müslüman milletler
arası, dil kültürü yani, Türkçe, Arapça ve Farsça'yı sinesinde
barındıran bir Türk İ slam muhitinde yetişmesi ve bu çok
kültürlü dil mozayiğini kendi şahsında en güzel bir şekilde
temsil etmesidir.
Zemahşeri, bilindigi gibi Orta-Ça� Türk İslam
kültürünün en güçlü merkezlerinden biri olan Harzem ve
ona en yakın bir kasaba olan Cürcaniye'de dünyaya
gelmiştir. Harzem Türkçesi zaten onun ana dili oldugu gibi,
ilk tahsil yıllarından itibaren Arapça ve Farsça'yı da çok güçlü
bir şekilde ö�renmiş ve bu devirlerde örnegi çok az görülen
güçlü bir ".filoloğ" olmuştur. Şimdi Harzem Türkçesi yani
siyasi irade ve İslami idarenin dili onun ana dili, Farsça,
ihtiyaç halinde konuşma ve Arapça ise ilmi varlıgtnı, duygu
ve düşüncelerini ortaya koyma, yazıya dökme ve kendi
şahsiyetini kabul ettirme dili idi.
Gerçekte Zemahşeri'nin leksikografya sahasında asıl
adını duyuran ve bu ilmin kendi asrında onu en büyük
bayraktarlarından biri haline getiren asıl kitabı
"Mukaddimetü'l-Edeb" adındaki ölümsüz eseridir. O; bu
abidevi eseri ile, el-Firabi, el-Cevheri ve M. el-Kaşgari gibi
Türk leksiko�rafya alimleri arasındaki şerefli yerini çoktan
almışhr.
Ne ilginçtirki, İ shak b. İbrüıim el-Farabi, Eski ve Orta
Çagların en eski Türk kültür merkezlerinden biri olan FArap
ve onun albn yaldızlı medreselerinden aldı�ı feyiz ve
kültürle "Divanü'l-Edeb" adındaki ilk mükemmel Arapça
Iugat kitabını yazdıgı gibi, ondan sonra gelen İsmail b.
Hammad el-Cevheri, yine ünü cihanı tutmuş Farab
medreselerinden aldıgt feyz ve ilimle bu defa, "Tacü'l-Luğa
ORTA ASYA TÜRI<LÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
215
ve Sıhahu'l-Arabiyye" sini yazmış ve bir leksikoğrafya
güneşi gibi doğmuştur. Bu iki şerefli Türk aliminden sonra
gelen Kaşgarlı Mahmud ise aynı yolda yürümüş ve çok
parlak bir Türk kültür merkezi olan Kaşgar ve onun değerli
medreselerinden aldığı feyizle, yine Kaşgarda "Divanü
Luğat et-Türkü"nü yazmış ve leksikoğafya ilmindeki Türk
varlığını devam ettirmiştir.
Zemahşeri ve Mukaddimetü'l-Edeb:
M. el-Kaşgari' den yarım asır sonra gelen Zemahşeri
ise, bu defa Turan yurdu, Türk-İslam kültürünün en canlı
merkezlerinden biri olan Harzem de ayağa kalkmış ve bu
geleneğin bir devamı olarak "Mukaddimetü'l-Edeb"ini, bir
diğer ifade ile Türkçe'nin Harzem lehçesiyle en büyük luğat
ki tabını yazmışbr. Zemahşeri bu eseri ile leksikoğrafyada bir
deha olduğunu göstermekle · kalmamış aynı zamanda Türk
dil ve kültür birliğinide sağlamışbr; A. Cafero�lu bu eserin
haklı olarak;
"Tilrk diline ait içerisine aldığı ve işlediği malzeme
itibarı ile Kaşgarlı Mahmud'un "Divanü Luğat el­
Türk" tınden sonra Türkçenin tarihi gelişmesini göstennesi
bakımından çok
büyük
bir yer işgal ettiğini
söy lemektedir"<t> .
Haddizabnda Mukaddimetü'l-Edeb, sadece pratik
Arapçayı değil, aynı zamanda "Harzem Türkçesi" ve şüphesiz
Farsça'yı da öğrenmek isteyenler için esas metni Arapça
yazılmış kendi türünde çok özel bir luğat kitabıdır. Buna
sebebte Harzemin; Türkçe, Arapça ve Farsça gibi bu üç
büyük müslüman dilini, sinesinde barındırmasıdır. Gerçekte
1
Cafero�lu, A., a.g.e., ll,
s.
1 22.
216
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Harzemşahlar devrinde, Harzemde saray ve devlet dili
Türkçe idi. Halkın büyük çoğunlu�u; Oğuz, Kıpçak ve
Kanglı gibi Türk boylarından oluştuğu için burada erken
devirlerden itibaren Türkçenin "Harzem lehçesi" oluşmuş ve
yerli halk büyük çoğunlukla bu dili konuşur olmuşlardı.
Ünü cihanı dolduran Harzem medreselerinde eğitim dili
Harzem Türkçesi idi(2).
Bu bakımdan Türkçe; Harzem halkı ve siyasi iradenin
dili, Arapça; İslamın ilmi dili, Farsça ise; daha ziyade Harzem
ve Türk Sultanlarının çevresinde toplanan İran asıllı
aydınların dili idi. İ şte Zemahşeri, Harzemin bu kül tür
özelliğini göz önüne getirmiş ve bu. manada her üç dilde
luğat yazabileceğini göstermek istemiş ve "Mukaddimetü'l­
Edeb" adındaki muhteşem eserini yazmışhr.
Gerçekte Zemahşeri'nin bu kıymetli eseri; " İsim",
"Fiil", "Edat" ayrıca " İsimlerin Çekimi" ve "Fillerin Çekimi"
olmak üzere, beş ana bölümden oluşmaktadır. Saygı değer
Müellif; eserini ilk kaleme aldığı sıralarda, Arapça metni
biraz farklı, yani büyük ve kalın harflerle yazmış daha sonra
bizzat kendisi sabr aralarına Harzem Türkçesi ve Farsça
açıklamalarda bulunmuş ve böylece bu eser kısmen de olsa,
bir anda üç dilde yazılmış ve tamamlanmışbr.
Harzemşahlar ve Harzem Türk Kültürü:
Eser'in� şüphesiz Harzem medreselerinde yüksek
İslami ilimleri tahsil eden medrese ve bugünlerin tabiri ile
"Yüksek Okul" veya " Üniversite" öğrencileri için yazıldığı
anlaşılmaktadır. Ne varki Zemahşed'nin uslubu ve belağat
ilminde gösterdiği üstün baŞarı islam alimlerinin old uğu
2 Krş. Bozkurt, F., a.g.e.,
s .
1 65 .
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP,DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
217
kadar Harem Türk Hanedan ailesi ve sarayınında dikkatini
çekmiş ve kısa zamanda, herkesin elinden düşürmediği bir
kitap olmuştur.
Bu kitabı en fazla beğenen ve takdir edenlerden birisi
de şüphesiz "Harzemşahlar" olarak tarihe geçen ve Türk
hanedan ailesinden gazi, mücahid Atsız b. Muhammed b.
Nüvuştekin (1127-1156) olmuştur.
Gerçekte büyük Selçuklulann, Harzernde bir devamı
olarak tarih sahnesine çıkan bu Türk hanedan ailesinin;
Harzem, Türk kültür ve medeni hayalının gelişmesinde, çok
ayrı bir yeri vardır. Onların üstün gayret ve adil bir idare
kurmaları sayesinde, geniş Harzem topraklarında emniyet
ve huzur temin edildiği gibi, her bir şehir ve kasahada
medreseler açılmış, büyük şehirlerde önemli kütüphaneler
kurulmuş ve Harzem; etnik ve mezhep farkı gözebneksizin
her türlü din, akide sahibi ve İslam ulemasının uğradığı bir
ilim kültür ve medeniyet merkezi olmuştur. Bu devirlerde
Harzem Saray Kütüphanesinin zenginliği dillere destan
olmuştu. Harzem Türk Sultanları, Türk devlet geleneğine
göre; ilme ve nlemaya çok büyük ilgi ve saygı göstermişler
ve onlara adeta bir servet diyebileceğimiz büyük ihsan ve
inaıniarda bulunmuşlardır. Büyük Türk alimi Zemahşerf,
Selçuklu Sultanlannın aksine, Harzem Türk Sultanları,
özellikle Atsız' ın yanında, itibarı en yüksek ilim
adamlarından birisi idi.
Atsız b. Muhammed ve Zemahşeri:
Haddizatında onun, Harzem sarayı ile ilgisi, Sultan
Muhammed b. Nüviştekin (1136-1127) devrinde başlamış
ve oğlu Atsız devrinde (1127-1156) bütün sıcaklığı ile devam
ebniştir. Atsız; Selçuklu Sultanları gibi, ilme ve nlemaya
218
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
büyük ilgi göstermiş ve çevresinde alimlerden oluşan bir
İstişare heyeti kurmuştur. Ayrıca, sarayda haftanın belli
günlerinde büyük ilmi meclisler kurulur ve bu meclisiere
Türk, İran ve Arap asıllı degerli alimler kalılır ve bu mecliste,
Türk Sultanının huzurunda büyük ilmi münakaşalar olurdu.
Münakaşa dili ise genellikle Türkçe, Arapça ve Farsça idi.
Hatta bazı alimierin bu ilmi meclislerde coştugu, Arapça
konuşurken, Farsça cümleler söylediği veya, Farsça
konuşurken sagına �e soluna dönerek Türkçe cümleler
söylediği olurdu. Zemahşeri ise; şüphesiz, bu üç dili yani
Türkçe, Arapça ve Farsça'yı ana dili gibi bilen ve konuşan,
Atsız'ın çevresinde bulunan üstelik bu meclisierin en ilginç
simalarından birisi idi.
Atsız'ın milli yönü agır ve Harzem Türk diline daha
ayrı bir ilgi gösterdigi anlaşılmaktadır. Bu bakımdan O;
Zemahşeri'nin "Mukaddimetü'l-Edeb"ini çok begeruniş ve
Zemahşeri' den bu kitabını saraydaki özel kütüphanesi için
Türkçe'ye tercüme etmesini istemiştir. Bundan Atsız'ın
Saray Kütüpyhanesini zenginleştirrnek için büyük bir gayret
gösterdiği ve ayrıca, bu kütüphanede Harzem Türkçesi He
ilgili bir kısım kitaplar, özellikle luğat kitaplannın bulundugu
anlaşılmaktadır.
Zemahşeri, büyük Türk alimi, onu bu direktifi üzerine
söz konusu kitabının "Türkçe versiyonunu" hazırlamış ve
kendi ifadesiyle ·"el-Emiru'l-Ecel, Bahau'd-Din, Alau'd­
Devle, Ebi'I-Muzaffer Atsuz b. Harzemşah"ac·> takdim
etmiştir. O bir edebi zarafet örnegi olan ithaf yazısında Türk
Sultanını göklere çıkarmış ve şöyle demiştir:
"Ytice Sultan, Dinin alın yazısı, De,,.letin en yticesi, Zaferierin babası,
Harzemşahın of/u Atsız'a".
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
219
� JjLA'ı ı to.ll:w � o .,.ı ı.$.;�
J J,..;:at.!'ı ı w� � .u� �\.c''
ı�� �Wl �WH ��J ı� J.l.A.o � t"""'ı �� �.fi � Jı �
o..Jo'Cii .) r-J jJJ �Jli:. �) Wl _; ,�ı � rA� j,jJI_jlA ..ı..a.b. J �J
,ö_;�t � �� � y:}'JI 4.-o.li.o � � .);!� (1� .l:!j) .)Wl
.. . �4 �.�y yüS.ll �J �) � �
'i J
"Faziletli kimselerin toplantılarından en çok zevk
alan, örnek kişilerin sohbetinden en çok sevinen,
cömertliğinin geniş gölgesi alimleri kaplıyan, sonsuz
ihsanlar ile onları doyuran, sevgi ve dostluğu devamlı olan,
iyiliklerini onlar üzeine bir yağmur gibi yağdıran, bir
(Sultarun); 11Mukaddimetü'l-Edebi" kendi sarayında bulunan
büyük kütüphanesi için yeniden yazılması yolundaki yüce
emri; Allah onun yüceliğini daha da artırsın! Bana ulaştı.
Bende onun emrini yerine getirdim ve bu kitabı onun emri ve
adına yeniden yazdım"<3>.
Böylece Mukaddimetü'l-Edeb'in yeni Türkçe bir
nüshasıda bizzat müellifi tarafından hazırlaniınş ve Harzem,
Saray Kütüphanesine kazandırılmış oluyordu. Bu bakımdan
bazı araşbrmacılar daha da ileri gitmişler, eserin aslının
Arapça ve Türkçe (Kaşgaride oldugu gibi) yazıldıgıru ve
bunda eserin asıl ithaf edilen Harzemşah'ı, Atsız'ın Türk
olmasının çok önemli payı oldugunu vurgulamışlardır(4).
Mukaddimetü'l-Edeb'in Önemli Nüshaları:
Mamafih degerli Türk alimi M.F. Köprülü, Harzemde
dört lisan üzerine yazılmış bu eserin, İstanbul
kütüphnelerinde bir çok kıymetli nüshalarının bulundu­
gunu, ayrıca; Alhnordu, Mısır ve Kıpçak lehçeleri ile yazılmış
nüshalarırun bulundugtınu, Harzem nüshasının bizzat
3
4
el-Havfı, A.M. , s. 271 , Zemahşeri, Rabiu 'l-Ebrar (önsöz), I, s. 22.
Yüce, N., İA XIII, s. 5 1 2, Banarlı, N.S., I, s. 261 .
.•
220
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
müellif tarafından yazılmış oldu�nu söylemiştir<s>. A.
Cafero�lu'ndan öğrendigimize göre; Mukaddimetü'l-Edeb'in
bir de Buhara nüshası vardır. Rus bilgini N.N. Poppe bu
nüsha üzerinde kıymetli araştırmalarda bulunmuştur<6>.
Fakat bizim burada asıl cevabını aradıgımız soru şu
olmalıdır; Zemahşerf bu eserini, niçin Türkçeye çevirircesini,
yeniden yazmışhr? Buna sebeb öyle tahmin ediyoruzki onun
aslen; Türk ırkına mensup olması, Harzemin Türklük
dokusu, müellifin; Harzem Türk lehçesini çok iyi bilmesi ve
onu, cihangir ruhlu bir Türk hükümdanna takdim etmesidir.
Mukaddimetü'l-Edeb'in Değerlendirilmesi:
Mamafih Zemahşeri'nin bu değerli eserinin; Z.V.
Togan<7> ve A. Ateş gibi<8) Türk ilim adamları tarafından çok
güzel bir değerlendirmesi yapılmış ve bir dereceye kadar,
Türk dili ve kültürüne mal edilmiştir<9>. Zemahşeri'nin bu
eseri bizlere, bilhassa Oğuz, Kıpçak, Kanglı Türk lehçeleri
hakkında, aydınlabcı bilgiler vermektedir. Zemahşeri' nin
Harzem ve civarındaki Türk lehçeleri hakkındaki bu
müstakil eseri, diğer tarafta onun, Türk lehçelerini çok iyi
bildigini, bundan da öte onun, çok güçili bir Türk ve Türk
filoloğu olduğunu göstermektedir.
Bu yönü ile O; Divanü Lüğat et-Türk'ün nisbeten
eksik bırakbğı Oğuz . �illerine ait bilgileri; tamamlayan bir
kitapbr. Mahmud'un kitabında, Hakaniye Türkçesine aid daha
5
KöprUiü, M .F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1 98 1 , s. 227.
Mongo/skiy S/over Mukaddimat al-Adab, Leningrad, 1 938, s. 36,
Krş. Caferoglu, A., a.g . . , II, s. 1 22.
7 Togan, Z.V., Harzemce-Türkçe Mukaddimetil 'l-Edeb, İstanbul, 1 95 1 .
8 AteŞ, A., TDED, istanbul, VIII, 1 958, s. 90-93.
9 Ayrıca bkz. Huart, C., a.g.e., s . 1 85, Togan, Z.V., Türkiyat Mecmuası, XIV.
İstanbul, 1 958, s . 1 8- 1 9, Yüce, N., İA, XIII, s. 5 1 3 .
6 Poppe, N.N.,
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
221
fazla bilgi verildigi halde Mukaddimetü'l-Edepte, daha ziyade
bu eski Oğuz, Kanglı, Kıpçak lehçelerine, yani "Batı Türkçesine"
mensup olan "Harizm Tü �kçesi" ne yer verilmiştir(lO) .
Di�er taraftan bütün bu açıklamalar; Türk dilinin
Harzem medreselerinde Arapça'nın yanısır� bir egitim ve
ögretim dili oldugunu bütün açıklıgı ile ortaya koymaktadır.
Bundan da öte hemen şunu itiraf edelimki; Zemahşeri'nin
bu eseri, Türkistan medreselerinde, asırlarca bir ders kitabı
olarak okututmuş ve bir çaglayan gibi müşterek
kültürümüzü beslemiştir. Nitekim, konunun bu yönünü
vurgulayan A. Caferoglu aynen şöyle demektedir:
"Türk kültür hayatı için bUyük bir veri ve hazined{r.
Burada Orta Asya Türkünün hayat teşkilatını ve
umumiyetle Türk devlet varlığını bulmak kabildir ve bu
bakımdan Divanü Luğati't-Türk'e nisbetle daha oriji­
naldir"<11 > .
Ne ilginçtirki Mukaddimetü'l-Edebte yer alan ve
Harzem Türkçesi olarak kaydedilen kelimelerin çogu,
aradan tam IX asır geçmiş olmasına ragmen,. başta Anadolu
olmak üzere, bütün Türk dünyasının hala tap taze
kullandıgı, sıcak ve ilk anne sütünü .andıran kelimelerdir;
Bunlardan mesela;
1°
11
Köprülü, M.F., a.g.e., s. 203, 227.
Cafero�lu, A., a.g.e., ll, s. I 24.
222
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Harzernce
Türkçe
konukluk ef;
yazlık ef,
sur,-dıvar,
aş pişirgü_ ef;_
mutfak,
oba;
kö_y, oba,
köke;
tavan, S_ah,
ısıg_suj;
hamam,
OKlan okul yer;
mekteb, okul,
Harzernce
el, il;
el tamı;
Türkçe
bilytlk şehir,
millet,
aral;
ada,
kün batar yer,
batı,
durdı kele;
ahır
kün doğar yer;
do�,
kent;
şehir,
ağaç ef;
ahşab bina,
sin;
kabir mezar,
saray ileyi;
saray avlusu
evin kökesi;
tavan
süpürgen salur
süpürge konulan
y�r;
yer
Bu kelimeler bugün bile, Anadolu Türkçesini
sadeleştirme ve onun zenginli�ini arbrma da çok önemli
kelimelerdir. Di�er taraftan Zemahşeri'deki bu dil
hakimiyeti onun; kapu gibi Türk ve Türk milliyetçisi
oldu�unun da bir delili olarak kabul edilmelidir.
Ne varki dip notlarda zikretti�imiz eserlerde dahil,
ulaşabildi�miz araşbrma ve yayınlardan ö�rendi�mize
göre Zemahşeri'nin bu eseri, onun Arapça kelimelerin
karşılıgt olarak kullandı�ı Türkçe kelimeler, deyim, atasözleri
vs. hakkında şimdiye kadar hiç bir arama ve taramanın
olmadı�ı anlaşılmaktadır. Eserin bu yönü üzerinde hiç bir
şekilde durulmadı�ı gibi, bugünkü Türk diline katkısı
açısından da hiç bir ciddi araşbrma ve yayın yapılmamış br.
Ayrıca Türk Dil Kurumu, elindeki bunca maddi imkanlarına
ragmen bu büyük Türk dili filolo�u ve eserine hiçbir ilgi
göstermemiş ve onu kendi çilesi ile baş başa bırakmışbr.
Şayet bizim bu tesbitimiz do�ru ise; bu güzel Türkçe'nin, dil
ORTA ASYA TÜRI<LÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
223
ve lehçe zenginligine giden tarihi yolun kapatılmasıdırki bu
aklı başında olanların kalbini sıziatacak tarihi bir vebaldir.
Mama.fih Zemahşeri'nin Mukaddimetü'l-Edeb adın­
daki bu kıymetli eseri hakkında bizim dile getirmek
istedigirniz bir husus daha vardır. O da, degerli Türk
aliminin bu eserinin; Bursa, Muradiye Medresesinin otoriter
müderrislerinden Ahmed Ishak Efendi (öl. 1708) tarafından
"Aksa'l-Ereb fi Tercümeti Mukaddimeti'l-Edeb" adıyla tam
ve mükemmel bir şekilde Osmanizeaya tercüme edilmiş
olmasıdır.
Tercümesi 1700'lü yıllarda tamamlanan bu eser,
aradan iki asır geçtikten sonra Abdü'l-Hamid devrinde baş
döndürücü bir şekilde yayınlanan bir çok kaynak eser gibi
onun, bu eseri de, 1895 yılında İstanbul' da Matha-i Amirede
basılmış ve Osmanlı dil ve Iugat kültürüne kazan­
dırılmıştır<12>. Ne varki Ahmed İ shak Efendinin bu
muazzam eserinin de, Türk dili ve bilim adamları tarafından
yeteri kadar ilgi görmedigi anlaşılmaktadır. Zira A.
Caferog-Iu<t3), M.F. Köprülü<t4) ve N.S. Ban�Iı<ts) gibi degerli
Türk bilginlerinin bu konular hakkında yaptıkları
çalışmalarında, onun, bu tercümesinden hiç bahsetmemiş
olmaları, bizim dikkatimizi çekmektedir. İslam Ansiklo­
pedisinin Zemahşerf maddesinde de aynı hatanın yapıldıgı
görülmektedir(t6).
12
Ahmed İshak Efendi, Aksa '1-Ereb fl Tercameti Mukaddimeta '1-Edeb, İstanbul,
1 3 1 3 (önsöz).
13 Cafero�lu, A., a.g.e., ll, s. 1 24.
14 KöprUlü, M.F., a.g.e., s. 1 27.
'" Banarlı, N.S., I, s. 257
16
Yüce, N., İA., XIII, s. 5 1 2.
224
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Zemahşeri'nin Kaşgari lle Mukayesesi:
Ne varki Zemahşeri de; Kaşgari'nin Türk . milleti,
onun tarihi Orta Doğu misyonu, hele hele Türkçenin önemli
bir dil olması yanısıra, Muhammed ümmeti için ifade ettiği
mana, öz be öz bir Türk ve anadili Türkçe olmasına rağmen,
onda bulmamız mümkün değildir. Buna sebebt-=:,
Zemahşeri'nin; devrin ilmi teamül ve geleneklerine göre
yetişmesi, Arapça'yı bir kavim dili değil, - bugünkü milliyetçi
görüşlerin tamamen dışında "Rabbf'' bir dil olarak görmesi,
her şeyden önce bir iman adamı ve koyu bir müslüman
olması ve Arapça'ya bir ilahi coşku halinde yaklaşması ve bir
yakarış içinde olmasıdır(17),
Ne varki bu Türk aliminin iman üslubu ve ilahi
coşkusunu Peygamber sevgisi ve Kuran aşkını anlamak
istemeyen şövenist Arap yazarları, Zemahşeri'nin bu özel
durumunu büyük ölçüde istismar etmede, bunu bir silah
olarak kullanmışlar ve onu Arabizmin kucağına çekmede ne
yazıkki başarılı da olmuşlardır<ıs>. Bu ise; Türk alimine
yapılmış en büyük haksızlıkbr. Bu haksızlıklar üzerinde çok
daha ayrınb.lı bir şekilde durulması gerekmektedir.
Bütün bu beyanianınıza ra�en Zemahşeri, Türk
tarihinin, Türk kültür ve medeniyetinin kendisiyle haklı
olarak övünç ve gurur duydugu bir büyük ilim, edebiyat
kültür ve iman adamıdır. Orta Asya Türk İslam
medeniyetinin, özellikle Arap dili ve edebiyabnın en
mümtaz temsilcilerinden biridir. Ne yazıkki; onun her
konuda yazdığı ve sayıları altmışa varan eserleri, yeni bir
Türklük şuuru ve İslAm gayreti ile, henüz incelenmemiştir.
17
18
Zemahşeri, ei-Mufassalji llmi'I-Arabiyye, Beyrut, s. 2-3.
el-Huvfi, A.M., a.g.e., s. 3, 88, 89, 90.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
225
Bu yapıldıgı takdirde Zemahşerf, her ne kadar eser­
lerini devrin teamüllerine göre Arapça yazmışsa da; onun bu
kıymetli eserlerinde Türk tarihi, kültürü ve medeniyeti, Türk
dili, Türklerin yaşayışı ile ilgili pek çok bilgiler
bulacaklardır. Böylece Zemahşeri, çağın ilim, kültür,
edebiyat ve İslami ilimlerde Türkün yerini, kendi varlıgı ile
temsil eden bu ulu kişi; Orta Asya Türk İslam
medeniyetindeki mümtaz yerini de almış olacaktır. Eğer
Zemahşeri, hala Türk İslam kültür ve medeniyetine
kazandırılmamış, Arap ve İran milli şuuru onu bizden
koparmış ve kendi kültür varlıgı içinde eritmişse bu
tamamen Türk ilim adamlarnun affedilmez bir ayıbı
olmalıdır ve ne yazık ki bu böyledir.
Zemahşeri ve Esasü'l-Belağa:
Bu değerli Türk Aliminin bize göre uzuğat ilmi"
yönünden asıl üzerinde durulması gereken çok büyük bir
çalışması daha vardır. O da, onun ve "Esiisü'l-Belağa"
adındaki meşhur luğat kitabıdır. Esiisü'l-Belağa; ilk
yazıldığı yıllardan itibaren ilim camiasında çok · büyük
yankılar uyandırmış ve herkesin elinden düşüremediği bir
kitap olmuştur. Bugün bile Zemahşeri'nin bu kitabı zamanı
eskitemediği ve eskilerin tabiri ile "muhalled-sonsuza dek"
kitaplar arasında yerini şerefle korumaktadır.
Zemahşeri bu kitabını yazarken; diğer lüğat
alimlerinin aksine kelimeleri izahta çok kolay bir yol seçmiş
ve hem de"hemze" veya "e lif" harfinden başlamış, sırası ile
diğer harfiere geçmiş ve kelimeleri tam bir tesbih danesi gibi
pe ş pe şe sıralamışbr. Ayrıca her bir kelimenin . mana
zenginljği, mecaz ve ıstılahi manada kullanıldığı yerler, yine
bu kelimenin mana inceliklerini dile getiren cahiliye devri_.
226
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
şiir ve darb-ı mesellerinden örnekler verıneyide ihmal
etınemiştir(t9). Esasü'l-Belağa bu yönü ile bir luğat kitabı
olmanın ötesinde cahiliye devri Arap dili ve şiinin bir
"antolojisi" zevkle okunacak bir kültür kitabıdır.
Zemahşeri' nin bu eserini okuyan klasik İslam alimleri
hayret içinde kalmışlar ve sanki ittifak edercesine; "Eğer şu
köse sakallı topal (Türk) olmasaydı · Kuran hala tefsir
edilmemiş olurdu", diyerek onu, en güzel bir şekilde takdir
ebnişlerdir<20>. Büyük İ slam alimi lbn Hacer ise; "Esasü'l­
Belağayı bu konuda yazılmış kitaplann en güzel ve onun
Belağat ilminde çok yüksek bir yeri olduğunu" söylemiş ve
bu Türk aliminin hakkını vermiştir<ı ı >.
Zemahşeri İslami ilimierin her bir dalında özellikle
Arap dili ve edebiyab, fesahat, belağat, bedi, beyan gibi
ilimlerde, çok kıymetli eserler verdiği gibi, luğat ve
leksikogt-afya dalında da bir çok eserler yazmış ve bu
sahanın bayrak şahsiyetlerinden biri olmuştur. Onun;
"Mukaddimetü'l-Edebi"nin dışında luğat, leksikoğrafya ile
ilgili daha bir çok eserleri bulunmaktadır. Bunların en
önemlileri ise "Faiku'l-Luğa", "Müteşabihü'l-Esma",
"Esasü'l-Belağa", ''Nevabiğu'l-Kelim", "el-Müstaksa fi
Emsali'l-Arap" adındaki kıymetli eserleridir(22).
Zemahşeri'de� sonra Harzernde leksikoğrafya' nın
bayraktarlığı Şemsüddin Muhammed b. Kays adındaki
diğer bir Türk alimine geçmiştir. Öyleyse şimdi onu görelim.
19
20
Genel bir degerlendinne için bkz. el-Huti, A.M. a.g.e., s. 245 vd.
ez-Zemahşeri, Eslisü 'I-Belafa, s. 6.
2 1 el-AskaHini, Lislinü '1-Mfzan, Hind Baskısı 1 3 3 1 , VI, s. 4.
22
Geniş bilgi için bkz. el-Havfi, a.g.e., s. 368 vd., Zemahşerhi, Rabtu '1-Ebrar,
önsöz, I, s. 1 9 vd, Yüce, N., lA, XIII, s. 5 1 3 vd.
V.
HARZEM TÜRKÇESİNİ N
EN BÜYÜK Dİ L ve LÜGAT ALİM İ
Şemsüddin Muhammed b. Kays er-Razi:
(dot. 1180? öl. ?)
� jl )l � � � lJ:!.lll �
-
Muhammed b. Kays er-Razi'nin Türklüğü:
Muhammed b. Kays er-Razi; Harzem saraylarında
yetişmiş Arap dili ve edebiyatında hdkim, Türkçe'ye vakıf,
onu, en iyi bilen Türk asıllı en büyük dil, edebiyat ve
leksikoğrafya alimlerinden bir ve bir büyük 11Türkoloji"
otoritesi aynı zamanda ufloloğ" dur.
Mahmud el-Kaşgari ve Zemahşeri'den sonra, Türk
dilinin; Harzem Türk yurdunda ilmi ve idari ortamlarda
gelişmesi için bütün gücüyle çalışmış ve bu konularda yine
Kaşgari ve Zemahşeri gibi leksikoğrafya geleneğini devam
ettirerek Türkçe; Harzem lehçesinde en büyük luğat kitabını
yazmıştır. O; bununla beraber devrin, en büyük Arap dili ve
edebiyatı alimlerinden biridir. er-Rdzt· bu konuda; bilindiği
gibi, "Tibyanü'l-Luğat et-Türki ala Lisani Kanglr' adında ve
Arapça olarak ilk Türkçe temel lüğat kitabını yazmış ve Orta
Asya Türk İslam medeniyetindeki şerefli yerini almışhr(l>.
Zemahşeri'de olduğu gibi, er-Rizi'nin de Türklüğünün
en büyük delili; onun Harzem Türk Şahları ve sarayı ile iç­
içe olması ve Harzem Türk lehçesinde " Tıbyanü'l-Luğa"
1
KöprUIO, M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1980, s. 205.
228
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
adında Türkçe mükemmel bir lugat kitabı yazmasıdır. Zira o
devirlerde, Arap ve İran asıllı kimselerin Türkçeyi bilseler
bile, onlardan Türkçe'nin bir lehçesi olan uKanglı" hakkında,
böyle tam ve mükemmel bir lugat kitabı yazmalarını
beklememiz, zaten mümkün degildir.
Ne varki, Muhammed b. Kays'ın Türklüğünü de ilk
defa hemde titrek bir sesle, W. Barthold itiraf etmiştir<z>.
Digerli Türk alim M.F. Köprülü belkide onun görüşlerine
açıklık getirmek istemiş, ona netlik ve berraklık kazandırmış
ve Kays'ın büyük bir ihtimalle; "vaktiyle Rey şehri civanna
yerleşmiş Oğuz Türklerinden olduğunu" söylemiştir(3>. Bir
başka Türk edebiyatçısı N.S. Hanarlı onu Türklügünü gönül
ferahlıgı ile kabul etmiş ve eserinde er-Razi'ye ayrı bir yer
vermiştir(4).
1lme Giden Yolda Muhammed b. Kays er-Razi:
Mamafih bu büyük dil, Iugat ve leksikoğrafya Bilgesi
kendi hakkında verilen bilgilerden öğrendigimize göre; er­
Razi; Reyde dünyaya gelmiştir<5>. O da; bu devirlerde sık sık
örnegini gördügümüz Türk bilgeleri gibi, ilme ocaktan bağlı,
şerefli bir Türk ailesine mensup olmalıdır. İlk gençlik
yıllarından itibaren disiplinli bir dini eğitim görmüş ve
İslami ilimler de şahsiyetini herkesin kabul ettiği bir İslam
alimi olmuştur. Nitekim onun 11 Şemsü'd-Din-Dinin Güneşi"
ünvanı ile anılması bize bu gerçegi doğrulamaktadır. Ne
2
Barthold, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 1 32.
Köprülü, M.F., Harzemşahlar Devrinde Bir Türk Lisancısı, Mehmed b. Kays ve
Eseri, T.M., İstanbul, 1 928, s. 452, Ayrıca Ayni Mü. Türk Dili ve Edebiyatı
Hakkında Araştırmalar, İstanbul, 1 934, s. 1 60.
4 N.S., a.g.e., I, s. 263, Togan, Z.V., İ.A., Harizm, VII, s . 250.
5 Köprülü M.F., Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 2003, s. 229.
3
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATlNDA YERİ
•
229
varki o, daha sonra, Arap dili ve edebiyabna yönelmiş ve bu
dilin en büyük otoritelerinden biri ve çok güçlü bir uFilolog"
olmuşhır. Bu bakımdan şimdi onun; bir çok Türk-İslam
alimi gibi, Türkçe ana dili, yani siyasi iradenin dili, Arapça
ilim ve bildiklerini yazma ve Farsça ise yüksek seviyede
İran'lılada konuşma dili idi.
Kays b. Muhammed, İslami ilimlerde belli bir
olgunluk seviyesine geldikten sonra, Horasan; Dogu Turan
yurdu ve Aşağı Türkistan'a ( İslami kaynaklarda Maveraü'n­
Nehr) yönelmiş buralardaki yüksek medreselerde ders
okutmuş, bir çok talebe yetiştirmiş ve çok büyük bir ün
sahibi olmuştur. Asıl bundan sonradırki O "Şemsü'd-Din­
Dinin Güneşi" ünvanı ile anılmışhr. Bu değerli Türk ilim
adamının ünü, dalga dalga yayılmış ve kısa zamanda
Harzem diy�rına girmiş, Harzem Türk hanedan ailesinden
Celalüddin Muhammed Harzemşah'a (1220-1231) ulaşmış
ve bundan da öte onun, en yakın ilmi müşavirlerinden biri
olmuştur<6).
Muhammed b. Kays Harzem Saraylannda:
Muhammed Harzemşah, bilindiği gibi, ·kendini
Sultan-ı İslam olarak görüyordu. Onun en büyük gayesi,
emsal-i bir çok Türk Sultanı gibi, İslam dininin yüceliği
yolunda gaza ve cihadlarda bulunmak, devletinin sırurlarını
genişletmek, bütün müslümanları himayesi albna alarak, bir
cihan fatihi olmakh<7). Onun zamanında Harzemşahlar Devleti,
en büyük "Türk-İslam Devleti" olmuştur.
6
7
Köprülü, M.F., Araştırmalar, s. 1 60, Köprülü, M.F., Tarih, 229.
Barthold, W., Dersler, İstanbul, 1 927, s. 1 35.
230
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Muhammed Harzem Şah' ın doguda; Karahitaylar ve
güneyde Gazneliler' e karşı kazandıgı büyük zaferler ve çevre
ülkelere sevkettiği cihad orduları ve fetihler sayesinde ünü
İslam dünyasına yayılmış ve " İkinci İskender" lakabı verilmiş
Selçuklu Sultanı Sancar' a özendigi için "Sultan Sancar"
denilmiş ve tugtasına "Allahın Yeryüzünde Gölgesi" ibaresi
yazılmışbr<S>.
Gerçekte Muhammed b. Kays asıl bundan sonra, yani
Harzem Türk Hanedan sarayına intisab ettikten sonra,
Muhammed Harzemşah'ın en yakın sevdigi, sohbetinden
hoşlandıgı ilmi danışmanlarından biri olmuş, böylece
hayatının bundan sonra, en tatlı ve mutlu günlerini
yaşamıştır.
İşte büyük Türk alimi, Harzem Türk dilinin en temel
kaynagı olan meşhur eseri "Tibyanü'l-Lüğat et-Türkf ala Lisanz
Kangli" adındaki lügat kitabını, Harzemin böyle bir büyük
Türk- İslam devletinin başkenti, bir büyük ilim, kültür ve
medeniyet merkezi, bir çok alim ve ediplerin ugrak yeri
o.ld_�gu bir dönemde yazmış ve kitabıru, bu büyük Türk­
İslam Sultanına hediye etmiş, onun yüksek takdir ve iltifatina
mazhar olmuştur: Onun bu eseri üzerinde bundan sonraki
sayfalarda çok daha ayrıntılı bir şekilde durulacaktır.
Ne varki bu büyük Türk Sultanının; izzet, ikbal ve
saltanatının hemde en zirvelerde oldugu ve İslam
dünyasında bir mücahid gazi olarak ününün dalga dalga,
dört bir tarafa yayıldıgı bir dönemde Orta Asya Türklük
denizinde büyük kaynama ve çalkalanmalar olmuş, onun
8
Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara, ı 992, s. ı 86.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
231
derinliklerinden bu defa adı Cengiz Han olan bir cihan fatihi
çıkmış ve onun karşısına kara bir heyftla gibi dikilmiştir.
Evet steplerden bir hrbna gibi kopub gelen Cihangir
Asya orduları, bu zorlu " Şamanistler'' ve onun destanı
kahramanı Cengiz Han, yıldırımları andıran bir suret ve
ordu ile "Batıya" yönelmişler ve ne yazıkki Orta-Çağların bu
en büyük Harzem Türk İslam İmparatorluğuna tarihte ancak
bir facia diyebilece�imiz bir şekilde son vermişlerdir<9>. Bu
bir "Moğol istilası" idi. Bu istila; doğu ya doğrll: yönelen ve
Çin Seddini de geçerek Atlas Okyanusuna kadar yayılmaya
hazırlanan İszam hidiiyet fırtınasının onunu kesmekle
kalmamış, aynı zamanda, bu topraklarda dal, budak salan
Türk-İslam medeniyeti içinde bir yıkım olmuştur.
Moğollann Tarih sahnesine çıkmaları ile başlayan
devrin siyasi ve sosyal çalkanbları, şüphesiz bu Türk ilim
adamına da tesir etmiş ve ömrünün sonuna kadar tedirgin,
çekilmez bir hayat yaşamışbr. O, bu feci olaylar sırasında iki
defa Rey'de Moğollara esir düşmüş, ayrıca Moğolların
hücumundan köşe bucak kaçan Muhammed Harzemşah' ın
yanında, nerede ise bir saklambaç oynamışbr.
Bu büyük Türk alimi, Harzemşahlar devleti
yıkıldıktan s onra (1092-1221) bu defa Fars'a hicret etmiş
Atabey Sa' ad b. Zengi ve daha sonra onun oğlu Ebu Bekr in
çevresine girmiş ve onun en yakınlarından biri olmuştur<ıo).
Ne varki Muhammed b. Kays'ın bundan somaki
ızdıraplarla dolu, trajik hayab bu kitabın konusu değildir.
Bizim bundan sonraki sayfalarda asıl üzerinde durmak
'
9
Kafeso�lu,
1°
Köprülü,
t., a.g.e., s.
?
M.F., Edebiyat Tarihi, s. 229, Aynı Mül, Araştırmalar,
s.
1 60.
232
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
istediğimiz on Türk dilinin abidevi eserlerinden biri olan söz
konusu "Luğat kitabı" ve onun Harzem Türk kültüründeki
yeri, bir diğer ifade ile bu Türk Bilgesinin; Leksikoğrafya
ilminin gelişmesine yaphğı hizmetlerdir.
Tibyanü'l-Lüğat ve Türk Dilindeki Yeri:
Fakat bu büyük Türk alimi, hayatın bunca tatlı ve acı
günlerini yaşaması ve bir çok sonu gelmez sıkınhlarla
boğuşmasına rağmen, inandığı yolda yürümeye devam
etmiş, ilim ve Türk dilinden hiç bir zaman kopmamış, Türk
dilinin, Kaşgari ve Zemahşeri' den sonra bayrağını, en
zirvelerde dalgalandırmış ve bu sahada hem KaŞgari ve hem
de Zemahşeri gibi, çok büyük ve abidevi bir eser yazmışhr.
Bizim bundan maksadımız; Kaşgarlı Mahmu t' tan belki
iki asır sonra gelen bu ulu Türk A limi ve onun, Turan yurdu
Türk medeniyet ve kültürün en büyük merkezlerinden biri
olan Harzem ve Harzem Türkçesi hakkında; "Tibyanü '[.:.
Luğati't-Türkf ala Lisani'l-Kangli'' adıyla Kanglı Türk
boylarının dili üzerine Arapça yazmış olduğu büyük luğat
kitabıdır. Böylece o, diğer taraftan Hamad el-Cevheri ile
başlayan ve Kaşgarf ile zirvelere brmanan Türk leksikoğrafya
geleneğini devam ettirmiş ve Türk asıllı leksikoğrafya
alimlerinin kendi devrinde, şüphesiz en büyk bir temsilcisi
olmuştur.
Gerçekte Harzem Türkçesi ile ilgili büyük luğat yazma
çalışmaları bundan önceki sayfalada çok daha ayrınblı bir
şekilde izah edildiği gibi değerli Türk alimi, büyük filoloğ,
devrin en büyük Arap dili ve luğat ilmi otoritelerinden biri
olan, Carullah Zemahşeri ile başlamışhr. Zemahşeri, hiç bir
kimsenin tesiri altında kalmadan, sadece kendi arzusu ve
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
233
üzerinde yaşadı� topraklara hastalık derecesine varan
ba�lılı�, dolaysıyla bir manada vatanperverlik duygusu .ile
yazdı�ı 11Mukaddimetü 'l-Edeb" kitabı ile bunun temellerini
atmış ve böylece Harzem Türkçesine ait en ciddi çaİışmayı da
yapmışbr. Bu kitap daha sonra, Türk Harzemşahı Atsız'ın
özel arzusu üzerine bizzat müellifi tarafından Harzem
Türkçe' sine tercüme edilmiş ve mükemel bir dil, luğat ve
kültür kitabı olmuştur.
Ne varki; Zemahşeri'den (öl. 1114) bir asır ve Kaşgarlı
Mahmud'tan (öl. 1080?) iki asır sonra ortaya çıkan, ayrıca;
Harzem Türk medeniyet merkezinin, kültür, siyasi irade ve
hükümranlık dili olan Harzem Türkçesi hakkında, koca bir
ömrünün çok büyük bir kısmı harcayarak böyle, devasa bir
eser yazan bu ilim adamı kimdir? Eserinin mahiyeti ve
muhtevası nedir? Yazar niçin böyle bir kitap yazmaya gerek
duymuştur? Bu sorular W. Barthold ve 1926'lı yıllardan
önce hiç bir Türk ilim adamının aklına· bile gelmemiştir.
W.
Barthold ve Diğer Türk llim Adaml�n:
Bu büyük Türk alimi ve onun söz konusu eserini ilim
dünyasına ilk duyuran Rus asıllı değerli Türkoloğ, W.
Barthold olmuştur. TÜrk tarihi hakkında İstanbul
Üniversitesinde verdiği konferansların birinde (1926)
Muhammed b. Kays ve Zemahşeri'ye temas etmiş ve şu
önemli açıklamalarda bulunmuştur; "Anlaşıldığına göre
T ÜRKLER, Harzem'e gelip yerleştiklerinde, oradaki zamanına
nazaran yüksek olan medeniyeti benimsedikleri gibi, bu
234
•
ZEKERiYA KİTAPÇI
öğrendiklerinden müslüman Türk edebiyatını geliştirmek yolunda
istifade etmişlerdir"<ıı>.
Bu açıklamalar ile Zemahşeri ve Muhammed b .
Kays'a göndermelerd e bulunan W . Barthold, daha sonra
şöyle demiştir: "Mamafih, Harzemşahların en sonuncusu olan
Celaleddin Muhammed (öl. 1231) namına M. b. Kays isminde
birinin, Türk lisanı hakkında "büyük bir kitap" yazmış olduğu
calibi dikkat ve merakhr. Bu müellif hakkında hiç bir malumata
sahip değiliz. Eseri galiba arapçadır. Mahmud Kaşgari'den sonra
bu eser Türk lisanı hakkında yazılmış ve şimdiye kadar bizce
malum bulunmuş olan eserlerin ikincisi olacaktır. Yazık, bu eser
bize intikal etmemiş ve mevcudiyeti ancak Moğollar zamanında
eser yazan Cemalü'd-Din lbnü'l-Mühennanın eserinin iki
yerinde bu kitaba yaptığı ahflardan malum olmuştur<ıı>.
Barthold' un bu açıklamalarırun bize göre, bundan çok
daha önemli bir yönü daha vardır. O da; bu Rus bilgininin
Zemahşeri ve Muhammed b . Kays gibi, Harzem Türk
medeniyetinin yükselmesine hizmet eden ve Harzem Türk
lehçesinin gelişmesine emeği geçen bu büyük Arap di li ve
edebiyatı alimlerinin aslen Türk olduklannı itiraf etmesi ve bu
cümleden olmak üzere Muhammed b. Kays ın "Tibyanü 'l­
Lüğat et-Türkf ala Lisani'l-Kanglı" ad ınd aki eserini haber
verm esid ir
'
.
1 1 Barthold, W., Dersler, s . 1 32, Barthold bu ve bundan sonraki görüşleri ile
Zemahşert ve Muhammed b. Kays'ın aslen Türk olduklarını sarahat
derecesinde ifade etmektedir. Ne varki A. Caferoglu ve M.F. Köprülü gibi
degerli Türk edebiyatçıları onun bu görüşlerini nazar-ı itibara almamışlardır.
Z.K.
12 Barthold, W., Dersler, s . 1 32.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİY ATlNDA YERİ
•
235
İşte· asıl bundan sonradırki; başta M.F. Köprülü, Z.V.
Togan(13) A. Caferoglu(l4) ve N.S. Hanarlı gibi<lS) Tür k ve
ecnebi bilim adamları(16> bu büyük Türk alimi ve eserine
sahip çıkmışlar ve bu sahada yaplıkları ciddi çalışmaları ile
onu; Türk dili, Türk tarihi ve kültürüne kazandırmaya
\
çalışmışlardır.
Özellikle M.F. Köprülü, 1928'li yıllardan beri
yayınladığı araşbrma<17> ve ilmi eserlerinde(t8), bu konu
üzerinde durmuş söz konusu eserin muhtevasının
açıklanmasında yeni yeni boyutlar kazandırmışhr. Ona göre;
Arap filologlarından İ bnü'l-Mühenna'run "Hilyetü'l-İnsan ve
Helbetii'l-Lisan" adındaki Farsça, Türkçe ve Moğolca lüğat
kitabında<19) iki defa adı geçen Kays' ın bu eseri; daha
sonraları Ahmed Müneyri İbrahim Faruki'nin yazdığı,
"Luğat-ı İbrtihim Şahi Tasnif-i Mevlana İbrahim Farukf''
adındaki eserin ta kendisidir(20).
Bu değerli müellif; Köprülüye göre, Kaysın söz
konusu eserini ufak, tefek değişkHkler yaparak kendisine
mal ebniş ve adı geçen ismi ile yeniden yayınlamıştır. Diğer
taraftan A. Caferoglu, Türk dili otoritesi, Köprülü'nün bu
13
Harizm, VII, s . 250.
Türk Dili Tarihi, İstanbul, 200 1 , ll, s. 1 26- 1 27.
1 5 Banarlı, N.S., a. g.e., I, s. 263-264.
16 Mel ioranskiy P., Arap Filolog o Turetskom Yazıke, Petresburg, 1 900, s. Vlll.
1 7 Köprülü, M.F., a.g.mak. T.M., Il, İstanbul, 1 928, s. 452.
1 8 Kö
prülü, M.F., Türk Dili ve Edeb�votı Hakkında AraştiTmalar, istanbul, ı 934,
s. 1 55- 1 6 l, Aynı Mü. Türk Edebiyatı Tarihi, s. 228-229.
19 İbn ei-Mühenna, Hilyetü'l-lnsan ve HelbetU'I-Lisan, İstanbul, 1 338- 1 340, s.
93 ve 1 0 1 .
20
Bu eserin A. Cafero�lu'ndan ö�endi�imize. göre; İstanbul kütüphanelerinde bir
çok nüshaıarı vardır. Yeni Cami, 1 1 30, Hacı Selim A�a. 1 250, Fatih, 5203,
Damad İbrahim Paşa, 1 1 2 1 , Hamidiye, 1 395, Esad Ef. 3222, Vel iyyüdd i n Ef.
3 1 1 6.
14
Togan, Z.V., İA.,
Cafero�lu, A.,
,
236
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
görüşlerini dogrulamış ve "şimdilik Köprülünün bu fikrini
yabana abnamak daha doğru olur zannındayım!" demiştir<ıı). Bu
takdirde, Muhammed b. Kays'ın söz konusu serini yeniden
keşfebneye giden yolda, Ahmed M üneyri nin adı geçen
eseri üzerinde yeni bir milli şuur ile durulması, Türk tarih,
kültür ve medeniyeti bakımından ona çok daha sıcak bir
şekilde yaklaşılması gerekmektedir.
Mamafih burada bizim çok önemli bir iki soruya
cevap vermemiz gerekmektedir. O da; bu çok degerli Türk
Bilge' sinin bu eşsiz Arapça lugat kitabını, niçin Türkçenin
bir varyanb olan Kangli dili üzerine yazmışhr? Bunun önemi
nedir? Öyle tahmin ediyoruzki bu sorular, makul bir şekilde
cevaplandırılmadıgı sürece, onun bu kitabının değerinin
anlaşılması mümkün degildir.
Kanglı Türkleri Harzem Yurdunda:
Hemen şunu itiraf edelimki Kanglılar da; Oğuzlar,
Selçuklular ve Uygurlar gibi en büyük Türk boylarından
biridir. Kanglı Türk boylarının, Koçoda kurdukları devletin
(486-540), Orta-Asya Türk Kültür ve medeniyetinin
gelişmesinde çok ayrı bir yeri bulunmaktadır. Daha sonra
onlarıri çoğu, Bumin Kağan tarafından ortadan kaldırılmışlar
(556), ve Göktürk federe devletinin en güçlü unsurlarından
biri olmuşlardır(22).
Kanglı Türk boylarının İslam dini ve onun kültür ve
medeniyet alanı içine girmeleri de diğer Türk boylarından
21
22
Cafero�lu, A., a.g.e., Il, s. 1 28.
Geniş bilgi için bkz. Türk Ansiklopedisi Kanglı Mad. XXI, s. 202, Esin, E.,
İslamiyetten Önceki Türk Kültiir Tarilıi ve isliima Giriş, İstanbul. 1978, s.
284 (çeşitli bölümlerin indeksi) Krş. Varis, A. Tiirkler; Koçu-Uygur Devleti,
II, s. 24.
ORTA ASYA TÜRKLOGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATlNDA YERİ
•
237
farklı olmamışhr. Zira onlarda Gök Türkler, Uygurlar ve Kara
Hanlılar gibi önceleri Budizm, Manihaizm, Zerdüştlük yani eski
Asya dinlerinin miladi V. yüz yıldan itibaren yoğun bir
şekilde tesirleri albnda kalmışlardır(23).
Ne varki onlar; Kıpçak bozkırlarına indikleri ve Harzem
topraklarına geldiklerinde (X. asır) çoktan kendilerini İslam
hidayetinin ilahi cezbesine kaphrmış ve yüzde yüzlere varan
bir çoğunlukla müslüman olmuş bulunuyorlardı. Bunlar;
İslam cihad ruhuna, yani "ilay-ı Kelimetullah" a kendilerini
adamış, yeni Türk boyları idi.
Artık, Satuk Bu�a Han'ın 1ç-Asyada(24) G azne li
Mahmud'un Hindistanda dalgalandırdığı İslam cihad bay­
rağını<25> çok yakın bir gelecekte bu Kanglı Türklerinden,
Celileddin Muhammed Harzemşah, yüksek Harzem
yayiaları ve ovalarında dalgalandıracak, bir ucu Kaşgar ve
diğer bir ucu Herat önlerine kadar uzanan ve çok geniş bir
coğrafyaya yayılan, en büyük Türk İslam devletini kuracakb26
Onlar�n; büyük kafileler halinde bu topraklara
gelmeleri ve buraları mekan tutmaları sayesinde Harzem'in
zaten var olan Türklük dokusu güçlenmiş ve bu geniş
coğrafya, çok daha güçlü bir Türk ülkesi haline gelmiş ve
23
Esin, E., a.g.e., s. 7 1 .
Dolu Tarkistan ve Uygur Türkleri Arasında İsllimiyet, Konya,
2004, s. 1 7 1 vd.
ıs Kitapçı, Z., Hz. Peygamber 'in Hadislerine Göre Gazne/i Mahmud ve Onun
Hind Seferi, Türk Dünyası Araştırmaları (Dergisi), İstanbul, 2002, no, 1 3 7, s.
20 1 -2 1 4.
26
Togan, Z.V., Giriş, s. 1 60, "Bu Kang yahut Kengler bir Kıpçak kabilesi olan
Kangar-Qilu şeklinde görüldüğü gibi, cedleri Otuz destanında Kangl-Koca
ismiyle zikrolunan bu kavim İslam devirlerinde yine Kanglı ismi altında zuhur
ediyordu Harzemşahlar bunlara dayalı bir sUlale idi."
24 Kitapçı, Z.,
238
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Harzem; zamanla, Türk İslam Kültür ve Medeniyetinin en
önemli merkezlerinden biri olmuştur.
İşte, Harzem diyarında ve "Harzemşahlar Devleti"
adıyla Enuş-Tekin tarafından kurulan ilk müslüman Türk
devletini de, bir manada bu Kanglı Türk boyları kurmuşlar
ve bunlar diğer Türk boyları ile birlikte mesela Kıpçaklar, bu
yeni devletin en güçlü, hakim bir unsuru olmuşlardır. Zira;
XII. y. yıla geldi�mizde, Kıpçaklarla, Kanglılann iç-içe
olduklarını görmekteyiz(27), Hatta bunların devrine merhum
Togan' ın ifadesi ile 11 Kanglı Harzemşahlar Devri" denilmekte
idi<2s). Daha sonra Enuş-Tekin'in oğlu, cihangir ruhlu Türk­
Sultanı, büyük mücahid Muhammed Harzemşah'ın dört bir
tarafa sevkettiği büyük fetih ve cihad ordularının asıl bel
kemiğini de hep bu Kanglı ve Kıpçak Türk boyları teşkil
ediyordu.
Niçin Kanglı Türkçesi:
Buraya kadar yapbğımız bu kısa izahlar; yukardaki
soruya, yani büyük Türk Bilgesi'nın bu luğat kitabını niçin
Kanglı Türkçesi üzerine yazdığı sorusuna herhalde en güzel
bir cevap olmalıdır. Zira, Harzem de yeni kurulan ve devrin
en büyük Türk İ slam devletinin dili ll Kanglı Türkçesi" idi.
Böylece Harzem de Z. V. Togan' ın da dediği gibi;
"Gaznelilerden sonra idare Kıpçak ve Kanglı uruğlanndan
gelen emirlerin eline geçti (1041 ) . Böylece Harzemde ''Kara
Haniılardan sonra ve onlardan farklı, Oğuz Türkçesi ile
27
28
Gökbel, A., Türkler; Kıpçak/ar, Kuman/ar, II, s. 73 1 .
Togan, Z.V., İA., Harzem, VII, s. 250, Aynı mü., Giriş, s. 200, 3 1 9, Kafeso�lu,
a.g.e., s. 4 1 .
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYA TINDA YERİ
•
239
bağdaşmış bir Kanglı-Kıpçak dili ve kültürü oluştıı-{ve çok
güçlü bir hale geldi)"(29),
Harzernce bir manada bu Kangl-Kıpçak dilinin karışımı,
aynı zamanda yüksek bir kültür ve medeniyet dili idi.
Harzem Türk Sultanı, Muhammed Harzemşah ve Türk
aristokratları bu dili konuşuyorlardı. Diger taraftan, bu Türk
Sultanının anası; "1mparatoriçe'1 yarablışlı ve gerçektende
bir "lmparatoriçe" olan, ayrıca kendine has ordusu ve
degeri komutanları ve çok kültürlü bir Türk anası, Türkan
Hatun(30) da, bu dili konuşuyordu. Ayrıca Harzemce; siyasi
irade ve otoritenin de dili idi.
Bu bakımdan Şemsü'd-Din b. Kays ın niçin Kanglz
dilinde, böyle muazzam bir Türkçe lugat kitabı yazdığının
sebebi de, kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zira Harzemşah
tarafından Harzem sarayına davet edilen bu büyük Türk
Bilgesi ve Türk filologu, Harzernde bulunduğu sırada,
Kanglı Türkçesini ve onun devlet erkanı ve Türk aristokratları
arasında ne kadar önemli ve ulu bir dil olduğunu görmüş,
kalbindeki milli duygular harekete geçmiş ve en sonunda bu
büyük eserini yazmış ve onu devrin cihangir Türk Sultanına
ithaf etmiştir{31).
'
Böylece o; Kaşgari ve Zemahşeri'den sonra, güzel
Türkçe ve Türk dilinin bir büyük bayraktan haline gelmiş ve
Kaşgarlı Mahmud'un, Kaşgar burcu ve Zemahşeri'nin
Harze;, burcuna diktiği Türk dili bayrağını aradan bir iki,
29
3°
31
Togan, Z.V., İA., V/1, s. 250.
Kafesoglu, İ., a.g.e. , s . 208.
Togan, Z.V., İA., V/1, s. 250, Kafesoglu, İ., a.g.e., s. 40, Köprülü, M.F.,
Araştırmalar,
s.
1 60, Caferoglu, A., a.g.e., Il, 1 26- 1 2.
240
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
asır geçtikten sonra bu defa, Harzem ufkunda dalgalan­
dırmaya başlamış br.
Ne varki Kitab'ın asıl metni elimize geçmedi�i için, bu
büyük Türk aliminin şahsiyetinin temel taşları, milli yönü,
bu muazzam eserin muhtevası ve onu yazarken takip etti�i
usul ve metod ve hele hele onu böyle . bir kitap yazmaya
sevkeden ciddi sebebler hakkında şimdilik fazla bir şey
yazmamız mümkün değildir. Ancak o; bu kitabı ile,
karşımıza milli manevi duyguları engin, Türklük gurur ve
şuuru deryalar kadar zengin ve yeni bir Kaşgarf ol arak
çıklığında hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
Ne yazık ki Türk dili ve kültürü hatta Harzem Türk
tarihinin en temel eserlerinden biri olarak kabul etmemiz
gereken bu eser, yazıldıktan sonra bir kaç asır varlığını
devam ettirmiş, ve daha sonra, belki de Moğol istilası
sırasında kaybolup gitmiştir. Kitap sadece Türk dili için bir
kayıp olmadığı gibi, Türk tarihi, Türk kültürü ve
medeniyeti, Türk şiiri, Türk ata sözleri hulasa, Türklüğün
herşeyi için çok büyük bir kayıpbr. Güzel Türkçemizin bir
imzası, adeta bir tuğrası kaybolmuştur.
Muhammed b. Kays; bu büyük Türk filoloğu dil ve
edebiyat konusunda Kaşgari' den çok daha fazla çalışmış ve
doyurucu bir çok eserler yazmışhr. O, daha sonra 1232'li
yıllarda aynı konuda "Kitabü'l-Mu'cem" adındaki büyük
Iugat kitabını, .. yine Arapça olarak yazmış ve bunu da
muhtemelen Atabek, Sa'd b. Zengi'ye takdim ebniştir. Daha
sonra İran aristokratları ve İran milli şuuru onun karşısına
dikilmiş böylece O, bu kitabını iki kısma ayırmış ve İran
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATINDA YERİ
•
241
edebiyabna dair "el-Mu'cem ft Ma'ayfr-i eş-.Ari'l-Acem"
adındaki Farsça kıymetli eserini yazmışbr.
Muhammed b. Kays' ın bu mühim eserinden başka
yine edebi ilimiere ait "K. el-Kafi ftl-Ardayn ve'l-Kavafi" ve
"Hadaiku'l-Mu 'cem" adında iki eser daha yazmış ve gerçek
bir lekikografya alimi ve bir büyük filolog oldugunu isbat
ebniştir. Onun bu konularda daha başka eserlerinin
oldu�uda zikredilmektedir(32> .
Görüldü�ü gibi bu büyük Türk B ilgesi, aynı zamanda
Arap dili ve edebiyalı otoritesi, sadece Arapça ve Arap dili
degil, Türk dili ve Türkçe hususunda da eser vermiş en
büyük Türk dili alimi ve Türk filologlarından biridir. Türk
olarak dogan Türk gibi yaşayan, Türk gibi düşünen ve Türk
dili ve kültürünün gelişme ve güçlenınesi ne hizmeti kendisi
için en yüce bir şeref olarak gören ve Türk co�rafya ve
çevrelerinden kopmayan bu büyük Türk bilgini; daha sora
her fani gibi kendi dünyasına çekilmiş ve Ulu Mevlaya
dogru bir yürüyüşe çıkmışbr. Onun XIII. asrın ilk yarısında
yanı 1245'li yıllarda öldü� tahmin edilmektedir.
Buraya kadar olan açıklamalanmızda, uMoğollar Devrine"
kadar müslüman Araplann, Orta-Asya'yı ele geçirmelerinden
sonra, Turan yurdunda meydana gelen baş döndürücü gelişmeler
ve bütün bunlardan sonra İslam dininin bir büyük kültür ve
medeniyet haline gelmesi ve bu büyük oluşumda Arap dilinin rolü
ve önemi, aynca Arap dili ve edebiyatının gelişmesinde Türk
alimlerinin yaptığı büyük hizmetler üzerinde duruluş ve denizden
bir damla almak üzere, onlann hayatı, ilmi şahsiyeti ve eserlerinin
genel bir değerlendirilmesi yapılm �ştır.
32
Bibliyografya bilgisi için bkz. Köprülü, M.F., Araştırmalar, s. 1 55-1 6 1 .
242
•
ZEKERİYA KİTAPÇI
Bütün bunlar Türklerin; Arap dili ve edebiyatının
gelişmesi, bir di�er ifade ile "lsllim kültür ve meti;eniyetinin"
yeni bir co�rafya ve yepyeni bir millet arasında ayağa
kaldırılmasında ne kadar büyük hizmet ettiklerini bütünüyle
ortaya koymaktadır.
Bununla beraber bu bizim fikir planında "Orta Asya
Türk Islam Medeniyeti" konusunda hazırlamayı düşün­
dügümüz çok büyük bir çalışmanın ilk ürünleridir. Bundan
sonra bu yöndeki önemli çalışmalarımız devam edecek, aynı
şekilde "Turan Yurdu" ve "Türk alimleri"nin Tefsir, Hadis,
Fıkıh gibi müsbet ilimierin gelişmesine yapbkları müstesna
hizmetleri üzerinde durulacak, böylece Türk'ün medeni
şahsiyeti bütünüyle ortaya konulmuş olacaktır.
243
SEÇİ LMİ Ş B İBLİYOGRAFYA
-A- Temel Kaynak ve İnc_eleme Eserleri Kuran-ı Kerim
Ahmed İshak Efendi, Aksa'l-Ereb fi Tercümeti
Mukaddimetü'l.:.Edeb, İstanbul, 1313.
Attar, A. Abdt1'1-gafur, Mukaddimetfi.'s-Sıhah, el-Kahire,
1956.
el-Avfi, Cami'el-Hikayat, Ayasofya K. no. 3167.
Bakır, M., Ravzu'l-Cinan, Tahran, 1 304.
Banarli, N.S., ResimliTürk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1971 .
Barthold, W., Mo�ol İstilasına Kadar Türkistan, İstanbul,
1981 .
Barthold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler.
Bartrold, W., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler,
İstanbul, 1927.
Ü
Bilmen, .N., Tefsir Tarihi, Ankara, 1955.
Bozkurt F., Türklerin Dili, Ankara, 2002.
Bozkurt, F., Türklerin Dili, Ankara, 2002.
Bursalı, M.T.R., Türklerin Ulum ve Fünftna ·Hizmetleri,
İstanbul, 1327.
Cafero�lu, A., Kaşgarlı Mahmud, İ stanbul, 1970.
Cafero�lu, A., Türk Dili Notları, İstanbul, 1970.
Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 1964.
Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi, İstanbul, 2001.
Cafero�lu, A., Türk Dili Tarihi.
Cevdet Bey, Tefsir Tarihi, İstanbul, 1927.
el-Cevheri, Tacü'l-Lu�a ve Sıhahu'l-Arabıyye, nşr. A.A.
Attar, Kahire, 1956.
Divanü Lu�ati't-Türk Tercümesi, Çev. B. Atalay, Ankara,
1985.
Divanü'z-Zemahşeri, Darü'l-Kütüb, no: 529, Mısır;
244 ZEKERİYA KİTAPÇI
•
Ercilasun, A.B., Türk Edebiyahnın Orta Devri, Ankara, 1993.
Esin, E., İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve islama
Giriş, İstanbul, 1978.
el-Farabi, Divanü'l-Edeb, tah. A. Muhtar Umer ve İ. Enis,
Kahire, 1954.
Genç, R., Kaşgarlı Mahmud'a Göre Xl. Yüzyılda Türk
Dünyası, Ankara, 1997.
Gökbel, A., Türkler, Kıpçaklar Kumanlar, Il, s. 731 .
Günaltay, M.Ş., İslam Medeniyetinde Türklerin Mevkii, T.T.
Kurumu, Kayseri Zabıtlan, Ankara, 1932.
el-Hamevi, Mu'cemu'l-Büldan, Beyrut, 1955.
el-Hamevi, Mu'cemü'l-Udeba, nşr. M. Hüseyn, el-Kahire,
1937.
el-Hamevi, Mucemü'l-Büldan.
el-Havfi, A. Muhammed, ez-Zemahşeri, Daru'l-Kütüb, Mısır
(?).
el-Havfi, A.M., ez-Zemahşeri, el-Kahire (?).
el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid ve Menbau'l-Fevaid, Beyrut,
1985.
Huart, C., Arap ve Arap Dilinde İslam Edebiyab, Çev: C.
Sezgin, İstanbul, 1946.
İbn A'sem el-Kufi, K. el-Fütuh, Beyrut, 1992.
İbn Batuta, Rıhletü İbn Batuta (Dar-u Sadır), Beyrut, (?).
İbn Hallikan, Vefeyatü'l-Ayan, tah. M. Muhyiddin, Kahire,
1948.
İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, tah. (Birheyet), Mekke,
1955.
İbn İmad el-Hanbeli, Şezeratü'z-Zeheb fi Ahban men Zehep,
Beyrut, 1937.
İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, Mısır, 1932.
İbnü'l-Esir, el-Kamil fi't-Tarih,
İbnü'l-Mühenna, Hilyetü'l-İnsan ve Helbetü'l-Lisan,
İstanbul, 1338-1340.
ORTA ASYA TÜRKLÜGÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBİYATI
•
24,
el-Kaşgari, Mahmud, Divan'ü Lügati't-Türk (Tıpkı Basım),
Ankara, ı990.
el-Kazvini, Asaru'l-Bilad, Beyrut, (?).
el-Kıfti, İnbahü'r-Ruvat, tah. M. İbrahim, Beyrut, 1968.
Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti Tarihi, Ankara, 1992.
Kafesoglu, İ., Harzemşahlar Devleti, Ankara, 1992.
Kafesoglu, i., Türk Kültürü, Ankara, ı 977.
Kaşgarlı, Mahmud, Divan'ü Lugati't-Türk, nşr. R. Kilisli,
İstanbul, 1333.
Kitapçı, Z., Türk Boyları Arasında İslam Hidayet Fırtınası,
Konya, 2000.
Kitapçı, Z., Türkistarun Araplar Tarafından Fethi, İstanbul,
2000.
Köprülü, M.F., Türk Dili ve Edebiyab Hakkında
Araşbrmalar, İstanbul, 1934.
Köprülü, M.F., Türk Dili ve Edebiyah Hakkında
Araşbrmalar, İstanbul, 1934.
Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, Ankara, 2003.
Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, Ankara, 2003 .
Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1980.
Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1981.
Köprülü, M.F., Türk Edebiyab Tarihi, İstanbul, 1981.
Köymen, M.A., Büyük Selçuklu İmparatorlugu Tarihi,
Ankara, ı 992.
Krenkow, F., Sekkaki, İ.A., s. 328.
Lewis, B., Modern Türkiyenin Doguşu, Çev: M. Kıratlı,
Ankara, 1988.
el-Makdisi, Ahsenü't-Tekasim, Leiden, ı902.
el-Mukaddesi, Ahsenü't-Tekasim,
el-Münavi, Feyzü'l-Kadir,
Meliorinskiy, P., Arab Filolog o Turetsskom Yazıke,
Petresburg, 1900.
Poppe, N.H., Mongolsky. Sloyer Mukaddimat al-Edep,
Leningrad, ı 938.
246 ZEKERiYA KİTAPÇI
•
es-Sealibi, Yetimetü'd-Dehr, Dımışk, 1300.
es-Sübki, Tabakatü'ş-Şafiiyye, Beyrut, (?).
es-Süyfth, Bugyetü'l-Vuat, tah. M .E., İbrahim, Beyrut, 1964.
es-Süyfth, Hasaisu'l-Kübra, el-Kahire, 1967.
Sachau, E., Ethe, E., Catalog of the Persian ... Manuscripts of
the Bodleia, Library, Oxford, 1889.
Sümer, F., O�zlar, Ankara, 1972.
Şeşen, R., İslam Cog-rafyacılarına Göre Türkler ve Türk
Ülkeleri, Ankara, 1985.
et-Taberi, Tarihu'l-Umam ve'l-Müh1k.
Talas, Asad, La Madrasa Nizarniye et son Histoire, Paris,
1939.
Taneri, A., Celalu'd-Din Harzemşah ve Zamanı, Ankara,
1977.
Taşköprüzade, A., Mevzuatü'l-Ulum, İstanbul, 1313.
Togan, Z.V., Harzernce Türkçe Mukaddimetü'l-Edep,
İstanbul, 1951.
Togan, Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş,
Turan, 0., Selçuklu Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti,
İstanbul, 1980.
Turan, 0., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi,
Turan, 0., Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi,
istanbul, 1967.
Ülkütaşır, M.Ş., Büyük Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmud,
İstanbul, 1964.
ez-Zemahşeri, Divan, Suleymaniye, Kt. no; 330.
ez-Zemahşeri, el-Mufassal fi İlmi'l-Arabiyye, Dafu'l-Cil)
Beyrut, (?).
ez-Zemahşeri, el-Mustaksa fi Emsali'l-Arab, Haydarabad,
1962.
ez-Zemahşeri, Esasft'l-Belag-a, Beyrut, 1965.
ez-Zemahşeri, Esasft'l-Belag-a, Kahire, 1341.
ez-Zemahşeri, Nevabigu'l-Kelim, Mısır, 1914.
ez-Zemahşeri, Rabiu'l-Ebrar, tah, S. Naimi, Kum (Irak) 1410.
ORTA ASYA TÜRKLÜCÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYATI
•
247
-B­
Araşhrma ve Makaleler
Akün, Ö.F., Kaşgarlı Mahmud, DİA, XXV, s. II vd.
Arat, R.R., Kaşgar, İ .A., VI- s. 407.
Ben Cheneb, Muhammed el-Cevheri, İA, III, s. 126.
Emaü'l-Müellifin,
Hartman, M., Divanü Lü�ati't-Türk'e Ait bir Kaç Mulahaza,
Milli Tetebbular Mec., Sy. 4, Eylül-Ekim, 1331 .
İslam Alimleri Ansiklopedisi, Türkiye Gazetesi, İstanbul.
Kafeso�lu, İ., Nizamü'l-Mülk, İA, IX, s. 332.
Kalaçin, M.S., Divanü'l-Lu�ati'-Türk, DİA, IX, s. 146.
Kilisli, R., Divanü Lü�ati't-Türk'ün Başındaki Makale, Türk.
Mec. VI, İstanbul, 1939, s. 358.
Kitapçı, Z., Hz. Peygamberin Hadislerine Göre Gazneli
Mahmud ve Onun Hind Seferi, Türk Dün. Arş.
(Der) no, 137, İstanbul, 2002, s. 201-214.
Kitapçı, Z., Mahmud el-Kaşgari ve Divan'ü Lu�at et-Türk'ün
Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no.
203.
Kitapçı, z., Mahmud el-Kaşgari ve Div!n'ü Lu�at et-Türk'ün
Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no.
204.
Kitapçı, Z., Mahmud el-Kaşgari ve Divan'ü Lu�at et-Türk'ün
Yeniden Keşfi, T. Dün. Tar. D., İstanbul, 2003, no.
205.
Köprülü, M.F., Harzemşahlar, İ.A., V/1, s. 265-296.
Köymen, M.A., Selçuklu Devri Şiirine Göre Türklerin Kültür
Seviyesi, Selç. Arş. Der., Ankara, 1971, no; III, s .
1 19.
Muhamed b. Chenneb, Halil b. İshak, İ.A., V/I, s. 158.
248 • ZEKERİYA KİTAPÇI
Pritsak, 0., Mahmud Kaşgari Kimdir, Türk. Mec. X. İstanbul,
1953.
Ritter, H., Firdevsi, İA, s. 645.
Sohernheim, M., Böri, İ.A., Il, s. 740.
Togan, Z.V., Divanü Lügati t Türk ün Telif Senesi Hakkında,
Abz Mec., Sy. 16, A�ustos, 1923, s. 77.
Togan, Z.V., Harizm, İ.A., V/I.
Togan, Z.V., Harizm, İA, V/ I, s. 250.
Togan, Z.V., Mahmud Kaşgarrye Ait Notlar, Atsız Mec. Sy .
17, 25, Eylül, 1932.
Türk ·Ansiklopedisi, Kaşgarlı Mahmud, XXI, s. 389-392.
Uluslararası İbn Türk, Harezmi, Farabi, Beyrüni ve İbn Sina
Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1990.
Varis, E., Türkler, Koço Uygur Devleti, Il, s . 24, Ankara
Yıldız, H. D., Feth b. Hakan el-Farisi, DİA, XII, s. 452-453.
Yüce, N., Zemahşeri, İ.A., XIII, s. 510 vd.
Yüce, N., Zemahşeri, İA, XIII, s. 510.
'
-
'
.
249
YEDİ KUBBE YAYlNLARI
PROF. DR. ZEKERiYA KİTAPÇ/iıın
BÜTÜN ESERLERİNİ İFTİHARLA
SUNAR! ! !
Yedi Kubbe . Yayınları
KİTAPÇI'nın
uzun
PROF.
DR.
ZEKERİYA
zamandır beklenen bütün eserlerini
yeniden yayınlamaya ve değerli Müellifi okuyucuları i le
buluşturmaya karar vermiştir.
Müslüman Türk ' ün ; tarihi misyonunu tanımak, Onun
İslami şahsiyetini kavramak ve Onu, bütünüyle kucaklamak,
Onun
tarihi
varlığını
HZ.
PEYGAMBER' in
mübarek
hadislerinde keşfetmek, Onu yeni bir coşku ile yeniden
kucaklamak, müslüman Türk' ün Ka'be-i irianına koşmak,
ÇİN SEDDİ'nden ta ViYANA önlerine kadar Onun döktüğü
mübarek şehid kaniarının manevi bedelini öğrenmek ve bu
sayede kendi özüne dönmek ve tarihi şahsiyetine yeniden
kavuşmak istiyenler! ! !
Bu eserleri okumak bir veeibe ve bir vebaldir.
Lütfen Onları Okuyunuz! Okutunuz!
Eşe, dosta, sevdik/erinize tavsiye ediniz!
Böylece ALLAH katında bu vebôJden kurtulun uz!
250
PROF. DR. ZEKERiYA KiTAPÇI'NIN
iLK YAYlNLANAN ESERLERi
* Hz. Peygamber'in Hadislerinde TÜRK VARLIGI;
* Hz. Peygamber' in Hadislerinde TÜRK BOYLARI: Hazarlar,
Gazneliler, Selçuklular, Moğollar;
* Hz. Peygamber' in Hadislerine Göre : OSMANLlLAR ve İSLAM
HiLAFETİNİN TÜRKLERE İNTİKALİ;
* Bediüzzaman Said Nursi ve ANADOL U İMAN HAREKETİ:
Kuvay-ı Milliye Ruhunun Yeniden Ayağa Kaldırılması;
* İSUM HİDA YET G ÜNEŞi DOGU TURAN YURD UNDA : Talas
Nazariyesinin Çöküşü;
* İslam Hidayetinin Orta Asya'da İlk lşıklan : TÜRKLER NASIL
MÜSL ÜMAN OLDU?
* ORTA ASYA 'DA İSUMİYET VE TÜRKLER: Müslüman Türk
Varlığı Arap Despotizmi Karşısında-;
* DOGU TÜRKİSTAN VE UYG UR TÜRKLERİ ARASINDA
İSLAMiYET,·
* İslamiyeti Seçen : İLK MÜSL ÜMAN TÜRK HÜKÜMDAR VE
HAKANLARI,·
* Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk İslam Medeniyeti
ARAB DİLİ VE EDEBiYA TININ GELiŞMESiNE TÜRKLERiN
YAPTHii BÜYÜK HiZMETLER: Hilafet Ülkeleri;
* Moğollar Devrine Kadar Orta Asya Türk İslam Medeniyeti :
ORTA ASYA TÜRKL ÜG ÜNÜN ARAP DİLİ VE EDEBiYA TININ
GELiŞMESiNE YAPTIGI B ÜYÜK HiZMETLER: Turan Vurdu;
* YENİ İSUM TARİHİ VE TÜRKLER: TÜRKİSTAN 'IN
ARAPLAR TARAFINDAN FETHİ
TDri<lerin Arıp Dili ..
Edebiy;ıtıno Hlım<'tl ri
Prof. Dr. Zekeriya Kltapçı
Neylersiniz ki, bu azgın Arap şövenizmi
karşısında Türkler; Orta-Çağ İslam kültür ve
medeniyetinde nerede ise hiç bir hak iddia edemez
bir hale gelmişlerdir. Öyle ya; Orta Çağ, İslam tarih,
kültür ve medeniyetinin kurucuları, bu burçların
büyük m imarları, bu kuleleri yapan büyük
mühendisler bir diğer ifade ile, başta Arap dili ve
Edebiyati olmak üzere, Tefsi r , Hadi s vs. gibi
İslami ilimler, Fel sefe, İslam ilahiyat•, ayrıca tıp,
matematik, fizik astronomi gibi müsbet ilim kollarında
yetişmiş ve şahsiyetlerinin gölgesi bütün islam
ülkelerinin üstüne düşmüş olan yüzlerce, binlerce
Türk a limleri bu Arap ve İran milli şuuru
tarafından paylaşılmış ve bu büyük kültür ve
medeniyet mirasından bize hiç bir şey bırakılmamıştır.
Türk tarihçi ve ilim adamlarının çok azı
müstesna; Arap ve İran milli şuurunun bu azgın
"Türk Yağmac1hğ1" karşısında sessiz kalmaları
ve hiç bir iddiada bulunmamaları, onlarla kıyasıya
bir tarih muhakemesine girmekten kaçınmaları, bir
tarih ve kültür sefaletinden başka bir şey değildir.
l lf�lll�liij�mıııim111
9 789759 863425
Download