MÜCAHiDÜDDiN KAYMAZ sul Köprüsü gibi birkaç köprü ve bunların yanı sıra çeşitli çarşılar yaptırmıştır. BiBLİYOGRAFYA : ibnü'l-Esir, el-Kamil, bk. indeks.; a.mlf., et-Tari/]-u'l-bahir fi 'd-devleti 'l-Atabekiyye bi'l-Mevşıl (nşr. Abdülkad ir Ahmed Tul eymat), Kahire 1382/ 1963, bk. indeks; ibnü'l-Müstevfi, Tarib-u irbil (nşr Sami es-Sakkar), Bağdad 1980, ll, 20, 24, 25; Sıbt ibnü'l-Cevzi, Mir'atü'z-zaman, Vlll/ 1, s. 458; Ebu Şame, Kitabü 'r-Ravzateyn (nşr. İbra him ez-Zeybek), Beyrut 1418/ 1997, ll, 40, 4 ı, ı 73, 420, 453, 454; III, 60, 63, 77-78, 80, ı ı4 , ı24 , 200, 20ı , 223; ibn Hallikan, Ve{eyat, lV, 82-84; İbn Vasıl, Müferricü'l-kürub, ll, 47; ibn Kesir, el-Bidaye, Xlll, tür.yer.; Said ed-Diveci, el-Mevşıl fi'l-'ahdi'l-Atabeki, Bağdad 1963, tür. yer.; Abdülkadir Ahmed Tuleymat, MU?afferüddin Kökböri, Kahire ı963, tür.yer.; Muhsin M. Hüseyin, irbil fi 'l-'ahdi'l-Atabeki, Bağdad 1976; Ramazan Şeşen , Selahaddin Devrinde Eyyübiler Devleti, istanbul 1983, bk. indeks; Sactık Ahmed Davud Cevde, Mücahidüddin Kaymaz: Na'ibü irbil ve'lMevşıl, Beyrut 1406/1985; Sami es-Sakkar, imaretü lrbil fi 'l-'aşri 'l-'Abbasi ve mü'erril]-uha ibnü'l-Müstevfi, Riyad 1413/1992, tür.yer.; Gülay Öğün Bezen, Begteginliler, Erbil'de Bir Türk Beyliği (526-630/11 32-1233), istanbul 2000, s. 55, 57, 58, 60, 64-68, 71-77, 80, 93-94, 100, 123124; Abbas el-Azzavı. "Alü Bektekin Mu?afferüddin Kökböıi", MMiADm., XXI (1946), s. 516517; Coşkun Alptekin. "Erbil'de Bir Türk Beyliği", MÜTAD, sy. 3 (1988), s. 1-10. Iii SM ES-SAKKA.R ı MÜ CARi ( i.S.)~') EbO Abdiilah Muhammed b. Muhammed b. Ali ei-Mücari ei-Endelüsi (ö . L Kıraat 862/1458) ve hadis alimi. _j Endülüs'te Gırnata (Granada) bölgesindeki Vadlaş (Guadix) şehrinin kuzeydoğusun­ da bir yerleşim yeri olan Mucer'e (Mojar) nisbet edildiğine göre burada doğduğu­ nu söylemek mümkündür; nisbesi Mucarl olarak da okunmuştur (EbO Ca'fer el-Belevi, s. 425). Birvezir oğlu olan Mücarltahsilini Gırnata 'da yaptı . Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Cüzey'den tefsir, hadis, usul ve nahiv okuyarak icazet aldı . Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Kay' at! el-Kinani'nin derslerini otuz yıl boyunca takip ederek kendisinden kı­ raat, nahiv ve fıkıh gibi alanlarda faydalandı. Yine kıraat, fıkıh ve Arapça okuduğu, ayrıca kendisinden hadis rivayet ettiği Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el-Haffar ile usul-i fıkıh ve nahiv dersleri aldığı elMuvfıfa~iit sahibi İbrahim b. Musa eş-Şa­ tıbl, Ebu Yahya İbn Asım ve Ebu Abdul- 444 lah İbn Allak da onun Gırnata'daki hocaları arasında yer alır. Mücarl. daha sonra tahsilini ilerietmek ve hac farlzasını eda etmek maksadıyla seyahate çıktı. Önce Tilimsan'a gitti; burada Ebu Osman Said b. Muhammed elUkbanl et-Tilimsanl, İbn Merzuk ei-Hafid ve diğer bazı alimlerden fıkıh , feraiz, tefsir, mantık, hesap ve hendese gibi alanlarda istifade etti. 798 (1396) yılında Bicaye üzerinden Tunus'a geçti; 799'da (ı 397) Mısır'a gitti. Bicaye'de Ebü 'I -Kasım ei-Meşezza11, Tunus'ta İbn Arafe, Kahire'de Ömer b. Raslan ei-Bülkinl. Zeynüddin el-lraki gibi alimlerden çeşitli konularda faydalandı Bulkinl onu kendi medresesinde çocukları­ na ve torunlarına Arapça dersleri vermekle görevlendirdi. Gırnata'ya döndükten sonra burada talebe yetiştirmekle meşgul olan Mücarl'den özellikle kıraat ve hadis alanında pek çok kişi istifade etti. Maliki fakihi Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed es-Sarakustl, kendisinden kıraat-i seb'a okuyan Abbas b. Ahmed eş-Şavl, Gırnata Camii hatibi kadı Ebu ömer Muhammed b. Manzur el-Kaysi onun talebelerinden bazıları­ dır. "Raviye, rahhil.l, mukri, fakih, hatimetü'r-ruvat bi'I-Endelüs" gibi ifadelerle anı­ lan Mücarl, talebelerinden Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed ei-Ci'dalle'nin tesbitine göre 2 Cemaziyelahir 862'de (ı 7 Nisan 1458) vefat etti (a.g.e., s. 201 ). Şern­ seddin es-Sehavl'nin bu tarihi 856 (1452) olarak zikretmesi doğru değildir. Bernfı­ m ec'i için talebelerinden Ebü'I-Hasan Ali b. Ebü ' I-Kasım ei-Beyazl'ye verdiği kazetnamenin 858 (1454) tarihini taşıması da (Bernamec, s. 81) Şemseddin es-Sehil.vl'nin tesbitinin yanlış olduğunu göstermektedir. Mü cari'nin günümüze ulaşan tek eseri Bernômec'i olup onun Gırnata'dan on dört, TIIimsan'dan beş, Bicaye'den iki, Tunus'tan bir ve Mısır'dan on iki olmak üzere kendilerinden istifade ettiği toplam otuz dört hocasının biyografisini ihtiva etmektedir. Eser, Muhammed Ebü'I-Ecfan tarafından tahkik edilerek Bernômecü'l-Mücfıri adıy­ la neşredilmiştir (Beyrut 1982). BİBLİYOGRAFYA : Mücari, Bernamec (nşr. Muhammed Ebü'I·Ecfan), Beyrut 1982, s. 81 ; ayrıca bk. neşredenin girişi , s. 32-43, 69-72; Sehavi, eçl-Qav'ü 'l-lami', IX, 151 ; Ebu Ca'fer Ahmed b. Ali ei-BeleVi, Şebetü Ebi Ca'{er (nşr. Abdullah ei·İmranl). Beyrut 1403/ 1983, s. 157, 164, 183, 186, 190, 199-201, 204, 216, 425. Iii MUHAMMED EL-RADİ EB ü 'L-ECFAN ı MÜCAŞii ( ~~ !} Ebü'l-Hasen Ali b. Faddal el-Mücaşii ei-Kayrevani (ö. 479/1086) Tefsir ve Arap dili iilimi. L _j Kayrevanlı olup Hecer'de (Bahreyn) doğ­ dair bazı kaynaklarda yer alan bilgi doğru değildir. Şair Ferezdak'ın torunlarından olduğu için Ferazdakl, soyu Mücaşi' b. Darim yoluyla Temlm kabilesine uzandığı için Mücaşil yanında Temlml nisbeleriyle de anılmıştır. Mücaşil tahsilini muhtemelen Kayrevan'da yapmıştır. Mekki b. Ebu Talib'den Kurtuba'daki evinde ders aldığına göre tahsil için değişik merkeziere seyahatler yapmış olmalıdır. Kayrevan'daki siyası huzursuzluklar öğrenimi­ ni tamamladıktan sonra Mücaşil'nin burayı terketmesine sebep oldu. Kayrevan'dan muhtemelen Hilalller'in (Beni Hilal) istilası yüzünden ayrılarak İslam coğrafyasının en doğusunda yer alan Gazne'ye kadar gitti. Yolculuğu sırasında Mısır, Suriye ve Irak'taki önemli merkezleri ziyaret etmiş olmalıdır. Talebesi Abdülgafir b. İsmail eiFarisl. onun Nlşabur'a ilk defa 460'1ı (ı 068) yılların başında uğradığını belirtir (İbrahim b. Muhammed es-Sarlflnl, s. 597) . Gazne'de devlet adamlarından yakın ilgi gören Mücaşil, onlardan gelen talepler üzerine çeşitli konularda eserler yazdı. 470'te (1077-78) Nlşabur'a geri döndü. Ömrünün sonlarına doğru Bağdat'a geçti ve burada Nizamülmülk'ün iltifat ve ikramı­ na mazhar oldu, onun himayesinde nahiv ve lugat dersleri verdi, Mağrib ricalinden aldığı hadisleri rivayet etti. Nlşabur ve Bağdat'taki derslerine devam eden talebeleri arasında Abdülgafır ei-Farisl, Ahmed b. Muhammed ei-Meydanl, Harlrl, Ebu Galib Şüca' b. Faris ez-Zühll es-Sühreverdl, Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed el-Kattan, Ebü'I-Berekat Hibetutlah b. Mübarek es-Sakat!, İbnü'ş-Şecerl, Ebü'I-Hüseyin Mübarek b . Abdülcebbik et-Tuyurl gibi isimler yer alır. Mücaşil 22 Reblülewel479'da (7 Temmuz 1086) Bağdat'ta vefat etti ve Babülebrez'e defnedildi. Safeöıve İbn Tağ­ rlberdl'nin Gazne'de öldüğüne dair verdikleri bilgi doğru değildir. duğuna İmamü'I-Haremeyn ei-Cüveynl'nin özellikle Arap dilindeki engin birikimi sebebiyle takdir ettiği Mücaşil nahiv ve tefsir sahasında iyi yetişmiş bir alim olmasının yanında Arap şiiri , kıraat, siyer ve tarihle de ilgilenmiştir. Nahivde Basra ekolüne mensup ise de bu ekole bağlılıkta aşırı git- MÜCAViR memiştir. Hadis ilmiyle de meşgul olmuş. ancak bu dalda başarılı olamamıştır. Mağ­ rib ricalinden aldığı hadisleri Bağdat'ta rivayet etmişse de rivayetleri zayıf bulunmuştur. SüyCıtl ve DavGcfı'nin onun Hanbeli olduğunu ve Şatiller'e dil uzattığını söylemeleri, ilk dönem biyografi kaynaklarında verilen bilginin (Yaküt, Mu'cemü'l-üdebfı' , XIV, 97) yanlış anlaşılmasından kaynaklanmış olmalıdır. İsmilll Paşa, Mücaşil'nin Malik! fakihi olduğunu kaydetmekte olup (Hediyyetü'l-'arifin, ı , 693) Kuzey Afrika'da o dönemlerde Maliki mezhebinin yaygın olması bu bilgiyi desteklemektedir. Eserleri. 1. Nüketü me'fıni'l-Kur'fın (en-Nüket fi'l-lfuran). Mana ve i'rab açısın­ dan müşkil görünen ayetterin tefsir edildiği eserde Halil b. Ahmed, Slbeveyhi, Ali b. Hamza ei-Kisal. Yahya b. Ziyad ei-Ferra. Ma'mer b. Müsenna, Ahfeş ei-Evsat, Asma!, Ebu Osman ei-Mazinl. İbn Kuteybe, Müberred, Muhammed b. Cerlr et-Taberi, Zeccac, Ebu Ali ei-Farisl, Rummanl. Mekkl b. Ebu Talib gibi alimierin izah ve görüşlerine atıfta bulunulmuş . ayetterin lugat ve nahiv açısından açıklanmasına , kı­ raatlerin dil yönünden tahliline geniş yer verilmiş , sık s ık şiirle istişhad yoluna baş­ vurulmuştur. Selef'ten yapılan nakillerin önemli bir yer tuttuğu kitapta Ehl-i sünnet anlayışı benimsenmiş ve bid'at ehlinin görüşleri reddedilmiştir. Tabersl'nin M ecma'u 'l-beyfın adlı tefsirinin sadece birkaç yerinde Mücaşil'nin eserine atıfta bulunu l muşsa da isim verilmeden yapılan alıntı lar oldukça fazladır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (lll. Ahmed, nr. 115) bir nüshası bulunan eser Mustafa Altundağ tarafından doktora çalışması olarak neşre hazırlanmıştır ( 1994, MÜ Sosyal Biliml er Enstit üsü). Z. el-İşfıre ila ta]J.sini'l- 'ibfıre . Sade bir üslupla telif edilmiş küçük hacimli bir çalışmadır (nş r. Hasan Şazel!Ferhud , Riyad 1402/ 1982) . 3. el-Mu]faddime fi'n-na]J.v (n ş r. Hasan Şa­ zell Ferh Qd, Kahire 1980) . 4. Şer]J.u ' Uyuni'l-i'rfı b. Bazı kaynaklarda Şer]J.u 'Un vfı ­ ni'l-i'rfıb olarak da geçen kitap, Ebu Muhammed Ubeydullah b. Ahmed ei-Fezarl'ye ait eserin şerhidir. Temel meselelerin soru-cevap şeklinde açıklandığı eseri Hanna Cemll Haddad (Zerka 1985) ve Abdülfettah Selim (Kahire 1988) yayımlamıştır. S. İksirü 'z-zeheb fi şmfı'ati'l-edeb ve 'nna]J.v. Müellifin beş ciİtlik bu eseri Nlşa­ bur'da İmamü'I-Haremeyn ei-Cüveynl'nin isteği üzerine yazdığı ve kendisine başın­ dan sonuna kadar okuduğu belirtilir. 6. Ş er]J.u Me'fıni'l-]J.uruf. Rummanl'ye ait eserin şerhidir. 7. ed-Düvel fi't- tfıril) . Mücaşii' nin ömrünün sonlarına doğru Bağ- dat'ta telif ettiği, otuz ciltten fazla olduğu kaydedilen eserin otuz cildini Yaküt eiHamevl Bağdat'taki Selçuklu vaktiyesinde gördüğünü söyler (Mu'cemü 'l-üdeba', XIV, 92). 8. Şeceretü'z-zeh eb ii ma'riteti e'immeti'l-edeb. Yaküt ei-Hamevl, Arap filolojisi alimlerinin biyografilerini içeren eseri biyografi yönünden zengin, fakat haberlere itina edilmediği ve şah ı sların vefat tarihleri belirtilmediği için faydası az bir kitap olarak değerlendirir (a.g .e., I , 48). Mücaşil'nin bunlardan başka otuz beş ciltlik el-İksir fi 'ilmi 't-tef sir, yirmi ciltlik elBurhfınü '1-'Amidi, Şer]J.u Bismillfıhir­ ra]J.mfınirra]J.im, M a'fırifü'l- e de b (sekiz ciltli k, nahve dair) , el-'Avfımil ve'l-hevfımil (harflerle ilgili), el-Fuşul fi ma'rifeti 'l-uşul ve es-Sire adlı kitapları olduğu kaydedilir. BİBLİYOGRAFYA : Mücaşii, el-İşare ila tal;ısfni'l-'ibare ( n şr. Hasan Şaze ll FerhGd ), Riyad 1402/1982, s. 23; a.mlf. , Nüketü me'ani 'l-Kur'ani'l·'a?im (n şr. Mustafa Al tun d a ğ, doktora tezi, 1994 ), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 76, 78; a.mlf., Şerl:ıu 'UyCtni 'li ' rab ( n ş r. Hanna Cemi! Haddad), Zerka (Ürdün ) 1406/ 1985, s. 38; Kemaleddin el-Enbari, Nüzhetü'l-elibba' (nş r. İbra him es-Samerral ), Zerka (Ür· dün) 1405/1985, s. 263; İbnü'l-Cevzi, el-Munta?am (Ata), XVI, 263; Yakut. Mu'cemü'l-üdeba', I, 48; XIV, 90-98; XVII, 269 ; a.mlf., Mu'cemü 'lbüldan, IV, 953; İbrahim b. Muhammed es-Sarifini. Tarif:ıu NfsabCtr: el-Mün tef:ıab mine's-Siyak ( n ş r. M. Kaz ım el -Ma hmGdT), Kum 1362 hş ., s. 596-597; İb n ü ' l-Kıfti, İnbahü 'r-ru vat, ll , 248, 299-301; lll, 52; Abdülbakl b. Abdülmecid el-Vemani, İşaretü 't-ta'yfn fi teracimi 'n-nül;ıat ve'l-lugaviyyfn ( n ş r. Abdülmedd Diyab). Riyad 1406/ 1986, s. 224-225; Zehebi. A'lamü 'n-nübela', XVlll, 528-529; Safedi, el-Vafi, XXI, 381-384; İbn Hacer, Lisanü 'l-Mfzan, Beyrut 1390/1971 , IV, 249; V, 209; SüyGti, Bugyetü 'l-v u'at, ll, 183; Davüdi, Tabakatü 'l-müfessirfn (Lecne ). I, 425 -426; Keşfü'?-?UnCtn, ll, 1027, 1174, 1179, 1418; Brockelmann, GAL Suppl., I, 157, 200; Hediyyetü'l' arifin, ı, 693; lzal;ıu'l-me knün, I, 85, 116, 178; ll, 507 , 544, 677; Abduh Abdülaziz Kalkile, el-Belatu'l-edebi li'l-Mu' iz b. Badfs, Riyad 1403/ 1983, s. 189-190. ı:;w IJllli!J MUSTAFA ALTUNDAG MÜCAViR (..ı~~ !) L Mekke'ye yerleşen veya bir süre ikamet eden kimse anlamında terim. _j Sözlükte "bir arada bulunma, komşuluk, mücaveret masdarından türeyen mücavir terim olarak "Mekkeli olmayıp bu şehirde misafirlik sınırla­ rını aşacak bir müddetle kalan kimse" demektir. Mücaveret "bir mescidde itikafa gir mek" (Buhan, " İ'tikaf'', 2, 4, 19; " I:IayıZ ", 2, 5), "ilim tahsil etmek için mescidlerde yakınlık" anlamındaki bulunmak" ma nasını da ifade etmekte, Mekke'de kalmak daha çok Mescid-i Haram'da bulunmak ve ibadetle meşgul olmak amacıyla yapıldığından kelimenin kullarumında söz konusu maksactın öne çıktı­ ğı anlaşılmaktadır. Mücaveret ayrıca özellikle gayri menkul mülkiyeti ve irtifak hakkı gibi komşuluk kavramı ve sınırlarının önem taşıdığı bahislerde incelenmiştir (bk İRTİFAK; KOMŞU ; ŞÜF'A) Mekke'nin yeriisi olmayanların bu kutsal şehre yerleşmesi konusuna erken dönemlerden itibaren büyük bir ilgi gösterilmiş ve bu kişiler "mücavir, carullah, el-mücavir bi-Mekke, el-mücavir bi-Haremillah" gibi tabirlerle anılmıştı r. Saha be devrinde mücaveret öncelikle, muhacir sahabilerin yıllar sonra Mekke'ye dönerek burada uzun süre ikamet etmelerinin Hz. Peygamber'in hicret emrine muhalefet anlamı taşıyıp taşımadığıyla ilgili bir mesele halinde ortaya çıkmıştır. Mekke'ye gerek hac veya umre gerekse ticaret maksadıyl a gelen birçok sahabinin bu şehirde mümkün oldukça az kalmaya çalıştığına dair rivayetler bu konuyla irtibatlı olarak anlaşılabilir. Ancak Hz. Ömer ve İbn Abbas gibi bazı sahabilerin Mekke'de ikamet edilmemesi yönündeki ifadeleri mücaveretin muhacir sahabllerle sınırlı bir mesele olmadığını göstermektedir. Nitekim tabiln neslinden itibaren mücavirlik bütün müslümanları ilgilendiren bir husus olarak ele alınmıştır. Bunun rnekruh olduğunu ifade eden müctehidlerin başında Ebu Hanife gelmektedir. Kaynaklarda, bazı Hanefi ve Şafii fakihlerinin benimsediği bu görüşün diğer mezheplere mensup , ihtiyat prensibine göre hareket eden birçok fakih tarafından da benimsendiği ifade edilmektedir. Ayrıca Malik b. Enes'in, müslümanların hac vazifesini if a ettikten sonra Mekke'den ayrılmaları gerektiğine dair ifadelerine dayanan İbn Rüşd ei-Ced mücaveretin Malik'e göre de rnekruh olduğu sonucuna varmış­ tır. Bu görüşü savunan fakihlerin delilleri, Mekke'nin Harem bölgesinde müslümanın sahip olması icap eden hal ve davranışları ile (b k. HAREM) İ slam'ın ilk nesillerinin bu bölgeyle ilgili uygulamaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Gazzall'den İbnü ' I-Hü­ mam'a kadar birçok alim, Harem'de uzun süre kalan kimsenin bu bölgenin kutsiyetine yakışmayacak davranışlarda bulunabileceğini yahut bölgeye ve özellikle Kabe'ye karşı hissettiği saygının azalabileceğini belirtmiştir. Bazı ayetlerden hareketle (mesela bk. el-Hac 22/2 5) Harem'de iş­ lenen günahların daha büyük ve dolayısıy­ la karşılıklarının ahirette daha ağır olacağı- 445