Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 Günümüzdeki küfür tufanından, isyan selinden kurtulabilmek için, ALLAH Teâlâ'nın dinine sımsıkı sarılmak gerekir. Bilindiği gibi Nuh (A.S) ve beraberindekiler ALLAH'ın dinine sarıldıkları için selamete ermişler, o günkü tufandan kurtulmuşlardır. Bunun için de öncelikle: İtikadı tashih etmek; yani Hz Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in, Sahabe-i Kiramın, Ehl-i Beyt'in, Selefi Salihinin inandığı gibi inanmak; bid'atlerden, bozuk itikadlardan kaçınmak; Ehl-i Sünnet uleması tarafından yazılmış muteber ve güvenilir akaid kitaplarını okuyarak doğru ve mutedil yolda olmak; Muhkem yani mânâsı açık ve kesin olan ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere sarılmak, Müteşabih yani mânâsı tam açık olmayan ayet-i kerime ve hadis-i şerifleri esas ve usûl olarak kabul etmemek, bunların manasını ALLAH'a havale edip, ilimde yeterli derecesi olan gerçek ve icazetli âlimlere sormak; tashih-i itikat yani inançların doğru olması hususunda çok titiz ve hassas olmak; bid'atlerden, zındıklıklardan sapık görüşlerden kaçınmak; ilmiyle amel eden, ihlaslı âlimlerin, Salihlerin, kâmil mürşidlerin Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz yolundan gidenlerin itikadı üzere inanmak gerekir. İşte bu inanç, Nuh (A.S.)ın gemisi gibidir. Ebû Zer (R.A) dan rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Ona binen kurtulur, selamete erer, binmeyip geri kalan da (oğlu bile olsa) boğulup gider.” 1 İnsana en fazla lazım olan şey; bilinmesi ve kesin şekilde inanılması gerekli olan hususlara iman etmektir. İman etmiş olanların en çok dikkat ve titizlik göstermeleri gereken konu "Tashih-i itikâd", yani inanılacak, bilgilerin, Kur'âna, Sünnet'e, Din'e uygun 1/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 olmasını temindir. Hz. Muaviye (R.A) anlatıyor: Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir gün aramızda doğrulup buyurdular ki: Haberiniz olsun! Sizden önce ehl-i kitap yetmiş iki millete (dine) bölündüler. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya bölünecek, bunlardan yetmiş ikisi ateşte, sadece birisi cennettedir. Bu da (ehl-i sünnet ve'l-) cemaattir. 2 Avf b. Malik (R.A) dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: Yahudiler yetmiş bir fırkaya ayrıldı. (Bunlardan) biri cennette ve yetmişi ateştedir. Hıristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrıldı. (Onlardan da) yetmiş bir fırka ateşte ve biri cennettedir. Muhammed'in canı (kudret) elinde bulunan (ALLAH'a) yemin ederim ki, benim ümmetim muhakkak yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka cennette ve yetmiş iki fırka ateştedir. -Ya Resûlellah! Cennette olan fırka kimlerdir? diye soruldu. -O (Sahabilerin yolunda olan) cemaat, diye cevap verdi. 3 Hadis-i şeriflerde geçen cemaat kelimesi ile Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz'in ve sahabelerinin yolunda olup bid'at ve yanlış itikaddan uzak duran grup kastedilmiştir ki, bu gruba ehl-i sünnet ve’l-cemaat derizki şu hadis-i şerif bunu ifade etmektedir: Abdullah b. Amr b. As (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Beni İsrail üzerine gelen şeyler, tıpatıp aynısıyla benim ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim beni İsrail yetmiş iki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir. - Bu fırka hangisidir? diye soruldu. - Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlar-dır,” buyurdular. 4 Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz'in dedikleri aynen tahakkuk etmiş ve maalesef müslümanlar bir sürü fırkaya ayrılmışlardır. Biri müstesna, hepsi derece derece bozuk ve dalâlettedir. Bu müstesna yol, bu kurtulacak olan fırka, ehl-i sünnnet ve’l-cemaat 2/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 mezhebidir. İslâm, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizimiz'den bugüne kadar bozulmadan, tahrife uğramadan, bir kopukluk olmadan gelmiştir. Abdullah b. Ömer (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde ebediyen ittifak etmez. Siz bu cemaate sımsıkı sarılınız. Çünkü ALLAH Teâlâ’nın yardımı cemaat üzerinedir” 5 buyurmuştur. Gerçek İslâm, Kur'ân'ın ve Sünnetin doğru yorumuna dayanan İslâm'dır. O da Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat İslâmlığıdır. Hakikat budur. Çünkü Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: Artık onlar, sizin (Sen ve Ashabı’nın) iman ettiği gibi, iman ederlerse, muhakkak hidayete ermiş olurlar ve eğer yüz çevirirlerse, hiç şüphe yok ki onlar Hak’tan yana büyük bir ayrılık içindedirler. O halde ALLAH Teâlâ onlara karşı sana yetecektir. Ve O her şeyi hakkıyla işitici ve hakkıyla bilicidir. 6 Bu ayet-i Kerime açıkça ifade ediyor ki: Kıyamet kopuncaya kadar, Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ashab-ı Kiram gibi inanıp, onlar gibi amel edenler, onlara hakkıyla tabi olanlar hidayettedirler. “Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat” da bunlardır. Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz ve Ashabından sonra onların itikadına ve ameline muhalif olarak türeyen bütün fırkalar, muhalefetleri ölçüsünce Hak’tan, hidayetten ayrılık içindedirler. Bir Müslüman için en büyük değer imandır. Ona ebedî mutluluk kapısını imanı açar. İmanla yaşar ve ömrü ölümüne imanla bitişirse en büyük saadeti kazanmış olur. İmanı elden giderse en büyük zarara uğramış olur. İman yoksa para, mal, mülk, büyük servet, tantana, şaşaa, debdebe hiçbir şeye yaramaz. Burada yeri gelmişken Üstadımız Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretlerinin, bu ayet-i celileyle alâkalı acaip, insanı hayrete düşürecek bir kıssasını zikredelim: Üstadımız Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretleri bize bir kaç kere şöyle anlattılar: Bir gece seher vakti, uyanıkken aşikâre olarak şeytan geldi ve bana: - "Sen hangi mezheptensin?" diye sordu. Ben de: - "Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebindenim." dedim. - "Peki mezhebinin hak olduğuna delilin nedir ?" 3/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 diye sordu. Ben de: - "Kur’an-ı Kerim'dir." dedim. O da: - "Her mezhep sahibi haklı olduğuna dair Ku’ran’ı delil getiriyor. O hâlde onların haksız olup, senin haklı olduğun ne malûm?" dedi. Bunun üzerine, ben ona nice ayet ve hadislerle cevap verdiysem de, bir türlü def olmuyor ve bana karşılık veriyordu. Böylece uzun müddet mücadele devam etti, çok yoruldum, âciz kaldım ve yanımda duran yatağa düştüm, uzandım. O anda Mevlâ Teâlâ Hazretleri yukarıda zikredilen: (Artık onlar, sizin (Sen ve Ashabı’nın) iman ettiği gibi, iman ederlerse, muhakkak hidayete ermiş olurlar ve eğer yüz çevirirlerse, hiç şüphe yok ki onlar Hak’tan yana büyük bir ayrılık içindedirler. O halde ALLAH Teâlâ onlara karşı sana yetecektir. Ve O her şeyi hakkıyla işitici ve hakkıyla bilicidir.) ayet-i celilesini hatırıma getirdi. Ben de hemen yatağımdan doğrulup ona cevap olarak bunu okudum ve dedim ki: - Bu ayet-i celilede Mevlâ Teâlâ, habibine (S.A.V) ve ashabına hitaben buyuruyor ki: “Eğer onlar (kendi dinlerini hak bilip, insanları ona davet eden yahudi, hristiyan ve diğer din mensupları) senin ve ashabının inandığı gibi inanırlarsa, muhakkak (ancak o zaman) hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, ancak onlar Hak'tan büyük bir ayrılık içindedirler.” Sonra Şeytana dedim ki: İşte bu ayet-i celile nazil olduğu zaman ne Mutezile, ne Şia, ne Cebriyye, ne de Kaderiyye gibi batıl mezhepler vardı. Ancak Efendimiz (S.A.V) ve ashabı mevcuttular ve Hak üzere olanlar da ancak bunlardır. Öyleyse dünya yıkılıncaya kadar onların inancı gibi inanıp, amelleri gibi amel edenler onlara hakkıyla tâbi olduklarından hidayet üzere olmuş olurlar ki: "Ehl-i sünnet vel-cemaat" bunlardır. Efendimiz (S.A.V) ve ashabından sonra onların itikadına muhalif, inancına zıt olarak ortaya çıkan bütün fırkalar, topluluklar ise batıldır. Hidayetten ayrılık içindedirler. Mevlâ Teâlâ, Efendimiz (S.A.V) ve ashabına hitaben: "Eğer onlar sizin inandığınız gibi inanırlarsa, muhakkak hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, ancak onlar Hak'tan büyük bir ayrılık içindedirler ve hidayetten de uzaktırlar" buyuruyor, işte Şeytana bunları deyince, defolup gitti. 4/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, sonradan çıkmış herhangi bir mezheb, fırka ve cereyan değildir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin, Sahabe-i güzin (R.A.)mun, Ehl-i Beytin, Selef-i Sâlihîn efendilerimizin, Eimme-i müctehidînin tebliğ ettikleri ve açıkladıkları, aslına uygun gerçek İslâm'dır. Bu yol cadde-i kübrâdır. İ'tikad ve füru'daki bid'at fırkaları ise küçük patikalardan ve çıkmaz yollardan başka bir şey değildir. Bu bakımdan Ehl-i Sünnet, Kur'ân'a ve Sünnet'e dayanan gerçek İslâm demektir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ile, Kur'an ile başlamıştır. Ehl-i Sünet'i herhangi bir fırka gibi görmek, gerçekleri çarpıtmaktır. İslâm dininin ana caddesi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yoludur. Hadîste geçen “sevadı azam” Ehl-i sünnet’tir. 7 Ehl-i Sünnet diğer fırkalar gibi herhangi bir fırka değildir. Bu arada şu hususu da belirtmek isterim ki: Bütün mü’minler kardeştir. Bid’ati ve yanlışlığı kendisini küfre götürmeyen herkes mü’mindir. Beraeti zimmet asıldır. BÜYÜK İMAMLAR Kendilerine "Ehl-i sünnet ve'l-cemaat" ve "Fırka-i Nâciye" adı verilen Müslümanların itikatları, kısaca yazdığımız şekildedir. Malûmdur ki, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ile görüşüp ona iman etmiş olan zatlara "Ashab-ı Kiram, Ashab-ı Güzîn" denir, Ashab-ı Kiram’ı görüp onlardan feyz almış olan müslümanlara da "Tabiîn" adı verilmiştir. Ashabı güzîn ile tabiîne, "Selef-i salihîn" denilir. Bunlar, ehl-i sün-net ve'l-cemaatın ilk rehberleridir. Bunlar Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in yolunu hakkıyla takib etmiş, İslâmiyeti her tarafa yaymaya çalışmış, İslâm birliğini, İslâm câmiasını kuvvetlendirmiş, bid'atlardan, yani din adına sonradan türemiş, dine aykırı bulunmuş şeylerden beri bulunmuşlardır. Ehl-i sünnetin i'tikat hususunda büyük üstatları, büyük imamları vardır. Bunlardan her biri, selefi salihîn mezhebi üzere yürümüş, İslâm âleminde yüz gösteren muhtelif ceryanlara, felsefî görüşlere karşı hak ve hakikati müdafaaya çalışmış, İslâm akaidinin ne kadar saf, ne kadar doğru olduğunu yeni yeni deliller ile, çalışmalar ile isbat etmiştir. İşte bu büyük mücahit âlimlerden birisi: İmam Matüridî (H. 280-333), diğeri de: İmam Eş'arî (H. 260-324) 5/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 dir. İmam Matüridî ile İmam Eş'ari arasında esas itibariyle ihtilâf yoktur. Her ikisi de selefi sâlihin yolunu takib etmiştir, ikisi de hak üzeredir. Ancak ikinci derecede bulunan, teferruat sayılan birkaç tali meselede ihtilafları vardır. Fakat bunların başlıcaları da sözde ve görünüşte bir ihtilaftan başka değildir. Bu sebeple bugün Müslümanların en büyük kısmı, itikatça ya İmam Maturidi'ye veya İmam Eşari'ye tabi bulunmaktadır. ALLAH Teâlâ Hazretleri hepsinden razı olsun. Amin. BÜYÜK MÜCTEHIDLER Dünyanın her tarafına yayılmış olan milyonlarca müslüman, İslam tarihinin ilk asırlarından zamanımıza kadar ibadetler hususunda ve muamelât (muameleler) ile ukûbât (cezalar) gibi İslam Hukuku’nu teşkil eden meseleler hususunda dört büyük müçtehidden birinin mezhebine tabi olagelmişlerdir. Bu dört büyük müçtehid şu zatlardır: 1- İmam-ı Azam Ebû Hanife (H. 80-150) 2- İmam Malik ibn-i Enes (H. 93-179) 3- İmam Muhammed ibn-i İdris eş-Şafii (H. 150204) 4 - İmam Ahmed ibn-i Muhammed ibn-i Hanbel (H. 164-241) DÖRT DELIL Bu dört kudretli, mübarek imamın mezhebleri kitap, sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha üzerine kurulmuştur. Kitaptan maksat, Kur'an-ı Mübin'dir. Sünnet’ten maksat, Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz'in mübarek sözleri, işleri ve görüp de men etmeksizin sükût buyurmuş olduğu şeylerdir. Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz'in evvelce men etmemiş olduğu bir şeyi görüp de ona karşı sükût buyurmaları, o şeyin meşru olduğunu gösterir. İcmâ-ı ümmet’ten maksat, bir asırda bulunan bütün müçtehitlerin bir hâdisenin şer'i hükmü hakkında ittifak etmeleridir. Abdullah bin Ömer (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde ebediyen ittifak etmez. Siz bu cemaate sımsıkı sarılınız. Çünkü ALLAH Teâlâ’nın yardımı cemaat üzerinedir” 8 buyurmuştur. Abdullah (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Müslümanların güzel gördüğü birşey, ALLAH 6/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 katında da güzeldir” 9 buyurmuştur. Bu sebeple müslümanların dini varlıklarını temsil eden bütün müçtehitlerin bir mesele hakkında aynı görüş ve kanaatta bulunmaları, o mesele hakkında şer'an muteber bir delildir, bir hüccettir. Kıyas-ı fukaha’ya gelince bundan maksat da: Bir hâdisenin kitap ile, sünnet ile veya icmâ-ı ümmet ile sabit olan hükmünü aynı illete, aynı sebebe, aynı hikmete bağlı olarak o hadisenin tam benzerinde de meydana çıkarmaktan ibarettir. Bu ikinci hâdise hakkındaki hüküm de; güzelce düşünülünce anlaşılır ki, yine kitap ile veya sünnet ile veya icma ile sabit bulunmuştur. Müçtehit ise yaptığı kıyas ile bu hükmü yeniden isbat etmiş olmuyor. Bilakis ikinci hadiseye göre kapalı bulunan bu hükmü yeniden açığa, meydana çıkarmış oluyor. Kıyas-ı fukahâ, bir içtihat meselesidir. Bunun meşru olması, makbul olması ise şer'an sabittir. “Ey akıl, basiret sahipleri! Düşünün de ibret alın.” 10 Kur'an emri buna delildir. Resûl-ü Ekrem (S.A.V) Efendimiz, ümmetinin fukahası için böyle bir içtihadı câiz görmüş, güzel kabul etmiştir. Nitekim Sahabe-i Kiram’dan Muaz ibn-i Cebel (R.A.) Yemen’e kadı tayin olunmuştu. Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimizin: - “Ya Muaz! Bir dava ile karşılaşırsan nasıl, ne ile hükmedeceksin?” Sualine, Muaz da şöyle cevap vermiştir: - ALLAH’ın kitabı ile hükmedeceğim. - ALLAH’ın kitabında bir hüküm bulamazsan? - Resûlullah (S.A.V) in sünneti ile hükmedeceğim. - Ya, Resûlullah’ın sünnetinde ve ALLAH’ın kitabında da bir hüküm bulamazsan?.. - O zaman içtihadımla, kendi görüşümle hükmedeceğim, hüküm vermekten geri kalmam. Bunun üzerine Resûl-ü Ekrem (S.A.V) Hazretleri Muaz’ın göğsüne vurarak: - ALLAH Teâlâ'ya hamd olsun ki Resûlünün elçisini resûlünün razı olduğu şeye muvaffak buyurmuş” 11 diye memnuniyetini belirtmişti. Bu sebeple salâhiyetli zatların kıyas yolu ile içtihatta bulunmaları da şer'an pek güzel ve makbul bulunmaktadır. Kitap, sünnet, icmâ-ı ümmet ile kıyas-ı fukahaya: 7/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 “Edile-i Erbaa= dört delil”, “Usulü Erbaa= dört temel, asli delil” denir. Bütün müçtehitlerin ekseriyeti bu dört delili kabul etmiş, bütün yüksek müçtehitler, şer'i hükümleri bu dört delilden birine veya bir kaçına dayandırmıştır. Artık bu delillerin hepsini de kabul etmek gerekli bir vazifedir. Bu deliller insanların haklarını, vazifelerini bildiren İslam hukukunun gelişmesini temine mahsus birer çok yüksek feyiz ve hikmet kaynağıdır. Müslümanların dini hayatı bu dört feyizli hikmet ve maslahat kaynağından asla uzak, beri olamaz. Yukarıda mübarek adlarını yazdığımız dört büyük imam, müslümanlar hakkında bir ilahi rahmettir. Bunlar dört temel delilden dini hükümleri çıkarmış, müslümanlara takip edecekleri yolu açıkça göstermişlerdir. Artık bunlardan her hangisinin mezhebine uyan bir Müslüman hak bir mezhebe intisap etmiş, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in yolunda bulunmuş olur. Bu pek muhterem müçtehitlerin hepsi de dini meselelerin esasında ittifak etmişlerdir. Aralarında bir ayrılık yoktur. Ancak ikinci derecede bulunan bir kısım fer'î (ayrıntılı) meselelerde ihtilaf etmişlerdir. Fakat güzelce incelenirse görülür ki, bunların birçoğu da görünüşte bir ihtilaftan başka şey değildir. Çünkü bu meselelerin birçoğunda bu mübarek zatlardan biri, bir azimet ve takva yolunu, diğeri de bir ruhsat ve müsaade yolunu tercih etmiş, bu şekilde ümmet-i merhumenin önünde geniş bir rahmet sahası açık bulunmuştur. İşte Abdullah ibni Abbas (R.A.) den rivayet edilen Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in: “Ümmetimin ihtilafı bir rahmettir.” 12 hadis-i şerifi ile buna işaret buyurulmuştur. Evet… Düşünmeli ki, müslümanlıkta ibadetlere, muamelelere ve diğer konulara âit ne kadar çok meseleler vardır. Bunların hükümlerini, Kur'an-ı Mübin ile hadis-i şeriflerden ve ümmetin icmâından bulup meydana çıkarmak öyle her müslüman için kolay birşey değildir. Bu pek büyük bir ihtisas işidir. İşte bu yüksek müçtehitler, bu vazifeyi sadece Hak Teâlâ'nın rızası için yapmış, müslümanlara lazım olan bütün meseleleri açıkça bildirmiş, her asırda milyonlarca ehli islama rehber olmuşlardır. Artık bu muhterem zatların İslam milleti için ne büyük hizmetlerde bulunmuş olduğunda, bunların 8/9 Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Cumartesi, 10 Ocak 2009 21:55 her türlü şükrana layık bulunduğunda kim şüphe edebilir? Bu kıymetli âlimler büyük bir manevi kuvvet ve seciye ile ve pek güzel bir niyet ile içtihat sahasında çalıştıkları içindir ki isabet ettikleri meselelerden dolayı ikişer kat, isabet edemedikleri meselelerden dolayı da birer kat sevaba nail olmuşlardır. Şunu da ilave edelim ki, bu dört büyük müçtehide ait dört mezhepten her birinin müntesipleri, kendi mezheplerinin daha doğru, daha isabetli, sünnete, maslahata daha uygun ve daha elverişli olduğuna inanırlar. Aksi takdirde, o mezhebi tercih etmelerinin hikmeti kalmaz. Fakat bundan dolayı diğer mezheplerin itibarını azaltmak da akıllarından geçmez, bu dört mezhebin dördüne de hürmet ederler. Bu hürmet, ehl-i sünnetin şiarıdır. Malûmdur ki, İslam hukukunu ihtiva eden ilme, “fıkıh” denir. Fıkıh, lûgatta bir şeyi hakkıyla bilmek, bütün esaslarıyla kavramak manasınadır. İbadetlere, muamelelere, cezalara dair dinî hükümleri bildiren ilme, fıkıh ilmi adı verilmiştir. Dini hükümleri mufassal delillerden, yani yukarıda yazdığımız dört temel delilden anlayıp çıkarmaya ilmi gücü olan İslâm âlimlerinden her birine fakih, çoğuluna da fukaha denir. Müçtehitler ise fukahanın en yüksek tabakasını teşkil ederler. ................................................................... 1 Taberani, El- Mu’cemü’l-Kebir, 3/45, No:2636,2637, Müsned-i Bezzar, 9/343, No:3900. Ayrıca bak. Hüd Suresi:43, 2 Ebû Davud, Sünne:1, Tirmizi, İman:18 , 3 İbni Mace, Fiten:17, 4 Tirmizi, İman:18, 5 Taberanî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, 12/342, No:13623, 6 Bakara suresi:137, 7 Bak. Ahmed b. Hanbel; 4/278, No: 17982, 8 Taberanî, elMu’cemü’l-Kebîr, 12/342, No:13623, 9 Hakim, el-Müstedrek: 3/78, A,b.Hanbel, 1/379, Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 9/112, 10 Haşr sûresi: 2, 11 Ebû Dâvud; Akzıye:11; No:3592; 2/327; Tirmizi; Ahkam:3; No:1332; 3/62; Nesâî; Kuzat:11; No:5334; 8/230; A. b. Hanbel; 5/230, 12 Deylemi, Firdevs; No:6497; 4/160; Ebû Nuaym, Hılyetü’lEvliya;7/119 9/9