ĠLĠ AY-YIL TARĠH : BURDUR : MAYIS –2014 : 02.05.2014 (1.HAFTA) ْ ُاون ْ ُاون اإل ْث ِم َ وا َعلَي ْالبرِّ َوالتَّ ْق َوى َوالَ تَ َع َ َوتَ َع ِ وا َعلَي ْ ُان َواتَّق ّ ّللاَ إِ َّن ّ وا ب ِ ّللاَ َش ِدي ُد ْال ِعقَا ِ َو ْال ُع ْد َو TRAFĠK VE KUL HAKKI İnsanların riayet etmesi gereken bir takım kurallar ve haklar vardır. Bu kurallara dikkat edilince herkes bundan faydalanır. Toplum içinde yaşarken insanın bir başkasının hakkına riayet etmemesi, onun hakkını gasb etmesi, kul hakkına girer. Kul hakkı denince sadece başkasına ait bir malı ondan izinsiz olarak almak değil, bir kimsenin gıybetini (dedikodusunu) yapmak, kişi hakkında zanda bulunmak, onunla alay etmek gibi birçok husus kul hakkına girer. Kul hakkı, hakkı gasb edilen kişi affetmedikçe, onunla helalleşilmedikçe Allah‟u Teâlâ‟nın da affetmediği bir günahtır. Değerli KardeĢlerim! Dünya üzerinde seyrü seferinde hayvan gücü yerine makine ve motor kuvvetine dönüştüğü günden itibaren, trafik sorunu büyük bir problem haline gelmiştir. Aynı zamanda da en büyük kul hakkı ihlallerinin yaşandığı alanlardan biri olmuştur. Çünkü Trafikte yaşanan bir hak ihlali insanın hayatına, can ve mal kaybına neden olabiliyor. Ülkemiz maalesef trafik kazalarında dünyada ilk beş içerisinde yer alıyor. Ülkemizde trafik kazalarının sebeplerinin % 95‟in üzerinde bir oranla sürücü hataları yer almaktadır. Aşırı hız yapma, yorgun, dalgın, uykusuz ve alkollü araç kullanma, öfke ve sabırsızlık, kırmızı ışıkta geçme en belirgin olarak görülen hatalardandır. Değerli KardeĢlerim! Toplumsal hayat insanların sürekli olarak haklar ve vazifelerle karşı karşıya geldiği dinamik bir ilişkiler ağının hâkim olduğu süreci ifade eder. İşte bu ilişkilerin en yoğun ve somut biçimde yaşandığı ortak alanlar vardır. Bunlar yollar, araç park yerleri ve kaldırımlardır. Umumi yolların, parkların ve kaldırımların kullanımında bütün toplum müşterektir. Dolayısıyla böyle alanların kullanımında herkes hak sahibi olduğu gibi, belli kurallara da uyma zorunluluğu vardır. Böyle bir ortamda, sürücülerin, yolcuların, yayaların, yol kenarında yer alan mekân sahiplerinin kendileri dışındakilerin haklarına da riayet etmesi gerekir. Kırmızı ışığı dikkate almayıp, seyre devam etmek, kendilerine yeşil ışık yanmış olanların hakkını ihlal etmektir. Ticaret erbabının kaldırımları işgal etmesi, yayaların hakkını ihlaldir. Yayaların araçlara ayrılan yoldan gitmesi sürücülerin hakkına ihlal etmektir. Değerli KardeĢlerim! Yüce Kitabımız Kur‟an-ı Kerim Kul hakkına karşı sorumluluğun ağırlığına dikkat çeker. Müfessirler Ey kavmimiz! Allah‟ın davetçisine icabet edin ona iman edin ki sizin günahlarınızdan bir kısmını yargılasın ve sizi çok elem verici bir azaptan kurtarsın (1) ayetinden hareketle kul hakkının af kapsamı dışında olduğunu belirtmişlerdir. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz kul hakkını ihlal edenleri müflis olarak nitelendirmesi, (2) kul haklarından doğan günahın Allah tarafından affının söz konusu olmadığını belirtmesi de (3) bu görüşü güçlendirmektedir. Sosyal hayatta insanlar arasındaki ilişkilerde adaletin, dengenin gözetilmesi hayatın işleyişini etkiler. Müslüman ne zarar veren olmalı, ne de zarara uğrayan olmamalıdır. Müslüman elinden geldiği kadar, iyiliği hakim kılma, kötülüğü, haksızlığı, kul hakkını önleme görevlerini trafikte de sürdürmelidir. Hz. Peygamberimiz insanların yoğun bulundukları alanlarda sakin olmalarını, sükûnetlerini muhafaza etmelerini emretmiştir. Mesela Arafat‟tan dönerken özellikle yavaş gitmiş, devamlı olarak devesinin yularını çekerek onu frenlemiş, insanlara da hep yavaş ve sakin yürümelerini emretmiş ve şöyle buyurmuştur. Ey insanlar sakin yürüyün ağır başlı hareket edin. Develeri koşturmak, hızlı gitmek iyi değildir demişlerdir. (4) Değerli KardeĢlerim! Hayatta hey şeyin bir kuralı ve ahlakı vardır. Bu anlamda trafikte de insani ve ahlaki bir anlayışa sahip olmamız lazımdır. Unutmayalım ki trafikteki bir hak ihlali, bir kul hakkı ihlali insanların canına malına mal olabilir. Trafikte de önce tedbir sonra takdir ilkesi gereğince davranmak gerektiğini asla unutmayalım. Şunu özellikle ifade edelim. Yaz aylarının gelmesiyle yolların daha da kalabalıklaşacağını da düşünerek daha dikkatli olalım. Hutbemizi bir ayet meali ile bitirelim. “ İyilik ve takvada yarışın, (5) kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (6) İshak GÖKSEL Bucak Müftüsü 123456- Ankaf Suresi Ayet 31 Müslim, Birr 60 Ahmed b.Hanbel .El – Müsned, VI,240 Buhari Hacc 94 Bakara 148-Mü‟min 61 Maide 2 BURDUR 09.05.2014 ĠSLAMIN ENGELLĠLERE VERDĠĞĠ DEĞER KardeĢlerim! Rivayete göre birgün Peygamber Efendimiz (sav) Meke‟nin zengin ve ileri gelenlerinden, içlerinde Ebu Cehil, Ümeyye İbn Ebi Halef‟in de buınduğu müşriklerinden bir grubla özel bir görüşme yapmış, onlara islamı tebliğ ederken yanlarına müminlerden olup gözleri görmeyen Abdullah İbni Ümmi Mektûm gelmiş ve Hz Peygamber‟e yaklaşarak Kur‟an ayetlerinden bir kısmını kendisine okumasını, Allah‟ın öğrettiği şeyleri kendisine de öğretmesini istemişti. Peygamberimiz (sav) Abdullah ibn Ümmi Mektuma ilgi göstermemiş, diğer kişilerle ilgilenmiş, bunun üzerine Abese süresinin ilk on ayeti inmiştir1: „‟Suratını astı, yüzünü çevirdi.Çünkü ona gözü görmeyen biri gelmişti. Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı. Yahut öğüt alacak da öğüt kendisine fayda verecekti.‟‟2 Peygamberber Efendimiz (sav), bu olaydan sonra Abdullah İbni Ümmi Mektum‟a ikram etmiş, onunla konuşmuş ve onunla ilgilenmiştir. Değerli KardeĢlerim! İster sağlıklı olsun ister engelli olsun insan, Allah‟ın yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır. Tüm insanlar Allah katında eşittir. Üstünlük yalnızca takva yönüyledir. Ayeti kerimede şöyle buyurulmaktadır: „„Allah katında en geğerli olanınız O‟na itiatsizlikten en fazla sakınanınızdır.‟‟ 3 Peygamber Efendimiz (sav) de: „‟Allah sizin Ģekillerinize ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar‟‟ buyurmuĢtur.4 Kuranı Kerimde engelli ifadesi az sayıda fiziksel anlamda çoğunlukla mecazi anlamda geçmektedir. Görme, işitme, konuşma, ortapedikve zihinsel engellilik gibi hastalıklardan bahsedilmektedir. Mecazi anlamda iman etmeyen insanların, görmemeleri, duymamaları, konuşamamaları zikredilmektedir. Özellikle kâfir, müşrik ve münafıklarla ilgili olarak mecazi anlamda a‟ma denilmektedir..5 1 Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.V, s.552 Abese Suresi 80/1-4 3 Hucurat,49/13 4 Müslim,Birr,34,,III; İbn Mace, Zühd,9,IIAhmet,II,285 5 Bakara,2/17-18 2 Değerli KardeĢlerim! İslam sosyal ilişkilere büyük önem verir. Bu konuda sağlıklı ve engelli diye bir ayırım yapmaz. Ancak yardıma, ilgiye ve bakıma muhtaç insanlarla ilgilenmeyi teşvik eder. Tüm insanların yaşamını sürdürebilmesi için engellerin kaldırılmasını önerir. Engellilere yapılacak yardımlar sadaka olarak nitelenirken herhangi bir görme özürlüyü yoldan saptıranlar, onu kasten yanlış yola yönlendirenler lanetlenmişlerdir. Peygamberimiz (sav) engelli insanları onore edecek iltifatlarda bulunmuş, yeteneklerine göre kamu alanında görev vermiş, onları topluma kazandırmaya çalışmıştır. Engellileri başkalarına el açan bir dilenci ve toplumun üretken olmayan bir kesim olarak görmemiştir. Aksine çeşitli hizmetlerde onlara görev vererek hem onlardan yararlanmış hem de onları taltif etmiştir. Örneğin topal olan Muaz b. Cebel‟i Yemen‟e vali olarak göndermiş, çeşitli vesilelerle Medine dışına çıktığında yerine vekalet etmek üzere 13 defa görme özürlü Abdullah İbn Ümmi Mektum‟u vekil bırakmıştır. Bu zat uzun yıllar Mekke‟de Medine‟de imamlık ve müezzinlik yapmıştır. Sahebeden görme özürlü İtbân b. Malik kendi kabilesine imamlık yapmıştır. KardeĢlerim! Hepimiz imtihan dünyasında yaşıyoruz. İmtihan herkesin gücüne ve sahip olduğu nimetlere göredir. İnsanlık Hz Adem‟den beri çeşitli şekilde imtihan tabi tutulmuştur. Kimisi mallarıyla, kimisi evlatlarıyla, kimleri canlarıyla yada fizksel engelleriyle bu imtihandan geçmiştir. Müminler başlarına gelen musibetlere sabrederse, sevap kazanmalarına, günahların bağışlanmasına ve manevi derecelerinin artmasıne vesile olacağını unutmasınlar. Bu imtihan dünyasında kazananlardan olmak için Peygamberimiz (sa)‟in gittiği yoldan gidelim. Yaptıklarını yapalım, tavsiyelerine uyalım. Hiç kimseyi küçümsemeden, hor hakir görmeden, normal bir insan olarak üzerimize düşen sorumluluk bilinci içinde şuurlu müminlerden olalım. Bir gün bizleririnde engelli olabileceğini aklımızdan çıkarmayalım. Hazırlayan: Ramazan ARBA Kemer Ġlçe Müftüsü ĠL : BURDUR TARĠH : 16.05.2014 بِس ِْن ّ ِ ا َّرل ْ و ِي ا َّرل ِحن ِّ ك ًَبَاَُُ ْن بِ ْاا َح ق ًَِّرُِ ْن فِ ْتحَةٌ ٰ َهٌُْ بِ َلبِّ ِِ ْن َ ًَحْ ُي ًَقُصُّ َعلَ ْح ًَّٓ ِز ْدًَاُُ ْن ُُذ MÜSLÜMAN GENÇ NASIL OLMALI Muhterem Müminler! Okuduğum ayeti kerimede Rabbimiz, „Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık‟i buyurarak Ashab-ı Kehf gençlerinin iman mücadelesini örnek olarak anlatmaktadır. Dünya hayatı insan için: çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık gibi belli başlı dört devreden oluşur. Yüce dinimiz bu devrelerden gençlik dönemine ayrı bir önem vermiş, gençleri kadın erkek ayırımı yapmaksızın on-onbeş yaş civarına ulaştıklarında Allah (c.c.)‟ın koyduğu hükümlerin muhatabı (dinen mükellef) kabul etmiştir. Gençlik dönemindeki sorumluluğun ayrı bir öneminin olduğuna Yüce Kitabımız Kur‟an-ı Kerim‟de de işaret edilerek: Hz. Musa‟nın gençliğindeki iffetli ve namuslu yaşantısı, Ashab-ı Kehf olarak bilinen gençlerin kendi inançlarını yaşama uğruna ülkelerini terk edip bir mağarada kalmayı göze almaları, Hz. Yusuf‟un nefsine “dur” diyebilmesi , Hz. İbrahim‟in puta tapan kavmiyle tek başına mücadelesi anlatılmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)‟de genç yaşta Muhammed‟ül emin vasfını almış, İslam‟ı yaymaya başladığı ilk günden itibaren gençlerle ilgilenmiştir. İslamı kabul edenler arasında da gençler çoğunluğu oluşturmuştur. O‟nun getirmiş olduğu dinin dünyaya yayılmasında en büyük pay, O‟nun nebevi terbiyesi altında yetişerek müstesna şahsiyetler haline gelen gençlerindir. Meselâ Hazret-i Ali(r.a) İslâm‟ı büyük bir dirayetle kabul ettiğinde henüz 10 yaşındaydı. Tâif‟te Peygamberimize atılan taşlara karşı vücudunu hiç çekinmeden, korkusuzca siper eden genç ve yiğit delikanlı Efendimizin azat ettiği kölesi Zeyd bin Hârise(ra), hidayete erdiğinde 15 yaşındaydı. 19 yaşında İslâm ordusuna kumandanlık yapan da oğlu Üsâme bin Zeyddir. Büyük âlimler safının en başına geçerek en çok hadis rivâyet eden ikinci sahâbî olma şerefine nâil olan Hazret-i Ömer‟in oğlu Abdullah(r.a) iman ile şereflendiği zaman 10 yaşlarındaydı. Muhterem Müslümanlar! Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde gençliğin zihin ve gönül dünyasını tahrip eden, onları düşünmekten, üretmekten ve sorumluluktan alıkoyan nice meşgaleler vardır. Bu meşgalelerin büyük çoğunluğu geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin maddi manevi hastalıklara yakalanmalarına sebep olmaktadır. Televizyon, internet ve modanın etkisiyle, Kur‟an ve Sünnet kültüründen mahrum yetişen gençlerimiz, İslâm ahlâkından uzak kültürlerin etkisi altına girebilmektedirler. Kendi büyük değerlerini yeterince ve lâyıkıyla tanıyamayan gençlerimiz öz değerlerine yabancılaşmaktadırlar. Her şey gençlikte, Ne yaşanırsa gençlikte yaşanır gibi anlamsız düşüncelerle heva ve hevese uyularak her türlü arzu ve isteklerin meşru olmayan yollardan tatmin edilmesi yüce dinimizle örtüşmeyen yanlış davranışlardır. Hz. Peygamber (s.a.v.): Kıyamet gününde Allah‟ın arşının gölgesinde barınacaklar arasında “Rabbi‟ne ibadet ederek yetiĢen gençleri”ii de sayarak gençken dini yaşamanın önemine işaret etmiştir. Bir başka Hadislerinde de “ Ġnsanoğlu kıyamet gününde gençliğini nerede ve nasıl harcadığından sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz ”iii buyurarak gençlik enerjisini Allah‟a kulluk ve insanlığa hizmet uğrunda değerlendirilmesi gerektiği belirtmiş ve “Allah, gençliğini Allah'a itaatle (arzularının peĢinden gitmeyen, haramlardan kaçınan) geçiren genci beğenir"ivbuyurmuştur. KardeĢlerim! Gençlerimizin maddî ve manevi değerlere sahip, bilgili, görgülü ve üstün karakterli olarak yetişmeleri son derece önemlidir. Zira buna muvaffak olan milletler, geleceğe ümitle bakabilirler. Muhammed İkbal‟in dediği gibi: “Ey basîretli insan! Bir milletin sermayesi para, gümüĢ, kumaĢ ve altın değildir. Onun asıl sermayesi, îmanlı, sıhhatli, dinç ve kudretli dimağlara sahip, çok çalıĢkan, cevvâl ve çevik evlâtlarıdır. i Kehf, 18/13 Uhari, Ezan, 36 iii Tirmizi, Kıyamet,1 iv Müsned, IV, 151 ii Hazırlayan : Ahmet ŞAHİN, Cezaevi Vaizi Redaksiyon : İl İrşat Kurulu ĠL : BURDUR TARĠH : 23.05.2014 ٕصٔ اَّر ِذ َ ُس ْبحَاىَ اَّر ِذٕ أَ ْس َلٓ بِ َع ْب ِذ ٍِ اَ ْحالً ِّهيَ ْا َو ْس ِج ِذ ْا َح َل ِم إِأَ ْا َو ْس ِج ِذ ألَ ْق صح ُل ِ َبَا َا ْ ٌَا َ ْْ اََُ اٌُِ ِل ََُ ِه ْي َااٌَِا إًَِّرَُ ُُ َْ ا َّرس ِوح ُي اب MĠRAC‟TAN ALINACAK DERSLER Muhterem Mü‟minler! 25 Mayıs 2014 Pazar‟ı Pazartesi‟ye bağlayan gece İsra ve Mi‟rac hadisesinin yıldönümüdür. Değerli Mü‟minler! Yer: Mekke! Zaman: Hicretten birbuçuk yıl öncesi. Mekkeli müşrikler, İslam‟ın yayılmasını önlemek için Müslümanlara akıl almaz işkenceleri reva görüyorlardı. Bu zulüm ve işkenceler o hale geldi ki Müslümanlarla bütün ilişkileri keserek Müslümanları Ebu Talib mahallesinde ablukaya aldılar ve boykot uygulamaya başladılar. Öyle bir boykot ki Müslümanların olduğu bölgeye açıktan yiyecek-içecek ve hayati malzemeleri geçirmek bile yasaktı. Hatta Müslümanlar sokaklarda buldukları kuru hayvan derilerini yemeye mecbur oldukları bir boykot. Tam üç yıl sürdü bu boykot. Boykot sona ermişti ki be defa Kainâtın Efendisi a.s. önce hâmisi ve amcası Ebû Tâlib‟i, üç gün sonra da en büyük destekçisi sevgili eşi Hz. Hatice‟yi kaybetti. İki büyük desteğini kaybeden Efendimiz a.s.‟a müşriklerin ezâ ve cefâsı daha da artmıştı. Ancak vazife ağır, sorumluluk büyüktü. O, bir peygamberdi. Allah Rasulü bu defa İslam‟ı anlatmak için Tâif‟e kadar gitti. İnsanları İslâm‟a, hakikate davet etti. Ancak burada da alaya aldılar, hakaret ettiler. Daha da ileri giderek taşladılar ve mübarek ayakları kan-revân içinde kaldı. İşte böylesine sıkıntılı bir dönemde Yüce Rabbimiz, hem teselli etmek, hem de ilahi tecellilere mazhar kılmak üzere Efendimiz a.s.‟ı İsrâ ve Miraç‟la taltif etti. Değerli KardeĢlerim! Birçok ilahi sırrı ve hikmeti bünyesinde barındıran İsrâ ve Mirâc mucizesini Kitabımız Kur‟an-ı kerim şöyle haber verir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu (Muhammed)‟i Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”(Ġsrâ,17/1) Mü‟minler! Müslümanların yaşadığı onca acı hadiselerden sonra gerçekleşen İsrâ ve Mirac mucizesi, hem Efendimiz a.s. hem de Müslümanlar için büyük bir teselli kaynağı olmuştur. Bu hadise sadece tarihi bir olay değil, sonuçları itibariyle okunması ve ders alınması gereken büyük bir ibrettir. İsrâ ve Mirac hadisesine baktığımız zaman şu hususlar karşımıza çıkar: -Şirk, kişi tevbe etmeden ölürse eğer affedilmeyen büyük bir günahtır. Efendimiz a.s‟ın ümmetinden şirke düşmeden ölenler Miracın hediyesi olarak cennetle müjdelenmiştir -Allah cc, kudreti sonsuz, her şeye gücü yetendir. İnsan ise aciz bir varlıktır. Eğer insan kul olduğunun farkında olur ve Allah‟a teslim olur, O‟nun emir ve yasakları çerçevesinde bir hayat sürerse, işte gerçek kurtuluş budur. -Kul, sorumluluklarını iyi bilecek, elinden gelen gayreti gösterecek, sonucunu Allah‟a bırakacaktır. -İman, en büyük imkândır. İman olduğu sürece imkânların bitmeyeceği bilinmelidir. İmanı sağlamlaştırmak, kökleştirmek için salih amellere sarılmak gerekir. -İmandan sonra salih amel olarak namaz karşımıza çıkar. Müslüman namazı olan insandır. Kitabımız Kur‟an‟da imandan sonra namaz emredilmiş, Efendimiz a.s. da namazın dindeki yerinin, başın vücuttaki konumuna benzetmiştir. Nasıl ki başsız bir vücut düşünülemezse, namazsız bir Müslümanlıkta düşünülemez. -Allah‟a kul olabilmek bir insan için en yüce mertebedir. Mirac, yükselmek, yücelmek, tırmanmak manalarını ihtiva eden „urûc‟ kelimesinden türemiştir. Nasıl Peygamber Efendimiz a.s Mirac ile Allah‟ın huzuruna yükseldi ise bizler de Namaz ile Allah katında yüksek makamlar elde edebiliriz. Namaz, hem kötülüklere perde hem de en büyük yüceliş vasıtasıdır. -Namaz, farsça bir kelime olup arapça „Salât‟ kelimesiyle ifade edilir. Salât kelimesinin lügat manası “insanın dik durmasını sağlayan sırt kısmındaki omurga” demektir. Bu demektir ki namaz da, dinin omurgasıdır yani Müslümanlığımız namaz ile kâimdir. -Ayrıca Yüce Kitabımız Kur‟an‟ın 17. Sûresi olan İsrâ Sûresinde 22-39 arası ayetlerde hem ferdî hem de toplumsal olarak miracımızın (yükselmemizin, ilerlememizin) anahtarının şu huuslar olduğu beyan edilmektedir: •Allahtan başkasına kulluk etmeyin, •Ana babaya iyi davranın, •Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını verin, •Cimri ve israfçı olmayın, •Evladınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin, •Fuhuş ve zinaya yaklaşmayın, •Cana kıymayın, •Yetimin malına doğru olmayan bir surette yaklaşmayın, •Ahdi yerine getirin, •Ölçü ve tartıda dürüst olun, •Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyin ardına düşmeyin, •Yeryüzünde gurur ve kibirle yürümeyin. Rabbim miracımızı mübarek eylesin. Namazlarımızı miracımız eylesin. Miraca eşik olmuş Kudüs ve çevresindeki zulmü bertaraf eylesin. Amin. Davut ÇALIŞKAN Ağlasın İlçe Müftüsü ĠL : BURDUR TARĠH : 30.05.2014 ًصابُ َّ ألَ ْز َ ُم َ َٕ أَ َُِّا اَّر ِذ يَ َهٌُْ ْ إًَِّر َوا ْاخَ ْو ُل َّ ْا َوح ِْس ُل َّ أل َ َاى فَااْ تٌَِبٍُُْ اَ َعلَّر ُ ْن اُ ْلِحُْى ِ َ ِااْ ٌ ِّه ْي َع َو ِ ا َّرل ْح ZARARALI ALIġKANLIKLARDAN KORUNMA Değerli müminler, Cenabı Hak (C.C ) insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Onu mahlûkatın en üstünü kılmış ve sayısız nimetleri ile nimetlendirmiştir. Bu nimetlerden bir tanesi de vücut nimetidir. Bu vücut nimetinin korunmasını da insana bırakmıştır. Bu hususta Kur‟an -ı Kerimde “ size rızık olarak verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin “(1) diye emir buyurarak bu vücudumuzu zararlı olan şeylerden korumamızı emretmiştir. Muhterem müminler. İnsan vücuduna zarar veren maddelerin başında alkollü içecekler, uyuşturucu ve benzeri zararlı alışkanlıklar gelmektedir. Bilhassa uyuşturucu ve alkollü içecekler, insan sağlığını bozduğu, vücudu tahrip ettiği gibi, aynı zamanda ailesine ve çevresine de zarar vermektedir. Sevgili Peygamberimiz (SAV)de “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” buyurarak bu hususu açıklamıştır. (2) Bugün basında, görsel medyada gördüğümüz ve görmeye alıştığımız bazı olumsuz olayların, kavgaların, trafik kazalarının, hatta aile içindeki şiddet ve kavgaların sebepleri arasında uyuşturucu, alkol ve kumar gibi zararlı alışkanlıklar gelmektedir. Bunların kötülüklerinden, zararlarından korumak için Cenab-ı Hak Maide suresinin 90. Ayet-i kerimesinde “Ey iman edenler.(aklı örten)içki (ve benzeri şeyler)kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. ”buyurmaktadır.(3) Muhterem kardeĢlerim. Milletimizin geleceği olan gençlerimiz arasında bu zararlı alışkanlıkların her gün biraz daha yaygınlaştığı, uyuşturucunun alkolün ve sigara içme yaşının ilköğretime kadar indiğini yapılan araştırmalardan ve yayınlanan raporlardan öğrenmekteyiz. Bu zararlı maddeleri kullananlar hem kendilerine hem ailelerine hem de çevrelerine zarar vermektedirler. Kimi zaman da toplumda tamiri mümkün olmayan yaralar açmaktadırlar. Bu konuda başta anne - babalar, büyükler, eğitimciler ve idareciler olarak hepimize görev düşmektedir. El ele vererek önce bunlardan kendimizi, ailemizi ve çevremizdeki gençlerimizi uzak tutmalıyız. Aynı zamanda zararlarını anlatarak bilinçlendirmeliyiz. Değerli müminler! Zararlı alışkanlıklardan birisi de kumar hastalığıdır. Kumar oynamak, kumarda kazandığı parayı yemek dinimize göre haramdır. Bu konuyla ilgili olarak Cenab-ı Hak Maide suresinin 91.ayet-i celilesinde: “Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah‟ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık(hepiniz ) vazgeçiyorsunuz değil mi?”(4) diye emrederek bizleri, kumar ve kumar çeşitlerinden, şans oyunlarından vaz geçmeye çağırıyor. Kumarda kaybedilen parada diğer aile fertlerinin de hakkı vardır. Kumar masalarında hırslarına yenilen insanlar orada sağlıklarını ve ahlaki değerlerini de kaybettikleri bir vakıadır. Ayrıca kumar, ailelerin dağılmasına, toplumda cinayetlerin işlenmesine, kin, nefret, yalan ve hırs gibi kötü duyguların toplum fertleri arasında yayılmasına sebep olduğu bilinen bir gerçektir. Değerli kardeĢlerim, Zararlı alışkanlıkların hepsi kişinin bedenine zarar verdiği gibi, maddi hayatını bitirmekte ve manevi hayatını da mahvetmektedir. Sosyal hayatta bir çok probleme sebep olmaktadır. Cenab –ı Hakkın (C.C)“Kendi ellerinizle , kendinizi tehlikeye atmayın” (5) emrine uyarak hepimiz , hangi zararlı alışkanlık olursa olsun ondan kaçınmalıyız.. Kendimizi, ailemizi ve bütün kardeşlerimizi bu zararlı alışkanlıklardan koruyarak çevremize örnek bir şahsiyet olmalıyız. Allah, bizi, ailemizi, milletimizi ve bütün insanlığı bu zararlı alışkanlıklardan muhafaza buyursun. Âmin. Aziz ERKAN (Çavdır Müftüsü) 1-Taha 81 2-Keşfül Hafa 1-382 3- Maide 90 4 -Maide 91 5-Bakara 195