YENİ BİNYILA42 MEKTUP 4 <z E N İ S B A / T U CUMA, 31 ARALIK 1 W 9 13 R "KA N DİL"LE YOLUNU ARAYAN ŞAİR Yazar ve şair Enis Batur 1952 yılında Eskişehir'de dünyaya geldi. Üniversite'ye O DTÜ'de başladı. Devamını Paris'te getirdi. Yazı hayatına sinema ve müzik eleştirileriyle başladı (Ulus, 1970). İlk ürünü 1974'de Yeni Dergi'de yayımlandı. Yazı dergisini çıkardı. Birçok derginin yanı sıra Gergedan ve Şehir dergilerini yönetti (1987-88). Batur 1988'den bu yana, aynı zamanda sanat danışmanlığı görevini yürüttüğü Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ta Sanat Dünyamız dergisinin editörlüğünü yapıyor. “ Ş iir ve İdeoloji" adlı kitabıyla 1980'de Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü'nü kazanan Enis Batur'un bu sayfaya sığmayacak sayıda şiir ve deneme kitabı var. Y J L ILLAR önceydi, aralıksız kar yağışının şehrin bütün damarlarını tıkadığı kış günlerinden birinde, sokak kapımın önünde büyük bir billur küre buldum. Bilen bilir, aylarca, masamın üzerinde durdu o küre; elimle dokunduğum an içışığı yamyor, beliren sis bulutları bir süre sonra delindiğinde, ne çok ağır ne çok hızlı, içinden geçen görüntüleri, gözlerim kan çanağı izliyordum. Başı belirsiz geçmişten ucu açık gelecekten sökün eden olayları, insanları, diyarları cemediyordu billur kürem. Aylarca, önünde, uykusuz kaldım. Bekleseydim, vaktimin elverdiği ölçüde “her şeyi" görme olanağım olacaktı. Kendi ölüm tarihimi öğreneceğimi akıl ettiğim gün söndürdüm küremin ışığım, onu bir kasarım içine kaldırdım. Gelgelelim, varlığı duyulmuştu bir kere, kimsenin beni rahat bırakmayacağı apaçık ortadaydı. Sonunda, Uzak Batı'dan bir heyetin başkanma (Fotoğraf: Sebati KARAKI KÜRE ÇAĞINA MEKTUP teslim ettim küreyi, araştırma laboratuvannm projesini tehlikeli ama makul bulmuştum: Hedefleri, küreyi bütün ev bilgisayarlarında yer alacak biçimde çoğaltmak. Başaracaklarını sanıyorum. Bir çırpıda olmayacak bu, ola ki, üçüncü -miladi- bin yılın ortalarma gelesiye kürenin gizini sökmek için uğraşıp duracaklar, sonuç alacakları gün gelecek ama. O günün insanı, insanları için bugünden kaygılanmak anlamsız bir tepki olarak görülebilir. Bir rastlantı sonucu, olacaklardan sorumluluk duyacak duruma gelmiş olmasam, aldırmayabilirdim de. “Benden sonra tufan"ın yerine "benim yüzümden tufan" duygusu gelip çöreklendi içimde, nasıl hayıflanmayayım. Apaçık ki, 2500 yılının insanı için "şimdiki zaman" kalmayacak. Her eve girecek o küre, bütün geçmişi, bütün geleceği, yaşamış-yaşayacak her bireyi, yaşanmış-yaşanacak her olayı içereceği için kimsede kendi hayatını sürdürecek niyeti, gücü bırakmayacak. Her canlı, küresinin önünde, inecek var komşularından yalıtılmış, ama tarihin ama kıyametin peşinde, iki kara deliğin ortasında sonsuz bir kayboluşun içine yuvarlanacak. Bugünkü durumla kıyaslarsak, farkın ne denli vurucu olduğu ortaya çıkacaktır. Şimdi de ekran önünde geçiyor hayat: Bilgisayarınla ya da televizyonunla, kimileri dolduruyor camın arkasmı, kimileri boşaltıyor. Oysa küre, doldurulası bir alan bırakmayacak yarının insanına: Hayatı zaten içerdiği için, olmuş ve olacak her şeyle kendiliğinden dolu olduğu için, herkese onu zamanı yettiği ölçüde, geriye ya da ileriye doğru boşaltmak kalacak. O koşullarda, hangi dişi anne olmaya kalkışır, hangi er soyu devam etsin diler? Bir tek umuda bel bağlıyorum: Geçmişin ve geleceğin akışını öğrenmeyi yadsıyacak, her şeyi bilen küreyi evine sokmamayı başaracak bir avuç isyankâr çıkabilir. Onların tohumlarım şimdiden atmalı, tez elden genlerine o yükü bindirmeliyiz. Söylemesi kolay, bütün ölçülerimizi, parametrelerimizi gözden geçirmek anlamına geliyor bu. Geçmişi olabildiğince öğrenmenin, geleceğe olabildiğince hazırlanmanın kesin bir doğru sayıldığı bir zihinsel serüvenden geçerek geldik buraya: Rönesans, Aydınlanma Çağı, Asri Zamanlar basamak basamak bilgiyi neredeyse kutsamaya taşıdı insanoğlunu. Vardığımız eşikten gurur duyuyoruz: Parmaklarımızın bastığı "tuş"larla ulaşabileceğimiz noktaların sayısızlığı bizi gönendiriyor. Ne hazin! Yeryüzünden eskisinden az kan kokusu geliyor, diyebilir miyiz? Kişi başına düşen mutluluk, iletişim, uygarlık birimlerinin arttığım söyleyebilir miyiz? Bilme, öğrenme, ilerleme efsanesi bizi vandalhğm, sağırlığın ortasına gömdü. Kürenin evimize geliş öyküsünü bir düş, imgelem ürünü vasat bir düşlem, ucuz bir bilim-kurgu denemesi olarak algılayacaksınız herhalde. Apple, iki öğrenci tarafından bir garaj köşesinde biçimlenmeye başlayalı otuz yıl olmadı. Kartopu hızlanıyor. Çığ büyüyor, inecek var. İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi