türk sinemasında ilk renkli filmler

advertisement
film
TÜRK SİNEMASINDA
İLK RENKLİ FİLMLER
Burçak EVREN
Sinema tarihimizde ilk renkli film olarak Muhsin Ertuğrul'un 1953 yılında
gösterime giren Halıcı Kız filmi bilinir.
Oysaki sinemamızdaki ilk renkli çekimi Baha Gelenbevi 1948 yılında Birlik
Film (İskender Necef ) adına çektiği
Bir Yuva Böyle Yıkıldı romanından sinemaya aktardığı Çıldıran Kadın adlı
filmde yapmıştır. Siyah-beyaz olan
bu filmin yalnızca bir tek sahnesi, o
da Kız Kulesi’ni gösteren sahne, renklidir. Elbette ki bu filmi ilk renkli Türk
filmi saymak olanaksızdır. Ama en
azından rengin denendiği, ilk kez bir
filmin içine bir sahnecik de olsa konduğu bir deneme, bir ilk çalışma, alışılmışı zorlayan bir yenilik sayılamaz
mı? Yönetmenin tek bir sahnede de
olsa renge gereksinim duyması, çağını yakalaması, değişik ve farklı bir
tekniği uygulamaya kalkması cesaretli bir adım olarak nitelendirilemez
mi? Bilindiği gibi dünya sinemasındaki ilk sesli filme geçiş de aşama aşama
olmamış mıydı? Önce müziğin, sonra
da sözlerin seslendirilmesi gibi.
Ne var ki Baha Gelenbevi bu ilk denemesinden ne anılarında ne de filmin özenle hazırlanmış sekiz sayfalık
broşüründe söz eder. Önemsemediği
için mi yoksa daha önce böylesine bir
deneme yapılıp yapılmadığı olasılığını bilmediği için mi? Ya da başka nedenlerle mi? Bilinmez.
Bu filmden sonra rengin sinemamızda gündeme gelmesi için beş
yıl geçmesi gerekecektir. Ne gariptir
ki beş yıl sonra birbirinden habersiz
iki yönetmen renkli film çalışmasına
soyunurlar. İlk soyunan kişi ise Ali
İpar'dır. “Hayatta yaptığım işlerin en
kısa sürelisi armatörlük olduğu halde
kamuoyu beni armatör olarak tanır”
diyen Ali İpar, öğrencilik yıllarında
sinemaya ilgi duymuş, Hollywood'a
gitmiş, dönemin popüler oyuncu78
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2016
da iki renkli film birden çevrilmeye
başlandı. Ali İpar Salgın’ı Amerika’da
banyo edilip basıla dursun, Doğan
Kardeş hesabına çevrilen Muhsin
Ertuğrul’un Halıcı Kızı’nın laboratuvar kısmı Almanya’da hazırlanıp bir
an evvel memlekete getirildi ve geçen hafta Beyoğlu’nun yerli filme pek
alışmamış büyük sinemalarından birinde prömiyeri yapıldı.”
larından Virginia Bruce ile
evlenmiş, çok sonraları da
27 Mayıs 1960'da Yassıada
mahkemesinde yargılanmış
politikacılarımızdan biridir.
Yıllar sonra tavan arasında
bulduğu Salgın filmi nedeniyle Atilla Dorsay'la
yaptığı bir konuşmada
yaşam öyküsüyle ilk
renkli Türk filmlerinden
biri olan Salgın'ın öyküsünü şöyle anlatır:
“Sinemaya ilk gençliğimden beri büyük
ilgi duydum. Daha
Galatasaray Lisesi
son sınıf öğrencisiyken Amerika’ya,
Hollywood’a gidip sinemayı yakından tanımayı
aklıma koymuştum. Gerçekten
Holly wood'a
gittim, senaryolar yazdım. Prodüktör
yardımcılığı, prodüktörlük yaptım.
Savaş sırasında bir grupla Meksika'ya
gittik, iki dilde (İspanyolca ve İngilizce) bir film çektik. Askerliğim için
ülkeye dönünce kameraman İlhan
Arakon'la tanıştım. O burada bir sinema yapmayı aklıma soktu. Oturduk, bir iki kısa film yaptık İlhan'la. Bu
arada biliyorsunuz, benim hanım da
artistti. Hollywood’un bir aralar ünlü
olan yıldızlarından Virginia Bruce…
Benim hazır bir senaryom vardı, bir
kentte salgın bir hastalık çıkmasıyla
ilgili. Gerçi her yerde geçebilecek bir
hikâyeydi. İstanbul’a özgü bir hikâye
değildi. Onu adapte ettik ve giriştik.
Senaryo ve diyaloglar benimdi, ama
ben filmi İlhan Arakon’un filmi sayıyorum. İnanılmaz teknik zorlukları
yenerek, o günün şartları altında,
imkânsız şeyleri yaparak bu filmi tamamladı. Küçük, 16 mm’lik bir el kamerasıyla çektik. Bir ara bir Singer dikiş makinesi motorunu tecrübe ettik.
Gazete haberlerinden öğrendiğimiz
kadarıyla Halıcı Kız 13 Nisan 1953’te
Atlas sinemasında, Salgın ise ondan yaklaşık sekiz ay sonra 15 Aralık
1953’te vizyona girmiştir. Yani yıl farkıyla değil, ay farkıyla ilk o çekildiği
halde, ilk renkli Türk filmi olma şansını yitirmiş.
Elbette ki burada önemli olan ilk gösterime girmek değil, bir düşünceyi,
bir yeniliği ilk kez denemek, cesaret
ederek böylesine bir işe girişmektir.
(Bundan ötürü Salgın ilk renkli Türk
filmi sayılabilir.) Üstelik Ali İpar’ın
elinde yalnızca 16 mm’lik bir kamera, Muhsin Ertuğrul’un arkasında ise
koskoca bir banka vardır.
Büyük Fiyasko
Ali İpar’ın oldukça kısıtlı olanaklarla
giriştiği Salgın filmi tecimsel açıdan
büyük bir başarı kazanmamışsa da,
seyirci için bir düş kırıklı-
Makine kurma olduğu için azami 28
saniyelik çekim yapılabiliyordu. Ben
senarist olarak oturup sahneleri 28
saniyeyi geçmeyecek şekilde baştan
yazıyordum. Tam bir macera oldu…”
Ali İpar ilk renkli Türk filmi Salgın’ı
çekmeye –kendi deyimiyle- 1952 yılında başlamış. Yani ilk renkli Türk filmi olarak bilinen Halıcı Kız’dan aşağı
yukarı bir yıl önce. Ama o dönemde
renkli film işlemini gerçekleştirecek
laboratuvar olmadığı için filmi çekimden sonra Amerika’ya göndermiş
ve hatta kurgusunu da orada yapmış. Bu arada Muhsin Ertuğrul Halıcı
Kız’ın çekimine başlamış. Olayın farkında olan Yıldız dergisi ise 18 Nisan
1953 tarihli haberinde bu yarışı şöyle
aktarma gereği duymuş: “Virginia
Bruce ile kocası Ali İpar, diğeri Muhsin Ertuğrul tarafında aynı zaman-
ğı yaratmamıştır. Oysaki Muhsin Ertuğrul’un
Halıcı Kız’ı, kelimenin
tam anlamıyla bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Bu fiyaskonun
tüm bedelini de Türk
sineması renkli film
çekimine oldukça
geç bir dönemde
girerek ödemek zorunda kalmıştır.
Muhsin Ertuğrul
Halıcı Kız filmiyle yalnızca bir ilk
renkli film denemesi değil, aynı
zamanda Türk
sinemasında bir
ilki daha gerçekleştirmiştir.
Bu ilk de, Türk
sinemasına dışarıdaki büyük
bir sermayenin kanalize
edilmesidir. O yıllarda Yapı ve Kredi
Bankası’nın Kültür Müşaviri olarak
görev yapan Vedat Nedim Tör, bankayı böylesi bir filmin yapımcısı olmaya
ikna etmiş, üstelik daha sağlıklı bir
sinema endüstrisinin kurulması
için bankanın ilerde yapacağı
yardımları da garanti altına
almıştır. O dönemin rayiciyle
150 bin liralık bütçeyle çevrilen film (normal bir filmin
bütçesi bunun yarısından
daha az) ne var ki büyük
bir fiyasko ile karşılaşmıştır. Filmin galasında
Atlas Sineması’nı dolduran yüzlerce kişi
film bittikten sonra ayağa kalkarak
yuhalamış, Agâh
Özgüç’ün deyimiyle “belki de
Türk sinemasının ilk yuhalanan filmi”
olmuştur.
Halıcı Kız’a tepki yalnızca seyirciden
değil, dönemin sinema eleştirmenlerinden de gelmiştir. Semih Tuğrul bu
film için Halıcı Kız Agfacolor’un çeşitli
renklerine rağmen Türk sinemacılığının yüz karası olarak kalacak filmlerden biri” derken, bir diğer eleştirmen
ise “Kireç gibi yüzler, patlıcan rengi
insanlar” gördük diyerek alaycı bir
üslup kullanmaktan çekinmemiştir.
Halıcı Kız hem dışarıdaki güçlü sermayenin sinemamıza yönlenmesini
engellemiş hem renkli film çekme
olgusunu oldukça geciktirmiş hem
de bir döneme adını veren Muhsin
Ertuğrul’un son filmi olmuştur.
İlk renkli filmler istenilen tecimsel başarıyı elde edemeyince Türk sineması
tekrar bildiği siyah-beyaza dönmüş,
bu girişimden ancak on iki yıl sonra
bir kez daha renkli filmi deneme gereksinimi duymuştur. Türk sinemasında renkli film furyasını başlatan
ilk film ise asker kökenli yönetmen
Nusret Eraslan’la Turgut Demirağ’ın
1965’te And Film adına birlikte çektikleri, görüntü yönetmenliğini Gani
Turanlı’nın yaptığı Çanakkale Aslanları olmuştur.
SAĞLIK ve İNSAN / HAZİRAN 2016
79
Download