TİSK 50. Kuruluş Yıldönümü Faaliyetleri

advertisement
TİSK 50. Kuruluş Yıldönümü Faaliyetleri
“Türkiye’nin Büyüme Stratejisi: Yapısal Analiz ve Politikalar”
Araştırmasından:
“Türkiye’nin yeni bir Büyüme Stratejisine ihtiyacı var”
2 Ocak 2013
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) kuruluşunun 50. Yıldönümü
etkinlikleri çerçevesinde hazırlanan “Türkiye’nin Büyüme Stratejisi: Yapısal Analiz ve
Politikalar” başlıklı araştırmada, son elli yılda yaklaşık % 4,5 oranında gerçekleşen
uzun dönem büyüme hızının Türkiye'nin yeni binyılda yeniden şekillenen dünya
ekonomisinde layık olduğu yeri alması için yeterli olmadığı belirtilerek, “Türkiye'de
büyüme hızının yükseltilebilmesi için yatırım oranının artırılması gereklidir. Dolayısıyla,
toplam faktör verimliğinde yaratılacak artışın büyümeye ek 1 puan katkı sağlayacağı
kabul edildiğinde, Türkiye'nin uzun dönem ortalama büyüme hızını, BRIC+ KM
(Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin + Kore, Malezya) ülkelerinin son 30 yıllık ortalaması
olan % 6,2’ye yaklaştırabilmesi için yüzde 20 olan uzun dönem ortalama yatırım
oranını önce % 25'e daha sonra da % 30’a çıkarması zorunluluğu vardır” denildi.
Prof. Dr. Osman Aydoğuş, Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ve Doç. Dr. Aykut Lenger
tarafından yapılan araştırmada şu tespitlere yer verildi:
“Türkiye'nin son yarım yüzyılına ve özellikle dışa açık büyüme modelinin otuz yıllık
uygulamalarına odaklandığımızda, teknolojik gelişmeyi eksen alan yeni bir Büyüme
Stratejisi’ne ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Yeni Büyüme Stratejisi'nin ana amacı, yeniden şekillenen dünya ekonomisinde
uluslararası işbölümü hiyerarşisinde Türkiye'nin konumunu aşamalı olarak üst
basamaklara çıkarmak ve rolünü yeniden tanımlamak olmalıdır. Halen Türkiye
ekonomisi, özellikle ihracatının ağırlıklı olarak emek-yoğun, düşük ve orta-düzey
teknolojiye dayalı ürünlerden oluşmasından dolayı, söz konusu hiyerarşik yapının alt
basamaklarında yer almaktadır. Bunu değiştirmenin temel aracı da teknolojik düzeyin
yükseltilmesi ve teknoloji üretilmesi gerekliliğidir. Başka bir deyişle, uluslararası
işbölümünde daha yukarıya çıkabilmenin yolu, sermaye birikimi sürecinde daha ileri
teknolojilerin kullanılması ve bizzat yeni teknolojiler üretilmesinden geçmektedir.
Türkiye, gelişmiş ülkelerin üretip sattığı sanayi mallarının üretimine ve ihracatına
yönelmelidir.
Yeni Büyüme Stratejisinin Temel Hedefleri şunlar olmalıdır:
- Daha yüksek bir büyüme hızı hedeflenmelidir.
Son elli yılda % 4,5 civarında gerçekleşmiş olan uzun dönem büyüme hızı
düşüktür. Türkiye'nin yeni binyılda yeniden şekillenen dünya ekonomisinde layık
olduğu yeri alması için yeterli değildir. Bu büyüme hızı ile Türkiye'nin ne gelişmiş
ülkeler ile arasındaki mesafeyi kapatması, ne de "yükselen ekonomiler"
(gelişmekte olan ülkeler) arasındaki yarışta öne geçmesi mümkündür. Hedeflenen
potansiyel büyüme hızı en azından BRIC+ KM ülkelerinin son 30 yıllık ortalaması
olan % 6,2'nin üzerinde olmalıdır.
-
Uzun dönem ortalama yatırım oranı yükseltilmelidir.
Sabit sermaye yatırımlarının GSYH içindeki payı (yatırım oranı) son otuz yılda %
21, son on yılda (2002-2011) ise % 20 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, son 30
yılın ortalama marjinal sermaye-hasıla katsayısı 5 civarındadır. Bu veriden
hareketle, Türkiye'de büyüme hızının 1 puan yükseltilebilmesi için yatırım oranının
5 puan yükseltilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, toplam faktör
verimliğinde sağlanacak artışın büyümeye ek 1 puan katkı sağlayacağı kabulü
altında bile, Türkiye'nin son otuz yılda (1980-2011) % 4,2 civarında gerçekleşmiş
olan uzun dönem ortalama büyüme hızını 2 puan artırarak % 6,2'ye
yaklaştırabilmesi için yüzde 20 olan uzun dönem ortalama yatırım oranını önce %
25'e daha sonra da % 30’a çıkarması zorunluluğu vardır. 1990-2009 döneminde
gerçekleşen % 3,9’luk ortalama büyüme hızının neredeyse tamamının ICT (Bilişim
Teknolojileri) sermayesi (0,36 puan) ve ICT-dışı sermayeden (3,51) kaynaklanmış
olması da sabit sermaye yatırımlarının önemini ortaya koymaktadır.
- Yurtiçi tasarruf oranı yükseltilmelidir.
Yatırım oranının artırılması gereklidir ama yeterli değildir. Kronik hale gelen gelirharcama açığının veya aynı anlama gelmek üzere yatırım-tasarruf açığının tümüyle
kapatılması mümkün olmasa da, hiç değilse makul düzeylere indirilebilmesi için
yurtiçi tasarruf oranının yatırım oranından daha hızlı biçimde artırılması gerektiği
açıktır. Son 10 yılda % 16,2'ye kadar düşmüş olan ortalama yurtiçi tasarruf
oranının uzun dönemde % 20'nin üzerine çıkarılması hedeflenmelidir.
- Yatırım-tasarruf
açığının küçültülmesi
küçültülmesi için de gereklidir.
aynı
zamanda
cari
açığın
Türkiye'de cari açık, dış ticaret açığından ve ağırlıklı olarak enerji başta olmak
üzere aramalı ve yatırım malları ticaretindeki büyük açıklardan kaynaklanmaktadır.
Son 10 yıldaki ortalama Dış ticaret/GSYH ve Cari Açık/GSYH oranları sırasıyla %
5,8 ve % 3,6 olarak gerçekleşmiştir. Cari açığın GSYH'ya oranı özellikle büyüme
oranının yükseldiği yıllarda artmaktadır; nitekim 2011 yılında oran % 10'a
yükselmiştir. Sürdürülebilir ve istikrarlı bir büyüme için bu oranlar düşürülmelidir.
- Kısa
vadeli-spekülatif sermaye
gereksinimi azaltılmalıdır.
başta
olmak
üzere
dış
kaynak
Cari açık, gelir-harcama açığı, tasarruf-yatırım açığı ve dış kaynak gereksinimi aynı
olgunun farklı görünümleridir. Son 10 yılda doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının toplam dış kaynak içinde % 30 olarak gerçekleşen payı mutlaka
artırılmalıdır. Kısa vadeli yabancı sermaye ile yatırımların finanse edilmesi sağlıklı
bir yöntem değildir. Türkiye'de büyümenin giderek istikrarsız hale gelmesinin asıl
nedeni kısa vadeli sermaye hareketleridir. Kısa vadeli sermaye yerine doğrudan
yabancı sermaye çekilmesi hedeflenmelidir.
- Teknoloji düzeyi yükseltilmelidir.
Gerek ihracatın teknolojik içeriğinin, gerek son yirmi yılda Toplam Faktör Verimliliği
büyüme hızının son derece cılız olması Türkiye'de teknoloji düzeyinin düşük
olduğunun ve çok yavaş değiştiğinin göstergeleridir. Makro düzeyde göreli rekabet
gücünün sürekli gerilemesinin ardında yatan en önemli olgu da budur. Rekabet
gücünün yükseltilmesi ve daha yüksek büyüme hızlarına ulaşılabilmesi için bu
durum değiştirilerek bir yandan teknoloji düzeyi yükseltilirken, diğer yandan yeni
teknoloji üretimi sağlanmalıdır.
-
Ar-Ge harcamaları yükseltilmelidir.
Halen % 1'in altında olan Ar-Ge harcamalarının GSYH'ya oranı en az % 2'ye hatta
daha yukarılara çıkarılmalıdır. Bu özellikle yeni teknoloji geliştirilmesi açısından çok
önemlidir.
- Beşeri sermaye harcamaları yükseltilmelidir.
Kamunun eğitime daha fazla kaynak ayırması gereklidir. Kamunun eğitim
harcamalarının GSYH'ya oranı halen ortalama % 3 civarındadır; bu oran en
azından % 5'lere çıkarılmalıdır. Eğitime daha fazla kaynak ayrılması gereklidir ama
yeterli değildir. Eğitim sistemi ekonominin ihtiyaç duyduğu niteliklerle donatılmış
işgücünü yetiştirebilmelidir. Ortalama eğitim düzeyi halen göreli olarak çok
düşüktür ve bundan da önemlisi ekonominin talep ettiği işgücü ile özellikle orta ve
yüksek öğrenim sisteminin yetiştirdiği işgücü arasındaki uyumsuzluk sorunu ciddi
boyutlara ulaşmıştır. İş dünyası aradığı nitelikli işgücünü bulamazken, en seçkin
yüksek öğrenim kurumlarının mezunları bile kendi alanlarında iş bulamama sorunu
yaşamaktadır. Eğitime daha fazla kaynak aktarılması ve köklü bir eğitim reformu
yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Yeni Büyüme Stratejisinin yukarıda belirlenen hedeflerine ulaşabilmesi kolay
değildir. Bunun için kamu ile özel sektörün birlikte çalışması, yürütülen iktisat
politikalarının da uyum içinde olması gerekmektedir.”
Download